Arama

Ahtapot - Frank Norris

Güncelleme: 21 Aralık 2009 Gösterim: 2.987 Cevap: 0
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
21 Aralık 2009       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ahtapot (The Octopus)

Sponsorlu Bağlantılar
Yazan FRANK NORRIS
(1870-1902)

Başlıca karakterler


Presley: Amerika'nın doğu bölgesindeki üniversitelerden birin­den mezun olduktan sonra, batıya, California'ya giderek, bu bölge hakkında esâtirî bir şiir yazmayı düşünen otuz yaşın­da bir şair; hissî ve kendisini güzelliğe adamış bir genç.
Vanamee: Presley'in arkadaşı; «büyük saadet ve büyük keder için hemen hemen anormal bir kapasiteye sahip» bir ço­ban ve mistik bir adam.
Annixter: Genç bir hayvan yetiştiricisi; üniversite mezunu; fakat cesaretli, inandığı yolda mücadele etmekten çekinmeyen biri.
Hilma Tree: Annixter'in Quien Sabe hayvan çiftliğinde çalışan on dokuz yaşında güzel bir kız. Sevimli, gösterişsiz ve cö­mert; Annixter için mükemmel bir engel ve eş.
Magnus Derrick: Yıllarca önce vali olmak için siyâsî mücadele­ye atıldığından kendisine «Vali» denir. Los Muertos hay­van çiftliğinin sahibi; samîmi ve ciddî bir insan olmasına rağmen, topluluğun kendisinden beklediği liderlik yeteneklerin­den mahrumdur.
Bn. Dernek: Güzel, alımlı karısı; Batı Amerika'nın haşin dün­yasına ayak uyduramaz; özel dünyasında da kendisini de­jenere şiir ve romanlar okumaya vermiştir.
Harran Derrick: Magnus'un küçük oğlu; çocukları arasında en çok onu sever; Los Muertos'un meneceri; çiftçi hakları için mücadeleye hazırdır.
Lyman Derrick: En büyük oğlu; büyük bir şirketin avukatı; ba­basının erişemediği hedefe, valiliğe ulaşmak için herhangi bir güçle işbirliği yapmağa hazır, ihtiraslı, vicdansız.
S. Behrman: Tulare Bölgesi Borç ve Tasarruf Bankası Müdürü; şişman, riyakâr bir adam; demiryolu şirketinin bölgedeki aja­nı olarak vicdansız.
Shelgrim: Pacific and Southwestern Railroad demiryolu şirke­tinin genel müdürü. Bu şirket, «ahtapot» diye anılır; kolla­rını, buğday çiftliklerini ortadan kaldırmak için her tarafa uzatmıştır; yaşlı, fakat iyi konuşan ve güçlü bir adam; ken­disinin tamamen suçsuz olduğuna inanır; demiryolu ve çift­çiler arasındaki mücadeleyi, tabiî kuvvetler arasındaki bir mücadele olarak görür.
Dyke: önceleri demiryolunda çalışan bir mühendis; şimdi şer­betçi otu yetiştirir; yük taşıma fiyatlarının artması kendi­sine tesir etmiştir.
Hooven: Buğday yetiştiren, Alman asıllı bir çiftçi; demiryolunun güç ve nüfuzuna karşı açıktan açığa düşman; kendi çıkar­larını muhafaza etmek için sonuna kadar mücadeleye azimli.Osterman, Broderson, Dabney: Hububat çiftçileri.
Ruggbag, Delaney, Christian: Demiryolunun ajanları.
Genslinger: Mahallî gazetenin editörü; demiryolunun adamı.


Hikâye

Ondokuzuncu asrın sonlarına doğru, bir Eylül günü, Presley, California'nın San Joaquin Vadisin­de Bonneville'in güneşin kuruttuğu ekinleri arasın­da bir yürüyüşe çıkar. Yüzlerinden haşinlik ve zu­lüm okunan çiftçiler, hiç de Batı hakkında yazmayı düşündüğü şiirine konu olacak insanlar değillerdir..
