Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 47

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 266.197 Cevap: 628
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
3 Ekim 2007       Mesaj #461
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Sevgilim...

Sponsorlu Bağlantılar
Neden bırakıp gittin sanki beni? Sana en çok ihtiyacım olan zamanda, hiç beklemediğim bir anda neden bırakıp gittin beni?

Yaşamak isteyipte yaşayamadığım, yapmak isteyipte yapamadığım öyle çok şey vardı ki seninle..
Öyle çok sözüm vardı ki bu aşka dair söyleyecek..

Dinlemedin.. Gittin.. Cümlelerim yarım kaldı dilimin ucunda, gözyaşlarım ince çizgiler bıraktı yanaklarımda, ve bir de bu o günden beri hiç dinmeyen sızı tam sol yanımda..

Sevgilim...

Artık senden umudu kestim.. Kaçak zamanlardı yaşadığımız, ve ben ölümü bekleyen hastalar gibiydim ellerinde.. Ne kadar çırpınıp kaçmaya çalışsam da er ya da geç ölümün acımasız pençesine düşeceğimi bilerek durdum yanında.. Nefes aldığım her an ölümün o soğuk nefesini tam ensemde hissederek..

Gitmeseydin.. Bırakmasaydın beni.. Ben bir ömür boyunca o ölüm korkusuyla yaşamaya razıydım.. Uyandığım her sabah içimde aynı kaybetme korkusuyla güne başlamaya, her gece o günü de seninle yaşayabildiğim için şükretmeye razıydım..

Sevgilim...

Sana daha ne söyleyebilirim? Söylesem anlar mısın beni? Hissedebilir misin hissettiklerimi? Ve hayal edebilir misin sensiz bir hayatın benim için ne anlama geldiğini?

Yıllarca o kadar alışmışsın ki kayıtsız şartsız hep sevilmeye, özlenmeye ve beklenmeye.. Belki benim aşkım da diğerleri gibi sıradan geliyordur sana.. Kim bilir..

Sevgilim...

Bilsen ne kadar yalvardım Allah'a; bu beni günden güne eriten, içten içe çökertip kanımı emen sevgiyi içimden söküp atsın diye.. Sırf senden ve beni sevmediğin gerçeğinden kaçmak için neler yaptım..

Bu sevgi çok şey alıp götürdü ömrümden, onulmaz yaralar açtı içimde.. Hepsine dayandım, ve daha bir ömür boyu dayanırdım! Kan revan içinde kalsa da her yerim, çektiği acıdan paramparça olsa da yüreğim, bir ömüre sığmayacak kadar çok ağlasa da gözlerim; dayanırdım..

Sevgilim...

Biliyorum, artık her şey için çok geç.. Bu saatten sonra ne sen gelirsin geri, ne de eskisi gibi olabiliriz bunca yaşanandan sonra... Yanlış zamandı belki, belki çok geç kalmıştık birbrimize, ya da belki vaktinden çok erken gelmiştik... Kim bilir belki bir gün başka bir dünyada yeniden kesişir bu dünyada ebediyen ayrılan yollarımız, ve biz o zaman bir daha hiç ayrılmayız..

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ekim 2007       Mesaj #462
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Prenses Anaya Mektup

Sponsorlu Bağlantılar

Adına şiir yazılacak kadar
güzel bir yürek taşıyor musun?
Yâda sevilmeye deyecek
kadar karşılık verip tapıyor musun?
Yoksa aşkını sürgüleyip nefretinle mi bakıyorsun?
Yok yok bilirim;
Sen sadece evlatların için yaşıyorsun.

Bir ana saklanmış gözbebeklerinin içinde
Bakışların koruyor yavrularını
Çırılçıplak masumiyetlerine ve
körpecik bedenlerine nazar değmesin diye,
Kadınsı çekiciliğini unutup, bir baba şefkatiyle
çatışmış kaşlarının arasına gizliyordun
o kimsede olmayan cazibeni

Oysa sana da doğuyordu bu güneş
sende bir ilahın evladıydın

Yalnızlığın mahreminde yaşamaya çalıştığın aşklarını
Sabahın ilk ışıklarında yitir sende
Biliyordun kimsenin senin gibi sevemeyeceğini
biliyordun yorgun aşkların faturası olduğunu...

Gökyüzünden inmiş melek gibi
Hiçbir sevgilinin mutluluğu kapından geçmese de
Sen yine her sevgiliyi mutlu edercesine
isteklerini ruhuna gömüp, yine o anne şefkatinle
karşına çıkan her hatanın yüzünü yıkıyordun.

Soğuk bedeninin içine gizlediğin sımsıcak bir şarkıyı
O anlaşılmaz sevdalara söylemekten vazgeçip,
hayalinde dans ettiğin,
teninden değilde, ruhundan öpmeyi başaran,
Ulaşılmaz yükseklerden sarkıttığın saçlarından tutup,
yüreğine tırmanan prensine söylüyordun...
Ve söyle!
Çünkü içindeki mecnun kadar
kimse sevemeyecek seni öyle...

VE UNUTMA GÜZEL
Seni anlamayanların ülkesinde yaşadığını unutup,
mutluluk aradığın sürece, hep fedakâr kalacaksın...

Korkmaz Bıçkın
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
3 Ekim 2007       Mesaj #463
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Sonbaharın en hüzünlü günlerinden birinde, doğaya küsen güneş, benim yüreğimde doğmuştu sanki. İçimde yabancı bir mutluluk, anlamsız bir heyecan vardı. Sanki biri beni çağırıyormuşçasına bir his yüreğimde geziniyorken, ısrarlı kalp atışlarıma yenik düşmüş ve evden çıkmıştım. Hâlbuki dışarıda hava çok soğuk ve yağmurluydu. Ama içimdeki aşk ateşi beni ısıtmaya yetiyordu. Herkes yollarda koşuştururken, ben yavaş adımlarla ilerliyordum yolumda. Anlam veremezdim kaçışlarına. Her yağmur tanesini bir melek indirirken, yüzüne meleklerin dokunduğunu bilmek, hissetmek, insanın içinde o kadar güzel ve ayrı bir duygu yaratırken, insanlar neden kaçışıyorlar ki. Melekleri sevmiyorlar mı acaba. Yoksa benim kadar duygusal mı değiller. Yağmur o kadar güzel yağıyor ki hâlbuki… Melekler yüzüme her damla indirdiğinde içimde ki heyecan artıyordu. Ne oluyordu bana, bilmiyordum. Anlam veremiyordum yüreğimde yaşananlara. Ama öyle güzel bir duygu var ki içimde, kelimelere dökmek istesem dökemem. Çünkü böyle farklı bir duygu yaşamamıştım önceden. Çok mutluyum.

