Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 32

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 277.661 Cevap: 628
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
5 Mart 2007       Mesaj #311
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Mektupsuz Ayrılık
Anlatmıştık her şeyi, bir duygulu yaz günü
Sponsorlu Bağlantılar
sevecektik ya birbirimizi ölünceye değin
söz vermiştik hani, mektupsuz kalmayacaktık
hatırlamak için, ayrı geçen her g ü n ü..

baharda yeni açmış, bir çiçekti sevdamız
solmaya yüz tuttuk, nazar mı değdi ne
hiç mektubun gelmedi, yazmadın neden
sahillerde,denizlerde unuttun b e n i..

gözlerimde umut,kulağımda çınlar sesin
hayalimde düşümde,gece gündüz benlesin
bir mektupla doğdun, güneş gibi batma desem
mektupsuz ayrılık olmaz, b i l e s i n...
Günay Öztürk Özdemir

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2007       Mesaj #312
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
.......Bir şizofrendim artık... Yalanlar söylüyordum,
hem sana hem de ona... Kendimi tanıyamaz olmuştum.
Sponsorlu Bağlantılar
Hangisi bendim? İçimdeki, o güzelliğiyle dünyayı elde
etmeye kışkırtılmış, karanlık ve ilgi tutsağı kadın
mıydım; yoksa uğruna hayatından vazgeçmeye hazır
olduğum aşkına mahkum, ezilmiş kapılarda bırakılmış,
verdiği güven ve taşıdığı masumiyetle sana cazip
gelmeyen o sevdalı kadın mı? İkisi de olmak
istemiyordum. Ama ikisinden de vazgeçemiyordum. Sanki
biri olmasa diğeri yıkılacak gibiydi. Birbirinden
nefret eden ve birbirinin varlığına taammül edemeyen
bu iki benlikle yanlız kaldığımda çıldıracak gibi
oluyor, ağır ağır ruhumu öldürüyordum. Artık yalnız
kalmak dayanılmaz olmuştu benim için... Seni
göremediğim zamanlar ona gidiyor, onu göremediğim
zamanlar sana sığınıyordum. İçimdeki bu birbirine
aykırı iki kadın beni durmadan diplere çekiyordu...
featherrn6Cezmi ERSÖZ

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2007       Mesaj #313
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Belki sana belki bir başkasına;

Bazen şuna dikkat ederim; hayat farklılıklarla dolu. Yaşam bizi sadece kendi arzularını tatmin etmek için besliyor. Sevgileri ve arzuları kendine göre algılıyor ve kararı kendisi veriyor. Bize de arada bir ayrıntılarda mutluluk sahası veriyor. Bizde buraya o eskimez klasik gecekondumuzu konduruyoruz. Ama her zaman olduğu gibi diğer bir acı onu yıkıyor. Ne kadar bağırsak, çağırsak fayda etmiyor. Çünkü hayatın esirliği bizim sesimizi kısıyor. Ağlayamıyoruz ve kendimizi hissedemiyoruz. Gerçeği görüp geçen ve boş şeylerin arkasından bakıp üzülen enderlikleri hapseden ruhumuz bizi eline alıp hayat oyununda rolümüzü okuyor. Yanlış yaptığımız zamanda elimizde barizleşen küçük umutlarımıza da el koyuyor. Acılar; hayatımızın vazgeçilmez yolları ve garip dostları. Bazen aynı şeyleri niçin farklı algıladığımızı sorarız. Çünkü biz farklı acılara sahibiz. Çünkü biz farklı yıkıntılarda yaşıyoruz. Hani o istek hani o arzu. Bize söz verenler nerede? Nerede umutlarımızın gerçek yüzleri. Ve nerede hiç görmediğimiz benliğimiz. Bağırıyorum sesim çıkmıyor. Ağlıyorum yaş gelmiyor. Peki hangisi? Hangisi benim? Yalan olup bazen mutlu olan mı? Yoksa gerçek olup hiç göremediğim mi? Her şeyden uzak ben varım, acı var. O bana gelecek ben ise her zaman ki misafirperverliğimle onu karşılayacağım. O yüzsüzlük de yapsa ben yine ona sahip çıkacağım. Ne zaman kendime gelirim işte o zaman o geri gelir. Bana selamını verir ve her zamanki çalışkanlığıyla işine başlar. Ben ise sessizliği sarmış bir çocuk gibi onu izlerim. Kızmasından korkarım, dövmesinden. Dikkatini dağıtmak istemem. Arkadaşlarını getirmesinden korkarım çünkü...

