Arama

İtalyan Edebiyatı

Güncelleme: 3 Haziran 2013 Gösterim: 13.873 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Eylül 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İtalyan Edebiyatı
  • Rönesans Döneminde İtalyan Edebiyatı
Rönesansın ilk önemli temsilcilerinden biri Dante (1265-1321)’dir. Yazı dilini halkın diliyle oluşturmuş olan Dante, İtalyan edebiyatının kurucusu sayılır.
Sponsorlu Bağlantılar
Rönesansın ilk temsilcilerinden biri de lirik şiirin en büyük ozanlarından olan Petrarca (1304-1374) dır. Dante gibi o da Laura adlı bir kadına âşık olmuş ve hemen hemen tüm şiirlerinden bu kadının aşkını terennüm etmiştir. Halkın konuşma diliyle Laura’nın aşkı için yazılmış şiirleri Canzoniere (Türküler) adı altında toplanmıştır. Bunların çoğu sone tarzındadır.
Boccacio (1313-1375), küçük hikâye tarzının önde gelen bir yazarı olarak tanınmıştır. Hikâyelerinde dinî konular yerine insanın sorunlarına, insanların türlü durumlarına; tutku, öfke, sevinç, kötülük gibi değişik boyutlarına yer vermiştir. Başlıca eseri Decameron (On Gün) adını taşır. Bu kitabında veba hastalığından kaçıp sağındıkları evde on kişinin anlatmış olduğu yüz hikâye yer alır. Bunlardan başka destan türünde Ariosto (1474-1533) ve Tasso (1544-1595) iki önemli isimdir. Bunlar konularını Ortaçağdan almış olmalarına rağmen işleyiş, şekil ve teknik bakımından klâsik kurallara bağlı kalmış, Yunan ve Lâtin edebiyatlarını örnek almışlardır. Ariosto'nın Çılgın Orlondo, Tasso'nun Kutarılmış Kudüs adlı destanları ünlüdür. Ayrıca iktidarın korunması konusunu işlediği Prens adlı eseriyle Macchiavelli (1469-1527) adlı siyaset yazarını da anmak gerekir.
  • Klâsik Dönemde İtalyan Edebiyatı
XVII. yüzyılda girdiği gerileme döneminin ardından, İtalyan edebiyatında 18. yüzyılda klâsiksizmin etkileri kendini gösterir. Klâsisizme bağlı ürün veren üç önemli sanatçı vardır: Goldoni (1707-1793) komedya, Alfieri (1749-1803) tragedya, Parini (1729-1799) ise yergi türünde yazmışlardır.
  • Romantik Dönemde İtalyan Edebiyatı
Güldürüde Carlo Goldoni (1707-1793), romanda Alessandro Manzoni (1785-1873),anı türünde Silvio Pellico (1788-1854) ve şiirde Giacoma Leopardi (1798-1837) başlıca romantik sanatçılardandır. Manzoni, şiir ve oyun türlerinde de ürün vermekle birlikte en önemli eseri bir romandır: Nişanlılar. Leopardi ise hüznü, acıyı, doğa sevgisini anlatan karamsar şiirleriyle tanınır.
  • 20. Yüzyıl İtalyan Edebiyatı
Fillippo Marinetti (1876) Avrupa ülkelerinde de etkisi görülen fütürizm akımının kurucusudur. Fütürizm akımına göre, modern zamanların makine ve onun hız sistemine bağlı kalarak çağın ve geleceğin hızlı ve dinamik yaşanması gerekir. Makine çağının hız ve dinamizmi fütürizmin itici gücü olmuştur. Şiirde mısraların düzenlenişi ve müzikal yapısı fabrika işleyişini, sistemini ve makine seslerini çağrıştırmalıdır. 20. yüzyıl İtalyan edebiyatının öncülerinden sayılan Alberto Morario, yapıtlarında genel olarak orta sınıfı işlediğini görürüz. Bu sınıfın içinde bulunduğu ahlâk çöküntüsünü, kişinin bencilliği yüzünden yalnız kalışını anlatır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Nisan 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İtalyan Edebiyatı
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

İtalyan Edebiyatı, İtalyan yazarlarca İtalyanca yazılmış edebiyat yapıtlarını kapsar. İtalya'nın siyasal birliğini 19. yüzyıla kadar kuramaması ve Katolik Kilisesi'nin etkisiyle, yazılı metinlerde uzun süre Latince kullanılmış ve yerel bir dilin yaygınlaşması öbür Avrupa ülkelerine göre daha geç başlamıştır. 12. ve 14. yüzyıllar arasında İtalya'da Fransızca düzyazı ve koşukla yazılmış romanslar okunmuş ve klasik metinlerden uyarlamalar yapılmıştır. Böylece 13. yüzyılda bir Fransız-İtalyan edebiyatı gelişmiştir. İtalyanlar Fransız öykülerini çoğu zaman uyarlayarak ve bunlara çeşitli eklemeler yaparak kaleme almışlardır. Bu edebiyatta Fransızca kullanılmakla birlikte, yazarlar yapıtlarına yer yer kendi lehçelerinin özelliklerini de katmışlardır.

Aynı dönemde Fransa'daki Provence yöresinde yazılan lirik şiirler İtalya'da da yaygınlaştı. 1208-1250 arasında Sicilya'yı yöneten Kutsal Roma-Germen İmparatoru II. Friedrich'in sarayında, Sicilya Okulu olarak adlandırılan bir grup şair Provence şiir biçimleri ve konularını örnek alarak yerel dilde şiirler yazdı. II. Friedrich'in ölümünden sonra kültürel merkez Toskana oldu. Burada Guittone d'Arezzo ve onu izleyen şairler Sicilya Okulu tarzı şiirler yazdılar. Daha içten bir dille aşk şiirleri yazan ve Dolce Stil Nuovo (Tatlı Yeni Üslup) şairleri olarak adlandırılan yeni bir grup oluştu. Bolognalı Guido Guinizelli'nin başlattığı bu yeni akımın öbür önemli temsilcileri arasında Guido Cavalcanti, Dante Alighieri ve Cino da Pistoia sayılabilir. Bu şairler İtalyan edebiyat dilinin gelişimini başlattılar. Öte yandan, Rustico di Filippo ve Cecco Angiolieri gibi bazı şairler de aynı dönemde bu ciddi aşk şiiri geleneğinin tam karşıtı olan ve aşk konusunu komik ve kaba bir dille işleyen şiirler yazdılar.
Assisili Aziz Francesco'nun ölçülü düzyazıyla Umbria lehçesinde kaleme aldığı Cantico di frate sole, İtalyan şiirinin en eski örneklerinden biridir. Bu yüzyılda din, felsefe, hukuk, siyaset ve bilim konulu metinlerde hâlâ Latince kullanılmakla birlikte, yerel dille yazılmış düzyazı edebiyatı da başlamıştı.


14. Yüzyıl
Ad:  Dante_Alighieri_Euro.png
Gösterim: 302
Boyut:  20.0 KB
Dante Alighieri
Bu dönemde ortaya koyulan İtalyan edebiyatı örnekleri birkaç yüzyıl boyunca Avrupa'yı etkiledi ve Rönesansın başlangıcı sayıldı. Dante, Petrarca ve Boccaccio adlı üç büyük yazarın yaşadıkları dönemde kazandıkları ün günümüze kadar sürdü.
Dante'nin Toskana lehçesiyle kaleme aldığı ve cennet ile cehenneme yapılan bir yolculuğu anlattığı uzun şiiri La divina commedia, içerdiği karmaşık imgeler, şiirsel zenginlik ve anlam yoğunluğuyla bir başyapıt sayılmaktadır. Felsefeden çok edebiyata ilgi duyan ve aynı zamanda bir hümanist olan Petrarca ise ortaçağ felsefesine karşı çıktı ve yapıtlarında klasik Latin yazarlarını örnek aldı. Boccaccio ise büyük bir edebi değer taşıyan düzyazı yapıtlarında yetkin bir üslup kullandı ve Decameron Hikâyeleri adlı 100 öykü içeren yapıtıyla Rönesans edebiyatını etkiledi.
14. yüzyılın ikinci yarısında edebiyat etkinliklerinin merkezi olarak kalan Floransa'da halka yönelik yapıtlar verildi. Boccaccio'nun etkisiyle öykü türü canlılık kazandı.


Rönesans
Ad:  Macchiavelli01.jpg
Gösterim: 271
Boyut:  73.9 KB
Niccolò Machiavelli
15. yüzyılda edebiyat bir önceki yüzyılın coşkunluğunu yitirirken, klasik elyazmalarının bulunması sonucunda, Platon başta olmak üzere Eski Yunan felsefesine büyük bir ilgi doğdu. İnsanın evrendeki konumu yeniden değerlendirilerek insanı temel alan yeni bir dünya görüşü benimsemeye başlandı. 15. yüzyılın ilk yarısında, yerel dili küçümseyerek Latince ve Yunanca yazmaya özen gösteren birtakım yazarlar klasik metinlerden örnek alarak çok sayıda ama değersiz yapıtlar ortaya koydu. Oysa yüzyılın ortalarında doğru edebiyat dili olarak İtalyanca Latince'nin yerini almaya başladı. Toskana lehçesinin Latince kadar önemli olduğunu savunan hümanist Leon Battista Alberti, Floransa'nın kültürel önderliğini sürdürmesine katkıda bulunurken, Venedikli Pietro Bembo da İtalyanca'daki ilk dilbilgisi kitaplarından birini yazdı. Ludovico Ariosto, Niccolò Machiavelli ve Francesco Guicciardini hümanist edebiyatın önde gelen adları arasındadır. Ariosto en çok Orlando furioso (1517) adlı epik şiiriyle anımsanırken, Machiavelli ile Guicciardini tarih ve siyaset konulu yapıtlarında yerel dili kullanarak Toskana lehçesinin yerini sağlamlaştırdılar. Machiavelli'nin Hükümdar (1513) adlı yapıtı hükümdarların nasıl başa geçtikleri ve ülkelerini nasıl yönettikleri gibi konuları ele alır.
İtalyan Rönesans'ının son büyük şairi Torquato Tasso'nun Gerusalemme liberata (1581) adlı klasik destan tarzındaki yapıtı Rönesans'ın en önemli ürünlerinden biridir.
16. yüzyılda lirik şiirde Petrarca'nın etkileri sürerken, tiyatro dalında Yunan ve Roma tiyatrosunu örnek alan oyunlar yazıldı. Gian Giorgia Trissino'nun Sofonisba (1524) adlı oyunu yerel dille yazılan ilk trajedi oldu. Trajedilerden daha üstün sanatsal değer taşıyan komediler ise çağdaş Avrupa tiyatrosunun başlangıcını oluşturdu. Bu türde yazanlar arasında Ariosto, Machiavelli, Pietro Aretino ve Giordano Bruno sayılabilir.

17. ve 18. Yüzyıllar
Bir gerileme dönemi olarak nitelendirilen 17. yüzyılda yazarlar abartılı ve gösterişli üslup oyunlarıyla, duygudan yoksun yapıtlar ortaya koydular. Bu dönem İtalyan edebiyatının başlıca temsilcisi, abartılı birçok söz sanatıyla yüklü lirik şiiriyle tanınan Giambattista Marino'dur. Gene bir şair olan Tommaso Campanella ise La Citta del Sole (1602) adlı yapıtında düşsel bir din devleti çizdi. Ünlü bilim adamı Galilei'nin yazıları ise bilim dilinde de Latincenin yerini İtalyancanın almasını sağladı.
Müzikli oyunların ve operanın gelişmesi üzerine birçok şair opera besteleri için söz yazmaya başladı. Tiyatro türünde asıl önemli gelişmeler ise 18. yüzyılda gerçekleşti. Vittorio Alfieri klasik ve kutsal konulu trajedileriyle Rönesans'ın yurtseverlik anlayışına canlılık verirken, Carlo Goldoni ince bir güldürü anlayışına dayanan modern gelenek ve karakter komedisini kurdu. Carlo Goldoni'nin La Locandiera (1753) adlı komedisi günümüzde bile geçerli olan düşünceler içeriyordu.


19. Yüzyıl
İtalya'da Romantizm Akımı, ulusal kurtuluş hareketine paralel bir gelişim gösterdi. Bu dönemde ortaya koyulan yapıtların çoğu bu hareketin yarattığı yurtsever duygusallığı yansıtıyordu. Ugo Foscolo'nun yapıtlarında tutkulu bir duygusallıkla biçimsel yetkinlik birleşti. İtalyan Romantizminin önde gelen temsilcisi ise Alessando Manzoni'ydi. Şiir ve öykü türünde yapıtlar veren Manzoni'nin en ünlü yapıtı I promessi sposi (1825-1827) 17. yüzyılda Milano'da geçen ve yurtseverliğe değinen tarihsel bir romandır.
Dönemin öbür önemli temsilcisi ise Giacomo Leopardi'dir. Duygusal şiire tepki olarak doğan Gerçekçilik Akımı ise Doğalcılık Akımına bağlı Fransız yazarlarının etkisini taşıyordu. Yaşamı, özellikle toplumun yoksul kesimlerinin yaşamını olduğu gibi aktarmayı amaçlayan bu akımın ilk kurumsal açıklamasını 1872'de Luigi Capuana yaptı.


Çağdaş Dönem

Ad:  di_Giovanni_.JPG
Gösterim: 391
Boyut:  41.3 KB
Eugenio Montale'den bir alıntı

İtalya'nın siyasal birliğe kavuşmasından sonra siyaset ve edebiyat konulu yazılarıyla tanınan Il piacere (1889) adlı romanında üstün insan konusunu ele alan Gabriele d'Anunzio, yeni toplumun gereksinimlerini karşılıyan yazarlardan biriydi. Bu arada Benedetto Croce de yayımladığı La Critica adlı dergide çıkan
yazılarıyla ve 70'ten fazla kitabıyla edebiyat eleştirisi alanında ün kazandı. Poesia adlı derginin editörü olan Filippo Tommaso Marinetti ise, geleneksel sanat anlayışına şiddetle karşı çıkan Gelecekçilik Akımını başlattı.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden geleneksel sanat anlayışı egemen oldu. Bu dönemde İtalya'daki faşist yönetimin engelleyici etkisiyle yaratıcılık da durakladı. Gene de, bazı yazarlar bu olumsuz koşulları aşarak özgün yapıtlar vermeyi başardı. Bunlar arasında Coscienza di Zeno (1923) adlı yapıtıyla Italo Svevo ve Fontamara (1930) ile Ignazio Silone sayılabilir.
Luigi Pirandello ise başlangıçta iletişim kopukluğu, delilik ve akıllılık arasındaki sınır, görünüş ile gerçeklik arasındaki ayrım gibi kavramları ele aldığı öykülerinden sonra, Sei personaggi in cerca d'autore (1921) ve Enrico IV (1922) gibi birçok oyununda geleneksel oyun kurallarını da değiştirdi.
20. yüzyıl başlarında Fransa'daki Simgecilik Akımının etkisiyle sözdizimi kurallarına uymaksızın şiirler yazılmaya başlandı. Bu akımın kurucusu Guiseppe Ungaretti'ydi. Gene bu anlayışı benimseyenlerden biri olan Eugenio Montale ise 1975'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.

II. Dünya Savaşı ise edebiyatta yeniden gerçekliğe dönüşü başlattı. Bu dönemin ünlü adları arasında Cristo si e fermato a Eboli (1945) adlı yapıtın yazarı Carlo Levi, Il quartiere (1945) adlı yapıtın yazarı Vasco Pratolini ile La luna e i falo (1950) adlı romanın yanı sıra Il mestiere de Viviere (1935-1950) başlıklı günlüğüyle tanınan Cesare Pavese sayılabilir. Son yıllarda ün kazanan yazarlar arasında La storia (1974) yazarı Elsa Morante ve Il nome della rosa'nın (1981) yazarı Umberto Eco vardır.
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
22 Haziran 2009       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
İtalyan Edebiyatı
MsXLabs.org & Temel Britannica

İtalyan Edebiyatı, İtalyan yazarlarca İtalyanca yazılmış edebiyat yapıtlarını kapsar.
İtalya'nın siyasal birliğini 19. yüzyıla kadar kuramaması ve Katolik Kilisesi'nin etkisiyle, yazılı metinlerde uzun süre Latince kullanıl­mış ve yerel bir dilin yaygınlaşması öbür Avrupa ülkelerine göre daha geç başlamıştır. 12. ve 14. yüzyıllar arasında İtalya'da Fransız­ca düzyazı ve koşukla yazılmış romanslar okunmuş ve klâsik metinlerden uyarlamalar yapılmıştır. Böylece 13. yüzyılda bir Fransız-İtalyan edebiyatı gelişmiştir. İtalyanlar Fran­sız öykülerini çoğu zaman uyarlayarak ve bunlara çeşitli eklemeler yaparak kaleme almışlardır. Bu edebiyatta Fransızca kullanıl­makla birlikte, yazarlar yapıtlarına yer yer kendi lehçelerinin özelliklerini de katmışlardır.
Aynı dönemde Fransa'daki Provence yöre­sinde yazılan lirik şiirler İtalya'da da yaygın­laştı. 1208-50 arasında Sicilya'yı yöneten Kutsal Roma-Germen İmparatoru II. Friedrich'in sarayında, Sicilya Okulu olarak adlan­dırılan bir grup şair Provence şiir biçimleri ve konularını örnek alarak yerel dilde şiirler yazdı. II. Friedrich'in ölümünden sonra kül­türel merkez Toskana oldu. Burada Guittone d'Arezzo ve onu izleyen şairler Sicilya Okulu tarzı şiirler yazdılar. Ne var ki, daha içten bir dille aşk şiirleri yazan ve dölce stil nuovo (tatlı yeni üslup) şairleri olarak adlandırılan yeni bir grup oluştu. Bolognalı Guido Guinizelli' nin başlattığı bu yeni akımın öbür önemli temsilcileri arasında Guido Cavalcanti, Dante Alighieri ve Cino da Pistoia sayılabilir. Bu şairler İtalyan edebiyat dilinin gelişimini baş­lattılar. Öte yandan, Rustico di Filippo ve Cecco Angiolieri gibi bazı şairler de aynı dönemde bu ciddi aşk şiiri geleneğinin tam karşıtı olan ve aşk konusunu komik ve kaba bir dille işleyen şiirler yazdılar.
Assisili Aziz Francesco'nun ölçülü düzya­zıyla Umbria lehçesinde kaleme aldığı Canti-co di frate sole (yaklaşık 1225; "Güneş İlahi­si"), İtalyan şiirinin en eski örneklerinden biridir. Bu yüzyılda din, felsefe, hukuk, siya­set ve bilim konulu metinlerde hâlâ Latince kullanılmakla birlikte, yerel dille yazılmış düzyazı edebiyatı da başlamıştı.

14. Yüzyıl
Bu dönemde ortaya koyulan İtalyan edebiyatı örnekleri birkaç yüzyıl boyunca Avrupa'yı etkiledi ve Rönesans'ın başlangıcı sayıldı. Dante, Petrarca ve Boccacio adlı üç büyük yazarın yaşadıkları dönemde kazandıkları ün günümüze kadar sürdü.
Dante'nin Toskana lehçesiyle kaleme aldığı ve cennet ile cehenneme yapılan bir yolculuğu anlattığı uzun şiiri İlahi Komedya (La divina commedia; 1310-21), içerdiği karmaşık imge­ler, şiirsel zenginlik ve anlam yoğunluğuyla bir başyapıt sayılmaktadır. Felsefeden çok edebiyata ilgi duyan ve aynı zamanda bir hümanist olan Petrarca ise ortaçağ felsefesine karşı çıktı ve yapıtlarında klasik Latin yazarlarını örnek aldı. Boccacio ise büyük bir edebi değer taşıyan düzyazı yapıtlarında yet­kin bir üslup kullandı ve Decameron Hikâye­leri (Decamerone; 1348-53) adlı 100 öykü içeren yapıtıyla Rönesans edebiyatını etkiledi.
14. yüzyılın ikinci yarısında edebiyat etkin­liklerinin merkezi olarak kalan Floransa'da halka yönelik yapıtlar verildi. Boccacio'nun etkisiyle öykü türü canlılık kazandı.

Rönesans
15. yüzyılda edebiyat bir önceki yüzyılın coşkunluğunu yitirirken, klasik elyazmaları-nın bulunması sonucunda, Platon başta olmak üzere Eski Yunan felsefesine büyük bir ilgi doğdu. İnsanın evrendeki konumu yeniden değerlendirilerek insanı temel alan yeni bir dünya görüşü benimsenmeye başlandı. 15. yüzyılın ilk yarısında, yerel dili küçümseyerek Latince ve Yunanca yaz­maya özen gösteren birtakım yazarlar klasik metinlerden örnek alarak çok sayıda ama değersiz yapıtlar ortaya koydu. Oysa yüzyılın ortalarına doğru edebiyat dili olarak İtalyanca Latince'nin yerini almaya başladı. Toskana lehçesinin Latince kadar önemli olduğunu savunan hümanist Leon Battista Alberti, Flo-ransa'nın kültürel önderliğini sürdürmesine katkıda bulunurken, Venedikli Pietro Bembo da İtalyanca'daki ilk dilbilgisi kitaplarından birini yazdı. Ludovico Ariosto, Niccolo Machiavelli ve Francesco Guicciardini hümanist edebiyatın önde gelen adları arasındadır. Ariosto en çok Orlando furioso (1517; "Çılgın Orlando") adlı epik şiiriyle anımsanırken, Machiavelli ile Guicciardini tarih ve siyaset konulu yapıtlarında yerel dili kullanarak Tos­kana lehçesinin yerini sağlamlaştırdılar. Machiavelli'nin Hükümdar (II Principe; 1513) adlı yapıtı hükümdarların nasıl başa geçtikleri ve ülkelerini nasıl yönettikleri gibi konuları ele alır.
İtalyan Rönesans'ının son büyük şairi Tor-quato Tasso'nun Gerusalemme liberata (1581; "Kurtarılmış Kudüs") adlı klasik destan tar­zındaki yapıtı Rönesans'ın en önemli ürünle­rinden biridir.
16. yüzyılda lirik şiirde Petrarca'nın etkileri sürerken, tiyatro dalında Yunan ve Roma tiyatrosunu örnek alan oyunlar yazıldı. Gian Giorgia Trissino'nun Sofonisba (1524) adlı oyunu yerel dille yazılan ilk trajedi oldu. Trajedilerden daha üstün sanatsal değer taşı­yan komediler ise çağdaş Avrupa tiyatrosu­nun başlangıcını oluşturdu. Bu türde yazanlar arasında Ariosto, Machiavelli, Pietro Aretino ve Giordano Bruno sayılabilir.

17. ve 18. Yüzyıllar
Bir gerileme dönemi olarak nitelendirilen 17. yüzyılda yazarlar abartılı ve gösterişli üslup oyunlarıyla, duygudan yoksun yapıtlar ortaya koydular. Bu dönem İtalyan edebiyatının başlıca temsilcisi, abartılı birçok söz sanatıyla yüklü lirik şiirleriyle tanınan Giambattista Marino'dur. Gene bir şair olan Tommaso Campanella ise Güneş Ülkesi (La Citta del Sole; 1602) adlı yapıtında düşsel bir din devleti çizdi. Ünlü bilim adamı Galilei'nin yazıları ise bilim dilinde de Latince'nin yerini İtalyanca'nın almasını sağladı.
Müzikli oyunların ve operanın gelişmesi üzerine birçok şair opera besteleri için söz yazmaya başladı. Tiyatro türünde asıl önemli gelişmeler ise 18. yüzyılda gerçekleşti. Vittorio Alfieri klasik ve kutsal konulu trajedileriyle Rönesans'ın yurtseverlik anlayışına canlılık verirken, Carlo Goldoni ince bir güldürü anlayışına dayanan modern gelenek ve karak­ter komedisini kurdu. Goldoni'nin Otelci Güzeli (La Locandiera; 1753) adlı komedisi günümüzde bile geçerli olan düşünceler içeri­yordu.

19. Yüzyıl
İtalya'da Romantizm Akımı, ulusal kurtuluş hareketine paralel bir gelişim gösterdi. Bu dönemde ortaya koyulan yapıtların çoğu bu hareketin yarattığı yurtsever duygusallığı yan­sıtıyordu. Ugo Foscolo'nun yapıtlarında tut­kulu bir duygusallıkla biçimsel yetkinlik bir­leşti. İtalyan Romantizm'inin önde gelen tem­silcisi ise Alessando Manzoni'ydi. Şiir ve öykü türünde yapıtlar veren Manzoni'nin en ünlü yapıtı Nişanlılar (I promessi sposi; 1825-27) 17. yüzyılda Milano'da geçen ve yurtseverliğe değinen tarihsel bir romandır. Dönemin öbür önemli temsilcisi ise Giacomo Leopardi'dir. Duygusal şiire tepki olarak doğan Gerçekçilik Akımı ise Doğalcılık Akımı'na bağlı Fransız yazarlarının etkisini taşıyordu. Yaşamı, özel­likle toplumun yoksul kesimlerinin yaşamını olduğu gibi aktarmayı amaçlayan bu akımın ilk kuramsal açıklamasını 1872'de Luigi Capuana yaptı.

Çağdaş Dönem
İtalya'nın siyasal birliğe kavuşmasından sonra siyaset ve edebiyat konulu yazılarıyla tanınan Il piacere (1889; "Zevk") adlı romanında üstün insan konusunu ele alan Gabriele d'An-nunzio, yeni toplumun gereksinimlerini karşı­layan yazarlardan biriydi. Bu arada Benedetto Croce de yayımladığı La Critica adlı dergide çıkan yazılarıyla ve 70'ten fazla kita­bıyla edebiyat eleştirisi alanında ün kazandı. Poesia adlı derginin editörü olan Filippo Tommaso Marinetti ise, geleneksel sanat anlayışına şiddetle karşı çıkan Gelecekçilik Akımı'nı başlattı.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden geleneksel sanat anlayışı egemen oldu. Bu dönemde İtalya'daki faşist yönetimin engelleyici etkisiyle yaratıcılık da durakladı. Gene de, bazı yazarlar bu olumsuz koşulları aşarak özgün yapıtlar vermeyi başardı. Bunlar arasında Zeno'nun Bilinci (Coscienza di Zeno; 1923) adlı yapıtıyla Italo Svevo ve Fontamara (1930) ile Ignazio Silone sayılabilir.
Luigi Pirandello ise başlangıçta iletişim kopukluğu, delilik ve akıllılık arasındaki sınır, görünüş ile gerçeklik arasındaki ayrım gibi kavramları ele aldığı öykülerinden sonra, Altı Şahıs Yazarını Arıyor (Sei personaggi in cerca d'autore; 1921) ve IV. Hanri (Enrico IV; 1922) gibi birçok oyununda geleneksel oyun kurallarını da değiştirdi.
20. yüzyıl başlarında Fransa'daki Simgeci­lik Akımı'nın etkisiyle sözdizimi kurallarına uymaksızın şiirler yazılmaya başlandı. Bu akımın kurucusu Giuseppe Ungaretti'ydi. Gene bu anlayışı benimseyenlerden biri olan Eugenio Montale ise 1975'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.
II. Dünya Savaşı ise edebiyatta yeniden gerçekçiliğe dönüşü başlattı. Bu dönemin ünlü adları arasında İsa Bu Köye Uğramadı (Cristo si e fermato a Eboli; 1945) adlı yapıtın yazarı Carlo Levi, Mahalle (II quartiere; 1945) adlı yapıtın yazarı Vasco Pratolini ile Ay ve Şenlik Ateşleri (La luna e i falo; 1950) adlı romanın yanı sıra Yaşama Uğraşı (II mestlere de Viviere; 1935-50) başlıklı günlüğüyle tanınan Cesare Pavese sayılabilir. Son yıllarda ün kazanan yazarlar arasında Tarih Devam Ediyor'un (La storia; 1974) yazarı Elsa Morante ve Gülün Adı'nın (II nome della rosa; 1981) yazarı Umberto Eco vardır.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
VIP VIP Üye
3 Haziran 2013       Mesaj #4
AndThe_BlackSky - avatarı
VIP VIP Üye
Dolce Stil Novo ya da Dolce Stil Nuovo (Tatlı Yeni Üslup), 13. yüzyılın sonları ile 14. yüzyılın başları arasında gelişme gösteren önemli bir İtalyan şiiri akımıdır.

Sandro Botticelli'nin Dante Portresi: Dolce Stil Novo hareketi, adını Dante'nin bir dizesinden alır.

portraitdedante

Akımın kökeni

Dolce Stil Novo nitelemesi Dante’ye aittir. Araf’ın 24. Kantosunda, Sicilya Okulu şiirinin Orta İtalya’ya aktarılmasında önemli bir rol üstlenmiş olan şair Bonagiunta’nın Dante’ye yönelttiği:
“Söyle bana, burada gördüğüm kişi, / ‘Siz aşkı bilen kadınlar’ dizesiyle başlayan / yeni şiirleri yazan kişi midir?” sorusuna; Dante:
“Ben, Aşk bana esin verdiğinde / not alıp, onun dikte ettirdiğince / dizeler yazan birisiyim” yanıtını verir.
Bunun üzerine Bonagiunta’nın söyledikleri, Dante'nin yanı sıra Guido Guinizelli, Guido Cavalcanti, Lapo Gianni, Gianni Alfani, Dino Frescobaldi ve Cino da Pistoia’nın oluşturduğu bir şairler grubunun adı olarak edebiyat tarihine geçecektir:


“O frate, issa vegg’io”, diss’ elli, “il nodo
che ’l Notaro e Guittone e me ritenne
di qua dal dolce stil novo ch’i odo!

Io veggio ben come le vostre penne
di retro al dittator sen vanno strette,
che delle nostre certo non avenne...”

“Kardeş şimdi görüyorum” dedi o, “düğümü,
Noter, Guittone ve beni alıkoyan
şu duyduğum tatlı yeni üsluptan!

Apaçık görüyorum nasıl kalemlerinizin
dikte ettireni yakından izlediğini,
bizimkilerin elbette izleyemediği...”

"Tatlı" ve "Yeni" kavramlarının açıklaması

Dante’nin en seçkin temsilcilerinden olduğu bu yeni lirik hareket:
  • Aşktan söz ettiği için tatlı,
  • Aşkı Sicilya Okulu şairlerine ve onların izleyicisi Toscanalı şairlere oranla yeni bir duyarlık ve yeni teknik denemelerle işlediği için yenidir.
Guido Guinizelli'nin akımdaki yeri

Dante, Araf’ın 26. Kantosunda “tatlı ve zarif aşk dizeleri yazan ben ve benden daha iyi öteki şairlerin babası” dizeleriyle, Guido Guinizelli’yi bir anlamda bu yeni hareketin kurucusu olarak nitelendirecektir. Gerçekten de, Guinizelli’nin Al cor gentil rempaira sempre amore şiiri, edebiyat tarihçileri tarafından da Tatlı Yeni Üslup’un manifestosu olarak görülür.
Bu şiirde grubun poetikasının bazı temel öğeleri yer alır:

  • Kibarlık, yani ruh soyluluğu, aşk olmadan var olamaz, aşk da ancak soylu bir ruhta var olabilir.
  • Aşk, insanın en iyi niteliklerini açığa çıkarıp, en üst düzeye taşıyan güçtür.
  • Kadın, seven insanda soylu duygular yaratabilen, meleği andıran bir varlıktır.
Provans şiiri ile Sicilya Okulu şairlerinin şiirlerinde de rastlayabileceğimiz bu öğelere Guinizelli’nin şiiri farklı bir yoğunluk kazandırır. Dante’nin sert bir dille eleştirdiği ve yeni akımın öncüleri arasında görmek istemediği Guittone d’Arezzo’nun da yeni şiir oluşumunda etkisi olduğu kesindir. En azından Guinizelli bir şiirinde ona “sevgili babam ve ustam” diye seslenmiştir.

Akımın ayırt edici özellikleri


Tatlı Yeni Üslup’un önceki şiir hareketlerine göre bazı ayırt edici özellikleri vardır.
  • Öncelikle, Provans ve Sicilya şiirinin saray ortamı yerini büyük bir siyasal ve ekonomik hareketliliğin egemen olduğu şehir ortamına bırakır.
  • Dante’nin sözünü ettiği esin, kişisel değildir; insanı aşan bir düzene özgüdür, nesnel ve mutlaktır.
    • Bu yüzden, şiirin temel konusunu oluşturan aşk titizlikle çözümlenir ve bu çözümleme, empirik bir bireye değil, gene nesnel ve mutlak bir bireye gönderme yapar.
    • Şairin kimliği yerine şairlerin oluşturduğu bir arkadaşlar topluluğunun öne çıkarılmasının nedeni budur. Söz konusu arkadaşlık, hem şiirin varlık nedenini, hem çıkış noktasını oluşturur.
  • Şairin bütünleştiği erkek arkadaşlar topluluğunun izdüşümü, kadınlar topluluğudur: Şiirin seslendiği sevgili, bu grubun kraliçesi, onur ve güzellik kaynağı, şiirin melek-kadınıdır. Şair gibi, şiirin seslendiği kadın da, her tür tarihsel niteliğini yitirir, idealleştirilmiş mutlak bir bireye dönüşür.
  • Özellikle Dante’nin anladığı biçimiyle Tatlı Yeni Üslup şiiri:
    • Temel olarak “dikte ettiren aşk”a bağlı kalmak,
    • Dolayısıyla, duyguları nesnelleştirerek yansıtmak demektir.
  • Kadın-melek kavrayışı, mutluluk arayışının bir ürünüdür. Tatlı Yeni Üslup şiirlerinde sık sık karşılaştığımız İtalyanca salute sözcüğü, hem dinsel anlamda kurtuluş, hem esenlik anlamına gelir.
  • Bu şiirde gerek Aristotelesçi-Tommasocu, gerek İbn Rüştçü felsefenin varlığı da bir başka ayırt edici özelliktir; ama bu felsefî söylem, kuramsal olmaktan çok, şiir için imgesel ve dilsel bir kaynaktır.
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Benzer Konular

26 Eylül 2014 / Misafir Cevaplanmış
29 Kasım 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
29 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
3 Temmuz 2014 / Mystic@L Türk ve İslam Dünyası