Arama

Kuantum Felsefesi

Güncelleme: 22 Temmuz 2018 Gösterim: 19.788 Cevap: 2
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
18 Haziran 2008       Mesaj #1
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
Kuantum kuraminin kendine has bir dunya gorusu vardir. Bu dunya gorusu bizim boyutumuzdan algiladigimiz dunyadan oldukca farklidir. Fakat kavramlari derinligine incelemeye basladigimizda goruruz ki bu iki dunya gorusu bir araya getirilebilir. Hele de guncelik yasamimizda Kuantum dunyasinin kavramlarini uygulamaya koyabilirsek tumuyle farkli bir felsefeye sahip, oldukca genis dusunebilen bir insan olabiliriz.

Sponsorlu Bağlantılar
Sizlere, burada Kuantum felsefesinden soz etmek istiyorum. Bakalim bu goruslerimi gundelik hayata uygulayabilecek misiniz?

Kuantum dunyasi kesikli bir birliktelik dunyasidir. Her nesne hem dalga hem de parcacik oldugundan bizlerin parcacik olarak tanimladigi enerji paketleri surekli dalgalardan olusmuslardir. Ancak kuantum surekliligi bizim 3-boyutlu klasik sureklilik tanimina benzemez. Kuantum dunyasi hem surekli hem sureksizdir. Yani, her surekli hareket cok kucuk sureksiz hareketin toplamindan olusur. Bu bakimdan temelde sureksizlik olmasina ragmen bir butuncul birlik vardir.

Kuantum dunyasinda kesin sinirlar yoktur. Yukardaki kesikli sureklilik taniminin sonucu olarak kesin sinirlar aradan kalkar. Bir noktada bulunan bir parcacik sureksiz olarak aniden farkli bir noktaya atlama (sicrama) yapabilir. Bu bakimdan kesin ayirimlardan soz edilemez. Her var olan etrafi ile birlikte bir butunluk icinde varligini surdurur. Bagimsiz bir parcacik kavrami sadece bir basit yaklasim olarak anlamlidir. Gercekte salt bagimsizlik diye bir olgu yoktur.

Kuantum kuraminda zaman yerine “an” kavrami vardir. Yani, surekli zaman diye bir sey yoktur. Her olay bir an icinde olusur ve bir diger an farkli bir olaya donusur. “Gercek” ancak o an icin gecerlidir. Surekli ve mutlak gercekten soz edilemez. Her var olanin kendi oz zamani ve kendi oz gercegi vardir. Bu durumu Gorelilik kurami da iddia eder ve kanitlar. Bir varligin gercegi kendine aittir. Evrensel gercek yoktur.

Tek gercek bir enerji aginin var oldugudur. Ancak, bu enerji agi surekli degisim ve donusum icindedir. Her an yeni bir yapida yeni bir yogunlukta titresir ve dagilir. Enerji agini kesin olarak tanimlamak dahi mumkun degildir. Cunku tanimlamak icin onu kesin sinirlar icine hapsetmek, sinirlandirmak ve sabitlemek gerekir. Oysa ki bu ag ne sabitlenebilir ne sinilandirilabilir, ne de tanimlanabilir.

Simdi, bu 4 noktadan hareketle yasamimiza yon vermek istersek diyebiliriz ki:

Her insan bir sonlu-birliktelik varligidir. Kendini bagimsiz ve ayri sanmasi bir yanilgidir. Beden yapisinin yaninda ve esdeger olarak ruhsal bir yapisi vardir. Bu yapi Kuantum dalgasal yapisina benzer. Bu bakimdan insan cevresinden soyutlanamaz. Cevresi ile gorunmez bir bag icindedir. Bu bag enerji agi sayesinde tum evrenle etkilesir.

Insan zaman icinde degil “an” icinde yasar ve yasamalidir. Cogu insan bu yonunu ihmal eder ve zaman icinde (ya gecmiste veya gelecekte) hayal ederek yasar. Oysa ki asil olan an’dir. Her insanin kendi gercegi vardir ve bu gercek paylasilamaz. Bu gercek evrensel degil bireyseldir. Ancak, evrenle surekli etkilesen bir bireyselliktir bu.

alıntı: Doç. Dr. Haluk Berkmen Makalesi

Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
18 Haziran 2008       Mesaj #2
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
Kuantum kuramının getirmiş olduğu yeni bakış açısı klasik fizik kavramlarına ters düşen bir yaklaşım içerir. Bu yeni bakış açısı yeni bir paradigma olarak görülmelidir. Yeni paradigmalar ise ancak eski paradigmaların geçersiz veya yetersiz oldukları durumlarda ortaya çıkarlar. Eski (klasik fizik dünya görüşü) paradigmaları hangi noktalarda yetersiz kalmıştır? Bu soruyu yanıtlamak için 18 ve 19. yüzyıllarda ortaya atılan birtakım varsayımlara bakmak gerekir. Bu varsayımlar sanki birer “evrensel gerçek” oldukları inancı içinde tüm dünyada ve özellikle bilim çevrelerinde kabul görmüşlerdir. Esas itibariyle 4 adet temel varsayım vardır. 1. Nesnellik (objectivity), 2. Pozitiflik (pozitivism), 3. Yerellik (locality) ve 4. İndirgeyicilik (reductionizm). Nesnellik: Evrenin birbirlerinden kopuk nesnelerden oluşmuş olduğu varsayımı. Böylece nesneleri çevrelerinden yalıtıp inceleyerek özelliklerini belirlemenin mümkün olduğu inancı. Pozitiflik: Evrenin ölçülebilir olduğu varsayımı. Böylece her türlü bilimsel yaklaşımın sayılara dökülerek ifade edilebileceği inancı. Yerellik: Etkileşimlerin sadece yerel nedenlere dayalı oldukları varsayımı. Böylece uzaktan ve anında etkilerin bulunamayacağı inancı. İndirgeyicilik: Nesneleri anlamak için onları bölüp parçalamanın gerekli olduğu varsayımı. Böylece en temel yapı taşlarına ulaşılabileceği inancı. Günümüzde tüm bilimsel çabalar bu dört varsayıma dayanarak sürdürülüyor. Bu yaklaşım teknik ve teknolojinin gelişmesinde büyük yarar sağlamıştır. Bu yarara bakarak bilim çevrelerinde büyük bir özgüven gelişmiş ve bu varsayımlar tartışılmaz tabulara dönüşmüşlerdir. Oysa ki tüm çabalara rağmen ve elde edilmiş birçok başarıya rağmen bu varsayımların geçersiz olduklarını ileri süren bir fizik kuramı gelişmiş ve deneysel olarak da doğruluğu defalarca kanıtlanmıştır. Bu kuram Kuantum Kuramıdır. Bu kurama göre yukarda belirtilen 4 varsayımın her biri tartışılır hale gelmiştir. Nesnellik varsayımı Kuantum kuramında geçerli değildir. Her nesne aynı zamanda dalgasal bir yapı olduğundan artık birbirlerinden kopuk ve bağımsız nesnelerden söz edilemez. Pozitiflik varsayımı da tartışma konusudur. Kuantum kuramına göre gözleyen ve gözlenen birbirinden ayrı ve bağımsız değildir. Bu etkileşim bağımsız ölçüm yapmayı da şüpheli hale dönüştürmüştür. Mikro alemde ölçüm yaparken ölçülen nesne özellik değiştirmekte ve bu bakımdan ele geçen veriler o nesneyi tanımlamakta yetersiz kalmaktadırlar. Aynı sorunla insan-insan ilişkilerinde de karşılaşıyoruz. Yerellik varsayımı Newton fiziğinde de yoktur. Kuvvetler uzaktan ve anında etki edebilmektedirler. Daha sonra Einstein ışık hızının bir üst limit hız olduğunu iddia ederek yerellik varsayımını güçlendirmiştir. Ancak etkilerin ışık hızından daha yüksek hızlarda oluşabileceği ve bütünsel ilişkilerin bulunabileceği Kuantum kuramı tarafından ileri sürülmüş ve deneylerle kanıtlanmıştır. Bu kurama göre “Eğer bir yapı başlangıçta bir bütün oluşturmuş ise, o yapıyı parçalasanız dahi parçalar arasında etkileşim yerel olmayan bir biçimde devam eder.” Bu görüş hem nesnellik varsayımını hem de yerellik varsayımını yıkmaktadır. Böylece son varsayım olan indirgeyicilik varsayımı da yıkılmaktadır. Çünkü bir bütün istendiği kadar parçalara bölünüp indirgensin yine de parçalar arası iletişim, ışık hızından daha hızlı bir şekilde gerçekleşmeye devam etmektedir. Bu durumda artık eski varsayımlar yetersiz kalmakta olup yeni bir dünya görüşünün gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır. Zaten günümüzde var olan dünya sorunları göz önüne alındığında yeni bir paradigmanın gerekli olduğu da kaçınılmaz olarak belirmektedir.

Sponsorlu Bağlantılar
alıntı: Doç. Dr. Haluk Berkmen Makalesi
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Temmuz 2018       Mesaj #3
Avatarı yok
Yasaklı

Kuantum Teorisinin Felsefesi!


Ünlü kuramcı Bohr, "Kuantum teorisiyle şok olmayan kimse, onu anlamamıştır" der. Gerçekten de matematiksel olarak açık bir şekilde ifade edilmesine karşın ilgili teorinin felsefi alanda yorumlanması ve oluşturduğu problemlerin çözümlenmesi bir hayli zordur. Kuantum teorisi bilime ve doğaya farklı bir bakış açısı getirmiştir. Bu yenilikleri görebilmek için klasik ve kuantumlu anlayışın belli başlı özellikleri doğrultusunda klasik fiziğin felsefi dayanaklarına bakıldığında şu kriterler sıralanabilir;
  • Klasik fizikte, bir cismin hızı, ivmesi, enerji ifadeleri gibi tüm nicelikler cismin konumunun zamana göre diferansiyelleri ile ifade edilir.
  • Sözü edilen momentum, enerji gibi fiziksel büyüklüklerin bütün olarak ele alındığı görülür.
  • İrdelenen olaylar belli bir kesinlik, belirlilik taşır ve istenilen doğrulukta ve aynı anda bütün fiziksel büyüklükler ölçülebilir.
  • Evrenin geçmişinde oluşan olaylar incelenerek, geleceğe ilişkin bir yordama yapılabilir. Sözgelimi, Jüpiter Gezegeni şu zamanda, yörüngesinin şurasında ve bize bu kadar uzaklıkta olacaktır, denilebilir. Gözlem ve deneylerde küçük hatalar çıkabilme olasılığına karşın tahminlerimiz büyük ölçüde doğrulanır.
  • Klasik fizik ile incelenen her sistem ya da olay birbirinden bağımsız olarak düşünülür; bu sistemi oluşturan ve birbiri İle iletişim olanağı bulunmayan varlıklar bütünüyle ayrı olarak ele alınır.
  • Klasik olarak incelenen olay, gözlemci ve kullanılan deney aleti ile değişiklik göstermez.
Kuantum görüşünün kabul edilen temel olguları ise şu şekilde belirtilebilir;
  • Olayların incelenmesinde kompleks yapıda ve bir olasılık denklemi olan Schrödinger dalga denklemi kullanılır. Bu denklemden vj/ dalga fonksiyonu bulunup işlemlerde yerine konarak, konum, momentum ve diğer nicelikler elde edilir.
  • Fiziksel nicelikler kesikli parçalı yapıda ele alınır.
  • Kuantum teorisi fiziğe kuşku götürmez bir biçimde belirsizlik (indeterminizm) olgusunu sokmuştur.
  • Parçacıklar söz konusu olduğunda her büyüklük olasılıklarla belirlenir ve gelecekle ilgili tahminler olasılıklara dayanarak yapılabilir. Örneğin ışığın yapıtaşı olan fotonların, uzayda bir yerde bulunması ancak olasılıklarla belirlenir.
  • Birbiriyle hiç iletişim olanağı bulunmayan iki varlık arasında "bağlılaşım-correlation" görülebilir. Örneğin aynı kaynaktan çıkan fotonların karşıt doğrultularda göstermiş olduğu davranışları, birbiri ile uyuşum halindedir.
  • Kuantumda; gözlemci, gözlenen ve gözlem aleti birbiriyle bir bütünlük oluşturur. Bunlar birbirlerinden ayrı düşünülemez.
Görüldüğü gibi klasik fizik ile kuantumcu düşünce birbirinden bir çok noktada farklılık gösterir. Bu farklılıklar ayrıntılı olarak göz önüne alındığında şu yorumlar yapılabilir;
  • Kuantum teorisinin önemli buluşlarından birisi belirsizlik bağıntısıdır. 1927'de Heissenberg tarafından ortaya konulan bu bağıntıya göre mikro boyutta tanımlı bir parçacığın, eş zamanlı olarak konum ve momentumunun tespit edilmesi en az Planck sabit (h) kadar bir hata içerir. Aynı olgu eşzamanlı olarak, parçacığın enerjisi ile bu enerjiyi taşıdığı zaman için de söz konusudur. Örneğin bir elektronun bulunduğu uzayda konumunun tespiti için, elektronun üstüne büyük frekansta ışık gönderilmelidir. Aksi halde elektron gözlenemez. Bu durumda yüksek frekanslı ışık elektronun konumunu belirler. Ancak elektrona bir hız verir. Dolayısıyla konumun belirlenmesiyle beraber parçacığın hızı ve momentumu kaybedilmiş olur. Tersi olarak; elektronun momentumunu belirlemek için küçük frekanslı ışık kullanılır, bu durumda da konum belirlenemez.
  • İkinci önemli bulgu da "dalga/parçacık dualite'dir. Huygens'ten beri ışığın kırınım ve girişim yaptığı biliniyordu. Örneğin ışık Young deneyi düzeneğinden geçirilirse karşıdaki ekranda aydınlık-karanlık noktalar oluşur. Yani girişim yapar. Yine yarım bardak suya sokulan bir kalemin kırık olarak algılandığı görülür. Bu gibi olayların hepsi ancak dalga modeliyle açıklanabilir. Einstein'ın fotoelektrik olayını açıklamasından sonra ışığın parçacıklı yapıda olması gerektiği bulundu. Yine ışığın cisimler üzerine uyguladığı anlık basınçlar ve Geiger sayacında göstermiş olduğu etkiler bunu destekler. Sonunda Bohr, "Işığın dalgacık mı tanecik mi olduğunun belirlenmesi ancak gözlemcinin sorduğu soruya göre cevaplanabilir" diyerek gözlemcinin de vazgeçilmez biçimde teoride yerini alması gerektiğini belirtir.
Amerikalı J.Davisson ve L.Germer adlı bilim adamları elektronların da hızlı olarak bir kristal katıya çarptırıldıklarında dalga özelliği gösterebileceğini buldular. Böylece düalite yalnızca ışık (elektromagnetik dalga) İçin geçerli değil aynı zamanda maddesel parçacıklar için de geçerliydi. Bu da Broglie'ın öne sürdüğü elektronlar için dalga yapısının deneysel bir ispatıydı, aynı zamanda Kuantum teorisindeki düaliteyi, 1915'te, X ışınlarıyla yaptığı çalışmalarından dolayı Nobel ödülü alan VV.Bragg şöyle belirtiyordu. "Pazartesi, çarşamba ve cuma günleri parçacık kuramını; Salı, Perşembe ve Cumartesi günleri dalga kuramını öğretiyorum."

Diğer önemli yenilik ise olasılık kavramıdır. Bir parçacığın bir uzay bölgesinde bulunması ancak olasılıklarla bellidir. Parçacığın konumu için kesin koordinatlar verilemez. Born bu düşünceden hareketle Schrödinger'in ortaya attığı dalga fonksiyonunu yorumlamış ve y ile gösterilen bu kompleks fonksiyon için, uzayda bir noktada belli bir anda hesaplanan dalganın genliğinin karesinin, parçacığın o noktada o anda bulunması olasılığını verdiğini belirtmiştir.

Belirsizlik ilkesi, dualite, olasılık tanımı ve gözlemci gözlenen bütünlüğü kuantum mekaniğine, Kopenhag yorumu olarak girmiştir ve tartışmalara rağmen halihazırda kuantum teorisinin en etkin yorumu olarak karşımıza çıkar. Kuantum felsefesinin ..sorunlarına bakıldığında önemli tartışmaların temelde, Young deneyinin yorumlanmasından kaynaklandığı görülür. Bilim adamları, fotonların iki ayrı delikten geçişinin mantıksal olarak nasıl algılanması gerektiği üzerinde durarak; fotonlarla gözlemci arasındaki bağlantıyı aramaktadırlar.

Bohr ve Kopenhag ekolü savunucuları fotonların, iki ayrı delikten geçmelerini iki ayrı dünyada hareketleri olarak düşünüyor. Onlara göre girişim bu birbirinden tamamen iki ayrı iki dünyadan herbirinin birlikte hazırlanarak birbirinin üstüne çakışmasıyla ve birbirlerini bütünleştirmesiyle oluşur. Dolayısıyla sonuçta her iki dünyanın hakiki bir melezi oluşur. Başta Einstein olmak üzere pek çok fizikçiye bu melez bütünleyici dünya yorumu pek sıcak gelmedi ve 1935'te "Schrödinger kedisi" yorumu ortaya atıldı.

Kaynak: Alternatif Bilim Ansiklopedisi

Benzer Konular

21 Kasım 2018 / virtuecat Fizik
29 Ocak 2009 / Ziyaretçi Cevaplanmış
23 Aralık 2009 / Misafir Cevaplanmış
17 Şubat 2013 / volture Taslak Konular