Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 45

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 266.198 Cevap: 628
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
4 Eylül 2007       Mesaj #441
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Kaçınılmaz olduğunu düşündüğüm son, olayları kendi akışına bıraktıktan sonra, “zamanı geldiğinde” gerçekleşseydi, bu kadar yakmayacaktı içimizi belki, bu kadar öldürücü olmayacaktı açtığı yaralar belki…
Aşkı yaşayarak tükettiğimizde, böyle eksik, böyle çaresiz, böyle kırık olmayacaktı hayatlarımız… Aşk, dolu dolu yaşanarak tüketildiğinde, yarım bırakılmışlığın, yaşanmamışlığın yükünü sırtlarımıza vurmayacağından, dost kalarak ayrılmayı başarabilecektik belki de…
Sponsorlu Bağlantılar
Birlikte mutsuz olduğumuzu, yaşayarak gördüğümüzde, ayrı ayrı mutlu olmayı başarabilirdik. Kim bilir, belki de mutsuzluğu, acıyı, ayrılığı hiç yaşamadan, hayatımızın sonuna kadar birlikte olabilirdik…
Ne yapmıştım ben!...
İkimize ne yapmıştım ben!..
Gözlerimi gerçeğe açtığımda, temelini yaptığım yanlışlarla kurduğum bu hayata daha fazla devam edemeyeceğimi anladım. Aynaya her bakışımda bu “kötü adam”la yüz yüze gelmeye tahammül edemezdim artık!..
Kalbimin sesini dinlemeye karar verdim, yıllar önce yapmam gerekeni yapmaya yani…
“Git ona” diyordu zavallı kalbim, “onsuz olmaya dayanamıyorum, git ona, ait olduğum yere götür beni…” Kalbimi dinledim… Sana geldim…
Birden bire karşına çıkmaya cesaretim yoktu, seni, hayatına yeniden girmem düşüncesine alıştırmam gerekiyordu. En başında izlediğim yöntemi, daha uzun zamana yayarak uygulamaya karar verdim. Gülleri tek tek göndermeye başladım.
Ofisine geldiğim o güne kadar her şeyin planlarıma uygun olarak ilerlediğini düşünüyordum. Bu düşüncenin verdiği cesaretle, yılların verdiği hasretle ve en yakın arkadaşının yardımıyla, odana kadar girdiğim, özlediğim kokunu içime çektiğim, uzaklaşmak için kendimle mücadele ettiğim o günden sonra, yaşadıklarını uzaktan izledikçe, yine yanıldığımı düşünmeye başladım. Sana ikinci kez işkence çektiriyordum. Gidişim de, gelişim de seni yaralıyor, parçalıyor, öldürüyordu…
Sana bunları ikinci kez yapmaya hakkım yoktu!
Kalbim, haline ne kadar üzülse, kan ağlasa da, devam etmemi söylüyordu. Sonuna kadar gitmemi, ne olacaksa olmasını…
Ne yapacağımı bilmiyordum. “Üzgün” olduğumu bildirdikten sonra, şehirden uzaklaşmaya karar verdim. Seni görmeden, uzaktan izlemeden daha net kararlar verebileceğime inandım. Devam edip-etmeyeceğim orada, senden uzakta belli
olacaktı.Bir hafta boyunca her gün, sabahtan akşama kadar, iki düşünce çatıştı durdu beynimde. Gitmek ya da kalmak ve devam etmek, sonuna kadar, olacakları görmek…
Seninle yüzleşmeliydim. Ne olursa olsun bunu yapmalıydım. Bu defa, bize olacaklar konusunda senin de söz hakkın olmalıydı. Ya hep hayalini kurduğum gibi, “kal” diyerek kollarıma atılmalı ya da “git” diyerek, bu kez tüm yaptıklarımdan dolayı beni suçlayıp, benden nefret ederek “ikimizi” gömdüğün çukurun üzerine beton dökebilmeliydin. Vereceğin karar ne olursa olsun, diyecek sözüm, verecek karşılığım yoktu. Sadece başladığım şeyi bitirmeli, bu kez kazanmaya bir şans tanımalı, kaybedersem de sonuçlarına katlanmalıydım.
Bu akşam, kaldığım otelin lobisinde oturmuş, elimde telefon, yarın gece, evine ulaştırılacak olan altıncı gülün organizasyonunu yaparken, otelin kapısından içeri sen girdin!Resepsiyonda fazla oyalanmadan, kaydını yaptırıp aceleyle yukarı, odana çıktın…
Benden kaçıyordun…
Yine karıştı düşüncelerim, yine savaş ilan etti kalbime beynim…
Sabah olmak üzere ve ben saatlerdir sana yazıyorum.
Üç yıl önce neden ve bu kadar yıl sonra neden? Bunun yanıtlarını vermeye çalışıyorum.
Üzgünüm, mantıklı bir açıklamam yok!..
Anlatabileceklerim sadece; nedensiz korkularım, gereksiz gururum, aptalca kararlarım, dayanaksız bahanelerim, yaşadığım ve yaşattığımı bildiğim cehennem ve tesadüf olamayacağına inandığım gelişmelerin açtığı gözlerim, sürekli savaş halindeki beynim ve kalbim…
Bu mektup, sondan bir önceki gülle birlikte yarın akşam, resepsiyon görevlisi tarafından sana teslim edilecek.
O saatlerde ben, çoktan oradan ayrılmış olacağım. Sabah ilk uçakla dönüyorum, geldiğim ve geldiğin şehre.Yedinci gülü alıp-almama kararını sana bırakıyorum.
Eğer istersen, beni bulabilirsin. Gerekli ipucunu bu mektupta sana verdim.
Tez-anti tez-sentez.
Sen hep bu sac ayağının bir parçası oldun iş hayatında.
Bir defalığına pozisyonunu değiştirmeni istiyorum senden. Tez, senin iki yıldır yaşadıkların. Anti-tez yukarıda okuduğun satırlar. Savunma makamı değil, şimdi karar makamısın sen bu davada. Sentezi sen yapacaksın.
Birlikte, iki yüzüğün prangasında, müebbet hapis ya da bu sevginin idamı ile bu sanığın ömür boyu sürgünü…

