Arama

Çeşitli Efsaneler - Sayfa 2

Güncelleme: 29 Haziran 2011 Gösterim: 51.811 Cevap: 42
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
11 Ocak 2007       Mesaj #11
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ferhat İle Şirin Efsanesi

Sponsorlu Bağlantılar
Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir.
Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultan; Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir'e suyu getir, Şirin'i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir.
Ferhat'ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.
Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, külüngün sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin'in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat'ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda.
Ferhat'ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat'ın yanına.
Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış. iki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için.


Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
ReberamiN - avatarı
ReberamiN
Ziyaretçi
11 Ocak 2007       Mesaj #12
ReberamiN - avatarı
Ziyaretçi
Lütfi Özgünaydın, beş yıl önce çekmeye başladığı Mardin fotoğrafları ve denemelerinden oluşan kitabını tamamladı. Özgünaydın Mezopotamya'nın kültür beşiği Mardin fotoğraflarını, Atatürk Kültür Merkezi'nde sergileyecek.

Sponsorlu Bağlantılar


Mardin seni hiç unutmadım

Fotoğraf sanatçısı Lütfi Özgünaydın tarihi, kültürü, efsaneleri, duygu ve ışıklarıyla objektifinde iz bırakan Mardin fotoğraflarını şimdi de İstanbul'da sergiliyor.

500 yıllık Kasımiye Medresesi, Ulu Cami, Mort Şmuni Kilisesi, taş konaklar, güvercinler... Süryani, Ermeni, Keldani yerleşimleri, göz nuru el işlemeleri... Türkçe, Kürtçe, Arapça... Ezan seslerine karışan çan sesleriyle burası Mardin... Mezopotamya'nın tarih ve kültür beşiği Mardin, fotoğraf sanatçısı Lütfi Özgünaydın'ın objektifine girdiği andan itibaren tam beş yıl hiç çıkmadı. Yıllarca gidip gezdiği Mardin'den topladığı fotoğraflarını, anılarını, duygularını bir sandıkta biriktirmektense paylaşmayı tercih eden Özgünaydın, sergi ile birlikte kitabını da tamamladı. Sergi İstanbul'da Atatürk Kültür Merkezi'nde 17 Ocak-2 Şubat arasında gezilecek.

KIZIL IŞIKLI KENT
Özgünaydın, bir akşamüstü indiği Mardin'in etrafını saran kızıl ışıkların çizdiği rotanın izinde kendi Mardin güncesini yarattı; "Denemelerimde de yazdım; sıcak bir sonbahar gününde Mardin'e indiğimde bir akşam ü s t ü y d ü , Mardin'in o ünlü kızıl ışığı sarmıştı etrafı... Kentin karşısına geçtim ve uzun uzun seyrettim. Müthiş etkilendim, bir duygu yoğunluğuna kapıldım. Burada bir başkalık var. Bunca görüp gezdiğim kentlerin dışında bir yer. Mimari yapısı çok ilginç. O Mezopotamya Ovası'nın üzerinde böyle bir kentin kurulması çok özel... Kentle aramızda bir yakınlık kuruldu. O anda Mardin üzerine çalışacağımı anladım. Ondan sonra sürdürmeye karar verdim. Daha sık gidip gelmeye başladım. Çocuklarım da fotoğrafları görünce onlar da etkilendi ve geldi. Zamanla çok yoğunlaşınca onlar bıraktı, ben devam ettim.''

EŞİ ASİSTANLIK YAPTI
Bundan 5 yıl önce bir grupla çıktıkları Doğu gezisinde etkilendiği Mardin'e tekrar tekrar gitmiş Özgünaydın... Önce iki oğluyla çektikleri fotoğrafları sergilemişler İstanbul'da Aya İrini'de, Antalya'da Aspendos Tiyatrosu'nda, İzmir Enternasyonal Fuarı'nda... Oğulları sonraki yıllarda ara vermiş bu gezilere, ama eşi Songül Hanım onu hiç yalnız bırakmamış; "Eşim Songül, bana asistanlık yaptı diyebilirim. Çok iyi uyum sağladık onunla bu macerada da... Birkaç fotoğraf makinesiyle gittik, makineleri, objektifi değiştirirken o hep bana yardım etti. Onun küçük bir makinesi var, sadece beni çekti. Hakikaten ona teşekkür borçluyum. Çünkü geçen yaz Midyat'ta 46 derece sıcaklıkta fenalık geçirdi.'' Yüzlerce yıl değişik din ve kültürü içinde barındıran Mardin'den geriye kalan izler yine de bu zenginliği hissettiriyor mu? Özgünaydın'ın artık giderek betonlaşmaya başlasa da Mardin'den çok etkilendiği çok açık; "Mardin'de Süryani, Keldani, Ermeni, birçok dine mensup insan yüzyıllarca beraber yaşamış. Çan sesi ezan sesine karışıyor. Süryani yok ama manastırları bakımlı tutuluyor. Bütün dünyadan ziyaretçi geliyor. Aralarındaki diyalog yüzlerce yıl sürmüş. Birbirlerinin bayramlarına gidiyorlar, kültürlerine, dinlerine saygı duyuyorlar. Aralarında müthiş bir sevgi ve barış var. Medeniyetler arasında diyalog arayanlar Mardin'i incelesin. Mardin'in geçmişinden alınacak büyük dersler var. O kentin içinde son derece barış içinde yaşamışlar. Halen böyle yaşıyorlar. Birbirlerini çok seviyorlar. Kürt de var, Süryani de...'' Özgünaydın, kenti fotoğraflarla belgeledikten sonra duygularını da denemelere aktarmış. Bir araştırmacı kimliğiyle değil de daha çok bir gezgin gibi kendinden sonraki nesle bugünkü Mardin'i aktarmak isteyen Özgünaydın'ın kitabı Türkçe - İngilizce olarak yayınlandı. Her fotoğrafına bir de deneme yazan Özgünaydın, bu kadar duygu yoğunluğunu başka türlü aktaramayacağını söylüyor; "Ben bir bilimadamı değilim, araştırmacı değilim, yüreğimi koyuyorum. Araştırma bilimsel bir iş. Herkes kendi işini yapmalı. Ben fotoğrafçıyım, Mardin tarihini yazmaya kalksam yanlış olur. Bu tür çalışmalarda hep eskiye gidilir, peki bugünü kim ileriye aktaracak? Bizim aktarmamız gerekiyor. Ben benden öncekileri okuyorum, benden sonrakiler de beni okusun. Ben her fotoğrafıma bir de deneme yazıyorum. Acaba fotoğrafım yetersiz de yazıyla destekliyor muyum, yoksa o duygu yoğunluğunu aktarmak mı istiyorum, ikisinden biri... O efsaneler, o hayat beni çok etkiledi. Örneğin Kasımiye Medresesi'ni 500 yıl önce Artuklu Sultan Kasım yaptırıyor. Timur gelip onun kafasını kesiyor, kanları yerlere akıyor. Kızkardeşi başındaki örtüyle duvarlara serpiyor. Bu kanlar duvara yapışıyor. Bu efsane hala yaşıyor. Ben başka bir olay yaşadım. Devlet Opera ve Balesi, orkestrayı kuruyor, inanılmaz bir olay oluyor gökyüzünde.... Büyük bir yağmur yağıyor. Konser iptal edildi, Mardinliler 'Burada bir yatır var, onun için bu oldu' dedi. Bir üniversite bilim heyeti gönderdi ve duvardaki izleri inceleyip, 'kan değil', kına dediler. Her gidişimde 'Bu nasıl kına, bu kadar yıl kalmış' diyorum. O metinleri, o yaşamı aktarmak için yazdım.''

FARKLI BİR SICAKLIK
Sanatçıya gezilerinde Mardinliler de yardımcı olmuş. Bir yer ararken sadece yol göstermekle kalmayıp onu gitmek istediği adrese kadar götürmüşler. Özgünaydın "Bu sıcaklık unutulmaz'' diyor, "Mardinlilerle inanılmaz bir dostluk oluştu aramızda... Mardin Eğitim ve Yardımlaşma Vakfı beni onur üyesi seçti. Bu çalışmayı yaparken Mardin Valisi Temel Koçak da büyük destek verdi." Özgünaydın sergiyi İstanbul'dan sonra Mardin'de Kasımiye Medresesi'ne taşımak istiyor. Ardından Paris, Madrid ve New York...
Son düzenleyen Safi; 21 Aralık 2015 23:46
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
15 Ocak 2007       Mesaj #13
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
YEDİ UYUYANLAR

Eshab-I Kehf Mağarası (Tarsus): Tarsus'a 14 km uzaklıkta Ulaş Köyü yakınındadır. Kuran-ı Kerim'de Kehf suresinde yer alan bu mağara Müslüman ve Hıristiyanlarca kutsal sayılır. Mağaraya 15-20 merdivenle inilir.

Eshab-ı Kehf Mağarası'na ait şöyle bir efsane halk arasında anlatılır. Mitolojik tanrılara inanışın yavaş yavaş gücünü kaybettiği dönemlerde tek tanrıya inandıkları için eziyet görmekten kaçan Hıristiyan dinine mensup (Seliha, Mekseline, Meslina, Mernuş, Sazernuş, Debernuş ve Kafetatyuş adında) yedi genç, putperestliğe dönmeyi kabul etmediklerinden kralın huzuruna çıkarılmışlar. Kral, putperestlik dinine bağlı kalmalarını aksi takdirde kendilerini öldürteceğini söyleyerek birkaç günlük zaman vermiş. Yedi genç ölümden kurtulmak için verilen süreden faydalanarak Kıtmir isimli köpeği de yanlarına alarak kaçmışlar mağaraya sığınmışlar. Allah tarafından kendilerine 300 yıl bir uyku verilmiş. Bunlardan ilk uyanan yiyecek almak için kente gitmiş ama elinde bulunan zamanı geçmiş para yüzünden yakalanmıştır. Yakalayan onunla birlikte mağaraya geldiğinde yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey görmemiştir. Bu nedenle burası Yedi Uyurlar Mağarası diye de anılır.
Halk arasında ziyaret dağı olarak bilinen dağ, konik biçimi ve topoğrafik görünümü itibariyla doğal bir özellik arz eder. Mağara 300 m2 büyüklüğünde 10 m yüksekliğindedir. Mağaranın içinde 3 tünel mevcuttur. Eshab-ı Kehf Mağarasının yanına Osmanlı Padişahı Abdulaziz tarafından 1873 yılında bir mescit yaptırılmıştır.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 26 Aralık 2008 04:02
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Ocak 2007       Mesaj #14
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
YiLaN HiKaYeSiiii


Padişahla karısının bir türlü çocuğu olmuyormuş, ne yapmışlarsa bir türlü bir çocuk sahibi olamamışlar. Bir gün yaşlı, uzun sakalları olan beyaz bir adam saraya konuk gelmiş, padişah adamı çok sevip akşam yemeğine alıkoymuş. Yemekten sonra sakallı ihtiyar

"Galiba sizin meyveniz yok" demiş.

Padişah hemen atılmış,

"Her meyveden var, ne istersiniz?" demiş.

"Yok," demiş ihtiyar, "onu söylemiyorum, galiba sizin çocuğunuz yok, onu söylemek istiyorum."

Padişahla karısının gözleri dolmuş,

"Çok istedik, ama olmadı" demişler.

"Peki" demiş ihtiyar, "ben size bir yol göstereceğim, dediklerimi yaparsanız çocuğunuz olur. Ülkenin en ucundaki dağın tepesinde bir pınar var. Baharın yaza bağlandığı gece, tam sabah olurken, mehtap batmadan, güneş de çıkarken çırılçıplak o pınara girip yıkandıktan sonra, 'hayırlısı neyse olsun' deyip birbirinize kavuşacaksınız."

Yaşlı adam bunları söyledikten sonra odasına çekilmiş, ertesi sabah da kimseye görünmeden saraydan ayrılıp gitmiş. Padişahla karısı, büyük bir kalabalıkla yola çıkmışlar. Dağın başındaki pınara girip yıkanmışlar, sonra da çadırlarına çekilip yataklarına girmişler. Padişahın karısı,

"Allahım bize bir evlat ver de nasıl verirsen ver" demiş.

O gece padişahın karısı hamile kalmış. Aradan dokuz ay geçmiş. Doğum vakti gelmiş. Saraya ülkenin en ünlü ebelerini çağırmışlar. Ama sultan bir türlü doğuramıyormuş, ne yaparlarsa yapsınlar sultan bir türlü doğuramıyormuş. Kentte babasıyla ve üveyannesiyle yaşayan çok güzel ve çok fakir bir genç kız varmış. Padişah, öfkesinden karısını doğurtamayan bütün ebelerin başını vurdurtmuş. Bunu duyan kötü kalpli üveyanne, saraya gidip

"Benim bir üvey kızım var. Sultanı doğurtsa doğurtsa o doğurtur" demiş.

Bunun üzerine saraydan adam gönderip kızı çağırtmışlar. Kız başına ne geleceğini anlamış, doğru annesinin mezarına gitmiş, annesinden akıl sormuş:

"Anneciğim ben ne yapacağım, hiç bir ****** doğurtamadığı sultanı doğurtmak için beni çağırdılar. Benim de kellemi kesecekler."

Tam o sırada ak sakallı bir ihtiyar peydah olmuş mezarın yanında,

"Ağlama kızım" demiş, "ben sana ne yapacağını anlatacağım, dediklerimi yaparsan, kelleni kurtarırsın." Sonra kıza ne yapacağını anlatmaya başlamış. "Sultan benim dediklerimi tutmadı, hayırlısını isteyeceğine, ne olursa olsun dedi, bu yüzden de evlat yerine karnında bir yılan taşıyor şimdi, sen saraya gidince, hemen bir kazan süt isteyeceksin, sütü sultanın bacakları arasına yerleştireceksin, sütün kokusunu alan yılan da dışarı çıkacak."
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
8 Temmuz 2007       Mesaj #15
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Kleopatra Adası

MARMARİS - Efsaneye göre, 3 bin yıl önce Mısır Kraliçesi Kleopatra için getirilen altın sarısı kumlarda güneşlenmek için her gün binlerce yerli ve yabancı turist Marmaris’teki Sedir Adası’na geliyor. Yılda ortalama 300 bin turistin ziyaret ettiği adada, kendiliğinden çoğaldığına inanılan kumların azalmaması için sahilden ayrılacak herkesin duş yapması zorunlu tutuluyor.
Muğla İl Özel İdaresi’ne bağlı Sedir Adası’nın Müdürü Cemal Gül, adayı yılda ortalama 300 bin kişinin gezdiğini söyledi. Adada bulunan plajdaki kumların ilginç yapısı nedeniyle ilgi çektiğini ifade eden Gül, karbonatlı çamurun bir çekirdek etrafında birikmesiyle oluşan kumları korumak amacıyla çeşitli önlemler aldıklarını bildirdi. 1980’li yıllarda koruma altına alınan adada sürekli bekçi bulundurulduğunu, plajın duvarlarla çevrildiğine işaret eden Gül, plajdan ayrılırken herkesin duş almasının zorunlu tutulduğunu ifade etti.

Plaja havlu ve çantayla girilemediğini ve kum alınmasına izin verilmediğini vurgulayan Gül, “Adanın kumu nedeniyle her gün binlerceinsan buraya akın ediyor. Kumu korumak için 2 gözetleme kulesi kurduk.İnsanların duş almasını sağlayarak, kumların dışarı taşınmasını önlüyoruz” dedi.

KUMUN ÖZELLİKLERİ
Efsaneye göre, adadaki kumlar 3 bin yıl önce Kleopatra için sevgilisi Antonius tarafından 60 büyük gemiyle Mısır’dan getirildi. Gerçekteyse kristal kumlar, karbonatlı çamurun bir çekirdek etrafında birikmesiyle oluşuyor. Çapları 1 milimetreden daha küçük olan ve her tanesi aynı büyüklükte bulunan bu özel kum, balık yumurtasını andırıyor. Kumun rengi denizin rengine ayrı bir güzellik katıyor. Sedir Adası’nın kumlarının bir benzerinin Kızıldeniz’de olduğu biliniyor.

Birinci derecede doğal ve arkeolojik sit alanı durumundaki adada bulunan kumların ateşte yanma ve kendiliğinden çoğalma özelliklerine sahip olduğu belirtiliyor. Zeytin ağaçlarıyla kaplı adada, doğal güzelliklerin yanı sıra Helenistik ve Roma dönemlerine ait antik tiyatro, agora ve antik limankalıntıları da bulunuyor. Adada bulunan M.Ö. binli yıllara dayandığı sanılan Dor, Pers ve Romalılardan kalan tarihi eserler ile antik tiyatro da turistlerin ilgisini çekiyor.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Ağustos 2007       Mesaj #16
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BAKANI TAŞ YAPAN MEDUSA


Didim'in en önemli sembollerinden biri olan Medusa ; Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgona' dan biridir. Bu üç kız kardeşten yalnızca yilan saçlı Medusa ölümlüdür ve kendisine bakanları taşa çevirme güçüne sahiptir. Bu sebeple Antik dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak için Medusa kabartmaları ve resimleri kullanılmıştır.
Medusa' nın hayatı hakkında mitolojide birkaç değişik rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetlerden elimize geçenlerin hepsini bu bölümde yayınlayacağız. Bütün Medusa rivayetlerinde ortak nokta Medusa'nın Perseus tarafından başının kesilerek öldürüldüğü ve Medusa'nın kanından Kanatlı at Pegasos ve Khrysaor doğmuştur.Yandaki resimde bu konu işlenmiştir. Apollo Taınağında da Medusa figürleri kullanılmak istenmiştir, ne varki tapınağın inşaası bir türlü bitmediği için bir çok Medusa figürü yarım kalmış ve günümüze bu şekilde ulaşmıştır. Yinede en güzel işlenmiş ve koruna gelmiş Medusa figürlerinden birisi

Didim Apollon Tapınağı bahçesinde girişde sağ tarafta bulunmaktadır. Didimdek ki Medusa fotoğraflarını burada özellikle küçük boyutlu yayınlıyoruz, fırsat ayağınızın altında, gezin ve gözlerinizle bu güzelliği görün istiyoruz. Ayrıca tapınakta çeşitli sebeplerle yarı kalmış bir çok Medusa figürüde kabartmaların yapılmasında izlenilen yol ve teknikleri görmeniz açısından önemli olacaktır.

Tarihi zenginlikleri bakımından bir cennet olan ülkemizde etkileyici Medusa figürlerinden iki taneside


İstanbul Yerebatan Sarnıçı' da bulunmaktadır. Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sutunun altında kaide olarak kullanılan Roma Çağına ait iki Medusa başı bulunmaktadır. IV. yüzyıla ait bu başların hangi yapıtlardan alındığı bilinmemekle birlikte Genç Roma Çağına ait antik bir yapıdan sökülerek buraya getirildiği ve sarnıcın inşaatında salt sutun kaidesi olarak ihtiyaç duyulduğu için kullanıldığı araştırmacılar tarafından kabul görmektedir.Medusa başı eski Bizans'ta kılıç kabzalarına ve sutun kaidelerine ters ve yan olarak işlenmiş ve böylelikle kötülüklerden korunulacağına inanılmıştır. Yerebatan Sarnıcındaki iki Medusa başından biri ters diğeride yan olarak sutun kaidelerine yerleştirilmiştir. Burada birkez daha dikkatinizi çekmek isteriz ki antik tarihi yapıları en hor kullanan ve ençok tahribatı veren topluluk Bizanslılar olmuştur.Bunun örneklerini Yerebatan sarnıçına getirilen Medusa başlarında, Milet te , İasos da ve hemen hemen tüm antiklerde görmekteyiz


Medusa Efsanesi

Medusa, yaşamına çok güzel bir genç kız olarak başlamıştır. O kadar güzeldir ki tanrıçaların kıskançlığını üzerinde toplamış, tanrıları da peşinde koşturmuştur. Tanrıça Athena ( Zeus'un en çok sevdiği kızı) onu çok kıskanmaktadır özellikle. Denizlerin tanrısı Poseidon ise Medusa'ya hayrandır. Başı öylesine dönmüştür ki bir gün Athena'nın tapınağında Medusa'ya zorla sahip olur.

Bu durumu kendisi için aşağılayıcı bulan Athena, Medusa'yı gorgon yaparak cezalandırır. Çok çirkinleşmiş, saçları yılana dönüşmüştür, yüzüne bakanlar taş kesilmektedir. Medusa insan olduğu için ölümlüdür. Gorgon yapma cezasını az bulur Athena ve Perseus'la iş birliği yaparak Medusa'nın başını kestirir. Başı kesildiği anda Medusa'nın Poseidon'dan olma çocukları Pegasus ve Chrysar gövdesinden dışarı fırlarlar. Medusa'dan sıçrayan kan damlaları Libya çöllerine düşer ve birer yılana dönüşürler.

Perseus, Medusa'nın kesik kafasını alır gider. Athena ise Medusa'nın derisini yüzüp Aegis'in markası yapar. İki damla kanını kral Erichthonius'a hediye eder. Bu iki damla kandan biri öldürücü zehirdir,diğeri ise panzehirdir, tüm hastalıklara deva olmaktadır.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
16 Aralık 2007       Mesaj #17
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Yediyaman Efsanesi

Çok eskilerde bu kentte oturan ve putlara tapan bir babayla yedi oğlu vardı. Bu yedi kardeş, putlara tapan babalarının dini inancını benimsemediklerinden, babalarının ava çıktığı bir gün putları kırarlar..

Baba, av dönüşü putların oğulları tarafından kırıldığını görünce onları birer birer öldürür,


Halk, yiğitlikleri ve mertlikleri nedeniyle, kahraman gözüyle baktığı bu kardeşlere, "YEDİYAMAN" adını takmıştır.


Sonradan bütün bölgeye yayılan YEDİYAMAN adı, zamanla değişerek Adıyaman şeklini alır.


Bugün şehrin güneyinde YEDİKARDEŞ diye bilinen ve yedi mezarın bulunduğu yer, halk arasında halen kutsal sayılmakta ve adaklar adanıp, mum yakılmaktadır.

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
16 Aralık 2007       Mesaj #18
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Samsat Kalesi Efsanesi

Kommagene ülkesinin baş kenti Samsat'ta oturan bir kral var. Kralın güzel kızına her ülkeden talipler gelir, hepsi de geniş topraklar, sonsuz paralar sunar kızın babasına. Kızıyla evlenmelerine izin versin diye . Kral içme suyu problemi bulunan şehre suyu kim önce getirirse kızı ona vereceğini söyler.

Yarışmacılar birbirleriyle çekişerek geceli gündüzlü düşünerek çalışırlar. Bir gün şehir halkı, yakınlarına kadar uzanan ve her gün ilerleyen dev su kanalları görür. Arkasından şehre hayat veren sular akmaya başlar. Arsameia'nın genç prensi bugüne kadar kalan su kanallarıyla şehre suları akıtır. Genç prensesle evlenerek çalışmalarının karşılığını SAMOSATA'dan alır.


Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Aralık 2007       Mesaj #19
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Efsaneye göre, Adıyaman kalesinin orta yerinde mil üzerinde dönen bir köşk varmış. Şu köşkte savaşı seyreden Arap kumandanının kızı, kaleyi kuşatan Türk kumandanını görür ve ona aşık olur. Kız Türk kumandanına haber göndererek kendisini almayı kabul ettiği takdirde kale anahtarını vereceğini söyler.

Bir gece gizlice Türklerin tarafına kaçan kızı, Türk kumandanı kabul eder ve kendisiyle görüşür. Bu sırada kız, elbiselerinin içinde bir şeyin kendisini rahatsız ettiğini söyler.


Elbiseleri çıkarıldığında kuru bir yaprağın vücudunu tahriş ettiği görülür. Bu duruma çok sinirlenen Türk Kumandanı "Baban seni kuru bir yapraktan dahi sakınır yetiştirdiği halde kendisine ihanet ettin. Kim bilir bize ne türlü ihanetler yaparsın", diyerek kızı öldürtür. Kale ve şehri yaptığı hücumlarla ele geçirir.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Aralık 2007       Mesaj #20
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Güzelce Kız, bir kral kızıdır. Dünyalar güzelidir. O kadar güzeldir ki; görenler dayanamaz, yıldırım düşmüş gibi kendilerinden geçerler. Bu yüzden genç kız, hep peçeli gezer, güzel yüzünü kimseye gösteremez. Artık zamanı gelmiştir diye düşünen babası, dört bir yana haberciler çıkarır kızını evlendirecektir ama kim kızının peçesini açıp güzelliğine dayanır, onu dünya gözüyle seyredebilirse kızını ona verecektir.
Bu çağrıya yedi iklim, dört bucaktan şehzadeler, vezir çocukları, dünya zenginleri, yiğitler, bilginler, kısacası gençliğine, bilek gücüne güvenenler dört nala Amasya’ya gelirler.
Amasya meydanında kurulan özel bölümde bulunan Güzelce Kız bekleyedursun. Kendine güvenen delikanlılar cesaretlerini toplayamaz, yanına yaklaşan ise peçesini kaldırmak istediğinde eli titrer, dizlerinin bağı çözülür. Bu sahneler günlerce devam eder. Bir gün fakir mi fakir, ama yiğit mi yiğit, gerçekten güzel, alımlı bir delikanlı “Ben de şansımı denemek istiyorum!” diye destur alıp tahtın yanına yaklaşır. Herkesin şaşkın bakışları arasında hiç vakit geçirmeden Güzelce Kız'ın peçesini kaldırır. O an öyle bir elektriklenme olur ki, bir aydınlanma, bir alev, bir ateş sarar etrafı. Kimse ne olduğunu anlayamaz. Meydanda bulunanlar korkudan yerlere kapanır. Sonra, sonsuz bir sessizlik içinden kömür kesilir iki genç, yan yana uzanmış şekilde.
İki gencin cesedi, şehre yakın yerdeki bağ ve bahçelikler yanında bulunan kaya mezar içinde iki ayrı odaya gömülür. Bu kaya mezarının dışı güneşle birlikte Güzelce Kız’ın yüzü gibi parlamaya başlar. Bu parlaklığından dolayı da, daha sonra kaya mezarın adı " Aynalı Mağara" diye ünlenir.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

6 Mayıs 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
7 Kasım 2017 / nötrino Edebiyat
18 Aralık 2011 / Misafir Soru-Cevap
8 Ekim 2013 / Misafir Soru-Cevap
9 Ekim 2008 / asla_asla_deme Mitoloji