O beni hiçbir zaman bırakmayacak. Çünkü o benim sayemde yaşıyor. Ben ise onunla ölüyorum
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mart 2007       Mesaj #314
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
siir10140

Ve sen kadınım...
Biricik gül kokulu yarim...
Sen hiç çıkmadın aklımdan yine bu hafta.
Çok güzel düşlerde ağırladım seni.
Birlikte harika yolculuklara çıktık gökyüzünde,
inan bir an aklımdan çıkmıyorsun.
Her kadının gözlerinde senin bakışlarını arıyorum,
sıcaklığını yokluyorum anlamsız bakışlarda,
seninle görüşmeyeli çok oldu biliyorum,
ama üzülmüyorum uzaklığına.
Nasılsa her an yanımdasın,
nereye baksam orada bir çift bakış beni bekliyor.
Yokluğunu çekmiyorum yani,
senin de beni böyle düşündüğünü hissediyorum.
Güzelim benim, eminim ki,
aynı duygularla çarpıyor kalplerimiz.
Ah güzelim, doya doya öpüyorum hayalini.

Mahmut Kuru
(Sevgiliye son mektup)
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mart 2007       Mesaj #315
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu böyle sürüp gitmeyecek biliyorum
Bir sabah bir dilencinin avuçlarına bırakacağım kalbimi
Kim ne derse desin!
Tahammülüm kalmadı artık
Bıktım seni sensiz yaşamaktan
Nasılsa döneceğin yok senin
Çıldıracağım bu gidişle
Allah kahretsin! ..

Durup durup seninle gezdiğim yerlerde dolaşıyorum
Sanki köşe başından sen çıkacaksın
Sanki duraklarda beni bekliyorsun
Geçen gün birine rastladım aynı sokakta
Saçları sen gözleri sen kaşları sen
Koştum heyecanla peşinden
Ve hayatımda ilk defa bir tokat yedim senin yüzünden
Allah kahretsin! ...

Dünya ateşler içinde
Savaşlar almış başını gidiyor
Afrika'da insanlar açlıktan ölüyor
Bense bu gidişle sensizlikten öleceğim
Umurunda mı senin?
Kimbilir hangi cehennemdesin?
Allah kahretsin! ..

Hangi masaya otursam
Senin sevdiğin içikiyi koyuyorlar önüme
Vazomda hep senin sevdiğin çiçekler
Ve dudaklarımda hep senin sevdiğin şarkılar
Senin doğumgünlerini kutluyorum senden habersiz
Ve her sabah dualar ediyorum mutluluğun için
Ne yapsam, ne etsem, nereye gitsem
Ecel gibi peşimdesin
Allah kahretsin! ..


İşte böyle bir sevda benimkisi
Bu zamanda, bu devirde
Haklısın adam olacağım yok benim
En güzeli artık son vermek bu hayata
En korkunç uçurumlardan bırakmak kendimi
Ya da en yüksek tepelerden
En uçsuz bucaksız denizlere bırakmak bedenimi
Ama içimde sen varsın
Ya sana bir şey olursa?
Allah kahretsin! ..
featherrn6Ahmet Selçuk İLKAN
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mart 2007       Mesaj #316
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sevgili insanlar, yıllarca benim peşimde koştunuz; beni anlamaya, beni tanımlamaya çalıştınız; birçok kez beni bulduğunuzu zannettiniz; bana sahip olmaya çalıştınız; birbirinize ve kendinize zarar verdiniz; acı çektiniz. Ama beni hiç fark etmediniz. Evet! Beni hiç fark etmediniz diyorum size.

