MERHABA BABA
Sana hiç mektup yazmadım. O yüzden bu yazı, açık bir mektup. Sana daha önce dediğim gibi bugün, senin babalar günün değil. Benim doğduğum gün baba oldun sen. Ama bugün yazımı okumanı istedim.
İsmimi nakış işler gibi koyana, annemi bulana yazdım.
Senden tam 20 yıl sonra avukat olan kızından bir mektup al, istedim.
Bu yazı galiba bunca yıldır hiç söyleyemediklerim, çekince koyarak söylediklerim ve dirhem dirhem söylediklerim için...
"Babasının kızı" dediler...
"Baba mesleği ha?!" dediler...
"Babanın yanına dönersin" dediler...
"Nasılsa baban avukat" dediler...
Ama seninle hiç konuşmadık hangi fakülteyi, şehri ve hayatı seçmem konusunda... Ben hep haber verdim sana hayati kararlarımı...
Ne bilsinler, "onların" benim gibi bir babaları olmamış...
Çünkü...
Sen, başka babalar gibi kızı tarafından sevildiğini layıkıyla hisseden bir baba ol(a)madın. Çünkü zaten sen herhangi bir baba değilsin. (Her baba değerlidir, tektir, karşılaştırılmayı hak etmez ve şiddetle reddeder ama bugün 20'li yaşlarında olup da Türkiye'de büyümüş gittikçe çoğalan ama şimdilik azınlık olan kızların anladığı, bildiği, hissettiği ve bazen paylaştığı bazı gerçekler var artık: Bu kızlar babalarıyla maça gider, oturup içer, sohbet eder, babalarından korkmazlar, babalarıyla her şeyi konuşurlar, annelerini araya tampon olarak kullanmak zorunda değillerdir!)
Doğacağımı öğrendiğinde, bir zenci bebek alıp, televizyonun üstüne koyup demişsin ya: Benim çocuğum hiç ayrımcılık yapmayacak! Bir de Barbie çılgınlığımın estiği günlerde bana zenci bir Barbie bebek almıştın ki en çok onu sevdim ben!
Misafir dönüşlerinde, senin kucağında eve dönerken uyumuyordum hiçbir zaman... O güven duygusunun eşinin olmadığını bildiğimden...
Üşütüp hasta olmayayım diye meyve sularını şişeden bardağa koyup, ılımasını beklerken beni nasıl oyaladığını da biliyordum...
İnatçılığım yüzünden çenemi patlattığımda "Anne" diye haykırırken nasıl da çaresiz koşuşturduğunu da...
Ana okulunda, en azından bir kıyafeti defilede benim giymem için uğraşman da eşitlik duyguna düşen lekeyi temizlemekti...
Senin takımından vazgeçip, o sene şampiyon olan takıma transfer olurken senden izin istediğimde, "Peki geç" dediğini de biliyorum. Beni futbol otoritesi olarak gördüğünü söylediğinde dürüst olduğunu da...
Yaz gecelerinde uzun yürüyüşlerimizde sorduğum soruları bıkmadan, sabırla ve özenli cevapladığını... Bilmediklerini de araştırıp cevapladığını biliyorum. Bu yüzden ansiklopediler, sözlükler ve kitaplarla aram iyi!
"Bianchi, çok güzel baba inan ki" şiarını her duyduğunda, "Alırız kızım" dediğini ve senden istediklerim için beni neden beklettiğini, sahip olduklarımın kıymetini bilme fırsatı yarattığını da biliyorum.
Hayatta en değerli olanın, gösterilen çaba olduğunu senden öğrendim. İşin gücün çok yoğunken bana istediğin kadar zaman ayıramayıp telefonu stresle ve istemeyerek çabucak kapattığında biliyorum ki bulduğun ilk fırsatta beni arayıp telafi edersin içinde ne kaldıysa...
Çocuk yetiştirmek, 7 gün 24 saat hayat danışmanlığıymış. Bunu da senden öğrendim!
Her hak ettiğimde takdir ettiğini ve takdirlerinin sınırı olmadığını da biliyorum.
Aslında hayata karşı hırçınken ve isyankârken, "kalbine hançer gibi ******** laflar" ettiğimde hoşgörünün ne olduğunu Mevlana'dan değil de senden öğrendim.
Ama bunları fark etmek ve değerini bilmek için 24 yıl-yazıyla yirmi dört- geçmesi gerekti.
Beni özgür bırakan ve insanın zaten özgür olduğunu, özgür kalması gerektiğini bilen, tavsiye vermeyen, dinleyen, kendisini dinleten, yönlendirmeyen, baskı yapmayan, kızına güvenen, güvendiğini söylemekten çekinmeyen, "sana güveniyorum ama topluma güvenmiyorum" demeyen, en panik hallerde soğukkanlı duran ve bundan feyzalmamı sağlayan, sevgiyle büyüten, saygıyla kişilik kazandıran, her ne olursa olsun arkamda duran ama arkama bakmaya gerek bırakmayan, babasından ileri çoğundan geri durmaya çalışan, ince, düşünceli, saygılı bir baba olduğun için...
En zor kararlarımda, en basit çıkmazlarımda beni dinleyen ama hep "sen bilirsin kızım" diyen bir baba olduğun için...
Çoğu baba gibi özgür bırakıyormuş gibi yapmadığın için...
Çok parayla değil elindekileri paylaşmakla cömert olunduğunu, haklılık ile değil nezaketle insan olunduğunu her an yaşattığın için...
Her insanla konuşmaya çalıştığın ve konuştuklarının yüzünde bir gülümseme bırakmaya çalıştığın için...
Telefonu açar açmaz, "Nerdesin?" sorusunu sormadığın için...
Gazeteden yazılar kesip okumam için saklayan, gecenin bir yarısı arayıp şu kanalda şu var, "Bak sen seversin" diyen bir baba olduğun için...
İlk ezberlediğim Nazım şiiri "Kan ter içinde" olduğu ve hayatımın katlarını çıkarken sık sık bu şiiri kendime okuduğum için...
Hiç sigara içmediğin için...
Çınardibi için...
Okumayı sökmeden önce "Kanımda kıvılcım, canımda ateş" şarkısını söyleyebildiğim için...
Çocukluğumun bahar pazarlarını kendi yaptığın mavi uçurtmayla anlamlı kıldığın için...
En güzel laleyi bulup, anneme hep benim elimle verdirdiğin için...
Beyhan Abla, annem ve senin sayende doğum günlerim, "İşte öyle bir şey" olabildiği için...
Ege sınırları içinde okumayı aklından geçirmeyen ve İstanbul diye tutturan kızını destekleyen ve yıllarca tek başına İstanbul'da yalnız yaşamasına karşı çıkmayan bir baba olduğun için...
İlk biramı 3-yazıyla üç- yaşında içirdiğin ve maç biletine hep ek ödenek çıkarttığın için...
'BJK-Çaykur Rizespor maçında' staddaki cinayete rağmen "Maçta ne işin var?" demeyen tek kişi olduğun için...
Hayattaki önceliklerimi belirlemek için bütün inisiyatifin bende olduğunu "hiçbir şey yapmayarak" fark ettirdiğin için, kendi hatalarımı yapmamı sağladığın için, kendi hayallerini, benimkiler yapmadığın için, olmamı istediğin görevleri, statüleri, tercihleri benimle hiç paylaşmadığın için...
Senden izin almadığım ve sana haber verdiğim için ve bu nedenle küçüklüğümden beri yaptıklarımın ve yapmadıklarımın sorumluluğunu alabilmemi sağladığın için...
Hata ettiğimi düşündüğünde dürüstçe söylediğin ve susmayı tercih etmediğin için...
Bana yapay ve samimiyetsiz bir dünya vermediğin için...
Kendime saygımı hiç yitirmememdeki esaslı katkın için...
Özgüvenimi hep doğru zamanda ve yerde, kararında desteklediğin için...
Artık çok iyi çay demleyebildiğin için...
Yazılarımı mümkün olduğunca çok okuttuğun için, baş eleştirmenim olduğun için...
Bu mektubu yazabildiğim için...
Sevildiğimi hep hissettirdiğin için…
Kardeşimi düşünürken hep şükrettiğim için,
Annemi bulduğun için ne desem az, eksik ve çaresiz kalır.
Beni dünyaya getirdiğiniz için, annem-babam olduğunuz için, beni doğayla tanıştırdığınız ve doğadan vazgeçmememi sağladığınız için, misafir ağırlamanın ve muhabbetin nasıl da keyifli, vazgeçilmeyen ve insanı çoğaltan olduğunu hep yaşattığınız için, güler yüzün ve tatlı dilin; yılanı delikten çıkarmaktan fazlası olduğunu hissettirdiğiniz için, özgürlüğümü gölgelemediğiniz için, hayatımı "Hisseli Harikalar Kumpanyası'na" çevirdiğiniz için müteşekkirim. Borçluyum size. Ama hiç ödeyemeyeceğimi bildiğim borç için her gün çaba gösteriyorum!
Bunları fark etmem ve sana anlatabilmem 24 yılımı aldı baba ama kim bilir fark etmediğim daha neler var... Umarım fark ettiklerimi hissettirmem o kadar uzun sürmez. Çünkü biliyorum ki hayat çok kısa, acımasız ve oldukça zor. Hele ki can dostum, babasını kaybettiğinde hiçbir şey yapamadığımda...
Maalesef bu yazıyı okuman için; baba ocağından uçmam, başka diyarlarda gezmem ve gördüklerimi anlayabilmem ve kendime anlatabilmem gerekti. Gördüklerime inanamadım bazen. Bazen çok kızdım başka babalara ve annelere. Çocuklarının hayatlarını çaldıkları, hatta dünyaya geldiklerine çocuklarını pişman ettikleri ve çocuklarına sevildiklerini hissettirmedikleri için...
Kıymetini geç teslim ettim. İlla ki kötü örnekleri mi görmeliydim?
"Bekle kar altında kalan buğday tanesi
Yine onun sularıyla yeşereceksin
Gözyaşların çare değil ağlama büyü
Başını dik tutabilirsen boy vereceksin
Her yanımda allı morlu
Güller açar türlü türlü
Bu fırtına dünden belli
Baş edeceksin
Korku kar eylemez bir kez yola düşene
Sen bir aşkın içindesin yaşayacaksın
Dört yanını börtü böcek sarsa ne çıkar
Toprağa sıkı sarıl başedeceksin" i senin de sayende hayatıma fon müziği yapabildim.
Bana anlattığın masallardaki gerçekler* için, sana güvendiğim için, seninle gurur duyduğum için, senden ileride olmam konusunda beni ikna edip, teşvik edenlerin ilk sırasında olduğun için sağ ol ve var ol. Lütfen hep buralarda ol!
Bundan sonra kim olurum, neye dönüşürüm ve kendimin, ailemin, şansımın hakkını verebilir miyim, bilmiyorum. Herkes şanslı doğmuyor ve şansımı paylaşarak çoğaltabilirim. Ama bildiğim bir şey var; fark ettiklerimi artık sen de biliyorsun. Biliyorum hiç demedim sana. O yüzden yazıyorum. Söz uçar zira. Seni seviyorum.