Ahtapot (The Octopus)
Yazan FRANK NORRIS (1870-1902)
Başlıca karakterler
Presley: Amerika'nın doğu bölgesindeki üniversitelerden birinden mezun olduktan sonra, batıya, California'ya giderek, bu bölge hakkında esâtirî bir şiir yazmayı düşünen otuz yaşında bir şair; hissî ve kendisini güzelliğe adamış bir genç.
Vanamee: Presley'in arkadaşı; «büyük saadet ve büyük keder için hemen hemen anormal bir kapasiteye sahip» bir çoban ve mistik bir adam.
Annixter: Genç bir hayvan yetiştiricisi; üniversite mezunu; fakat cesaretli, inandığı yolda mücadele etmekten çekinmeyen biri.
Hilma Tree: Annixter'in Quien Sabe hayvan çiftliğinde çalışan on dokuz yaşında güzel bir kız. Sevimli, gösterişsiz ve cömert; Annixter için mükemmel bir engel ve eş.
Magnus Derrick: Yıllarca önce vali olmak için siyâsî mücadeleye atıldığından kendisine «Vali» denir. Los Muertos hayvan çiftliğinin sahibi; samîmi ve ciddî bir insan olmasına rağmen, topluluğun kendisinden beklediği liderlik yeteneklerinden mahrumdur.
Bn. Dernek: Güzel, alımlı karısı; Batı Amerika'nın haşin dünyasına ayak uyduramaz; özel dünyasında da kendisini dejenere şiir ve romanlar okumaya vermiştir.
Harran Derrick: Magnus'un küçük oğlu; çocukları arasında en çok onu sever; Los Muertos'un meneceri; çiftçi hakları için mücadeleye hazırdır.
Lyman Derrick: En büyük oğlu; büyük bir şirketin avukatı; babasının erişemediği hedefe, valiliğe ulaşmak için herhangi bir güçle işbirliği yapmağa hazır, ihtiraslı, vicdansız.
S. Behrman: Tulare Bölgesi Borç ve Tasarruf Bankası Müdürü; şişman, riyakâr bir adam; demiryolu şirketinin bölgedeki ajanı olarak vicdansız.
Shelgrim: Pacific and Southwestern Railroad demiryolu şirketinin genel müdürü. Bu şirket, «ahtapot» diye anılır; kollarını, buğday çiftliklerini ortadan kaldırmak için her tarafa uzatmıştır; yaşlı, fakat iyi konuşan ve güçlü bir adam; kendisinin tamamen suçsuz olduğuna inanır; demiryolu ve çiftçiler arasındaki mücadeleyi, tabiî kuvvetler arasındaki bir mücadele olarak görür.
Dyke: önceleri demiryolunda çalışan bir mühendis; şimdi şerbetçi otu yetiştirir; yük taşıma fiyatlarının artması kendisine tesir etmiştir.
Hooven: Buğday yetiştiren, Alman asıllı bir çiftçi; demiryolunun güç ve nüfuzuna karşı açıktan açığa düşman; kendi çıkarlarını muhafaza etmek için sonuna kadar mücadeleye azimli.Osterman, Broderson, Dabney: Hububat çiftçileri.
Ruggbag, Delaney, Christian: Demiryolunun ajanları.
Genslinger: Mahallî gazetenin editörü; demiryolunun adamı.
Hikâye
Ondokuzuncu asrın sonlarına doğru, bir Eylül günü, Presley, California'nın San Joaquin Vadisinde Bonneville'in güneşin kuruttuğu ekinleri arasında bir yürüyüşe çıkar. Yüzlerinden haşinlik ve zulüm okunan çiftçiler, hiç de Batı hakkında yazmayı düşündüğü şiirine konu olacak insanlar değillerdir..
Onların meseleleri -yük taşıma ücretlerinin artışı, çiftliklerin rehin edilmesi ve toprak kavgaları- onun, güzel bir kır bölgesi hakkında hayallerinde yaşattığı görüntülere hiç benzemez. Sabırsızlık içinde onların şikâyetlerini dinler. Magnus Derrick'in çiftliğinde yedi sene çalışan Hooven, Derrick artık dışarıdan yardım için para ödeyemeyeceğinden işten çıkarılmıştır. Ücretinde kesin bir kısıntıyı kabul etmediği için, Dyke, mühendis olarak çalıştığı demiryolundan kovulmuştur. Presley, Buck Annixter'in hayvan çiftliğinde çoban olarak çalışan eski arkadaşı Vanamee ile konuştuğu zaman huzura kavuşur. Vanamee, Presley'e, günün meselelerinin, toprağın ve tabiatın panoramasında kaybolacağını, Batının destânî şiiri üzerinde çalışmasını söyler. Fakat Presley bir hayal dünyasında yaşarken, bir tren, Vanamee'nin raylara sıçramış bir grup koyununu parçalar, ezer. Bu vahşi hâdise, Presley'in muhayyilesine daha fazla müşfik fakat daha zorlayıcı bir imaj getirir: «... demir yürekli güç, bu ucube, bu dev, bu Ahtapot.»
Demiryolunun bir çok kolları arasında, en fazla tehdit edeni, çiftçilerin topraklarının yeniden değerlendirilmesi teklifidir. Çiftçiler, senelerce önce, Devletin teklifini kabul etmişler ve zengin vadide yerleşerek geliştirmişlerdi. Gerçi toprağın tümünün hukukî olarak kendilerinin olmadığını biliyorlardı; fakat buğday ekerek kısa zamanda para yapma arzuları bu korkularını yendi. Şimdi, onların, topraklarının mutlak sahibi olmalarını engelleyen husus, Hükümetin, demiryolunu inşa eden şirkete verdiği senettir: Şimdi, demiryolunun elindeki büyük toprak parçaları, halkın çiftlikleri arasından geçiyor. Hükümet, ilkin, çiftçilerin, demiryolunun elindeki ve acre'i (0.4 dönüm) iki dolar olan toprağı satın alacaklarını umuyordu. Fakat demiryolu, gayet kurnazca bir tutumla, demiryolu sayesinde çiftçilerin eline daha fazla para geçtiğini bildiğinden, bu kadar ucuz fiyata toprak satmak istemez. Çiftçiler, bütün bunlara rağmen, toprak fiyatının beher acre'i için beş doları geçmeyeceğine hâlâ inanırlar.
Bu savaşta, kendilerine bir ölçüde kuvvet sağlamak için, çiftçiler, kargo ücretlerini tayin eden ve toprak değerlendirilmesini onaylayan güçlü demiryolu komisyonuna, kendi adamlarından birini koymayı düşünürler. Fakat onlardan biri olan Osterman, bu mevkü ele geçirmenin tek yolunun, San Francisco' daki bazı kimselere rüşvet verilmesi olduğunu söyler. Magnus Derrick, bu tür hareketlere şiddetle muhaliftir; karısı ise, daha ziyade korku ve endişenin tesiri altında, Magnus'a, demiryolu ile mücadele etmekten ziyade boyun eğmesini söyler. Hayvan yetiştiricisi arkadaşlarının sözleri, kendi haysiyeti ve karısının itirazları arasında kalan Magnus, ne yapacağını bilemez.
Bu arada, çiftçiler tarlalarını ekerler ve kendi özel hayatlarını düzene sokmağa çalışırlar. En fazla güçlüklerle karşılaşan, haşin tavırlı Annixter'dir. Banka ile ilişkilerinde karşılaştığı zorluklardan başka (banka, kendi çiftliğindeki malını devrettiği fiyat üzerinden tekrar satın alma isteğini reddetmiştir), Annixter, Hilma Tree'nin mevcudiyeti ile hissî bakımdan da rahatsızlık duyar. Annixter'in adamlarından biri ile neşeli bir tavırla konuşan Tree, Delaney'in derin kıskançlığını çeker ve hiddetle Delaney'i kovar. Kaba ve hantal bir davranışla, Hilma Tree'yi kucaklamak isterse de, bu hali ile, kızı daha da korkutur. Fakat ahırda yapılan büyük bir dans partisinde, Annixter, herkesten, Hilma'nm kendisini sevdiğini öğrenir. Partinin en neşeli bir ânında, Delaney, sarhoş bir vaziyette ahıra gelir ve tabancası ile, o zamana kadar Hilma ile dans eden Annixter'i öldürmekle tehdit eder. Annixter, Hilma'yı, daha fazla güvenlik içinde bulunacağı bir köşeye doğru götürürken, biribirine, kısa fakat manidar bakışlar atfederler; Annixter, kızın kendisini sevdiğini anlar. Ondan sonra, kızı hafifçe iterek, misafirlerin kaçıştığı sırada, Delaney'e ateş eder ve elinden vurur. Annixter, şimdi mahallî bir kahraman olmuştur.
Herkesin neşe içinde eğlendiği bir sırada, demiryolunun kolları, çiftçilerin zevkini zehir eder. Demiryolunun, toprağı yeniden değerlendirdiği ve bir acre toprağın 22 ile 30 dolar arasında satılacağı haberi gelir. Durumun dehşeti karşısında, bir ân hiç bir şey söyleyemeyecek kadar ne yapacaklarını şaşıran çiftçiler, demiryolunun toprağa el koymasını önlemek için, bir dernek kurmağa ve başına da Magnus Derrick'i getirmeğe karar verirler. Magnus dışında herkes, beyannameyi imzalar; fakat karısı, bu işe asla karışmamasını söyleyerek kocasını çekip götüreceği sırada, çiftçiler, Magnus'un karısını zorla bir kenara çekerler ve Magnus da imzalar. Birinci kitap sona erdiği zaman, Vanamee, Presley'e der ki: «Zannedersem, Waterloo'dan (Napoleon'un mağlûp edildiği yer) bir gece önce, Brüksel'de dans ediyorlardı.»
Artık, Presley'in, Amerika'nın Batısı hakkındaki romantik düşünceleri kaybolmağa başlamıştır. Şimdi kendisini gittikçe çiftçilere yakın bulur. Onları felce uğratan eşitsizliklerden nefret eder. Aynı zamanda, çiftçilerin de çıkarcı insanlar olduklarını ve kazançlarını topraklarından fazla sevdiklerini de bilir. Cedarquist adındaki zengin bir imalâtçı ile yaptığı bir konuşmada, Amerikan hayatındaki büyük mücadelenin sömürü olduğunu ve halkın, şimdiki vurdumduymazlığından silkineceği veya tekellerin saldırganlığını durduracağı güne kadar mücadelenin devam etmesi gerektiğini öğrenir. Hepsinin üstünde, Presley, şiirinin, sadece toprağa olan müphem sevgiyi değil, kendisinin o zamana kadar ihmal ettiği halkı da işlemesi gerektiğini öğrenir.
Çiftçiler, kendi çıkarlarını korumak için, Lyman Derrick'i maaşlı temsilcileri yaparlar. Bunun için de, Magnus, oldukça yüklü bir rüşvet öder. Demiryolu (meselâ, Annixter'in çiftliğine bir fiyat teklif eden) kukla satıcılar vasıtasıyle, çiftçileri yerlerinden çıkarmak için kanunî işleme girişmiş ve hem mahallî, hem de bölge mahkemelerinde davayı kazanmıştır. Demiryolunda daha önceleri mühendis olarak çalışan Dyke, şerbetçi otu yetiştirdiğinden, kendisini diğer çiftçilerden daha talihli sayar, arkadaşlarının karşılaştıkları tehlikeden kendisini sıyıracağını umar. Demiryolunun düşük taşıma ücretinden istifade edeceğini düşünerek, Dyke, tohum ve diğer malzemeyi tedarik etmek için evini bankacı S. Behrman'a rehin eder, mahsulünü düşük, fakat kârlı fiyatlarla kaldıracak kimselerle mukaveleler imzalar. Fakat Dyke, mahsulünün kaldırılması uğrunda nihaî anlaşmayı yapmak için Behrman'a gittiği zaman, kargo taşıma ücretlerinin iki mislinden fazlaya çıkarıldığını hayretle öğrenir. Böylece, Dyke'm düşündüğü kâr suya düşmekle kalmayacak, malî bakımdan ayakta kalması dahi pek mümkün olmayacaktır. Dyke, Behr-man'dan, demiryolunun bu taşıma ücretlerini neye dayanarak tesbit ettiğini sorduğu vakit, Behrman, kelimeleri teker teker telâffuz ederek, parmaklarıy-le masaya vura vura şu cevabı verir: «Taşıyabileceği bütün yüke göre.»
Bütün bu kargaşa ortasında, Annixter, Hilma' nın peşini bırakmaz. Gerçi, bir ara Hilma, Annixter'i sevdiğini söyler ise de, Annixter, evlenmeyi değil, aşk yapmayı düşündüğünü belirtir. Hayrete düşen ve incinen Hilma, San Francisco'ya gitmek üzere, ebeveynleri ile birlikte çiftlikten ayrılır. O gece, tarlalar arasında yalnız başına dolaşan Annixter, Hilma'ya âşık olduğunu anlar. Âşık olduğunu idrak ettiği o ânda, buğdayın topraktan başgöstermeğe başladığına dikkat eder. Karanlık tarlaların öte yanında, Vanamee, mistik bir şekilde, ölmüş sevgilisini ararken, tarlada kendisine doğru uyur gezer yürüyen kızına seslenir.
Annixter, Hilma'nın peşinden San Francisco'ya gider ve onu, kendisi ile evlenmeye ikna eder. Kısa ve mesut bir halayından sonra, çiftliğe dönmek üzere, Bonneville'e giden bir trene binerler. Yolda, bir eşkiya treni durdurarak, trenin makasçısını öldürür ve 5,000 dolar posta havalesini alarak kaçar. Makasçı, ölmeden önce, kendisini vuran kimsenin, demiryolunun önceki bir müstahdemi olduğunu söyler, ve Annixter, onun Dyke olduğunu derhal anlar. Behrraan ile ilişkilerinden sonra Dyke, kasabada herkese, nasıl beş parasız kaldığından bahseder. Fakat kasabanın meyhanesini işleten eski anarşist Caraher ile konuşurken, Dyke, demiryolundan intikam almak için, bu aptalca plânını uygulamağa koyulur. Dyke, dağlara kaçar ve Behrman'm adamları peşine düştükleri sırada, Annixter ve Hilma, Dyke'in annesini ve çocuğunu kendi çiftliklerine getirirler.
Presley, şimdi «Emekçiler» adını verdiği şiirini tamamlar ve Vanamee'in ısrarı ile, edebî bir mecmuadan ziyade, kitlelerin okumasına imkân vermek için mahallî bir gazetede yayınlar. Şiir, ezilen halk kitlelerinin haykırışı olarak ülke çapında heyecan yaratır ise de, Presley, hayranlık duymağa başladığı bu insanlardan kendisini hâlâ uzak tutar, onların giriştikleri bir harekette fiilen yer almaz.
Böylece bir kaç hafta geçer. Çiftçiler, artık, Annixter'in getirdiği tüfekleri kullanmasını öğrenirler. Bir gün Lyman Derrick, yeni kargo ücretlerini bildirmek üzere gelir. Çiftçilere, kargo ücretlerinde yüzde 10 indirim yapıldığını söyler; fakat tarifeye kısaca göz atıldığı zaman, bu indirimlerin, hemen hemen hiç ürün gönderilmeyen noktalar için geçerli olduğu görülür. Bonneville çiftçilerin ödedikleri ücretlerde veya canlı bir ticarî faaaliyetin yürütüldüğü herhangi diğer bir kasaba halkının ödeyeceği ücretlerde hiç bir değişiklik yapılmamıştır. Magnus bile şimdi, oğlunun çiftçilere ihanet ederek demiryolu tarafına geçtiğini anlar ve Annixter, Byman'ın suratına bir yumruk indirdiği zaman, kavgaya müdahale edemez.
O akşam, mahallî gazetenin editörü Genslinger, Magnus'u görerek, oğlu Lyman'm, demiryolundaki mevkiini ele geçirmek için rüşvet verdiğine dâir delillerin elinde bulunduğunu söyleyerek, kendisine 10,000 dolar verdiği takdirde, bunu yayınlamayacağını anlatır. Durumu daha da kötü göstermek için, Lyman'ın, rüşvet hâdisesinden çok önce, demiryolunun tarafını tuttuğunu söyler. Ümitsizlik içinde yapayalnız kalan Magnus, Genslinger'in istediği parayı vermeyi kabul eder. Parayı, Genslinger'e vermesi için Presley'e verir ve şair de aynı ânda, «Emekçiler» adlı şiirini yayıncıya göndermek üzeredir.
Ertesi günü, Hilma'nın doğum gününde, Annix-ter, Presley'e, aşkın, hayatını nasıl zenginleştirdiğini anlatırken, Dyke, dolu dizgin çiftliğe gelir ve kendisine genç bir at verilmesi için yalvarır. Annixter, kendisine bir at verir ve Dyke, peşinden gelen Dele-nay, Behrman ve diğerleri önünde dört nal gider. Tren istasyonunda, Dyke, bir lokomotife sıçrar ve böylece kaçmak ister. Fakat demiryolu işçileri, yolun ileride bozulduğu işaretini verirler. Dyke, bunun üzerine, lokomotifi geri getirir; peşinden gelenlere ateş eder, yaralanır, trenden atlar ve Annixter'in çiftliğinin buğdayları arasında saklanır. Çaldığı bir attan düştüğü zaman, kuşatılan Dyke, kendisinin, Behrman'dan sadece bir kaç metre uzakta bulunduğunu görür ve hiç olmazsa bu ahlâksızı öldürebileceğini düşünerek sevinir. Fakat tüfeği zamanından önce patlar ve şiddetle mücadele etmesine rağmen, yakalanır. Bir kaç ay sonra, Dyke, müebbed hapse mahkûm edilir.
O yıl buğday mahsulü gayet bereketli olacağa benzediğinden (ki bu arada Hilma da hâmiledir), endişelerini bir kenara koyan çiftçiler, tavşan avına çıkar ve hayvanları açıkta kızartarak eğlenmek isterler. On binlerce tavşanı çevreledikten sonra, Portekizli işçilerin, hayvanları, vahşice öldürmelerine müsaade ederler. Fakat, daha önce Annixter'in ahırın-daki dans sırasında olduğu gibi, demiryolu, onların bu eğlencelerini de bozar. Bir haberci, Annixter'e, Delaney'in, kendi evine sahip çıktığını ve içindekileri tamamen dışarı bıraktığını ve demiryolu şirketinin öteki bir grup insanının da, yine ayni maksat uğrunda, Magnus Derrick'in Los Muertos çiftliğine doğru gittiklerini söyler. Demiryolu, Yüksek Mahkemenin de kendisi lehinde karar vereceğine inandığından, kararı beklemeden, çiftliklere el koymağa karar vermiştir.Annixter ve Derrick, bu açık tecavüze mâni olmak için, kasabadaki bütün erkekleri çağırırlar. Fakat derneğin 600 üyesi bulunmasına rağmen, sadece dokuz kişi, mütecavizlere karşı çarpışmak için hazırdır. Başlarında mahallî şerifin bulunduğu Behrman, Delaney ve demiryolunun adamları, önlerini keserler. Magnus ve demiryolu adamları arasında şiddetli bir münakaşa başlar ve Hooven'in attığı bir kurşun çatışmayı başlatır. Silâhlar sustuğu vakit, Delaney ve demiryolunun diğer adamlarının öldükleri anlaşılır. Çiftçiler de beş ölü vermişlerdir. Annixter, Harran, Derrick, Hooven ve Osterman.O gece Hilma'nın çocuğu vaktinden önce ve ölü doğar. Yine aynı gece Presley, Amerikan halkının umursamazlığı yüzünden meydana gelen dehşeti, hâtıralarına şu kelimelerle geçirir: «Allah, bizi bu uyuşukluğumuzdan kurtarsın.» Kendi kendisine, Behrman'dan ve demiryolu şirketinin genel müdürü Shelgrim'den intikam alacağına söz verir.
Ertesi gece yapılan protesto toplantısında, garip ve istihzalı bir tutumla, demiryolunun adamlarına engel olmak için 600 dernek üyesini bir araya getiremediği için Magnus'u suçlarlar. Presley, heyecanlı bir nutuk çekerek, el ele, mütecavizlere karşı gelmelerini ister. Fakat alkışlar arasında yerine oturduğu sırada, onların bu heyecanının, bir saat sonra yerini, yeniden vurdumduymazlığa bırakacağını düşünür. Çiftçilerin kararsızlığından yararlanan demiryolu adamları, Lyman'ı kurtarmak için Magnus'un, gazete editörü Genslinger'e rüşvet verdiğini anlatan nüshanın yüzlercesini dinleyicilere dağıtırlar. Magnus, kendisini yeniden, demiryoluna satılmış bir adam durumunda bulur. Bir defa daha mağlûp olan bu yaşlı adam, o âna kadar kendisine lider olarak bakan çiftçiler tarafından terkedilir. Presley o akşam, yapmayı arzu ettiği bir şeyi nihayet başarır. Behrman'ın yemek odası penceresinden içeriye bir bomba fırlatır. Oda tamamen harap olursa da, Behr-man, mucizevî bir şekilde kurtulur.
Romanın bundan sonraki kısmı, parçalanan ü-mitleri bir araya getirmeğe çalışır. Yüksek Mahkeme, demiryolu lehinde hüküm verir ve çiftçiler, ya ellerindeki toprakları kaybeder veya kendi topraklarını, demiryolundan kiralamağa mecbur kalırlar. Hemen hemen bunamış bir duruma düşen Magnus Derrick, Behrman'ın teklif ettiği haftalığı elli dolar ücretle, kargo meneceri muavinliğini kabul eder. Hooven'in karısı ve kızları San Francisco'ya giderler. Büyük kızları, kısa bir zaman içinde fa hişe olur ve anneleriki büyük kızından kazaen ayrı düşmüştür sokakta açlıktan ölürken, küçük kızları da başucundadır... Daha iyi bir hayata kavuşan Lyman Derrick, California valiliği için, demiryolunun namzedi olur.
Presley de San Francisco'dadır. Kendisini Hindistan'a götürecek bir gemiyi bekler. Gemi denize açılmadan önce, demiryolunun genel müdürü Shelgrim'i bulur ve bir müddet görüşür. Presley, Shel-grim'in, sandığı gibi zalim bir iş adamı olmadığını anlar. Zeki ve hattâ müşfik bir adam olduğu hissini uyandıran Shelgrim, Presley'e, buğday ve demiryolunun, insanlar tarafından değil, arz ve talep kanunları tarafından yönetilen kuvvetler olduklarını söyler. «Şartları suçla, der, insanları değil.» S. Behrman da San Francisco'dadır, ve şurası paradoksaldır ki, Presley'i Hindistan'a götürecek gemiye yüklenecek olan buğdayın yüklenme işine nezaret edecektir. Buğdayın ambara döküldüğü sırada, Behrman'ın ayağı kayar ve düşer. Şimdi Behrman, bu tozlu yükün altında gömülmemek için bir çeşit ölüm dansına başlamıştır. Fakat kendisini kurtaramaz ve ağzına dolan buğdaylar, kendisini boğar ve Behrman, böylece tonlarca buğdayın altında gömülüp ölür.
Gemi demir aldığı zaman, Presley, geride hiç bir şeyin kalıp kalmadığını düşünür ve bunun cevabını da, Vanamee'nin, iyilik ve hakikatin, sonunda zafere erişeceğini söyleyen mistik inanışında bulur. Fertler ölüp göçerler, ama ırk hayatını sürdürür.
Tenkid
Mübalâğalı melodramına rağmen, Ahtapot'un tabanı, katı bir gerçeğe dayanıyor: Norris'in kitabında bahsedilen bütün felâketli hâdiseler gerçekte, 1878'de Mussell Slough'da meydana gelmişti. Emile Zola'nın müridlerinin getirdikleri natüralistik roman disiplininin yolunda kesinlikle gitmiş olsa idi, Ahtapot, sadece sosyolojik ilmî bir belge olarak meydana çıkmış olacaktı. Eleştiriciler, roman hakkında değişik görüşler ileri sürüyorlarsa da, şu nokta üzerinde hemfikirler: Norris, çizdiği geniş manzarayı dolduran halk ve hâdiseler hakkında tarafsız değildir.
Presley'in, yavaş, fakat kesin bir şekilde, ezilen çiftçiler tarafını tutması, Norris'in kendi sempatilerinin de hangi tarafta olduğunun delilidir. Bununla beraber, bu, gözü kapalı bir bağlılık ve sempati de değildir; zira Presley, çiftçilerin, kendi ekonomik çıkarları peşinde gittiklerini de görür. Meseleyi muğlaklaştıran ve romanın tesirini azaltan bir nokta, insanları, kendi iradelerine rağmen, harekete sevkeden, tabiatın yıkıcı kuvvetleri ile ilgili yarı mistik bir tezin de araya sokulmasıdır. Zahiren, böyle bir yaklaşım, geleneksel açıdan bakıldığı zaman natüralistiktir; fakat Norris, bu kuvvetleri lakayt kuvvetler olarak görmez; Vanamee ve Presley vasıtası ile tabiatın, sonunda, iyilik ve hakikat uğrunda çalıştığını anlatır. Eğer tabiat tamamen iyi ise, o zaman dünyanın mükemmel bir tarzda işlemesini önleyenler insanlardır: Hem demiryolunun adamları hem çiftçiler. Norris, böylece, kendi felsefî idealizmini, ezilenler için beslediği sosyolojik sempatisi ile birleştirir ve aslında tahrif edilmiş ve ikna edici olmaktan uzak bir görüş ortaya sürer.
Norris'in düşüncesi ne kadar gayri mantıkî olursa olsun, onun anlatış gücü, okuyucuyu, bu uzun romanın son sayfasına kadar heyecanla okumağa sevkediyor. Ahtapot, akıldan kolaylıkla çıkmayan hâdiselerle dolu, zengin bir kitap: Annixter'in ahırmdaki dans, tavşan avı, kazma küreklerle demiryolu adamlarına karşı çarpışan çiftçiler ve S. Behrman'ın ölümü. Ayrıca, mübalâğalı olmakla beraber başka unutulmaz karakterler de var. Kitabın en zayıf noktası, Vanamee ve onun ölü sevgilisi Angele hakkında uzun, heyecanlı parçalardır. Fakat bu pasajlar dahi zaman zaman, lirik bir şefkat taşıyor.
Norris, Ahtapot'u için bir kütüphanede dört ay araştırma yaptı. Kitabın zaafları ne olursa olsun, basit bir röportajın çok ötelerinde. Kitap yayınlandığı zaman William Dean Howell hayranlık duydu. Daha sonraki yıllarda H. L. Mencken ve Theodore Dreiser de aynı hisleri beslediler. Günümüzde, insanların hırs ve tamahkârlıklarıyle, şefkat hisleri, zulmü ve idealizmleri, mücadeleleri, yenilgileri ve ilharnlarıyle igilenen herhangi bir kimse için, hâlâ okunması gereken bir kitap.
Yazar
Frank. Norris'in annesi tanınmış bir aktris, babası başarılı bir kuyumcu idi. Norris on dört yaşında iken (1884), ailesi, doğum yeri Chicago'dan San Francisco'ya gitti. Norris, bu şehirdeki hazırlık mektebinden sonra, sanat tahsil etmek için Paris'e gönderildi. Paris'te, daha ziyade bir heveskâr olarak kaldı, sanat öğreniminden ziyade şehrin atmosferi ile ilgilendi. Bununla beraber, romantik hikâyeler, çizgi romanlar yazdı ve bunlar California gazetelerinde yayınlandı. Oğlunun bir iş adamı değil de bir yazar olabileceğini gören babası dehşete kapıldı ve kendisini geri getirerek California Üniversitesine gönderdi. Norris, dört yıl zarfında hiç bir başarı gösteremedi, diploma da alamadı. Fakat Emile Zola'nın (ve Kipling'in ve Richard Harding Davis'in) yazılarını okudu, ve natüralistik eserleri arasında en iyilerinden biri olan McTeague üzerinde çalışmağa başladı, kitap 1899'da yayınlandı. Harvard Üniversitesinde geçirdiği bir sene zarfında, yaratıcı nesir hocası Lewis Cates'in tesiri altında kaldı ve McTeague üzerinde çalıştığı sıralarda (ölümünden sonra 1914'te yayınlanacak) Vandover and the Brute adlı eserini yazdı.
Norris bir sene, San Francisco Chronicle gazetesi nâmına, Güney Afrika'daki Boer Harbini takip etti. Fakat hummaya yakalandı ve sıhhati gitgide bozulmağa başladı. Ardından, bir kaç sene California'da gazeteci olarak çalıştı, fakat bu arada Moran of the Lady Letty adında bir roman daha yazdı (1898). Aynı yıl, İspnyol-Amerikan Harbini takip ederken, yazılarına hayranlık duyduğu fakat harp hakkındaki düşüncelerinden tiksindiği Stephen Crane ile tanıştı.
Amerika'ya döndüğü zaman, Norris, kendisini şuurlu bir şekilde sosyal ve ekonomik meselelere adadı. İşte bu sıralarda, «Buğday Destanı» adlı üçlü bir roman serisi yazmayı düşündü. Romanlardan ikisi, Ahtapot (1901) ve The Pit (Çukur, 1903) ölümünden önce yayınlandı. The Wolf (Kurt) adını taşıyacak üçüncü kitap yazılmadı.
Apandisit patlamasından ölen Norris, kısa hayatında, on cildi dolduracak eleştiri yazıları, makaleler, hikâyeler ve romanlar yazdı. Doubleday adlı büyük bir yayınevinin editörü olarak, her zaman hatırlanacak bir miras bıraktı: Theodore Dreiser'in, Kız Kardeşim Carrie adındaki romanı, onun gayretleri neticesinde yayınlandı.
Sponsorlu Bağlantılar
Başlıca karakterler
Presley: Amerika'nın doğu bölgesindeki üniversitelerden birinden mezun olduktan sonra, batıya, California'ya giderek, bu bölge hakkında esâtirî bir şiir yazmayı düşünen otuz yaşında bir şair; hissî ve kendisini güzelliğe adamış bir genç.
Vanamee: Presley'in arkadaşı; «büyük saadet ve büyük keder için hemen hemen anormal bir kapasiteye sahip» bir çoban ve mistik bir adam.
Annixter: Genç bir hayvan yetiştiricisi; üniversite mezunu; fakat cesaretli, inandığı yolda mücadele etmekten çekinmeyen biri.
Hilma Tree: Annixter'in Quien Sabe hayvan çiftliğinde çalışan on dokuz yaşında güzel bir kız. Sevimli, gösterişsiz ve cömert; Annixter için mükemmel bir engel ve eş.
Magnus Derrick: Yıllarca önce vali olmak için siyâsî mücadeleye atıldığından kendisine «Vali» denir. Los Muertos hayvan çiftliğinin sahibi; samîmi ve ciddî bir insan olmasına rağmen, topluluğun kendisinden beklediği liderlik yeteneklerinden mahrumdur.
Bn. Dernek: Güzel, alımlı karısı; Batı Amerika'nın haşin dünyasına ayak uyduramaz; özel dünyasında da kendisini dejenere şiir ve romanlar okumaya vermiştir.
Harran Derrick: Magnus'un küçük oğlu; çocukları arasında en çok onu sever; Los Muertos'un meneceri; çiftçi hakları için mücadeleye hazırdır.
Lyman Derrick: En büyük oğlu; büyük bir şirketin avukatı; babasının erişemediği hedefe, valiliğe ulaşmak için herhangi bir güçle işbirliği yapmağa hazır, ihtiraslı, vicdansız.
S. Behrman: Tulare Bölgesi Borç ve Tasarruf Bankası Müdürü; şişman, riyakâr bir adam; demiryolu şirketinin bölgedeki ajanı olarak vicdansız.
Shelgrim: Pacific and Southwestern Railroad demiryolu şirketinin genel müdürü. Bu şirket, «ahtapot» diye anılır; kollarını, buğday çiftliklerini ortadan kaldırmak için her tarafa uzatmıştır; yaşlı, fakat iyi konuşan ve güçlü bir adam; kendisinin tamamen suçsuz olduğuna inanır; demiryolu ve çiftçiler arasındaki mücadeleyi, tabiî kuvvetler arasındaki bir mücadele olarak görür.
Dyke: önceleri demiryolunda çalışan bir mühendis; şimdi şerbetçi otu yetiştirir; yük taşıma fiyatlarının artması kendisine tesir etmiştir.
Hooven: Buğday yetiştiren, Alman asıllı bir çiftçi; demiryolunun güç ve nüfuzuna karşı açıktan açığa düşman; kendi çıkarlarını muhafaza etmek için sonuna kadar mücadeleye azimli.Osterman, Broderson, Dabney: Hububat çiftçileri.
Ruggbag, Delaney, Christian: Demiryolunun ajanları.
Genslinger: Mahallî gazetenin editörü; demiryolunun adamı.
Hikâye
Ondokuzuncu asrın sonlarına doğru, bir Eylül günü, Presley, California'nın San Joaquin Vadisinde Bonneville'in güneşin kuruttuğu ekinleri arasında bir yürüyüşe çıkar. Yüzlerinden haşinlik ve zulüm okunan çiftçiler, hiç de Batı hakkında yazmayı düşündüğü şiirine konu olacak insanlar değillerdir..
Onların meseleleri -yük taşıma ücretlerinin artışı, çiftliklerin rehin edilmesi ve toprak kavgaları- onun, güzel bir kır bölgesi hakkında hayallerinde yaşattığı görüntülere hiç benzemez. Sabırsızlık içinde onların şikâyetlerini dinler. Magnus Derrick'in çiftliğinde yedi sene çalışan Hooven, Derrick artık dışarıdan yardım için para ödeyemeyeceğinden işten çıkarılmıştır. Ücretinde kesin bir kısıntıyı kabul etmediği için, Dyke, mühendis olarak çalıştığı demiryolundan kovulmuştur. Presley, Buck Annixter'in hayvan çiftliğinde çoban olarak çalışan eski arkadaşı Vanamee ile konuştuğu zaman huzura kavuşur. Vanamee, Presley'e, günün meselelerinin, toprağın ve tabiatın panoramasında kaybolacağını, Batının destânî şiiri üzerinde çalışmasını söyler. Fakat Presley bir hayal dünyasında yaşarken, bir tren, Vanamee'nin raylara sıçramış bir grup koyununu parçalar, ezer. Bu vahşi hâdise, Presley'in muhayyilesine daha fazla müşfik fakat daha zorlayıcı bir imaj getirir: «... demir yürekli güç, bu ucube, bu dev, bu Ahtapot.»
Demiryolunun bir çok kolları arasında, en fazla tehdit edeni, çiftçilerin topraklarının yeniden değerlendirilmesi teklifidir. Çiftçiler, senelerce önce, Devletin teklifini kabul etmişler ve zengin vadide yerleşerek geliştirmişlerdi. Gerçi toprağın tümünün hukukî olarak kendilerinin olmadığını biliyorlardı; fakat buğday ekerek kısa zamanda para yapma arzuları bu korkularını yendi. Şimdi, onların, topraklarının mutlak sahibi olmalarını engelleyen husus, Hükümetin, demiryolunu inşa eden şirkete verdiği senettir: Şimdi, demiryolunun elindeki büyük toprak parçaları, halkın çiftlikleri arasından geçiyor. Hükümet, ilkin, çiftçilerin, demiryolunun elindeki ve acre'i (0.4 dönüm) iki dolar olan toprağı satın alacaklarını umuyordu. Fakat demiryolu, gayet kurnazca bir tutumla, demiryolu sayesinde çiftçilerin eline daha fazla para geçtiğini bildiğinden, bu kadar ucuz fiyata toprak satmak istemez. Çiftçiler, bütün bunlara rağmen, toprak fiyatının beher acre'i için beş doları geçmeyeceğine hâlâ inanırlar.
Bu savaşta, kendilerine bir ölçüde kuvvet sağlamak için, çiftçiler, kargo ücretlerini tayin eden ve toprak değerlendirilmesini onaylayan güçlü demiryolu komisyonuna, kendi adamlarından birini koymayı düşünürler. Fakat onlardan biri olan Osterman, bu mevkü ele geçirmenin tek yolunun, San Francisco' daki bazı kimselere rüşvet verilmesi olduğunu söyler. Magnus Derrick, bu tür hareketlere şiddetle muhaliftir; karısı ise, daha ziyade korku ve endişenin tesiri altında, Magnus'a, demiryolu ile mücadele etmekten ziyade boyun eğmesini söyler. Hayvan yetiştiricisi arkadaşlarının sözleri, kendi haysiyeti ve karısının itirazları arasında kalan Magnus, ne yapacağını bilemez.
Bu arada, çiftçiler tarlalarını ekerler ve kendi özel hayatlarını düzene sokmağa çalışırlar. En fazla güçlüklerle karşılaşan, haşin tavırlı Annixter'dir. Banka ile ilişkilerinde karşılaştığı zorluklardan başka (banka, kendi çiftliğindeki malını devrettiği fiyat üzerinden tekrar satın alma isteğini reddetmiştir), Annixter, Hilma Tree'nin mevcudiyeti ile hissî bakımdan da rahatsızlık duyar. Annixter'in adamlarından biri ile neşeli bir tavırla konuşan Tree, Delaney'in derin kıskançlığını çeker ve hiddetle Delaney'i kovar. Kaba ve hantal bir davranışla, Hilma Tree'yi kucaklamak isterse de, bu hali ile, kızı daha da korkutur. Fakat ahırda yapılan büyük bir dans partisinde, Annixter, herkesten, Hilma'nm kendisini sevdiğini öğrenir. Partinin en neşeli bir ânında, Delaney, sarhoş bir vaziyette ahıra gelir ve tabancası ile, o zamana kadar Hilma ile dans eden Annixter'i öldürmekle tehdit eder. Annixter, Hilma'yı, daha fazla güvenlik içinde bulunacağı bir köşeye doğru götürürken, biribirine, kısa fakat manidar bakışlar atfederler; Annixter, kızın kendisini sevdiğini anlar. Ondan sonra, kızı hafifçe iterek, misafirlerin kaçıştığı sırada, Delaney'e ateş eder ve elinden vurur. Annixter, şimdi mahallî bir kahraman olmuştur.
Herkesin neşe içinde eğlendiği bir sırada, demiryolunun kolları, çiftçilerin zevkini zehir eder. Demiryolunun, toprağı yeniden değerlendirdiği ve bir acre toprağın 22 ile 30 dolar arasında satılacağı haberi gelir. Durumun dehşeti karşısında, bir ân hiç bir şey söyleyemeyecek kadar ne yapacaklarını şaşıran çiftçiler, demiryolunun toprağa el koymasını önlemek için, bir dernek kurmağa ve başına da Magnus Derrick'i getirmeğe karar verirler. Magnus dışında herkes, beyannameyi imzalar; fakat karısı, bu işe asla karışmamasını söyleyerek kocasını çekip götüreceği sırada, çiftçiler, Magnus'un karısını zorla bir kenara çekerler ve Magnus da imzalar. Birinci kitap sona erdiği zaman, Vanamee, Presley'e der ki: «Zannedersem, Waterloo'dan (Napoleon'un mağlûp edildiği yer) bir gece önce, Brüksel'de dans ediyorlardı.»
Artık, Presley'in, Amerika'nın Batısı hakkındaki romantik düşünceleri kaybolmağa başlamıştır. Şimdi kendisini gittikçe çiftçilere yakın bulur. Onları felce uğratan eşitsizliklerden nefret eder. Aynı zamanda, çiftçilerin de çıkarcı insanlar olduklarını ve kazançlarını topraklarından fazla sevdiklerini de bilir. Cedarquist adındaki zengin bir imalâtçı ile yaptığı bir konuşmada, Amerikan hayatındaki büyük mücadelenin sömürü olduğunu ve halkın, şimdiki vurdumduymazlığından silkineceği veya tekellerin saldırganlığını durduracağı güne kadar mücadelenin devam etmesi gerektiğini öğrenir. Hepsinin üstünde, Presley, şiirinin, sadece toprağa olan müphem sevgiyi değil, kendisinin o zamana kadar ihmal ettiği halkı da işlemesi gerektiğini öğrenir.
Çiftçiler, kendi çıkarlarını korumak için, Lyman Derrick'i maaşlı temsilcileri yaparlar. Bunun için de, Magnus, oldukça yüklü bir rüşvet öder. Demiryolu (meselâ, Annixter'in çiftliğine bir fiyat teklif eden) kukla satıcılar vasıtasıyle, çiftçileri yerlerinden çıkarmak için kanunî işleme girişmiş ve hem mahallî, hem de bölge mahkemelerinde davayı kazanmıştır. Demiryolunda daha önceleri mühendis olarak çalışan Dyke, şerbetçi otu yetiştirdiğinden, kendisini diğer çiftçilerden daha talihli sayar, arkadaşlarının karşılaştıkları tehlikeden kendisini sıyıracağını umar. Demiryolunun düşük taşıma ücretinden istifade edeceğini düşünerek, Dyke, tohum ve diğer malzemeyi tedarik etmek için evini bankacı S. Behrman'a rehin eder, mahsulünü düşük, fakat kârlı fiyatlarla kaldıracak kimselerle mukaveleler imzalar. Fakat Dyke, mahsulünün kaldırılması uğrunda nihaî anlaşmayı yapmak için Behrman'a gittiği zaman, kargo taşıma ücretlerinin iki mislinden fazlaya çıkarıldığını hayretle öğrenir. Böylece, Dyke'm düşündüğü kâr suya düşmekle kalmayacak, malî bakımdan ayakta kalması dahi pek mümkün olmayacaktır. Dyke, Behr-man'dan, demiryolunun bu taşıma ücretlerini neye dayanarak tesbit ettiğini sorduğu vakit, Behrman, kelimeleri teker teker telâffuz ederek, parmaklarıy-le masaya vura vura şu cevabı verir: «Taşıyabileceği bütün yüke göre.»
Bütün bu kargaşa ortasında, Annixter, Hilma' nın peşini bırakmaz. Gerçi, bir ara Hilma, Annixter'i sevdiğini söyler ise de, Annixter, evlenmeyi değil, aşk yapmayı düşündüğünü belirtir. Hayrete düşen ve incinen Hilma, San Francisco'ya gitmek üzere, ebeveynleri ile birlikte çiftlikten ayrılır. O gece, tarlalar arasında yalnız başına dolaşan Annixter, Hilma'ya âşık olduğunu anlar. Âşık olduğunu idrak ettiği o ânda, buğdayın topraktan başgöstermeğe başladığına dikkat eder. Karanlık tarlaların öte yanında, Vanamee, mistik bir şekilde, ölmüş sevgilisini ararken, tarlada kendisine doğru uyur gezer yürüyen kızına seslenir.
Annixter, Hilma'nın peşinden San Francisco'ya gider ve onu, kendisi ile evlenmeye ikna eder. Kısa ve mesut bir halayından sonra, çiftliğe dönmek üzere, Bonneville'e giden bir trene binerler. Yolda, bir eşkiya treni durdurarak, trenin makasçısını öldürür ve 5,000 dolar posta havalesini alarak kaçar. Makasçı, ölmeden önce, kendisini vuran kimsenin, demiryolunun önceki bir müstahdemi olduğunu söyler, ve Annixter, onun Dyke olduğunu derhal anlar. Behrraan ile ilişkilerinden sonra Dyke, kasabada herkese, nasıl beş parasız kaldığından bahseder. Fakat kasabanın meyhanesini işleten eski anarşist Caraher ile konuşurken, Dyke, demiryolundan intikam almak için, bu aptalca plânını uygulamağa koyulur. Dyke, dağlara kaçar ve Behrman'm adamları peşine düştükleri sırada, Annixter ve Hilma, Dyke'in annesini ve çocuğunu kendi çiftliklerine getirirler.
Presley, şimdi «Emekçiler» adını verdiği şiirini tamamlar ve Vanamee'in ısrarı ile, edebî bir mecmuadan ziyade, kitlelerin okumasına imkân vermek için mahallî bir gazetede yayınlar. Şiir, ezilen halk kitlelerinin haykırışı olarak ülke çapında heyecan yaratır ise de, Presley, hayranlık duymağa başladığı bu insanlardan kendisini hâlâ uzak tutar, onların giriştikleri bir harekette fiilen yer almaz.
Böylece bir kaç hafta geçer. Çiftçiler, artık, Annixter'in getirdiği tüfekleri kullanmasını öğrenirler. Bir gün Lyman Derrick, yeni kargo ücretlerini bildirmek üzere gelir. Çiftçilere, kargo ücretlerinde yüzde 10 indirim yapıldığını söyler; fakat tarifeye kısaca göz atıldığı zaman, bu indirimlerin, hemen hemen hiç ürün gönderilmeyen noktalar için geçerli olduğu görülür. Bonneville çiftçilerin ödedikleri ücretlerde veya canlı bir ticarî faaaliyetin yürütüldüğü herhangi diğer bir kasaba halkının ödeyeceği ücretlerde hiç bir değişiklik yapılmamıştır. Magnus bile şimdi, oğlunun çiftçilere ihanet ederek demiryolu tarafına geçtiğini anlar ve Annixter, Byman'ın suratına bir yumruk indirdiği zaman, kavgaya müdahale edemez.
O akşam, mahallî gazetenin editörü Genslinger, Magnus'u görerek, oğlu Lyman'm, demiryolundaki mevkiini ele geçirmek için rüşvet verdiğine dâir delillerin elinde bulunduğunu söyleyerek, kendisine 10,000 dolar verdiği takdirde, bunu yayınlamayacağını anlatır. Durumu daha da kötü göstermek için, Lyman'ın, rüşvet hâdisesinden çok önce, demiryolunun tarafını tuttuğunu söyler. Ümitsizlik içinde yapayalnız kalan Magnus, Genslinger'in istediği parayı vermeyi kabul eder. Parayı, Genslinger'e vermesi için Presley'e verir ve şair de aynı ânda, «Emekçiler» adlı şiirini yayıncıya göndermek üzeredir.
Ertesi günü, Hilma'nın doğum gününde, Annix-ter, Presley'e, aşkın, hayatını nasıl zenginleştirdiğini anlatırken, Dyke, dolu dizgin çiftliğe gelir ve kendisine genç bir at verilmesi için yalvarır. Annixter, kendisine bir at verir ve Dyke, peşinden gelen Dele-nay, Behrman ve diğerleri önünde dört nal gider. Tren istasyonunda, Dyke, bir lokomotife sıçrar ve böylece kaçmak ister. Fakat demiryolu işçileri, yolun ileride bozulduğu işaretini verirler. Dyke, bunun üzerine, lokomotifi geri getirir; peşinden gelenlere ateş eder, yaralanır, trenden atlar ve Annixter'in çiftliğinin buğdayları arasında saklanır. Çaldığı bir attan düştüğü zaman, kuşatılan Dyke, kendisinin, Behrman'dan sadece bir kaç metre uzakta bulunduğunu görür ve hiç olmazsa bu ahlâksızı öldürebileceğini düşünerek sevinir. Fakat tüfeği zamanından önce patlar ve şiddetle mücadele etmesine rağmen, yakalanır. Bir kaç ay sonra, Dyke, müebbed hapse mahkûm edilir.
O yıl buğday mahsulü gayet bereketli olacağa benzediğinden (ki bu arada Hilma da hâmiledir), endişelerini bir kenara koyan çiftçiler, tavşan avına çıkar ve hayvanları açıkta kızartarak eğlenmek isterler. On binlerce tavşanı çevreledikten sonra, Portekizli işçilerin, hayvanları, vahşice öldürmelerine müsaade ederler. Fakat, daha önce Annixter'in ahırın-daki dans sırasında olduğu gibi, demiryolu, onların bu eğlencelerini de bozar. Bir haberci, Annixter'e, Delaney'in, kendi evine sahip çıktığını ve içindekileri tamamen dışarı bıraktığını ve demiryolu şirketinin öteki bir grup insanının da, yine ayni maksat uğrunda, Magnus Derrick'in Los Muertos çiftliğine doğru gittiklerini söyler. Demiryolu, Yüksek Mahkemenin de kendisi lehinde karar vereceğine inandığından, kararı beklemeden, çiftliklere el koymağa karar vermiştir.Annixter ve Derrick, bu açık tecavüze mâni olmak için, kasabadaki bütün erkekleri çağırırlar. Fakat derneğin 600 üyesi bulunmasına rağmen, sadece dokuz kişi, mütecavizlere karşı çarpışmak için hazırdır. Başlarında mahallî şerifin bulunduğu Behrman, Delaney ve demiryolunun adamları, önlerini keserler. Magnus ve demiryolu adamları arasında şiddetli bir münakaşa başlar ve Hooven'in attığı bir kurşun çatışmayı başlatır. Silâhlar sustuğu vakit, Delaney ve demiryolunun diğer adamlarının öldükleri anlaşılır. Çiftçiler de beş ölü vermişlerdir. Annixter, Harran, Derrick, Hooven ve Osterman.O gece Hilma'nın çocuğu vaktinden önce ve ölü doğar. Yine aynı gece Presley, Amerikan halkının umursamazlığı yüzünden meydana gelen dehşeti, hâtıralarına şu kelimelerle geçirir: «Allah, bizi bu uyuşukluğumuzdan kurtarsın.» Kendi kendisine, Behrman'dan ve demiryolu şirketinin genel müdürü Shelgrim'den intikam alacağına söz verir.
Ertesi gece yapılan protesto toplantısında, garip ve istihzalı bir tutumla, demiryolunun adamlarına engel olmak için 600 dernek üyesini bir araya getiremediği için Magnus'u suçlarlar. Presley, heyecanlı bir nutuk çekerek, el ele, mütecavizlere karşı gelmelerini ister. Fakat alkışlar arasında yerine oturduğu sırada, onların bu heyecanının, bir saat sonra yerini, yeniden vurdumduymazlığa bırakacağını düşünür. Çiftçilerin kararsızlığından yararlanan demiryolu adamları, Lyman'ı kurtarmak için Magnus'un, gazete editörü Genslinger'e rüşvet verdiğini anlatan nüshanın yüzlercesini dinleyicilere dağıtırlar. Magnus, kendisini yeniden, demiryoluna satılmış bir adam durumunda bulur. Bir defa daha mağlûp olan bu yaşlı adam, o âna kadar kendisine lider olarak bakan çiftçiler tarafından terkedilir. Presley o akşam, yapmayı arzu ettiği bir şeyi nihayet başarır. Behrman'ın yemek odası penceresinden içeriye bir bomba fırlatır. Oda tamamen harap olursa da, Behr-man, mucizevî bir şekilde kurtulur.
Romanın bundan sonraki kısmı, parçalanan ü-mitleri bir araya getirmeğe çalışır. Yüksek Mahkeme, demiryolu lehinde hüküm verir ve çiftçiler, ya ellerindeki toprakları kaybeder veya kendi topraklarını, demiryolundan kiralamağa mecbur kalırlar. Hemen hemen bunamış bir duruma düşen Magnus Derrick, Behrman'ın teklif ettiği haftalığı elli dolar ücretle, kargo meneceri muavinliğini kabul eder. Hooven'in karısı ve kızları San Francisco'ya giderler. Büyük kızları, kısa bir zaman içinde fa hişe olur ve anneleriki büyük kızından kazaen ayrı düşmüştür sokakta açlıktan ölürken, küçük kızları da başucundadır... Daha iyi bir hayata kavuşan Lyman Derrick, California valiliği için, demiryolunun namzedi olur.
Presley de San Francisco'dadır. Kendisini Hindistan'a götürecek bir gemiyi bekler. Gemi denize açılmadan önce, demiryolunun genel müdürü Shelgrim'i bulur ve bir müddet görüşür. Presley, Shel-grim'in, sandığı gibi zalim bir iş adamı olmadığını anlar. Zeki ve hattâ müşfik bir adam olduğu hissini uyandıran Shelgrim, Presley'e, buğday ve demiryolunun, insanlar tarafından değil, arz ve talep kanunları tarafından yönetilen kuvvetler olduklarını söyler. «Şartları suçla, der, insanları değil.» S. Behrman da San Francisco'dadır, ve şurası paradoksaldır ki, Presley'i Hindistan'a götürecek gemiye yüklenecek olan buğdayın yüklenme işine nezaret edecektir. Buğdayın ambara döküldüğü sırada, Behrman'ın ayağı kayar ve düşer. Şimdi Behrman, bu tozlu yükün altında gömülmemek için bir çeşit ölüm dansına başlamıştır. Fakat kendisini kurtaramaz ve ağzına dolan buğdaylar, kendisini boğar ve Behrman, böylece tonlarca buğdayın altında gömülüp ölür.
Gemi demir aldığı zaman, Presley, geride hiç bir şeyin kalıp kalmadığını düşünür ve bunun cevabını da, Vanamee'nin, iyilik ve hakikatin, sonunda zafere erişeceğini söyleyen mistik inanışında bulur. Fertler ölüp göçerler, ama ırk hayatını sürdürür.
Tenkid
Mübalâğalı melodramına rağmen, Ahtapot'un tabanı, katı bir gerçeğe dayanıyor: Norris'in kitabında bahsedilen bütün felâketli hâdiseler gerçekte, 1878'de Mussell Slough'da meydana gelmişti. Emile Zola'nın müridlerinin getirdikleri natüralistik roman disiplininin yolunda kesinlikle gitmiş olsa idi, Ahtapot, sadece sosyolojik ilmî bir belge olarak meydana çıkmış olacaktı. Eleştiriciler, roman hakkında değişik görüşler ileri sürüyorlarsa da, şu nokta üzerinde hemfikirler: Norris, çizdiği geniş manzarayı dolduran halk ve hâdiseler hakkında tarafsız değildir.
Presley'in, yavaş, fakat kesin bir şekilde, ezilen çiftçiler tarafını tutması, Norris'in kendi sempatilerinin de hangi tarafta olduğunun delilidir. Bununla beraber, bu, gözü kapalı bir bağlılık ve sempati de değildir; zira Presley, çiftçilerin, kendi ekonomik çıkarları peşinde gittiklerini de görür. Meseleyi muğlaklaştıran ve romanın tesirini azaltan bir nokta, insanları, kendi iradelerine rağmen, harekete sevkeden, tabiatın yıkıcı kuvvetleri ile ilgili yarı mistik bir tezin de araya sokulmasıdır. Zahiren, böyle bir yaklaşım, geleneksel açıdan bakıldığı zaman natüralistiktir; fakat Norris, bu kuvvetleri lakayt kuvvetler olarak görmez; Vanamee ve Presley vasıtası ile tabiatın, sonunda, iyilik ve hakikat uğrunda çalıştığını anlatır. Eğer tabiat tamamen iyi ise, o zaman dünyanın mükemmel bir tarzda işlemesini önleyenler insanlardır: Hem demiryolunun adamları hem çiftçiler. Norris, böylece, kendi felsefî idealizmini, ezilenler için beslediği sosyolojik sempatisi ile birleştirir ve aslında tahrif edilmiş ve ikna edici olmaktan uzak bir görüş ortaya sürer.
Norris'in düşüncesi ne kadar gayri mantıkî olursa olsun, onun anlatış gücü, okuyucuyu, bu uzun romanın son sayfasına kadar heyecanla okumağa sevkediyor. Ahtapot, akıldan kolaylıkla çıkmayan hâdiselerle dolu, zengin bir kitap: Annixter'in ahırmdaki dans, tavşan avı, kazma küreklerle demiryolu adamlarına karşı çarpışan çiftçiler ve S. Behrman'ın ölümü. Ayrıca, mübalâğalı olmakla beraber başka unutulmaz karakterler de var. Kitabın en zayıf noktası, Vanamee ve onun ölü sevgilisi Angele hakkında uzun, heyecanlı parçalardır. Fakat bu pasajlar dahi zaman zaman, lirik bir şefkat taşıyor.
Norris, Ahtapot'u için bir kütüphanede dört ay araştırma yaptı. Kitabın zaafları ne olursa olsun, basit bir röportajın çok ötelerinde. Kitap yayınlandığı zaman William Dean Howell hayranlık duydu. Daha sonraki yıllarda H. L. Mencken ve Theodore Dreiser de aynı hisleri beslediler. Günümüzde, insanların hırs ve tamahkârlıklarıyle, şefkat hisleri, zulmü ve idealizmleri, mücadeleleri, yenilgileri ve ilharnlarıyle igilenen herhangi bir kimse için, hâlâ okunması gereken bir kitap.
Yazar
Frank. Norris'in annesi tanınmış bir aktris, babası başarılı bir kuyumcu idi. Norris on dört yaşında iken (1884), ailesi, doğum yeri Chicago'dan San Francisco'ya gitti. Norris, bu şehirdeki hazırlık mektebinden sonra, sanat tahsil etmek için Paris'e gönderildi. Paris'te, daha ziyade bir heveskâr olarak kaldı, sanat öğreniminden ziyade şehrin atmosferi ile ilgilendi. Bununla beraber, romantik hikâyeler, çizgi romanlar yazdı ve bunlar California gazetelerinde yayınlandı. Oğlunun bir iş adamı değil de bir yazar olabileceğini gören babası dehşete kapıldı ve kendisini geri getirerek California Üniversitesine gönderdi. Norris, dört yıl zarfında hiç bir başarı gösteremedi, diploma da alamadı. Fakat Emile Zola'nın (ve Kipling'in ve Richard Harding Davis'in) yazılarını okudu, ve natüralistik eserleri arasında en iyilerinden biri olan McTeague üzerinde çalışmağa başladı, kitap 1899'da yayınlandı. Harvard Üniversitesinde geçirdiği bir sene zarfında, yaratıcı nesir hocası Lewis Cates'in tesiri altında kaldı ve McTeague üzerinde çalıştığı sıralarda (ölümünden sonra 1914'te yayınlanacak) Vandover and the Brute adlı eserini yazdı.
Norris bir sene, San Francisco Chronicle gazetesi nâmına, Güney Afrika'daki Boer Harbini takip etti. Fakat hummaya yakalandı ve sıhhati gitgide bozulmağa başladı. Ardından, bir kaç sene California'da gazeteci olarak çalıştı, fakat bu arada Moran of the Lady Letty adında bir roman daha yazdı (1898). Aynı yıl, İspnyol-Amerikan Harbini takip ederken, yazılarına hayranlık duyduğu fakat harp hakkındaki düşüncelerinden tiksindiği Stephen Crane ile tanıştı.
Amerika'ya döndüğü zaman, Norris, kendisini şuurlu bir şekilde sosyal ve ekonomik meselelere adadı. İşte bu sıralarda, «Buğday Destanı» adlı üçlü bir roman serisi yazmayı düşündü. Romanlardan ikisi, Ahtapot (1901) ve The Pit (Çukur, 1903) ölümünden önce yayınlandı. The Wolf (Kurt) adını taşıyacak üçüncü kitap yazılmadı.
Apandisit patlamasından ölen Norris, kısa hayatında, on cildi dolduracak eleştiri yazıları, makaleler, hikâyeler ve romanlar yazdı. Doubleday adlı büyük bir yayınevinin editörü olarak, her zaman hatırlanacak bir miras bıraktı: Theodore Dreiser'in, Kız Kardeşim Carrie adındaki romanı, onun gayretleri neticesinde yayınlandı.
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....