İki kedinin öyküsünü bilir misiniz? Küçük kedi durmadan kuyruğunu kovalıyormuş. Yakalayamadıkça da sinirlenmiş, daha da hırsla atılmış. Bunu gören büyük kedi, küçük kediye sormuş: "Neden kuyruğunu yakalamak istiyorsun?" Küçük kedi cevap vermiş: "Bana, kuyruğu mu yakalarsam mutluluğu bulacağımı söylediler de ondan?" Büyük kedi gülmüş ve demiş ki: "Yıllar önce ben de senin gibiydim, kovaladım, kovaladım, ama yakalayamadım. Bir gün kovalamaktan vazgeçtim ve yürümeye başladım. O benim peşimden geldi."

Benim sırrım buradadır işte. Siz beni kovaladıkça ben kaçıyorum. Çünkü sizden korkuyorum. Siz bana sahip olmak istiyorsunuz; ama ben özgürlükte varım; yoksa var olamam. Bir kelebeğe benzerim. Sizi hazır hissedince gelip konarım. Çoğunuz ilk başlarda benim tadımı çıkartır. İnanılmaz duygular yaşar. Ben de yaşarım, sizin mutluluğunuz arttıkça ben de büyürüm. Taa ki, yaradılışınızda var olan sahiplenme dürtüsü devreye girene dek. O dürtü ki, kelebekleri çivileyip duvarlarına asıyor: Sahip olmaktan haz duyuyor. Bu duyguyu hissedince ben hemen uçarım. Gördüğünüz gibi, ben çok ürkeğimdir.

Sahiplenme duygunuzun ve bunun sonucunda oluşan korkularınızın, kıskançlıklarınızın, öfkenizin, kavgalarınızın olduğu yerde ben yokum. Yoo! Üzülmeyin, onlar bana zarar veremezler, çünkü ben ölümsüzüm; sadece öyle ortamlarda var olamam ve kaçarım. Ve onlar gittiğinde, tekrar gelirim.

Beni en çok, "Artık içimdeki aşk tamamen öldü" ya da "Bir daha aşkı asla yaşamayacağım" gibisinden düşünenler üzüyor. Ben asla ölmem, sadece siz, benim size gelmemi engellersiniz. “Korku, endişe, umutsuzluk, sahiplenme duygusu, kıskançlık" bunlar da sizin duygularınızdır. Hatta biliyor musunuz, bunlar başlangıçta iyi duygulardı. Fakat çeşitli nedenlerle engellenince asileştiler ve sizinle mücadeleye başladılar. Ve yine biliyor musunuz ki, siz beni yaşarken, inanılmaz mutluyken; birazdan bunlar da gelir? Çünkü onlar da mutlu olmayı istiyorlardır. Onlar da sizin yaşadığınız gibi, özgürce mutluluğu yaşamak istiyorlardır. Ama siz ne yaparsınız? Suçluluk hissedip, onlarla mücadele edersiniz? Aklınızda, "Ben şu anda çok mutluyum, neden bunlarla karşılaşıyorum?" düşüncesi vardır. Bastırırsınız, onlar direnir ve sonuçta gerilim gelir ve ben giderim. Lütfen, böyle bir durumda onları serbest bırakın. Nasıl mı? Onları dinleyin, ama direnmeyin. Sadece ne dediklerini dinleyin ve izleyin. Onlar ilk başta ne idiler ve neden bu hale geldiler? Unutmayın, onlar bir zamanlar sizin saf duygularınızdı. Bir şekilde engellendiler ve şu an çok mutsuzlar. Belki de ailenizden veya çevrenizden gelen tepkiyle engellediniz onları, ama artık serbest bırakma zamanı. Onları dinleyin, nedenleri öğrenin ve serbest bırakın. Böylece bana daha geniş bir iniş alanı bırakırsınız.

