Arama

Medya Haber - Sayfa 92

Güncelleme: 13 Ekim 2017 Gösterim: 661.696 Cevap: 1.864
peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
23 Eylül 2008       Mesaj #911
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
BİLGİSAYAR KORSANLARININ SON TUZAKLARI
Medya HaberMSN kullanıcıları DİKKAT !
İnternet üzerinden yayılan virüs dalgalarına her geçen gün yenisi ekleniyor. İşte 'hacker'ların virüslerin yayılımı için kullandığı yeni yöntemler...
Sponsorlu Bağlantılar

Avustralya'da başlayarak tüm dünyayı saran ''Usame Bin Ladin virüsü'' adı verilen yeni virüs dalgası da Türkiye'deki internet kullanıcılarını tehdit etmeye başladı.

Sohbet programı MSN veya e-posta aracılığıyla Usame Bin Ladin fotoğrafları kullanılarak yayılan virüs, bilgisayar sisteminde çökme yaratabiliyor.

Usame Bin Ladin'i asılmış gibi gösteren e-postalarla gelen ekler açıldığı anda bilgisayarda virüsler yayılmaya başlayor.

''Usame Bin Ladin yakalandı'' veya ''Usame Bin Ladin asıldı'' başlıklı postalar konusunda internet kullanıcılarını uyaran uzmanlar, bu maillerin genelde kişilerin kendi elektronik posta adres defterindeki kayıtlı adreslerden geldiğini belirtiyorlar.

Bilgisayarın hard diskine zarar veren bu virüsün, bulaştığı bilgisayardaki e-posta adres listesinden kendini postaladığı tahmin ediliyor.

Alınan bir diğer bilgiye göre, kullanıcıların güvensizliğinden faydalanarak onları dolandırmaya çalışan sahte antivirüs programlarının sayısı günden güne artıyor. Bilgisayar kullanıcılarının internet arama motorlarında hackerlere karşı en iyi antivirüs programını arama çabalarında, çok sayıda sahte programlarla karşılaşabiliyor.

Rouge Security Software olarak tanımlanan yeni bir sahte antivirüs dalgası da bilgisayarlara zarar vermeye başladı. Kendini güvende hissetmeyen bilgisayar kullanıcıları, sahte antivirüs programını kurduklarında sürekli olarak uyarı mesajları ile boğuşmak zorunda kalıyor.

Sistemin yüzlerce virüs tarafından işgale uğradığı ve bu zararlılardan kurtulmak için kredi kartı ödemesi ile programın tam sürümünün satın alınması gerektiği belirtiliyor.

Bu tip sahte programlar hem bilgisayara yeni spyware ilişkilendirilmesine hem de kredi kartı bilgilerinin kötü amaçlı kişilerin ellerine geçmesine neden oluyor.

Dünyaca ünlü bilişim devi Microsoft'un ismi kullanılarak, Microsoft Antivirus 2009, Antispyware Pro XP, Windows AntiVirus 2008, MS Antivirus AntivirusXP 2008, XP Protector 2009 veya Antivirus Security, bu tip sahte antivirüslere örnek olarak gösterilebilir.

Uzmanlar, temel olarak üreticisi bilinmeyen, kimlik doğrulaması olmayan tüm güvenlik yazılımlarından uzak durulması gerektiğini belirtiyorlar
HeliX - avatarı
HeliX
Ziyaretçi
24 Eylül 2008       Mesaj #912
HeliX - avatarı
Ziyaretçi
Gazeteci Kazım Kanat'ı kaybettik

Sponsorlu Bağlantılar
İSTANBUL / DHA

1999 yılından beri kansere karşı savaş veren Kazım Kanat bugün hayatını kaybetti
Türk Spor basının önemli ismi, usta gazeteci Kazım Kanat hayatını kaybetti.
Geçtiğimiz günlerde Zatürre tanısıyla Vehbi Koç Vakfı Hastanesi'ne kaldırılan Kazım Kanat solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. Kanat'ın cenazesi cuma günü öğlen namazını takiben Levent Camii'nde kılınacak cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek. Kazım kanat için cenaze töreni öncesinde saat 10.30'da Akararetler'deki Beşiktaş kulübünde ve daha sonra Türkiye Spor Yazarları Derneği'nde de bir tören düzenlenecek.
İşte Kazım Kanat'ın son yazısı
Kazım Kanat, 1950 yılında Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde öğretmen Mehmet ve Ayşe Kanat’ın dört çocuğundan birisi olarak dünyaya geldi. Liseyi İskenderun’da okudu. İstanbul’da Gazetecilik Yüksek Okulu’nu bitirdi. 1969 yılında Yeni İstanbul gazetesinde mesleğe başladı. Daha sonra Hayatspor, Türkspor, Dünya, Hürriyet ve Akşam gazetelerinde muhabir, servis yöneticisi ve köşe yazarı olarak çalıştı. Son olarak Sabah gazetesinde görev yapan Kazım Kanat, çeşitli basın kuruluşlarının düzenlediği yarışmalarda çok sayıda ödül kazandı.
"Önce Beşiktaş Vardı", "Kanseri Nasıl Yendim?", "Eyvah! Oğlum Mozart Dinlemiyor" ve "Yaşanan Hayat, Hayaller Değil" adlı kitapları yayınlanan Kazım Kanat, evli ve bir çocuk babasıydı.