Sonbaharın bu güzel gününde, benim gibi yağmurun tadını çıkaran biri daha yok sanıyordum. Ta ki, melekleri andıran güzelliğiyle, yağmurla iç içe olan o kızı görene kadar. Denize karşı bir bank da oturuyor, huzurlu bir ifadeyle gökyüzüne bakıyor, olduğu yerde ıslanıyordu. Bende durup onu izliyordum. Nasıl da bebeksi bir hali vardı. Yeniden doğmak bu olsa gerek. Boynum bükülmüştü bu tatlılık karşısında. Sonra beni fark etti ve birbirimize bakıp gülümsedik. Yanına yaklaştım “merhaba” dedim, “merhaba” dedi. Sesi yabancı gelmişti kulağıma. O kadar güzel, o kadar farklıydı ki, onun gerçek bir melek olduğuna inanmaya başlamıştım. “Sende melekleri seviyorsun değil mi?” dedim, o da “evet” dedi gülümseyerek. Güneş gözlerine çarpan yağmur taneleri sanki yüzünde bir gökkuşağı oluşturuyordu o gülerken.

Çok güzeldi. Gözlerine bakamıyor, aşkı ile kör olmaktan korkuyordum. Çünkü yüreğimin meleklere zaafı var. Bak, nasılda deli gibi çarpıyor.

Yüreğimde biriken duygular, sabırsızca bir bir kelimelere dökülmeye bekliyor, boğazımda düğümleniyordu. Onu görmeden önce de bu duyguyu hissettirmişti yüreğim bana. Gözlerimi kapayıp yüreğimin derinliklerine, saklı cennetime indim bu duyguyu anlatabilmek için. Ve duygularımı sırayla taşıdım dudaklarıma. “Biz melekleri seviyoruz. Onlarda bizi seviyorlar. Yüzümüzden yağmur süzülürken hafif bir sıcaklık hissedersin ya, onların elleridir aslında. Her yağmur tanesini bir melek indirirmiş. Yüzünden yavaşça süzülen o damlalar insanı nasıl da bir kedi kadar uysal yapıyor. Kendimi yeni doğmuş ve sevgiye muhtaç bir bebekmiş gibi hissediyorum. Seni de öyle görünce, işte benim gibi biri daha dedim ve yanına geldim” dedim. O bebeksi, utangaç hali bitiriyordu beni. Ve orada öylece izliyordu beni. Gözlerim istemeden onun gözlerine çarptı ve ikimizde birbirimizin gözlerinde kaybolduk. Gözlerimi ondan alamıyordum. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpıyor, gözlerimden yaşlar akıyordu ama yağan yağmur belli etmiyordu gözyaşlarımı. Yüreğim bu güzelliğe, bu yoğun duygulara dayanamamıştı ama kalbine inmeliydim. Tanımalıydım onu. Çünkü yaşayacağım yer orası olacaktı. O melek yüzün arkasından diğerleri gibi bir şeytan çıkmasından, bana cehennemi yaşatmasından korkuyordum. Cehennemde yanarken de şikâyet etmiyordum. Fakat ateşi körükleyen bir nokta vardı ki, o da benimle birlikte içimde yanan sevdiğimdi. Onlar bana kıyarken, ben onlara kıyamıyordum. Onlar da içimde yanmasınlar diye, yüreğimden uzaklaştırıyor, yalnız yanıyordum. O zamanlar gözlerimi kapayıp yüreğime indiğimde ona “lütfen içim, lütfen canım, ağlama. Seni bir melekle tanıştıracağım ve o son olacak. Cenneti getirecek kapına. İnan bana“ diyerek söz vermiş, yaram kapanmıştı. Ve şimdi, ona bakıyorum da, acaba bu o mu? Kalbimin kapılarının zamanı gelmiş miydi açılmaya? O kadar güzel bakıyor ki… Cenneti gözlerinde görebiliyorum. İnanıyorum. Tanıyacağım onu.

Yağmur şiddetini azaltmıştı. Yavaş adımlar atıyor, utangaç bakışlarla konuşuyorduk. Güzel sözler söylüyor, utanıyor ve başımızı yere eğerek gülümsüyorduk. Bebek gibiydik ikimizde. Ne de olsa onunla yağan yağmura kapılmış, yeniden doğmuştuk.

Onu izlerken yüreğim okşanıyordu. O kadar tatlıydı ki... İçim huzurla doluyordu. Aynı zamanda içimden isyan ediyordum zamana, dursun, bu an hiç bitmesin istiyordum ama nafile. Yüreğimde ki gibi batmayan bir güneş daha olsaydı, bu dünyanın da adını cennet koyardım..

Akşam olmuş, ayrılık vakti gelmişti. Birbirimize bakıyor, söyleyecek söz arıyorduk. Biz konuşamasak da o an, bakışlarımız anlatıyordu demek istediğimizi. Ve ikimizde aynı anda “telefon numa…” dememizle gülmüştük. Gülmek ona o kadar çok yakışıyor ki... Telefon numaralarımızı vermiştik birbirimize. Ertesi güne, karşılaştığımız yere sözleşmiş ve ayrılmıştık. Eve dönerken sanki yürümüyor, uçuyordum. Çocuklar gibi mutluydum. Eve vardığımda dayanamayıp telefonumu hemen elime aldım, heyecanla mesajımı yazdım ve yollar yollamaz bir mesaj geldi telefonuma. Mesajı atan oydu. Kalplerimiz, sevdiklerimiz, her şeyimiz birdi. Ruh ikizimdi. Kaderimin insanının o olduğuna daha da inanmaya başlamıştım. Söylemiş olduğu her söz, içimde bir yer ediniyordu. Ve gün iyi geceler dilekleriyle son bulmuş, gözlerimi yeni bir gün için yummuştum.

