Arama

Spor Hukuku Nedir? Spor Hukuku Hakkında Genel Bilgiler

Güncelleme: 19 Şubat 2011 Gösterim: 17.753 Cevap: 0
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
11 Aralık 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
SPOR HUKUKU
Bu bölümde hukuk gibi özel bir alanın içinde yer bulmaya çalışan Spor Hukuku konusunda bazı konu başlıklarına değineceğiz. Bizler hukukçu değiliz. Ülkemizin Spor Hukuku alanında çalışan öncü ve önemli ismi Avukat Kısmet Erkiner’in *
Sponsorlu Bağlantılar
1-Dünyada Spor Hukukunun tarihsel gelişimi nasıldır?
Bu bağlamda birkaç örnek vermemiz gerekirse Avrupa’nın bu dalda en eskisi olduğunu ifade eden, Fransa Limoges Üniversitesi “ Spor Hukuku ve Ekonomisi Merkezi “ 1977’de kurulmuştur. İsviçre’de Neuchatel Üniversitesi’nde bulunan ve FIFA’nın malî desteği ile kurulmuş olan “Spor Araştırmaları Uluslararası Merkezi “ çok daha genç olup, kuruluşu 1996 yılına aittir. A.B.D. Milwaukee’de bulunan Marquette Üniversitesi “ Ulusal Spor Hukuku Enstitüsü “ ise 1989 tarihlidir. Bu örnekleri yerimiz müsait olsa bir hayli arttırabiliriz; ancak hemen söyleyelim, hepsi de geçen yüzyılın son çeyreğine ait oluşumlardır.
2-Türkiye’de Spor Hukukunun tarihsel gelişimi nasıldır?
Spor Hukuku, Avrupa ve Amerika’da bu şekilde bağımsız bir hukuk disiplini haline gelir ve kurumsallaşırken; Türkiye, Türk insanı, Türk hukukçusu bu durumu hiç mi görmemiştir. Hayır, böyle bir iddiada bulunmamız son derece yanlış bir yaklaşım olur. Ülkemiz insanı, belki batılılardan dahi önce konuya değinmek istemiş, ancak ilk tespitler kaybolup gitmiştir.
Gerçekten, 1938 ve sonrası yıllarda Türkiye’de yayınlanan “ BEDEN TERBİYESİ VE SPOR “ adlı derginin üç sayısında (1940/24, 1941/25, 1941/26) Necdet AZAKSPOR HUKUKU “ başlığı altında bir yazı dizisi bulduk. Dizinin üst başlığı “ SPOR BAKIMINDAN HUKUKÎ BİR TETKİK “. Sayın (herhalde şimdilerde merhum) Necdet AZAK’ın kim olduğunu bilmiyoruz, şimdilik saptayamadık ; ancak ifadelerinden çok değerli bir hukukçu olduğu anlaşılıyor. Spor Hukuku hakkında bundan 64 yıl önceki tespitlerini burada aktarmayı, bir vefâ borcu olarak görmekteyiz.
Bir kere Sayın Necdet AZAK, disiplinin adını son derece çağdaş bir şekilde koymuş: SPOR HUKUKU. Derginin üç sayısında toplam yedi sayfa tutan tespitlerinin en çarpıcı noktalarını burada sizlere aynen aktarmak istiyoruz. Necdet AZAK diyor ki : “ Spor ile Hukuk’u karşılaştırdığımız zaman, acaba ne gibi münasebet halkaları teşekkül eder ? Bu iki kelimenin ilk teması tabiî olarak şu iki suale yol açacaktır : 1) Fertlerin spor yapmak hakkı var mıdır ? 2) Spor hukuku diye birşey mevcut mudur ? ............. Filhakika, spora bağlı olarak, insanın bir hakkı vardır ; bu, hoşuna giden bir sporu mertçe, bu spor nev’i için memlekette vazedilmiş bulunan kaidelere uygun olarak, yapmak hakkıdır. ............... Şu halde gerek medeni haklar bakımından, gerekse bir şahsiyet olması dolayısıyla, insanın spor yapmak hakkına malik olduğunu kabul etmek lâzımdır. ............ Spor hukuku diye bir şeyin mevcut olup olmadığını araştıracak olursak, şayanı dikkat bir vaziyet ile karşılaşmış oluruz. Spor kulüplerinden başlayıp Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğüne kadar uzanan muhtelif merhalelerin her birine muvazi olarak yürüyen bir hukuk mefhumu mevcuttur. .............. Bu vaziyette, spor kulüpleri bir cemiyet olarak kabul edilince ve cemiyet de aslında bir içtimaî teşekkülden ibaret bulununca, manevî şahsiyeti haiz olan bu topluluğun nefsinde mündemiç bir hukukun da mevcut olması icap edecektir. .............. Filhakika sporlar,... hem iktidar kuvvetine, hem kaideler tedvin etmek salâhiyetine, hem de statüye ve hem de hukuki muhtariyete sahiptir. Buna nazaran müessesenin fevrî olarak vücuda getirdiği üç nevi hukuk vardır : Disiplin kaideleri şeklinde hukuk, örf ve âdet hukuku ve dahilî nizamname kaideleri şeklinde hukuk. ............. Şu halde asıl spor hukuku, kulüplerin, ittifakların veya federasyonların dahilî nizamnamelerinde ve muhtelif sporlara ait olmak üzere tedvin edilmiş talimatnamelerde kendisini göstermektedir. .............İşaret edilebilecek diğer bir nokta da, medeni kanun, borçlar kanunu, ceza kanunu ve bazı idarî kanunlar gibi umumî mahiyetteki mevzuatın spor muamelelerine tatbiki halidir. Bu mevzu dahi başlı başına bir etüdün çerçevesini teşkil edecek mahiyettedir. ..............Açıkça söylenilmesi icap eden ve tetkiklerimiz neticesi mesabesinde bulunan hakikat şudur ki : bugün tam manâsile bir spor hukuku mevcuttur ; bu hukuk kendi muhitinde carî olduğu gibi, diğer hukuk sahalarile de mütemadî bir temas halindedir. ............ Bir memlekette, belki de daha geniş olarak bütün dünyada muhtelif sporlara ait örf ve âdet kaideleri yavaş, fakat kat’î bir tekâmül seyriyle spor hukukunun bir kısmını teşkil etmişlerdir. Örf ve âdet kaideleri sporun teknik kısmında olduğu gibi içtimaî cephesinde de tesirlerini gösterir. ...........Spor mevzuuna temas eden bir kanunun mevcut olmadığı devirlerde bile spor hukukuna ait kaidelere tesadüf etmek mümkündü. Çünkü spor hukuku kanundan evvel örf ve âdete dayanmaktadır. ...............Zamanımızda muhtelif sporlara ait olmak üzere gerek muhtelif memleketlerdeki federasyonlar tarafından, gerekse beynelmilel federasyonlar marifetiyle kaleme alınan nizamnamelerdeki bir çok teknik kaidelerin menşeleri örf ve âdete dayanmaktadır. ............. Spor hukukuna iki numaralı kaynak olarak (iradenin muhtariyeti) gösterilebilir. ............ Muayyen bir sporu yapan muhtelif sporcular âza sıfatıyla korporatif bir müessese halinde toplandıkları vakit faaliyet ve münasebetlerini tanzim ve idare etmek üzere müştereken bazı kaideler kabul ederler. Büyük bir anlaşmanın mahsulü olan bu kaideler bir çok cihetten hakikî bir kanun mahiyetini arz etmekte ve bazen de tesir ve şumulleri muhtelif memleketlere kadar uzanmaktadır. .............Federasyonlar ve ittihadlar, bu mevzuun daha şumullü ve canlı numuneleridir. ............. Spor hukukunun kaynaklarını sayarken, bunların arasında bir (kanun)dan da bahsetmiştik. .............Türkiye’de henüz bu şekilde mevzuatın mevcut bulunmadığı zamanlarda spor hukukunun hangi kaynaklardan geldiği hakkında bir tetkik yapılsaydı bu tetkikatın neticesi yalnız örf ve âdeti ve irade muhtariyetini ortaya koymaktan ibaret olacaktı. ........... Beden Terbiyesi Kanunu da, her istiyenin, istediği şekilde spor ve idman yapmasını kabul etmiyerek, fertlerin şu veya bu şartlar altında ve muayyen bir gayeye ulaşmak üzere spor yapmaları prensibini vazetmiştir. ............. Kanun, her sporun veya bir kaç spor şubesinin teknik, yani kaide bakımından federasyonlara bağlanmalarını âmirdir. Federasyonlar, herhangi bir spor şubesinde örf ve adet ile müesses bulunan kaidelerden bâzılarını alıp, bâzılarını da atmak suretiyle talimatname veya nizamnameler hazırlayabilirler. .............. Kaynakların kanun içinde birleşmeleri mevzuunda yer alabilecek diğer bir nokta da, spor hukukunun iki numaralı kaynağı olan (irade muhtariyeti) nin vaziyetidir............... Bunları bir cümle ile ifade etmek istersek diyebiliriz ki, beden terbiyesi kanunu, bugüne nazaran en son tekâmül merhalesini teşkil etmek suretiyle spor hukukunun diğer kaynaklarını kendi çevresinde birleştirir. ....... “.
Yukarıdaki ifadeler 1940 yılına ait, o dönemdeki spor – hukuk ilişkileri ve bilhassa henüz oluşmamış spor hukuku kavramları göz önünde tutulursa, ne denli çağının ilerisinde ve hatta günümüzde, incelemiş olduğumuz Fransızca, İngilizce ve İtalyanca “ spor hukuku “ kitaplarındakinden de daha veciz ifadeler taşıdığını belirtmek isteriz. Şayet bundan 64 yıl önce Necdet Azak ‘ın açmış olduğu yol takip edilmiş, hukuk fakültelerimizde spor hukuku bir disiplin olarak kabul edilmiş olsaydı, bugün belki de dünyanın en ileri spor hukuku teorik ve pratik kavram ve kurumlarına (mevzuat ve kuruluşlarına) sahip olurduk...


3-Uluslararası Tahkim Mahkemesi(CAS) nedir?
Uluslararası SPOR TAHKİM MAHKEMESİ, iki resmi dilinden İngilizce adıyla “COURT OF ARBITRATION FOR SPORT = C.A.S. “ ya da Fransızca adıyla “ TRIBUNAL ARBITRAL DU SPORT = T.A.S. “ ın çok teferruatlı bir usul hükümleri Kod’u, arabuluculuk kuralları ve emsal oluşturan, geniş bir kararlar külliyatı bulunmaktadır. Bunların hepsini yansıtmayacağız. Burada sadece her karar çeşidinden birer örnek vermekle yetineceğiz. Bu örnekleri doping konusunda alınan kararlar arasından seçtik.
CAS, uluslararası spora hizmet veren ve spor ile ilgili bütün ihtilafları kısa zamanda çözmeye yetkili ve yetkin bağımsız bir yargı kurumudur. Kuruluşuna fikir babalığı ve öncülük etmiş olan IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi)’den bağımsız, Uluslararası Spor Tahkim Konseyi (ICAS) adlı Vakfın idari ve mali yönetiminde bulunan CAS’da, statüsü gereği, tahkim ve spor hukuku alanında ihtisas sahibi ve uluslararası şöhrete sahip, Mahkemenin resmi dillerinden en az birini çok iyi bilen, 60 kadar ülkeden seçilmiş, en az 150 hukukçu hakem bulunmaktadır. CAS “ Birinci Derece Tahkim Dairesi “ ve “ Temyiz Tahkimi Dairesi “ olmak üzere iki daireden oluşur.
CAS’ın misyonu spor alanında oluşan hukuki ihtilafları tahkim yoluyla çözümlemektir. CAS’ın kararlarının niteliği ve infaz kabiliyeti her hangi bir mahkemenin yetkileri ile eşittir. CAS, yargı kararları yanında, talep edilmesi halinde spor ile ilgili hukuk konularında danışma kararları da vermekte ve ayrıca, talep halinde ihtilaflarda arabuluculuk yapma yetkisi ile de donatılmıştır.
