Arama

Dorian Gray'in Portresi - Oscar Wilde

Güncelleme: 26 Haziran 2011 Gösterim: 27.634 Cevap: 1
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
21 Aralık 2009       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Dorian Gray'in Portresi (The Picture of Dorian Gray)

Yazan OSCAR WILDE
(1856-1900)

Başlıca karakterler

Dorian Gray: 1890'ların günahkâr Londra'sında yaşıyan genç,zengin, fevkalâde yakışıklı, sefil biri.
Lord Henry Wotton: Dorian'ın, şehvet sahasındaki, nüktedan,sinikal hocası.
Basil Hallward: Ciddî bir sanatkâr; Dorian'ın, görenin aklından çıkmayan portresi bir şaheserdir.
Sibyl Vane: Dorian'ın göz koyduğu saf ve genç bir aktris.
James Vane: Sibyl'in intikam peşinde giden denizci kardeşi.
Alan Campbell: Iztırap içinde kıvranan ve Dorian'ın şantaj yap­tığı genç bir ilim adamı.

Hikâye

Lord Henry Wotton adında dünya görmüş tö­relere ve ahlâk kurallarına pek aldırmayan bir adam, Basil Hallward - adındaki ressam arkadaşının göz kamaştırıcı stüdyosunu ziyaret eder ve yüzünün ifadeleri temizlik ve saflık anlatan, son derece yakı­şıklı bir gencin tam boy portresini görür. Sanatkâr, gencin adının Dorian Gray olduğunu söyler; fakat genci, baştan çıkaracağından korktuğu için, Lord Henry'nin Dorian Gray ile tanışmasını istemez. Res­sam, arkadaşına, Dorian Gray'ın kendisine, en iyi ese­rini yaratması için ilham verdiğini söyler.
Böylece konuşurlarken, Dorian Gray gelir ve Hallward onu Dorian Gray ile tanıştırmağa mecbur kalır; Dorian Gray, ressama poz verdiği sırada, genç ile nükteli ve sinikal bir sohbete girişir. Lord Henry, Dorian'a, gençliğinin ve güzelliğinin zevkini çıkar­masını ısrarla söyler; kültürlü ve veciz nükteleriyle de genç üzerinde derin bir iz bıraakır. Portre, kısa bir müddet sonra biter; üçü de portreye hayran ka­lırlar. Dorian, resmin, ebediyen genç ve yakışıklı kalacağını, fakat kendisinin yaşlanacağını ve çirkinleşeceğini üzülerek düşünür. Dorian, ancak portresi de yaşlandığı vakit ruhunu teslim edeceğini ve her zaman genç kalacağını söyler.
Daha sonraki bir kaç ay zarfında, Basil Hall-ward'm itirazlarına rağmen, Lord Henry, Dorian'ı kanadı altına alır. Dorian, zengin fakat mutsuz bir aileden gelen genç, tertemiz bir insandır. Lord Henry, onu değiştirmeğe başlar. Lord Henry, genci Londra'da gezdirir tiyatrolara, operalara, partilere götürür- zevk ve sefahatin hâkim olduğu Londra sosyetesi ile tanıştırır.
Fakat Dorian, onuncu sınıf bir tiyatroda Juliet'i oynayan onyedi yaşında Sibyl Vane adındaki saf bir aktrise aşık olduğu zaman, Lord Henry'nin Dorian üzerindeki nüfuzu biraz azalır. Dorian, ilkin, Sibyl'e adını söylemek istemez, kendisini «Cazibeli Prens» diye takdim eder. Kızın, zamanı geçmiş ve oldukça bayağı bir aktris olan annesi, kızının Dorian ile iliş­kisini tasvip eder, fakat ağabeyi James son derece hiddetlenir. Bir denizci olan James, yakında denize açılacaktır; fakat Sibyl'e, bu esrarengiz hayranın­dan vazgeçmesini, aksi takdirde sevgilisini öldürece­ğini söyler.
Dorian, Sibyl ile nişanlandığını Lord Henry ve Basil Hallward'a söylediği zaman, arkadaşları soğuk davranırlar. Bunu, tecrübesiz bir gencin hayatında talihsiz, fakat gerekli bir safha olarak görürler; ser­vetine ve sosyal mevkiine daha lâyık birini bulduğu zaman Sibyl'i terkedeceğine inanırlar. Dorian, onla­ra, Sibyl'in oynadığı tiyatroya gelerek, kızın ne te­miz biri olduğunu görmelerini ister. Fakat o gece Sibyl, gayet kötü oynar. Canları sıkılan Lord Henry ve Basil Hallward, son perdeden önce tiyatrodan ay­rılırlar. Dorian, Sbyl'i görmek için sahne arkasına gittiği zaman Sibyl, ona, sanatın artık kendisi için hiç bir şey ifâde etmediğini, zira Dorian'ın aşkı sa­yesinde hayatının kemâle eriştiğini söyler. Dorian, birdenbire, arkadaşlarının haklı olduklarını anlar. Sibyl, «alelade» bir kızdır.
Dorian, evine gittiği zaman bir şok geçirir. Port­resine bakar, ve kendisinin hafifçe değiştiğini görür. Gerçi aynada, simasında hiç bir değişiklik olmadığını, yüzünün hatlarının hâlâ saf ve tertemiz olduğunu görür ise de, portrede, yüzünün çirkin bir tarzda buruştuğuna dikkat eder. Dorian, kıza acele bir mek­tup yazarak, özür diler ve kendisini hâlâ sevdiğini anlatır. Ertesi günü, kendisini görmeğe gelen Lord Henry, Sibyl Vane'in, Dorian ayrılır ayrılmaz, zehir içtiğini söyler. Sibyl böylece ölür, fakat Lord Henry, kızdan bu yolla kurtulmasının iyi olduğunu, zira Sibyl'in, ona lâyık bir kız olmadığını belirtir. Üste­lik, kızın ölümü hiç bir skandal da yaratmayacak­tır, zira Sibyl ile Dorian arasındaki ilişkiyi kimse bilmemektedir.
Tâziyetlerini bildirmek için gelen Basil Hallward, Dorian'ın portresini teşhir etmek istediğini söyler. Fakat Dorian, bir paravana arkasında sakla­dığı resmi göstermek istemez. Daha sonra, portreyi, üst katta, kullanılmayan bir odada gizler. Resmin, kendi ruhunun aynası olduğu fikrinin cezbesi altın­da kalan Dorian, kendisindeki bu gücü diğerlerinin de öğrenme ihtimalinden dehşete kapılır.
Ardından gelen bir kaç sene boyunca, Dorian, artık derinden derine Lord Henry Wotton'un nüfu­zu altındadır. Yaşlı adam, kendisine, zengin ve ben­cil bir gencin işleyebileceği sınırsız günah ve sek­süel zevk katoloğu mahiyetinde «zehirleyici» bir Fransızca kitap (J.K. Huysmans'm  Rebours adlı kitabı) verir. Bu kitabın tesiri altında, Dorian, mü-cevharat takınmağa, kokular sürünmeğe başlar; Ka­tolik âyinlerine katılır, ve hatta sefahat yuvalarını ve esrar içilen yerleri ziyaret eder. Gençleri sefahat hayatına sürüklemekten zevk duyar ve çok geçme­den, hakkında gayet kötü söylentilerin yayıldığı Londra sosyetesinin kapıları yüzüne kapanır.
Dorian'ın, hayattaki en büyük zevki, aynadaki hâlâ genç, hâlâ kırışmamış yüzünü, portrede meyda­na çıkmakta olan yüzü ile mukayese etmektir. Sür­düğü sefil hayata rağmen, Dorian'ın fizikî canlılığını nasıl hâlâ muhafaza edebildiğini Londra'da kimse an­layamaz.
Bir gece, Basil Hallward Dorian'ı ziyaret eder. Sanatkâr, Paris'e giderek altı ay kalacağını, iki ar­kadaşın birbirinden koptukları zamandan bu yana kaybettiği ilham gücünü yeniden kazanmak için ça­lışacağını anlatır. Fakat ayrılmadan önce, Dorian ile son bir defa görüşerek, gittiği kötü yoldan çevirmek istemiştir. Hakkında söylenen bütün kötü sözleri an­latır ve Dorian'dan, onların sadece asılsız şayialar ol­duğunu söylemesini yalvararak ister. Dorian ise, kız­gın bir tavırla, ressamın yaptığı tabloyu gösterir. Ba­sil, tuvaldaki tiksindirici resmin kendisine küstahçasına baktığını görerek dehşete kapılır. Dorian'a ruhunun eski saflığına kavuşması dileğiyle dua et­mesi için yalvarır; fakat birdenbire, ne yaptığını bi­lemeyecek kadar hiddetlenen Dorian, eline geçirdi­ği bir bıçakla Hallward'ı öldürür.
Hallward Paris'e gideceğinden, Dorian, cesedi gizlice ortadan kaldırdığı takdirde, cinayetin mey­dana çıkmayacağına inanır. Bunun için de, hayatını yine kendisinin yıktığı eski kimyager arkadaşı Alan Campbell'i çağırır. Campbell, Dorian ile senelerdir konuşmamıştır; fakat Dorian, Basil Hallward'ın ce­sedini ortadan kaldırmasını rica eder, yalvarır. Campbell, kızgınlıkla, bu işi yapamayacağını söyle­yince, Dorian, kimyagerin, mazide işlediği gizli bir günahı açıklayacağını söyleyerek tehdit eder. Çare­siz kalan Campbell, fazla miktarda nitrik asit getiril­mesini isteyerek, sanatkârın vücudunu tamamiyle ortadan kaldırır. Bu korkunç iş yapılırken de, Do­rian, parlak bir yemek ziyafetinde, Lord Henry ile karşılıklı nükte ve vecize sohbetine girişmiştir.
Bir gece, bir afyon hücresinde, Dorian ölüme çok yaklaşır. Denizden dönen James Vane, Dorian' dan intikam almak için kendisini aramaktadır. Bir kadının «Cazibeli Prens»i çağırdığını işitince, bunun, kız kardeşinin sevgilisinin adı olduğunu hatırlar. Do­rian, sisli bir gece sabaha karşı hücreyi terkettiği sı­rada, Vane, tabanca ile kendisini bekler. Fakat Do­rian, o ânda aklına gelen bir düşünce ile kendisini kurtarır. Vane'e, Sibyl'in onsekiz yıl önce öldüğünü ve denizciye, sokak lâmbası altında, yüzüne bakma­sını söyler. Dorian hiç yaşlanmadığından, ancak yir­mi yaşında görünür, intikam peşinde giden Vane de, başını önüne eğerek uzaklaşır. Vane, daha sonra ha­tâ yaptığını anlar ve bir yemek ziyafetinde sezdir­meden Dorian'm üzerine yürürken, kazaen kendi kendisini öldürür.
Dorian, şimdi kendisini tamamiyle güvenlik için­de hisseder. Basil Halhvard'm kayboluşu ile ilgili hafif heyecan dalgası kaybolmuştur. Sibyl'in karde­şi ölmüş ve Alan Campbell de intihar etmiştir. Do-rian'ı cinayetle itham edecek kimse kalmamıştır. Kendi mazisinden tiksinti duyan ve bu yüzden, yeni bir hayata başlamak isteyen Dorian, artık daha iyi ve daha az bencil bir hayat yaşamak istediğini Lord Henry'ye söyler. Fakat Lord Henry, onun bu sözle­rini kahkaha ile karşılayınca, Dorian, kolaylıkla iğ­fal edeceği bir köylü kızından vazgeçtiğini anlatır. Bütün bu iyi niyet hisleri altında, Dorian, asil hare­ketlerinin de portrede belirtilip belirtilmeyeceğim düşünür. Portre, belki, artık eskisi kadar korkunç olmayacaktır. Resme tekrar bakar, fakat yüzünün eskisinden de iğrenç göründüğünü görür. Yüzünde, kabalık ve zulüm ifâdesinden başka dudaklarında, riyakârsızcasına yılışık bir gülümseme belirmiştir ve elinden de kan damlamaktadır.
Derhal eline bir bıçak geçirerek, iyi niyetlerine sırt çevirdiği ve hayatını yıktığı için, resmi rastgele kesmeğe başlar, ölrnek üzere olan bir insanın haykı­rışlarını işiten hizmetçiler yukarı çıkar, kapalı ka­pıyı kırarlar ve içeri girdikleri zaman duvarda, Do­rian Gray'in resmini orijinal hâli ile görürler: güzel ve tertemiz. Fakat hakikî Dorian Gray, yerde kanlar içinde yatmaktadır: Resmi parçalamağa çalışırken, kendi kendisini öldürmüştür. Yaşadığı sefahat haya­tı kendisini öylesine yaşlandırmış, değiştirmiştir ki, bir şeyi yakalamak istercesine yumruk gibi sıktığı parmaklarındaki yüzüklere dikkat edene kadar, ken­di hizmetçileri dahi, yerde, kanlar içinde yatan bu adamın Dorian Gray olduğunu bilemezler.
Tenkid

Dorian Gray'm Portresi, Oscar Wilde'in tam uzunluktaki yegâne romanıdır. Kitap, Faust efsâne­sinin, garip bir şekilde yeniden ele almışı: Dorian, Faust'tur; Lord Henry Watton, Mefistoteles'tir; Sibyl Vane, Gretchen ve ağabeyi de Valentin. Aradaki bel­li başlı fark şurada: Faust, hayatın verebileceği bü­tün tecrübelerden geçmek ve diğerleri için bencil olmayan iyi işler de yapabilmek uğrunda ezelî genç-lik peşinde giderken; Dorian, sadece kendisine hay­ranlık duyulması ve insan vücudunun bütün zevkle­rini tatmak için genç kalmak ister. Son derece ba-yağılaşmış bir Faust olarak, hayatı gayet yerinde olarak, sefil bir şekilde son bulur.
Dorian'ın portresi gibi, roman da fena halde yaşlandı. Wilde'ın yargılanması sırasında, savcının, bu kitabı delil olarak göstermesi ile, halk arasında derhal rağbet görmüş, tutunmuştu. Bununla bera­ber, Wilde'in, roman konusunda fazla yeteneği yok­tu. Romanın plânı, zaman zaman beceriksizdir, can sıkıcıdır ve karakterler de tek-boyutlu. Romanın gü­nümüzdeki canlılığı, günahın ücreti üzerinde allegorik bir tarzda durduğu için değil; göz kamaştırıcı nükte ve vecizelerinden Victoria devrinin sonların­daki Londra'nın bir kalıntısı olduğundandır.
Lord Henry'nin nükte ve paradoksları bizi bu­gün dahi zevklendiriyor. Dorian'a diyor ki: «Bir iğ-vadan kurtulmanın tek yolu, bu iğvaya boyun eğ­mektir.» Yine (romanın sonlarında) şunu söyler: «Bir erkek, herhangi bir kadınla mesut olabilir, ye­ter ki onu sevmiş olmasın.»
Besbelli ki, Lord Henry'nin nükteleri, Oscar Wilde'in nükteleridir, kendisini romanda «saf» Lord Alfred Douglas'ı baştan çıkaran sinikal bir çapkın olarak görebilir. Kitapta, üzerinde durulan günah hissi, bugün genellikle ikna edici değil, çünkü Wil­de'in kendisi tamamen Victoria çağının adamı. Mese­lâ, Dorian'ın Alan Campbell'e niye şantaj yapabile­ceği söylenmiyor. Bununla beraber, kitapta, üzerin­de durulan günahın büyük bir kısmının homoseksü­ellik olduğunu düşünebiliriz.
Bir devrin kalıntısı olarak, Dorian Gray'in Port­resi, tıpkı Sherlock Holmes'in hikâyeleri gibi, 1890' larm Londra'sının, sisli sokakları, züppeleri, hasta­lıklı insanları üzerinde durur. Kitabın, plânının te­siri, bugün oldukça azaldı ise de, atmosferi hâlâ bü­yüleyici.

Yazar


Ayrıca Bknz
Oscar Wilde

1890'ların edebî ve sosyal hayatında, hiç kimse, Oscar Fin-gai O'Fiahertie Wills Wilde'in bir meteorun yükseliş ve düşüşü­nü andıran çıkış ve inişi ile mukayese edilemez. Dublin'de, 15 Ekim 1856'da doğan Wilde, edebî zevklerini, çağının ikinci de­recedeki edebî isimlerinden biri olan annesinden tevarüs etti. Oxford Üniversitesine gitti (1874) ve orada John Ruskin ve Wal­ter Pater'in estetik teorilerinin tesiri altında kaldı.
Oxford'dan ayrıldıktan sonra, Wilde, vurdumduymaz, mıy­mıntı ortasınıfa, göz kamaştırıcı makaleleri, piyesleri ve hika­yeleriyle değil, kendi tutumu ile de, sanat sanat içindir teorisini basitleştirilmiş şekli içinde getirmeğe karar verdi. Gayet şık ve göz alıcı bir şekilde giyinen ve elinde, genellikle, zambak gibi «es­tetik» bir nesne taşıyarak, Wilde, sanatın ahlâkî düşüncelerle sınırlandırmaması gerektiğini savundu. Kendi kendisinin pro­pagandasını mükemmel bir şekilde becerdiğinden, Amerika'da­ki nutukları son derece başarılı oldu. Gilbert ve Sullivan'ın ko­mik operasındaki Bunthorne, gerçekte Oscar Wilde'dir.
Edebî bir değeri olmasa da, VVİlde'ın bir ciltlik şiir kitabı, isminin, Londra sosyetesinde cana çok yayılmasına yol açtı. Ni­hayet, 1891'de, dejenere Fransız yazarı J.K. Huysmans'ın tesiri altında, Dorian Gray'in Portresi'ni yayınladı.
Maamafih, Wilde'i popüler yapan, bir dizi komedileri oldu. Lady Windermere's Fan (Lady Windermer'in Yelpazesi) ile baş­layan bu seri (1892), belki de İngiliz dilindeki en parlak bir ko­medi olan The Importance of Being Earnest (Ciddi Olmanın Önemi) ile zirveye erişti (1895). Wilde'in, kendi kendisini dra­matize etmesi, fevkalâde nükteleri, sofistike diyalogu ve neşeli saçmalığı bu kitapta en olgun meyvalarını verdi. Bir asırdan beri cansız yatan ingiliz sahnesini canlandırdı ve Bernard Shaw' ın piyeslerinin temelini hazırladı.
Fakat Wilde, aynı yıl felâketle karşılaştı. Evli ve iki çocuk babası olmasına rağmen, Wilde, bir süredir, aralarında, Dorian Gray'a benzeyen zarif fakat şımarık Lord Alfred Douglas'dan, Londra yeraltı dünyasının erkek fahişelerine kadar çeşitli in­sanların bulunduğu gençlerle homoseksüel bir hayat da devam ettiriyordu. Bir gün, Lord Alfred'in babası Queensbury Markisi, kulübünde, Oscar Wilde'e hakaret edince, Wilde kendisini dâ­va etti. Wilde, bu davayı kaybetti ve ardından da, kraliyet sav­cılığı, seksüel suçlarından ötürü Wilde aleyhine dâva açtı. Bu muhakeme çağın skandali oldu. Wilde, savcılığın iddialarına üstünkörü cevaplar verdi, Fransa'ya kaçması için arkadaşları­nın tavsiyelerini reddetti ve iki sene ağır işte çalışmaya mah­kûm edildi.
Wilde, serbest bırakıldığı zaman (1898), yıkılmış bir insan­dı. Karısı kendisini terketmiş, piyesleri sahneden kaldırılmış, malı mülkü açık arttırma ile satılmış ve bir zamanlar, sosyal toplantılarda Wilde'in nüktelerine hayranlık besleyen arkadaş­tan, şimdi kendisini terketmişti. Hapishane, Wilde'deki ilham gü­cünü alıp götürmüştü. Bundan sonra, kaleminden sadece iki eser çıktı: Lord Alfred Douglas'a yazdığı ve her şeyi izah eden uzun mektup (De Profundis), ve «Reading Hapishanesi Şarkısı» adlı şiir kitabı.
Wilde, Fransa'da iki sene sefalet içinde yaşadı, hem ken­disinin zaaf ve aptallıklarının ve hem de riyakâr ve kinci bir ce­miyetin tesiri altında yıkılmış bir adam olarak 30 Aralık 1900'de öldü.

MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
26 Haziran 2011       Mesaj #2
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Dorian Gray'in Portresi (The Picture of Dorian Gray)


Oscar Wilde'ın tek romanı (1891).

Romanın kahramanı Dorian Gray, tüm dünya zevklerinden yararlanmak için sonsuza dek genç ve yakışıklı kalma arzusunda olan bir gençtir. Bir mucize sonucunda Gray'in isteği gerçekleşir. Dorian Gray'in, ressam Basil Hallward tarafından yapılmış olan portresi yaşlanmakta, fakat kendisi gençliğini ve yakışıklılığını korumaktadır. Dorian Gray yaptığı hiçbir kötülükten kendini sorumlu tutmamakta, fakat her olaydan sonra portredeki yüzünde farklı bir kişilik belirmektedir. Yirmi yıl boyunca müthiş bir sefahat içinde yaşar. Portre artık bütün suçlarının izlerini taşımaktadır. Bunun ruhunda yarattığı bunalıma dayanamayan Dorian Gray, sonunda portreye bir bıçak saplar ve orada ölür. Hizmetkârlar tavan arasına geldiklerinde duvarda, efendilerinin son gördükleri hâlini gösteren bir tablo, yerde ise solmuş, buruşuk yüzlü, iğrenç bir ölü görürler.

Wilde'ın çağdaşlarınca pek tutulmayan bu yapıtı gerek konusunun çarpıcılığı gerek iğneleyici ve esprili diyalogları, gerekse de kimi zaman gerçekçi kimi zaman simgesel olan anlatım tarzı nedeniyle büyük yankı uyandırdı. Victoria çağının ikiyüzlü ahlâkına bir tepki sayılan romanın başında Wilde'ın sanat anlayışını açıkladığı bir önsöz vardır.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

1 Temmuz 2011 / Misafir Edebiyat ww
18 Şubat 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
19 Aralık 2009 / asla_asla_deme Edebiyat
16 Aralık 2015 / The Unique Basın/Magazin ww