Gözlerimi açtığımda büyük bir heyecan ve mutlulukla evden çıkmıştım. Yollar çok kısa geliyordu bana. Yağmur yağmıyor, sanki bu güzel gün için güneş göz kırpıyordu bana. Sanki küsen doğa, bizim için barışmıştı. Buluştuğumuz noktaya aynı anda varmıştık. Bir rüyadaydım sanki. İlk defa görünen bir melek tanımıştım. İnanamıyordum buna. Her şey o kadar güzeldi ki.

Bank da oturur oturmaz bir kedi gelmişti yanımıza. Bembeyazdı. Diğer banklarda başkaları da olmasına rağmen, o bizi seçmişti. Tıpkı aşk gibi... Ve ne zaman orada otursak, o da hemen yanımıza gelir, kendisini sevdirirdi bize. Bizde o kedi gibi mayışmış bir hale gelir, severdik onu. Gözlerimiz birbirine değdiğinde ise her şeyi unutur, dünya dururdu o an bizim için. Gözlerimiz buğulanır, durmadan, dakikalarca birbirimizi izlerdik. O gün, ilk defa ellerimizi yüzümüzü sevmek için uzattığımızda bir hızla geri çekmiş ve bir heyecanla ağlamaya başlamıştık. Birbirimize dokunamıyor, kıyamıyorduk. Bunun heyecanını da ilk defa yaşıyordu yüreğimiz. O kadar farklı ki.

Günler günleri takip etti, aylar geçti ve doğum günüm (11 Aralık) geldi. Yaşadığımız bir gün bile bir ömürle eşitken, mevsimlere bir mevsim daha getirdik, aşk mevsimi adını verdik. Sımsıcak yüreğimizle üşümezdik biz. Yağan kara aldırmazdık biz. İçimizde batmayan bir güneş, aşk mevsiminde yaşardık biz. Günler tükense de, bitmezdik biz. Çünkü bu aşkı yüreğimize mühürlemiştik.


DOĞUM GÜNÜM (11 ARALIK)

Bugün benim doğum günüm. Vermiş olduğum sözü hatırlatmıştım kalbime bugün. Bu söz, en büyük hediye olmuştu ona. O da en güzel duyguları hissettirerek, teşekkürünü belirtmişti bana. Yüreğim yeniden doğmuştu onunla ve bir yaşında.

Meleğimle bütün gün beraberdik. Her zaman ki gibi o günde aşkımızın başladığı yerdeydik. Orası bizim cennetimiz olmuştu. Her günün sonunda veda ederken “cennetimiz de görüşmek üzere” der ve ayrılırdık. Ve yine cennetteyim meleğimle…

Buğulu gözlerle birbirimizi izliyorduk her zaman ki gibi. İçimizde ki aşk yüreğimize sığmıyor, gözlerimize sığmıyor, her an yüreğimiz duracak, gözlerimizden yaşlar akacak gibi yaşıyor, birbirimize dokunmaktan korkuyor, birbirimizi durmadan izliyorduk. Gözlerimizdi yüreğimizde ki duyguları bize hissettiren, gözlerimizdi kifayetsiz kelimelerin anlamını yaşlarla belirten, aşkın dilini bilen, gözlerimizdi.

Dokunamazdık birbirimize. Yüzümüzü sevmeye, öpmeye kıyamazdık, korkardık. Bir kez öpsek, buna kalbimizin dayanmayacağını biliyorduk. Çünkü biz birbirimizi çok seviyorduk. Zaten aşk yüreklerin dili değil midir? Biz aşkı anlamı gibi tüm beyazlığıyla yaşıyorduk.

Bütün gün olduğumuz yerden kıpırdamamış, gece olunca da sessizce yıldızları izlemiştik. Ve bir yıldız seçmiştik. Nasılda tatlıydı. O Tek tek yıldızları seçişi “bu olsun, yok yok bu olsun, yok bence biz gibi bembeyaz olsun.” deyişi. O an kollarımla sımsıkı sarmak istiyordum bebeğimi ama yapamıyordum, kıyamıyordum. Kollarımda can verir diye korkuyordum. Çaresizce ağlıyordum. Ben ağlayınca, o da ağlıyordu. O kadar acı veriyordu ki... Ellerimiz ister istemez yüzümüzü sevmek için gidiyor, farkına varınca da ellerimizi korkarak geri çekiyorduk. Kollarımızla birbirimizi sımsıkı sarmak için yaklaşırken yine bir hızla geri çekiliyorduk. Bunun çaresizliğiyle durmadan ağlıyor, yine konuşmadan birbirimizi izliyorduk. Zaten İstesek de konuşamazdık ki. Duygularımızı anlatabileceğimiz, kelimelere dökeceğimiz bir dil yoktu. Meleklerin aşkı bu olsa gerek. Ve bende bir meleği seviyorum.

Gözyaşlarımız dindikten sonra yıldızımıza ve sonra birden bire saate baktı gözlerimiz. Saat 23:23 idi. O yine tatlı bir şekilde “hadi dilek dileyelim” dedi. Bende “tamam” dedim. Benim dileğim“ Allah’ım, o bensiz, ben onsuz yaşayamayız. Bizi birbirimizden ayırma. Eğer Azrail ikimizden birini almaya gelirse bir gün, birimizi arkada bırakmasın. Bize ayrılık yaşatma Allah’ım.” Oldu. O an yüreğimde hafif bir sızı hissetmiştim. O da bana ne diledin diye sorduğunda ben “söylersem kabul olmaz, sonra çok üzülürüm” dedim, o da “peki” dedi ve bebeğimi evine bıraktım, tüm anılarımızı da arkada bırakarak.

Hayatımın en güzel günüydü.

12 ARALIK

Yeni bir gün doğdu yine ve buluşturdu bizi aynı yerde. Ama aşkım o gün biraz tuhaftı. Beni inceliyordu ilk kez. Gözlerimden farklı yerlere bakıyordu gözleri. Korkulu gözlerle montumun fermuarını açtı ve bir oh çekti. Anlamıyordum onu. Ne oldu ki şimdi? Korkulu gözlerin yerini o tatlı, ruhumu okşayan gözleri almıştı yine. Ama sadece o anlık. Çünkü gözleri o gün hiç gülmedi eskisi gibi.

O gün, ilk defa erken sonlanmıştı günümüz. İkimizin yüreğinde de farklı bir acı vardı, bunu ikimizde hissediyor, acımızdan durmadan ağlıyorduk. İkimizde birbirimize kıyamıyorduk, ağlama diyorduk, yalvarıyorduk ama olmuyordu, sözler bile etkisizdi. Birbirimizi bu kadar içten ağlarken görmeye dayanamıyor ve bu yüzden ilk defa başka yöne bakıyorduk. Gözlerimiz beraberken ilk kez yalnız kalmıştı.

Hava kararmaya yakın meleğime “Seni evine bırakayım artık” dedim, o da tamam dedi. Hiç ısrar etmedi. Acaba benden ayrılmak mı istiyor? Ama niye ayrılsın ki? Peki, nedir bu hissettiklerim? Bu acı? Düşünmekten ilk defa yorulmuştum o gün. Hem gözlerim, hem de yüreğim kan ağlıyordu.

Onu evine bırakmak için oradan kalkıp, evine doğru yol alıyorken, gözlerimin önünden geçiyordu tüm anılarım. Adımlarımı atarken, sanki ağlıyordu adımlarım. Yağmur damlalarını ezerken, ezilen benmişim gibi acıyordu canım.

Onu evine bırakmıştım. Oradan uzaklaşıp, tam köşeyi dönecekken “aşşşkkııııımm” diyen meleğim, ağlamaklı bir ses tonuyla bağırıyordu arkamdan. Durup arkamı döndüğümde meleğim bana doğru koşuyordu. O kadar hızlı ve telaşlıydı ki adımları, yolun ortasında yere düşmüştü. Ve köşeden hızlı bir araba meleğimin düşmüş olduğu yola girmiş, bir sağa bir sola sürüyordu arabayı sarhoş kullanıcısı. O arabayı ve yerde yatan meleğimi görünce korkudan kalbim o an durmuş, nefesim kesilmişti. Tüm gücümü toplayıp aşkımı oradan kurtarmak için atlamak istemiştim yola, ama mesafe o kadar azdı ki, attığım ilk adımla birlikte araba benim meleğimi ezmişti. Ben bebeğimi sevmeye kıyamazken, ona dokunamazken, lanet bir arabanın tekerlerleri onun üzerinden geçmişti. Sevgi döken dudakları, bu sefer kan döküyordu. Koştum yanına ve ilk kez kollarıma aldım meleğimi, hani kollarımda can verir diye korktuğum, bir kez bile sarılamadığım meleğim, işte o an, benim kollarımda can veriyordu. Kollarıma alır almaz önce gökyüzüne baktı “Allah’ıma şükür yetiştim” dedi mutlu bir ifadeyle ve sonra bana bakarak “Sana kıyamam bebeğim” dedi gülümseyerek. Kanlar içinde kollarımda can çekişirken bile beni düşünüyordu. Sözleri ilk defa bana acı veriyordu. Çaresizce ağlıyor, bir yandan etrafıma bakarak “ambulans”, bir yandan da meleğime bakarak “gitme” diye bağırıyordum. Meleğim son nefesini veriyordu gözlerimin önünde, bir şey söylemek istiyordu fakat ağzından kanlar boşalıyordu, o ise ısrarla söylemek istiyordu, zorluyordu kendini. Onun bu durumuna çaresizce ağlamaktan başka bir şey yapamıyordum. Gözlerimin içine bakıyor, gözleriyle anlatmak istiyordu sanki diyeceklerini. Biraz daha çabaladı ve "seni..." dedi devamını getiremedi. Devamını getirmeye çalışıyordu ama çok acı çekiyordu. Bir kez daha kanlar boşalan dudaklarından o kan kokan sözleri söylemeye çalışıyordu ve "seni se…" dedi. Ağlamaya başladı ama ben anladım meleğim demek istediklerini, “bende seni seviyoruum" dedim defalarca, haykırarak. Gülümsedi ve bebeğim gözlerini yumdu. Kollarımda can verdi. Burnumdan akan kanı yüzümde hissetmemle birlikte gözlerim kararmıştı ve orada bayılmışım.

Ertesi gün hastanede açtım gözlerimi. Bir telaşla gözlerim onu arıyordu, herkes başucumdaydı ama o yoktu. Ağlıyordum, inanamıyordum bebeğimin öldüğüne, "gelecek değil mi" diyordum ısrarlı bir şekilde. Ama hiç birisinden ses çıkmıyordu. Yalvarırım biri bir şey söylesin, bir rüya gördün, hastalandın o yüzden buradasın desin. Annem ağlamaya başladı ve sırayla odada ki herkes ağlamaya başladı. Annem, babam, ağabeyim, meleğimin annesi, arkadaşlarım... İnanmak istemiyordum bir türlü, saate baktım, saat 11:29 idi. "eyvah, geç kaldım" deyip telaşlı bir şekilde hastaneden çıktım. Koşar adımlarla aşkımızın başladığı o yere gittim ama meleğim orada da yoktu. Bekledim, gelir dedim. Dakikalar saat oldu ama benim meleğim yoktu. Gerçek yüreğime yerleştikçe isyan etmeye başlıyor, durmadan ağlıyordum. Kendime zarar veremiyordum çünkü o benim canım.

O öldükten sonra her gün durmadan yağmur yağdı. Doğa, yeniden küsmüştü hayata. Şimdi anlıyorum sonbaharın hüznünü. Onlar ayrılıklara sitem ediyor aslında.

Her gün yağan yağmurla, anılarımızın geçtiği o bank da bekledim.

Tanıştığımız gün nasıl da bebeksi bir ifade vardı yüzünde, ya eve giderken ki mutluluğum. Ya, ben onu çok özledim.

Günlerce, onsuz geçen her an, bir damla yaş akıyordu gözlerimden. Kara bulutlar yüreğime inmiş, güneş ise terk etmişti cennetimi.

Bekledim, hep bekledim meleğimi. Gözlerim gökyüzünde beni de yanına almasını bekledim. Yıldızlar belirdi bir bir, işte, bizim yıldızımız da orda, ama sen nerdesin meleğim. Nasıl da tatlıydın sen yıldız seçerken. Saatine bakıp, dilek dilerken. Saat şimdi 23:23. Yanıma bakıyorum belki yanımda belirirsin diye ama yoksun. Gözlerimde ki seni hissediyorum sadece akan gözyaşlarımda. İntihar edemiyorum cennetinden uzak olacağım diye. Kendime zarar veremiyorum seni de inciteceğim diye. Boynum bükük, çaresizce ağlıyorum. Yapamıyorum... Dayanamıyorum…

Her gün yanımıza gelip kendini sevdiren, aşkımıza şahit olan kedimiz oturduğumuz banka gelmişti yine ama benim meleğimi görememişti. Yere yüzükoyu uzanıp, gözlerimin içine bakarak ağlamaya başlamıştı. O da hissetmişti meleğimin öldüğünü. Kedimizin gözyaşları yüreğimi parçalamış, hıçkıra hıçkıra ağlamama neden olmuştu.

Dakikalar saatleri kovaladı günler geçti ve o da aynı nokta da benimle birlikte bekledi meleğimi. Ve bir gün kedimiz birden bire yerinden kalkarak meleğimin oturduğu yere yöneldi ve kendini boşluğa sevdirdi. Anlam veremiyor, heyecanla onu izliyordum. “Hani kedilerin kalp gözü açıktır, melekleri görebilir derler ya, o zaman meleğim yanımda şuan.” diye içimden geçirip, bir heyecanla “meleğim” dedim, bankı inceledim belirir diye ama göremedim. Yanımda olduğunu bilmek ve görememek bana çok acı veriyordu. O üzüntüyle de bayılmışım orada. Gözlerim kapanır kapanmaz meleğimi gördüm karşımda. Bakışlarında özlem vardı yine, ama sözleri kendime iyi bakmamı istedi. “Beni de al yanına, ne olursun” dedim “yapamam, sana kıyamam“dedi. “Biliyorum, gözlerimi açınca seni bir daha göremeyeceğimi biliyorum, ama ben gözlerimi açmak istemiyorum. Ben seni çok özlüyorum.“ dedim. O da bana “ sadece zamana bırak ve kendine o zaman içerisinde iyi bak, senin üzülmene dayanamıyorum, üzülme, ne olursun” dedi. Boynum bükük, buğulu gözlerle ona tamam diyordum. Aklıma takılan bir olay vardı ki, o da, bana arabanın çarpacağını bilmesiydi. “Meleğim nasıl bildin” dedim, “odama git bebeğim” dedi ve gözlerimi açtım. Kedimiz kucağımdaydı... Mutluydu... Ve kendini bana sevdiriyordu.

Güneşin doğuşuyla kendimi toparlayıp bir heyecanla meleğimin evine gittim. İzin aldım ve meleğimin odasına girdim. Kapıyı açar açmaz içimde ki özlem artmıştı. Onun kokusu, onun teninin değdiği yatak, onun eşyaları... Odasının her köşesinde çekindiğimiz resimleri, yanında ki ıslak mendilleri, o ilk gün ki elbisesi...

Meleğimin odasını özlem dolu bakışlarla izlerken, yatağının hemen başucunda açık kalmış günlüğünü gördüm. Elime alıp, heyecanla okumaya başladım. Tüm anılarımızı yazmış birer birer. Tanıştığımız günden bu güne kadar ne yaşadıysak. Gözyaşlarım noktası oluyordu cümlelerin. O aşk dolu yazıları hüzün oluyor, gözlerimle birlikte harfleri de ağlıyordu kelimelerin. Ve son sayfayı okumamla birlikte, soluduğum her nefes bana haram olmuş, yeni günlere lanet etmiştim.

“11 Aralık 2006 / 23:50
Hayatımın en güzel günüydü. Bana böyle büyük bir aşk, melek gibi bir sevgili verdiğin için sana çok teşekkür ederim Allah’ım.

Bugün bir yıldız seçip dilekte bulunduk biliyor musun? Şimdi birisine söylesem kabul olmazmış aşkım öyle söyledi. Bende seninle paylaşmak istedim. Ne de olsa sırdaşız değil mi?
İçimden geçirdiğim dilek “beni onsuz, onu bensiz bırakma Allah’ım. Ama eğer bir can alınması gerekiyorsa, alınan can benim olsun, ona bir şey olmasın, kıyamam, dayanamam“.
Bak yine ağlıyorum mutluluktan. Mendillerim gözyaşım kokuyor artık. Duygularımı anlatacak kelime bulamıyorum yine.

Saat 23:58 olmuş. Hemen uyumalıyım. Meleğimle rüyamda buluşacağız her zaman ki gibi. Onu çok ama çok seviyorum.

12 Aralık 2006 / 07:14
Şu an nefes nefeseyim. Az önce hayatımın en kötü rüyasını gördüm. Gözyaşlarımı tutamıyorum ya. O kadar gerçekçiydi ki. Ooff… Kalbim çok acıyor.

Aşkım kahverengi bir mont, gri bir kazak, açık mavi pantolon giymişti. Beni eve bıraktıktan sonra köşeden bir taksi geçmişti. Ve yaklaşık 1 dakika sonra aşkım köşeyi döner dönmez ona bir araba çarpıyordu. Her yeri kanlar içersinde yerde öylece yatıyordu. Şuan her yerim titriyor. Allah’ım, yalvarırım rüyam gerçek olmasın. Bebeğime bir şey olmasın. Ona kıyamam ben.

Umarım o kan kokan elbiseleri giymemiştir. Eve gelince hemen sana anlatacağım. Çok korkuyorum. Ama ona belli etmeyeceğim. O mutlu, sevgi dolu, uğruna canımı bile verebileceğim yüreği acımasın, üzüntü yerleşmesin diye, ona söylemeyeceğim. Onu çok ama çok seviyorum.”


SON NEFES

Meleğim, sen öldükten sonra hastane de yattığımda, kanser olduğumu tespit etmişler. Ve bir yıl ömrüm kaldığını söylemişler anneme. Aylar geçti ve bugün (12 Aralık 2007), son günüm. Senin de cennetine gittiğin tarih.

Nihayet kavuşacağız meleğim. Dileğim kabul oldu. Bu dünyadan ayrılmadan önce bir kâğıt, bir de kalem aldım elime, aşkımızı ölümsüzleşmek için yazdım hikâyemizi. Ve her şeyi dün yaşamış kadar heyecanlı, gözü yaşlıyım.

Meleğim, söz vermiştim kalbime, seni tanımadan önce. Bir melekle tanıştıracaktım onu ve o, yüreğimin son misafiri, cennetimin tek meleği olacaktı. Ben kararı gözlerinde vermiştim. Cenneti senin gözlerinde görebilmiştim. İnanmıştım. Ve inandığım gibi de oldu. Meleğimsin sen benim. Yüreğime cenneti sen getirdin.

Rüyanda gördüğün o elbise var ya, işte o elbise var üzerimde sen öldüğünden beri. Rüyan gerçek olur, bir gün bende ölürüm diye, hep o saatte, o elbiseyle oradan geçtim. Ama olmadı. Azrail beni de almadı.

Biliyor musun, bende o gün bir rüya görmüştüm. Hava kararmadan, seni erkenden eve bırakmamın sebebi de buydu. Rüyamda, hava karardığında, seni evine bırakmaya götürürken, o günün de biteceğinin hüznü ve özlemiyle birbirimizin gözlerinde kaybolmuşken, bir araba, hızla bize çarpıyordu. Yerdeydik ikimizde, kanlar içinde. Ben hareket ediyordum ama sen cansızdın. Ağlıyordum, sürünerek kanlar içinde yanına gelmeye çalışıyordum. Tam elini tutacakken uyandım ve durmadan ağladım. Nasıl titriyordu bedenim biliyor musun? O bebeksi yüzünü sevmek için elimi yüzüne uzattığımda, incinirsin korkusuyla titreyerek elimi geri çekermişim gibi. Ve bende günümüz bozulmasın diye sana belli etmeyecektim ama yüreğimiz buna dayanamadı ve bütün gün hissettirdi bize bu acıyı.

O elbiseyi annem bana doğum günü hediyesi olarak almış. Öldüğün gün giyecektim ama bende rüyamda o elbiseyi giymiştim. Gerçekleşmesinden korkmuştum. Ama korktuğum başıma gelmişti.

Sen cennetinde olsan da, ben seni hep yanımda hissettim. Çünkü içimde ki cennete seni hapsettim. Ölüm bile bizi ayıramaz. Ayıramadı da. Seninleyken yüreğim sımsıcak olurdu. Ama şimdi üşüyorum, çok üşüyorum.

Gözlerim kararmaya başladı. İçimi bir huzur kapladı. Zamanı geldi sanırım. Çok mutluyum çoook… Elveda yalan dünya. Bu aşk, bu dünya da yarım kalsa da, cennette devam edeceğiz kaldığı yerden, sonsuza kadar. Meleğim, cennette görüşmek üzere. Seni Se...
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
20 Ekim 2007       Mesaj #464
nünü - avatarı
Ziyaretçi
(Yitirdiğin her şeyde kazandığın bir şey var; kaz andığın her şeyde biraz yitirdiklerin. Bu yüzden birileri hep ısınıp dururken dinmez üşümelerin...)
Ben de benim olmayan şeylerle varım; benim olan zaten benimse, olmayan şeylerle... Varsam, buradaysam belki de onlar için... yüzün için belki de, yüzün nerede?
Birbirini tekrarlayan günlerin yaslı boğuntusunda nedir aradıkları insanların? Bu koşuşturmada, bin telaşla… Herkes birileriyle bir mutluluk düşü kuruyor; o düşle ıslanıyor, o düşle uyuyup uyanıyorlar; sonra düşleri de yakıyor günler.Bu kez yeni bir düş daha kuruyorlar; sonra bir daha, bir daha! Bütün düşleri yakıyor günler...Yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar. ..
İşte her düşün peşine bir şarkıyı takıyorlar. düş gidiyor, peşisıra şarkı da. Birden paramparça oluşunu görüyorlar düşlerin. Her düşle bir şarkıyı yakıyorlar...Ş arkılar yakıyorlar, şarkılar onları yakıyor sonra...
İnsan,
insanın diyalektiğine tükürüyor; insanı yakıyorlar!
Bunları düşünüyorum ve akıp gidiyor günler siyah beyaz resimler hırçınlığında. Sormuştun ya, işte her şey ortada, her şey! Önce kuşları vurdular orada, paramparça parçaları bir yana; bir bir savruldu yangınların ortasına kanatları da! Soluk soluğa dışarıdayım, seni buldum... Seni buldum ya, bu kez seni vurdular orada, seni...Her şey sürdü yine, her şey! Baktım ki daha durmuş uzayın rengini demliyor asalak dünya. Baktım ki dağlar ve güller yine akraba; daha bembeyaz uyurken kadınlar o esmer uykularda. Oysa seni vurmuşlardı, seni, orada!
Sonra gelip geçen her sabahla öyle susadım ki yüzüne yokluğunda... Yüzünü özledim, yüzünü, anlasana! "Anlasana" diye yazdım ve üç nokta koydum yanına, ama boşuna, boşuna; "boşuna! " diye yazdım ve kalkıp dışarı çıktım. saat 0.5'i birkaç dakika ve bir miktar saniye geçiyordu; ağaran günün teninden sağanak dökülüyordu.Yüzünü aradım...
Yüzünü aradım: Kalan kuşlar sen bu kentteymişsin gibi uçuyorlardı. İnsanlar kalabalık ve kabarıktı; silahları ellerine, tetikleri parmaklarına göre seçiyorlardı.
Uçaklar pike yaparken bu kentin göklerinde, bak dedim, bakacak bir göğümüz bile kalmadı işte! Yüzünü aradım gökyüzünde...
Yüzünü aradım: Sabahın tenine birer birer dağılırken işçiler; yüzünü aradım rastgele atılırken kahve önlerine iskemleler. Günler siyah beyaz resimler hırçınlığında ve ben burada, bir eski çağ enkazında...Kı zlar, boyanıp kuşanıp kız kıza dans ederken düğünlerde, yüzünü aradım, kendi olan yüzünü düğünlerde... Sonra gelinler korkularını atmışlardı eşiklere; yorgunluktu sonrası işte, yüzünü aradım gelinlerde.. .
Yüzünü aradım, geçtim...
Geçtim: Şarkıları paramparça görmekten, bu satırları yazmaktan geçtim! Oysa hep kalemimle değil, bir gün kanımla kıpkızıl yazmak istedikleri vardı benim de; onları henüz yazmamış olmaktan geçtim... Çalışma masamdan kalkarak elimdeki fincanı duvara çarpıp paramparça etmekten geçtim...
Geçtim: Sabahla birlikte kaynayan çorba kazanlarının kokularından, yol boyu uykularını alamamış köpeklerin korkularından; siyah ışıklardan, çoğalan çocuklardan, azalan ağaçlardan, arabesk feryatlardan ve ucuz umutlardan.. .
"İyiyim, sağol, sen nasılsın"lı merhabalardan; ağır ağır yayılan çöp kokularından, farlarını kapamayı unutmuş taşıtlardan, feodal şatolardan ve yasalara yelkovanlık yapıp, kendinin saniyesi bile olamayanlardan…
Hızla kirlenen bir dünyadan hızla geçtim...
Geçtim: Sensizliğin tahriş olmuş sızılarından, eksoz homurtularından, cami avlularından, düşleri iğdiş ******lardan, yasadışı iş yapan yasa memrularından ve ellerini çaldırmış ellerime bakmaktan geçtim; sensizliğe inanmamaktan. ..
Baktım, sis kaplamıştı kenti; dağılsa sanki bir..k varmış gibi! Sisleri yarıp geçtim... Yoktun, kendimden geçtim; kızdım, dağıttım, sana küfürler ettim...
Bir bilsen sana ne güzel küfürler ettim; yoksa kederden geberecektim…Gök-
yüzü her şeyi ağır ağır izledi; gökyüzünün renginden geçtim...
Sonra yeni kuşlar üşüştü gökyüzüne. bir sevindim, bir sevindim; gökyüzü yüzlerce kanattı işte! ama sen, sen orada bir serçe gibi üşüyor muydun yine?
Üşüyordun ve bunu biliyordum; çünkü her şey ortada, her şey! Bak, kimin temiz bir göğü varsa kirletip bırakmışlar avuçlarına; bu yüzden insanlar elleri ceplerde çıkıyorlar sabahlara. Coşkular deprem, sevinçler sıtma...
Söyle senin yüzün nerede, yüzün? Nerede başlar bir aşk ve biter, nerede? Nerelere gömerim seni ben, nerelerde ölürsün oysa sen! Nerede, yüzün nerede?
Sonra çıkıp bu kentin uğultusuna çarpıyorum; bu kent de uğultusunu bana çarpıyor, çarpışıyoruz, kimseler görmüyor... Bir sorudur: "Kurtarıcılar işgalci olabilir mi? Ya da işgalciler kurtarıcı? "Bir de oturup yüreklerden damlayan terin hesabını tutuyorum... Hesabını, kimselerin bilmediği bahçelerin dudağında kanayan uzak güllerin. sevgiye bütün misillemelerin, gecelerin, seslerin, kederlerin.. . Karacadağlı bir çocuğun kan çıbanının, Şemdinlili bir ağıdın, Kasrik'ten esen poyrazın, Peru'da bir balıkçının ve Botan'da yakılan köy evlerinin...Ö yle acı ki her şey unutmak istiyorum... Kendimi bir menekşenin rengine, bir gülüşe k(atıp) unutmak! Unutma düşüncesini bile unutmak...
Yitirmiştim o aşkın kimliğini, hükümsüzdü... Hükümsüze hükümlü bir aşkı unutmak istiyorum... Ve asker çocukları, mapus çocukları, ayyaş babalara sitemsiz çocukları, yitirilmiş çocuklukları.. .Uçarı bir çocukluğu yitirmiş benim de yüzüm; yüzüm, zamansız ihtilallerde. iİtilalleri tutun, çocuklar erken yaşlanmasınlar! Yaraları tutun, güçleri öpüştürün, gökyüzünü dönüştürün; yoksa ölünür alnında günün! Ölmeleri hani sessiz, hani genç, unutmak istiyorum... Eski
yoldaşların gözbebeklerinde kanayan bir düşün düşüşünü unutmak!
Unutmasam, ben de kalemimi kendim için kıracağım...
Biz kapkara gecelerin göğünde küçük, ak noktalardık; bir düşünün, ne aklıklar gizler gece; ne aklıklar öyle susar gecede, ama öyle öyle çok gecedir ki gece, aklığımızı büsbütün örtecek kadar...
örtülüşünü ,usulca ,aklığımızın, unutmak istiyorum...
İşte bundan coşkuyu sevmiyorum artık öyle kabara köpüre nehirler gibi; siz orada kalabalık kalın, sağolun, yalnızlık iyi, yalnızlık iyi...
Yalnızdım, üşüyordum ey özlem! Beni bir gün bu özlem öldürecekti. Ölecektim bir gün erken, belki kederden… Yakın o gün! beni yakın, savrulup aksın külle- rim dicle nehrinden...
Akıp geçerken günler siyah beyaz resimler hırçınlığında, sormuştum ya, işte her şey ortada, her şey
Ben ölürüm; dağlar ve güller yine akraba...
Artık gün doğunca bütün darağaçlarını kursunlar, kursunlar, kur-sun-laar! Her şey bu kadar güzelken, böyle bir yanıyla sığ yaşanana, boğulana, savrulana, kirlenene dalkavukluk, çirkinliğe figüranlık etmekten bık-tıııııııım!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Ekim 2007       Mesaj #465
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Göç

Göç oldu bir acıdan öbür acıya
oysa sağrısı kurumamıştı atımızın
daha dün sürüp gelmiştik buralara
bugün göründü yine yolların ucu

Devrildi kıl çadırlar seher vakti
usulca uyandırıldı çocuklar
ve kadınlar bohçası çözülmemiş
bir keder gibi gibi düştüler yola

Turnalar gitti biz gittik
bitmedi peşimizdeki nal sesleri
nerde konaklasak tedirgindik
kuruyordu ırmaklar ve göller

Bir yangın gibi taşıyıp durduk
kederi ve acıyı göğsümüzde
yer gök duman içindeydi sanki
genzimizi yakıyordu ayrılıklar

Zulüm bırakmadı peşimizi hiç
biz gittik o buldu izimizi
konar göçer olduk yedi iklimde
tanığımızdır dağlar taşlar

Yalnız bir öfke ışıltısı kaldı
gözlerimizin yorgun sularında
yaşamak bir inat oldu artık
yaşamak bir direnme oldu zulme

Ve işte devrildi yine kıl çadırlar
göç başladı bir acıdan bin acıya
Geride akşamın küllenen ateşi
ve susturulmuş çocuk sevinçleri kaldı..


