Arama

Yalnızlığıma (Yalnızlık) - Sayfa 39

Güncelleme: 21 Ekim 2014 Gösterim: 302.728 Cevap: 1.891
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #381
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sana şiirler okuyacağım, gitme
Güneşler doğacak yalnızlığımdan
Sponsorlu Bağlantılar
sana bir ışık getireceğim
Büyük aydınlığımdan
Sana bir dolu umut getireceğim
Küçük ellerine sığmayacak
Sana Afrika gecelerini getireceğim
Sımsıcak
Sana çiçekler getireceğim
Bozulmuş güz bahçelerinden
Sana bir serinlik getireceğim
Yağmur tanelerinden
Sana avuç avuç yıldız getireceğim
Güneşimden başka
Sana engin denizlerin maviliğini getireceğim
Köpük köpük dalga dalga
Sana bir rüzgar getireceğim
Dağlardan, tepelerden
Gitme, sana zamanı getireceğim
Zamanın bittiği yerden
featherÜ.Y.O.

nazlisu - avatarı
nazlisu
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #382
nazlisu - avatarı
Ziyaretçi
Yalnızlık, yalnızlık
Bari sen elimden tut
Sponsorlu Bağlantılar
Geceyarısı aynalarda
Suçlu ve ezik
Gözlerim kan çanağı ,
Cinnete dönüşen bir dinginlik
Duruyorum karşında
Şarap taşlaşıyor
Midemde ve beynimde
Mavi mavi tüten sigara
Giderek mora çalıyor
Yalnızlık, yalnızlık
Bari sen elimden tut
Suflör kullanma
Dost seslerini dudağınla ısıtıp
Gece hep aynı gece
Karbon kağıdıyla çoğaltılmış
Gibi kara ve soğuk
Ellerim beynime alkol serpiyor boyuna
Niye böyle, neden
Sormuyorum artık
Yalnızlık, yalnızlık
Bir kez olsun kuğuların türküsünü
Tersinden söyleyeyim
Ölümse ölüm
Yaşamsa yaşam
Ayna hep ayna ayna...
Ahmet Erhan

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #383
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
tut ki gecedir
karanlık sıvaşır ellerine camlardan
birden kırmızıya döner
trafik ışıkları
kükürtlü dumanlar yükselir
korkuya batmış
camkırığı adamlardan
tehlikeye büyür sakalları

tut ki gecedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar
yeraltı örgütleri tetik üstünde
adres değiştirmiş silah kaçakçıları
******ler birbirinden kuşkulanıyor

tut ki gecedir
katiller huzursuz
hırsızlar sinirli
hainler ürkekçedir
elleri telefona kendiliğinden uzanıyor
ihanete gece müthiş bir gerekçedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar

ihanet bir bilmecedir
featherAttila İLHAN
nazlisu - avatarı
nazlisu
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #384
nazlisu - avatarı
Ziyaretçi
Gün olur
kar da yağar buralarda
Güneşe de kavuşursun
Ama tanıyamazsın bile
bir acımasız rüzgar savurur
deli dalgalar boğuverir
vicdanını o hep masmavi sandığın
kara sularının içinde
ve hep sarı bildiğin güneş kızıllaşır birden
Ben bunu tanıyorum dersin ateş bu;
Ama nafile hepsi birer azılı düşmanın oluverir
Sonra bir de bakarsın etrafında kimsecikler kalmamış
işte o zaman hatırla beni
yanlız o zaman


Ömer Seydi Ekinci
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #385
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İşte hicran düştü payına,

İşte yalnızlık!..

Sabah uyanışlarında,

Bir "Günaydın!.."

diyen bile yok artık.

İki yer arası

Dön, dolaş...

Bir kapı tıkırtısı,

Acaba kim geldi?

Yeni bir günün telaşı.

Bekleyiş...

Benim kimsem yok ki!

Hani yalnızlığı da isterdin?

Bir başına kalınca

Nedendir bu şikâyetin?
nazlisu - avatarı
nazlisu
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #386
nazlisu - avatarı
Ziyaretçi
Yalnızız en kesif kalabalıkta
Ayrı dünyalarda gezer gönlümüz
Layık olamadık her ne yapsak ta!
Neticede abes, geçen günümüz

Isınmaz ellerim kara batırsam
Zehir vaktindeyiz burdan çıkınız
Ilık gölgelerle gönül eğleriz
Zaten beraberken bile yalnızız

Hayalet sanırız hakiki ruhu
Ard arda dizilir kibir ve gurur
Leyla olmaklığın nerede kaldı
İçimizde ümid, yaralı durur

Münafık hislerle zor mu savaşmak
En rahat ne ise, en doğru o mu?
Yalnızız.. ve bizde bu bir sevda ki
En doğruyu bozar, kırar atomu! .


Hünkar Dağlı
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #387
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ölesim Gelir

Gönül bahçeme ektiğim güller
Gurbet ellerde kuruyan dallar
Geçit vermez ki bu yüce dağlar
Gitmek istediğim upuzun yollar
Kısaldı gözüme gidesim gelir.

Yaban ellerde bıraktım seni
Gözümden sakınıp saklarken seni
Senin için atan bu kalbimi
Başkasını sever diye atasım gelir.

Gözüme başkası haram olsun
Döktüğüm gözyaşı yağmurun olsun
Neyleyim sensiz ömrü varsın son bulsun
Çekip silahı orada ölesim gelir...
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #388
kambis - avatarı
Ziyaretçi

BİR AVUÇ HAYAL KARŞILIĞI

Köşe başında beklerdi yalnızlığım,
Üstümde yırtık bir elbise,ay ışığının hüznüyle bakardı gözlerime.
Elinde patlamış bir top koşardı ona çocuk yanım.
Aksak eliyle şişirirdi çocuk yanımın,çocukca egolarını tıpkı topumu götürüşüm gibi yanına umutla...
Ve karşılığında bir avuç hayal alırdı benden sebepsiz.
Ben umursamazdım...
Ben olmadan anlamsızlaşır hayallerim ve hep hayal üretebilirim derdim çocukca bir cesaretle...
Ve her koşuşumda ona, biraz daha büyüdrüm bu sebep...
Ve o...
O hep daha fazla hayal için beklerdi beni.
Beni ve herkesi o köşe başında...
Kimse büyüdüğünü anlayamazdı,
O bir avuç hayal karşılığı beklerken bizi sokak lambasının altında...

Köşe başında beklerdi yalnızlığım,
Bir aşk acısı hakimken bedenime,
Bu sefer aşık tarafım koşardı ona kırık yüreği ellerinde...
O bu sefer aksaklığı biraz daha gitmiş beklerdi beni aynı yerde...
Yaralanmış yanımı tutardı o eliyle...
Ben bir avuç hayal uzatırdım derken aynı aksak eline.

Oysa ben anlayamazdım...
Oysa ben onardığı yaralara karşılığı aldığı hayallerim için beklediğini bilsem de umursamazdım...

Ve o bir avuç hayal daha istemeyi hep sürdürürdü benden...
Ben uzatır dönerdim yatağıma aşık yanımla...
Geriye onarılmış ve aşktan korkan ürkek bir benlikle yaslanırdım yastığıma...
Biraz daha büyür ve biraz daha hayal kaybederdim o köşe başında...


Köşe başında beklerdi yalnızlığım,
Hep kırılan bir yanım olurdu mutlaka...
Ve onarılmaya muhtaç yanlarım...
Her seferinde bir avuç hayal daha uzatırdım ona...
Ve bir avuç hayal karşılığı biraz daha büyümüş dönerdim yatağıma...

Meral Bilgiç
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #389
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YALNIZLIK ÜZERİNE BİR YAZI
Gittiğim yerlere mutsuzluk götürdüğümden olsa gerek, uzun kalmıyorum oralarda. Haber özetleri gibi kısa geçiyorum hayatı. Hakkım yok umutsuzluğumu dışa saçmaya. Ya da bencil mi davranıyorum nedir…
Öylesine yaşayan insanlara baktıkça şaşırıyorum. Sıradan yaşıyorlar veya ben öyle zannediyorum. Sürekli dişlerini göstere göstere gülüyorlar. Ben yanaklarıma bakıyorum kasılmıyorlar. En büyük dertleri bir yerlerden para gelecek olması ve o gelecek olan nesnenin gecikmesi, ben öyle hissediyorum. Aşkla ilgili sohbetlerine tanık olmadım, duymadım. Aşkın acısını yaşayan insanları aramadım değil. En büyük acıları sevişme sonrası sigara yakmayı unuttukları sanki. Öylesine mutlu görünüyorlar ki beni aralarına almadıklarını fark ediyorum. Çünkü biliyorlar ilk fırsatta aşkın, acının ve ayrılığın yükünü oturdukları masalara bırakacağımı. İçinde bulunduğum çıkmaz sokaklara girmek istemiyorlar. Haklılar belki de.
İğrendiğimi hissediyorum. Ve her seferinde şehrin ortasına kusuyorum gözyaşlarımı. Tek başıma oturuyorum bütün her yerde. Keder katarı geçiyor. Avucumun içini kederle dolduruyorum. Ellerime sığmıyor tutup ceplerime dolduruyorum. O da yetmiyor karnımı yarıp içini tıka basa dolduruyorum.
Çevremde kimse kalmadı. Üzülmediğim düşüncesiyle boğuşuyorum. Evet üzülmüyorum. Hayatımdaki kadınların beni bir bir terk etmesi beni rahatsız etmiyor. Ve her defasında “bana göre değilsin” mesajları yolladıklarında evimin duvarlarına “ama aşk var ya varsın olmayıversin kadınlar” diye geçiriyorum içimden. Sanırım hayatımdaki kadınlarla anlaşamadığımız tek konu “aşkın paylaşılamayacağı” konusu oldu. Onlar aşkın paylaşılması gerektiği konusunda ısrar ederken, ben aşkın kendini paylaştıracak kadar aciz olmadığını söylüyorum. Ve aşkın yürüdüğünü, bizimse sadece onun paçalarından tutup bizi nereye gideceğimizi bilemeden sürüklediğini savunuyorum. Ve her kadına, yazarın söylediği “aşkın rotasını çizemeyiz, aşk bizi kendine layık görürse o bizim rotamızı çizer” sözü fısıldıyorum. Kadınlar, ne çok kadındırlar…
Yalnızım evet bu aralar kendime tekrarladığım sözcük bu. Yalnızım… Üstelik kendi kendime konuşmaya başladım. Çok fazla konuşuyorum. Ve her yerde… Yanımdan geçenlerin bana uzaylı bir varlığa bakar gibi şaşkınlıkla baktığını gördükçe daha fazla konuşuyorum. Kendi aralarında konuştukları saçma sapan, küflü bir yaşamı gördükçe daha bir sarılıyorum kendime. Hayatımdaki üç şey: sigara, uyku ve sözcüklerimin nefes aldığı klavye. Daha ne olsun ki
Zorunlu seyahatlere çıkıyorum. Çıkarıyorum beynimi. Heybeme kimsesiz bir hayatı koyup çıkıyorum uzun yolculuklara. Ben kendime iyi gelmiyorum bunun farkındayım. Ama seviyorum kendimin kederini. Seviyorum yorgun bir bedene sahip kalp evimi. Nereye gitsem peşimden sürüklediğim bu sanrılı yaşamın bundan rahatsızlık duymadığını ve ne kadar kötülük yaparsam yapayım ona, yine de beni terk etmeyeceğini biliyorum. Bilmek rahatlatıyor beni. Bilmek…
