Arama

Türk Hukuk Sistemi - Sayfa 4

Güncelleme: 22 Haziran 2012 Gösterim: 34.037 Cevap: 67
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
22 Nisan 2006       Mesaj #31
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
YASA UYGULAYANLAR IÇIN DAVRANIS KURALLARI

Sponsorlu Bağlantılar
Madde- 1
Yasa uygulayan görevliler, yasalarin kendilerine verdigi görevi her durumda mesleklerinin gerektirdigi en yüksek sorumluluk uyarinca topluma hizmet ederek ve herkesi yasadisi eylemlere karsi koruyarak yerine getirir.
Açiklama
a) "Yasa uygulayan görevliler" sözü ister atanmis, ister seçilmis olsun, polis yetkilerini, özellikle yakalama ve tutuklama yetkilerini kullanan tüm yasa görevlilerini içerir.
b) Polis yetkilerinin, üniformali olsun yada olmasin, askeri görevlilerce yada devlet güvenlik güçlerince kullanildigi ülkelerde yasa uygulayan görevliler sözü bu gibi görevlileri de kapsar.
c) Topluma hizmet, özellikle kisisel, ekonomik toplumsal yada baska olaganüstü nedenlerden ötürü ivedi yardim gereksinmesi içinde bulunan toplum üyelerine yardim hizmeti verilmesi demektir.
d) Bu hüküm, salt siddet eylemleriyle yikici ve zararli eylemleri degil, ceza yasalarina göre yasaklanmis tüm eylemleri kapsar.

Madde- 2
Yasa uygulayan görevliler, görevlerini yerine getirirken, herkesin insan onuruna saygi gösterir ve insan haklarini korur ve gözetir.
Açiklama
a) Söz konusu insan haklari, ulusal ve uluslar arasi hukukça taninan ve korunan haklardir. Ilgili uluslar arasi belgelerden baslicalari, Insan Haklari Evrensel Bildirgesi, Kisisel ve Siyasal Haklar Uluslar arasi Sözlesmesi, Herkesi Iskence ve Baska Zalimce, Insanlik disi yada Onur Kirici Davranis yada Cezadan Koruma Bildirgesi, Her Türlü Irk Ayrimciliginin Kaldirilmasi Uluslar arasi Sözlesmesi, Kurumlasmis Irk Ayrimciliginin Önlenmesi ve Cezalandirilmasi Sözlesmesi, Soykirim Suçunun Önlenmesi ve Cezalandirilmasi Sözlesmesi, Tutuklulara En azindan Uygulanmasi Gereken Davranis Standardi Kurallari ve Konsolosluk Iliskileri Viyana Sözlesmesidir.
b) Bu hükmün ulusal yorumu, bu haklari taniyan ve koruyan bölgesel yada ulusal hükümleri de içerir.

Madde- 3
Yasa uygulayan görevliler, ancak kesinlikle zorunlu oldugunda ve görevini yerine getirmesi için gerektigi ölçüde güce basvurur.
Açiklama
a) Bu hüküm, yasa uygulayan görevlilerin, ancak ayriksi durumlarda zora basvurabilecegini belirtir ve yasa uygulayici görevlilerin ancak suç önleme durumunda yada suçlularin yada saniklarin yasal olarak tutuklanmasi sirasinda makul nedenlerle gerektiginde güce basvurma yetkisi bulundugunu ve bunun ötesinde zor kullanamayacagini dile getirir.
b) Ulusal yasalar, genel olarak yasa uygulayan görevlilerin güce basvurmasini oranlilik ilkesi uyarinca sinirlar. Bu gibi oranlilik ilkeleri bu hükmün uygulanmasinda göz önüne alinir. Bu hüküm hiçbir durumda, ulasilacak yasal hedefle orantili olmayan güç kullanimina yetki verir biçimde yorumlanamaz.
c) Atesli silahlarin kullanilmasi, asiri bir önlem sayilmalidir. Özellikle çocuklara karsi atesli silah kullanilmamasi için her gösterilir. Genel olarak, bir sanigin silahli direniste bulundugu ve baskalarinin yasamlarini tehlikeye soktugu yada sanigin tutulup yakalanmasi için daha hafif önlemlerin yeterli olmadigi durumlar disinda atesli silah kullanilamaz.