isimsiz kral
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
22 Ekim 2007       Mesaj #466
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Günesin Olsun Gonlunde Casar Flaischlen

güneşin olsun gönlünde
kar bile yağsa, ya da fırtına olsa
gök bulutlarla ve dünya kavgayla dolsa
güneşin olsun gönlünde

o zaman gelsin ne gelirse
doldurur ışıklarla en karanlık gününü
bir şarkın olsun gönlünde
sevinçli ezgilerde
seni günlük tasalar boğsa bile

bir şarkın olsun dudaklarında
o zaman gelsin ne gelirse
yardım eder atlatmaya en yalnız gününü

başkaları için de bir diyeceğin olsun
tasada ve bunalımda
ve seni mutlu edecek her şeyi söyle onlara da

bir şarkın olsun dudaklarında
yitirme sakın cesaretini
güneşin olsun gönlünde
ve her şey iyi olacak
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2007       Mesaj #467
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Beklenen Sevgili

Herkesin vardır ya beklediği bir sevgili
Hayalinde çizersin şeklini şemalini sevgilinin.
Kimi esmer olsun der, kimi sarışın
Kimi de der ki hiç önemli değil insan olsun, dürüst olsun
Çarpsın şu yüreğim yeter ki,
Sevsin, okşasın unuttursun bana herşeyi.
Hep onu beklersin
O hayalini kuruduğun kişiyi.
Hayalini kurduğun zaman bile mutlu olursun çoğu zaman,
herkeste onu arar,
Tek sevdiğim olacak dersin, tek sevdiği olucam.
Sonra çıkar bir gün karşına
Ne yapacağını şaşırırsın, hayatın tümüyle O na odaklanır bir anda.
Ne esmerdir belki, ne sarışın ama çarpıyordur kalbin,
Titretiyordur heyecenıyla dizlerini, yüreğini.
Olsun dersin önemli olan bu ya,
Sokuldunmu o sıcacık boynuna
Unutursun dünyadaki herşeyi, güçlü hissedersin kendini,
Güvende hissedersin.
Hissetmeye başladınmı o sevgiyi
Umrunda olmaz hiçbirşey
Evliymiş, bekarmış, doğruymuş, yalanmış
Düşünemezsin hiçbir şeyi Sadece O dur herşey,
O'na gider güler, O'na gider ağlarsın
Onunla eğlenir, onunla gezersin sadece
İple çekersin buluşacağın günü,
Onsuz tat vermez hiç bir şey
Hiç sonu olmayacakmış, son nefesine dek o olacakmış gibi gelir insana
Sanki o gökyüzünün derinliklerindeki mutluluğa ulaşan bir kule,
Sende o kulenin en tepesinde...
Sonra bir anda çekiliverir hayatından habersizce, nedensizce
yada saçma sapan bir neden ile...
Dengenin kaybedersin bir anda.
Ama olsun der avutursun kendini
Devam edicem hayatıma eskisi gibi,coşkulu, heyecanlı .
Yeni kararlar alır sarılmaya çalışırsın hayata
Unuttum dersin soranlara!
Taki üst üste yanlışlar yapmaya başlayınca işinde, hayatında,
Yürürken farkında bile olmadan katedince yolları gideceğin yeri şaşırarak,
Unutunca beş dakika önce yaptığın işi
Ve uyuyamayınca geceleri,
Uyuduğunda titreyerek uyanınca uykundan,
İstesende gülemeyince, eğlenemeyince
Tadını alamayınca hiçbirşeyin
Anlarsın unutmanın kolay olmadığını
Hıçkırıklara boğulursun ozaman işte
Keşke dersin, keşke beklenen sevgili olmasaydı o
keşke sırdan bir Ali, Ahmet, Mehmet olsaydı da
Beklenen sevgili olmasaydı,
Ben beklenen sevgilinin hayaliyle mutlu olsaydım yine...

isimsiz kral
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
23 Ekim 2007       Mesaj #468
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Fırtınasız havalarda ve kısa mesafeli yolculuklarda o da mecbur kalınırsa kullanılabilecek ufacık bir yelkenliyle uzak denizlere açılmış sanki ömrüm....

Uçsuz bucaksız bir mavilikte ve ufacık bir karartı bile denemeyecek mekanında sallantıların en şiddetlisiyle alaboraya müsait bir akibetin kollarına düşmeme adına kanayan parmak uçlarındaki kırılan tırnaklarıyla tutunmaya çalışmakta belli belirsiz çıkıntılara.....

Kıyılar ve kayalar çok uzak olmalı ki hazır aşındırmaya müsait bir varlık bulmuşken var gücüyle bastırmakta, ağır aksak bir şarkının birlik notaları gibi yüzündeki porteye düşen rüzgara inat altını oymakta, altmış dörtlük notalı asi dalgalar..

Parlayan gözlerinde umuttan eser kalmamış... Bilinmeyen bir makamın taksimini geçmekte mırıldanışları... Ağlamaklı bir kemanın en ince telinden çalınmakta sergüzeştinin şarkısı...

Yaş otuz iki... Dante’ye bile kavuşmak olası görünmemekte sanki...

Yelkeni yırtılacak... hızla su alacak... alabora olacak belli...

Dudaklarında ki acı tebessümle düşünmektedir bu son deminde..

‘’ Pişman değilim... iyiki sevdim seni... iyiki daldım denizine... iyiki varsin...
alonelegend54 - avatarı
alonelegend54
Ziyaretçi
23 Ekim 2007       Mesaj #469
alonelegend54 - avatarı
Ziyaretçi
ellerine sağlık mektuplar güzel olmuş
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Ekim 2007       Mesaj #470
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sevdam Beni Aramıyor

Pamuk ipliğine döndüm,
Ha koptum ha kopacağım
Biçare şaşkına döndüm
Daraldım boğulacağım

Sevdam beni aramıyor
Ne özlüyor ne soruyor
Öldü mü kaldımı diye
Hiç mi hiç merak etmiyor

Onu nasıl sevdiğimi
Canımın içi deyişimi
Ona verdiğim değerin
Bilemedi kıymetini

Beni anlamak istemedi
Yüreğimi hissetmedi
Kim bilir kimi dinledi
Gerçeği görmek istemedi

İsteseydi görmez miydi
Benim gibi sevmez miydi
Bana karşı hissi olsa
Sevdim seni demez miydi ..

isimsiz kral

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük