Âsi Kalpler (Jude the Obscure)
Jude Fawley: Kendi kendisini yetiştirmiş, son derece ciddî bir duvarcı; entellektüel bir hayatın hasretini duyar.
Arabeiia Donn: Kaba bir köylü kızı; Jude'ı seks dünyasından içeri sokar.
Richard Phülotson: Bir köy mektebi müdürü; Jude'ın, eğitim dünyası ile yegâne teması.
Sue Bridehead: Jude'ın nürotik, kendi değerini, diğerlerine kabul ettirmek isteyen kuzeni; ondokuzuncu asır sonlarının, huzursuz «yeni kadınlarından biri.
Little Father Time: Jude ve Arabella'nın anlaşılmazcasına kederli ve vaktinden önce gelişmiş oğulları. (Zamanın küçük Babası)
Bir fırıncının yetim çocuğu olan Jude Fawley, Wessex'teki bir çiftçi tarafından, mahsûle zarar veren kargaları kovmak için çalıştırılmağa başladığı zaman, kendisini nasıl bir hayatın beklediğini görür. Jude, kuşları kovmak yerine, onlara acıyarak yem verdiği zaman, çiftçi, kendisini acımadan döver. Bununla beraber, mahallî mektebin müdürü, kendisine öğrenim dünyası hakkında bazı şeyler gösterince, çocuğun hayatına bir nebzecik ışık tutulmuş olur. Jude, öğretmeni, Richard Phillotsun'u taklit etmek ister; fakat çocuk onbir yaşma geldiği zaman, Phillotsun, Marygreen'den ayrılarak, doktorasını yapmak için büyük bir üniversite şehri olan Christminster'e gider.
Jude da beraber gitmek isterse de, Phillotsun' un, Christminster'den gönderdiği Lâtince ders kitaplarıyla yetinir; zira Jude'ın büyük büyük halası Drusilia, onun, fırında yardım etmesini ister. Jude, Phillotsu'un gönderdiği gramer kitaplarını şevkle okursa da, onların, resmî bir eğitimin yerini tutamayacağını anlar.
Jude, büyüdükçe, ilahiyat öğrenimi yapmayı arzu eder ve orta çağların kiliselerim restore eden bir duvarcının yanma çırak olarak girer. Bir akşam, ondokuz yaşındaki Jude ki aşk meseleleri hakkında hâlâ hiç bir şey bilmez domuz bağırsakları yıkayan üç köylü kızının önünden geçer. Kızların en cesuru, Arabella Don, Jude'a küçük bir domuz eti parçası fırlatarak, dikkatini çeker ve daha sonra kendisi ile buluşmaya razı eder. Tecrübesiz Jude, kendisinin, şehvetli Arabella'ya âşık olduğunu sanır. Çok geçmeden, Arabella, Juse'ı kapana sıkıştırır, kendisi ile evlenmeğe mecbur bırakır.
Evlilik, bir kâbus olur. Tamamen kaba ve bayağı bir insan olan Arabella, Jude'ın öğrenmek arzusu ile alay eder. Bir çok dizi kavgadan sonra, Arabella, Jude'ı bırakır ve Avustralya'ya göç eder.
Hayatı böylesine ümitsiz bir safhaya giren Jude, daha iyi bir hayat uğrunda, eski üniversite kasabasını bir türlü düşüncelerinden sıyıramaz. Fakat maalesef, Sue ile kurduğu gayrimeşru ilişki Christ-minster'da öylesine skandal yaratmıştır ki, Jude ve Sue ayrı yerlerde oturmak mecburiyetinde kalırlar. Bir gün, Sue, Zamanın Küçük Babası'na, zaten çok nüfuslu bir dünyaya daha fazla çocuk getirmenin günah olduğunu anlatır. Bu gayritabiî çocuk da, onun bu sözlerini kalpten benimser. Sue, bir akşam, Jude ile birlikte yemek yedikten sonra evine döndüğü zaman, Zamanın Küçük Babası'nm, derin bir ümitsizliğe kapılarak, kendisini ve iki çocuğu astığını görür. Bu korkunç manzara karşısında, Sue kendisini kaybeder, düşer bayılır ve böylece karnındaki bebek de vaktinden evvel ölü doğar.
Bir zamanlar, Jude'ın doğuştan kazandığı basit ve samimi inanışını dahi bozarak onu, kendisi gibi düşünmeğe sevkedecek kadar koyu bir agnostik olan Sue, şimdi, dinî bir fanatik olur. Vicdanını rahatsız eden günah hisleri altında, Jude'a, artık kendisiyle hiç bir alış verişi olamayacağını ve ilk (ve onun indinde yegâne meşru) kocası Phillotson'a döneceğini söyler.
Sue, yeniden mektep müdürü ile evlenir ve Jude, bir defa daha, kendisini içkiye verir. Bir gün içkinin tesiri altında Areballa'nmki kocası ölmüştür oyununa gelir ve yeniden onunla evlenir. Jude, artık ölüme yaklaşmıştır. Seneler süren taşçılık hayatı ciğerlerini kazımış, bitirmiştir. Sıhhatinin kötülüğüne rağmen, yağmurlu bir havada dışarı çıkarak Sue'yi görmeğe gider; zira Arabella, zalim bir davranışla, Sue'yi, Jude'ın başucuna getirmeyi reddetmiştir.
Evine dönen Jude, dünyaya geldiği için kendi kendisini lanetler. Arabella, yeni sevgilisi ile kendisini eğlendirirken, Jude, yakındaki bir tiyatro salonundan yükselen alkış seslerini duyar ve böylece, kaderin acı istihzasını son bir defa tadarak ölür: Christminster Üniversitesi, hiç de lâyık olmayan aristokratik heveslilere şeref diploması bahşetmektedir.
Âsi Kalpler adlı son romanı ile Hardy, bir taraftan sanatının zirvesine erişirken, öte yandan da karamsarlığının en derin noktasına düştü, öteki Tornalarının aksine, Âsi Kalpler'de, zerrece ümit ışığı yoktur. Hattâ, Yuvaya Dönüş'teki trajediyi bir ölçüde hafifleten kaba köylü hümoru dahi bu romanda yoktur. Romanda, seks ve çağın ««yeni kadıma üzerinde böylesine açıkça durulması, basında öylesine tenkit ve itirazlara yol açtı ki, Hardy, hayat hakkındaki trajik görüşlerini daha iyi ifade edeceğini sandığı ilk aşkına, şiire döndü. Gerçi, Âsi Kalpler'e yöneltilen hücumların sebebi, romandaki «ahlâksızlık» ise de; eleştiricilerin romanın mutlak karamsarlığı karşısında huzursuzluğa düştüklerine inanmamak da çok güç. Çünkü, Jude, hayatı boyunca ve Jude'm ilişki kurduğu herkes, sefil bir hayata mahkûm ediliyordu. Romanın dünya görüşünü, Zamanın Küçük Babasının grotesk bir şekilde intihar etmesi sembolize ediyor.
Romanın huzursuzluk yaratan başlıca noktalarından biri de, Hardy'nın, kendi görüşü ile, Victoria çağının İngiltere'sinin aile müessesesine ve üniversitelerine yönelttiği acımasız hücumlardır. Jude'm, kendisini üstün sanan, snob, boş kafalı bir kadınla evliliği bedbahtça neticelendi. Hardy, artık beraber yaşamalarına hiç bir şekilde imkân bulunmayan çiftlerin boşanmalarında önlerine çıkan güçlükler ve evlenmeden yaşayan çiftler hakkında cemiyetin uyguladığı zulüm üzerinde kuvvetli bir tarzda durdu. Maamafih, bu meseleye kolay bir hal çaresi de teklif etmez; zira serbest aşka inanan Sue Bridehead ki erkek ve kadınları birbirlerine bağlayan mukavelelerin aleyhindedir- romanda, cemiyetin meseleleri bir yana şahsî meselelerini çözemeyecek kadar «fricit» (cinsî bakımdan soğuk), derinden derine nö-rotik biri olarak acımasızcasına anlatılır. Hakikî trajedilerde her zaman görüldüğü üzere, bir hal çaresi teklif edilmediği gibi, bunun mümkün olabileceği de ihsas edilmez.
Âsi Kalpler'in bir diğer hedefi, akademik snobluk, Hardy'nin çağının belli başlı meselelerinden biri idi. Christminster, Oxford ve Cambridge Üniversitelerinin birleşimidir; Hardy'nin görüşüne göre, gerçekten eğitim peşinde giden ve onu en fazla takdir edecek kimselere kapılarını açmak yerine, aristokratların beceriksiz çocuklarına dalkavukluk ediyorlardı. Çünkü cemiyetin verebileceği en iyi bir eğitime lâyık biri mevcut ise, o da, kendisini mütemadiyen geliştirmek, mütemadiyen yeni şeyler öğrenmek isteyen, fakat cemiyetin bütün kapılarının yüzüne kapandığını gören Jude'dır.
Hardü, Asi Kalpler'i yazdığı zaman, artık mesleğinde bir üstad olmuştu. Gerçi tesadüflere hâlâ kuvvetli bir şekilde bel bağlıyorsa da, kitabını, büyük bir gotik katedrali gibi, bloklardan oluşan bölümlerle kurar. Plânın simetrisi ve hiç de göze batmayan aksiyonu, kitaba, zahiren kaçmılamayacak görünen yapıyı ve «design»i (desen) veriyor. Bu, bir romancı olan mimarın nihaî zaferidir.
Londra'da, beş sene bir mimar olarak çalıştıktan sonra, Hardy, gözlerinin, mimarî ressamlığın gerginliğine dayanamayacağını sandı. Büyük klâsikleri, bilhassa Grek trajedilerini okumuştu ve edebiyata dönmeyi denedi. Bir ara, kısa bir müddet için, kiliseye de intisap etmeyi düşündü; fakat modern ilim Je felsefe ile ilgili kitapları okuduktan sonra ve mimarlıkla ilgisinden ötürü, başka sahalara yöneldi.
The Poor Man and the Lady (Fakir Adam ve Hanım) adlı ilk eseri, o zaman yayınlayıcının bir kitap okuyucusu olan George Meredith tarafından reddedildi ise de, Hardy'den yazılarına ara vermemesini istedi. Hardy yazmaya devam etti. İkinci romanı, Desperate Remedies (Ümitsiz Çareler) 1871'de yayınlandı. Ardından Under the Greenwood Tree (Yeşil Ağacın Altında) geldi (1872). Hardy, bu romanında, ilk defa olarak, kendi doğum yeri Dosrsetshire'a benzeyen bir bölgeyi ele almış ve ona kendisinin olan derin düşünceli ve şefkatli dehâsını eklemişti.
Ancak, 1878'de yayınlanan Yuvaya Dönüş adlı eseri ile Hardy, bir romancı olarak düşünülmeğe başlandı. Bu, Hardy'yi, mesleğinin zirvesine eriştiren dört şaheserinden biridir. Diğerleri şunlar: Casterbridge Belediye Başkanı (1886), Tess of the D'Urberviiles ve Jude the Obscure (Âsi Kalpler) 1890) idi.
Bu romanlarda, beşer kaderini kasvetli bir şekilde ele alışından ve o zamana kadar kimsenin işlemediği bir tarzda seks üzerinde samimiyetle duruşundan, Hardy, bir tenkit fırtınasına mâruz kaldı. Âsi Kalpler'in yarattığı fırtına ve hücumlar yüzündendir ki, roman yazmaktan vazgeçti ve hayatının son otuz senesini, ilk aşkına, şiire verdi.
Hardy, 1898'den öldüğü yıla (1928) kadar, yedi cilt istihza-lı lirik şiir kitabı yazdı ve şiirdeki başarısını, Napoleon harpleri ile ilgili olan muazzam bir şiir dramı, The Dynasts ile (1904 -1908) taçlandırdı.
Victoria çağının «iffet»! (daha doğrusu iffet taşlanması), yirminci asırda azaldıkça, Hardy, çağının üstad romancılarından biri olarak takdir edilmeğe başlandı. 1910da kendisine Liyâkat Madalyası tevcih edildi, ingiltere'nin önde giden üniversiteleri de şeref diplomaları verdiler. Orta yaşlılık yıllarında, müstehcen romanlar yazan biri diye hakarete uğrayan Hardy, ihtiyarlığında, muhteşem bir insan olarak hürmet gördü. 11 Ocak 1928'de öldüğü zaman, külleri (ingiltere'nin meşhur adamlarının gömüldükleri) Westminister Abbey kilisesinin Şairler Köşesine gömüldü, ki bu istihzayı da en fazla takdir edebilen insan, her halde Hardy'nin kendisi olurdu.
Tess of the D'Urbenvilles: Tess, saf bir kızın iğfal edilişinin, aldatılışının ve yıkılışının hikâyesidir. Tess Durbeyfield, aptal ebeveynlerinin telkinleri altında, kendisinin, D'Urberville adındaki soylu bir aileden geldiğine inanır. Aile ile uzaktan ilişkisi olduğunu iddia eden Alec D'Urberville adındaki dünya görmüş,yakışıklı ve makul biri, Tess'i iğfal eder, kız çocuğunu doğurduğu zaman bırakıp gider. Çocuk ölür, Tess de, bencil, kendisini ahlâklı bir insan sanan Angel Clare'de yeni bir aşk bulur.Angel Clare, düğün gecesi, Tess'in mazisini öğrendiği zaman,o da, bırakır. Ümitsizliğe kapılan Tess, Alec'i öldürür. Yakalanıp idam edilmesinden önce, tekrar Tess'e dönen Clare ile birlikte kısa bir süre için mutlu bir hayat sürer. Romanın, meşhurson satırlarında -i Hardy'nin herhangi bir eserine konulabilir-
deniliyor ki: «Adalet yerini buldu ve ölümsüzler Cumhurbaşkanının ....... Tess'le macerası da böylece son buldu.» Tess, Hardy'nin trajik istihzasının timsalidir; beşerî yaratıkların lâyık oldukları kader ile çektikleri ıztırap arasındaki fark, merhametli bir kimsenin görüşü ile anlatılır.
Sponsorlu Bağlantılar
Yazan THOMAS HARDY
Başlıca karakterler
Başlıca karakterler
Drusilla Favvley: Jude'ın büyük-büyük halası.
Richard Phülotson: Bir köy mektebi müdürü; Jude'ın, eğitim dünyası ile yegâne teması.
Sue Bridehead: Jude'ın nürotik, kendi değerini, diğerlerine kabul ettirmek isteyen kuzeni; ondokuzuncu asır sonlarının, huzursuz «yeni kadınlarından biri.
Little Father Time: Jude ve Arabella'nın anlaşılmazcasına kederli ve vaktinden önce gelişmiş oğulları. (Zamanın küçük Babası)
Hikâye
Jude da beraber gitmek isterse de, Phillotsun' un, Christminster'den gönderdiği Lâtince ders kitaplarıyla yetinir; zira Jude'ın büyük büyük halası Drusilia, onun, fırında yardım etmesini ister. Jude, Phillotsu'un gönderdiği gramer kitaplarını şevkle okursa da, onların, resmî bir eğitimin yerini tutamayacağını anlar.
Jude, büyüdükçe, ilahiyat öğrenimi yapmayı arzu eder ve orta çağların kiliselerim restore eden bir duvarcının yanma çırak olarak girer. Bir akşam, ondokuz yaşındaki Jude ki aşk meseleleri hakkında hâlâ hiç bir şey bilmez domuz bağırsakları yıkayan üç köylü kızının önünden geçer. Kızların en cesuru, Arabella Don, Jude'a küçük bir domuz eti parçası fırlatarak, dikkatini çeker ve daha sonra kendisi ile buluşmaya razı eder. Tecrübesiz Jude, kendisinin, şehvetli Arabella'ya âşık olduğunu sanır. Çok geçmeden, Arabella, Juse'ı kapana sıkıştırır, kendisi ile evlenmeğe mecbur bırakır.
Evlilik, bir kâbus olur. Tamamen kaba ve bayağı bir insan olan Arabella, Jude'ın öğrenmek arzusu ile alay eder. Bir çok dizi kavgadan sonra, Arabella, Jude'ı bırakır ve Avustralya'ya göç eder.
Hayatı böylesine ümitsiz bir safhaya giren Jude, daha iyi bir hayat uğrunda, eski üniversite kasabasını bir türlü düşüncelerinden sıyıramaz. Fakat maalesef, Sue ile kurduğu gayrimeşru ilişki Christ-minster'da öylesine skandal yaratmıştır ki, Jude ve Sue ayrı yerlerde oturmak mecburiyetinde kalırlar. Bir gün, Sue, Zamanın Küçük Babası'na, zaten çok nüfuslu bir dünyaya daha fazla çocuk getirmenin günah olduğunu anlatır. Bu gayritabiî çocuk da, onun bu sözlerini kalpten benimser. Sue, bir akşam, Jude ile birlikte yemek yedikten sonra evine döndüğü zaman, Zamanın Küçük Babası'nm, derin bir ümitsizliğe kapılarak, kendisini ve iki çocuğu astığını görür. Bu korkunç manzara karşısında, Sue kendisini kaybeder, düşer bayılır ve böylece karnındaki bebek de vaktinden evvel ölü doğar.
Bir zamanlar, Jude'ın doğuştan kazandığı basit ve samimi inanışını dahi bozarak onu, kendisi gibi düşünmeğe sevkedecek kadar koyu bir agnostik olan Sue, şimdi, dinî bir fanatik olur. Vicdanını rahatsız eden günah hisleri altında, Jude'a, artık kendisiyle hiç bir alış verişi olamayacağını ve ilk (ve onun indinde yegâne meşru) kocası Phillotson'a döneceğini söyler.
Sue, yeniden mektep müdürü ile evlenir ve Jude, bir defa daha, kendisini içkiye verir. Bir gün içkinin tesiri altında Areballa'nmki kocası ölmüştür oyununa gelir ve yeniden onunla evlenir. Jude, artık ölüme yaklaşmıştır. Seneler süren taşçılık hayatı ciğerlerini kazımış, bitirmiştir. Sıhhatinin kötülüğüne rağmen, yağmurlu bir havada dışarı çıkarak Sue'yi görmeğe gider; zira Arabella, zalim bir davranışla, Sue'yi, Jude'ın başucuna getirmeyi reddetmiştir.
Evine dönen Jude, dünyaya geldiği için kendi kendisini lanetler. Arabella, yeni sevgilisi ile kendisini eğlendirirken, Jude, yakındaki bir tiyatro salonundan yükselen alkış seslerini duyar ve böylece, kaderin acı istihzasını son bir defa tadarak ölür: Christminster Üniversitesi, hiç de lâyık olmayan aristokratik heveslilere şeref diploması bahşetmektedir.
Tenkid
Romanın huzursuzluk yaratan başlıca noktalarından biri de, Hardy'nın, kendi görüşü ile, Victoria çağının İngiltere'sinin aile müessesesine ve üniversitelerine yönelttiği acımasız hücumlardır. Jude'm, kendisini üstün sanan, snob, boş kafalı bir kadınla evliliği bedbahtça neticelendi. Hardy, artık beraber yaşamalarına hiç bir şekilde imkân bulunmayan çiftlerin boşanmalarında önlerine çıkan güçlükler ve evlenmeden yaşayan çiftler hakkında cemiyetin uyguladığı zulüm üzerinde kuvvetli bir tarzda durdu. Maamafih, bu meseleye kolay bir hal çaresi de teklif etmez; zira serbest aşka inanan Sue Bridehead ki erkek ve kadınları birbirlerine bağlayan mukavelelerin aleyhindedir- romanda, cemiyetin meseleleri bir yana şahsî meselelerini çözemeyecek kadar «fricit» (cinsî bakımdan soğuk), derinden derine nö-rotik biri olarak acımasızcasına anlatılır. Hakikî trajedilerde her zaman görüldüğü üzere, bir hal çaresi teklif edilmediği gibi, bunun mümkün olabileceği de ihsas edilmez.
Âsi Kalpler'in bir diğer hedefi, akademik snobluk, Hardy'nin çağının belli başlı meselelerinden biri idi. Christminster, Oxford ve Cambridge Üniversitelerinin birleşimidir; Hardy'nin görüşüne göre, gerçekten eğitim peşinde giden ve onu en fazla takdir edecek kimselere kapılarını açmak yerine, aristokratların beceriksiz çocuklarına dalkavukluk ediyorlardı. Çünkü cemiyetin verebileceği en iyi bir eğitime lâyık biri mevcut ise, o da, kendisini mütemadiyen geliştirmek, mütemadiyen yeni şeyler öğrenmek isteyen, fakat cemiyetin bütün kapılarının yüzüne kapandığını gören Jude'dır.
Hardü, Asi Kalpler'i yazdığı zaman, artık mesleğinde bir üstad olmuştu. Gerçi tesadüflere hâlâ kuvvetli bir şekilde bel bağlıyorsa da, kitabını, büyük bir gotik katedrali gibi, bloklardan oluşan bölümlerle kurar. Plânın simetrisi ve hiç de göze batmayan aksiyonu, kitaba, zahiren kaçmılamayacak görünen yapıyı ve «design»i (desen) veriyor. Bu, bir romancı olan mimarın nihaî zaferidir.
Thomas Hardy, 2 Haziran 1940 senesinde Dorsetshire adındaki küçük bir kasabada doğdu. Babası, bir inşaatçı idi; Hardy de, kiliselerin restorasyonu üzerinde ihtisas yapacak bir mimar olarak yetiştirildi. Gençliğinde, kiliselerle ilgili hikâyelerin, asırlık folk mûsikîsi ve dansların cazibesne kapıldı ve sonraları, bunları, romanlarında ölümsüzleştirdi.
Londra'da, beş sene bir mimar olarak çalıştıktan sonra, Hardy, gözlerinin, mimarî ressamlığın gerginliğine dayanamayacağını sandı. Büyük klâsikleri, bilhassa Grek trajedilerini okumuştu ve edebiyata dönmeyi denedi. Bir ara, kısa bir müddet için, kiliseye de intisap etmeyi düşündü; fakat modern ilim Je felsefe ile ilgili kitapları okuduktan sonra ve mimarlıkla ilgisinden ötürü, başka sahalara yöneldi.
The Poor Man and the Lady (Fakir Adam ve Hanım) adlı ilk eseri, o zaman yayınlayıcının bir kitap okuyucusu olan George Meredith tarafından reddedildi ise de, Hardy'den yazılarına ara vermemesini istedi. Hardy yazmaya devam etti. İkinci romanı, Desperate Remedies (Ümitsiz Çareler) 1871'de yayınlandı. Ardından Under the Greenwood Tree (Yeşil Ağacın Altında) geldi (1872). Hardy, bu romanında, ilk defa olarak, kendi doğum yeri Dosrsetshire'a benzeyen bir bölgeyi ele almış ve ona kendisinin olan derin düşünceli ve şefkatli dehâsını eklemişti.
Ancak, 1878'de yayınlanan Yuvaya Dönüş adlı eseri ile Hardy, bir romancı olarak düşünülmeğe başlandı. Bu, Hardy'yi, mesleğinin zirvesine eriştiren dört şaheserinden biridir. Diğerleri şunlar: Casterbridge Belediye Başkanı (1886), Tess of the D'Urberviiles ve Jude the Obscure (Âsi Kalpler) 1890) idi.
Bu romanlarda, beşer kaderini kasvetli bir şekilde ele alışından ve o zamana kadar kimsenin işlemediği bir tarzda seks üzerinde samimiyetle duruşundan, Hardy, bir tenkit fırtınasına mâruz kaldı. Âsi Kalpler'in yarattığı fırtına ve hücumlar yüzündendir ki, roman yazmaktan vazgeçti ve hayatının son otuz senesini, ilk aşkına, şiire verdi.
Hardy, 1898'den öldüğü yıla (1928) kadar, yedi cilt istihza-lı lirik şiir kitabı yazdı ve şiirdeki başarısını, Napoleon harpleri ile ilgili olan muazzam bir şiir dramı, The Dynasts ile (1904 -1908) taçlandırdı.
Victoria çağının «iffet»! (daha doğrusu iffet taşlanması), yirminci asırda azaldıkça, Hardy, çağının üstad romancılarından biri olarak takdir edilmeğe başlandı. 1910da kendisine Liyâkat Madalyası tevcih edildi, ingiltere'nin önde giden üniversiteleri de şeref diplomaları verdiler. Orta yaşlılık yıllarında, müstehcen romanlar yazan biri diye hakarete uğrayan Hardy, ihtiyarlığında, muhteşem bir insan olarak hürmet gördü. 11 Ocak 1928'de öldüğü zaman, külleri (ingiltere'nin meşhur adamlarının gömüldükleri) Westminister Abbey kilisesinin Şairler Köşesine gömüldü, ki bu istihzayı da en fazla takdir edebilen insan, her halde Hardy'nin kendisi olurdu.
Diğer eserleri
deniliyor ki: «Adalet yerini buldu ve ölümsüzler Cumhurbaşkanının ....... Tess'le macerası da böylece son buldu.» Tess, Hardy'nin trajik istihzasının timsalidir; beşerî yaratıkların lâyık oldukları kader ile çektikleri ıztırap arasındaki fark, merhametli bir kimsenin görüşü ile anlatılır.
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....