Madde- 4
Yasa uygulayan görevlilerin bilgi edindigi gizli nitelikteki konular, görevin yerine getirilmesi yada adaletin çikarlari tersini gerektirmedikçe gizli tutulur.
Açiklama
Yasa uygulayan görevliler, görevlerinin niteligi geregi özel yasamla ilgili olan yada baskalarinin çikarlarina ve özellikle ünlerine zarar verebilecek bilgiler edinirler. Ancak görevin yerine getirilmesi yada adaletin gereklerine hizmet amaciyla açiklanabilecek olan bu bilgilerin korunup kullanilmasina büyük özen gösterilmelidir. Bu gibi bilgiler baska amaçlarla açiklanamaz.

Madde- 5
Yasa uygulayan hiçbir görevli herhangi bir iskence yada baska zalimce, insanlik disi yada onur kirici davranis yada ceza eylemine basvuramaz, kiskirtamaz yada hosgörüyle bakamaz. Yine yasa uygulayan bir kimse için üstlerinden aldigi emirler yada savas durumu, savas tehdidi, ulusal güvenligin tehlikede olmasi, iç siyasal kararsizlik yada kamu düzenine iliskin baska bir olaganüstü durum, iskence yada baska zalimce insanlik disi yada onur kirici davranis yada cezanin gerekçesi olamaz.
Açiklama
a) Bu yasak, Genel Kurulca kabul edilen Herkesin Iskence ve Baska Zalimce, Insanlik disi yada Onur kirici Davranis yada Cezaya Karsi Korunmasi Bildirgesinin dogal sonucudur. Bildirgeye göre, "Böyle bir eylem, insan onuruna karsi bir suçtur ve Birlesmis Milletler Antlasmasinin amaçlarinin yadsinmasi ve Insan Haklari Evrensel Bildirgesinde ilan edilen Insan Haklari ve Temel Özgürlüklerin çignenmesidir."
b) Adi geçen Bildirge iskenceyi söyle tanimlamistir: "Iskence, bir kimseye kendisinden yada üçüncü bir kimseden bilgi yada itiraf saglamak, isledigi yada islediginden kusku duyulan bir eyleminden ötürü onu cezalandirmak, kendisine yada baska kimselere gözdagi vermek amaçlariyla bir resmi görevli tarafindan yada onun kiskirtmasiyla bilerek maddi yada manevi agir ceza verme ve eziyette bulunma eylemidir. Tutuklulara En azindan Uygulanmasi Gereken Davranis Standardi Kurallarina uygun olmak kosuluyla niteligi geregi yada geleneksel olarak salt yasal yaptirimlardan dogan aci yada eziyet iskence sayilmaz."
c) "Zalimce, insanlik disi yada onur kirici davranis yada ceza" sözleri Genel Kurulca tanimlanmamistir, ancak, maddi yada manevi kötü uygulamalara karsi olanakli en genis korumayi saglayacak biçimde yorumlanmasi gerekir.

Madde- 6
Yasa uygulayan görevliler gözetimlerindeki kimselerin sagliklarinin tam korunmasini saglar ve özellikle gerektigi her durumda tibbi bakim saglamak üzere ivedi önlem alir.
Açiklama
a) Yetkili tip pratisyenleri ve yardimci saglik görevlileri dahil tip personeli tarafindan verilen hizmetleri dile getiren "tibbi bakim" gerektiginde yada istendiginde saglanir.
b) Tip personelinin yasa uygulama islemine katildigi durumlarda, bu personelin gözetim altindaki kimseye yasa uygulama isleminin disindaki saglik personeli araciligiyla yada bunlara danisilarak uygun tedavi saglama tavsiyesinde bulunmalari üzerine yasa uygulayan görevliler bu tavsiyeleri göz önüne alir.
c) Yasa uygulayan görevliler, yasalarin çignenmesinin yada yasalarin çignenmesi sirasindaki kazalarin kurbanlarina da tibbi bakim saglar.

Madde- 7
Yasa uygulayan görevliler, herhangi bir yolsuzluk eylemi isleyemezler. Ayni zamanda bu gibi eylemlere kesinlikle karsi çikarak savasim vermelidir.
Açiklama
a) Herhangi bir yolsuzluk eylemi, yetkinin kötüye kullanildigi öteki eylemler gibi, yasa uygulayanlarin görevleriyle bagdasmaz. Yolsuzluk yapan herhangi bir görevliye yasalar uygulanir. Hükümetler, kendi temsilcilerine karsi ve kendi temsilcileri arasinda yasalari uygulayamazsa, yurttaslarina yasa uygulamayi bekleyemez.
b) Yolsuzluk tanimi, ulusal yasalarin konusu olmakla birlikte, bir kimsenin görevini yerine getirirken yada görevliye ilgili olarak armaganlar karsiliginda, istedigi yada kabul ettigi söz yada çikarlar karsiliginda bir eylemde bulunmasi yada bulunmamasi yada eylemde bulunduktan yada bulunmamaktan sonra adi geçen çikarlari hakli olarak saglanmasi durumunu kapsayacak biçimde anlasilmalidir.
c) Yukarda anilan yolsuzluk eylemi, yolsuzluga kalkismayi da kapsar.

Madde- 8
Yasa uygulayan görevliler, Yasalara ve bu kurallara saygi göstermelidir. Olabildigince yasalarin ve bu kurallarin çignenmesine kesinlikle karsi çikarak aykiriliklari önlemelidir.
Bu kurallar çignendigi yada çignenmek üzere oldugu kanisina varan yasayi uygulayan görevliler, durumu üst makamlara ve gerekli ise inceleme ve çözüm bulma yetkisi olan baska uygun makamlara yada organlara bildirilmelidir.
Açiklama
a) Bu kurallar, ulusal yasalar yada uygulamalarda yer buldugunda gözetilmelidir. Yasalar yada uygulamalar bu kurallardakinden daha siki hükümler içeriyorsa, daha siki hükümler geçerlidir.
b) Bu madde, kamu güvenligini saglayan kurumun uluslar arasi denetimiyle temel insan haklarinin çignenmesinin gözetilmesi arasindaki dengeyi korumaya çalismaktadir. Yasa uygulayan görevliler, bu kurallara aykiriliklari komuta komuta zinciri içinde duyurmak ve baska çözüm yolu yoksa yada islemiyorsa bu durumda öteki yasal islemleri almakla yükümlüdür. Bu kurallarin çignendigi yada çignenmek üzere oldugu bildirilmesinden ötürü yasa uygulayan hiçbir görevliye yönetsel yada baska bir ceza uygulanamaz.
c) " Inceleme ve çözüm bulma yetkisi olan baska uygun makamlar yada organlar" sözü, ister yasa uygulayan kurum içinde yer alsin, ister ondan bagimsiz olsun, ister Kurallar kapsami içindeki aykiriliklardan dogan zararlari yada sikayetleri incelemekte yasal, geleneksel yada baska bir yoldan yetkili olan ve iç hukuka göre kurulmus herhangi bir makam yada organi dile getirir.
d) Kimi ülkelerde, yigin iletisim araçlarinin, yukaridaki c fikrasinda tanimlanana benzer sikayet inceleme islevi gördügü kabul edilebilir. Bu nedenle yasa uygulayan görevliler, son çözüm olarak ve yasalara, ülkelerinin geleneklerine ve bu Kurallarindaki Maddesinin hükümlerine uygun olmak üzere adi geçen aykiriliklari basin-yayin araçlariyla kamuoyu önüne getirilebilir.
e) Yasa uygulayan görevliler bu kurallara uygun davrandiklarinda toplumda hizmet verdigi kurumdan ve meslektaslarindan saygi, tam destek ve isbirligi görür.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Nisan 2006       Mesaj #32
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı...

