Edebiyatta Doğalcılık
MsXLabs.org & Temel Britannica
Doğalcı anlayışına göre gerçeğin güzel gösterilmesi için zorlama yapılmamalıdır. Başka bir deyişle gerçek olduğu gibi yansıtılmalı, idealleştirilmemelidir; yaşamın, kaba ve bayağı sayılarak ele alınmayan yönleri de işlenmelidir.
Doğa bilimlerinin, özellikle de Darwin'in doğa tasarımına özgü ilke ve yöntemlerin sanata ve edebiyata uygulanmasıyla ortaya çıkan Doğalcılık Akımı'na göre bireyi, kalıtım, içinde yetiştiği toplumsal ve doğal çevre biçimlendirir. Ekonomik ve toplumsal baskılar altında ezilen bireyler, içlerinden gelen güçlü dürtülerle hareket ederler. Alınyazılarını belirleyebilme gücünden uzak olduklarından davranışlarından sorumlu tutulamazlar.
Kuramsal temelini Fransız Hippolyte Taine' in oluşturduğu Doğalcılık Akımı, 19. yüzyılın ikinci yansında Fransa'da doğdu. Taine'in,
Doğalcılık'ın öngördüğü yöntemlere sıkı sıkıya bağlı kalma konusunda pek az Doğalcı yazar Zola'ya yaklaşabildi. Ama bir süre sonra, dönemin hemen hemen tüm ünlü yazarları, az ya da çok bu akımdan etkilendi. Zola başta olmak üzere, belli başlı Doğalcı yazarlar arasında, ünlü öykücü Guy de Maupassant, romancı Joris-Karl Huysmans, Alman oyun yazarı Gerhart Hauptmann, Portekizli romancı José Maria Eça de Queirós anılabilir. Andre Antoine'ın Paris'te kurduğu "Theatre Libre" (Özgür Tiyatro), Otto Brahm' ın Berlin'de kurduğu "Freie Bühne" (Özgür Sahne), Doğalcı anlayışla yazılmış oyunları, Doğalcı üslupla sahneleme amacına yönelikti.
Eksiksiz bir nesnelliği amaçlamış olmakla birlikte, Doğalcı yazarlar, belirlenimci kuramlara bağlı oldukları için, gerçekliği, belli yargıların etkisi altında ele aldılar, nesnel gerçekleri yazdılar ve idealleştirmeye karşı çıktılar. Doğanın çoğunlukla acımasız ve zorlu, yaşamın acımasız ve kaba yanlarını yansıttılar. Kalıtımla ilgili görüşleri dolayısıyla, güçlü tutkuların pençesinde kıvranan basit tipleri ele aldılar. Bundan dolayı yapıtlarında, çevrenin birey üzerindeki ezici etkisine inandıklarından, daha çok eniç karartıcı mekânları, gecekondu semtlerini ve yeraltı dünyasını bir belgesel diliyle işlediler. iç karartıcı mekânları, gecekondu semtlerini, yeraltı dünyasını seçtiler. Bu boğuntulu ya da yoksul ortamları, bir belgesel diliyle anlattılar. Doğalcı yazarlar, çevrenin birey üzerindeki ezici bir etkisi olduğuna inanıyorlardı.
Avrupa edebiyatında Doğalcılık'ın etkileri zayıflamaya başladığı bir dönemde ABD'de, Stephen Crane, Frank Norris ve Jack London, Doğalcı anlayışla yapıtlar verdiler. Theodore Dreiser, ABD'de Doğalcılık'ı doruğa ulaştırdı. Son Doğalcı yapıtlar, James T. Farrell'ın "Studs Lonigan" (1932–35) başlıklı üçlemesi oldu.
Türkiye'ye Doğalcılık, deneye dayalı bilimlerin ateşli savunucusu Beşir Fuad tarafından tanıtıldı. Kendisi roman ya da öykü yazmamakla birlikte, bazı yapıtlarında Doğalcı estetiğin temel ilke ve yöntemlerini savunarak dönemin romancı ve öykücülerini etkiledi. Türk edebiyatının ilk Doğalcı romanını 1891'de Ahmed Midhat Efendi yazdı: "Müşahedat" (Gözlemler). Ama bu yazar, kitabının önsözünde, Zola ve arkadaşlarını, toplumun ve insanlığın en iğrenç, en kötü yanlarını yansıttıkları için eleştirmiş, gerçeğin eksiksiz olarak gösterilebilmesi için iyilik ve güzelliğin de anlatılması gerektiğini savunmuştur. Bu akımın Türkiye'deki ilk önemli temsilcisi ise Hüseyin Rahmi Gürpınar oldu. Yazar, "Mürebbiye (1899) adlı romanında, kahramanlardan birinin ağzından Doğalcılık'ın ne olduğunu anlattı. "Ben Deli miyim?" (1925) adlı romanı müstehcen bulunarak dava açılan Hüseyin Rahmi, duruşmada yapıtını savunurken "gerçek öykücülük, tüm bilimleri, fenleri kapsayan, her kötülüğü, her hastalığı, her gizli fesadı, yarayı aydınlığa çıkaran yüce bir güçtür" demiştir.
MsXLabs.org & Temel Britannica
DoğalcılıkEdebiyat DoğalcılıkDoğalcılık, doğadan başka gerçeklik olmadığını savunan felsefe öğretilerinin genel adıdır. Natüralizm olarak da bilinir. Doğalcılara göre doğaüstü gerçekler ya da güçler yoktur. Doğada, nesnel yasalar uyarınca işleyen bir düzen vardır, işte bu yasalar sayesinde, gözlem ve deneye dayalı bilimler, doğa ile ilgili her alanda sağlam, kesin bilgilere ulaşabilir.Sponsorlu Bağlantılar
Doğalcı anlayışına göre gerçeğin güzel gösterilmesi için zorlama yapılmamalıdır. Başka bir deyişle gerçek olduğu gibi yansıtılmalı, idealleştirilmemelidir; yaşamın, kaba ve bayağı sayılarak ele alınmayan yönleri de işlenmelidir.
Doğa bilimlerinin, özellikle de Darwin'in doğa tasarımına özgü ilke ve yöntemlerin sanata ve edebiyata uygulanmasıyla ortaya çıkan Doğalcılık Akımı'na göre bireyi, kalıtım, içinde yetiştiği toplumsal ve doğal çevre biçimlendirir. Ekonomik ve toplumsal baskılar altında ezilen bireyler, içlerinden gelen güçlü dürtülerle hareket ederler. Alınyazılarını belirleyebilme gücünden uzak olduklarından davranışlarından sorumlu tutulamazlar.
Kuramsal temelini Fransız Hippolyte Taine' in oluşturduğu Doğalcılık Akımı, 19. yüzyılın ikinci yansında Fransa'da doğdu. Taine'in,
"... hırs, cesaret ve gerçek, tıpkı sindirim, kasların işleyişi ve vücut ısısı gibi bir nedene bağlıdır. Kötülük ve erdem, sülfürik asit ve şeker gibi birer üründür."yolundaki düşüncelerinden etkilenen Goncourt Kardeşler, bu düşün ilkelerini uygulayarak ilk Doğalcı roman olan Germinie Lacerteux‘u (1864) yazdılar. Ama edebiyatta Doğalcılık Akımı, anlatımını, Emile Zola'nın "Le Roman experimental" (1880; Deneysel Roman) başlığı altında topladığı deneme yazılarında buldu. Zola'ya göre romancı, olguları yalnızca saptayarak yazmakla yetinen bir gözlemci değil, roman kişilerinin ruhsal yapılarını, kişiliklerini ve onların iç dünyalarını bir dizi deneyden geçiren, duygusal ve toplumsal olgulan, bir kimyacının maddeyi işlediği gibi işleyen bir deneycidir.
Doğalcılık'ın öngördüğü yöntemlere sıkı sıkıya bağlı kalma konusunda pek az Doğalcı yazar Zola'ya yaklaşabildi. Ama bir süre sonra, dönemin hemen hemen tüm ünlü yazarları, az ya da çok bu akımdan etkilendi. Zola başta olmak üzere, belli başlı Doğalcı yazarlar arasında, ünlü öykücü Guy de Maupassant, romancı Joris-Karl Huysmans, Alman oyun yazarı Gerhart Hauptmann, Portekizli romancı José Maria Eça de Queirós anılabilir. Andre Antoine'ın Paris'te kurduğu "Theatre Libre" (Özgür Tiyatro), Otto Brahm' ın Berlin'de kurduğu "Freie Bühne" (Özgür Sahne), Doğalcı anlayışla yazılmış oyunları, Doğalcı üslupla sahneleme amacına yönelikti.
Eksiksiz bir nesnelliği amaçlamış olmakla birlikte, Doğalcı yazarlar, belirlenimci kuramlara bağlı oldukları için, gerçekliği, belli yargıların etkisi altında ele aldılar, nesnel gerçekleri yazdılar ve idealleştirmeye karşı çıktılar. Doğanın çoğunlukla acımasız ve zorlu, yaşamın acımasız ve kaba yanlarını yansıttılar. Kalıtımla ilgili görüşleri dolayısıyla, güçlü tutkuların pençesinde kıvranan basit tipleri ele aldılar. Bundan dolayı yapıtlarında, çevrenin birey üzerindeki ezici etkisine inandıklarından, daha çok eniç karartıcı mekânları, gecekondu semtlerini ve yeraltı dünyasını bir belgesel diliyle işlediler. iç karartıcı mekânları, gecekondu semtlerini, yeraltı dünyasını seçtiler. Bu boğuntulu ya da yoksul ortamları, bir belgesel diliyle anlattılar. Doğalcı yazarlar, çevrenin birey üzerindeki ezici bir etkisi olduğuna inanıyorlardı.
Avrupa edebiyatında Doğalcılık'ın etkileri zayıflamaya başladığı bir dönemde ABD'de, Stephen Crane, Frank Norris ve Jack London, Doğalcı anlayışla yapıtlar verdiler. Theodore Dreiser, ABD'de Doğalcılık'ı doruğa ulaştırdı. Son Doğalcı yapıtlar, James T. Farrell'ın "Studs Lonigan" (1932–35) başlıklı üçlemesi oldu.
Türkiye'ye Doğalcılık, deneye dayalı bilimlerin ateşli savunucusu Beşir Fuad tarafından tanıtıldı. Kendisi roman ya da öykü yazmamakla birlikte, bazı yapıtlarında Doğalcı estetiğin temel ilke ve yöntemlerini savunarak dönemin romancı ve öykücülerini etkiledi. Türk edebiyatının ilk Doğalcı romanını 1891'de Ahmed Midhat Efendi yazdı: "Müşahedat" (Gözlemler). Ama bu yazar, kitabının önsözünde, Zola ve arkadaşlarını, toplumun ve insanlığın en iğrenç, en kötü yanlarını yansıttıkları için eleştirmiş, gerçeğin eksiksiz olarak gösterilebilmesi için iyilik ve güzelliğin de anlatılması gerektiğini savunmuştur. Bu akımın Türkiye'deki ilk önemli temsilcisi ise Hüseyin Rahmi Gürpınar oldu. Yazar, "Mürebbiye (1899) adlı romanında, kahramanlardan birinin ağzından Doğalcılık'ın ne olduğunu anlattı. "Ben Deli miyim?" (1925) adlı romanı müstehcen bulunarak dava açılan Hüseyin Rahmi, duruşmada yapıtını savunurken "gerçek öykücülük, tüm bilimleri, fenleri kapsayan, her kötülüğü, her hastalığı, her gizli fesadı, yarayı aydınlığa çıkaran yüce bir güçtür" demiştir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!