Arama

Dilim Dilim! Türkçe "Turkche" leşiyor

Güncelleme: 21 Ocak 2009 Gösterim: 15.777 Cevap: 4
BrookLyn - avatarı
BrookLyn
Kayıtlı Üye
14 Ekim 2006       Mesaj #1
BrookLyn - avatarı
Kayıtlı Üye
[flash=http://img145.imageshack.us/img145/7190/dilimizyu0.swf]width=557 height=277[/flash]

Dil Nedir ?
Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır. Bu tanım bütün canlıların kendi aralarındaki bildirişimlerle ilgili işaret sistemlerini olduğu kadar, insanlar tarafından doğanın ve eşyanın ortak kalıplar halinde manalandırılması olgularını da kapsamaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar
İnsanlar ve hayvanlar bir takım sesler ve işaretlerle düşünce, duygu ve güdülerini anlatmaktadırlar. Bunlar birer (dil)dir. Yaprakları solmaya başlayan bir bitki de (susadım) veya (hastayım) demektedir. O halde bitkilerin bile doğaya dönük dilleri vardır. Demek ki tüm canlıların, kendilerini ve hallerini anlatabilme olanakları vardır. Buna dolaysız (doğrudan doğruya) bildirişim diyoruz.

Bir de insanların, uzun bir yaşantı sonunda, ortak sembollerle, ortak kalıplarla, evrende, doğada ve eşyada manalandırdıkları, özel anlamlar aşılaladıkları, dolaylı birer bildirişim aracı olarak kullandıkları işaretler ve sesler var ki bunlardan da sembolik, artistik bir dil oluşabiliyor; (yağmurun dili, denizin dili, göklerin dili, güllerin dili) gibi.

Bizim konumuz (insan dili)dir. Bunun için dilin, dar, bilimsel bir tanımını yapacağız. İnsanların aralarında anlaşmaya, kendilerini ifade etmelerine araç olan dil, bir dilbilgisi sistemi içinde örgütlenmiş, düşünce ve duyguları bildirmeye yarayan ses, işaret ya da hareketlerin bütünüdür.

Türkçenin Genel Özellikleri

TÜRK DİLİNİN AİT OLDUĞU DİL AİLESİ, GENEL ÖZELLİKLERİ

Türkçe, diğer Türk dilleriyle birlikte Altay dil ailesinin bir kolunu oluşturur. Bu ailenin diğer üyeleri Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Korecedir. Japoncanın Altay dil ailesinin bir üyesi olup olmadığı konusu tartışılmaktadır.

Türkçe, diğer Altay dilleri gibi eklemeli, yani sözcüklerin eklerle yapıldığı ve çekildiği, sondan eklemeli bir dildir.

Türkçe sözcüklerde, Arapça, Almanca vb. dillerde görülen erillik, dişillik (yani cinsiyet ayrımı) özelliği yoktur.

Türkçede sayı sıfatlarından sonra gelen adlar çoğul eki almazlar. Yani üç ağaçlar değil üç ağaç.

Önlük-artlık (kalınlık-incelik) ve düzlük-yuvarlaklık uyumları vardır. İlk uyuma göre bir sözcükteki ünlüler ya hep art veya ön, ikinci uyuma göre de ya hep düz veya yuvarlak olurlar.

f, j ve h ünsüzleri Türkçe kökenli sözcüklerde bulunmazlar. (Bir kaç Türkçe sözcükte başka seslerden değişmiş olarak f görülebilir: öfke < öpke, ufak < ubak vb.)

Türkçe sözcüklerde söz başında bulunabilen ünsüz sayısı sınırlıdır: b, ç, d, g, k, s, t, v, y.

c ünsüzü, söz başında başka ünsüzlerden değişmiş olarak bir kaç sözcükte bulunur: cibinlik < çıpın vb.

n ünsüzü Türkçe kökenli sözcükler içinde yalnız ne ve türevlerinde bulunur: ne, neden, niçin, nasıl vb.

p ünsüzü de söz başında, bir kaç Türkçe sözcükte b'den değişmiş olarak bulunur: piş- < biş-, parmak < barmak vb.

Konuşma Dili ve Yazma Dili
Dil hem yazılı hem sözlü olabilir. Konuşma dili yazının icadından binlerce yıl öncesinden beri gelişmiştir. Elbette, yazı dili ile konuşma dili arasında önemli farklar vardır, temel öğeleri farklıdır. Biri kelimelerden, diğeri seslerden oluşur. Yazı dilinin biçimi gelenekler ve gramerciler tarafından konuşma diline oranla çok daha dikkatli bir şekilde düzenlenmiştir. Konuşurken ve yazarken kullanılan kelime dağarcığı genellikle daha geniştir. Bundan başka, konuşma ve yazı dillerinin gramerleri farklıdır.

Bu iki yolla farklı dilde bilgi aktarma eğilimi vardır. Ayrıca konuşma dilinde, yazı diline oranla daha fazla tekrar ve fazladanlık vardır. Buna ana dilimizden örnek vermek gerekirse; yazı dilinde genellikle "c" olarak yazılan ses, diaspora kabardeylerinin konuşma dilinde "g" olarak söylenmektedir. Yine aynı şekilde "Cegu" yazılıyor "Gegu" okunuyor. Başka bir örnek de; "ç" yazılanlar genellikle "k" okunuyor. "Çapse", "kapse" okunuyor. "-di'li geçmiş" fiil çekimlerinde fiilin sonu "-di'li geçmiş” takısı olarak yazıda kalın "ş" ile bitiyor, diaspora kabardey konuşma dilinde "s" olarak söyleniyor.

Teknoloji ve Dil
Teknoloji artık neredeyse hayatımızın bir parçası oldu. Cep telefonları , internet üzerinden yazışmalar , elektronik posta ve bunlar gibi bir çok şey hayatımızı son derece kolaylaştırıyor. Fakat hayatımızı kolaylaştırdığı gibi dilimizden de bir çok şeyi alıp götürüyor.

Cep Telefonu Mesajları ve İnternet Yazışmaları

Günümüzde insanların büyük bir kısımı ve özellikle gençler iletişimlerini cep telefonları ve bilgisayarlar ile birbirlerine gönderdikleri mesajlar ile sağlıyorlar. Çünkü bu güzel icat insanların iletişimini son derece kolaylaştırıyor. Fakat nedense insanlar bu güzel icadın yanlış kullanıldığında dillerinden bir çok şeyi alıp götürdüğünün farkında değil.

1. Sesli Harf Kullanılmıyor !
Herkesin başına gelen büyük bir sorun bu. Artık nedense mesajlarda sesli harf kullanılmıyor. Bize "Selam. Nasılsın?" yazması gereken arkadaşlarımız "Slm. Nslsn?" olarak bu işi geçiştirmiş oluyor. Bu hatayı yapan insanlar bunun büyük bir sorun olduğunu düşünmüyorlar. Çünkü onlara göre karşılarındaki ne demek istenildiğini anlıyor. Evet bu belki doğru olabilir. Karşınızdaki sizin ne demek istediğinizi anlayabilir. Fakat sürekli alışkanlık haline getirdiğiniz bu durum sizin bütün hayatınızdaki yazışmaları kökünden etkiliyor.

2. Yabancı Kelimeler İle İletişim Sağlanıyor
Bu kadar zengin bir içerikte olan Türkçe sanki yetmiyormuş gibi bir de işin içine yabancı kelimeler giriyor. Dil öğrenmek kesinlikle çok güzel bir şeydir fakat iki dil birbirine karıştığı zaman aslında durum çok saçma bir hal alıyor.

Örnek Mesaj

Yeni aldığın ayakkabılar çok cool olmuş.

Burada Türkçede bulunan bir çok kelimeyi kullanabiliriz. Örneğin "Yeni aldığın ayakkabılar çok güzel olmuş" veya "çok hoş olmuş" diyebiliriz. Fakat nedense bu hatayı yapan insanlar işin içine yabancı dil sokunca kendilerini kültürlü gösterdiklerini zannediyorlar.
Yazım Yanlışları

Yazım Kuralları ve Türkçe’nin Doğru Kullanımı

Bir yazı ile okuyucuya mesajı doğru iletmede kaynağın önemli bir rolü ve sorumluluğu bulunmaktadır. Bu yüzden mesajı ileten kişi mesajını yazılı olarak iletirken bir takım yazım kurallarına uyması gereklidir. Özellikle öğrencilerin yazı yazarken yaptıkları en önemli hata, noktalama işaretlerine uymamalarıdır.

Yazılarda noktalama işaretleri bazen hiç kullanılmamakta bazen de yerinde kullanılmamaktadır. İfadelerin doğru anlaşılması için bu kurallara özenle uyulmalıdır.

Bir bilgisayar programı kullanılarak yazılan yazılarda ise boşluk konusuna dikkat edilmelidir. Örneğin,

Noktadan ve virgülden önce boşluk bırakılmamalıdır.

Noktadan ve virgülden sonra boşluk bırakılmalıdır. Boşluk bırakılması unutulduğunda noktanın öncesinde ve sonrasındaki sözcükler tek bir sözcük olarak algılanmaktadır. Bu da yazıların kağıt üzerindeki düzenlemesini olumsuz etkilemektedir.

Parantezler açılırken parantez öncesinde boşluk bırakılmalı, açılan parantezle metin arasında boşluk olmamalıdır. Parantezler kapatılırken parantez öncesinde boşluk olmamalı, sonrasında ise olmalıdır.

Diğer bir hata türü yazım yanlışlarıdır. Sözcükler Türk Dil Kurumu’nun belirlediği kurallar göz önünde bulundurularak yazılmalıdır.

Yaygın olarak yapılan bir başka hata da sözcüklerin yanlış kullanımlarıdır. Örneğin “neden olmak”, “yol açmak” ve “sağlamak” gibi sözcükler çok farklı anlamları verebiliyorken aynı anlamda kullanılmaktadırlar.

Ayrıca bazı sözcüklerin Türkçe karşılıkları varken (genelde) farkında olunmadan yabancı karşılığı kullanılmaktadır.


Son düzenleyen BrookLyn; 21 Ocak 2009 20:27
tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
30 Haziran 2008       Mesaj #2
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
Yabancı Dilde Eğitim Kimliksizleştiriyor

Sponsorlu Bağlantılar

Yabancı Dilde Eğitim
Yabancı dilde eğitim veren yerlerde okuyan öğrenciler, başarı düşüklüğünün yanı sıra, kültürel kimlik kaybına uğruyorlar.
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ali Nazım Sözer, orta ve yüksek öğretimde yabancı dilde eğitim veren okulların sayısının giderek artığını belirterek, yabancı dilde eğitimin, öğrenme zorlukları yanında, kendi toplumuna yabancılaşmaya neden olduğunu savundu.
Sözer, yaptığı açıklamada, dünyada tespit edilen dil sayısının 2 bin 796 olduğunu, bunlardan 26 grubun yazıya döküldüğünü söyledi. Ural-Altay dil ailesine ait olan Türkçe'yi 200 milyonu aşkın insanın konuştuğunu ve dünyanın beşinci büyük dili olduğunu belirten Sözer, dili, düşüncenin gelişmesinin, uluslaşmanın ve siyasal özgürlük rejiminin kurulabilmesinin çimentosu olarak tanımladı.
Dildeki zafiyetin, toplumun “dilsizleşmesi, kekemeleşmesi” sonucunu doğuracağını kaydeden Sözer, Osmanlı Devleti'nin bu durumun tipik bir örneğini yaşadığını kaydetti.
Sözer, “Çünkü resmi dil Osmanlıca iken, halk Türkçe konuşmakta, din dili olarak Arapça, edebiyat dili olarak Farsça, bilim dili olarak da batı dilleri kullanılmaktaydı. Halkın kullanmakta olduğu dil, reaya dili olarak görülmekte, genç ve ilerici aydınlar, anlatmak istediklerini Fransızca söylemeden ya da yazmadan kendi kendilerine bile ifade edemezlerdi” dedi.
Dilde ikiliğin öğrenim birliği açısından birçok kötü sonuçlar yarattığını iddia eden ve bir ulusun bireylerinin ancak bir eğitim görmesi gerektiğini kaydeden Sözer, iki türlü eğitimin, iki türlü insan yetiştireceğini savundu. Sözer, “Orta ve yüksek öğretimde yabancı dilde eğitim veren okulların sayısı giderek arttığı için gelecek on yılda Türkçe'nin azınlık dili haline geleceğini söylemek kehanet olmayacak” dedi.
Önce İşyeri Adları Etkilendi
“Özenti-yoz dilin” önce işyerleri, daha sonra da kişi adlarını etkisi altına aldığını belirten Sözer, şöyle konuştu: “Bir bankanın müşterilerine verdiği indirimli alışveriş yapılabilen mağazaların listesine bakıldığında 100 mağaza adının sadece 44'ünün Türkçe bir anlam ifade ettiği, diğerlerinin genellikle İngilizce isimlerden oluştuğu görülebilir. Turizm şirketlerinin gazeteye verdiği tam sayfalık ilanda bulunan 104 adet otelin sadece 9'unun Türkçe anlamı olan bir adı bulunmaktadır. Orta ve yüksek öğretimde yüzde 30 civarında olan yabancı dil kullanılarak yapılan eğitimin toplumumuzdaki olumsuz etkisi, oldukça yüksek olmuştur. Türkçe, turizm firma adlarında yüzde 90, müzik gruplarında ise yüzde 70 civarında terk edilmiştir.” Prof. Dr. Sözer, yabancı dilde eğitimin, öğrenme zorlukları ve başarı düşüklüğünün yanında, kültürel kimlik kaybına ve kendi toplumuna yabancılaşmaya da neden olduğunu savundu. Sözer, “Bir ülkeyi işgal etmenin en kolay yolunun dilini yok etmek” olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Ali Nazım Sözer
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

Kaynak: HÜRRİYET - TÜRKİYE'NİN AÇILIŞ SAYFASI

Yabancı Dilde Eğitim Yanılgısı


Yabancı Dilde Eğitim
Son yıllarda eğitim dilinin nasıl olması gerektiği her türlü okul düzeyinde sıkça tartışılan konulardan biri olmaya başladı. Bu konudaki düşüncelerimi gerek okuldaki izlenimlerimden gerekse çevremizdeki insanların bu konuya ait düşüncelerinden faydalanarak EMO-Genç 3.Öğrenci kurultayı kapsamında ifade etmek istiyorum. Son yıllarda Türkiye’de yabancı ülkelerde pek de benimsenmeyen bir eğitim düzeni ortaya çıkmıştır. Bu da eğitimimizi kendi ulusal dilimizle değil de yabancı bir dille yapmak şeklindedir.
Bilim her geçen gün takip edilmesi zor bir şekilde ilerlemekte ve bilimsel gelişmeler sadece fiziksel hayatı değil, aynı zamanda kültürel hayatı da etkilemektedir. Bu etkileme hem yeni kültürel biçim ve değerlerle yol açmak şeklinde hem de var olan kültürel değerleri değişime uğratmak ve bazen de yok etmek şeklinde kendini göstermektedir. Bu kültür değişiminin belki en önemli parçası dil ve dildeki değişimdir. Dolayısıyla bilimin süratle gelişmekte olduğu günümüzde kültürel, ekonomik ve jeopolitik değerlerin himayesinde, kendisine kaynaklık eden dili de beraberinde getirmektedir. Günümüzde ise bu dilin İngilizce olduğu söylenmektedir.
Bu amaçla İngilizce öğretimi anaokulundan üniversiteye kadar eğitim sürecinin bütün aşamalarına sokulmuştur. Öyle ki yabancı dilin sadece yabancı dilin öğretilmesini amaçlayan derslerde çeşitli yöntemlerle verilmesi gerekirken, her türlü eğitim aşamasında sayısı gitgide artan okullarda dersler Türkçe yerine İngilizce olarak verilmeye başlanmıştır. Fakat bu uygulamanın en basit aksaklığı eğitim kadrolarının İngilizce eğitim için yetersiz oluşu, bunların birçoğunda eğitimin melez bir dille yapılmasıdır. Üniversiteler de dâhil olmak üzere, birçok okulda İngilizce eğitim, öğrencinin öğrenmesi gereken temel kavramları öğrenmemesine yol açmakta, dolayısıyla İngilizce bilen ama konusuna hâkim olmayan öğrenciler yetiştirilmektedir. Ülkemizin en iyi üniversiteleri ya tamamen, ya da kısmen İngilizce eğitim verdiklerinden dolayı da ülkemizde Türkçe’den ziyade Türkçe’ye hâkim olan bir eğitim dili oluşmuştur. Öyle ki akademik hayatta da İngilizce barajı konulduğundan bilim yapmak isteyen eğitimciler en verimli yıllarını İngilizce sınavlarını atlatabilmek için yoğun bir şekilde İngilizce çalışarak geçirmekte, kendi konularına yeteri kadar zaman ayıramamaktadır. Böylesine bir yöntem dünyanın hiçbir yerinde olmayıp, bilimsel olarak ilerlememizde bize vakit kaybettirmektedir. Bilimsel yayınları izlemek amaçlanıyorsa bu, tüm yabancı dilde olan kaynakları Türkçe’ye çevrilerek yapılabilir ve her türlü kesimden insanın kullanımına sunulmuş olur.
Bu durum Türkçe’nin başına ilk defa gelmemektedir; Türkçe daha önce Arapça ve Farsça’nın, sonraları Rusça, Almanca ve Fransızca’nın da etkisinde kalmışlardır. Türkçe bu kültürlerin etkisinde kalmış fakat kendi gelişmesini de sürdürmüştür. Ancak, Türkçe’nin zamanımızda karşı karşıya kaldığı durum geçmiştekilerden farklılık göstermektedir. Telefon, uydu, radyo ve televizyon yayınları, gazete ve dergiler, cep telefonu, internet gibi yaygın haberleşme teknolojileri nedeniyle İngilizce’nin Türkçe üzerindeki etkileri çok yoğun bir biçimde oluşmakta ve geçmişle karşılaştırıldığında bu durum geniş halk kitlelerini etkilemektedir. Buna göre bölgesel ekonomik ve jeopolitik gruplaşmaların getirdiği politik baskılar da eklenince, İngilizce’nin Türkçe üzerindeki etkilerinin kalıcı olma ihtimali artmaktadır. Bunun yanı sıra kendi dilini eğitim her alanında kullanabilen Çin gibi ülkelerin gelişmesi ortadadır. Hindistan bile sömürgelikten kurtulduktan sonra Hintçe’ye dönme çabasında iken bizim eğitim dilindeki bu yöntemi devam ettirmemiz nedendir bilinmez. Aşağıda kaynağı ile verilen tabloda İngilizce eğitim yapan ülkeler verilmiştir. Görüldüğü gibi eğitimini tam anlamıyla İngilizce yapan bağımsız bir ülke yoktur.
Üniversitelerinden En Az Birinde Yalnız İngilizce Eğitim Yapılan Ülkeler:
[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/FATIHT%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002.jpg[/IMG]
Kaynak: The Word of Learning 1998, 48th Ed., Europa Publications, London’dan aktaran: Ümit Şenesen, “Başka Ülkelerde İngiliz Dilinde Öğretim”. Bütün Dünya 2000, sayı: 2001/04, Nisan 2001, Başkent Üniversitesi, Ankara, s. 30-33.
İngilizce’nin öğrenilmesine ve hatta imkânımız varsa başka yabancı dillerinin öğrenilmesine kesinlikle karşı değilim. Aksine kesinlikle öğrenilmelidir.Ama günümüzde böyle bir anlayışla yetinilmemiş eğitimimiz İngiliz’ce olmuştur. Öyle ki çocuğunu anaokuluna başlatacak veli burada “İngilizce eğitimi veriyor musunuz?” diye sorabiliyor ya da bazı insanların özgeçmişlerinin en önemli yerinde iş sahası ne olursa olsun kendi iş sahasındaki tecrübeden önce “İngilizce bilir” ifadesini okuyabiliyorsunuz. Dolayısıyla yabancı dil öğrenmek başkadır; yabancı dilde eğitim başkadır. Bu ayrımın kesin bir şekilde yapılması gerekir. Kendi ders kapsamında ülkenin ihtiyaçlarına göre belirlenmiş sayıda öğrenciye çeşitli yabancı dillerin eğitiminin yapılması kuşkusuz faydalıdır. Ancak bunun yanında kendi ulusal dilimizi de her insan yeterince öğrenmelidir. Yabancı dil öğrenmenin nedeninin “Türkçe’nin yetersiz olması” olmadığını iyice kavramalıyız.
Oysa yabancı dillerin anaokulundan üniversite sonuna kadar öğretildiği ülkemizde insanlar kendi alanında gayet iyi derecelerle okuyup sonuçta yabancı dil sınavlarında tümüyle başarısız olabiliyorlarsa okullarda verilen yabancı dil eğitimi de amacına ulaşmıyor demektir. Verilen eğitim sadece birkaç kelimenin ezberletilmesi ve Türkçe’ye dolayısıyla da kendi ulusal benliğine uzak birey yetiştirilmesidir. Uzmanlaşmaya ve akademik alanda ilerlemeyi amaçlayan olası mesleki yabancı diller de diğer bütün ülkelerde olduğu gibi bazı kurslar aracılığıyla da verilebilir. Böylelikle kendi örgün eğitimizde Türkçe’ye ve kendi alanımıza daha çok zaman ayırmış oluruz.
Her zaman düşüncelerini ve inkılâplarını rehber edindiğimiz ve daima da edeceğimiz önderimiz Atatürk de Türk kimliğini Türkçe ile tanımlamıştır. Onun için de Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki temel amacı Türkçe’yi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini yabancı boyunduruklardan korumak, bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yapmak, halkın yabancı dille eğitime özenmesini önleyecek tedbirler almak olmuştur. Ayrıca Atatürk bu konuda şunları söylemiştir:
“Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı olan Türk bilim dili terimleri tespit edilecektir.” (Atatürk bugün askerlikte olsun, matematikte olsun kullandığımız birçok terimleri Türkçe’nin derinliklerinden çıkarıp halkın kullanımına sunmuştur. Bu zamana kadar birçok alanda ilerleme kaydedilmiş, her yeni bilimsel kavram tam Türkçe’siyle ifâde edilebilir konuma gelinmişken her nedense şu anda da eğitimizi yabancı dilde yapabilme isteğindeyiz! )
Daha 1924’te: “Millî eğitimin ne demek olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır. Bir de millî eğitim esas olduktan sonra onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da millî yapmak gerekliliği münakaşa edilemez.” 1938’de, vefatından az önce: “Türlü bilimlere ait Türkçe terimler tespit edilmiş, bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır. Bu yıl okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hâdise olarak kaydetmek isterim.” Son olarak da Türk bilimci ve eğitimcisine şu vasiyeti: “Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz, ölene dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçe’nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.”
Sonuç olarak Türkçe’nin ve onunla birlikte Türk insanının duygularının, düşüncelerinin ve kendi kültürüne dayalı yaratıcı gücünün de yok olma ihtimali dikkate alınmamaktadır. O kadar ki, kendi dilinde konuşup yazamayanların, emrine girdikleri dilde, bilimsel düşüncenin özünde var olan farklı düşünebilmek ve var olanı sorgulamaktan yoksun kalacaklarını dahî görememekteyiz. Bu durum, bütün bir toplumun güncel becerilerinin ve düşüncelerinin kısıtlanması anlamına gelmektedir. Gerek kendi toplumları için, gerekse evrensel medeniyet için kendi kültürel değerlerinden kaynaklanan özgün çözüm ve önerilerde bulunamayan toplumlar yok olmaya mahkumdurlar. Bugüne kadar ürettiği evrensel değerler göz önüne alındığında, Türk milletinin bu sonu hak etmediği ortadır.
Bazı dilbilimcilerin Türkçe’nin önümüzdeki yıllarda yok olabileceğini düşünmesi insana önce şaşkınlık sonra derin bir üzüntü veriyor. En az bin yıl önce yok olmuş dillerin olağanüstü çabalarla diriltildiği, tarihte hiç yer almamış kavimlerin dillerinin teşvik edildiği bir devirde Türkçe’nin bu denli ikinci plana atılmasını bizim günahımız olarak görmek gerektir. Bilim ve teknolojiyi yanımıza alarak bu durumu bir an önce düzeltmezsek, bilim ve teknolojinin hüküm sürdüğü bu çağda, ülkenin kalkınması ve ilerlemesi adına yaptığımız tüm uygulamalarda söz sahibi olamayacak ve bunları da kendi halkımıza kazandırmamış olacağız.
Çözüm olarak Türkçe ve yabancı dil öğretimi çok ciddi bir biçimde kuvvetlendirilmelidir. Ama bununla birlikte bütün okullarda eğitim istinasız Türkçe olmalıdır. Türkçe okul kitapları çoğaltılmalıdır. Üniversiteler için gerekli Türkçe ders kitapları ve kaynakların yazılması için TÜBA, YÖK ve TÜBİTAK desteğinde teşvikler sağlanmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde üniversite öğrencileri için Türkçe ders kitapları ve yardımcı kitaplar yok denecek kadar azdır. Bilim ve teknolojideki en son gelişmelerin aktarılacağı Türkçe kaynak yazmak isteyen ve akademik olarak ilerlemek isteyen öğretim üyeleri maddi ve manevî olarak desteklenmelidir. Üniversiteler başta olmak üzere bilim ve teknolojik araştırmalara devlet tarafından daha büyük kaynaklar ayrılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, Türkçe’yi korumanın en güzel yolu bilim ve teknolojiyi üretmekten geçer.
Kaynakça
· Bye-Bye Türkçe,Oktay Sinanoğlu
· Dr. Ömer Karabulut (Eğitimciler Derneği Başkanı)
· Prof. Dr. Atilla Aydınlı
· Temmuz 2001, Yeni Avrasya, Ahmet Kılınç
· Harun Demirkaya, Türkbilim
EMO-GENÇ / Oğuzhan AYIK / İzmir
Son düzenleyen tekinfsm; 30 Haziran 2008 02:54 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
TiglonBoYs - avatarı
TiglonBoYs
Ziyaretçi
21 Temmuz 2008       Mesaj #3
TiglonBoYs - avatarı
Ziyaretçi
Türkler, dillerini adım attıkları her bölgeye taşımış. Dünya nüfusunun yüzde 3'ü dilimizi konuşuyor. Türkçe dünya dilleri arasında 5. sırada yer alıyor.

Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Şükrü Haluk Akalın’ın yıllardır süren çalışmaları Türkçe'nin dünyada sık kullanılan diller arasında olduğunu gösteriyor. Çalışmaya göre yeryüzünde toplam 6 bin 912 dil konuşuluyor ve Türkçe bu diller arasında dünya üzerinde kullanılan ilk 5 dil arasında yer alıyor.

TÜRKÇE’YE SAHİP ÇIKALIM

Yani dünyada 220 milyon kişinin Türkçe konuşuyor. Bu da dünya nüfusunun ortalama yüzde 3’üne denk geliyor. Türkçe toplam 6 gruba ayrılıyor ve bu 6 grup içinde 39 dil bulunuyor. Haluk Akalın, Türkiye Türkçesinin 12 milyon kilometrekarelik bir alanda çeşitli kollarıyla, lehçeleriyle, şiveleriyle kullanılmakta olan Türk Dili ailesinin en büyük kolu olduğunu belirtiyor. Akalın , “Türkçe sadece Türkiye sınırları içinde kullanılmıyor. Örneğin Rusya’da Tofa Türkçe’sini sadece 30 kişi konuşuyor. Ve dillerini korumaya çalışıyorlar. Oysa bizde son yıllarda bir yozlaşma var. Örneğin iş yeri adlarının yabancı yazımı konusunda belediyeler çalışıyor. Eskiden Türkçe Fransızca’nın etkisindeydi. Şimdi İngilizce. Dilimizi korumaya çalışmıyoruz. Aksine elimizden akıp gidiyor" dedi.

ÇİNCE İLK SIRADA

Akalın en çok konuşulan dilleri ise şöyle sıraladı: 1 milyar 30 milyon kişi Çince konuşuyor. İngilizce ise ikinci sırada. Onu İspanyolca, Hintçe Urduca ve Türkçe izliyor.
tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
4 Ağustos 2008       Mesaj #4
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
TÜRK DİL KURUMU
BİLİM KURULUNUN KAMUOYUNA DUYURUSU
Son günlerde 1982 Anayasası'nda yapılması düşünülen değişikliklerle ilgili olarak Anayasanın "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir" biçimindeki 3. maddesinin de gündeme getirildiği ve özellikle bu maddede geçen "Dili Türkçedir" hükmünde değişiklikler yapılması üzerinde durulduğu görülmüştür.
Bu konuda Türk Dil Kurumu, kuruluş yasasının verdiği sorumluluğa dayanarak aşağıdaki görüşleri kamuoyuna iletmeyi anayasal bir görev saymaktadır.
Anayasanın 4. maddesi; 1., 2. ve 3. maddelerinin "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez" hükmünü içermektedir.
Bu 4. madde, sözü geçen ilk üç maddenin millî varlığımız açısından taşıdığı değerin altını çizmektedir.
Görüşümüze göre, 3. madde bir bütün olarak değerlendirilmek zorundadır. 3. maddenin "Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür" hükmünü taşıyan bölümü "Dili Türkçedir" hükmü ile bütünleşmektedir; çünkü ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü sağlayan temel öğe dildir. Nitekim Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk de, bu gerçeği en açık bir şekilde dile getirmiştir:
"Türk milleti demek Türk dili demektir. Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felâketler içinde ahlâkının, an'anelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyinin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyor. Türk dili
Türk milletinin kalbidir, zihnidir."

Bu durum karşısında sözü geçen maddede değişiklik yapılmasının, maddenin bütünlüğüne ve özüne ters düşeceği inancındayız.
Türk dili konusundaki sorumluluğumuzun gereği olan duyarlılıkla kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Ankara,
Türk Dil Kurumu
Bilim Kurulu

dinazor1962 - avatarı
dinazor1962
VIP ne mutlu Türk'üm diyene
8 Ağustos 2008       Mesaj #5
dinazor1962 - avatarı
VIP ne mutlu Türk'üm diyene
TÜRKÇE = Zeka / Amerika’da, Viskansın Üniversitesinde görev yapan Prof. Dr. Kemal Karpat Amerika’da dil bilim ile ilgili bölümü bulunan bütün üniversitelerde Türkçeye büyük önem verildiğini, gramatikal yapısının büyük bir hayret ve beğeni ile incelendiğini ve bir dilin nasıl bu kadar sağlam bir mantığa, mükemmeliyete sahip olabileceği düşüncesinin Türklere ve Türkçeye karşı bir hayranlık (yanı sıra kıskançlık) uyandırdığını belirtiyor. Bu ilgi ve hayranlık yalnızca Amerika’ya mahsus değil. Avrupa’da da Türkçe husûsunda ciddi çalışmalar var. Geçmiş yıllarda üç yaşına kadar olan çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada Ana dili Türkçe olan çocuklarda, bu yaş grubunda diğer milletlerin çocuklarına göre zekâ seviyesi, kavrayış kabiliyeti olarak daha önde oldukları tesbit edilmişti. Çocuğun gelişiminde ilk üç yaşın önemi, çocuğun hayatı boyunca kat edeceği mesafenin önemli bir kısmını bu dönemde aldığı göz önünde bulundurulduğu zaman bu durumun hakikaten bir avantaj olduğunu düşünebiliriz. Bu çocuklarının annelerinin genellikle kültür seviyesinin düşük olması, okuma alışkanlığının olmaması ise çocukların üç yaşına kadar elde ettikleri ilerleme hızını ileriki yıllarda gösterememesine sebep olan etkenler. Daha sonra yapılan çalışmalarda Türk çocuklarının zekâ açısından ilk yıllarda kat ettikleri mesafede en önemli faktörün dil olduğu kanaatine varılıyor. İnternational Association for he Study of Child Language (Uluslar arası Çocuk Dili Araştırmaları Derneği) adlı kuruluşun Almanya’nın başkenti Berlin’de yapılan onuncu kongresinde, Türk çocuklarının 2, en geç 3 yaşına kadar kendi dillerini dil bilgisi kurallarını da yerli yerinde kullanarak mükemmel biçimde kullandıklarını ispatlıyor. Bu kabiliyet Alman çocuklarında 5, Araplarda 12 yaşına kadar uzayabiliyor.Dil bilimi profesörü Klan Delius, Türk dilinin kolay öğrenildiğini belirterek, “Türkçenin şahıs ve zaman belirleyen ekleri düzenli. Lego taşlarının yan yana dizilmesi gibi tespitini yapıyor. Yine ilim adamlarının ulaştığı bir diğer sonuç; Türkçenin ezberlenerek değil mantık ve muhakeme yoluyla öğrenilen bir dil olmasından dolayı Türk çocuklarında günlük hayatta gerekli pratik zekâ ve muhakeme kazanımı da diğerlerine oranla daha önde. Ve bu araştırma sonuçları Avrupa ülkelerinde Türklerle evli Avrupalı annelerde çocuğuna Türkçe öğretme ve evde Türkçe kullanma isteğini teşvik ediyor. Bu istek ve gayreti ile anne bir avantaj daha elde ediyor. Çünkü, kurallı bir dil olan Türkçe şuurlu ve iyi öğrenildiği takdirde diğer dilleri de daha kolay ve kısa zamanda öğrenme yeteneğini kazandırıyor. Bizler hiçbir mantıklı izahı olmayan tuhaf bir kompleksle başka dil ve kültürlerin kucağına balıklama atlayıp kendimizi kaybederken bizde mevcut değerleri bir gün başka ellerde görürsek hiç şaşırmamalı. Yarının Türkiye’sini İngilizce, Almanca vs. Batı dillerini konuşan Türkler buna mukabil Avrupa’yı Türkçe konuşan Avrupalılar doldurabilir. Türklerle ilgili en detaylı araştırmalar Batı’da yapılıyor, bizim değerlerimizi onlar keşfedip dünya kamuoyunun gündemine sunuyorlar.BİLGE KAĞAN: “Türk Milletinin, Türk Devletinin adı,sanı yok olmasın diye çalıştım. Az milleti çok, aç milleti tok kıldım. Yoksul milleti zengin, tutsak milleti efendi kıldım. Bunca yere Türk adını, Türk şanını ulaştırdım… Beyleri doğru olunca millette doğru olur… Bilgisiz kağanlar tahta oturmuş, kötü kağanlar gelmiş, bunların buyruk beyleri de bilgisizmiş. Bu durumdanda düşmanları yararlanmış; kardeşi kardeşe, milleti birbirine düşürmüş. Bu tuzağa düşen Türk milleti; il tuttuğu toprağı elinden çıkarmış, oğulları köle, kızları cariye olmuş. Türk adını bırakıp yabancı, adlar almaya başlamış, düşmana boyun eğmişler, işlerini güçlerini yabancılara vererek onlara hizmet etmişler. Düşmanlar, Türk milletini yok edeyim, soyunu kurutayım diye uğraşıyormuş. Türk milleti yok olmaya gidiyormuş Ancak Tanrı, Türk Milleti yok olmasın, millet olarak kalsın diye… Tanrı güç verdiği için; ilsiz, öndersiz kalmış, töresini yitirmiş milleti… Atalarım töresince yeniden düzenlemiş… Kötü kişi gelip, birliğini bozmasın. Silahlı gelip seni dağıtmasın… Üstte gök çökmedikçe, altta yer varılmadıkça, Türk milleti senin devletini, töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti; titre ve kendine dön…!” ALİ SİR NEVAİ: “….Ana dilim üzerinde düşünmeye koyuldum. Türkçe’nin derinliklerine dalınca gözlerime on sekiz bin alemden daha yüksek bir alem göründü. Bu alemin süsler, bezekler içinde enginleşen göğü, dokuz kat, gökten daha üstündü. Bu erdemler, yücelikler hazinesinin incileri yıldızlardan daha parlaktı. Bahçelerindeki gülleri güneşler gibiydi. Bu alemin aydınlık alanlarında ilhamını şahlanan atını koşturdum… Cihanda Türk Edebiyatı bayrağını kaldırmakla Türkleri, tek bir millet, tek bir topluluk haline sokmuş olacağım. Milli ve yüksek bir edebiyat; ancak milli şuur ve milli zevkin geliştirdiği bir dille yaratılır… Türk, Farstan; daha keskin zekalı, daha anlayışlı, daha saf, üstün, daha kabiliyetli, daha pek yaratılışlıdır. Fars dili, yüksek ve derin konuları anlatmakta yetersizdir… Türkün bilgisiz ve zavallı gençleri, güzel sanarak, farsça şiir söylemeğe özeniyorlar. İyi ve etraflı düşünseler, Türkçe de bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken, bu dilde şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, şiirlerinin daha beğenilir olacağını anlarlar… Söz ve ibarede, kelimelerin anlam ve kavramında Türkçe, Farsçadan üstündür. Türkün öz dilinde öyle incelikler, güzellikler, sanatlar vardır ki; bu kelime inceliklerini, özlerini ifade edecek Farsçada karşılık yoktur… Türkler, doğru, dürüst, temiz niyetlidirler…” Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu ve Köroğlu gibi şairler Türkçe şiir söyleyerek Neva’iyi haklı çıkarmışlardır. Ali Şir Nevai; tarihin hiçbir döneminde, orduyla, kılıçla hiçbir Türk komutanının, bütün Türk boylarını bir bayrak altında toplayamadığını, ancak kendisinin kalemle ve sözle bütün Türkleri; Türklük duygu ve bilincini canlandırarak, Türkçe şiirlerin engin güzelliğinde birleştirdiğini ileri sürmüş ve bunun haklı gurur ve mutluluğunu yaşamıştır. 32 adet eseri vardır. MAHMUT KAŞGARL1: “…Tanrının devlet güneşini Türk burçlarında doğurmuş olduğunu ve onların uçsuz bucaksız yurtları üzerinde güneşin hiç batmadığını gördüm. Tanrı dünya milletlerinin idare dizginlerini onlara verdi… onlara Türk adını Tanrı verdi… onları üstün kıldı. Tanrıya şükürler olsun ki Türküm, Türkçe’yi en iyi konuşan, en iyi anlatan, en doğru anlayan Türklerdenim… Ben Türklerin bütün şehirlerini, obalarını, bozkırlarını baştan başa dolaştım Bütün Türk boylarının dillerini, ağızlarını belledim… Türk dili ile Arap dilinin at başı beraber yürüdükleri bilinsin… Türkler esas 20 ana kökten oluşmuşlardır. Her boy ayrıca uruğlara bölünmüştür… Akıl, Türkçe’yi öğrenmeyi emreder… Türklerin oklarından korunmak isteyenler, onlara düşman değil dost olsun. ‘Türk dilini öğreniniz, çünkü…’ Kabalcı Yayınları’ndan çıkan Divanü Lügati’t-Türk’ün arkasında Kaşgarlının Balasagun’u merkez alarak çizdiği haritası da ekli. Kaşgarlı Mahmut ünlü kitabını yazmaya 25 Ocak 1072′de başlamış, 10 Şubat 1074′de bitirmiştir. Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçe’nin Arapça kadar önemli bir dil olduğunu kanıtlamak amacı ile yazdığı kitap için Kaşgarlı şöyle der:“Ant içerek söylüyorum, ben Buhara’nın, sözüne güvenilir imamlarından birinden ve başkaca Nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de senetleri ile bildiriyorlar ki, Peygamber, kıyamet belgelerine, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada ‘Türk dilini öğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır’ buyurmuştu. Bu söz (hadis) doğru ise sorguları kendilerinin üzerine olsun Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur. Bu doğru değil ise akıl bunu emreder. Tanrı devlet güneşini Türk burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür. Tanrı onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan çıkartmıştır. Dünya uluslarının yularlarını onlar eline vermiş, herkese üstün kılmıştır. Onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler onları her dileklerini ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur. Onlara hedef olmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini dinletebilmek gönüllerini alabilmek için dilleriyle konuşmaktır.” ******************************************YABANCI KELİME KULLANMA HASTALIĞI HAKKINDA… Günümüzde ulu orta yabancı kelime kullanımı çok yaygınlaştı. Bilerek veya bilmeyerek yabancı kelime kullananların sayısı çok fazla…. Şimdi yaygın olarak kullanılan bazı İngilizce kelimelerin yerine DAHA GÜZEL TÜRKÇE KARŞILIKLARINI CÜMLE İÇİNDE VERİYORUM… Refuse etmek: REDDETMEK (Türkçeyi bir çırpıda REDDETME ahmaklığını gösterenlere yazıklar olsun!) Realize etmek: GERÇEKLEŞTİRMEK (Bir Türk için kendini GERÇEKLEŞTİRMEK, Türk olmak ve Türkçe konuşmakla mümkündür.) Tolere etmek: HOŞ GÖRMEK( Diline ve kültürüne yabancılaşanların soytarılıklarını HOŞ GÖREMEYİZ.) Çek etmek: DENETLEMEK(Dilimize saldıranların yanlış Türkçe kullanımlarını DENETLEMEK gerekir.) İmpres olmak: ETKİLENMEK (Yabancı kelime kullananların ukalalığından ETKİLENİP onlar gibi olmak isteyenlere yazıklar olsun!) Asimile olmak: SİNDİRİLMEK(Dilimize yabancılaşıp ulu orta İngilizce kullanmak yabancılar tarafından esir alınmak ve SİNDİRİLMEK değil de nedir?) Konsensus: UZLAŞMA(Dilimize sahip çıkma konusunda UZLAŞMAMIZ gerekir.) Handikap: ENGEL (Dilimize ve kültürümüze düşman olanlar yükselmemiz ve gelişmemiz önünde en büyük ENGELdirler!) Trend: EĞİLİM (Dilinden uzaklaşanların soytarılığa büyük bir EĞİLİMİ ve istidadı vardır.) Dejenerasyon: YOZLAŞMA(Yabancı kelime kullanmayı şeref saymak YOZLAŞMANIN ta kendisidir.) Primitiv: İLKEL(Diline ve kültürüne yabancılaşanlardan daha İLKEL kim vardır?) Atraksiyon: GÖSTERİ (Bugünlerde yabancı kelime kullananların ahmaklık GÖSTERİSİNE tanık oluyoruz .) Complex: KARMAŞIK(Ulu orta İNGİLİZCE KELİME kullananlar çok KARMAŞIK ve sorunlu bir kişiliğe sahiptirler.) Cool: HARİKA, MÜKEMMEL(Türkçe düşmanları, ukalalıkta ne kadar da MÜKEMMELdirler.) Outline: TASLAK, ANA HAT( Sürekli yabancı kelime kullanıp Türkçe’ye yoğun bir saldırı başlatan yazar, çizer ve aydın TASLAKLARI kendilerine de mi saygı duymazlar acaba?) Sekûrity: GÜVENLİK(Dilimizi ve kültürümüzü savunmada bir GÜVENLİK elemanı gibi olmalıyız.) NatureL: DOĞAL(Dilini ve kültürünü hemencecik satanları soytarılık, ukalalık ve hainlikle suçlamaktan daha DOĞAL ne olabilir?) Quiz: KISA SINAV.(Yabancı kelime kullanma hastalığına yakalananları KISA bir Türkçe SINAVINA tabi tutarsak içlerinden kaçı bu sınavı geçer acaba? ) İngilizce ve Türkçe Arasındaki O Muhteşem Fark DERS 1) ‘Bir Türkçe kelime 17 İngiliz kelimesine bedeldir.’ - Afyonkarahisarlılaştıramadıklarımızdan mısınız ? İngilizce tercümesi: - Are you one of those people whom we tried - unsuccessfully to make resemble the citizens of Afyonkarahisar? - DERS 2) Yeni başlayanlar için tercüme cümlesi : - Üç cadı üç adet swatch saate bakıyorlar. Hangi cadı hangi swatch saate bakıyor? İngilizce tercümesi: - Three witches watch three Swatch watches.Which witch watch which Swatch watch? DERS 3 ) Şimdi ileri derece tercüme cümlesi : - Üç travesti cadı üç adet saatin butonuna bakıyorlar. Hangi cadı hangi Swatch saatin butonuna bakıyor? İngilizce tercümesi: (bunu kendinize sesli okuyun lütfen!) - Three switched witches watch three Swatch watch switches.Which switched witch watch which Swatch watchswitch? İngilizce bitti… YAŞASIN TÜRKÇE… Türkçe’nin sesbilim, biçimbilim, sözdizim ve anlambilim bakımından diğer dillerden üstün olduğu ve bilim dili olmaya enuygun dil olduğu, dünyanın önemli dilcileri tarafından kabul edilmiş ve açıklanmıştır. ******************************************Türk Dil Kurumu Atatürk, 1928-1938 arasında, Türk’ün kalbi ve zihni dediği Türkçe’ye, oya gibi işliyerek, muhteşem bir yol haritasını miras olarak bıraktı ;TDK.Bu yol haritası, YANİ tdk, 2008′lerde göz kamaştırıcı ufuklara ulaştı..Atatürk’ün İş B.’daki hisselerinin önemli bir bölümünün varisi olan Türk Dil Kurumu, bugün tüm bütçesini bu hisselerdensağlıyor, hükümetlerden tek kuruş yardım almıyor. Türk Dil Kurumu sanal ortamın, Türkiye’de en faza ziyaret edilen sitesi olma birinciliğini, çoktandır, kimseye bırakmıyor. Son düzenlemelerle TDK sitesine, cep telefonları ile Dünya’nın her köşesinden ulaşma kolaylıkları sağlandı. Kısır ve gelişime kapalı İngilizce, özellikle Amerika’da, İspanyolca’ya teslim olurken, çok öğündüğü abartarak, üçkâğıtla ulaştığı 350 binlik SÖZ VARLIĞI da, Türkçe’nin TDK’nun sözlüklerinde, 2008 yılında ulaştığı 550 binlik SÖZ VARLIĞIkarşısında, ” yarım dil ” durumuna düştü..Dünya’daki tüm Türk toplulukları kültürleri ile yakınlaşma sürdükçe, Türkçe söz varlığının tek sözlükte 1 milyonu rahatlıkla yakalıyacağı tahmin ediliyor.. TDK, sitesinde, başta Manas Destanı olmak üzere, Türk Destanlarını da sanal ortama taşımaya başladı.Bu destanların sayısının 100′e ulaşması plâlanıyor. TDK, mirasını kullandığı Ulu Önderimiz Atatürk’ün ruhunu ş’ad ediyor. Burhan ******************************************Türkçe’nin Matematiği Türkçe üzerine bir matematik modelleme ve bunun olası sosyal yansımaları üzerine bir zihin jimnastiği [ UYARI : Bu yazı, yazarın kendi görüşlerini yansıtmaktadır. ] Yazan: Ahmet Okar Victor Hugo şiirlerini 40.000 kelime ile yazdı. Türkçe’yi en zengin kullananlardan Yaşar Kemal’in romanları 3.500 kelimeyi geçmez” görüşü çok yaygındır. Bu görüş haklıdır zira Türkçe’nin Fransızca’ya oranla daha az sözcük içerdiği doğrudur. İngilizce’ye, Almanca’ya, İspanyolca’ya oranla da daha az sözcük içeriyor olması gerekir. Ne var ki bu Türkçe’nin daha yetersiz bir dil olduğu anlamına gelmez! çünkü Türkçe az sözcük ile çok şey anlatabilen bir dildir! Daha fazla sözcük içerse bunun kimseye zararı dokunmaz ancak, gereği yoktur.Başka bir dilden Türkçe’ye çeviri yapan herkes sözlüğü açtığında, aralarında minik anlam farkları olan bir çok sözcüğün Türkçe karşılığında çoğu zaman aynı kelimeyi okur. Bu, ilk bakışta bir eksiklik gibi görünebilir, oysa öyle değildir. Çünkü yukarıda adı geçen diller kelimelerin statik olan anlamlarını öğrenmeye, Türkçe ise bu anlamları bulup çıkarmaya, yani dinamik anlamlandırmaya dayalıdır. Türkçe’de anlamları sözlükteki tanımlar değil, kelimelerin cümle içindeki konumları belirler. Tam bu noktada, Türkçe’nin, referans olmak üzere sadece gerektiği kadarı sözlüklere alınmış, sonsuz sayıda kelime içerdiği bile öne sürülebilir.İngilizce-Türkçe sözlükte “sick”, “ill” ve “patient”ın karşısında hep “hasta” yazar. Bu bağlamda ingilizce’nin üç kat daha fazla sözcük içerdiği söylenirse bu doğrudur. Ancak, aradaki farkların Türkçe’de vurgulanamadığı söylenmeye kalkılırsa bu yanlış olur: “doktor falanca beyin hastası olmak”, “böbrek hastası olmak”, “internet hastası olmak”, “filanca şarkının hastası olmak” arasındaki farkı Türkçe konuşan herkes bir çırpıda anlar.Bunun nasıl olabildiğini görmek zor değildir. Bir kalem alıp, alt alta:3+5=12+5=38+5=yazmak, sonra da bunları toplamak yeterlidir. Hepsinde aynı “+5″ yazdığı halde!Sonuçlar farklı çıkıyorsa, Türkçe’de de hepsinde aynı “hastası olmak” ifadesi geçtiği halde sonuçlar farklı olacaktır. Türkçe’nin az araç ile çok iş yapmasının sırrı matematikte yatar. 0′dan 9′a kadar 10 tane rakam, artı, eksi, çarpı, bölü dört işlem işareti ve bir ondalık ayracı virgül, yani topu topu 15 simge ile sonsuz sayıda işlem yapılabilir. Türkçe de benzer özellikler gösterir. Türkçe matematiğe dayalı olmaktan da öte, neredeyse matematiğin kılık değiştirmiş halidir. Türkçe’deki herhangi bir fiilin çekiminin ve kelimelerin nasıl çoğul yapılacağının öğrenilmiş olması, henüz varlığı bile bilinmeyen, 5 yıl sonra Türkçe’ye girecek fiillerin nasıl çekileceğinin ve 300 yıl önce unutulmuş kelimelerin çoğullarının ne olduğunun biliyor olması demektir. Bu tıpkı birinci dereceden 2 bilinmeyenli bir denklemin nasıl çözüleceği öğrenildiğinde, sadece “x=6″, “y=23″ olan denklemlerin değil, aynı dereceden bütün denklemlerin nasıl çözüleceğinin öğrenilmiş olması gibidir. Oysa sözgelimi ingilizce’de “go”, “went” olurken “do”, “did” olur. Çoğul ekleri için de durum aynıdır: “foot”, “feet” olurken “boot”, “beet” değil “boots” olur. Bunun tutarlı bir iç mantığı yoktur, tek çare böyle olduklarının bellenmesidir. Türkçe’de ise, statik kelimeleri ezberlemek yerine dinamik kuralları öğrenmek gerekir. Türkçe’de neredeyse istisna bile yoktur. Olanlar da ses uyumu gereği “alma” olması gereken meyve isminin “elma” biçimine dönmesi gibi birkaç minör istisnadır. Kurallar ise neredeyse, bu dili icat edenlerin Türk olduğuna inanmayı zorlaştıracak kadar güçlü ve kesindir. Bu noktadan sonra, anlatılanları matematik olarak formüle etmek, aradaki ilişkiyi somutlaştırabilmek açısından yararlı olacaktır. Bunu yapmanın en kolay yolu ikili sayı sistemini kullanmak olduğu için de yalnızca 0 ve 1′leri kullanmak yeterlidir. İzleyen örneklerde [1=var] ve [0=yok] anlamında kullanılmışlardır. Kelime kökü çoğul eki matematik ifade:ev……..ler…….evler1.0…….0.1……1.1 Türkçe’deki bütün kelimelerin 2 bit olduğu varsayılabilir (ileride bit sayısı artacak). Tekil olan bütün kelimeler 1.0 (kelime kökü var; çoğul eki yok), çoğul olanlar ise 1.1′dir (kelime kökü var; çoğul eki var). Bu kural hiç değişmemek bir yana, öylesine güçlüdür ki Türkçe’de başka hiç bir dilde yapılamayacak bir şey yapılıp, olmayan bir kelimenin çoğulu dahi söylenebilir (0.1). Birisi karşısındakine sadece “ler” dediğinde, alacağı tepki: “anladık ler de, neler?” türünden bir cevap olacaktır. Bir şeylerin çoğulunun söylendiği bellidir de, neyin çoğulunun kastedildiği açık değildir. Vurgulama / sıfat kökü zayıflatma matematik ifadekırmızı0.1.0kıp kırmızı1.1.0kırmızı msı0.1.1kıp kırmızı msı1.1.1 Türkçe’deki sıfatların anlamını kuvvetlendirmeye veya zayıflatmaya yarayan bu kural da hiç değişmez. Hatta istenirse bu kurala uyan ama hiçbir sözlükte bulunmayan, hem kuvvetlendirilmiş hem de zayıflatılmış garip sıfatlar bile türetilebilir. “Güneş doğmazdan az önce ufuk kıpkırmızımsı (kıp + kırmızı +msı; [1.1.1]) bir renk aldı” dendiğinde, herkes neyin kastedildiğini anlayacaktır. Çünkü ayaküstü türetilen bu sıfat, hiçbir sözlükte yer almaz ama, Türkçe konuşan herkesin çok iyi bildiği bu kurala uygundur. Fiil çekimlerinde de işler farklı değildir. Burada zorunlu olarak kişi için 3, zaman için 2 bitlik gruplar kullanılacak. Çoklu bit grupları şunları ifade edecek: 011 = ben010 = sen000 = o111 = biz110 = siz100 = onlar00 = geniş zaman11 = şimdiki zaman10 = gelecek zaman01 = geçmiş zaman kök kişi matematik ifade yeterlilik……………….Oku (y)abil dim…………………….= 1.1.0.01.0.0.011olumsuz………………. Oku (y)a ma z mış sın………………….= 1.1.100.0.1.010zaman……………… Gel me (y)ecek ti……………………= 1.0.1.10.1.0.000zaman……………….Git me di k…………………… = 1.0.1.01.0.0.111hikaye……………….Şaşır abil ecek ti niz …………………= 1.1.0.10.1.0.110rivayet……………….Bil (i)yor lar………………… = 1.0.0.11.0.0.100 kişi tabloda zaman ile ilgili küme 3 bit yapılıp geçmiş zaman “di’li geçmiş” ve “miş’li geçmiş” olarak ikiye ayrılabilir, soru bileşkeni için ayrı bir bit eklenebilir, emir ve şart kipleri de işin içine katılabilir ancak, sonuç değişmezdi. Cümleleri oluşturan öğelerin (özne, nesne, yüklem, vb…) Sıralaması da rasgele değildir. Türkçe cümleler bir tür “crescendo” (şiddeti giderek artan dizi) izlerler. Bütün vurgu en sonda yer alan yüklem (fiil) üzerindedir. Diğer öğelerin önemi, yükleme olan yakınlık/uzaklık konumları ile belirlenir. Yükleme yakınlaştıkça önem artar. Gene matematiksel olarak ele almak gerekirse, cümleyi oluşturan her bir öğenin toplam öğe sayısı kadar haneden oluşan bir matematik değere sahip olduğu varsayılabilir. “dün ahmet camı kırdı” cümlesi 4 öğeden oluşmaktadır; o halde her öğe 4 haneli bir değere sahip olacak, ilk öğe en düşük, son öğe ise en yüksek değeri taşıyacaktır. Cümlematematik değer0001matematik değer0011matematik değer0111matematik değer1111 1 dün ahmet camı kırdı.2 dün camı ahmet kırdı.3 ahmet dün camı kırdı.4 ahmet camı dün kırdı.5 camı dün ahmet kırdı.6 camı ahmet dün kırdı. Şimdi tablodaki cümleler tek, tek ele alınabilir:1. Cümle: dün ahmet bir iş yaptı ve bu camı kırmak oldu.2. Cümle: dün kırılan camı başkası değil ahmet kırdı (suçlu ahmet!).3. Cümle: ahmet’in dünkü işi camı kırmak oldu (belki önceki gün kitap okumuştu).4. Cümle: ahmet camı herhangi bir zaman değil, dün kırdı (yarın kırması gerekiyor olabilirdi).5. Cümle: cam düne kadar sağlamdı, kırılmasının suçlusu ise ahmet.6. Cümle: camı ahmet zaten kıracaktı, bunu dün yaptı. Cümleyi oluşturan öğeler kesinlikle aynı kalırken (cam hep ‘i’ haliyle “camı” olarak kaldı; fiil hep 3. Tekil şahıs, di’li geçmiş zamanda çekildi, vb.) Sadece yerlerinin değişmesi cümlelerin anlamlarını da değiştirdi. Her cümlede 0011, 0001′den daha fazla, 0111 bu ikisinden daha fazla, 1111 ise hepsinden daha fazla önem taşıdı. Anlamı belirleyen de zaten her bir öğenin matematik değeri oldu. Kelimelerin statik anlamlar taşıdıkları dillerde, zaman belirtecinin (dün) yeri değiştirilerek elde edilebilecek 2 çeşitlemenin dışında diğer anlamları vermek için kip değiştirmek (edilgen kip - passive mode kullanmak) veya araya açıklayıcı başka kelimeler eklemek gerekir. Türkçe konuşanlar ise her bir cümlenin diğerinden farkını derhal anlarlar. Matematik ile olan alışveriş yalnızca verilen örneklerle sınırlı değildir. Türkçe’nin ne tarafı ele alınsa bu ilişki ile yüz, yüze gelinir. Türkçe’nin bu özelliğini “insanlar kendilerine ulaşan mesajları nasıl anlarlar? Bunun kullanılan dil ile bir ilgisi var mıdır? Bir Fransız, bir İngiliz, bir Türk aynı mesajı kendi ana dillerinde alsalar, birbirleri ile aynı şekilde mi, yoksa farklı mı algılarlar? Eğer dilin algılamayla ilgisi varsa, işin içine bir dil karışmadığı yani sözgelimi bir pantomim gösterisi izlenir veya üzerinde hiç yazı olmayan bir afişe bakılırken, dil ile ilgili bu alışkanlıklar nasıl etki ederler?” türünden sorulara yanıt ararken fark ettim. Bu özellik konuya ilgi ve sabırla yaklaşıp bakmayı bilen herkesin görebileceği kadar açık. O nedenle, bu güne kadar kesinlikle başkaları tarafından da görülmüş olmalı. “Türkçe çok lastikli, nereye çeksen oraya gidiyor” diyenler de aslında, hayal meyal bu özelliği fark eder gibi olup, ne olduğunu tam adlandıramayanlardır. Türkçe teknik açıdan mükemmel bir dildir. Bu mükemmelliğin nedeni matematik ile olan iç içeliktir. Keza, ne yazık ki Türkçe’nin, bu dili konuşanlara kurduğu tuzak da buradadır. Kentli-köylü, eğitimli-eğitimsiz, doğulu-batılı, vb. kültür çatışmaları dünyanın her yerinde vardır. Gene dünyanın her yerinde iyi, kötü işleyen bir “asimilasyon” ve/veya “adaptasyon! ” süreci bu çatışmayı kendi içinde bir takım sentezlere götürür. Türkiye bu açıdan dünya genelinin biraz dışındadır. Bizde “asimilasyon” ve/veya “adaptasyon” süreci ya hiç çalışmaz, ya da akıl almaz bir yavaşlıkta çalışır. Sorun, başka sebeplerin yanı sıra kullandığımız dilden de kaynaklanmaktadır. Düşünme, kendi kendine sözsüz konuşma olarak kabul edilirse (bence öyledir), anadilin kişilerin düşünce yapısı üzerinde etkili olduğunu da kabul etmek gerekir; insanlar kendi anadillerinde düşünürler. Türklerin büyük paradoksu işte buradadır. Teknik açıdan mükemmel bir dil olan Türkçe, kendi dışımızdaki dünyayı kendimizce değiştirmeden, olduğu gibi algılamaktaki en büyük engelimizi oluşturmaktadır. Örneğin, Türkiye dışına yabancı işçi olarak giden ilk nesil gerek bulundukları ülkenin dilini öğrenme, gerekse oradaki yaşam biçimine ayak uydurma konusunda muhteşem bir direniş gösterdiler. Bu direnişin boyutları o denli büyük oldu ki, başka hiç bir diasporada gözlenmeyen gelişmeler yaşandı. Türk diasporası, gettolaşıp kendi kültürünü gene kendi içine kapanık bir çevrede yaşayacak yerde, kendi kültür kurumlarını o ülkeye ithal etti. Asimile olmaya en dirençli kültürlerden biri kabul edilen İspanyollar, gittikleri yere sadece gazetelerini ve bazen de radyolarını taşımakla yetinirken; Türklerin bunlara ek olarak (hem de birden çok) televizyon kanalları ve hatta kendi fast-food’ları (lahmacun, döner, vb.) oldu. Bunları başaran insanların yeteneksiz olduklarına, dil öğrenmeyi de bu yeteneksizlikleri yüzünden beceremediklerine hükmetmek en azından adil ve gerçekçi olamaz. Keza, böylesine önemli bir kültür direnişi gösterenlerin, orada doğan çocuklarını eğitirlerken, bunca sahip çıktıkları kültürlerini göz ardı etmiş olmaları da düşünülemez. Ancak gözlemlenen o ki, orada doğan ikinci nesil, gene sözgelimi İspanyollar arasında hiç görülmediği kadar hızla asimile oldu. Bunun nedenini evdeki Türkçe’nin yanısıra okulda öğrenilen ve ev dışında yaşanan, o ülkenin dili faktöründe aramak çok yanıltıcı olmayacaktır. Biz Türkler, konuşmayı öğrenirken (tıpkı sick, ill, patient örneğinde olduğu gibi) farklı durumların farklı kavramlar oluşturduğunu, bu farklı kavramların da farklı adları olması gerektiğini öğrenmeyiz. Aynı adı taşıyan farklı kavramları birbirinden ayırmaya yarayacak sezgisel (sezgisel=doğal=matematiksel) yöntemin kurallarını öğrenmeye başlarız. Sezgiselliğe şartlanmış beyinler ise dış dünyayı hiçbir değişikliğe uğratmadan, olduğu gibi algılamayı bilemediklerinden, bildikleri tek yönteme yani kendilerince anlam çıkarsamaya veya başka bir ifadeyle “sezdikleri gibi algılamaya” yönelirler. Algıladıkları kavramların tümü kendi çıkarsamaları doğrultusunda şekillenmiş olan, kendilerince tanımlanmış bir dünyada yaşayan insanlara ulaşan mesajlardaki kodlar ne kadar “herkesçe bir örnek” algılanabilir? Üzerinde emek harcanmaya değer temel sorulardan biri budur. Bu sorunun yanıtı belirginleştikçe, neden batıdaki sistemlerin bir türlü Türkiye’de oluşturulamadığı sorusunun yanıtı da belirginlik kazanabilir. Türkçe’nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bu özel durum kuşkusuz tüm iletişim alanları için geçerlidir. Yunus Emre’nin okuması, yazması olmayan göçebe Türkmen boyları arasında 700 yıl boyunca bir nesilden diğerine büyük bir sadakatle, sözlü kültür ürünü olarak aktarılmasının ardında Türkçe’nin sezgiselliğini sonuna kadar kullanmadaki becerisi vardır. Tanzimat aydınları ve Cumhuriyet aydınlarının bir türlü geniş kitlelere seslerini duyuramamalarının nedeni de gene aynı denklemin içinde aranmalıdır. Fransız gibi, Alman gibi düşünmeyi öğrenenler, meramlarını anlatırken bunu yeni öğrendikleri düşünce sistematiği içinde yapmaya kalkışmış ve Türk gibi anlatmayı becerememiş olduklarından başarısız kalmışlardır.


Türkiyem dinazor1962 Türkiyem

Benzer Konular

26 Nisan 2014 / Misafir Cevaplanmış
23 Mayıs 2012 / Misafir Cevaplanmış
11 Mart 2014 / Misafir Taslak Konular