Karar senin!..

Savunmamı son sözümle bitiriyorum:

Seni çok seviyorum…

İki yıl önce, iki yıl boyunca, hâlâ ve daima…

H€L€N - avatarı
H€L€N
Ziyaretçi
4 Eylül 2007       Mesaj #442
H€L€N - avatarı
Ziyaretçi
Beni gördün,
beni begendin, sonra beni sevdin...
Sponsorlu Bağlantılar
Ama nasil sevgiydi bu?
Nasil askti bu?
Birakip gittin...
beni dinlemedin...
Sana son sözümü söyleyemedim...
Oysa ben seni SEVDIM cok sevdim.
Sana sadece bunlari söyleyecektim ama sen beni dinlemedin,
sadece cekip gittin...

Simdi bir Kiz var,
durmadan agliyor, gözyasi hic dinmiyor.
Peki ama neden???
Sevdigi icin mi?
Inandigi icin mi? yoksa unutamadigi icin mi?
Hayir hic biri degil.
Duydugu hakaretlar yüzünden...
Onun gibi SEREFSIZ birinden!!!
Simdi ise tek dilegi, onunla yasanan günleri hayatindan silmeyi...
Bunlari elbet birgün basaracak ve hayatinda yeni bir sayfa acacak.
Ama O sevdigi kisi ise, birgün mutlaka Allah´indan bulacak....

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
5 Eylül 2007       Mesaj #443
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Mektup

biliyormusun can....ben insan olmayı becerebilmek için insanlardan uzak durmayı yeğledim hep...ve sevmeyi kendime bir elbise gibi giydirdiysem bile sevmenin gücünü hiçbir güzelde göremedim...onun içinde çok duygusal biri oldum...çünki benim davranışlarımın yansımalarını başkalarında görmeyi istedim ya da kırılmadan kırmadan insanlardan uzak durabilmeyi öğrendim yanlızlıktan...