Onların meseleleri -yük taşıma ücretlerinin artışı, çiftliklerin rehin edilmesi ve toprak kavgaları- onun, güzel bir kır bölgesi hakkında hayallerinde yaşattığı görüntülere hiç benzemez. Sabırsızlık içinde onların şikâyetlerini dinler. Magnus Derrick'in çiftliğinde yedi sene çalışan Hooven, Derrick artık dışarıdan yardım için para ödeyemeyeceğinden işten çıkarıl­mıştır. Ücretinde kesin bir kısıntıyı kabul etmediği için, Dyke, mühendis olarak çalıştığı demiryolundan kovulmuştur. Presley, Buck Annixter'in hayvan çift­liğinde çoban olarak çalışan eski arkadaşı Vanamee ile konuştuğu zaman huzura kavuşur. Vanamee, Presley'e, günün meselelerinin, toprağın ve tabiatın panoramasında kaybolacağını, Batının destânî şiiri üzerinde çalışmasını söyler. Fakat Presley bir hayal dünyasında yaşarken, bir tren, Vanamee'nin raylara sıçramış bir grup koyununu parçalar, ezer. Bu vah­şi hâdise, Presley'in muhayyilesine daha fazla müş­fik fakat daha zorlayıcı bir imaj getirir: «... demir yürekli güç, bu ucube, bu dev, bu Ahtapot.»
Demiryolunun bir çok kolları arasında, en fazla tehdit edeni, çiftçilerin topraklarının yeniden değer­lendirilmesi teklifidir. Çiftçiler, senelerce önce, Dev­letin teklifini kabul etmişler ve zengin vadide yerle­şerek geliştirmişlerdi. Gerçi toprağın tümünün hu­kukî olarak kendilerinin olmadığını biliyorlardı; fa­kat buğday ekerek kısa zamanda para yapma arzu­ları bu korkularını yendi. Şimdi, onların, toprakla­rının mutlak sahibi olmalarını engelleyen husus, Hü­kümetin, demiryolunu inşa eden şirkete verdiği se­nettir: Şimdi, demiryolunun elindeki büyük toprak parçaları, halkın çiftlikleri arasından geçiyor. Hükü­met, ilkin, çiftçilerin, demiryolunun elindeki ve acre'i (0.4 dönüm) iki dolar olan toprağı satın alacaklarını umuyordu. Fakat demiryolu, gayet kurnazca bir tu­tumla, demiryolu sayesinde çiftçilerin eline daha faz­la para geçtiğini bildiğinden, bu kadar ucuz fiyata toprak satmak istemez. Çiftçiler, bütün bunlara rağ­men, toprak fiyatının beher acre'i için beş doları geçmeyeceğine hâlâ inanırlar.
Bu savaşta, kendilerine bir ölçüde kuvvet sağ­lamak için, çiftçiler, kargo ücretlerini tayin eden ve toprak değerlendirilmesini onaylayan güçlü demiryo­lu komisyonuna, kendi adamlarından birini koymayı düşünürler. Fakat onlardan biri olan Osterman, bu mevkü ele geçirmenin tek yolunun, San Francisco' daki bazı kimselere rüşvet verilmesi olduğunu söy­ler. Magnus Derrick, bu tür hareketlere şiddetle mu­haliftir; karısı ise, daha ziyade korku ve endişenin tesiri altında, Magnus'a, demiryolu ile mücadele et­mekten ziyade boyun eğmesini söyler. Hayvan yetiş­tiricisi arkadaşlarının sözleri, kendi haysiyeti ve ka­rısının itirazları arasında kalan Magnus, ne yapaca­ğını bilemez.
Bu arada, çiftçiler tarlalarını ekerler ve kendi özel hayatlarını düzene sokmağa çalışırlar. En fazla güçlüklerle karşılaşan, haşin tavırlı Annixter'dir. Banka ile ilişkilerinde karşılaştığı zorluklardan başka (banka, kendi çiftliğindeki malını devrettiği fiyat üzerinden tekrar satın alma isteğini reddetmiştir), Annixter, Hilma Tree'nin mevcudiyeti ile hissî bakım­dan da rahatsızlık duyar. Annixter'in adamlarından biri ile neşeli bir tavırla konuşan Tree, Delaney'in derin kıskançlığını çeker ve hiddetle Delaney'i ko­var. Kaba ve hantal bir davranışla, Hilma Tree'yi kucaklamak isterse de, bu hali ile, kızı daha da kor­kutur. Fakat ahırda yapılan büyük bir dans parti­sinde, Annixter, herkesten, Hilma'nm kendisini sev­diğini öğrenir. Partinin en neşeli bir ânında, Delaney, sarhoş bir vaziyette ahıra gelir ve tabancası ile, o za­mana kadar Hilma ile dans eden Annixter'i öldür­mekle tehdit eder. Annixter, Hilma'yı, daha fazla güvenlik içinde bulunacağı bir köşeye doğru götü­rürken, biribirine, kısa fakat manidar bakışlar atfe­derler; Annixter, kızın kendisini sevdiğini anlar. On­dan sonra, kızı hafifçe iterek, misafirlerin kaçıştığı sırada, Delaney'e ateş eder ve elinden vurur. Annixter, şimdi mahallî bir kahraman olmuştur.
Herkesin neşe içinde eğlendiği bir sırada, demir­yolunun kolları, çiftçilerin zevkini zehir eder. De­miryolunun, toprağı yeniden değerlendirdiği ve bir acre toprağın 22 ile 30 dolar arasında satılacağı ha­beri gelir. Durumun dehşeti karşısında, bir ân hiç bir şey söyleyemeyecek kadar ne yapacaklarını şa­şıran çiftçiler, demiryolunun toprağa el koymasını önlemek için, bir dernek kurmağa ve başına da Mag­nus Derrick'i getirmeğe karar verirler. Magnus dı­şında herkes, beyannameyi imzalar; fakat karısı, bu işe asla karışmamasını söyleyerek kocasını çekip gö­türeceği sırada, çiftçiler, Magnus'un karısını zorla bir kenara çekerler ve Magnus da imzalar. Birinci kitap sona erdiği zaman, Vanamee, Presley'e der ki: «Zan­nedersem, Waterloo'dan (Napoleon'un mağlûp edil­diği yer) bir gece önce, Brüksel'de dans ediyorlardı.»
Artık, Presley'in, Amerika'nın Batısı hakkında­ki romantik düşünceleri kaybolmağa başlamıştır. Şimdi kendisini gittikçe çiftçilere yakın bulur. Onları felce uğratan eşitsizliklerden nefret eder. Aynı za­manda, çiftçilerin de çıkarcı insanlar olduklarını ve kazançlarını topraklarından fazla sevdiklerini de bi­lir. Cedarquist adındaki zengin bir imalâtçı ile yap­tığı bir konuşmada, Amerikan hayatındaki büyük mücadelenin sömürü olduğunu ve halkın, şimdiki vurdumduymazlığından silkineceği veya tekellerin saldırganlığını durduracağı güne kadar mücadelenin devam etmesi gerektiğini öğrenir. Hepsinin üstünde, Presley, şiirinin, sadece toprağa olan müphem sevgi­yi değil, kendisinin o zamana kadar ihmal ettiği hal­kı da işlemesi gerektiğini öğrenir.