CAS’ın merkezi İsviçre’nin Lozan kentinde olup; ayrıca 1996’dan beri Sydney (Avustralya) ve New York (ABD)’de de iki yöresel yetkili Dairesi bulunmaktadır. CAS yaz ve kış Olimpiyat Oyunları sırasında ve oyunların yapıldığı yerde, geçici görevli (ad hoc) Mahkeme oluşturur. Bu mahkeme ilk kez 1996 Atlanta Yaz Oyunlarında ve sonrasında 1998 Nagano kış, 2000 Sydney yaz ve 2002 Salt Lake City kış oyunlarında görev almıştır. 2004 Atina Yaz Oyunlarında da yine bir “ ad hoc” Daire kurarak görev yapmıştır.
CAS’ın 1986’dan beri etkin ve tarafsız yargılama başarısı sonrasında İngiliz Devletler Topluluğu (Commonwealth) Oyunları (ilk kez 1998 Kuala Lumpur’da ve 2002 Manchester’de) ve yakın zamanda UEFA’nın 2000 Avrupa Futbol Şampiyonasında da “ ad hoc “ yargısını çalıştırmıştır. Bu bağlamda Portekiz’deki 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası finalinde görev yapmıştır. İlk kez FIFA 2006 Dünya Futbol Kupası finalinde (Almanya) yargı erkini kullanacaktır. CAS, bu etkinliklerin kısa süreli olmaları ve hemen karar verilmesini gerektirmelerini göz önünde tutarak, başvurunun 24 saatte karara bağlanmasını sağlayan, çabuklaştırılmış usul hükümleri uygulamaktadır.
CAS, spor ile ilgisi ister doğrudan ister dolaylı olsun, bütün ticari ihtilafların (örneğin : sponsorluk sözleşmesi) veya sporda disiplin cezası kararları vermeye yetkili herhangi bir organın (örneğin : UEFA Tahkim Kurulu) kararlarına karşı, veya bir spor teşkilatının kararına (örneğin: bir uluslararası Federasyonun doping cezasına) karşı, kararı alan merciin hukuki niteliğine göre BİRİNCİ DERECEDE MUHAKEME veya TEMYİZ başvuru merciidir.
Bütün gerçek kişilerle, tüzel kişilerin CAS’a başvuru yetkisi bulunmaktadır. Bu bağlamda sporcular, spor kulüpleri, ulusal veya uluslararası spor federasyonları, ulusal olimpiyat komiteleri ve bunlara karşı üyeleri, bir spor etkinliği veya yarışmasını organize edenler, sponsorlar v.s. CAS’a başvuruda bulunabilirler.
Bir ihtilafın CAS’a sunulabilmesi için tarafların bu konuda yazılı bir mutabakata varmaları gerekir. Bu mutabakat bireysel olabileceği gibi, yapılan bir sözleşmenin hükümleri arasına da konabilir; veya, bir spor teşkilatının ana statüsünde bu konuda hüküm bulunabilir (örneğin: IOC Olimpiyat Andlaşması’nın 74. maddesinde, UEFA Statüsü’nün 59-61. maddelerinde, TMOK Tüzüğü’nün 40. maddesinde olduğu gibi). Bu durumda bu kuruluşlara karşı (davalı) CAS’a başvurabilmek için mutabakatlarını almaya gerek kalmamaktadır. Ancak başvuruda bulunan taraf (davacı), ileride CAS kararına uyacağını, tek taraflı beyan formunu doldurarak mahkemeye belgelemelidir. Bir kez daha vurgulamakta yarar görürüz ki taraflar önceden, bir ihtilaf vukuunda CAS’a baş vuracaklarına dair sözleşme yapabilecekleri gibi, ihtilafdan sonra da bu kararı alabilirler. Prensipte bunu kabul etmiş olan bir tarafa karşı, böyle bir mutabakat alınmasına da gerek bulunmamaktadır.
CAS’ın muhakeme dilleri İngilizce ve Fransızca’dır. Tarafların yazılı ve sözlü iddia ve savunmalarında bu dilleri kullanmaları gerekir; ancak, tarafların ifade vermeleri ve tanık dinlenmesinde diğer dillerde tercümana başvurulabilir.
Sözleşmeye bağlı ilişkilerden veya haksız fiilden doğan bir ihtilafta “birinci derecede tahkim usulü" veya “arabuluculuk usulü “ geçerlidir. Spor teşkilatları veya federasyonlarının organları tarafından alınan kararlardan doğan ihtilaflara karşı ise “ temyiz tahkim usulü “ geçerlidir. Nihayet, bazı spor teşkilatlarının (örneğin : IOC), sporun uygulanması veya geliştirilmesine yönelik her hangi bir girişiminin hukuka uygunluğu hakkında, her hangi bir dava dosyasına bağlı olmaksızın, CAS’dan istişari mütalaa istemeleri olasıdır. Böyle bir talebe, CAS’ın verdiği mütalaanın bir yargı kararı niteliği ve dolayısı ile uyulması zorunluluğu bulunmamaktadır.
CAS’a başvuruda bulunmak isteyen taraf, kalemine bir “ birinci derece tahkim başvurusu “ veya “ temyiz tahkim başvurusu “ dilekçesi vermeli ve harcını da ödemelidir. Burada önemle belirtilmesi gereken bir husus, CAS’a temyiz başvurusunda bulunulabilmesi için, ilgili spor federasyonunun bütün iç hukuk yollarının kullanılmış olması gereğidir. Bir diğer ifade ile, örneğin : UEFA Disiplin Kurulu’nun bir cezasına karşı UEFA Tahkimine gitmeden, CAS’a başvurulamaz. Taraflar CAS duruşmalarında kendilerini temsil ettirebilirler ve temsile yetkili kişinin mutlaka bir avukat olması zorunluluğu yoktur.
Genel kural olarak CAS tahkimi üç hakemlik bir heyet tarafından ele alınır. Taraflardan her biri CAS listesinde adı bulunan bir kişiyi seçerler ; daha sonra bu iki hakem, heyete başkanlık edecek bir üçüncü hakemi seçerler. Tarafların bu üçüncü hakemde bir fikir birliğine varamamaları halinde ICAS Başkanı üçüncü – başkan hakemi tayin eder. Tarafların aralarında mutabık kalmaları veya ihtilafın önem derecesinin düşük olduğu hallerde tek hakemle de davaya bakıldığı olmuştur.
Davaya bakan hakemlerin bağımsız olmaları, yani taraflardan herhangi birisi ile herhangi bir bağ, menfaat ilişkisi veya bağımlılığının bulunmaması ; meydana gelen ihtilafta herhangi bir rollerinin bulunmamış olması şarttır. Hakemler, kendilerine dosya tevdi edilmeden önce bu konuda yazılı taahhüt beyanında bulunurlar. Bu noktada önemle belirtilmesi gereken bir husus, vatandaşlık bağının yukarıdakiler anlamında bir engel teşkil etmediğidir. Bir diğer deyişle bir hakem, kendi ulusundan olan gerçek veya tüzel kişinin dosyasına hakem olarak davalı veya davacı tarafça seçilebilir ve heyete başkan da olabilir.
FIFA’nın Kasım 2002 tarihinde nihayet, CAS yetkisini tanıyan kararından ve bu hususu Statüsüne koyduğu hükümlerle tescil etmesinden sonra, Mahkemenin hakemler listesine, FIFA tarafından bildirilen yeni bir, futbolda ihtisas sahibi hakemler listesi ilave edilmiştir ; ancak herhangi bir futbol ihtilafında ve FIFA’ya karşı başvuruda bu listeden hakem seçme zorunluluğu bulunmayıp, genel listede bulunan hakemler arasından da seçim yapılabilir.
Birinci derece tahkim veya temyiz tahkimi başvurusunun yapılması sonrasında, davalı taraf bir savunma layihası gönderir. Daha sonra replik ve duplik teatisi yapılır. Sonrasında taraflar delillerini sunmak, tanıklarını dinletmek ve savunmalarını yapmak üzere duruşmaya çağrılırlar. Bu noktada, önemle vurgulamak istediğimiz “ sürelere “ aşağıda işaret edeceğiz.
Tarafların sözleşmesinde, ilgili federasyonun veya teşkilatın mevzuatında özel bir başvuru süresi belirtilmemişse, temyiz süresi, kararın tebellüğ tarihinden itibaren “ yirmibir gün “ dür. Özel temyiz süresine bir örnek vermemiz gerekirse, UEFA Statüsünde bu sürenin “ on gün “ (madde 60) olduğunu belirtmek isteriz. CAS’ın tahkim kararı ise, ilk başvuru tarihinden itibaren, bütün usul hükümleri ve duruşma gerçekleştirilerek, “ en çok dört ay sonunda “ taraflara, gerekçeli olarak, bildirilmelidir.
CAS yargılamasında, şayet taraflar arasında özel bir anlaşmaya varılmamışsa, genelde İsviçre hukuku uygulanmaktadır. Bu bağlamda, CAS İsviçre’de kurulu bulunduğundan, bu ülkede bulunan diğer bütün Tahkim Kurulları gibi İsviçre Federal Mahkemesi denetimine tabidir. Diğer bir deyişle bir CAS kararına karşı İsviçre Federal Mahkemesine temyiz başvurusunda bulunulabilir. Bu başvuru bazı çok sınırlı nedenlerle yapılabilir ; bunlar : yetkisizlik, bazı temel usul kurallarını ihlal (savunma hakkının sınırlanması gibi) ve kamu düzenine aykırı karar verilmesi gibi hususlar olabilir. CAS Kararlarına karşı İsviçre Federal Mahkemesine başvuruların sayısı son derece azdır. Bunlar 1993, 1996, 1998, 2000 ve 2003’de birer kez olmak üzere günümüze kadar beş kez gerçekleşmiştir. Bu, İsv. Fd. Mahk. önünde CAS’a karşı temyiz girişimlerinde verilen kararlardan ikisi CAS ile ilgili önemli hukuki anlamlar içermekte olup; bir karar ise doğrudan CAS’ın dopingle ilgili bir kararının Temyizi ile ilgilidir. Başvuruların hepsinde de CAS kararı onaylanmış ve aleyhindeki temyiz talebi reddedilmiştir. Teorik olarak belirtmeliyiz ki, İsv. Fed. Mahkemesine, başvuru sonrasında, iç hukuk yolları tüketilmiş olduğundan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müracaat yolu açık bulunmaktadır. Ancak uygulamada henüz, spor alanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne böyle bir başvuruda bulunan olmamıştır.
CAS’a başvuru kural olarak, daha önce alınmış olan kararda yürütmeyi durdurmaz ; ancak, başvuruda bulunan taraf yürütmeyi durdurma talebinde bulunmuşsa, CAS Tahkim Dairesi Başkanı öncelikle, heyet hakemlerinin seçilmesini beklemeksizin, istenilen durdurma veya tedbir hakkında bizzat karar verir ve taraflara bildirir.
CAS’ın verdiği yargı kararı nihaidir ve taraflara tebliğinden itibaren mecburidir. İnfazı, yabancı tahkim kararlarının tanınması ve uygulaması hakkındaki, 125’den fazla ülkenin (Türkiye’nin de) onaylamış bulunduğu New York Sözleşmesi uyarınca yapılmaktadır.
CAS’ın işleyişi ve kararlarının nitelikleri hakkında bu temel bilgileri verdikten sonra, çok kısa şekilde uygulamaya yönelik bazı bilgileri de belirtmek istiyoruz. CAS, kuruluşu sonrasında, 1986 yılından itibaren 550 dava dosyasına bakmıştır. Ancak bunların 410 tanesi 1996 yılı sonrasına aittir. 1986’da başvuru sayısı 2 iken, 2000 yılında 76 olmuştur. Bu sayılar son yıllarda CAS’a başvuruların ne denli arttığını gösterir. Görev yaptığı Olimpiyat ve diğer ad hoc yargılamalarda toplam 34 başvuruyu sonuçlandırmıştır. CAS’a yapılan başvuruların konularına göre dağılımı ise % 40 doping, % 10 takıma seçilme, % 30 sözleşme ihtilafları ve % 10 da çeşitli konulardadır.
C.A.S.’ın Temyiz Yargısı olarak işlemeye başlaması 1991 yılına aittir. Bu yılda ilk kez Uluslararası Binicilik Federasyonu (FEI) statüsüne, C.A.S.’ın tahkim muhakemesi yetkisini kabul eden, ona bu yetkiyi tanıyan bir hüküm koymuştur. Bu suretle C.A.S., FEI’nin organlarının aldığı kararlarının temyiz edilebileceği bir merci haline gelmiştir. Uluslararası Biniclik Federasyonu’nun bu kararını birçok başka federasyon da takip etmiş ve, 1997 yılı sonunda bu yetkiyi tanıyan uluslararası federasyonların sayısı 22’ye ulaşmıştı. Bu sayı 2000 yılında 33 Olimpik spor uluslararası federasyon ve on kadar olimpik olmayan spor federasyonun tanıma boyutuna ulaşırken, 2003 yılında hem FIFA (futbol) hem de IAAF (atletizm) federasyonlarının da C.A.S. yargı yetkisini statülerine almalarıyla artık tam bir evrenselliğe ulaşmıştır.
CAS’ın doping konusunda verdiği kararların çokluğu, bu alanda sağlam bir içtihat oluşmasına neden olmuştur. Özellikle, sporcunun objektif sorumluluğu, ispat yükünün kime ait olduğu, dopinge uygulanabilecek cezaların nitelikleri ençok öne çıkan konulardır.
CAS’da temyiz kararları gizlilik zorunluluğu taşımaz ; ancak, yayınlanan kararların çoğunda ilgili gerçek kişilerin isimleri gizlenmiş olduğundan biz de burada aynı gizliliğe uyacağız.
4-Spor Hukuku , Hukuk Fakültelerimiz de okutulmalı mı?
Eski Adalet Bakanı, YÖK Üyesi, İst. Tic Ünv. Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aysel
ÇELİKEL Güncel Hukuk Dergisi’nin ilk sayısındaki “Türkiye’de Hukuk Öğretimi Konusunda
Düşünceler “ başlıklı yazısında şu ifadeyi kullanmıştı:
“Küreselleşme olgusu, yeni ihtiyaçlara bağlı olarak yeni hukuk dallarının oluşturulmasını ve
öğretilmesini gerekli kılmaktadır. Öğretim programlarında klasik zorunlu derslerin yanında,
yeni hukuk dalları seçimlik dersler olarak yer almalıdır”
Bu görüşe katılmamak olası değildir. Ayrıca bu görüşe “Ve bu seçmelik derslerden birisi SPOR
HUKUKU olmalıdır” ifadesi de ilave edilmelidir. Dünyada ve ülkemizde sporun toplumlar üzerinde
yarattığı olumlu – olumsuz etkiler, ulaşmış olduğu ekonomik değerler, gerek kamu hukukunda,
gerekse özel hukukta oluşturduğu kurumlar, kurallar ve ihtilaflar, konunun yeni bir hukuk disiplini
olarak gelişmiş batı ülkelerinin bir çoğunda ders olarak okutulmasının yanında, araştırma
merkezleri, enstitüler kurulmasına da neden olmuştur. Bu alan Batıda öylesine iddialı bir hale
gelmiştir ki spor hukukunun bazı önde gelen uzmanları “Dünya’da iki hukuk düzeni vardır;
Devletlerin hukuk düzeni ve sporun hukuk düzeni” demektedirler.
Spor Hukuku’nun ders olarak okutulmasında gözlemlenmesi gereken noktalardan birisi, bu
alanda monografi ve tezler yanında ders kitabı niteliğinde, “TRAITE”lerin yazılmış olup olmadığına
bakmamız gereğidir. Bu soruya Batı ülkeleri için vereceğimiz cevap olumludur; ve, Fransa’da,
İtalya’da, İsviçre’de, Belçika’da, İngiltere’de okutulan Spor Hukuku ders içerikleri hemen
tamamen örtüşmektedir. Spor Hukuku Anayasa hukuku, İdare hukuku, Ceza hukuku,
Ticaret hukuku, Borçlar hukuku gibi temel hukuk disiplinleri ile yakın ilişkide olup bu dallarla
ilgili özel durumlar ortaya koymaktadır. Uluslararası spor teşkilatlanması “Uluslararası Hukuka”
ve uluslararası ilişkilere önemli özellikler katmaktadır.
Hukukta bir alanın bağımsız bir disiplin haline gelmesindeki en önemli dinamiklerden birisi de yargı kararlarıdır.
Ulusal ve uluslararası spor federasyonlarının disiplin ve tahkim kurullarında verdikleri yargı
kararlarının sporcuların kariyerleri ve yaşamları üzerindeki önemli etkileri yanında, esas
incelenmesi gereken materyal, bu alandaki özgün üst yargı organlarının içtihatlarıdır.
Merkezi Lozan’da bulunan “Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi = C.A.S.” kurulduğu 1986’dan günümüze kadar 600’ün üzerinde davaya bakmış ve 2003 yılı sonu itibariyle 576 dosyayı karara bağlamıştır.
CAS kararları, davaya neden olan olayların anlatımı, tarafların iddia ve savunmaları, tanık ifadeleri, belgeler, bilirkişi raporları ve nihayet CAS Dava Dairesinin gerekçeli kararından oluşmakta ve bu içerikle her biri 10 ile 60 sayfalık hacme ulaşmaktadır. Ayrıca, İsviçre Federal Mahkemesi’nin,
CAS’ın tarafsızlığı ve kararlarının hukuki nitelikleri hakkında önemli kararları mevcuttur.
Diğer yandan, Avrupa Birliği Adalet Divanı, kamu oyunda en çok bilineni “ Bosman Davası“
olan, 49 adet spor ile ilgili davayı karara bağlamıştır. Bütün bu içtihatlar, spor hukuku dersinde
pratik çalışma yapılmasına imkân verecek çok önemli materyeli de sağlamaktadır.
Bütün bunları bir arada gözlemlediğimizde, teorik yaklaşımları, ulusal ve uluslararası
teşkilatlanmaları, mevzuatları, yargı kararları ile SPOR HUKUKU komple bir disiplin
oluşturmaktadır ve ülkemiz hukuk fakültelerinde okutulması faydalı, gerekli ve kaçınılmaz bir
ihtiyaç haline gelmiştir.
Nitekim, deneme niteliğinde okutulmuş olduğu Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde,
son sınıf öğrencilerinin 30’undan 27’sinin Spor Hukuku dersini seçmiş olmaları ve bunlardan da
25’inin derse fiilen girmeleri, bu alana öğrenci ilgisinin de ne denli yoğun olduğunu açıkça ortaya koymuştur.

5-Seyirci hareketlerinin suç ve ceza tanımları nelerdir?
Seyirci hareketlerinin suç ve ceza tanımlamasını yapmaya çalışırken bazı ayırımları çok net bir şekilde yapmak gerekir. Bu ayırımların birincisi “Ceza hukuku” ile “Spor Disiplin Hukuku” ayırımıdır; ikincisi “Seyirci hareketlerinin failleri “ ile “Spor Kulübü tüzel kişisi ve Yöneticilerinin sorumluluğu”dur. Diğer bir ifade ile kimin, hangi eylemleri Devletin ceza hukuku çerçevesinde takip edilir ve cezalandırılır, kimin hangi eylem ve sorumlulukları yetkili spor federasyonlarının yetkili disiplin organları tarafından o federasyonun disiplin cezaları ile cezalandırılırlar.
a) Türk Ceza Hukuku’na göre:
Seyircilerin ne gibi eylemlerinin olduğuna, olabileceğine baktığımızda bunları tahdidi olmamak üzere şöyle hatırlatabiliriz: 1) bireysel veya toplu küfür, hedef alınan gerçek kişiye veya tüzel kişinin manevi şahsiyetine hakaret teşkil edebilir; 2) sahaya atılan bir cismin bir kişiye isabeti ve yaralaması hali müessir fiil teşkil edebilir; 3) stadyumun içinde veya dışında taraftarlar arasında veya taraftarlar ile kulüp yetkilileri , sporcuları arasında kavga, kişi dövme, yaralama gibi sonuçları ile yine müessir fiil oluşturur; 4) seyirci hareketleri sırasında Devletin güvenlik kuvvetlerine karşı mukavemet olması halinde yine Ceza Kanunu’nun ilgili suçu işlenmiş sayılabilir. Ancak Türk Ceza Kanunu’nun bu hükümlerinin spor karşılaşmalarındaki seyirci hareketlerine titizlikle uygulandığını söylememiz mümkün değildir.
Vurgulamamız gereken husus Türk ceza sisteminde sportif yarışma veya olaylarda meydana gelen seyirci eylemleri ile ilgili, örneğin Fransız Hukuk sisteminde bulunan 13 Temmuz 1992 tarih ve 92-652 sayılı, değişik 6 Aralık 1993 tarih ve 93-1282 sayılı, değişik 21 Ocak 1995 tarih ve 95-73 sayılı “ Sportif Gösterilerin Güvenliği Hakkında Kanun”[1]veya İngiltere’de bulunan “Sportif Olaylar (Alkol Kontrolu v.s.) 1985 Kanunu, Futbol Seyircileri 1989 Kanunu, Futbol (Hakaretleri) 1991 Kanunu”[2] ya da İtalyan 1986“Sportif Tesislerin İnşası ve İşletilmesinde Yeni Güvenlik Kuralları Hakkında Kararname”si[3] gibi özel düzenlemelerin bulunmadığıdır. Bu güne kadar Türk Ceza Kanunu’nun 526. maddesindeki “Kabahat”[4] ile Spor Kulübü yönetici veya görevlilerine de bu eylemlerin hazırlıklarını bilebilecekleri varsayımı ile TCK’nın 530. maddesi[5]
Seyirci eylemleri için ilk kez, yakın tarihte(2004) Bursa’da meydana gelen bazı olaylar sonrasında TCK 313. maddesi uyarınca Çete oluşturmak isnadı ile dava açılmıştır[6]. Bu davanın sonucu Türkiye’de seyirci eylemlerine yeni bir bakış açısı getirebilir.
Seyirci eylemlerinin takip ve cezalandırılması konusunda değinmemiz gereken uluslararası bir belge Avrupa Konseyi’nin 1985 tarihli “Spor Gösterileri ve Özellikle Futbol Karşılaşmaları Sırasında Seyirci Şiddeti ve Taşkınlıkları Hakkında Avrupa Konvansiyonu”dur. (Türkiye bu uluslararası sözleşmeyi 30/11/1990 tarihinde onaylamıştır.) Ancak bu Sözleşme seyirci hareketlerine karşı alınması gereken tedbirleri ve bu alandaki uluslararası işbirliğini düzenlemektedir. Ne suç tanımları ne de cezalar içermektedir.
Avrupa Konseyi bu uluslararası Konvansiyon çerçevesinde ve bunun etkin bir şekilde uygulanması için ciddi çalışmalar sürdürmektedir. Bu çalışmaların en yenisi 3-4 Ekim 2002 tarihinde Antalya (Türkiye)’da organize ettiği “Uluslararası Sprint Semineri”dir. Bu seminerde 26 ülkeden 200’ü aşkın katılımcı bulunmuştur. Seminerin sonuç belgesinde yer alan bazı, ülkemiz için de, önemli bulduğumuz noktaları burada belirtmek istiyoruz:
Seyirci hareketlerine özgü hukuki çerçeveyi çizen, suç tanımlarını yapan ve uygun cezaları belirleyen yasal düzenlemeler yapılmalıdır;
Organizatörlerin ve kamu yetkililerinin görevleri çok net bir şekilde belirlenmelidir; kuruluşlar ve spor kulüpleri sorumluluklarının bilincine vardırılmalı ve stad güvenliğini sağlamalıdırlar; polisin stad içindeki varlığı sınırlı tutulmalıdır;
Sporun bütün aktörlerinin (kulüpler ve seyirciler dahil) görev ve hakları açık bir şekilde tanımlanmalıdır;
Kulüplerin yönetimi ve finansman kaynaklarını şeffaf bir şekilde ortaya koyan özel ve sağlam bir yasal düzenleme yapılmalıdır;
Ceza Kanunlarına özel suç tanımlamaları yapan ve uygun müeyyidelerini öngören maddeler ilave edilmelidir;
Bilet satış ve dağıtım düzenlemesi sporda güvenliğin anahtarıdır; bu alanda aşağıdaki hususlara mutlaka uyulmalıdır:
- Stadlarda istihabının(oturma koltuklarının sayısı) aşılması önlenmelidir
-Rakip taraftarlar tecrit edilmelidir,
-Karaborsa bilet satışı ile mücadele edilmelidir,
-Stadyum yasaklarına uyulması sağlanmalıdır,
-Sorumlulukların aktörler arasında paylaşımı sağlıklı şekilde yapılmalıdır,
-Tarafların tanınmalarına özen gösterilmelidir[7].
Avrupa Konseyi “Şiddetin Önlenmesi Çalışma Grubu”nun 10 - 11 Ekim 2002 tarihlerinde Strasbourg’da yaptığı bir toplantıda da “Sporda Şiddeti Önleme Elkitabı” tasarısı hazırlamıştır. Bu çalışma henüz çok yeni ve tasarı halinde olmakla birlikte önce bazı saptamalarını ve daha sonra da çözüm önerilerini burada kısaca belirtmeyi uygun bulduk. Bunlara göre:
Şiddet sadece profesyonel sporu etkilememektedir, amatör futbol düzeyinde de hem oyuncular hem de seyirciler arasında mevcuttur;
Günümüz futbolunda sürekli ve önceden düşünülmüş (taammüd unsuru) bir şiddet vardır; Holiganlar kendilerini taraftarların bir nevi elit (seçkin) sınıfı olarak görürler ve böyle bir gruba aidiyeti “bir yaşam tarzı olarak” benimserler ve sosyal yaşamlarının bir artı değeri olarak nitelerler;
Yeni iletişim teknolojileri (GSM, İnternet) şiddet eylemlerinin organizasyonuna ve uygulamasına yardımcı olmaktadır;
Ulusal takımların taraftar profili ile kulüplerin taraftar profilleri biri birlerinden farklıdır; ulusal takım taraftarları, çoğunluğunda daha yaşlı ve davranışlarında daha kontrolludur, ekonomik bakımdan da daha varlıklıdırlar; bu taraftarlar arasındaki bayan yüzdesi de daha yüksektir;
Tedbirlere gelince, öncelikle belirtilmiştir ki: İngiltere, İspanya ve Portekiz birer “Sporda Şiddete Karşı Ulusal Konsey” kurmuşlardır; Fransa’da “Stadlarda Güvenlik Ulusal Karma Komisyonu”, Almanya’da “Spor ve Güvenlik Ulusal Komitesi” mevcuttur;
Diğer bir tedbir, taraftarları çerçeveleyen “Fan Koçluğu” (Fan coaching) ve “Taraftar Elçiliği” müesseselerinin kurulup çalıştırılmasıdır; (ancak bunların yapıları ve nasıl işletildiklerine burada, bir yandan çalışmamızı çok fazla genişleteceği için, diğer taraftan da Avrupa Konseyi’nde henüz bir taslak çalışma olduğu için, girmek istemiyoruz)[8].
b-Futbolun ulusal disiplin kurallarına göre:
Önce, Türkiye Futbol Federasyonu’nun düzenlemesine değinirsek, Federasyonun varlığını ve özerkliğini oluşturan Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un (17.06.1992 tarih ve 3813 sayılı Kanun) 25. maddesi kulüplere ve Kulüp ile hukuki bir bağı olan (yönetici, sportif yönetici, sporcu ve kulüp görevlileri) kişilere ceza verilebileceğini hüküm altına almıştır[9].
Bu kanun ışığında çıkartılmış olan “Türkiye Futbol Federasyonu’nun Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Ana Statü” nün 45 ve 46. maddeleri Tahkim Kurulu’nu, çalışma esaslarını, kararlarının niteliğini ve görevlerini belirlerken[10] 59. maddesi de Disiplin Kurullarını ve cezalarının neler olduğunu belirler.[11]
TFF Futbol Müsabaka Talimatı’nın 25. maddesinin II. Fıkrası (e) bendi ile 27. maddesinin (b ve c) bendleri: bir Kulübün seyircileri yüzünden alabilecekleri cezaları düzenlemiştir.[12] Futbol Disiplin Talimatı’nın 11. maddesi disiplin cezalarının neler olduğunu tadat etmiştir. Aynı talimatın 15. maddesi “seyircilerin tutum ve davranışlarından doğan saha olayları ve tecavüzler nedeniyle” Kulüplere “Müsabakayı seyircisiz oynatma cezası”, 16. maddesi de “Saha kapatma cezası” ve 17. maddesi de “Para cezası” verilmesini düzenlemiştir. Ancak burada dikkat edilecek husus seyirci hareketlerinden ötürü verilen cezaların doğrudan Kulüplere etkili olup 15 ila 16. madde cezalarının seyirciler üzerinde dolaylı etkide (bir sonraki maçı seyredememe veya bulunduğu şehirde seyredememe gibi bir uygulamanın seyirci üzerindeki cezai etkisi veya caydırıcılığı tartışmaya açıktır) olduğudur. Futbol Disiplin Talimatı’nın 33. maddesi “Türklüğün veya yabancı bir milletin onurunu kırıcı hareketleri” 34. maddesi “saha ve tesislerde güvenliği bozmak, olay çıkarmak, yaralamak, yakıp yıkmak, tahrip etmek bireysel veya toplu tecavüzlerde bulunan kişilere” verilecek cezaları düzenler. 35. madde “seyircileri suça teşvik”i, 36. madde ise “müsabakanın devamına engel olmayı” cezalandırmıştır. Talimatın 44. maddesi “deplasmanda olay çıkartmak” olarak tanımlayabileceğimiz bazı eylemleri 45. madde ise “seyircilere kaba, müstehzi ve küçük düşürücü söz sarf eden ve bu kabil hareketlerde bulunanlara” demek suretiyle yine seyircilere uygulanabilecek suç ve cezaları tarif etmektedir. Ancak burada da ceza “hak mahrumiyeti”dir. Bütün bu maddelerdeki cezalar “HAK MAHRUMİYETİ, MÜSABAKALARDAN MEN ve PARA CEZASI”dır. Bu cezaların seyircilere ne derecede somutlaştırılabileceği, ne kadar caydırıcı olabilecekleri ve uygulanabilirlikleri tartışmaya açıktır. Bu nedenle de bu Talimatın kapsamını belirleyen 2. maddesi seyircilerin işlediği eylemler için cezalar kapsamına onları almamıştır; burada tanımlanan seyirci hareketlerinden ötürü cezalandırılan, taraftarı oldukları Kulüpler ve gereğinde yöneticileridir
TFF Fair Play Talimatı’nın 2. maddesi kapsamına “seyircileri” de aldığını belirtmiştir. 5. maddesi ise “Seyircilerin .... karşı takım oyuncularına, maçı yönetenlere, maçla ilgili diğer görevlilere, seyircilere, basın ve yayın temsilcilerine sportmence davranmaları ve bu konuda her türlü çabayı harcamaları ....... fair play hareketleridir” demektedir. Ancak halen Türkiye’de oynanan bir çok müsabakada seyirci fair play’i maalesef yoktur.
c) Futbolun uluslararası disiplin kurallarına göre:
UEFA Disiplin Talimatı’nın “SORUMLULUK” başlıklı 6. maddesi UEFA üyesi ulusal federasyonların ve kulüplerin “oyuncularının, yöneticilerinin, üyelerinin ve TARAFTARLARININ” davranışlarından sorumlu tutmaktadır. 8. maddeye göre bu kişi ve kitlelerin eylemleri UEFA tarafından disiplin cezası ile cezalandırılabilmektedir.
Talimatın 11. maddesinin (c) bendine göre: “seyircilerin sahaya girmesi veya sahayı işgal etmeleri, sahaya yabancı cisimler atmaları, yanıcı bir takım nesneleri tutuşturmaları ve stad içinde ve yakın çevresinde disiplin dışı hareketlerde bulunmaları” durumunda bu disiplin talimatının uygulanacağı belirlenmiştir. Bu maddenin uygulaması ile Galatasaray Spor Kulübü’ne hangi maçlarında hangi seyirci eylemleri sonucunda ne kadar para cezası uygulandığını bu çalışmamızın önceki bölümlerinde belirtmiştik. Cezaların nitelikleri UEFA Disiplin talimatının 14. maddesinde tanımlanmıştır.
UEFA’nın “Stadyumlarda Güvenlik Talimat”ı uyarınca maçların organizatörleri, ulusal federasyonlar ve kulüpler stadyumlarda güvenliği sağlama ve seyirci taşkınlıklarını önlemekle yükümlü tutulmuşlardır. Bunu sağlamak için de, bu Talimata göre birinci kural stadyumdaki bütün yerlerin oturulur olması zorunluluğudur (bunun nedenini daha önce belirtmiştik). Talimatın 1.04 maddesine göre Kulüplerin seyircilerine – taraftarlarına bilet sağlamadaki sorumluluklarını belirlemiştir. Talimatın 1.06 maddesi seyircilerin oturma düzenlerini ve rakip takım taraftarlarının birbirlerinden nasıl tecrit edilmeleri gerektiğini düzenlemektedir. 2.08 maddesi seyircilerin stadyuma girerken “üst aramalarını” düzenlemiştir. Talimatın 2.30 maddesi stad içinde ve yakın çevresinde “siyasi nitelikte faaliyette bulunulamayacağı” hükmünü koymuştur. 2.31 maddesi taraftarların ırkçı ve rakip takım taraftarlarını tahrik edici, provokatif hareketlerde bulunması bu nitelikte bayrak veya pankart açmaları sorumluluklarını düzenlemektedir.(Örnek: son Galatasaray – Panatinaykos maçında iki takım fanatiklerinin karşılıklı açtıkları provokatif pankartlar).
Bütün bu hükümlerin önemini, nasıl uygulandığını ve Türkiye’nin (Galatasaray maçları dolayısı ile) uluslararası temaslarda bazı yaşadıklarına bu çalışmanın “ULUSLARARASI BOYUTTA SORUNLAR” bölümünde değineceğim.
F.I.F.A.’nın aynı alandaki talimatlarına gelince, öncelikle belirtelim ki yukarıda belirttiğimiz UEFA’nın Stad güvenliği hakkındaki Talimatı’nın son maddesi (5.01) bu talimatın FIFA’nın Avrupa’da oynanan maçlarında da geçerli olduğunu belirtmiştir. Ayrıca FIFA’nın Disiplin Talimatı da seyirci davranışları hakkında UEFA’nınkilere benzer hükümler içermektedir (FIFA Disiplin Talimatı 3. maddesi). FIFA cezaları Ulusal Futbol Federasyon’larına karşı uygulanmaktadır.

Kaynaklar:
1-Erkiner, Kısmet:
uygulanarak takibatta bulunulmuştur. Spor Hukuku.Bahçeşehir Üniversitesi Ders Notları. 2004.*
2-Erkiner, Kısmet:
Spor Hukuku.Galatasaray Üniversitesi Ders Notları. 2004.
3-Erkiner, Kısmet:
Spor Hukuku.Güncel Hukuk Dergisi çeşitli sayıları.Doğan Yayıncılık 2004.

Son düzenleyen Daisy-BT; 19 Şubat 2011 00:55

Benzer Konular

18 Mart 2017 / Alara Darya Kimya
16 Haziran 2016 / _Yağmur_ Spor
3 Kasım 2012 / wolfmann Spor
23 Aralık 2014 / asla_asla_deme Hukuk