Kanserle mücadelesini şöyle anlatmıştı

Bugün hayata gözlerini yuman usta gazeteci, spor yazarı, Beşiktaşlı Kazım Kanat dokuz yıldır kansere karşı verdiği savaşı bir röportajında şu sözlerle dile getirmişti.
Dokuz yıl önce kolon kanseri oldu. Gazeteci Kazım Kanat tıp dünyasını şaşırtmış ve altı ay denilen ömrünü uzatmıştı. Ama o yılmadı farklı bir savaş taktiği geliştirdi. Kanseri hastane odasından teknesine çağırdı. Kanat, kanseriyle özel savaş taktiklerini geçen sene böyle anlatmıştı...
* Biz sizin durumunuzdaki kanser hastalarını hastane odasında yatakta, etrafında yakınları ile görmeye alıştık. Siz ise teknede, denizde, mavi yolculuk yapan bir kanser hastası oldunuz; hastalığın formatını değiştirdiniz...
Hayatımın hiçbir döneminde sıradan insan olmadım. Beni geçen gün koyda bulan eski bir asker arkadaşım, "Sen yedek subay okulunda askerliği çok ciddiye alan biriydin. Beni hep şaşırttın. Ama askerlik bittiği zaman arkana dönüp bakmadan gittin" dedi. Eğer ben çöpçü olsaydım mesleğimin en iyi çöpçüsü olmak isterdim, bunun için çalışırdım. Çünkü hayat felsefem bu. Hastalıkta da iyileşme konusunda herkesten farklı olmalıydım. Yani hastalığın beni yönetmesini değil, ben hastalığı yönetmek istedim. Geçen gün bu durumu bir okurum mükemmel analiz etmiş; 'sen kanserle savaşmıyorsun kanser seninle savaşıyor' diye mail atmış. İşte sorduğun sorunun büyüsü burada. Kanser benimle savaşıyor!
KLASİK DEĞİLİM
* Klasik hasta olmak daha kolay değil mi peki?
Klasik hasta olsaydım şimdi ölmüştüm. Ben doktorlara mükemmel yardımcı oldum. Hem teşhis etmelerinde hem tedavilerinde... İlaçlı tedavi ve ameliyatlarda yardımcı olmak için doktorlarla sürekli tartıştım. Birçok doğru sonucu birlikte yakaladık. Yani doktorun karşısına geçip 'ben hastayım sen doktorsun, bu hastalığımı iyileştir' demedim. Bana hep doktorlar 'sen çok iyi hastasın' dedi.
DOKTOR NEŞTERİ DÜŞÜRDÜ!
* Bu tutumunuz doktorları şaşırtmadı mı?
Şaşırttı ama hoşlarına gitti. Çünkü bu, doktorların da hata yapma şanslarını sıfıra indirdi. Onları üzecek hiçbir şey yapmadım. Kapris yapan huysuz bir ihtiyar olmadım. Onların moralini yüksek tuttum. Hastalığımın çözümü konusunda doktorlar karamsarlığa düştüğü zaman onların moralini ben yüksek tuttum; 'merak etmeyin iyileşeceğim moralinizi bozmayın' dedim. Ameliyata girerken onları neşelendirdim, güldürdüm. Son ameliyatıma girmeden önce doktorlar etrafımdayken 'Ben artık Fenerbahçeli olmak istiyorum" dedim. Doktorlar şaşırınca bu kez "Bu ameliyat başarısız geçerse bir Fenerli dünyadan gider" dedim. Doktorun elinden neşter düştü. Hastalığı da, iyileşmeyi de, ameliyatı da yaşamımda bir eğlenceye dönüştürdüm. Bunu yapmamış olsaydım etrafımdaki insanları mutsuz ederdim. Hastalık güzel bir şey değil.
* İnsan böyle davranarak hasta olmayı öğreniyor mu peki?
Hastalandığını ilk öğrendiğinde şok oluyorsun, elin titriyor, sinirleniyorsun. O an yalnız olduğunu hissediyorsun; yapayalnız, tek başına... Ben de önce öğrenmek istemedim, hep reddettim... Ama bu, çözümsüzlük oldu. Sonra hastalıkla yaşamayı öğrendim. Hastalıkla yaşamak ayrı bir şey ama hasta olduğunu öğrenmek, hastalığı kabullenmek anormal zor bir şey. O aşamada işte Tanrı'ya inanmak, sana bir gücün yardım ettiğini bilmek, insanların ve çevrenin dua ettiğini hissetmek çok önemlidir.
KAZIM KANAT ÖNCÜ OLDU
Kanser onu susturamadı! Hastalandı anlattı, tedavi oldu anlattı, neler hissettiğini paylaştı. Hasta olarak savaşını yazmakla kalmadı, her sorana söyledi. Onu diğer hastalar izledi; Nevval Sevindi, Filiz Akın, Meral Gökçaylı, Siren Ertan... Kanser onlar sayesinde gizemli hastalık olmaktan çıktı. Kazım Kanat, konuşan kanser hastalarının öncüsü olduğu için bazen eleştirildi; 'çok konuşuyor, neden bu kadar anlatıyor' dendi. Nedeni basit; çünkü gerekli, çünkü anlattıkları ilaçlar kadar önemli. Kanserle henüz karşılaşmamış olanlara, karşılaşanlara yol gösteriyor, rehber oluyor.
Fareli köyün kavalcısıyım ölmeye utanırım ben
"Ben bir misyon yüklendim. Hastalığımı trajik hale getirip kimseye kendimi acındırmadım, bir şeylerin arkasına saklanmadım. Ben çok utangaç ve sıkılgan biriyim. Ama öyle bir misyon yüklendim ki bu hastalıktan ölmeye utanır oldum. Sanki ben ölürsem ve hastalığa teslim olursam; arkamdan milyonlarca insan ölecek gibi bir hisse kapıldım. Bir tiyatro oyunu, bir sahnede rol üstlenmek gibi... Ama milyonlarca hasta var; bana bir şey olursa onlar kendilerine bir şey olmuş sayacaklar. Onlar da sanki inanılmaz bir mutsuzluğa kapılacaklar. Ben bu yolda asla yalnız yürümüyorum. Önümde, arkamda, sağımda ve solumda milyonlarca insan var. Bebekler, üniversite gençleri, yaşlılar, yaşıtlarım var; kol kola yürüyoruz. Bir noktada ben fareli köyün kavalcısı gibiyim. 'Jan Dark, Cesur Yürek, Kahraman' gibi büyük yakıştırmalar yapıyorlar bana. Ben ise kendimi 'Fareli Köyün Kavalcısı' zannediyorum. Bu filmin sonunu ben de merak ediyorum."
Hastalıkla savaşım sportif bir direniş
* Spor adamı olduğunuz için acaba yenmek ve yenilmek konusundaki tecrübe mi bu savaşta sizin işinize yaradı. Beşiktaşlı inadı etkili oldu mu?
Bu hastalığımda en büyük desteği Beşiktaş'tan gördüm ama Fener ve Galatasaray da beni yalnız bırakmadı. Bu sportif bir direniş oldu. Beşiktaş benim hayat biçimimde en değerli yer. En çok eleştirdiğim Fenerbahçe camiası benim için internette siteler açtı. Fenerliler benim iyileşmemi istiyorlar. 'Sen yeter ki iyileş ve bizi kızdırmaya devam et' diye mesajlar gönderdiler. Geçen gün Bodrum'da yanıma genç bir karı-koca geldi ve "Sen iyileştiğin gün biz Beşiktaşlı olacağız" dediler. Hiç tanımadığım insanlar... Ben ne yaptım insanları bu kadar ağlatacak. Sadece gazeteciyim. Ama şimdi anlıyorum nedenini. Ne yaptım biliyor musunuz; hayatın güzelliğini gösterdim. Sağlıklı olmanın güzelliğini onlara gösterdim. Sağlıklı olduğu için Tanrı'ya teşekkür etmeleri gerektiğini onlara anlattım. 'Hasta olduğun zaman asla hastalığa teslim olma, mücadele et savaşı kazan' mesajı verdim. Hep 'senin mücadelen umut oldu' diyorlar. Ben yalnız değilim ki yanımda milyonlar var, Türkiye'de 70 milyon insan, 20 milyon hasta var. Ben acılar içinde mutluluğu yakaladım. Şu anki yaşadığım ortama bakın; dünyanın en güzel koylarına gidiyorum, hayal gibi bir teknem var ve hayattan keyif almaya çalışıyorum. Hastane köşelerinde ilaç saatini beklemiyorum. Doğa ve hayata bağlılık var benim için...
peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
24 Eylül 2008       Mesaj #913
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
allah rahmet eylesin. kanser hastasıydı...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Eylül 2008       Mesaj #914
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BOLU'DA CAN PAZARI

Bolu'da minibüsle tırın çarpışması sonucu ilk belirlemelere göre 10 kişi öldü, 4 kişi yaralandı. Yaralanan 4 kişi kaldırıldıkları hastane hayatını kaybetti, kazada hayatını kaybedenlerin sayısı 14'e yükseldi.

Emniyet Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, Gerede-Karabük yolunun 91. kilometresinde bir minibüsle tır çarpıştı. Kazada, ilk belirlemelere göre biri kadın, biri çocuk 10 kişi öldü, 4 kişi yaralandı. Yaralanan 4 kişi de kaldırıldıkları hastane hayatını kaybetti.

Trafik kazasında ölen 14 kişinin, Ordu'da katıldıkları bir cenaze töreninden dönen minibüsteki yolcular olduğu öğrenildi.

Kazada ölen 14 kişinin isimleri şöyle:

Minibüs şoförü Ali Rıza Görgüç (57), minibüste bulunan Muzaffer Biberoğlu (40), Serkan Sarıca (24), Rahmi Çelebi (65), Recep Çevik (58), Burhan Budan (25), Mustafa Budan Msn Note, Naşit Sütçü (57), Cemil Sarıca (50), Cihan Ulutürk (70), Cafer Ulutürk (57), Mehmet Ulutürk (50) Cemil Özdemir (55) ve tırda bulunan Yılmaz Bedir.

Araçlarda sıkışan cesetlerin çıkarılmasına çalışıldığı, kaza yerine çok sayıda ambulans ve polis ekibi gönderildiği bildirildi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Eylül 2008       Mesaj #915
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu cihaz elektrik faturalarını hafifletiyor

Sakarya'da yaşayan elektrik ustası Mevlüt Batmaz'ın icat ettiği elektrik tasarruf cihazı, elektrik tüketiminde yüzde 25 tasarruf sağlıyor. Cihazı kullanan vatandaşlar da gelen düşük elektrik faturası nedeniyle oldukça memnun.

Türk mucitleri her geçen gün yeni bir alet icat ediyor. Bunlardan biri de Sakarya'da yaşayan elektrik ustası Mevlüt Batmaz (35). Yüksek elektrik faturalarından bıkan Mevlüt Batmaz, bir gazetede reklamını gördüğü faz koruma cihazını elektrik tasarruf cihazına dönüştürme kararı aldı. Batmaz, yoğun çalışmaların ardından yüzde 25 tasarruf sağlayan Tafazko adını verdiği elektrik tasarruf cihazını yaptı.

Tafazko'nun patentini de alan elektrik ustası, cihazını ülke geneline satmaya başladı. Tasarruf cihazına büyük ilgi olduğunu belirten Mevlüt Batmaz, "Faz koruma cihazını, enerji tasarruf cihazına dönüştürerek, imalata başladım. Şu an kullanıcılar memnun. Patentini aldım her ile kargoyla gönderiyorum. Cihazımız garantilidir. Sorun çıkarsa yenisiyle değiştiriyoruz" dedi.

Tafazko'nun elektrik saatinin çıkış noktasında faz ve nötre bağladıktan sonra sistem devreye girdiğini ifade eden Batmaz, "Bu cihazın verimliliğini vatandaşa göstermek için vat ve amperi ölçen bir cihazı kullanıyorum. Vat ve amperi ölçen cihazı prize takıyor ve tasarruf cihazsız çalışan bir fanın ne kadar vat ve amper çektiğini gösteriyorum.

Ardından çalışan bir fanın tasarruf cihazıyla ne kadar vat ve amper çektiğini gösteriyorum. Örnek olarak cihazsız bir aspiratör 250 vat çekiyor, tasarruf cihazını taktığımızda bu 148 vata düşüyor. Bu da faturalara yüzde 25 tasarruf olarak yansıyor. Bu şekilde görsel olarak tasarruf cihazının faydasını gören vatandaşlar hemen Tafazko'yu alıyor. Ayrıca bu cihaz, hatları rahatlatıyor, elektrikli ev aletlerini koruma altına alıyor" dedi.

Elektrik tasarruf cihazını evine taktıran Turan Yazıcı isimli vatandaş, "Zam gelmesine rağmen yüzde 25'lik bir tasarruf sağlık" dedi. Anne Hacer Yazıcı da, cihazdan memnun olduğunu ifade ederek, herkese tavsiye ettiğini söyledi. Nuriye Perçin adlı evhanımı da, cihazdan memnun olduğunu ifade ederek, "Elektrik faturası 50 YTL geliyordu. Cihazcı taktırdıktan sonra 38-40 YTL arasında geliyor" diye konuştu.
peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
25 Eylül 2008       Mesaj #916
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
ŞEKERİMİZİ ZEHİR ETTİLER
Medya HaberDikkat! Şekerin kimyasını bozuyorlar
Şeker hastalarının kullandığı sakarin ve aspartamın ithalatı, sekiz yılda 13 kattan fazla arttı.

Sakarin ve aspartamın yüzde 95’i gıda sektöründe kullanılıyor. Ucuz olduğundan baklava, reçel, bisküvi, kola, çikolata sektöründe kontrolsüzce yaygınlaşıyor.


Şekerin yerini almaya aday yapay ya da kimyasal tatlandırıcılar, gündelik hayatta kontrolsüzce yaygınlaşıyor. Şeker hastaları ve yüksek kiloluların tedavi amaçlı kullandığı aspartam ve sakarin gibi tatlandırıcılar, artık gıda sektörünün vazgeçemediği ürünler arasına girdi. Özellikle ramazan ayında tatlı, şekerleme ve çikolata tüketiminin artmasına paralel olarak kimyasal tatlandırıcıların tüketimi de artıyor. Şekerden yüzlerce kat daha tatlı olan alternatif tatlandırıcıların 20 kuruşluk miktarı, 2 YTL civarındaki bir kilogram şekerin işlevini görüyor. Amerika’da bir dönem yasaklanan, kansere neden olduğu iddia edilen, diyetisyen ve doktorlar tarafından kullanılmaması tavsiye edilen yapay tatlandırıcılar, İstanbul Eminönü’ndeki tezgâhlarda bile açıktan satılıyor. Son sekiz yılda kimyasal tatlandırıcıların ithalatı 13 kattan fazla arttı. Her yıl bu artış katlanarak devam ediyor.

Elbette bu artışın altında sağlık alanındaki ihtiyaçlar yatmıyor. Yapay tatlandırıcıların ithalatındaki artışın temel nedeni, gıda sektöründe şeker yerine kullanılması. Mesela, kimyasal tatlandırıcılardan aspartam ve sakarin, market raflarındaki diyet kola, düşük kalorili yoğurt ve şekersiz sakızın yanı sıra açıktan satılan baklava, reçel, helva ve süt tatlıları gibi birçok üründe rahatlıkla şeker yerine geçiyor. Vatandaş ise aldığı birçok ürünün içinde kimyasal tatlandırıcı kullanıldığını bilmiyor.

Bir bavul aspartamın bir kamyon şekere denk geldiği düşünüldüğünde, gıda sektörünün bu ürünlere meyletmesinin gerçek nedeni ortaya çıkıyor. Hatta bavulların içinde kaçak aspartam getirildiği öne sürülüyor. Piyasaya sürülen 5 YTL’lik baklavalar, 2 YTL’lik çikolatalar gibi ucuz mamullerde kullanılan kimyasal tatlandırıcıların sağlık riskleri ve şeker pazarına verdiği zarar ise âdeta görmezden geliniyor. Amacı dışında kullanımı her geçen gün daha fazla artan tatlandırıcıları yakından izleyen uzmanlar ise uyarıyor: “Sağlıklı yaşamak isteyenler her türlü tatlandırıcıdan uzak durmalı. Kimyasal tatlandırıcıların hepsi vücuda yabancı ve zararlıdır.”

BAKLAVALARDA KAÇAK ASPARTAM!

Çin, Singapur, Tayvan, Hollanda, Amerika, Almanya gibi ülkelerden gelen bu yapay tatlandırıcılar, şekerden çok daha yüksek tat veriyor. Ürkütücü olanı ise İstanbul Eminönü gibi açıktan ürün satılan yerlerde bu tür kimyasallar çokça ve rahatça bulunabiliyor. “Sektörde bu tatlandırıcıların kullanımı artıyor.” diyen Güllüoğlu Baklavaları gıda mühendislerinden Emine Akyıldız’a göre aspartam 25 kilogramlık paketler hâlinde satılıyor: “Küçük pastanelerde diyet kek, diyet ürün bulunuyor. Pastada deneyebiliyorlar. Tadı tutturması çok zor değil. Bunların hiçbiri sağlıklı değil.”

Hem evde tatlı yapımında hem de büyük firmaların diyet/diyabetik ürünlerinde mutfağa giren yapay tatlandırıcılar, acaba piyasada farklı alanlarda gizlice kullanılıyor mu? Ürünlerin içindeki yapay tatlandırıcılardan vatandaşın haberi var mı? Sektörde hızla yaygınlaşan yapay tatlandırıcılardan birçok üretici yakınıyor. Foga Pastanesi sahibi Yalçın Albardak, adını vermediği Ankara’da büyük bir baklava toptancısının, pancar şekeri yerine ürünlerinde aspartamı gizlice kullandığını ifade ediyor. Hem de bu ürünler diyet ya da diyabetik diye değil, bildiğimiz şekerden yapılan tatlı olarak satılıyor. Mesela, bir tepsi baklavada 2 buçuk kilogram şeker kullanılıyor. Bu miktar 5 YTL’ye denk gelirken, sadece 50 kuruşluk aspartam ile aynı tat karşılanıyor. Zaten Ankara Ulus pazarına gidince vitrinlerde yerini alan baklavaların 5 YTL’den satılması aslında durumu açıklıyor. “Nasıl bu kadar ucuza mal ediyorsunuz?”, “Yapımında ne kullanıyorsunuz?” sorularına yanıt, “Bilmiyoruz, bize hazır geliyor.” oluyor. Birçok firma, baklavayı toptancıdan hazır alıyor; toptancı ise fiyatı düşürmek için ucuz malzemeye yöneliyor. Pancardan üretilen şekerin yerine kimyasal tatlandırıcılar tercih ediliyor.

Yalçın Albardak, kimi müşterilerin “Neden baklavayı 15 YTL’den satıyorsunuz?” sorusuna muhatap kaldıklarını anlatıyor: “Bunu müşteriye anlatamıyoruz. O fiyatlar beni kurtarmıyor. Ben iki üç çuval şeker kullanıyorsam, onlar bir kilo yapay tatlandırıcı ile işini hallediyor. Ama o tatlıların içinde ne kullanıldığını vatandaş bilmiyor, sormuyor.” Albardak’a göre piyasada yaygınlaşan yapay ya da kimyasal tatlandırıcıların kullanımı önümüzdeki yıllarda patlayacak: “Bunu orta dereceli esnaf kullanmaz. Ya çok büyük iş yapanlar kullanıyor ya da çok küçükler. En büyüklerinden bile şüphelenmek lazım. Bunlar da merdiven altında iş yapıyor. Gözlerini para hırsı bürümüş.” Tüketiciler Birliği’nden bir dernek yöneticisi ise yapay tatlandırıcıların bisküvi ve gofret sektöründe, amacı dışında çok yaygın kullanıldığını ifade ediyor.

ASPARTAM SATIŞLARINI DURDURDU!

Piyasaya uzun süre yapay tatlandırıcı satan Kalealtı Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi firmasından bir yetkili, amacı dışında kullanım yüzünden üç yıldır yapay tatlandırıcı satışını durdurduklarını anlatıyor: “Bizim kayıtlarımızı inceleyin. Amaç dışı kullanıldığı için üç yıldır bu tatlandırıcıların satışını yapmıyoruz. Diyet ürünlerde kullanılması gereken bir madde; ama diyet ürün dışında neredeyse her alanda kullanılıyor.” Ürünü yurtdışından getiren ithalatçıların bile bir-iki torba hâlinde perakende satış yaptığını anlatıyor. Volkan Pastanesi’nin sahibi Erdal Usta ise baklava sektöründe ucuz ve kimyasal malzemenin yaygın biçimde kullanıldığını ifade ediyor.

Kimyasal tatlandırıcı kullanılsa bile günde 30 tabletin aşılmaması gerekiyor. Tüketiciler Derneği Gıda Komisyonu Başkanı ve Beslenme Uzmanı Ayşe Cengiz, şeker hastası ya da obezite hastalarına kesinlikle yapay tatlandırıcı kullanmamaları uyarısında bulunuyor. Gıda sektöründeki ürünlerde yapay tatlandırıcıların kullanım oranı net olarak yazmadığı için Ayşe Cengiz “Bir kekte ne kadar kullanılıyor, bunun su yüzüne çıkması gerekir.” diyor. Bunun için tüketicilerin etiket okuma alışkanlığına sahip olması tavsiyesinde bulunuyor. Tabii belediyeler ve Tarım Bakanlığı denetçilerinin de bu gözle gıda kontrolü yapması gerekiyor. Aksi hâlde, ürünlerin üzerinde miktarlar yazmıyorsa üreticiden bunun talep edilmesi, gıda derneklerinin haberdar edilmesi, gerekirse kanuni yollara başvurulması denenebilir.

Beslenme Uzmanı Cengiz, gün içinde 30 tabletin üzerindeki rakamı ciddi buluyor. Bu yüzden ambalajlı gıdaların yanında açıktan satılan baklava, dondurma, helva, süt tatlıları gibi ürünlerde de yapay tatlandırıcı kullanılıyorsa tüketici bu ürünlere çok dikkatli yaklaşmalı, özellikle ucuz ürünlerden emin olunmalı. Ayşe Cengiz, piyasada bu tip ürünlerin tüketim sıklığının düşürülmesini istiyor. İşin tüketiciye düştüğüne dikkat çeken beslenme uzmanı, sektörün ciddi denetlenmediğini düşünüyor: “Bu yasada var, ama bu yasalar ne kadar işlerlik kazanıyor? Ürünün üzerine yansıyor mu? Ciddi kuşkularım ve endişelerim var. Rahat olmak istiyorum. Tüketiciye önerirken ben bilmiyorum ki (ürünlerde yapay tatlandırıcı kullanılıyor mu, oranı nedir) sade vatandaş nasıl bilecek?”

ASPARTAM ‘İÇİNDEKİLERDE’ YOK!

Türk Gıda Kodeksi, hangi üründe ne kadar yapay tatlandırıcı kullanılacağını belirlemiş durumda. Örneğin 1 kilo baklavada en çok 1 gram kullanılabilir. Ancak market raflarında satılan birçok ürünün ‘içindekiler’ kısmında yapay tatlandırıcı kullanıldığı ifade edilse de ne kadar kullanıldığı (kaç miligram) yazmıyor. Bilinen markaların diyet ürünlerinin neredeyse hiçbirinde kullanılan tatlandırıcı oranı yazmıyor. Yasada yer almasına rağmen bu uygulamanın ürünler üzerinde yazmaması yasal yaptırımlar gerektiriyor. Ancak cezaların yetersiz kaldığı belirtiliyor. Tarım Bakanlığı, 2006 yılı içinde 350 bin denetleme yaptı. Sadece 3 bin 200 işyerine kapatma ve para cezası kesildi, yapay tatlandırıcılara ilişkin ceza sayısı ise çok daha düşük kaldı.

Yapay tatlandırıcılar Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı Türkiye Şeker Kurumu’nun onayını aldıktan sonra ithal edilebiliyor. 2000 yılında 162 ton olan yüksek yoğunluklu tatlandırıcıların ithalat rakamları 2007 sonunda 2 bin 400 tonu aştı. Yani sekiz yılda yapay ya da kimyasal tatlandırıcıların ithalatı 13 kat arttı. Bu rakamların önümüzdeki yıllarda da artması bekleniyor. Türkiye Şeker Kurumu’ndan Aksiyon’a yapılan açıklamada, yüksek yoğunluklu (yapay/kimyasal) tatlandırıcıların şekere ucuz bir alternatif olduğu belirtiliyor: “Yüksek yoğunluklu tatlandırıcı ithalat miktarlarının yıllar itibarı ile nüfus artışı veya sağlık gibi nedenlerle açıklanamayacak miktarda artış göstermesi, söz konusu ürünlerin fiyatının cazibesi nedeniyle yaygınlaştığını göstermektedir. 2008 yılının ilk yedi ayında ithal edilen miktarın 2 bin 190 tona ulaştığı dikkate alındığında ithalatı yapılan yüksek yoğunluklu tatlandırıcı miktarlarının diyet ve diyabetik amaçların çok üzerinde olduğunu göstermektedir.”

Bu ürünlerin amacı dışında kullanıldığını resmî rakamlardan tespit eden Şeker Kurumu’nun 2003 yılında yaptığı bir çalışmaya göre ithal edilen yüksek yoğunluklu tatlandırıcıların yüzde 4,8’i ilaç sanayiinde kullanıldı. Bu da gösteriyor ki bu ürünlerin yaklaşık yüzde 95’i gıda sektöründe kullanılıyor.

ASPARTAM TRÖSTÜ VAR!

Her ne kadar kansere neden olduğuna dair kesin bulgulara ulaşılamamış olsa da 6 binden fazla üründe kullanılan yüksek yoğunluklu tatlandırıcılarla ilgili bilimsel araştırmalar sürüyor. Bu konuda dünyada en çok ses getiren araştırmaları İtalya’daki Ramazzini Vakfı yürütüyor. Vakıf, 2005 yılındaki deneylerde aspartamın farelerde kansere yol açtığını tespit etti. Bin 500 sıçanın yemeklerine Dünya Sağlık Örgütü tarafından öngörülen tüketim miktarı olan kilogram başına 40 miligramın yarısı, yani 20 miligram yapay tatlandırıcı eklendi. Bir süre sonra farelerin kansere yakalanma oranlarında ciddi artış olduğu tespit edildi.

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer ise şekerin yerini alan kimyasal tatlandırıcılar hakkında araştırma ve haber çıkmamasının altında uluslararası bir tröstün yattığını söylüyor. Özer’in iddiasına göre bir dönem yapay tatlandırıcı şirketlerinde görev alan eski ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de kritik rol oynuyor. Kamuoyu üzerinde baskı oluşturuluyor, negatif propaganda yapanlara izin verilmiyor, aspartamın kansere yol açmadığına dair bilimsel araştırmalar yayımlatıyorlar. Kemal Özer, Türkiye’de diyetisyen kılıklı kişilerin un, şeker, tuz denilen “üç beyazdan uzak durun” çağrısına karşı çıkıyor: “Bu üçünden uzaklaşırsanız yaşam biter. Her şeyi dozunda almak doğrudur. Aşırı kullanmayın demeleri gerekirken, çok tehlikeli şekilde ‘uzaklaşın’ diyorlar.”

Doktor Emin Mindan da sağlıklı yaşamak isteyen insanları her türlü yapay tatlandırıcıdan, hatta tatlandırılmış gıdalardan uzak durmaya çağırıyor. Gıda katkı maddelerinin ve yapay tatlandırıcıların kullanılmasının hastalıklara yol açtığını anlatıyor: “Kimyasal tatlandırıcıların hepsi vücuda yabancıdır ve zararlıdır. Tatlandırıcıları diyetten çıkarmak sağlıklı yaşam için yeterli olmaz. Beslenme alışkanlıklarımızın değişmesi gerekir.” Buna göre sebze, az şekerli meyve, kuru yemiş, ev yoğurdu, peynir, et, tavuk, balık, zeytinyağı, tereyağı, köy yumurtası yenmeli; içecek olarak da şekersiz çay, bitki çayları ve su tercih edilmeli.

Yapay ya da kimyasal tatlandırıcılar şişmanlıkta ve şeker hastalıklarında kurtarıcı olarak görüldü. Hayvan deneylerinden geçerek insan kullanımına sunulan yapay tatlandırıcıların insan vücuduna ve genlerine yabancı olduğunu söyleyen Dr. Mindan, “Alıştığımız gıdaları bile tanıyamaz hâle getirirler. Örneğin bir bardak siyah veya yeşil çay önemli antioksidanlar içerdiği hâlde, tatlandırıcı ile vücuda zararlı hâle gelebilir. Çeşitli kolalı içeceklerde, gazozlarda, sakız ve bisküvi gibi yiyeceklerde kullanılan aspartam yüzde 10 oranında metanol (metil alkol - kimyasal alkol) içerir. Metanol de bağırsaklarda formaldehit’e (kanserojen bir madde) dönüşür.” diyor.

PANCAR ÜRETİCİSİNİ VURDU

Gıda Güvenliği Derneği Başkanı Samim Saner ise her maddenin fazla kullanılması durumunda zehirli olacağını iddia ediyor. Buna şeker, su ve tuzu da dâhil ediyor: “Günde 150 tane tatlandırıcı kullanıyorsanız, bu doz aşımıdır. Günde bir buçuk kilo şeker yiyorsanız bu da doz aşımıdır. Yüz gram tuz yerseniz öldürür. Çok yüksek miktarda su içerseniz (10/12 litre) ölebilirsiniz.”

Aspartam cinsi tatlandırıcıların Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi tarafından güvenilir olmadığına dair bir raporunun bulunmadığını ileri süren Saner’e göre ilk defa 1965’te ABD’de üretilen yapay tatlandırıcılarla ilgili bu ülkede uzun yıllar süren araştırmalar sonucunda piyasaya çıkma izni aldı ve ABD, AB, Türkiye de dâhil olmak üzere dünyada 100’e yakın ülkede kullanım izni bulunuyor.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdür Yardımcısı ve Gıda Biriminden Sorumlu Prof. Nevzat Artık, yapay tatlandırıcıların sağlık açısından çok sorun teşkil etmediğini düşünüyor. Üreticilerin kendilerinden izin almadan üretim yapamadığını, denetlemelerin çok sık yapıldığını savunuyor. Yapay tatlandırıcıların kullanım oranlarıyla ilgili her türlü detayın Türk Gıda Kodeksi’nde yazdığını ifade ediyor. Tarım Bakanlığı bünyesinde gıda maddelerinin standartlara uygun olup olmadığını test etmek üzere 40 laboratuvarı bulunuyor. Merdiven altı firmalarda yapay ya da kimyasal tatlandırıcıların İstanbul gibi büyük şehirlerde kaçak yollardan üretilebildiğini, bunun da iskân kanunundan kaynaklandığını anlatıyor: “Biz kapatıyoruz, gidip başka yerde açıyorlar.”

Türkiye’de pancardan üretilen şeker miktarı yıldan yıla düşüyor. Bunun altında iki neden yatıyor. Birincisi kaçak gelen şeker, ikincisi ise yapay tatlandırıcılar. Türkiye’nin üç milyon tona yakın şeker ihtiyacının bir milyon 700 bini yurtiçinde üretiliyor. Aradaki bir milyon tonluk kaybın 600-700 bin tonunu kaçak şeker-nişasta bazlı şeker; kalan 300 bin tonluk kısmı ise Türkiye Şeker Kurumu’nun tahminine göre şeker eş değerindeki kimyasal tatlandırıcılar oluşturuyor. Pancar Kooperatifleri Birliği (Pankobirlik) yetkililerine göre sorunun asıl büyük boyutu çiftçileri ilgilendiriyor. Şeker fabrikaları tüketim ihtiyaçlarını göz önüne alarak çiftçiye uyguladığı kotayı gittikçe yükseltiyor. Her fabrika 20 bin çiftçiye ‘tarımsal istihdam’ sağlıyor. Bu hesaba göre, piyasada doğal şekerin yerini yapay şekerin alması 150 bin çiftçi ailesini doğrudan ilgilendiriyor. Bazı yetkililer, ortalama dört kişilik aile diye düşünülürse en azından 600 bin kişinin sadece kimyasal tatlandırıcılar yüzünden ürününü satamadığını düşünüyor.



İŞTE EN ÇOK KULLANILAN TÜRLER


Aspartam (E 951), Asesülfam-K (E 950), Sakarin (E 954), Aspartam-asesülfam tuzu, Neohesperiden (E 959), Siklamat (E 952), Sukraloz (E 955), Taumatin (E 957)



ASPARTAM’IN ZARARLARI NELER?

Dr. Emin Mindan’ın verdiği bilgilere göre sadece aspartamın sebep olduğu rahatsızlık ve hastalıkları sıralarsak tatlandırıcıların pek masum olmadıkları ortaya çıkıyor: baş ağrısı, baş dönmesi, unutkanlık, eklem ağrısı, bulantı, uyuşukluk, kas spazmları, şişmanlık, depresyon, korku atakları, huzursuzluk, konvülsiyon, uykusuzluk, görme kaybı, işitme kaybı, kulak çınlaması, yorgunluk, tat kaybı, Parkinson, çarpıntı, soluk zorluğu, döküntü, mültipl skleroz.



KİMYASAL TATLANDIRICI NERELERDE KULLANILIYOR?


Türk Gıda Kodeksi’nin izin verdiği alanlar şunlar: aromalı içecekler, süt, meyve suyu, tatlı, çerezler, şekerlemeler, boğaz pastilleri, kakao, kuru meyve, sakız, dondurma, soslar, hardal, çorba, reçel, jöle, marmelat, meyve konservesi, balık, kahvaltılık tahıllar, fırıncılık ürünleri, kilo verme amaçlı gıdalar, diyet gıdalar, gıda takviyeleri, biralar, elma ve armut şarabı.



KOY ASPARTAMI, BAK TADINA!

Yapay tatlandırıcılardan siklamat, şekerden 45 kat, aspartam 200 kat, asesülfam K 200 kat, sakarin 300 kat, sukraloz 600 kat, taumatin 2 bin 500 kat daha fazla tat veriyor. Aspartamın yeni bir türü olarak kabul edilen yeni nesil tatlandırıcı neotam, şekerden 13 bin kat daha tatlı.



KİMYASAL TATLANDIRICILARIN NET İTHALAT RAKAMLARI

2000 162 28,5

2001 155 23,6

2002 352 49,3

2003 771 97,7

2004 1 518 172,6

2005 1 551 210,9

2006 1 196 141,7

2007 1 792 233,6

2008* 2 190 250,9

*Ocak Temmuz ayları arasında gerçekleşen ithalata ait değerlerdir.

Kaynak: Türk Şeker Kurumu

AKSİYON

ÖZEL HASTANEYE SEVKSİZ GİDEN 8 YTL KATKI PAYI ÖDEYECEK
Medya HaberÖzel hastaneye gitmek zorlaşıyor
1 Ekim'le birlikte, özel hastaneye gitmenin maliyeti artacak.


Halen hastalardan sadece muayene veya fark ücreti alınırken, 1 Ekim'le birlikte sevksiz olarak gidişlerde üniversite hastanelerinde 4-5 YTL, özel hastanelerde ise 8 YTL katkı payı alınmaya başlanacak.
Söz konusu oran, devlet hastanelerinde ise 2 YTL olarak uygulanacak. Düzenlemenin bir değişiklik olmaması durumunda 1 Ekim'de yürürlüğe girecek olan Sağlık Uygulama Tebliği'yle (SUT) yapılması hedeflenirken; katkı payı alınmasının yasal altyapısı ise sosyal güvenlik reformunda yapılmıştı. Sağlık Uygulama Tebliği'nde, hastaneye gidişlerin yanı sıra yeşil kartlıları ve memurları yakından ilgilendiren kararlar da yer alacak. Şu ana kadar yapılan çalışmalarda yeşil kartlılara özel hastane yolunun bir süre daha kapalı olması, memurların da GSS kapsamına 3 yıla kadar çıkacak bir geçiş sürecinde geçmesi düşüncesi öne çıktı.

Sevk zincirine katılım payı teşviği
Sosyal güvenlik reformunun önemli birçok düzenlemesi, 1 Ekim'de uygulamaya girecek olan Sağlık Uygulama Tebliği'yle birlikte yaşama geçirilecek. Halen tebliğle ilgili olarak Sosyal Güvenlik Kurumu'ndaki çalışmalar sürdürülüyor. Tebliğin en temel düzenlemesi ise; katılım payları üzerine olacak. Edinilen bilgilere göre, aile hekimliği veya sağlık ocağı gibi birinci basamak kabul edilen yerlerdeki muayenelerde; herhangi bir katılım ücreti ödenmeyecek. Ancak sevksiz ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarına gidiş muayene ücretinin dışında bir de katılım payıyla ücretlendirilecek. Buna göre, devlet hastanesine sevksiz gidiş 2 YTL, üniversite hastanesine sevksiz gidiş 4-5 YTL, özel hastaneye sevksiz gidiş de 8 YTL fark ücretine tabi olacak. Söz konusu oranların değişitrilmeden uygulanması durumunda, sevk zinciri uygulaması "katılım payı"yla dolaylı olarak yürürlüğe girmiş olacak.

Yasal altyapısı sosyal güvenlik reformunda
Katılım ücreti uygulamasının yasal altyapısı sosyal güvenlik reformuyla getirilmişti. Reformun katılım payıyla ilgili maddesinde ayakta tedivide, hekim ve diş hekimi muayenesinde 2 YTL katılım payı alınacağı belirtilmişti. Kanunun ilgili maddesinde, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında uygulanacak katılım payı ücretini sevkli olarak başvuru olup olmadığını dikkate alarak yarıya indirmeye veya 5 katına kadar artırmaya Sosyal Güvenlik Kurumu'nun yetkili olduğu belirtiliyordu. Özel hastanelere 8 YTL katılım ücreti getirmeye hazırlanan kurum, söz konusu düzenlemeyi bu yetkiye dayanarak gerçekleştirecek.

Yeşil kartlılara özel hastane bir süre daha yok
Sosyal güvenlik reformu, yeşil kartlılara da özel hastane ve sevksiz üniversite hastanesi yolu açılmasını öngörüyor. Yasal düzenlemelere göre, 1 Ekim 2008 tarihi itibariyle yeşil kartlıların da özel hastanelerden faydalanma sürecinin başlaması gerekiyor. Ancak SGK söz konusu düzenlemenin bir geçiş sürecinin ardından yapılmasını benimsedi. Bu kapsamda söz konusu geçiş sürecinin 3 yılı bulabileceği belirtiliyor. Sağlık Uygulama Tebliği'yle memurların Genel Sağlık Sigortası'na geçişi de erteleniyor. Söz konusu geçiş sürecinin 3 yıla kadar çıkma olanağı bulunuyor. Memurlar bu süre içinde, halen onlar için geçerli olan sağlık sistemi içinde kalacak.
1 Ekim'de yürürlüğe girecek olan SUT'la, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun sağlık hizmeti aldığı kurumlara yaptığı ödemelerde kullandığı sistem de yeniden belirlenecek. Danıştay'ın geçtiğimiz aylarda aldığı kararla, söz konusu ödemelerde paket ücret uygulamasının yürütmesi durdurulmuş, yerine vaka başına ücretlendirme sistemi geçmişti. Ancak, yetkililer halen paket ücretin yerine geçebilecek bir mekanizma bulunmadığını, bu nedenle 1 Ekim'le birlikte paket ücrete geri dönülmesinin süpriz olmayacağını vurguluyor.
Son düzenleyen peaceful; 25 Eylül 2008 08:38 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
25 Eylül 2008       Mesaj #917
peaceful - avatarı
Ziyaretçi

2918 no lu yasa!!!

Herhangi bir trafik kazası sonrasında, bir hastaneye (özel veya devlet) gittiğinizde veya getirildiğinizde, size veya yakınlarınıza (2918 no'lu yasayı bilmediğiniz zannedilerek):




'Yapılacak müdahele ve tedavi ücretlerini ödeyeceğinize dair şu belgeyi imzalayınız' teklifi ile karşılaşabilirsiniz.





Ancak, siz:





'Bu formun altına, bu belgeyi imzalamazsam, bana müdahele edemeyeceğinizi ve tedavimin yapılamayacağını yazın ve imzalayın!' dediğiz anda…


HASTANENİN BÜTÜN İMKÂNLARI SİZİN İÇİN SEFERBER OLACAKLAR
Trafik kazası sonucu yaralanan ve hastaneye kaldırılarak tedavi altına alınan kazazedelerin, 2918 sayılı kanuna göre tedavi için hiçbir ücret ödememesi gerekiyor (Madde: 98 ve Madde: 108).
Yönetmeliğe göre, 'hastane acil servisi' kendisine gelen kazazedenin maddî durumuna, sosyal güvencesi olup olmadığına ve hastanın özelliklerine bakmadan gereken tedaviyi ve müdahaleyi herhangi bir ücret talep etmeden, yapmak zorunda. Bu tedavi sonucu oluşan masraflar, 'T.C. Sağlık Bakanlığı Karayolları Döner Sermaye İşletmesi' tarafından karşılanmaktadır (Madde: 08).



HASTANELERİN BU MADDELERDEN Bİ HABERMİŞ GİBİ VATANDAŞTAN PARA TALEP ETMEYE HAKLARI YOKTUR!
TRAFİK MAĞDURLARI YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ - www.trafikmagdurlari.org (ilginç ve yararlı; incelemenizi öneririm)
peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
26 Eylül 2008       Mesaj #918
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
KADİR GECESİNİN KADRİNİ BİLMEK
Medya HaberKadir Gecesi Duası
"Bu gece Senin kadrini bilip kadirşinaslık içinde huzuruna gelenlerin gecesi Yâ Rabbi!"

Elhamdülillahi Rabbil âlemin... Vessalâtü vesselamü ala seyyidinâ Muhammedin Sallahu Teâlâ aleyhi Ve Sellem… Ferdün, Hayyün, Kayyûmun, Hakemün, Adlün, Kuddûs... Es'elüke Yâ Allah. Yâ Hüve Yâ Rahman. Yâ Rahim. Yâ Hayyü Yâ Kayyûm. Yâ Ze'l-Celali Ve'l-İkrâm. Yâ Erhamerrahimin.

Bütün cürmümüzle, seyyiat ve hatalarımızla beraber Habib-i Edibi'ne talim buyurduğun istikametten, evvela sana hamd ve sena ederek, Habib-i Edibi'ne salat-ü selam getirerek ve sonra O'nun diliyle Esma-i Azam diye ifade buyurulan, mübarek ism-i azam'ı dile getirerek, dergâh-ı nezd-i ehadiyetine dehalet ediyoruz Ya Rabbi!

Resûlü Ekrem'den on dört asır uzakta bulunduğumuz için cürümlerimize bakmayarak, rahmetinle bizleri affeyle Ya Rabbi! Ya İlahe'l-Alemîn ve Ya Ekrame'l-Ekramin! Biz seni bilemedik... Kur'an'ın hakikatine akıl erdiremedik... Peygamber'i tanıyıp yoluna giremedik... İşte bizim dualarımızı İlm-i İlahi'nle bilirken, Sem'i Sübhani'nle dinlerken, bu kadar perişan ve bu kadar sergerdanların duasını dinleme lütfûyla lütfedip dinle Ya Rabbi!

Ya İlahe'l-Âlemin ve Ya Ekrame'l-Ekramin! Şu fani dünyada her birimiz sağda solda bir bülbül nağmesiyle senin mübarek adını dile getirmek, seni yeniden bütün âleme duyurmak istiyoruz. Bir bezm, bir perde kapanıverdi. Ve biz bu perdenin kapanmasına şahit olduk. Karanlık gecede yetiştik. Semasında şimşeğin çakmadığı nice geceler gördük. Bazen bir tek yıldızın bile göz kırpmadığına şahit bulunduk. Böylesine kalbî ve rûhi hayattan mahrum yetiştik. Onun için sahabe gibi hasbi olamadık.

Ya İlahe'l Alemin ve Ya Ekrame'l-Ekramin! Senin lütfedip, bahşedip bizlere gönderdiğin Ramazan-ı şerif ayını idrak ettik. Reyyan kapısından girmeye inşaallah liyakat kazandık. Cennet'e ehil hale geldik. Ben olmasam bile Müslüman cemaatin o yolda olduğu hüsn-ü zannını besliyorum. Onların duaları içinde ellerimizi kaldırıyor, Kadir Gecesi'dir diyen, Ramazan'dır diyen saflaşmış insanlarla beraber sana dua ediyoruz. Dualarımızı kabul eyle Ya Rabbi! Bizi hâib ve hâsir eyleme Ya Rabbi!

Habib-i Edibi'nin söylediği her şey senin aleminden esip gelen şeylerdir. O, sözleri arasında bize şunu duyuruyor ve vicdanlarımızı doyuruyor, "Bir insanın elleri Rabbi Rahimine inanarak kalkarsa Allah (cc), o elleri sıfır olarak geriye çevirmeyecektir." Sana inanarak ellerimizi tevcih ediyor, ebedi mihrabımız olan kapına teveccüh ediyoruz.

Belki, şu ana kadar çok büyük günahlar ve cürümler işledik. Nedamet ederek bir daha işlememeğe azm-ü cezm-ü kast eyliyoruz. Sen bizi dergah-ı nezd-i ehadiyeti'nde kabul eyle Ya Rabbi!

Ya İlahe'l-Âlemin ve Ya Ekrame'l Ekramin! Hadiseler bizi boğacak hale geldi. Üstesinden kalkamaz hale geldik. Neslimizi sokağa döktüler, şahit olduğumuz her manzara artık gırtlağımızda hıçkırığımızı düğümletecek hale geldi. Sen bu vaziyette bizi daha fazla devam ettirme Ya Rabbi! Keremin ve lütfun engindir Senin. Bu millete lütfedip kerem ve lütfunla muamele eyle Ya Rabbi! Bu millet ki Ya Rabbi! Bir zamanlar Senin yüce adını bayraklaştırıp âfâk-ı âlem'de dolaştırıyor ve ölürken en büyük ümniye ve ideal olarak senin mübarek adının âfak-ı âlem'de şehbal açmasını istiyordu. Bu millet, onların torunu ki Balkanlar'da sinesinden yediği hançerle Sana doğru kanat çırpıp yükselirken, "Attan inmeyesüz, Allah'ın adını âfâk-ı âlem'de gezdiresüz." diyordu. Onların ahfadı olan bizleri de aynı şerefle şerefyab eyle Ya Rabbi!

Afak-ı âlem'de adını dalgalandırmak istiyor, Hazreti Muhammed'in adını bugüne kadar gitmediği ufuklara götürmek istiyoruz. Doğusuyla batısıyla bütün insanlık, imandan ve Kur'an'dan mahrumiyetin bunalmışlığı içinde. Bütün bunalmışlara âb-ı kevser gibi götüreceğimiz Kur'an, onları idam-ı ebediden kurtaracak, cennetnümun bir hayata ulaştıracak. Bizim liyakatımız olmasa bile daha evvel ecdadımızın yerine getirdiği bu vazifenin hakkı ve hürmeti için bizleri bu vazife ile şerefyab ve serfirâz eyle!

Son şiire kafiye koymak istiyoruz, yaban ellerde gezen Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in atının zimamından tutup dokuz asır Türk'ün yağız delikanlısının koşturup durduğu Anadolu'da dolaştırmak istiyoruz. "Biraz da bizim vatanımıza gel Yâ Resûlallah!" diyoruz. Sen bu yağızları Malazgirt'ten, Çanakkale'den, Belgrat'tan çok iyi bilirsin. Bingazi'den, Maraş'tan, Gaziantep'ten bilirsin Yâ Resûlallah! Palandöken'de elinde satırıyla koşturan ninesiyle bilirsin. Duvağını atıp Çanakkale'ye koşan geliniyle bilirsin. "Kafir tarafından işgal edilmiş vatanda yaşamak benim neyime" diyen genç kızıyla ve mert delikanlısıyla bilirsin. Bütün bunları neslim ve milletim adına Zat-ı Nübüvvetine sadaka olarak takdim ediyorum. Bilirsin Yâ Resûlallah, Senin için çok terledik. Terlemiş cemaatin terlerini, aziz şehit kanı gibi bir bardağa koyup şu mübarek geceler içinde, şu mübarek Ramazan-ı Şerif içinde, Zat-ı Nübüvvetine, Ruh-u Muazzezine Fatihaların hasıl edeceği sevaptan daha aziz bir sevap olarak Sana takdim etmek istiyoruz. Ve bununla Seni davet ediyoruz. Kabul buyurursan bunu Sana bir davetçi olarak gönderiyoruz. Medinelilerin Seni davet ettiği gibi Seni yurdumuza davet ediyoruz. "Ne zaman geleceksin?" diyoruz. Canımız dudağımıza geldi. Gayri artık dayanamayacağız. Sensiz olan bir dünyayı da istemiyoruz. Eğer hâlâ bizi liyakatsız buluyorsan, ben nefsim adına arz edeyim, Sana hiçbir zaman layık bir ümmet olduğumu iddia edemedim. Fakat bilirsin, Senden başkasına da türkü söylemedim. Allah'tan başkasına Mabud-u Mutlak, Maksud-u bi'l İstihkak demedim.

Sen bir sultansın. Sultana sultanlık, dilenciye dilencilik yakışır. Bağlı ellerimizi çözüp dağılmış kakülümüzü okşayıver, toz toprak içinde kalmış zülüflerimize mübarek elini gezdiriver. Gayba doğru uzanan ellerimizle Akabe'dekiler gibi elini sıkmak istiyoruz. Ya Resûlallah, elini uzat, elimizi sık. Türk'ün yağız delikanlısı sana Medine'nin Ensarı gibi el uzatacaktır. Başımızı okşa, kırık kalplerimizin kırıklığını gideriver. Sütü birkaç defa döktük, birkaç defa kusur işledik. Fakat vallahi hane-i Nübüvveti'nden dışarı çıkmadık. Vallahi Senden ayrılmadık. Vallahi Kur'an'a karşı inkar vaziyetine girmedik.

Hele filizlerinle Ya Resûlallah, öyle bir dem öyle bir hava aldık ki, ben şu yarım halimle bunlara baktıkça ürperiyor ve kalbim duracak hale geliyor. Sen ki Ravza-ı Tahire'den bunları görüyorsun, şu hıçkırıkları duyuyorsun. Senin ümmetinden delikanlı ve çocukların havasına nigehban bulunuyorsun. Ali'lerin, Ebubekir'lerin, Osman'ların çektiği zimamı, Türk'ün eline veriver. Türk'üyle, Kürd'üyle, Çerkez'iyle, Boşnak'ıyla, Arnavuduyla bir Anadolu milleti göğüslerini gerip senin için dayandılar Ya Resûlallah! Mescidlerini koruyup minareler yaptılar, her şeye rağmen günde beş defa Muhammedür Rasulüllah dediler ve bunu demeye azmettiler Ya Resûlallah!

Ve bugün yaptıkları her şeyi şart-ı âdi olarak vesilen ve vasıtanla dergâh-ı nezd-i ahadiyete takdim etmek istiyoruz. Huzur-u rabbülâleminde "Bunlar da bendendir" der misin Yâ Resûlallah! Bizleri Havz-ı Kevser'in başından kovulanlar içinde kovulma zilletine maruz kalmaktan masun ve mahfuz eyle Yâ İlâhe'l-âlemin! Bizlere şefaat elini uzat, elimizden tutup evc-i kemali insaniyete çıkar Yâ Resûlallah!

Yâ ilâhe'l-âlemin ve yâ Ekrame'l-Ekramîn! Seyyidim ve pişdârım; Rehnümam ve rehberim; Muktedây-ı kül ve rehber-i ekmelim olan Hazret-i Muhammed aleyhi's-salatü ve's-selama dehalet ederek dergâh- nezd-i ahadiyetine girmek istiyorum. Kirli yüzlerimizle doğrudan doğruya sana müracaatı sû-i edeb saydım. Habîb-i edibin vesâyâsı altına girmek istedim. Gönlümü evvela ona teslim edeyim dedim. Ve sonra da onun gölgesi altında Senin huzuruna çıkayım. Bir kıtmir gibi bacakları arasında dolaşayım, sadakatimi izhar edeyim. O da yüzüme baksın. Ellerini yüceler yücesi Sana kaldırsın. Desin ki "Bu da bizdendir Yâ İlahe'l-âlemin. Ve ben de kendimden geçeyim. Hıçkırıklar içinde boğulayım. Bazı şehidler kanının şehidi olur. Ben de ağlamanın ve hıçkırığın şehidi olayım. Bu lütfu bizden esirgeme yâ Rabbi!

Sana sadık olmaya söz veriyoruz; gecemizi gündüz eyle Ya Rabbi. Kışımızı bahar eyle yâ Rabbi! Neslimize can ve dirilik ihsan eyle Ya Rabbi! Bükük belimizi doğrult Ya Rabbi! Kaddimize istikamet, dizlerimize derman ihsan eyle Ya Rabbi! Bu gece Kadir Gecesi Ya Rabbi! Senin kadrini bilenlerin, kadir bilenlerin, kadrini bilip kadirşinaslık içinde huzuruna gelenlerin gecesi Yâ Rabbi!

Rezonans olmak için, münasebet kurmak için bütün şartlar hazırdır Yâ Rabbi! Sen kendin ta'lim, tebliğ buyuruyorsun. Ya Rabbi, Yâ Allah dendiği zaman Sen "Lebbeyk" kulum diyorsun. Bu bişareti bize veriyorsun. Gönlümüzü sevince gark ediyorsun. Avazımız çıktığı kadar, benim boğuk ve kesik sesimle değil, şu cemaat içinde samimi sesler hürmetine Sana Yâ Rabbi, Yâ Allah diyoruz. Yâ Hayy-ü Yâ Kayyûm diyoruz. "Lebbek" de Yâ Rabbi! İmdadımıza yetiş Yâ Rabbi! Evc-i kemal-i insaniyete bizleri i'lâ eyle Yâ Rabbi! Dik gezmişleri, iki büklüm gezmekten halâs eyle Yâ Rabbi! At üstünde Senin adını taşımışları yerde sürünür olmaktan halas eyle yâ Rabbi!

Tel'in ve bedduaya amin de demiyoruz. Belki onların hidayetlerini diliyor ve dileniyor, Mefhar-i Mevcudat Efendimiz gibi, "Allah'ım cemaatimizi hidayet eyle; zira bizi bilmiyorlar" diyoruz. Sen O Rahmanu'r-rahimsin ki, İkrime'nin, Ebu Süfyan'ın kalbini yumuşattın. Sen O Rahmanu'r-rahimsin ki, Safvan ibn-i Ümeyye'nin kalbini yumuşattın. Onlar ki hayatları boyunca Resûl-ü Ekrem'e karşı çıktı. Onlar ki, hayatları boyunca Lat ve Uzzâ için kavga ettiler. Biz ki, Yâ İlahe'l Âlemîn cürmümüzle beraber Lat ve Uzza'ya secde etmedik. Senden başkasının kapısına gitmedik. Kalbimiz onların kalbinden daha katı değilse bizlerin kalbine de rikkat ihsan eyle ya Rabbi! Haib ve hasir olarak ellerimizi indirmekten bizi masun ve mahfuz eyle ya Rabbi!

Dualarımızı dergah-ı Zat-ı uluhiyyetinde birini bin eyle ya Rabbi! Bir dileğimizde bin lütufta bulun ya Rabbi! Bir arpa boyu hizmetiyle Senin yoluna hizmet edenleri azîz ve şerif eyle ya Rabbi! Bu belde halkını soldurma ya Rabbi! Topyekün vatanımızı da güldür ya Rabbi!

Takabbel minnâ bi hürmeti'l-Fâtiha.
peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
26 Eylül 2008       Mesaj #919
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
2009'DA VERGİLER DÜŞÜYOR, İNTERNET UCUZLUYOR
Medya Haberİnternet müjdesi !



Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, 2009'da hem mobil hem de sabit internet üzerindeki Özel İletişim Vergisi'ni indireceklerini bildirdi.

Yıldırım, gazete ve televizyonların Ankara temsilcileriyle Türk Telekom'un Ahlatlıbel Tesisleri'ndeki iftarda bir araya geldi.

Bakan Yıldırım, İstanbul Boğazı'na yapılacak 3. köprünün güzergahıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken, 4 seçenek bulunduğunu ancak henüz güzergahın belirlenmediğini, bu konuda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın olurunu aldıktan sonra güzergahı netleştireceklerini söyledi.

Dünyadaki finansal krizin sonuçlarını görmek istediklerini vurgulayan Yıldırım, bu nedenle yeni köprünün ihalesinin 2009 öncesine yetiştirilemeyeceğini belirtti.

Küresel yatırımcıların yap-işlet-devret modeliyle yapılacak yatırımlara ilgisinin 6 ay öncesine göre değiştiğini dile getiren Yıldırım, yeni köprünün maliyetinin kamulaştırmalar hariç 2,5 milyar dolar düzeyinde öngörüldüğünü, bazı güzergah seçeneklerinde kamu arazisinin fazla olmasının maliyetleri düşürdüğünü kaydetti.

Binali Yıldırım, internet üzerindeki vergilere ilişkin soru üzerine, ''2009'da hem mobil hem de sabit internet üzerindeki Özel İletişim Vergisi'ni indireceğiz ki internet kullanımı yaygınlaşsın'' diye konuştu.

Bu alandaki vergilerin indirilmesi konusunda Telekomünikasyon Kurumunun Maliye Bakanlığı ile çalıştığını, yasal düzenleme ya da Bakanlar Kurulu Kararı'ndan hangisi gerekiyorsa bunun yapılacağını anlatan Yıldırım, mobil iletişimde yüzde 25, sabit hatlar üzerinden iletişimde ise yüzde 15 olarak uygulanan Özel İletişim Vergisi'nin ''yüzde 5'ten fazla olmamasını'' düşündüklerini ifade etti.


Sektördeki vergi indirimlerinin bütçe hedeflerini bozmayacağını da kaydeden Yıldırım, ''Yüksek vergiler sektördeki ciro artışını engelliyor. Faturalardaki vergi yüzde 50'ye yaklaştı. İndirmemek vergi kazancına değil, vergi kaybına neden olur hale geldi. Vatandaş konuşmaya çekiniyor. Biz istiyoruz ki vatandaşlarımız doya doya konuşsun'' dedi.

''BU KRİZ, BİZİM KRİZİMİZ DEĞİL''

Bakan Yıldırım, dünyadaki finansal krize ilişkin görüşlerinin sorulması üzerine de ''Benim ihtisasıma göre bu kriz, bizim krizimiz değil'' dedi.

Krizden Türkiye'nin de etkilenebileceğine işaret eden Yıldırım, Türkiye'nin en fazla faizi veren ülke olması nedeniyle krizden olumsuzluktan ziyade olumlu da etkilenebileceğini ifade etti.

''Türkiye, daha sağlam yatırım peşinde olanların durağı olabilir'' diyen Yıldırım, krizle birlikte dünyadaki ekonomi jargonunun yeniden tanımlanacağını, herşeyin değişeceğini belirtti.

Türkiye'ye gelen doğrudan yabancı yatırımın bu yıl 14-15 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmesinin beklendiğini de anımsatan Yıldırım, bu rakamın yakalanmasının başarı sayılması gerektiğini kaydetti.

Yıldırım, bakanlığının ihale aşamasındaki büyük projelerinden söz ederken İzmit Körfez Geçişi ve Körfez'den İzmir'e uzanacak otoyol projelerinin ihalesinin Aralık ayında yapılacağını, Körfez'e yap-işlet-devret modeliyle yapılacak köprüden maliyetleri artırdığını için demir yolu hattını çıkardıklarını söyledi.

HIZLI TREN PROJESİ

Binali Yıldırım, Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesinin ne zaman hayata geçirileceğine ilişkin soruyu yanıtlarken, hızlı trenin dünyada yeni olduğunu, bu nedenle büyük bir dikkat gerektirdiğini ifade etti.

250 kilometre hızla giden bir trenin durma mesafesinin 3,5 kilometre olarak belirlendiğine işaret eden Yıldırım, bu nedenle testlerin çok titiz yapıldığını, risklerin sıfıra indirilmesine çalışıldığını, bu yüzden emin oluncaya kadar testlere devam edileceğini kaydetti.

Ulaştırma Bakanı Yıldırım, projenin Eskişehir-İstanbul etabında ihaleye ilişkin mahkeme süreçlerinin önceki gün itibariyle tamamlanarak yer teslimi yapıldığını, mahkeme sürecinde ''idarenin verdiği kararların doğru olduğunun ortaya çıktığını'' ancak mahkemeler nedeniyle projenin bu etabında 3 yıl kaybedildiğini belirtti.
peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
26 Eylül 2008       Mesaj #920
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
KİLOMETREDE SADECE 9 YKR YAKIYOR


Medya Haber1 depo ile 1700 km gidiyor ! - Foto
Renault'ın piyasaya çıkarmaya hazırlandığı yeni Symbol yakıt tüketimi ile şaşırttı.


TIKLA, YENİ RENAULT'U YAKINDAN GÖR


Renault Symbol'ün 85 beygir güç üreten 1.5 dCi motoru, 100 litrede 3.15 litre yakıt tüketti. Bir başka ifade ile kilometrede 9 YKr yakıt harcadı.

Renault, yeni Symbol'ün yakıt testini Türkiye'de gerçekleştirdi. Renault'un ekonomik araç kullanma rehberi kuralları dahilinde yapılan testte araçların 45 litrelik deposu önce tam olarak dolduruldu.

İstanbul'dan yola çıkan araçlar iki günlük periyotta önce İzmir üzerinden Çeşme'ye gittiler, sonra da Bursa üzerinden İstanbul'a döndüler. 1430 kilometrelik bu rotayı 37 litre yakıt tüketimi ile tamamladılar.

Renault'tan yapılan açıklamada, rotanın bitiminde depoda halen 8 litre yakıt olduğu ve bu yakıtın da harcandığı düşünüldüğünde tam bir depo ile 1700 km yol yapılabileceği belirtildi

Benzer Konular

28 Ekim 2016 / ThinkerBeLL İletişim Bilimleri
20 Ekim 2015 / Jumong Genel Mesajlar
24 Ekim 2008 / CrasHofCinneT Bilgisayar
18 Kasım 2010 / ThinkerBeLL X-Sözlük
21 Şubat 2010 / ThinkerBeLL Bilim ww