Ne kadar çok karşılaştım ki bilmediğini söyleyen insanlarla… Ki çoğu defa kadınlarla. Ne istediğini bilmeyen kadınlarla… Hep bir savaş halinde olduk onlarla… Var olmanın ve kazanmanın savaşı… Oysa ben yenilgiyi her defasında kabul etmiştim. Yeter ki aşkla bir kavga içinde olmasınlar diye o kadar çok uğraştım ki… Büyüsü bozulmasın diye o kadar uğraştım ki… Başardım mı bilmiyorum. Ya da onlar aşkla kavgalarından sonra daha güçlü çıktıklarını zannederken bu savaştan, içimde hiç yenilgi kıpırtısı oldu mu onu da bilmiyorum…
Daha bir dolu giriyorum yeni bir hayata. Hep yeni bir şeyler ekleyerek giriyorum başka hayatlara. Kendimden çok şey veriyorum. Hiçbir şey almıyorum onlardan. İhtiyacım mı yok. Korkuyor muyum? Kim bilebilir ki ben bilmedikten sonra… Aşk var ya daha ne olsun. Ama hep yalnızım yanlarında. Onlar ruj lekeleri bırakırken defterlerime ben ayrılık konulu bir hayattan ödünç sayfalar alıyorum. Bileklerimin kemerini çoğu defa sonsuza dek koparma telaşıyla yükümü alıp kaçıyorum aşk öznelerinden. (onların benden kaçtıklarına bakmayın siz.) Değişmeye direniyorum… Değişirsem aşk/ayrılıktan uzak düşeceğim endişesiyle boğuşuyorum.
Evet, gittiğim yerlerden çabuk dönüyorum. Acelem varmış gibi, beni çağıran birileri varmış gibi dönüyorum işte. Acımdan isteyenlere sırtımı dönüyorum. Acısını istediklerim tereddüt etmeden veriyorlar acılarını. Acılarını alıp yetişiyorum son arabasına hüzün mağarasının. Sonra… “Aşk sana karşı boynum kıldan ince işte, anla bunu.”
Okyanusun en dibinde, en ortasında oturuyorum. Bu aralar mesken tuttuğum yer orası. Ne istediğimi bilmiyorum kuşkusuz. Oturuyorum. Yanımda yüzüme bakan köpek balıkları, yeme endişesi yok hiç birinin dişlerinde. Benim dişlerim oysa kanlı ve hüzünlü… Yem olacak kadar değerli değilim demek ki onlara göre. Kum tanelerini avuçluyorum. Boşalıyor avucumun hiç deliklerinden. Terli ellerim, ıslak ellerim… Titrek ellerim.
Köşeme çekiliyorum. Evimdeyim, mabedimde. Günah köşelerimde… Girdiğim hayatlardan kaçarcasına uzaklaşıyorum. Kendime gömülüyorum. Kısa kısa geçiyorum hayatı…
Sabahın ilk ışığı vururken sırtıma ben hala yazıyorum. Hala yazı-yorum. Yalnızım hala. Şikâyet etmiyorum… Ben böyle güzelim. Umutsuzluğu kendime yakıştırıyorum.
nazlisu - avatarı
nazlisu
Ziyaretçi
18 Aralık 2006       Mesaj #390
nazlisu - avatarı
Ziyaretçi
Yalniz günlerim, yalniz herseyim.
Yalniz yasanmaz diyorsun bana.
Cansiz bedenim, ölmüs düslerim,
dertli olunmaz, diyorsun bana.

Aglarsa anam aglar,
gerisi yalan aglar,
bitmez iftiralar,
yüregim sizlar.

Akar gözyasim, damla damla.
Erkekler aglamaz, diyorsun bana.
Yanmis yüregim, sevda baharinda,
beni baglamaz, diyorsun bana.


Ahmet Arslan

Benzer Konular

27 Ekim 2008 / Misafir Genel Galeri
26 Temmuz 2009 / Misafir Genel Galeri
14 Mayıs 2007 / Misafir Genel Galeri
12 Nisan 2012 / Misafir Genel Galeri
17 Eylül 2016 / ThinkerBeLL Genel Galeri