Arama

Edebiyat Akımları - Simgecilik (Sembolizm)

Güncelleme: 31 Ekim 2012 Gösterim: 15.790 Cevap: 5
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
12 Kasım 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Simgecilik
Sembolizm (Simgecilik), 19. yüzyılın sonlarında Fransa'da ortaya çıkmış ve 20. yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir anlatım yerine simgelerle yüklü ve örtük bir dille anlatmayı amaçlar. Simgecilik, geleneksel Fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen katı kurallara bir tepki olarak başladı. Simgeciler, şiiri açıklayıcı işlevinden ve kalıplaşmış bir hitabetten kurtarmayı, insanın yaşantısındaki anlık ve geçici duyguları betimlemeyi amaçladı. Simgeciler, dile getirilmesi güç sezgi ve izlenimleri canlandırmaya, şairin ruhsal durumunu ve gerçekliğin belirsiz ve karmaşık birliğini dolaylı biçimde yansıtacak özgür ve kişisel eğretileme ve imgeler aracılığıyla varoluşun gizemini aktarmaya çalıştılar. Simgeci şiirin başlıca temsilcileri Charles Baudelaire'nin şiir ve görüşlerinden fazlaca etkilenen Fransız Stephane Mallarme, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud'dur. Sembolik yazarlar arasında Jules Laforgue, Henry de Regnier, Rene Ghil, Gustave Kahn, Belçikalı Emile Verhaeren, ABD'li Stuart Merrill, Francis Viele Griffin' de yer alır.
Sponsorlu Bağlantılar
Simgecilik, şiirde gerçekçiliğin uygulayıcıları olan Parnasçıların tutumuna karşı 1885-1900 yılları arasında bir tepki olarak doğan, yaygınlaşıp bir edebiyat okulu niteliğini kazanan akımdır. Önceleri Fransa’da, sonra da tüm Avrupa’da gelişmiştir.
Simgecilik, Olguculuk (Positivisme) ve Gerekircilik (Determinisme) gibi düşünce akımlarının etkisiyle gözlem ve deneye yaslanan gerçekçi ve doğalcı edebiyat akımlarının ağır bastığı bir ortamda ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, bilimsel ilerlemeler, makineler, yeni buluşlar insanoğlunu mutlu kılma şöyle dursun, bir bunalımın eşiğine getirmişti. Hele 1870 bozgunu Fransa’daki bu karamsarlığı büsbütün arttırdı. Genç kuşak bu bunaltıcı ortamı değiştirmek için kimi siyasal ve toplumsal girişimlerin gerekliliğini öne sürüyordu. Bu gereksinim sanat içinde ortaya atılmaya, tartışılmaya başladı. Bu tartışmaların sonunda ilkin Dekadizm, yani kuralları, ilkeleri, yerleşik beğenileri değiştirmeyi, yıkmayı amaçlayan bir akım doğdu. Dekadizm çöküşçülük anlamına gelen, bu anlamı eyleme dönüştürmeyi amaçlayan bir akımdı. Yerleşik toplumsal ve sanatsal düzenin sınırlarını zorlamak, bu sınırların dışına çıkmak isteniyordu. Kötümserliğe, aşırı duyarlığa, karamsar ve sayrıl temalara yönelmenin gerekli­liği vurgulanıyordu. Alışılmamış, yepyeni birtakım taze imge ve düşün­üleri anlatmak için de yeni yeni sözcüklerin uydurulması yoluna gidiliyordu. Kısacası Dekadizm, yerleşik sanat düzenine karşı bir başkaldırıydı. Bu başkaldırıya katılan, bu yolda şiir yazan ozanlara dekadan adı verilmişti. İşte Dekadizm, Simgecilik akımının bir önaşaması oldu. Daha doğrusu Simgecilik, bu akımın bir uzantısı olarak doğmuştur.

Neyi savunuyor, neyi istiyordu Simgecilik?
Ana çizgileriyle şöyle özetlenebilir Simgeciliğin özellikleri:
Dış dünyayı, dış gerçekliği duyularımız aracılığıyla algılarız. Bunun için de gerçeği olduğu gibi kavrama, anlatma olanağından yoksunuzdur. Çünkü dış dünyayı, duyularımız bize ulaştırırken değiştirir. Dış dünyadan algıladıklarımız, dış gerçekliğin kendisi değil, onlarla ilgili bir takım izlenimlerdir. Bu da kişiden kişiye değişen bir olgudur. Bu yönden Simgecilikle Romantizm arasında da bir kan bağı vardır. Her sanatçı anlattıklarına kendi beninin damgasını vurarak anlatır Romantizmde. Başka bir deyişle, ben duygusu ağır basar, şair gözlerini kendi iç dünyasına çevirir.


- Derlemedir -

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
7 Aralık 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Simgecilik (Sembolizm)
MsXLabs.org & Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar

19. yüzyılın sonlarında Fransız edebiyatında ortaya çıkan ve Gerçekçilik Akımı'nın etkisiyle oluşan Parnasse (Parnas) hareketine tepki olarak gelişen bir akımdır. Önceleri şiir alanında görülen bu akım daha sonra edebiyatın öteki dallarını etkilediği gibi, edebiyat dışında kalan sanat alanlarım, özellikle de resmi etkiledi. Bu akımı benimseyen sanatçıları ve bu akım içinde verilen ürünleri nitelemek için "Sembolist" ya da "Simgeci" sözcüğü kullanılır.
Bir şairler topluluğunun başlattığı bu edebiyat akımını tanımlamak için "symbolisme" sözcüğünü ilk kez Yunan asıllı Fransız şair Jean Moreas 1886'da, Le Figaro gazetesinin edebiyat ekinde yayımladığı bildirgede kullandı. Adı konmamakla birlikte Sembolizm bir sanat anlayışı olarak 19. yüzyılın ortalarından beri edebiyat yapıtlarında kendini belli ediyordu. Toplumsal düzenin dışına çıkmak, gelenekselleşmiş sanat kurallarını hiçe saymak isteyen sanatçılar bu doğrultuda ürün veriyorlardı. Özellikle Paul Verlaine'nin şiirlerinde kendini belli eden bu anlayış gene Verlaine'nin deyişiyle "çöküş" (decadence) olarak nitelendi. Böylece Sembolizm Akımı' na öncülük eden ve "Dekandanlar" diye adlandırılan bir şairler topluluğu oluştu. Bu şairler daha sonra Sembolizm Akımı'nın içinde yer aldılar.
Şiirin gerçeği değil, gerçeğin insanda bıraktığı etkileri anlatması gerektiğini savunan Sembolistler, bireyin duygusal yaşamının doğrudan bir anlatımla dile getirilmesine karşıydılar. Jean Moreas bildirgesinde Sembolist şiirin öğreticiliğe, sahte duyarlılığa, ağdalı anlatıma, gerçeği olduğu gibi yansıtmaya düşman olduğunu yazıyordu.
Sembolistler sanat ve edebiyatta her türlü gerçekçiliğe ve bilimsel düşünceye de karşıydılar. Onlar, insanın dış evreni olduğu gibi değil duyumsadığı gibi yansıttığını, bu duyuş ve yansıtışın ise sanatçıdan sanatçıya farklılıklar gösterdiğini öne sürüyorlardı. Evrenin, görüntülerin ya da görünenin ötesinde bir anlamı olduğundan, evrende her şeyin duyarlı olduğunu bilen ozanın bu görüntüleri aşmak, gerçeğe ulaşmak istemesinden yola çıkıyorlardı. Bu düşüncelerini "dış evrenin insan prizmasından geçerek yansıması" biçiminde dile getiriyorlardı.
Fransız şiirinde Sembolizm Akımı hem teknik, hem de tema açısından belirleyici olan kurallara bir tepki olarak doğmuştur. Şiirin kalıplaşmış biçimlerden arındırılmasını, işlev yönünden açıklayıcılık yüklenmemesini isteyen Sembolistler, insanın yaşantısındaki anlık ve geçici duygulan betimlemeyi amaçladılar. Sembolist şairler sözcükleri, sözlük anlamlan yerine simge değerleriyle yaşatmaya çalıştılar. Anlam yönünden açıklık şiirin değil, düzyazının işiydi. Şiir düşünceyi, duyulara seslenen bir biçim içinde anlatmalıydı. Bu da ancak, gerçeği değil gerçeğin insanda bıraktığı etkileri, izlenimi anlatmakla sağlanabilirdi.
Sembolistlere göre şiirin teması, tıpkı bir müzik parçasında olduğu gibi, özenle ve en uyumlu ses etkileriyle iletilmelidir. Bunun için de sözcükler özenle seçilmeliydi. Dış dünyanın nesnel ve görünen yönünün ardında başka bir gerçeklik olduğunu düşünen Sembolistler bunun ancak şiirle anlatılabileceği kanısındaydılar. Bu nedenle şiiri öbür anlatım biçimlerinden daha üstün kabul ediyorlardı. Şiirin doğasına ve özüne ilişkin öğelere verdikleri önemin nedeni de buydu.
Sembolizm Akımı'nın doğmasında, sözcük dağarının zenginliği ve konularının çarpıcılığıyla Charles Baudelaire'in şiir ve düşüncelerinin önemli bir yeri vardır. Özellikle "Kötülük Çiçekleri" (les Fleurs du mal; 1857) adlı şiir kitabı Sembolizm Akımı'na öncülük eden Paul Verlaine ve Arthur Rimbaud gibi şairleri büyük ölçüde etkilemiştir. Verlaine'in "Roman ces şans paroles " (1874; Sözsüz Şarkılar) adlı şiir kitabı, Stephane Mallarme'nin "l'Apres midi d'un faune" (Bir Faun'un Öğleden Sonrası) adlı uzun şiiri o yıllarda egemen olan Parnasçı şiir anlayışından ayrı bir havadaydı ve yeni bir sanat anlayışından yana olan Fransız şairlerin başlattıkları akım giderek büyüyen bir ilgi topluyordu. Sembolizm'i savunan birçok dergi çıkmaya başladı ve öbür edebiyat akımlarıyla aralarında yoğun bir tartışma ortamı doğdu.
Sembolizm Akımı'nın önderliğini yapan Stephane Mallarme (1842-98) nesnenin ancak duyumlar aracılığıyla kavrandığını, şiir dilinin nesneyi değil, o nesnenin yarattığı etkiyi anlatması gerektiğini savunuyordu. Bu nedenle şiiri oluşturacak sözcüklerin özenle seçilmesi gerekiyordu. Bu sözcükler çoğunlukla anlamı çok belirgin olmayan, değişik yorumlara açık, bilmecemsi, çoğu kez de düşünsel alanda çağrışımlar yaratan sözcüklerdir. Mallerme şiirlerinde kendi acılarını, sonsuzluk arayışını, maddeden sıyrılıp kurtulmayı işlemiştir. Mallerme ayrıca, kendisinden önce her şeyden üstün tutulan biçime önem vermedi; şiir kurallarıyla cümle kuruluşlarından oluştuğu varsayılan biçime karşı çıktı. "Sone" adı verilen koşuk (nazım) biçiminin 16. yüzyıldan beri süregelen uyak düzenini bozdu. Yalnızca sözcüğün gücüne önem verdi; şiiri, özüne uygun düşmeyen her şeyin elinden kurtarmak gerektiğini öne sürdü. Ne duygu, ne düşünce ve ruhsal yapı, ne insan ve doğa betimlemesi, ne de öykü önemliydi. Önemli olan şiiri, şiirsellikle dolu sözcüklerin sıralandığı bir anlatım biçimi olmaktan çıkarmaktı. "Divagations" (1897; Sayıklamalar) Mallerme'nin edebiyat anlayışını en iyi dile getiren yapıtıydı.
Fransız şiirinde Sembolizm Akımı hızla yayıldı. Birçok şair bu akımla başlayan serbest koşuk türünde şiirler yazmaya başladı. 1890'larda en parlak dönemini yaşayan bu akım 1898'de Mallerme'nin ölümüyle etkisini yitirmeye başladı. Guillaume Apollinaire, Paul Claudel gibi şairlerin Sembolizm ile olan bağlarını sürdürmeleri akımın ayakta kalması için yeterli olmadı. Paul Valery ise bu akımın içinden yetişmiş bir şair olarak kaldı. İngiltere'de Oscar Wilde bu akımın temsilcisi sayılır. Sembolizm daha sonra öteki Avrupa ülkelerinin, ardından Amerika ülkelerinin edebiyatlarını da etkiledi. İngiltere'de William Butler Yeats ve T. S. Eliot şiirde, James Joyce ve Virginia Woolf düzyazıda bu akımdan etkilendiler.
Türk edebiyatında ise Sembolizm Akımı' nın etkileri 19. yüzyılın sonlarında görülür. Batı edebiyatından etkilenen Edebiyat-ı Cedide yazarları dilde ve edebiyat anlayışında yenilik peşindeydiler. Servet-i Fünun dergisi çevresinde toplanan bu yenilikçi yazarlar çeşitli tepkilerle karşılaştılar. Ahmed Midhat Efendi de bu konuda tepki gösterenlerden biriydi. Edebiyat-ı Cedide yazarlarını eleştiren ve 1897'de yayımlanan "Dekadanlar" adlı bir yazı yazdı. Edebiyat-ı Cedide yazarlarını etkileyen bu akımın izleri Cenab Şahabeddin'in şiirlerinde açıkça görülür. Fecr-i Âti şairlerinden Ahmed Haşim ise Türkiye'de Sembolizm'in temsilcisi sayılır. Sembolizm bu akımın şairlerinden çoğunu etkilemiştir. Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas gibi şairlerde de Sembolizm'in etkisi görülür.
Pozivitizm (Olguculuk), Gerçekçilik ve İzlenimcilik akımlarının yarattığı resim anlayışına karşı 19. yüzyılın sonlarına doğru resim sanatında da Sembolizm ortaya çıktı. Ama resimde Sembolizm anlayışı Almanya, İngiltere, Belçika, İsviçre gibi ülkelerde bazı sanatçıların yapıtlarında 19. yüzyılın başından beri kendini gösteriyordu. Fransa'da Geç İzlenimcilik Akımı içinde yer alan Paul Gauguin aynı zamanda Sembolizm Akımı'nın önderi kabul edilir. Pierre Puvis de Chavannes ile Gustave Moreau bu akımın en dikkate değer ressamlarıdır. Sembolist ressamlar düş gücüne dayalı bir anlatımdan yanaydılar. İnsanın içsel yaşantısını resme dökmeyi, buna görsel bir anlatım kazandırmayı amaçlıyorlardı.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Tykhe - avatarı
Tykhe
VIP Tinky Winky
29 Haziran 2011       Mesaj #3
Tykhe - avatarı
VIP Tinky Winky
SEMBOLİZM (SİMGECİLİK)

19. yüzyılın sonunda Fransa'da gelişerek diğer Avrupa ülkelerine de yayılan edebiyat akımı.
Sembolizm, 1880'li yıllarda, Arthur Rimbaud, Paul Verlaine ve Stephane Mal-larme'nin öncülüğünde ve Baudelaire'in kuvvetli tesirinde kurulmuştur. Devrin Kant, Schopenhauer, Bergson ve Wagner gibi büyük Alman ve Fransız filozof ve sa­natkârlarının, ekolün fikrî yönünün oluş­masında önemli etkileri olmuştur.
19. yüzyılın son çeyreğinde, Auguste Comte'un pozilivist felsefî görüşü Fransız
sosyal yapısı içinde, zamanla materyalizme dönüşerek tahripkâr bir kimliğe bürünmüş, bu ise edebiyatta ve sanatta, parnasyen şiir­de ve realist romanda olduğu gibi, bir kuru­luğa ve sıkıcılığa yol açmaya başlamıştır. Kainatta var olan gizlilik, sır (mystere) gö-zardı ediliyordu. Önceleri pamasyen birer şair olan Rimbaud, Mallarme ve Verlaine bu anlayışın karşısında bir sanat anlayışıyla sır, sezgi ve müzikaliteyi Öne çıkaran bir akım olan Sembolist hareketin başlaücılan olmuşlardır.
Alman filozofu Kant, (1724-1804) idea­list felsefesiyle, bilhassa Saf Aklın Tenkidi (Critique de la Raison Püre) adlı eserinde, insan düşüncesinin ve bilgisinin sübjektif ve nisbî olduğunu ileri sürerek, bilginin or­taya çıkışında ve kazanılmasında sezgi (in-tuition) nin çok büyük katkısı olduğunu ka­bul eder.
Yine bir Alman filozof, Schopenhauer (1781-1860) a göre, varlıklar ancak duyular ve akıl yoluyla kavranabilen birer tasav­vurdan, imajdan (representation) ibarettir. O, "her gerçek bilginin özü bir sezgidir. Bi­naenaleyh her yeni gerçek, bir sezgiden do­ğar" ana temeli üzerine oturan felsefî görü­şünü ortaya alar.
Aynı yıllarda Fransa'da Henri Bergson (1859-1941), Pozitivist felsefeye karşı spiritüalist felsefe akımını geliştirir.
Bu felsefî ortam içinde, Alman bestecisi Richard Wagner de mistik, bedbin mûsikî anlayışı ve estetik görüşü ile sanat çevrele­rinde yankı uyandırır, tnsanın ruhunda bir takım gerçekler gizlidir Wagner'e göre. Sa­natın görevi bu gerçeği ortaya çıkarmaktır. Müzik duyulan bir şeydir. Bazan onun ihti­va ettiği motifi kavramak zor olabilir. Bu noktada, şiir, getireceği açıklıkla bu fonksiyonu üstlenerek ruhun derinliklerinde giz­lenmiş gerçekleri, duygu ve düşünceyi be­raber kullanmak suretiyle ifâde edebilir. Onun için, Wagner şiirde kuvvetli bir müzi-kaütenin olmasını savunmuştur.
Bahis konusu edilen bu felsefî ve estetik görüşler Fransız edebiyatındaki mevcut şiir atmosferini Sembolizm'e hazırlamış, Sem­bolist akımın hamurunu karan unsurlar ol­muşlardır.
Charles Baudelaire (1821-1867), Şer Çiçekleri (Les Fleurs du Mal, (1857) isimli şiir kitabıyla ve bilhassa bu kitaptaki ilişki­ler (Correspondances) adlı şiiriyle Sembo-lizm'in en büyük hazırlayıcısı ve öncüsü ol­muştur.
Correspondances şiiri, sonraları Sem­bolist estetiğin ilkelerini teşkil edecek birta­kım özellikleri mısraları içine alır. Sembo­lizm, adını da bu şiirdeki "Tabiat bir mâbeddir. însan orada sembol ormanları içinden geçer" mısramdan almıştır. Şiire göre tabiat bir tapınaktır, bir semboller or­manıdır. O canlıdır ve insana bir şeyler söy­leyen bir varlıktır. Duyumlarla duygular arasında, kokular, renkler ve sesler arasında bir ilişki vardır.
Paul Verlaine de, Sembolizm'in hazırla­nış seyri içinde önemli bir yeri olan Şiir Sa­natı (Art Poetique, 1874) şiirinde, sonraları bu edebî akımın en mühim iki düsturu ola­cak olan şu iki görüşü ifâde eder: 1) Şiirde müzikalite esastır. Bu m üz i kalite hem ri­timle, hem kelimelerle meydana getirilme­lidir. 2) Şiirde biraz örtülü, kapalı, güç anla­şılır bir yan olmalıdır.
Paul Verlaine, 18801i yılların başında, Sembolizm öncesinde, Realizm'den bir ka­çışın ifâdesi olan ve kendilerine Dekadan (Decadence) denilen bir edebî hareketin de
öncülüğünü yapmıştır. Dekadanlar'ın ileri sürdükleri görüşler, sonraları Sembo-lizm'de daha sistemli ve oturmuş bîr kimlik­le yeniden ele alınacaktır. Bu gruba dahil şairlerden bazıları 1886'da Verlaine'den ay­rılarak Sembolizm'e önderlik eden Stepha-ne Mallarme'nin etrafında toplanmışlardır. Böylece daha kuvvetlenen hareket, 18 Ey­lül 1886 tarihli Le Figaro Litteraire dergi­sinde Jean Moreas'ın kaleminden yayınla­nan Sembolizm'in Bildirisi (Manİfeste du Symbolisme) ile oturmuş, esaslan tesbît edilmiş bîr edebî ve estetik sistem kimliğini kazanır.
Sembolizm'in en önemli temsilcileri şunlardır: Paul Verlaine, Jean Moreas, Stephane Mallarme\ Arthur Rimbaud, Gus-tave Kahn, Jules Laforgue, Maurice Mae-terlinck, Henri de Regnier, Emile Verhae-ren, Stuart Merril ve Saint-Paul Roux'dur.
Sembolizm'in başlıca özelliklerini şu noktalar çevresinde toplamak mümkün­dür.
- Sembolist şiir mübalağalı söyleyişin, yapmacıklı duyarlılığın ve kuru, objektif tasvirin karşı sı utladır.
- Sembolizm'e göre tabiatta her varlığın bir mânâsı, arka plânında gizlediği bir fikir, bir mesaj vardır. Dış dünyanın varlıkları, görüntüleri bu fikrin örtülerinden, "göz alıcı elbiselerinden" başka bir şey değildir. Gerçek bu dış görüntünün arkasında saklı­dır. Sembolist şair bu gizli gerçeği yakala-yabilmeli, duyum satabilmelidir. Maliar-me'nin deyişiyle, "şiir varlığın dış görünüş­lerinin gizli anlamını" ifade etmelidir.
- Kâinattaki varlıkların maddî görüntü­lerinin yanısıra, bir de manevî yapısı vardır. İnsanla objeler arasında da benzerlik ve iliş­kiler sözkonusudur. Dünyada herşey bîr
analojiden ibarettir. Her varlık bir başka varlığı hatırlatır. Şair, birbirini hatırlatan unsurları almalıdır şiirine. Baudelaire'in Correspondances şiirinde "Kokular, renk­ler ve sesler birbirine cevap verir" mısraı bunun ifadesidir.
- Bu yüzden sembolist edebiyat her şey­den evvel benzerlikler ve benzetmeler üze­rine kurulmuş bir edebiyattır.
- Gerçek madem ki görünen varlıkların arkasında gizlidir ve görünen şeyler görün­meyen şeylerin dış görüntüsünden başka bir şey değildir. O halde, şair semboller kul­lanarak bu gizliliği ifade etmeye çalışmalı­dır. "Sembol, ifâde edilen şeye ikinci bir mânâ yüklemektir. Sembolist şairin işi, fik­ri, bu fikrin üstü kapalı bir şekilde anlatı­mından çıkarmak olmalıdır."
- Şiir örtülü, yan kapalı olmalıdır. Oku­yucuya söylemek istediklerini sembollerle, hayâl ettirme, ihsas yoluyla söylemelidir.
- Şiirde müzikalite esastır. Müzikle şiir birbiriyle sıkı bir şekilde ilişkilidir. Yukarı­da, bu görüşün VVagner'den geldiğini belirt­miştik. Verlaine, Sembotizm'İn bu özelliği­ni "Mûsikî, her şeyden önce musiki" diye belirtir.
- Sembolist şiir, şekil yeniliklerini de de­nemiştir. Şiirde anlatılan imaj yahut fikir, şekli de zorlamalı, kendisine en uygun olan şekli seçmelidir. Bu yüzden de Sembolizm, şairin düşünce ve duygularını en iyi ifâde edebildiğine inandığı serbest nazımı (vers libre) Fransız şiirine yerleştirmiştir.
Tiyatro sahasında da eserler veren Sem­bolizm'in bu alanda en büyük ismi Maurice Maeterlinck (1862-1949) dir.
Bizim edebiyatımızı Sembolizm ile ta­nıştıran isim Cenab Şehabeddin olmuştur. Avrupa'daki tıp tahsili sırasında âşinâ olduğu bu akım Cenab Şehabeddin'in şiirlerine, kelime seçişindeki müzikalite, ahenk, şe­kil lerdeki değişik denemeler, mısralann telkin gücü olarak yansır. Şiirde mûsikî dü­şüncesi Cenab vasıtasıyla bütün Servet-i Fünûn şiirinde kendisini gösterir. Fakat Servet-i Fünunculann Sembolizmle bağla­rı yalnızca şiirde müzikalite planında kal­mıştır.
Sembolist akım, kendisini Fecr-i Âtî topluluğunun şahsiyetlerinde daha bariz olarak hissettirir. Bilhassa bu kadrodan Ah-med Haşim, edebiyatımızda ömrünün so­nuna kadar Sembolist çizgiyi koruyan bir şairimiz olmuştur. Onun "saf şiir" (poesie püre) anlayışı ve Piyale adlı şiir kitabının önsözünde ileri sürdüğü fikirleri Sembolist kaynaklan beslenirler. Haşim'e göre "Şiirin lisanı nesir gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere vücud bulmuş, mûsikî ile söz arasında, sözden ziyade mûsikîye yakın mutavassıt bir lisandır."
"Şiir hikâye değil, sessiz bir şarkıda". Haşim'in şiirlerinde gö­rülen kapalılık ve estetik olanı tercih, keli­melerinin telkin havası, yan aydınlık akşam vaktini tercih ediş gibi özellikler Sembolist şiirden gelen unsurlardır.
Ahmed Haşim'den başka Ahmed Hamdi Tanpınar'ın ve Ahmed Muhib Dıranas'ın şi­irlerinde de Sembolist şairlerden etkile-nişler ve izler bulmak mümkündür.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 5 üye beğendi.
Vefa sadece boza değildir.
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
7 Ocak 2012       Mesaj #4
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Sembolizm (Simgecilik)
19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmış ve 20. yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir anlatım yerine simgelerle yüklü ve örtük bir dille anlatmayı amaçlar. Simgecilik, geleneksel Fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen katı kurallara bir tepki olarak başladı. Simgeciler, şiiri açıklayıcı işlevinden ve kalıplaşmış bir hitabetten kurtarmayı, şiirle insanın yaşantısındaki anlık ve geçici duyguları betimlemeyi amaçladı. Simgeciler, dile getirilmesi güç sezgi ve izlenimleri canlandırmaya, şairin ruhsal durumunu ve gerçekliğin belirsiz ve karmaşık birliğini dolaylı biçimde yansıtacak özgür ve kişisel eğretileme ve imgeler aracılığıyla varoluşun gizemini aktarmaya çalıştılar.

Simgeci şiirin başlıca temsilcileri Charles Baudelaire’nin şiir ve görüşlerinden fazlaca etkilenen Fransız Stephane Mallarme, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud’dur. Sembolik yazarlar arasında Jules Laforgue, Henry de Regnier, Rene Ghil, Gustave Kahn, Belçikalı Emile Verhaeren, ABD’li Stuart Merrill, Francis Viele Griffin yer alır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 4 üye beğendi.
HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
7 Ocak 2012       Mesaj #5
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
Romantik şiire tepki olarak 19.yüzyılın ikinci ya­rısında Fransa’da doğmuştur. Realizmi ve naturalizmi doğuran toplumsal ve siyasal koşullar, parnasizm İçin de geçerlidir, realizm ilkelerinin şiire yansımasıdır. Kısacası “şiirdeki gerçekçilik” olarak adlandırılabilir.
Realizmin şiire yansımış biçimine Parnasizm denir. Fransa’da 1860′ta “Çağdaş Parnas” adlı şiir dergisinin çevresinde toplanan sanatçılara “parnasyen” adı verilmiş, bunların oluşturduğu şi­ir akımı da Pamasizm olarak nitelenmiştir. Kısa­ca, Parnasizm, “şiirde gerçekçilik” demektir.
Parnasizm, hayalci ve duygucu romantik şi­ire karşı bir tepkidir. Realizmi ve Naturalizmi ha­zırlayan koşullar Parnasizm için de geçerlidir. Fel­sefe alanında Pozitivizmin öne çıkmasıyla bilimsel çalışmalar önem kazanmış, edebiyatın şiir kolun­da da dış dünyayı duygusallıktan uzak bir biçim­de anlatan şiirler değer kazanmıştır.
Pamasizmin Özellikleri:
1. Parnasyen sanatçılar “sanat için sanat” ilkesine sahiptir. Şiiri yalnızca “güzellik” olarak görmüşler, onun toplumsal bir amacı olmasını kabul etmemişlerdir.
2. Sanatçılar güzelliği yakalayabilmek için, biçim kusursuzluğuna önem vermişlerdir, ölçü, uyak ve sözcüklerin uyumun dikkat eden parnasyen sanatçılar şiirde seçkinlere seslendiler. Şiiri oluşturan sözcükleri, bir kuyumcu titizliği ile seçtiler.
3. Parnasizm sanatçıları, romantizmin duygu ve hayal yüklü lirik şiirine tepki gösterdiler. Yaşamı ve doğayı nesnel bir bakışla kavramayı hedeflediler.
4. Parnasizm eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatına yeniden geri dönüştür. Sanatçılarında karamsar bir ruh hali vardır.
5. Parnasizmle birlikte, bilim ve fenle ilgili konular,felsefi düşünceler şiire girdi.
6. Egzotik konuları işleyen parnasyen, dilin açık ve yalın olmasına özen gösterdiler.
Pamasizmin Önemli Temsilcileri:
Theophille Gautier ( önemli yapıtları : Mineler, Momİe’nin Romanı, Romantizmin Tarihi)
Thedore De Bonville ( önemli yapıtları : Fransız Şiirinin Küçük Kitabı, Ak­robatik Şiirler)
Leconte De Lisse (önemli yapıtları: Antik Şiirler, Barbar Şiirler, Trajik Şiirler)
Jose Maria De Heredia ( önemli yapıtı :Ganimetler )
François Cooppe ( önemli yapıtları: Kutsal Kalıntılar Korunağı, Alçakgönüllüler)
Pamasizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
Tevfik Fikret…………. şiir
Yahya Kemal Beyatlı……. şiir
Önemli Not:
Pamasizmi Türk edebiyatında tanıtan ve temsil eden ilk sanatçı Cenap Şehabettin’dir. Bu sa­natçı daha sonra sembolizmi benimsemiştir.


Kaynak
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
31 Ekim 2012       Mesaj #6
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Simgecilik (Sembolizm)
MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Düşünceyi simgelerle anlatmaya çalışan sanat görüşü, sembolizm. Parnas şiirine, dolayısıyla gerçekçiliğe tepki olarak 19. yüzyıl ortalarında Fransa'da bir şiir akımı olarak doğdu.

Belli bir akıma bağlanamayan Baudelaire (1821-1867), biçim özeni bakımından Parnasçılara yakın gibi görünürse de ses olanaklarının zenginliği, konularının çarpıcılığıyla, başlamakta olan simgecilik akımını hazırladı. Simgecilik; istiareler zenginliğinin yarattığı simgeleri, duyguları, en ahenkli ses etkileriyle iletmede kullanılan sanatçıların eğilimidir. Simgecilere göre şiir gerçeği değil, gerçeğin insanda bıraktığı etkileri anlatmalıdır. Bu ise apaçık aktarılamaz. Başka bir deyişle simgeci şair, düşünceyi duyulara seslenen bir biçim içinde anlatmaya çalışmalıdır. Bu anlayış şairi öz-biçim dengesinde musikiyi aramaya götürür. Amaç, duygular ve düşüncelerle sözcükler arasında uyum sağlamaktır. Ayrıca dış dünyanın insan üzerindeki etkilerini, yansımalarını simgeler aracılığıyla sezdirmek ilkesi benimsenir. Şiirsel güzellik anlamın kapalı oluşunda, kolayca kendini ele vermeyişinde aranır.

Fransa'da simgeciliğin en ünlü temsilcileri S. Mallarmé, P. Verlaine ve Jean Moréas'dır. Maeterlinck, Rodenbaeh ve Verhaeren gibi Belçikalı şairlerle dünyada tanınan simgeciliğin öteki ünlü yazarları Almanya'da Stefan George, İngiltere'de Oscar Wilde, Balmont, Danimarka'da Georg Brandes ve Macaristan'da Endre Ady'dir. Türk edebiyatında Cenap Şahabettin, Ahmet Haşim, Yedi Meşaleciler, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı ve Ahmet Muhip Dıranas gibi şairler simgecilikten etkilenmişlerdir.Simgecilik resim sanatında da, edebiyat alanına paralel olarak 1880 sonları ve 1890'larda ortaya çıktı. Gerçekte resimde simgeler kullanma çok daha eskiye dayanır. Örneğin Orta Çağ sanatında Aziz Jan bir kartalla simgelenmiş, Jan van Eyck, "Arnolfini'nin Evlilik Portresi" adlı yapıtında evli çiftin ayakları dibindeki köpeği, kadınca sadakatin simgesi olarak kullanmıştır. Resimde, soyut duygu ve kavramları simgesel biçimler ve renklerle yansıtmaya çalışan simgecilik akımının başlıca temsilcileri Paul Gauguin, Emile Bernard, Paul Sérusier, Odilon Redon, Gustave Moreau ve Puvis de Chavannes'dır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

7 Ocak 2012 / ahmetseydi Edebiyat
13 Temmuz 2012 / BrookLyn Edebiyat
9 Şubat 2007 / Misafir Edebiyat
7 Ocak 2012 / Mira Edebiyat
27 Mart 2009 / ThinkerBeLL Edebiyat