Aşk acısı

Bir de beni hep suçluyorsunuz: "Aşk acısı" diyorsunuz buna. Ben size asla acı çektirmem. Siz, sahip olma tutkularınızla kendinize acı çektirirsiniz. Süreç şöyledir: Beraberizdir, bir varlıkta somutlaşmışımdır, mutlusunuzdur, her şeyden büyük zevk alıyorsunuzdur ve birden korkmaya başlarsınız: Ya bu mutluluğunuz gelecekte de devam etmezse... Kendinizi garantiye almak istersiniz, bunun için bana sahip olmak istersiniz; üzülerek sizi terk ederim. Kırgınlık, öfke yaşarsınız; beni tekrar yakalamak için planlar, stratejiler oluşturursunuz; güzel sözler, hoş armağanlar, harika davranışlar kullanırsınız, ama maalesef bu davranışlarınız sadece sempati toplar; beni var etmez. Belki bu davranışlarınızla, somutlaştığım varlığı tekrar kazanırsınız, ama bir şey eksik değil midir? Ben. Onu tekrar kazanana kadar yaşadığınız yürek çarpıntısına ne oldu? İstediniz ve elde ettiniz, değil mi? Yanlış anlamayın, sizi suçlamıyorum: Siz, içinizden geleni yaptınız ve başarmanın mutluluğunu tadıyorsunuz. Ben sadece size şunu anlatmak istiyorum: Kendinizi ve onu serbest bırakın. Özgürleştirin birbirinizi. Ben sadece özgür ortamlarda var olabilirim. Ve beni tekrar yaşayabilmenin yolu özgür olmak ve özgür bırakabilmektir. Yoo! Kaybetmekten asla korkmayın. Benim tadımı bilen asla kaybetmez. Ve aslında bir gün şunu fark edersiniz, benim A veya B varlığında somutlaşmam önemli değildir, önemli olan tek şey: Sizin beni hissedebilme gücünüzdür... Bir gün fark edeceksiniz, umarım kendinize çok fazla eziyet etmeden yaşarsınız bunu".

Sizlere veda etmeden önce, son bir şey ifade etmeye çalışacağım: Sizlerle beraber olmak harika, lütfen kendinizi özgür bırakın ve sizinle beraber olalım. Sizleri seviyorum".
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #317
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Çöz Yüreğinin Düğmelerini Görünsün Sevdam...
(Sahipsiz Mektuplar)


Sahildeyim, bilirsin her zamanki yerimde. Sen varsın güneşin denize vuran şavkında. Güneşin şavkında sen varsın. Senin gözlerin var, hani o sürekli yaşlı gözlerin, hani mutluluğa hasret gözlerin. Her yakamozda işte diyorum işte, bir sevda daha bitti. Sevdalar oysa bu kadar çabuk bitmez biliyordum, Kerem ile Aslı aşkı hala anlatılmaz mı? Yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum. Gerçi öyle sevda hala yaşanıyor mu oda bir muamma tabiki.

Bir martı denize durmaksızın dalıp çıkıyor öteler de. Ağzında benim gibi sevdalıların yürekleri var. “Her yakamoz bir ayrılığın gözyaşıdır” derdi nenem. Belki de doğru derdi. Ama nenem ne kadar sevmişti dedemi bilmem. Kar tutmuş yolların açılmasıymış meğer dedeme kavuşabilmek. Meğer dedeme hasret yaşarmış nenem. İşte aynı hasrete denkti sana olan sevdam. Benim sana hasretliğimide yollar zorlaştırıyordu. Ha birde senin korkuların. O ucuzsuz bucaksız, sonu gelmez korkuların. Belki sende haklıydın. Sütten ağzın yanmıştı bir kere. Üfleyerek yemeliydin yoğurdu. Anlardım, anlıyordum. Ama her giden gemiden mendil sallanmıyorki artık. Her gemi sevda taşımıyorki. Her parmak birbirine benzemiyorki. Her toprakta gül bitmezki.

Martılara bakarken öyle dalgın, bir ara bende martı olsam diye düşündüm kendimce. Bir martı olsam… Belki de uzaklara giderdim, sana gelirdim mesela. Dağları, yollardı aşardım bir çırpıda. Sonra gözlerimden akan birkaç damla yaş ulaştı yanağıma. O ne ağlıyordum. Silmek istedim ama çok geçti artık. Birkaç martı ve deniz görmüştü bir kere beni. Ayın şavkına vuran gözlerin görmüştü. Biraz utangaç, biraz sinirli sigara aradım ceplerimde ama yoktu. Aynı senin gibi. Her ihtiyacım olduğunda olmadığın kadar yoktun. Aklıma geldi sonra son sigaramı denizi taşlarken içtiğim. Seni düşündüm sonra. Ben seni hiç bitirmemiştim ki, hiç yok olmamıştın ki. Ama belkide ben çok yok olmuştum senin hayatından, ama sen beni hiç unutmamıştın değil mi.

İçimin yıpranmaları ve o yıpranmaların gel-git lerinde bu birikmiş yıpranmalardan arınarak, gözlerimdeki buğuyla senin ülkende, senin denizlerinde ve el değmemiş karalarında olmak istiyorum. Kağıttan gemiler gibi yapıp yapıp sulara saldığım şiirlerim, hiç bir zaman özlediğim yere varmayan gemilerim, fırtınalara, dalgalara yenik düşen umutlarımın öyküsüdür sana anlatacağım….

ORDAYIM HALA

“Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hala
Dursam ölürüm, paramparça olur dünya
Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
Okyanus diyelim istersen, yada sen söyle…

Batık bir gemiydim, orda seni bekliyorum
Upuzun bir sessizliğim fırtınalar koparken
Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hala
Dursam ölürüm, paramparça olur dünya…

Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi, göz kapaklarımın içindesin
Bir aşk borana tutuluyor bir daha, ilk dönemeçte
Kum taneleri var ya onların birindesin…

Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hala
Dursam ölürüm, paramparça olur dünya
Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
Cennet diyelim istersen, yada sen söyle…”


Anladım ki hayat üç boyutlu bir yanılgıymış meğer. Bazen de kağıttan gemilerin deniziymiş. Karadenizdi belkide kağıt gemilerin barınağı. Yokluğunu, hasretliğimi yüklediğim kağıt gemilerimdi. En çok ellerin, onlardan daha çok istediğim gözlerinin harmanında güneş dönüyor başımın üzerinde. Yüzümün terleri, yüreğimin ferleri ile sana yürüyorum. En çok arzuladığım sesi (ni) duymayı, sevmelere doyamayacağım bedenini ve çözmeye çalıştığımız kimliğimizin gravürlerinde, direniyoruz birbirimize.

Sevmenin her devirde farklı oynandığı bir yaşam sahnesinde bütün ayrılıklar da birbirinin benzeri değil midir ki zaten? Coşkularımız anlık, sevinçlerimiz sahte, sevdalarımız mağrurdur değil midir biraz. Yüreğimizin kırlarında büyüyen kelebekler var oldukça ve bizler o kelebekleri özgürlüğe ulaştırdıkça, aşk üç boyutlu bir film gibi asla sonlanmayacaktır. Belki de sonlanacaktır, belki de son yazmıştır da biz görmemişizdir. Ne zaman söndü lambalar, kim söndürdü bilinmez … Yakın Ulan lambalarını artık aşkın………..

Bu bir hikayedir kimselere anlatamadığım. Kağıttan gemiler gibi sulara saldığım şiirlerim, hiçbir zaman özlediğim yere varmayan gemilerim, fırtınalara, dalgalara yenik düşen umutlarımın öyküsüdür yani. Sevmenin her devirde farklı oynandığı bir yaşam sahnesinde bütün ayrılıklar da birbirinin benzeriymiş meğer. Coşkularımız anlık, sevinçlerimiz sahte, sevdalarımız mağrurmuş biraz. Sevdalar unutulan bir efsaneye döner bir zaman sonra.
Geçmişin raflarında tozlanan med- cezir’lerden bir öpüş dilenir. Tel tel olan yüreğimiz,
bahçelerimizde çürüyen güllerimiz, yüzümüzdeki kırışıklıklarımız, aynalara dargınlığımız,
gidince geriye dönmeyen günlerimiz akıtır göz yaşlarımızı. Her geçen gün içimizden kayıp giden sevda yıldızını tutarız sımsıkı nasırlı ellerimizle ve artık ağlamamayı da öğreniriz. Öğrenmişizdir de zaten…

Anlayacağın, Hüzündür koluna girdiğimiz. Kol kola gezdiğimiz Kimi zoraki bir gülüş, kimi ağlayarak bir ömür sürüştür künyemize kazınan. Yüreğimizdeki sevgi, bedenimizdeki ateş ve ruhumuzdaki kaçışla aşk’ı kovalarız. Sıcacık bir merhaba umarız hayattan. Gelirse biliriz başımızın üstünde yeri var olduğunu. Günaydınlardan gülüş umar, gecenin siyah kelepçeleriyle korkulara dolanırız. Korkarız senin anlayacağın. Aydınlıklardan kaçar karanlıklarda ömür tüketiriz. Tükeniriz azar azar. Masalımsı bir sevda bu, size anlattığım. Ne garip, ne tuhaf bir sevda. Uzaklıkları yakın eden bir sevda bu, zamanı durduran bir sevda diyordun. Masal bitti işte. Masalcı baba masal anlatmayı bitirdi. Zaten tuhaf olan sevdalar kurumuş topraklara benzer ve yağmura hasret yaşar yıllarca. Sevda saati durdu artık.Yelkovan akrebini özler oldu be mübarek.

Eskiden arada bir de olsa görüşürlerdi. Ama şimdi yelkovan bir ötelerde, akrep başka bir ötelerde. Sevda masalı bitti işte. Sevin işte, gül şimdi ağlanacak halimize. Neylersin, her defasında beyaz kağıtların yüzü beyaz cümlelerle, beyaz tonlarla, beyaz aşklarla dolmuyor, arada bir karalanıyorlar işte. Bir karalanıyor ki sil silebilirsen…

Olsun be, ne yapayım kadermiş derim bende, çekerim kaderimi. Ama birileri var yalan söyleyen, belki de kaderdir benimle oynayan kim bilir. Belki de martılardı yalan söyleyen, belki dalgalar kumlarla birlikte benim sevdamdan da bir şeyler götürüyordu. Çok kere söylemişti içimdeki çocuk ama inanmamıştım. Belki tek yalancı sen değildin. Belki de hayat yalan söyledi bana. Belki kaderimdir yanlış yazılan kimbilir. Dedim ya her defasında beyaz kağıtların yüzü beyaz cümlelerle, beyaz aşklarla dolmuyor. Karalanıyor da çoğu zaman, hem de ne karalanıyor…

“Bir şarkı olmalı seni anlatan,
Yüreğin olmalı yüreğimde bulduğum...
Ne çok denedim seni bulmayı,
Ne çok aradım seni bir bilsen... “


Belkide bırakıp gitmeliydik bu sevdayı, zararın neresinden dönersek kar deyip de öylece akıntıya bırakmalıydık kendimizi. Onca tutunacak dal bulmuşken tutunmalıydık birine. Sırf kadere gıcıklık olsun diye ağlamamalıydık gülünecek halimize. Belkide ağlamalıydık. Belki, belki de uzaklaşmalıydık bu kıyıdan, içimizdeki yangılardan, aşktan belkide. Ama ben bu kıyıları çok sevdim biliyor musun.

Ben seninle deniz kabuğu toplayamamayı sevdim. Sol yanında uyanamamayı, başımı göğsüne koyup ağlayamamayı belkide. Ama hep sevdim işte. Yalansız ve riyasız sevdim. Biliyordum sende severdin beni. Sende seviyorsun beni. Bu yanılgılar deryasında, heyecan ve telaşların oynandığı sahnede, anılar, anılardaki çocukluğumuz, kollarına tutunup hayata yürüdüğümüz değerler bırakınca ellerimizi üzülürüz. Yasak bahçelere girer, yasaklı elmaları yemek isteriz. Artık gecelere mahkum kalmak istemiyorum ben.

“Bakma öyle sustuğuma
Susmalar sığınak yerim
Terkedilmiş bir bahçedeyim
Hüzün kokar çiçeklerim
Sende bahçemdesin uyuyorsun
Ve sende ben gibi
Hüzün kokuyorsun.
Ve sende ben gibi
Yaşamaktan korkuyorsun…”


Çöz artık düğmelerini yüreğinin görünsün sevdam…..

Dünyadaki her şey sevmek içindir. Sevgiyi tüketmeyelim dostlar….

Dost kalın ve hep böyle kalın………..



Emre Alkan
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #318
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
21.12.1999
Selam...
Önce şunu söylemeliyim, benimle etkileşiminde asla bildik kalıpların baskısını hissetme... Ne kadar zor da olsa, bireysel ve bütünsel potansiyelimizi şekillendiren, sıradanlaştıran genel-geçer bilince rağmen, herşeye inat kendim gibi olmaya niyetliyim.... Ben herkesi birleştiren özle ilgileniyorum, şekil ve formla değil. Ve özde öylesine yakınız ki, şimdi bizi ayıran farklılıklar o noktada eriyip yokoluyor tamamen...
Sunu unutma canım, asla başka birinin yolu, yöntemi seninkiyle birebir örtüşemez. Farklı deneyimlerin bilgisi sana kendi yolunu bulmada yardımcı olabilir ancak. Sen belli bir farkındalık içinde yaşadıkca yasam planını farketmeye başlayacaksın. Ve zamanla, özgün yaşam planına uygun deneyimleri nasıl kendine çektiğini daha net farkedeceksin.
Bilhassa acı veren deneyimlere dikkat et, sadece sana özel bir mesaj içeriyordur her biri ve sana bir şeyleri daha halledemediğinin sinyalini taşır... Ve ne "acı" ki, sen o dersi aşana kadar gitgide daha zorlayan benzer olaylar içinde bulursun kendini.
Benim düşünceme göre, kişinin yolu ve yolculuğu, salt duyduklarını veya okuduklarını zihninde çözümlemeye çalışmasıyla değil, ama kendi yaşamında aktif bir rol almasıyla belirginleşir. Fiziksel yaşama uyum sağlamak için belli ölçüde düşünce zincirimizi kurmaya ve beslemeye mecburuz, kabul, ama bence ruhsal gelişimimizin yolu hissetmekten geçer. Lütfen etkileştiğin herşeyi, ama tüm hücrelerinle, hissederek yaşamayı seç. Aslında tüm büyük öğretiler sadece ve sadece bu mucizeyi içselleştirmemizin yollarını gösterir bize. Hepsi gerçeği farklı kelimelerle dillendirir, ama sen sevgiyi yaşamına kattığın oranda o gerçeği sözsüz, sessiz yaşarsın zaten.
Bu noktada sana önerim sadece şu olabilir, bir şeyleri değiştirmeye çalışma, doğal akışı içinde olaylara olabildiğince doğal olarak katıl. Zamanı geldiğinde terketmen gereken şeyler zaten yaşamından uzaklaşacaktır. Hazır olmadığın bir noktada belli bir değişime zorlarsan kendini, içsel dengeni kurmaya çalışırken daha da bozarsın, n'olur yapma bunu...
Sevgimle...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #319
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sevgilim her sabah hüzünle başlarHer gece uzun soğuk üşüyorumNe zaman biter bu hasretNe zaman diner bu özlem dön artıkŞu an son mektubun elimdeGözyaşların da var üzerindeYazarken ağlamışsın sevgilim Dayanmaz buna yüreğimAklımda son veda günü Duruşun bana bakışlarınGözlerinden dudaklarındanöperim seni öperimO tatlı hem acı sözlerin satırların Okurken ağladım yüreğime sakladımNe olur üzülme mutlaka döneceğim Sevgimiz uğruna yaşıyorum ayaktayım
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
16 Mart 2007       Mesaj #320
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
Sahipsiz Mektuplar