senleyim...dört tarafı dev çiçeklerle örülmüş bir hapishanede...ve kendimi uzaklaştırdığım bir toplumun da içindeyim...kendimi onlardan soyutlamak yerine çoğu kez hayatı ve onların pervasızlıklarını ti'ye alıyorum...biliyorsun ki kendime ait ne bir işim ne de bir taşınmazım var ama ayaklarımın üzerinde durmak için çalışmayı becerirken paranın ve zevkin sonsuzluğuna inanmadığımdan ailemin sahip olduklarından kendime yeterim diyip düşlerime,aileme ve kitaplarıma önem veriyorum...bazen keçiler geliyor ama olsun diyorum...keçi olmak için çalıya çıkmak gerekmez ot da yesem olur diyorum...yani elimdekinin değerini bilerek yaşıyorum can...

insan bazen yolda giderken bir karıncanın peşine düşmek istiyor...ya da kafasının üstündeki buluta çıkıp aşağıları izlemek...ve yahutta ruhunu yaşadığı şehrin en yükseğine koyup cesedinin onun içindeki haraketlerini yorumlamak...hani bir çiçek tohumu olursun bir fidancının elinde...saksı sahibi olursun önce...sulanır ve itina gösterilirsin...ve bir gün bir başka el alır seni eline ve toprağını değiştirir önce ve köşeye hapseder seni ya da bir pencereye...ben hiç böylesine değerli olmak istemedim biliyormusun...itina istemedim...istediğim tekşey güzelliklerimin görülebilmesi ve ona göre sıradan muamelelerdi...ama bunu isterken sevdiğim insana işte o çiçek muamelesini yaptım hep...itinalaştım onda yalnız hiç evimden çıkmasın toprağı değişmesin istedim...ya da hayal ettim böylesini...sanırım oldu...içim dışıma uydu ve ruhum mutlu sayende...

SENİ SEVİYORUM...

seviyorum çünki ulaşılmazım oluyorsun en yakınımda...ve yanımdayken uzakta...aşkla tutkuyu evlendirmişler birgün,aşk tutkunun gözlerine bakmış tülbendini açarken..tutku utanmış ve boynunu eğmiş...tutku bu..öyle güzelmiş ki...aşk gibi ani değilmiş gelişleriyle gidişi...ve biliyormuş aşkın onun yüzünü gördükten sonra gideceğini...ben sana aşık değilim bunun için sevinmelisin...sevinmelisin çünki içimdeki sonsuz ve hiç bir şarta bağlanmayan bir sevgi...aşk gibi zevke dalmaz o ya da tutku gibi körü körüne söylemez sevdiğini...

insana hayatın bahşedilmesinin manası sevgi...ilahi davetlerin özü sevgi...anlamayı ve anlayışlı olmayı öğreten sevgi...ve hediyesi en bol olan duygu sevgi...insanı hatırlı kılan,insana şahsiyet kazandıran şey sevgi...yani benim içimdeki duyguların toplamındaki sonuç sevgi...SEN SEVGİSİ...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Eylül 2007       Mesaj #444
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Öylesine Bir Mektup - Can Dündar



Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.


Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu,diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?


Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.


Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.


Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.


Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başı içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.


Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.


"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum da.


Neler yazmışım diye merakımdan.


Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.


Can DÜNDAR
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
19 Eylül 2007       Mesaj #445
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Beşinci Mektup

Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
..........
..........

Ümit Yaşar Oğuzcan
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
19 Eylül 2007       Mesaj #446
nünü - avatarı
Ziyaretçi
İkinci Mektup

Aramak... Ömür boyunca aramak...
Yalnız seni aramak... Paslı teneke kutularda, küf kokan
dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde,
sonra vapurlarda, trenlerde hep seni aramak.
Belki bu şehirde değilsin. Ne çıkar? Seni arıyorum ya.
Belki de ayni sokakta evlerimiz, sabahları
beni görüyorsun işime giderken.
Sonra akşamı bekliyorsun, alacakaranlığı...
Beni bekliyorsun ya da bir başkasını, bir başkasını...

Hiç gel demiyeceğim sana. Aramak neredeyse
..........
..........

Ümit Yaşar Oğuzcan
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
21 Eylül 2007       Mesaj #447
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Bu sana onuncu mektubum
Ve de sonuncu
Artık fark etmiyor benim için
Ne olursa olsun sonucu
Nasılsa göründü artık
İkimize ayrılığın ucu


Derler ki;
Her aşkın gökyüzünde bir meleği varmış
Bir aşk bitince o melek ağlarmış
Ve bir yıldız kendini vurup
Sonsuzluğa kayarmış
Kaldır başını
Bak gökyüzüne
Şimdi bütün melekler yasta
Ve bütün yıldızlar sana "Gitme" diye yalvarmakta
Sense
Hala içi boş kupkuru bir inatta
Bense
Hala resmini çiziyorum bu son mektupta


Oysa
Aylar var umutlarım komada
Hayallerim bitkisel hayatta
Ve bu zavallı yüreğim
Acele Rh pozitif bir aşk aramakta


Anlayacağın
Seninle tarihi geçmiş bir aşkı yaşadık ikimiz
Eskimiş düşlerim bir eskiciye yakışır artık
İple çektiğim temmuzları da sana bıraktım
İstersen
Göz yaşlarımı bir madalya gibi diz göğsüne giderken
Çünkü
Kapattım aşkın bütün sayfalarını artık...
Son postayı koydu sabrım yalnızlığıma
Ve son resti çekti gözlerim
Dönüşü olmayan yollarına...


Ama yine de sen üzülme
Sözüm var kendime
Bu aşkı sensiz de yaşatacağım
Olurda bir gün
Zamansız kapanırsa gözlerim
Sakın şaşırma
Sana anlatamadığım bu aşkı
Orada meleklere anlatacağım
Ve işte o gün
İki damla yaş düşecek gözlerinden biliyorum
İşte o gün
Seni de sana ağlatacağım.


Dedim ya
Bu sana onuncu mektubum
Ve de sonuncu
Artık fark etmiyor benim için
Ne olursa olsun sonucu
Sen yepyeni aşklara yolcusun artık
Ben en eski yalnızlığıma yolcu...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Eylül 2007       Mesaj #448
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Size Bir Mektup Var

Yumurtanızı nasıl yerdiniz? Rafadan mı?
Kahvenizi sütlümü alırdınız, yoksa sademi?
Sofranızda pastırma olmasa kızar mıydınız?
Üç çeşit yemekten sonra tatlı alırsınız herhalde?
Aman ha porselen tabaklarınıza dikkat edin
Sonra kırılırsa ne yaparsınız?

Doğru ya siz ne anlarsınız yokluktan ve dardan
Size bir mektup var! Çöpten ekmek toplayanlardan.

Hangi kolejden mezun olmak istersiniz?
Babanız size ne marka bilgisayar alsın?
Sınıfı geçerseniz kameralı cep telefonu ister misiniz?
Aman ha okulunuzdaki bale kursuna devam edin
Kolej üniformalarınız kaç çeşit olsun?
Okul servisiniz geç gelse kızar mıydınız?

Doğruya siz ne anlarsınız , mum ışığıyla sabah edenlerden
Size bir mektup var! Merkep sırtında okula gidenlerden.

Bu gün hangi mağazayı dolaşmak isterdiniz?
Vitrindeki elbiselerden kaç tanesini alırsınız?
Ayakkabınızla kravatınız aynı renk olmalı di mi?
Yoksa size gülerler mi aynı takımı her gün giyseniz?
Aman ha akşamki diziyi kaçırmayın
Sonra yarın ne konuşursunuz altın günlerinizde?

Doğru ya siz ne anlarsınız bir yamayı üçe bölenlerden?
Size bir mektup var! Kış günü elbisesiz ölenlerden?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Eylül 2007       Mesaj #449
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hadi Affettiğini Söyle

Sana söylediklerimden utanıyorum,
Senden bir defalığına af diliyorum,
Seni dünyalar kadar seviyorum,
Hadi, hadi affettiğini söyle.

Geçirdiğimiz güzel günleri unutma,
Sana kaba konuştuğumu hatırlatma,
Yaptığım hataları hiç sorma,
Allah'ım bunları bir daha yaşatma.

Bunları yazarken gözyaşım dinmez,
Her şarkıda ağlarım sonu gelmez,
Sensiz bir saniyem mutlu geçmez,
Hadi, hadi affettiğini söyle.