Çiftçiler, kendi çıkarlarını korumak için, Lyman Derrick'i maaşlı temsilcileri yaparlar. Bunun için de, Magnus, oldukça yüklü bir rüşvet öder. Demiryolu (meselâ, Annixter'in çiftliğine bir fiyat teklif eden) kukla satıcılar vasıtasıyle, çiftçileri yerlerinden çı­karmak için kanunî işleme girişmiş ve hem mahallî, hem de bölge mahkemelerinde davayı kazanmıştır. Demiryolunda daha önceleri mühendis olarak çalı­şan Dyke, şerbetçi otu yetiştirdiğinden, kendisini di­ğer çiftçilerden daha talihli sayar, arkadaşlarının karşılaştıkları tehlikeden kendisini sıyıracağını umar. Demiryolunun düşük taşıma ücretinden istifade ede­ceğini düşünerek, Dyke, tohum ve diğer malzemeyi tedarik etmek için evini bankacı S. Behrman'a rehin eder, mahsulünü düşük, fakat kârlı fiyatlarla kaldı­racak kimselerle mukaveleler imzalar. Fakat Dyke, mahsulünün kaldırılması uğrunda nihaî anlaşmayı yapmak için Behrman'a gittiği zaman, kargo taşıma ücretlerinin iki mislinden fazlaya çıkarıldığını hay­retle öğrenir. Böylece, Dyke'm düşündüğü kâr suya düşmekle kalmayacak, malî bakımdan ayakta kal­ması dahi pek mümkün olmayacaktır. Dyke, Behr-man'dan, demiryolunun bu taşıma ücretlerini neye dayanarak tesbit ettiğini sorduğu vakit, Behrman, kelimeleri teker teker telâffuz ederek, parmaklarıy-le masaya vura vura şu cevabı verir: «Taşıyabileceği bütün yüke göre.»
Bütün bu kargaşa ortasında, Annixter, Hilma' nın peşini bırakmaz. Gerçi, bir ara Hilma, Annixter'i sevdiğini söyler ise de, Annixter, evlenmeyi değil, aşk yapmayı düşündüğünü belirtir. Hayrete düşen ve incinen Hilma, San Francisco'ya gitmek üzere, ebeveynleri ile birlikte çiftlikten ayrılır. O gece, tarlalar arasında yalnız başına dolaşan Annixter, Hilma'ya âşık olduğunu anlar. Âşık olduğunu idrak ettiği o ânda, buğdayın topraktan başgöstermeğe başladığına dikkat eder. Karanlık tarlaların öte ya­nında, Vanamee, mistik bir şekilde, ölmüş sevgilisini ararken, tarlada kendisine doğru uyur gezer yürüyen kızına seslenir.
Annixter, Hilma'nın peşinden San Francisco'ya gider ve onu, kendisi ile evlenmeye ikna eder. Kısa ve mesut bir halayından sonra, çiftliğe dönmek üze­re, Bonneville'e giden bir trene binerler. Yolda, bir eşkiya treni durdurarak, trenin makasçısını öldürür ve 5,000 dolar posta havalesini alarak kaçar. Makas­çı, ölmeden önce, kendisini vuran kimsenin, demir­yolunun önceki bir müstahdemi olduğunu söyler, ve Annixter, onun Dyke olduğunu derhal anlar. Behrraan ile ilişkilerinden sonra Dyke, kasabada herkese, nasıl beş parasız kaldığından bahseder. Fakat kasa­banın meyhanesini işleten eski anarşist Caraher ile konuşurken, Dyke, demiryolundan intikam almak için, bu aptalca plânını uygulamağa koyulur. Dyke, dağlara kaçar ve Behrman'm adamları peşine düş­tükleri sırada, Annixter ve Hilma, Dyke'in annesini ve çocuğunu kendi çiftliklerine getirirler.
Presley, şimdi «Emekçiler» adını verdiği şiirini tamamlar ve Vanamee'in ısrarı ile, edebî bir mec­muadan ziyade, kitlelerin okumasına imkân vermek için mahallî bir gazetede yayınlar. Şiir, ezilen halk kitlelerinin haykırışı olarak ülke çapında heyecan ya­ratır ise de, Presley, hayranlık duymağa başladığı bu insanlardan kendisini hâlâ uzak tutar, onların giriş­tikleri bir harekette fiilen yer almaz.
Böylece bir kaç hafta geçer. Çiftçiler, artık, Annixter'in getirdiği tüfekleri kullanmasını öğrenirler. Bir gün Lyman Derrick, yeni kargo ücretlerini bil­dirmek üzere gelir. Çiftçilere, kargo ücretlerinde yüz­de 10 indirim yapıldığını söyler; fakat tarifeye kısaca göz atıldığı zaman, bu indirimlerin, hemen hemen hiç ürün gönderilmeyen noktalar için geçerli olduğu görülür. Bonneville çiftçilerin ödedikleri ücretlerde veya canlı bir ticarî faaaliyetin yürütüldüğü herhan­gi diğer bir kasaba halkının ödeyeceği ücretlerde hiç bir değişiklik yapılmamıştır. Magnus bile şimdi, oğ­lunun çiftçilere ihanet ederek demiryolu tarafına geçtiğini anlar ve Annixter, Byman'ın suratına bir yumruk indirdiği zaman, kavgaya müdahale ede­mez.
O akşam, mahallî gazetenin editörü Genslinger, Magnus'u görerek, oğlu Lyman'm, demiryolundaki mevkiini ele geçirmek için rüşvet verdiğine dâir de­lillerin elinde bulunduğunu söyleyerek, kendisine 10,000 dolar verdiği takdirde, bunu yayınlamayaca­ğını anlatır. Durumu daha da kötü göstermek için, Lyman'ın, rüşvet hâdisesinden çok önce, demiryolu­nun tarafını tuttuğunu söyler. Ümitsizlik içinde ya­payalnız kalan Magnus, Genslinger'in istediği parayı vermeyi kabul eder. Parayı, Genslinger'e vermesi için Presley'e verir ve şair de aynı ânda, «Emekçi­ler» adlı şiirini yayıncıya göndermek üzeredir.
Ertesi günü, Hilma'nın doğum gününde, Annix-ter, Presley'e, aşkın, hayatını nasıl zenginleştirdiğini anlatırken, Dyke, dolu dizgin çiftliğe gelir ve kendi­sine genç bir at verilmesi için yalvarır. Annixter, kendisine bir at verir ve Dyke, peşinden gelen Dele-nay, Behrman ve diğerleri önünde dört nal gider. Tren istasyonunda, Dyke, bir lokomotife sıçrar ve böylece kaçmak ister. Fakat demiryolu işçileri, yolun ileride bozulduğu işaretini verirler. Dyke, bunun üzerine, lokomotifi geri getirir; peşinden gelenlere ateş eder, yaralanır, trenden atlar ve Annixter'in çiftliğinin buğdayları arasında saklanır. Çaldığı bir attan düştüğü zaman, kuşatılan Dyke, kendisinin, Behrman'dan sadece bir kaç metre uzakta bulundu­ğunu görür ve hiç olmazsa bu ahlâksızı öldürebile­ceğini düşünerek sevinir. Fakat tüfeği zamanından önce patlar ve şiddetle mücadele etmesine rağmen, yakalanır. Bir kaç ay sonra, Dyke, müebbed hapse mahkûm edilir.
O yıl buğday mahsulü gayet bereketli olacağa benzediğinden (ki bu arada Hilma da hâmiledir), en­dişelerini bir kenara koyan çiftçiler, tavşan avına çıkar ve hayvanları açıkta kızartarak eğlenmek ister­ler. On binlerce tavşanı çevreledikten sonra, Porte­kizli işçilerin, hayvanları, vahşice öldürmelerine mü­saade ederler. Fakat, daha önce Annixter'in ahırın-daki dans sırasında olduğu gibi, demiryolu, onların bu eğlencelerini de bozar. Bir haberci, Annixter'e, Delaney'in, kendi evine sahip çıktığını ve içindekileri tamamen dışarı bıraktığını ve demiryolu şirketinin öteki bir grup insanının da, yine ayni maksat uğrun­da, Magnus Derrick'in Los Muertos çiftliğine doğru gittiklerini söyler. Demiryolu, Yüksek Mahkemenin de kendisi lehinde karar vereceğine inandığından, kararı beklemeden, çiftliklere el koymağa karar ver­miştir.Annixter ve Derrick, bu açık tecavüze mâni ol­mak için, kasabadaki bütün erkekleri çağırırlar. Fa­kat derneğin 600 üyesi bulunmasına rağmen, sadece dokuz kişi, mütecavizlere karşı çarpışmak için hazır­dır. Başlarında mahallî şerifin bulunduğu Behrman, Delaney ve demiryolunun adamları, önlerini keser­ler. Magnus ve demiryolu adamları arasında şiddet­li bir münakaşa başlar ve Hooven'in attığı bir kur­şun çatışmayı başlatır. Silâhlar sustuğu vakit, Dela­ney ve demiryolunun diğer adamlarının öldükleri anlaşılır. Çiftçiler de beş ölü vermişlerdir. Annixter, Harran, Derrick, Hooven ve Osterman.O gece Hilma'nın çocuğu vaktinden önce ve ölü doğar. Yine aynı gece Presley, Amerikan halkının umursamazlığı yüzünden meydana gelen dehşeti, hâ­tıralarına şu kelimelerle geçirir: «Allah, bizi bu uyu­şukluğumuzdan kurtarsın.» Kendi kendisine, Behrman'dan ve demiryolu şirketinin genel müdürü Shelgrim'den intikam alacağına söz verir.
Ertesi gece yapılan protesto toplantısında, garip ve istihzalı bir tutumla, demiryolunun adamlarına engel olmak için 600 dernek üyesini bir araya geti­remediği için Magnus'u suçlarlar. Presley, heyecanlı bir nutuk çekerek, el ele, mütecavizlere karşı gel­melerini ister. Fakat alkışlar arasında yerine otur­duğu sırada, onların bu heyecanının, bir saat sonra yerini, yeniden vurdumduymazlığa bırakacağını dü­şünür. Çiftçilerin kararsızlığından yararlanan demir­yolu adamları, Lyman'ı kurtarmak için Magnus'un, gazete editörü Genslinger'e rüşvet verdiğini anlatan nüshanın yüzlercesini dinleyicilere dağıtırlar. Mag­nus, kendisini yeniden, demiryoluna satılmış bir adam durumunda bulur. Bir defa daha mağlûp olan bu yaşlı adam, o âna kadar kendisine lider olarak bakan çiftçiler tarafından terkedilir. Presley o ak­şam, yapmayı arzu ettiği bir şeyi nihayet başarır. Behrman'ın yemek odası penceresinden içeriye bir bomba fırlatır. Oda tamamen harap olursa da, Behr-man, mucizevî bir şekilde kurtulur.
Romanın bundan sonraki kısmı, parçalanan ü-mitleri bir araya getirmeğe çalışır. Yüksek Mahke­me, demiryolu lehinde hüküm verir ve çiftçiler, ya ellerindeki toprakları kaybeder veya kendi toprakla­rını, demiryolundan kiralamağa mecbur kalırlar. Hemen hemen bunamış bir duruma düşen Magnus Derrick, Behrman'ın teklif ettiği haftalığı elli dolar ücretle, kargo meneceri muavinliğini kabul eder. Hooven'in karısı ve kızları San Francisco'ya gider­ler. Büyük kızları, kısa bir zaman içinde fa hişe olur ve anneleriki büyük kızından kazaen ayrı düşmüş­tür sokakta açlıktan ölürken, küçük kızları da başucundadır... Daha iyi bir hayata kavuşan Lyman Der­rick, California valiliği için, demiryolunun namzedi olur.
Presley de San Francisco'dadır. Kendisini Hin­distan'a götürecek bir gemiyi bekler. Gemi denize açılmadan önce, demiryolunun genel müdürü Shelgrim'i bulur ve bir müddet görüşür. Presley, Shel-grim'in, sandığı gibi zalim bir iş adamı olmadığını anlar. Zeki ve hattâ müşfik bir adam olduğu hissini uyandıran Shelgrim, Presley'e, buğday ve demiryo­lunun, insanlar tarafından değil, arz ve talep kanun­ları tarafından yönetilen kuvvetler olduklarını söy­ler. «Şartları suçla, der, insanları değil.» S. Behrman da San Francisco'dadır, ve şurası paradoksaldır ki, Presley'i Hindistan'a götürecek gemiye yüklenecek olan buğdayın yüklenme işine nezaret edecektir. Buğdayın ambara döküldüğü sırada, Behrman'ın aya­ğı kayar ve düşer. Şimdi Behrman, bu tozlu yükün altında gömülmemek için bir çeşit ölüm dansına baş­lamıştır. Fakat kendisini kurtaramaz ve ağzına dolan buğdaylar, kendisini boğar ve Behrman, böylece ton­larca buğdayın altında gömülüp ölür.
Gemi demir aldığı zaman, Presley, geride hiç bir şeyin kalıp kalmadığını düşünür ve bunun ceva­bını da, Vanamee'nin, iyilik ve hakikatin, sonunda zafere erişeceğini söyleyen mistik inanışında bulur. Fertler ölüp göçerler, ama ırk hayatını sürdürür.

Tenkid

Mübalâğalı melodramına rağmen, Ahtapot'un tabanı, katı bir gerçeğe dayanıyor: Norris'in kitabın­da bahsedilen bütün felâketli hâdiseler gerçekte, 1878'de Mussell Slough'da meydana gelmişti. Emile Zola'nın müridlerinin getirdikleri natüralistik roman disiplininin yolunda kesinlikle gitmiş olsa idi, Ahta­pot, sadece sosyolojik ilmî bir belge olarak meydana çıkmış olacaktı. Eleştiriciler, roman hakkında değişik görüşler ileri sürüyorlarsa da, şu nokta üzerinde hemfikirler: Norris, çizdiği geniş manzarayı doldu­ran halk ve hâdiseler hakkında tarafsız değildir.
Presley'in, yavaş, fakat kesin bir şekilde, ezi­len çiftçiler tarafını tutması, Norris'in kendi sempa­tilerinin de hangi tarafta olduğunun delilidir. Bu­nunla beraber, bu, gözü kapalı bir bağlılık ve sem­pati de değildir; zira Presley, çiftçilerin, kendi eko­nomik çıkarları peşinde gittiklerini de görür. Mese­leyi muğlaklaştıran ve romanın tesirini azaltan bir nokta, insanları, kendi iradelerine rağmen, harekete sevkeden, tabiatın yıkıcı kuvvetleri ile ilgili yarı mistik bir tezin de araya sokulmasıdır. Zahiren, böy­le bir yaklaşım, geleneksel açıdan bakıldığı zaman natüralistiktir; fakat Norris, bu kuvvetleri lakayt kuvvetler olarak görmez; Vanamee ve Presley vası­tası ile tabiatın, sonunda, iyilik ve hakikat uğrunda çalıştığını anlatır. Eğer tabiat tamamen iyi ise, o za­man dünyanın mükemmel bir tarzda işlemesini ön­leyenler insanlardır: Hem demiryolunun adamları hem çiftçiler. Norris, böylece, kendi felsefî idealiz­mini, ezilenler için beslediği sosyolojik sempatisi ile birleştirir ve aslında tahrif edilmiş ve ikna edici ol­maktan uzak bir görüş ortaya sürer.
Norris'in düşüncesi ne kadar gayri mantıkî olur­sa olsun, onun anlatış gücü, okuyucuyu, bu uzun ro­manın son sayfasına kadar heyecanla okumağa sevkediyor. Ahtapot, akıldan kolaylıkla çıkmayan hâdi­selerle dolu, zengin bir kitap: Annixter'in ahırmdaki dans, tavşan avı, kazma küreklerle demiryolu adam­larına karşı çarpışan çiftçiler ve S. Behrman'ın ölü­mü. Ayrıca, mübalâğalı olmakla beraber başka unu­tulmaz karakterler de var. Kitabın en zayıf noktası, Vanamee ve onun ölü sevgilisi Angele hakkında uzun, heyecanlı parçalardır. Fakat bu pasajlar dahi zaman zaman, lirik bir şefkat taşıyor.
Norris, Ahtapot'u için bir kütüphanede dört ay araştırma yaptı. Kitabın zaafları ne olursa olsun, ba­sit bir röportajın çok ötelerinde. Kitap yayınlandığı zaman William Dean Howell hayranlık duydu. Daha sonraki yıllarda H. L. Mencken ve Theodore Dreiser de aynı hisleri beslediler. Günümüzde, insanların hırs ve tamahkârlıklarıyle, şefkat hisleri, zulmü ve idealizmleri, mücadeleleri, yenilgileri ve ilharnlarıyle igilenen herhangi bir kimse için, hâlâ okunması ge­reken bir kitap.

Yazar

Frank. Norris'in annesi tanınmış bir aktris, babası başarılı bir kuyumcu idi. Norris on dört yaşında iken (1884), ailesi, do­ğum yeri Chicago'dan San Francisco'ya gitti. Norris, bu şehir­deki hazırlık mektebinden sonra, sanat tahsil etmek için Paris'e gönderildi. Paris'te, daha ziyade bir heveskâr olarak kaldı, sa­nat öğreniminden ziyade şehrin atmosferi ile ilgilendi. Bununla beraber, romantik hikâyeler, çizgi romanlar yazdı ve bunlar Ca­lifornia gazetelerinde yayınlandı. Oğlunun bir iş adamı değil de bir yazar olabileceğini gören babası dehşete kapıldı ve kendi­sini geri getirerek California Üniversitesine gönderdi. Norris, dört yıl zarfında hiç bir başarı gösteremedi, diploma da alama­dı. Fakat Emile Zola'nın (ve Kipling'in ve Richard Harding Davis'in) yazılarını okudu, ve natüralistik eserleri arasında en iyi­lerinden biri olan McTeague üzerinde çalışmağa başladı, kitap 1899'da yayınlandı. Harvard Üniversitesinde geçirdiği bir sene zarfında, yaratıcı nesir hocası Lewis Cates'in tesiri altında kaldı ve McTeague üzerinde çalıştığı sıralarda (ölümünden sonra 1914'te yayınlanacak) Vandover and the Brute adlı eserini yazdı.
Norris bir sene, San Francisco Chronicle gazetesi nâmına, Güney Afrika'daki Boer Harbini takip etti. Fakat hummaya yaka­landı ve sıhhati gitgide bozulmağa başladı. Ardından, bir kaç sene California'da gazeteci olarak çalıştı, fakat bu arada Moran of the Lady Letty adında bir roman daha yazdı (1898). Aynı yıl, İspnyol-Amerikan Harbini takip ederken, yazılarına hayranlık duyduğu fakat harp hakkındaki düşüncelerinden tiksindiği Step­hen Crane ile tanıştı.
Amerika'ya döndüğü zaman, Norris, kendisini şuurlu bir şe­kilde sosyal ve ekonomik meselelere adadı. İşte bu sıralarda, «Buğday Destanı» adlı üçlü bir roman serisi yazmayı düşündü. Romanlardan ikisi, Ahtapot (1901) ve The Pit (Çukur, 1903) ölü­münden önce yayınlandı. The Wolf (Kurt) adını taşıyacak üçün­cü kitap yazılmadı.
Apandisit patlamasından ölen Norris, kısa hayatında, on cildi dolduracak eleştiri yazıları, makaleler, hikâyeler ve roman­lar yazdı. Doubleday adlı büyük bir yayınevinin editörü olarak, her zaman hatırlanacak bir miras bıraktı: Theodore Dreiser'in, Kız Kardeşim Carrie adındaki romanı, onun gayretleri neticesin­de yayınlandı.

MsXLabs.org & 100 Büyük Roman

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

6 Nisan 2013 / P.u.S.u Genel Galeri
21 Ocak 2014 / hkjkkjn Cevaplanmış
15 Kasım 2008 / KisukE UraharA Sinema ww
22 Eylül 2018 / _EKSELANS_ Zooloji
11 Ocak 2011 / Daisy-BT Taslak Konular