BİRİNCİ MEKTUP

Tarih hiç önemli değil , olmadı da hiçbir zaman . Bölünmüşlüğümüzün bir kalıntısı o da . Bizi , kendi özümüzden ve yetielrimizden mahrum bırakan ve insanların yarattığı acımasız bir sınır “tarih” . Şu anda yazdıklarım sadece benimle “ben” arasında karalamalar . Neden ve nasıl yazdığımın hiçbir önemi yok , önemli olan şu anı yakalyıp kendimi aktarabilmek . Beni birilerinin anlayıp anlamaması da zerre kadar ilgilendirmiyor artık . Ben kendi halimde , kendi dört duvarımda yaşamaktan başka şansı olmayan - elimden kendi ellerimle çekip aldım bu şansı haince- kendime sesleniyorum artık .

Yapabildiğim tek şey kağıda kaleme sarılıp düşüncelerimi onlara hapsetmek senin bana ya da benim sana ulaşıp ulaşmamam gerçel zamanın bir sorunu . Yani bizim dışımızda ama dehşetle haberdar olduğumuz bir süreç . İnsanların yaşamlarında birçok kez yaşadıkları ve unutup gittikleri bir süreç . En son okuduğum kitapta da söylendiği gibi böyle bu . Birçoğumuzun yaşamı nefes alıp vermekten öteye geçemiyor . Kendimizi hayatın kollarına bırakakmıyoruz . Korkuyoruz , inatla kurallar ve sınırlar oluşturuyoruz kendimize . Kendimiz dışındaki insanları dışlayarak acımasız bir bencilliğe gömülüyoruz . Neden bu sence ? Niye böyle bir yolda ilerleyerek zavallı dünyaya eziyet ediyoruz ? Yani kişinin kendinde özünde hiç mi sorumluluk yok ?

Zihnimşzin karanlık köşelerinde sıkışıp kalan o zamanın mirasını ve çığlıklarını kullanmamak sadece bizim kendimizle ilgili bir sorun değil belki ama eğer yenilmemek için hiçbir uğrtaşı verilmiyorsa kişinini kendisiyle olan savaşını yitirmesi olarak değerlendirilemez mi bu ?

Amaç ne olmalı ya da ne olmamalı . Bunu açıkça ortaya koynak mümkün mü ? Bir amaç olmalı mı ya da ? Yani ıssızlığında varlığımızın bir toz zerresi gibi yuvarlanırken bizden sonrakileir düşünmek ve bunun için çaba harcamak kendimize yapılmış bir haksızlıktır denebilir mi ? Bence hayır . Her ne kadar aydınlığın uzakta olduğunu bilsek de diğerlerine aldırmadan ve onları kapsamya çalışmaksızın , kendimizi ve varlığımızı ortaya koyarak , bozuk gömrdüğümüze bozuk , yanlış gördüğümüze yanlış diyebilmeliyiz, kendimize haksızlık etmemek için yapmalıyız bunu . Toplumdan soyutlanmak , hain ya da deli ilan edilmek , sevilmemek korkutmamalı bizi . Çünkü doğanın ve kendimizin potansiyelideki sevgi bize yeter . Hainlik ve delilikse zamanın bir oyunu sadece .

Bu sana ilk mektubumdu . Sen okumayacaksın belki bunu ama benim bunları yazmış olmam yeterli .

Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük