Arama

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali

Güncelleme: 18 Ekim 2016 Gösterim: 1.847 Cevap: 0
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
18 Ekim 2016       Mesaj #1
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
Ad:  Kürk Mantolu Madonna.jpg
Gösterim: 892
Boyut:  77.3 KB
Bir magazin gafıyla gündeme geldi ama aslında o Türk edebiyatının başyapıtlarından biri... Sabahattin Ali'nin ilk kez 1943 yılında yayımlanan ve bugün hala en çok okunan kitaplar arasında yer alan romanı "Kürk Mantolu Madonna" hakkında bilinmesi gerekenler.

Sponsorlu Bağlantılar
Kürk Mantolu Madonna romanında Maria Puder ve Raif Efendi'nin aşkını anlatan Sabahattin Ali, askerdeyken, kolu çatlak halde yazdı. Ali'nin kitabı yazarken yaşadığı acıyı giderebilmek için kolunu sık sık sıcak suya soktuğu biliniyor. Deyim yerindeyse Kürk Mantolu Madonna, Ali'nin dizinin üstünde yazdığı bir kitap.

Raif Efendi'nin içsel yolculuğunu aşk ile sarıp sarmalayarak okuyucuya sunan roman, ilk olarak 1940 yılında Hakikat gazetesinde “Büyük Hikaye” başlığı altında 48 bölüm olarak yayımlandı, sonra 1943 yılında Remzi Kitabevi tarafından basıldı. Sabahattin Ali, romanın ana fikrini, ”Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?” sözleriyle açıkladı.

‘Kürk Mantolu Madonna’, 2016 yılı başında İngiliz yayıncı Penguin’in "Modern Klasikler" serisi arasında yer aldı. Penguin Yayınevi'nin Modern Klasikler Serisi kapsamında Maureen Freely ve Alexander Dawe tarafından geçtiğimiz mayıs ayında çevrilen ‘Kürk Mantolu Madonna', 73 yıl sonra ilk kez İngilizceye çevrilmiş oldu. ‘Kürk Mantolu Madonna’nın ONK Ajans aracılığıyla bugüne dek İngilizce (Madonna in a Fur Coat), Almanca (Dörlemann), Fransızca (Le Serpent a Plumes), Rusça (Ad Marginem Press), Hırvatça (Hena Com), Arapça (Sphinx) ve Arnavutça (Shkupi) yayımlandı; İspanyolca (Salamandra), İtalyanca (Scritturapura), Hollandaca (Verlag Van Gennep) ve Gürcüce (Ustari) baskıları da yayına hazırlanıyor. Romanda, 20'li yaşlarında babasının isteği üzerine gittiği Berlin'de, sanata olan ilgisi sayesinde bir sanat galerisini ziyaret eden Raif Efendi, galerideki tablolar arasında bir sanatçının otoportresini görür ve tablodaki kadını hiç tanımamasına rağmen platonik olarak aşık olur. Bu tablo onda daha önce hiç hissetmediği duygular uyandırır. Raif Efendi tablodaki portrenin, Andrea Del Sarto tarafından yapılmış "Madonna delle Arpie" isimli tablodaki Madonna'nın portresine benzediğini düşünür. Tabloya o kadar hayran olur ki fırsat buldukça tabloyu görmeye gider, fakat başka gözlerin onu takip ettiğini fark etmez. Artık ritüel halini alan bu tabloyu seyretme seansınlarından birinde bir kadın onun yanına gelir. Bu kadın, tablonun sahibi olan sanatçı Maria Puder'dir. Bir tablodan başlayan aşkı anlatan roman için Sabahattin Ali’nin Andrea Del Sarto imzalı "Madonna delle Arpie" tablosundan ilham aldığı biliniyor.

Ad:  Sabahattin Ali.jpg
Gösterim: 602
Boyut:  59.4 KB
1983’ten bu yana Yapı Kredi Yayınları’nın bastığı ‘Kürk Mantolu Madonna’, yayınevine geçtiği günden bu yana on binlerce sattı. Hala popülerliğini koruyan Türk edebiyatının başyapıtı, ayda ortalama 10-15 bin arasında satmaya devam ediyor. Sabahattin Ali'nin kızı müzikolog Filiz Ali, ‘Kürk Mantolu Madonna'nın bu kadar ilgi görmesini ve en çok satanlar listesinde yer almasını "Kitap genç insanların duygularına hitap ediyor. Edebiyat öğretmenleri, hala öğrencilerine bu kitabı tavsiye ediyor ve gençler duygularını aktardığı için kitabı severek okuyor" sözleriyle özetliyor. Usta edebiyatçının şiirleri birçok sanatçı tarafından bestelenip şarkı sözü haline getirildi. Ali’nin bestelenmiş şiirlerinin bazıları şöyle: Aldırma Gönül (Edip Akbayram), Leyim Ley (Zülfü Livaneli), Çocuklar Gibi (Sezen Aksu), Ben Gene Sana Vurgunum (Nükhet Duru).

Kitap 1943 yılında basıldıktan sonra ilk eleştiri Nazım Hikmet’ten geldi. Nazım, Mayıs 1943’te Bursa Hapishanesi’nden gönderdiği mektupta Kürk Mantolu Madonna hakkında şunları yazdı:
“Kürk Mantolu Madonna, ben bu kitabı hem sevdim hem kızdım. Evvela niçin kızdığımı söyleyeyim. Kitabın birinci kısmı bir harikadır. Bu kısmın kendi yolunda inkişafı yani bir küçük burjuva ailesinin içyüzünü tahlili öyle bir haşmetle genişlemek istidadında ki, insan buradan ikinci kısma geçerken, elinde olmayarak, yazık olmuş, bu çok orijinal, çok mükemmel başlangıç ve imkan boşuna harcanmış, keşke bu başlangıç harcanmasaydı, diyor. Ben başlangıcı okurken yani Berlin’e kadar olan pasajı, senin benim anladığım manadaki realizmine hayran oldum. Beni dinlersen o başlangıcı almak ve kahramanın ölümünü kısaca tekrarlamak suretiyle o ailenin efradı ve eşhasının hayatları etrafında bir ikinci cilt, ayrı bir roman yapabilirsin, böylelikle de dinlemeye başladığımız harika musiki birdenbire kesilmiş olmaz. Gelelim ikinci kısmına, o kısım, başlı başına bir büyük hikaye olarak güzeldir ve böyle bir tecrübe gerek senin için gerekse Türk edebiyatı için lazımdı. Sen bu tecrübeyi başarıyla yaptın.

Türk edebiyat dünyasının en sevdiğim yazarlarından biri olan Sabahattin Ali'nin unutulmaz eserlerinden biri olan Kürk Mantolu Madonna herkesin mutlaka okuması gereken mükemmel bir kitap. Aşk her zaman hayatımızın kaçınılmaz bir öğesidir ve bazen öyle bir tutkuya dönüşür ki gözlerimiz başka bir şey görmez ve her şeye rağmen tutkularımızın peşinden gider hayatın içinde bir kuru yaprak gibi sürüklenip dururuz.

Kürk Mantolu Madonna kitabı da aşka olan tutkuyu en mükemmel anlatan roman kitaplarından bir tanesi.
Sıra dışı bir aşk hikayesidir “Kürk Mantolu Madonna”…
Rasim 25 yaşlarındayken çalıştığı işinden kovulur. Birçok yerde iş bakar, ama bulamaz. Ona iş bulması için arkadaşı Hamdi’den rica eder. Çünkü tek çare o’dur. Hamdi de, onu kendi bürosunda işe alır. Maaşı azdır, ama Rasim buna mecbur olduğu için boyun eğer.

İşinin ilk gününde ona tahsis edilen odada Raif adlı bir beyin olduğunu öğrenir. Herkes Raif Bey için “sessiz, hiç konuşmaz, yıllardır buradayım ama onun hiç konuştuğunu görmedim, yaptığı Almanca çeviriler de son derece kötü” gibi yorumlar yapar. Bu Rasim’in kafasını karıştırır ama kulak asmaz. Raif Bey’le tanışırlar. Ama dendiği gibi kendisi iş dışında hiç konuşmaz. Ama Rasim’de, Raif Bey’e karşı bir sempati oluşmuştur. Çizgili suratında birçok yaşanmışlığın olduğunu düşünür. Arkadaşı Hamdi, Raif Bey’e sürekli çeviriler vermekte, Raif Bey’de kısa sürede tamamlamaktadır. Genelde herkes, Raif Bey’i azarlar, bağırıp çağırırlar ama Raif Bey hep sessiz kalır. Yüzünde hiçbir durumda sevinç, üzüntü veya şaşkınlık oluşmaz. Bu durum karşısında zamanla Rasim’de onun çekilmez biri olduğunu düşünmeye başlar. Rasim, Raif Bey’in sürekli çekmeceden çıkarıp gizlice okuduğu bir defter olduğunu görür ve bunu ona sorar. Raif Bey “önemsiz” diyerek onu geçiştirir. Bir gün Raif Bey’in bir çeviri yapması gerekir ama hastalığından dolayı iş yerinde olmadığı için işleri evine Rasim götürür. O zaman, ailesini de tanımış olur ve Raif Bey’in cidden zor bir hayatı olduğuna kanaat getirir.

Bayağı kalabalık bir ailesi vardır ve çok baskıcılardır. Rasim, bunu kapıdan girer girmez anlar. Raif Bey’in üzerinde bir hakimiyet kurmuş gibilerdir. Her işlerini ona yaptırırlar. Ama zavallı Raif Bey’in hiç sesi çıkmaz. O günden sonra Raif Bey ve Rasim, çok iyi anlaşırlar. Beraber alışveriş yaparlar, sohbet ederler, birbirlerine misafir olurlar. Son zamanlarda Raif Bey’in hastalıkları iyice sıklaşmış durumdadır. “Sürekli evden çıkıp gidiyor, hiç kendine dikkat etmiyor, çok ince giyiniyor” diye yakınır kızı. Son hastalığı çok ağırdır Raif Bey’in. Ölüm derecesine gelmiştir. Rasim’i çağırıp o defteri getirmesini ve yakmasını söyler. Ama Rasim merakına yenilip okumaya başlar…

O yıllarda Raif Bey gençliğinde de çok sessiz, arkadaşı olmayan, insanlarla konuşamayan, mülayim bir gençtir. Ama içinde fırtınalar kopmaktadır. “Avrupa’yı merak ediyorum” der defterin her sayfasında. Bir gün eline Avrupa’ya gitme fırsatı geçmiştir. Babası sabuncudur ve Raif’e “Almanya’da işçiler aranıyormuş, oraya git bir sabun fabrikasına gir” der. Raif Bey’de dediğini yapar. Bir pansiyon kiralar ve hayatına burada devam etmeye başlar. Babasının dediği gibi bir sabun fabrikasına girer. İşi rahattır. Sonra bir gün caddede gezerken, bir resim sergisi olduğunu görür. Gayri-ihtiyari içeri girer. Resimleri incelerken çok sıradan olduklarını düşünür. Ta ki, Maria Puder’in Kürk Mantolu Madonna resmine kadar…

Bu resim Raif Bey’de çok büyük etki uyandırır. Adeta aşık olur. Kitap okurken, yemek yerken, işteyken… Hep o resmi düşünür (Resim, Maria Puder tarafından çizilmiş bir otoportredir). Raif Bey, her gün o sergiye gitmekte, sergi kapanana kadar o resmi incelemektedir. O kadar sık gider ki, artık oradaki çalışanlar, Raif Bey’e aşina olmuşlardır. Bir gün Raif Bey, gene dikkatle o resmi izlerken, bir kadın ona sokulup fikrini sorar ama Raif Bey ilgilenmez. Halbuki o kadın, Kürk Mantolu Madonna’nın ta kendisidir. Maria Puder, feminist ve erkeksi bir kadındır. Çok uçarıdır ve canı ne isterse onu yapar.

Bir gece Raif Bey yolda yürürken, bir kadın görür. Kürk Mantolu Madonna’sına benzetir ve peşinden gider ama yakalayamaz. Sonraki gece, aynı yerden geçer hissiyle orada beklemeye başlar ve cidden geçer de. Bu sefer takip eder ve bir gece kulübü olan Atlantis’e girdiğini görür. Peşinden o da girer. Atlantis’te keman çalan, şarkı söyleyen bir kadın olduğunu görür Maria’nın. Gösteri bitince Maria, Raif’in masasına oturur. Ve arkadaşlıkları burada başlar. Beraber birçok şey yaparlar. Yemek yemeye, sinemaya, ormana, botanik bahçelere giderler. Birlikte olurlar. Çok güzel günler geçirirler birlikte. Maria her seferinde Raif’e umutlanmaması gerektiğini, kimseye güvenemediği için sevemediğini söyler. Ama Raif onu kendine aşık edeceğine hep inanmıştır. Ve Maria’da Raif’in bu naif kişiliği karşısında daha fazla dayanamaz ve kendini Raif’in kollarına bırakır. Birbirlerine sırılsıklam aşıktırlar.

Sonra bir gün Raif’e; “Baban öldü, çabuk gel” diye bir telgraf gelir. Bunun üzerine Raif, babasının yanına, Türkiye’ye döner. Maria’yla planlar yapmışlardır. Türkiye’deki işleri yoluna koyup, işleri devralıp gelecektir. Ancak işleri biraz uzar. Maria’yla mektuplaşmaları devam etmektedir. Ancak, Maria’nın mektupları birden kesilir. Aylarca cevap alamayan Raif, merak edip Almanya’ya gider. Komşusu Maria’nın amansız bir hastalığa yakalanıp öldüğünü söyler. Bunu duyan Raif’in hayatı kararmıştır. O günden sonra hayatı hiçbir zaman yoluna girmemiş, başkaları tarafından yönetilmiş bir hayatı olmuştur. Yıllar sonra, Ankara’da Maria’nın kuzeniyle karşılaşır. Yanında bir de kız çocuğu vardır. Maria’nın kuzeni, bu çocuğun Maria’nın olduğunu ve babasının bir Türk olduğunu ama kim olduğunu bilmediklerini söyler. Sonra trenin zili çalar ve küçük kız trene binip uzaklaşır.

Rasim, defteri geri vermek için Raif Bey’in evine gider, ancak Raif Bey çoktan ölmüştür. İşyerine, Raif Bey’in masasına gider, defteri açar ve tekrardan okumaya başlar…

Derleme...

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
🌘 🚀

Benzer Konular

12 Eylül 2015 / ThinkerBeLL Edebiyat tr
21 Kasım 2007 / H€L€N Ziraat
9 Haziran 2014 / _VICTORY_ Taslak Konular