Ne yapsam vazgeçemiyorum senden,
Ne olur dinleyip biraz hak versen,
Söz geçiremiyorum seven gönlüme,
Hadi, hadi affettiğini söyle.

isimsiz kral
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
28 Eylül 2007       Mesaj #450
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Yine bir akşam üstü... Ve ben yine bulutlarla beraber çay içiyorum... Az şekerli. Aylardan ekim. Üç gün sonra dolunay çıkacak. Hava birazcık serin gibi. Senin yanımda olmanı istediğim akşamlardan birisi işte. Her akşamki gibi yine boş ve yine sabaha gebe. Sanki kar yağacakmış sanıyorum. Birazcık serin dedim ya işte bu serinlik sadece bu akşama özgü bir serinlik değil. Temmuz dada böyleydi hava benim için. Seni arıyorum. Belki biraz sana sarılır ısıtırım kendimi diye düşünüyorum. Sen yanımda olsan belki şubat ta bile yalınayak gezebilirim. Şubat bile üşütmez beni yanımda olsan. Hatta mart bile bir şey yapamaz. Eminim. Sen yanımda olsan deniz kenarına bile giderim seninle. Deniz donmuş bile olsa sen yanımda olunca bana bir şey olmaz bilirim. Ben kardan adam yapmaya bayılırım. Ama kardan adam yaparken hiç sabır edemem. Biran evvel olsun da bitsin diye acele ederim. Hele o en son havucu burun olarak takmak yok mu işte o bitiriyor beni. Kömür ile göz ve dudak yapıp ona gülümsemeyi öğretmek bir başka haz benim için. Tabi birde boynumdaki kaşkolu üşümesin diye onun boynuna dolamak sanki birisine büyük bir iyilik yapmışım hissini verir bana hep. İşte sadece o zamanlar sevmem ben güneşi. Zaten ben üşümesin diye ona kaşkolumu vermiştim niye doğuyorsun aptal güneş.Sen yanımda olsan seninle de kardan adam yapardık. Ama o zaman ben hiç acele etmezdim. Ne kadar uzun sürerse sürsün beklerdim. İsterse hiç bitmesin. Beklerdim. Bir daha ki kışı bile beklerdim sen yanımda olsan. Sen yanımda olsan bu sefer havucu kardan adamın burnuna takmazdım. Seninle beraber oturur kıtır kıtır yerdik. Bize okulda öğrettiler. Havuç gözlere çok iyi gelirmiş. Hep öyle derdi zahide öğretmen. Zaten benim de senin gözlerine ihtiyacım var. Onlara iyi bakmam lazım. Her gün bir havuç yerdik seninle. Sırf gözlerine iyi gelsin diye. Biliyorsun benim senin gözlerine ihtiyacım var. Sonra kardan adamın gözlerini ve dudaklarını yapardık. Ben gözlerini yapardım sende dudaklarını yapardın. Dudaklarını sen yaptığın içinde gülümsemeyi öğretmek sana düşerdi. Eminim ona çok iyi öğretirdin gülümsemeyi. Aynı senin gülüşün gibi sımsıcak gülerdi biliyorum. İyi öğretirdin. Sen yanımda olsan kaşkolumu sana verirdim. Nasıl olsa kardan adam gülümsemeyi öğrendi ya üşümez artık. Artık güneş bile çıksa üzülmem ben.Sen yanımdasın ya bir tane kardan adam daha yaparız güneş batınca. Güneş doğunca yine eritir onu. Biz bir tane daha yaparız. Sen yanımda olsan bu kez bulutlara hiç yüz vermem. Çayımı seninle içerim. Üç şekerli. Sen yanımda olsan beraber kız kulesine gideriz. Yok yok gitmeyiz. Üsküdar da bir rıhtım turu yaparız. Sonra kız kulesini uzaktan uzağa şöyle bir süzeriz. Tam karşısına oturup uzun uzun bakarız. Yok yok uzun uzun bakmayız. Uzun uzun bakarsak gözlerimiz yorulur. Biliyorsun benim senin gözlerine ihtiyacım var ya onları fazla yormayız. Zaten daha çok gezecek yer var. Sonra . Sonra nereye gidelim ? Sonrasına sen karar ver canım. Biliyorsun sende söylemiştin ya nereye gittiğin önemli değil kiminle gittiğin önemli diye... Sen yanımda olsan nereye olursa oraya giderdim....

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük