Arama

Vergi Çeşitleri - Katma Değer Vergisi (KDV)

Güncelleme: 9 Aralık 2016 Gösterim: 12.208 Cevap: 0
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
9 Aralık 2016       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Katma Değer Vergisi (KDV)


Bir malın üretimi ve dağıtımı sırasında oluşan katma değer üzerinden alman vergi. Başlıca türleri, KDV matrahının belirlenmesinde ilgili malın üretimine katılan sermaye malları üzerindeki vergilerin indirilmesine hiç izin vermeyen “gayri safi hasıla” türü, sermaye malları için ayrılan amortismanlara denk düşen verginin indirildiği “gelir” türü, sermaye mallarının alımında ödenen vergilerin hemen, bir kerede ve tam olarak indirilmesine izin veren “tüketim” türüdür. Bunlardan “tüketim” türü özellikle Avrupa ülkelerinde yaygın biçimde uygulanır; Türkiye’ de uygulanan sistem ise “gelir” türüne yakındır.
Sponsorlu Bağlantılar

Tüketim türü KDV iki yolla hesaplanabilir

Ad:  katma deger vergisi.jpg
Gösterim: 1088
Boyut:  18.7 KB

Birincisi, firma tarafından yapılan bütün faktör ödemelerinin (ücretler, faiz, kira ve kârlar) toplanmasını (amortismanlar belirtilerek) öngören toplama yöntemidir. İkincisi ise, katma değeri saptamak amacıyla toplam satışlardan sabit varlıklar da içinde olmak üzere bütün alımlarm düşüldüğü çıkarma yöntemidir. Böylece belirlenen KDV, tüketim mallarından alman genel bir satış vergisi niteliğindedir; iki verginin yalnızca toplanma biçimi farklıdır. Bu tür katma değer vergisi sabit varlıkları dışarıda bıraktığından sermaye mallarının tüketim malları karşısında görece ucuzlamasına yol açar. Böylece ekonomide yatırımların artmasına ve büyümeye katkıda bulunur.

KDV en yaygın biçimde Avrupa’da uygulanır


1980’lerde 12 Batı Avrupa ülkesinin yanı sıra Brezilya ve Güney Kore’de de uygulanan başlıca vergilerden biri durumuna gelmiştir. Ayrıca birçok ülkede değişik biçimleri yürürlüktedir. ABD’nin Michigan eyaletinde 1953-67 arasında uygulanmış, 1975’ten sonra yeniden konmuştur.

KDV’yi benimseyen ilk Avrupa ülkesi 1954’te Fransa oldu. Böylece daha önce üretim ve dağıtım sürecinin her aşamasında ürünün el değiştirmesi sırasında kesilen satış vergisinin sakıncaları bir ölçüde giderildi. Satış vergisi, malların çok sayıda el değiştirdiği sektörlerde vergi yükünün ağır biçimde artmasına yol açıyordu. KDV 1968’de Batı Almanya, 1973’te de İtalya ve İngiltere’de uygulamaya kondu. İngiltere’de karmaşık vergi yapısının basitleştirilmesini sağladı. Danimarka’da tek aşamalı genel satış vergisinin kaldırılmasına olanak veren KDV gelir düzeyi düşük kesimlerden alman gelir vergisini azaltmak amacıyla kullanıldı.

KDV’yi savunanlar bu verginin maliyetleri düşük tutan firmalara daha az yük bindirerek verimliliği artırdığını, üretimin her aşamasına eşit olarak uygulandığını, ayrıca tasarrufları ve yatırımları teşvik ettiğini öne sürerler. KDV’ye karşı çıkanlar ise, fiyatları artırarak bu vergi tüketiciye yüklenebildi- ğinden, ekonomide daraltıcı etki yapabileceğini, pek çok aşamada uygulandığı için de toplanmasının zor olduğunu belirtirler.

Türkiye'de KDV


1926’daki başarısız Umumi İstihlak Vergisi’nden sonra 1927’de kabul edilen Muamele Vergisi, imal edilen malın girdilerine uygulanan muamele vergisi için indirim olanağı getirmesi nedeniyle, kapsamı dar tutulmakla birlikte bir bakıma KDV’nin Türkiye’deki ilk örneğiydi. KDV konusundaki tartışmalar 1970’ten sonra yoğunlaştı, ilk yasa hazırlığı 1972’de gerçekleştirildi. 25 Ekim 1984’te kabul edilerek 1 Ocak 1985’te yürürlüğe giren 3065 sayılı yasayla günümüzdeki KDV sistemine geçildi. Daha önce değişik tarihlerde birçok kez yeniden düzenlenen tüketim vergileri de bu yasayla yürürlükten kaldırıldı.

Türkiye’de KDV uygulamasına geçiş için gerekçe gösterilen başlıca mali nedenler, gider vergilerinin gelir esnekliğinin çok düşmüş olması, 1982’den sonra azalmaya başlayan vergi yükünün 1984’teki büyük vergi indirimleriyle son çeyrek yüzyılın en düşük düzeyine inmesi ve gelir vergisini dengeleyecek boyutta bir dolaylı verginin gerekliliğiydi. KDV’nin ekonomik gerekçelerinin başında ise bu verginin dışa açılma politikalarının mali araçlarından biri sayılması geliyordu. Dolaysız vergilerin sistem içindeki payını azaltarak ihracata doğrudan uygulanabilir dolaylı vergilerin ağırlığının artırılması, dışa açılmanın mali desteklerinden biri olarak görülüyordu. İthalatın gümrük vergileri dışında iç vergi maliyetlerini yansıtacak biçimde vergilendirilmesi de ithalatın hızını bir ölçüde kesecekti. İhracatta otomatik indirim (varış ülkesi ilkesi) ve ithalatın vergilendirilmesi (kaynak ülke ilkesi) ise Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) ilkeleri çiğnenmeden uygulanabilecekti. Ayrıca sanayici ve yatırımcılar teşvik belgeli yatırımlarda vergi yönünden desteklenebilecekti. Bunların yanı sıra KDV’nin, dolaylı ve dolaysız vergi yükünü yeniden dağıtıcı etkisinden yararlanarak ticaret, tarım ve hizmetler kesimlerine vergi kaydırılması amaçlanıyordu. KDV’nin, belge düzenini yerleştirmesi ve özdenetim aracı işlevine bağlı olarak gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerde de artışlar sağlayacağı düşünülüyordu.

Türkiye’de uygulanan KDV sistemi, yasanın genel hükümlerinde “amortismana tabi iktisadi kıymetlerin katma değer vergisinin beş yıl içinde ve beş eşit taksitte indirim konusu yapılması” kabul edildiği için temelde “gelir” türü bir KDV niteliğindedir. Bu tür, “tüketim” türüne göre sermaye birikimini daha sınırlı ölçüde destekler. Ama yasadaki beş yıllık sürenin, Devlet Planlama Teşkilatı’nca (DPT) teşvik belgesine bağlanmış yatırımlarda bir yıl olarak belirlenmesi, ayrıca 20 Haziran 1986’da genel olarak üç yıla indirilmesi sistemin “tüketim” türüne yaklaşmasını sağlamıştır.

Türkiye’de KDV’nin hesaplanmasında uygulanan yöntem (“mahsup usulü” ya da “vergi kredisi”) uyarınca, katma değeri hesaplayarak buna vergi oranını uygulamak yerine, satılan mal ve hizmetlerden kesilen vergiden, alınan mal ve hizmetler için ödenen vergiler düşülmekte ve aradaki olumlu fark vergi dairesine yatırılmaktadır. Fark olumsuzsa bir sonraki ay yatırılacak vergiden düşülmektedir.

İlk iki yıllık uygulama döneminde, KDV oranı yüzde sıfır olarak belirlenen temel mallar dışında standart yüzde 10 oranı kabul edilerek pratikte tek oranlı bir sistem oluşturuldu. 1987’de standart oran yüzde 12’ye yükseltildi, daha önce KDV alınmayan (KDV oranı yüzde sıfır olarak belirlenen) ürünlerden bazıları için yüzde 1 ve yüzde 5 oranlarında KDV uygulamasına geçildi. 1988’in ilk 10 ayında yüzde 1, 3, 5, 8, 12 ve 15 oranlarının uygulandığı yeni bir sisteme geçildi; standart oran gene yüzde 12’de tutuldu. Kasım 1988’den sonra yüzde 1, 3, 5, 10, 15 oranlarını içeren ve standart oranı yüzde 10 olarak belirleyen bir sistem benimsendi. 3 Aralık 1988’de kabul edilen 3505 sayılı yasayla Bakanlar Kurulu yüzde 10 olarak saptanan oranı dört katına kadar artırmaya ve yüzde l’e kadar indirmeye yetkili kılındı. KDV ilk uygulama yılı olan 1985’te konsolide bütçe vergi gelirlerinin yüzde 28’ini sağladı; KDV yasasıyla yürürlükten kaldırılan vergilerin 1984’teki vergi gelirleri içindeki payı ise yüzde 20,6 idi. KDV’nin vergi gelirleri içindeki payı sonraki yıllarda artış gösterdi.

Türkiye’de KDV’nin göreli başarısında rol oynayan etkenler arasında kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) sisteminin önemi, alkollü içkiler üzerinden alman ek KDV ve ithalatta vergi kaçağının sınırlı olması sayılabilir. Buna karşılık KDV’nin başarısını tartışan uzmanlar, KDV kaçakçılığının arttığını öne sürmekte, ayrıca yasal olarak tahakkuk eden vergi ile toplanan vergi arasındaki farkın büyüdüğünü belirtmektedirler.

MsXLabs.org & Ana Britannica


"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

14 Kasım 2009 / Misafir Cevaplanmış
7 Ocak 2015 / Misafir Soru-Cevap
31 Mart 2010 / _KleopatrA_ Ekonomi
6 Haziran 2012 / Misafir Cevaplanmış