Sponsorlu Bağlantılar

MADDE 1- 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci maddesinin başlığı Terör tanımı şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 2- 3713 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 3- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 316, 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır.
MADDE 3- 3713 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Terör amacı ile işlenen suçlar
Madde 4- Aşağıdaki suçlar 1 inci maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır:
a) Kasten öldürme ve yaralama suçları, cebir ve şiddet içeren suçlar ile Türk Ceza Kanununun 79, 80, 84, 103, 106, 109, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 142, 148, 152, 170, 172, 173, 174, 181, 185, 187, 188, 197, 198, 199, 200, 202, 204, 207, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 227, 235, 243, 244, 245, 265, 292, 294, 300, 315, 317, 318 ve 319 uncu maddelerinde yer alan suçlar,
b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan suçlar,
c) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları,
ç) 10/7/2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar,
d) Anayasanın 120 inci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde, olağanüstü halin ilanına neden olan olaylara ilişkin suçlar,
e) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
MADDE 4- 3713 sayılı Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 5- 3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
MADDE 5- 3713 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında geçen beşmilyon liradan onmilyon liraya kadar ağır para ibaresi bir yıldan üç yıla kadar hapis olarak, dördüncü fıkrası ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye bir fıkra eklenmiştir.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen fiillerin basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, basın ve yayın organlarının sahipleri hakkında da bin günden onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Sorumlu müdürleri hakkında, bu cezanın üst sınırı beşbin gündür.
Terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularını övme veya terör örgütünün propagandası niteliğinde olan içeriğe sahip süreli yayınlar hâkim kararı ile; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de Cumhuriyet savcısının emriyle tedbir olarak onbeş günden bir aya kadar durdurulabilir. Cumhuriyet savcısı, bu kararını en geç yirmidört saat içinde hâkime bildirir. Hâkim kırksekiz saat içinde onaylamazsa, durdurma kararı hükümsüz sayılır.
MADDE 6- 3713 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 7 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.
Terör örgütünün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın veya yayın organlarının sahipleri hakkında da bin günden onbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Sorumlu müdürleri hakkında, bu cezanın üst sınırı beşbin gündür. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a) Örgütün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması veya bu işaret ve amblemlerin üzerinde bulunduğu üniformayı andırır giysiler giyilmesi veya toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün, tamamen veya kısmen kapatılması,
b) Örgütün amacına yönelik afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçlerin taşınması veya bu nitelikte slogan atılması veya ses cihazları ile yayınlanması,
c) Örgüte üye kazandırmaya yönelik faaliyetlerde bulunulması.
İkinci fıkrada belirtilen suçların; dernek, vakıf, siyasî parti, işçi ve meslek kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde veya öğretim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların eklentilerinde işlenmesi halinde bu fıkradaki cezanın iki katı hükmolunur.
Türk Ceza Kanununun 221 inci maddesi hükmü, bu madde açısından da uygulanır. Kişi, etkin pişmanlık hükümlerinden ancak bir defa yararlanabilir.
MADDE 7- 3713 sayılı Kanunun mülga 8 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiş ve 8 inci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki 8/a ve 8/b maddeleri eklenmiştir.
Terörün finansmanı
Madde 8- Her kim tümüyle veya kısmen terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek doğrudan veya dolaylı olarak fon sağlar veya toplarsa, hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis ve yüzelli günden binbeşyüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Fon, kullanılmamış olsa dahi fail aynı şekilde cezalandırılır.
Bu maddenin birinci fıkrasında geçen fon; para veya değeri para ile temsil edilebilen her türlü mal, hak, alacak, gelir ve menfaat ile bunların birbirine dönüştürülmesinden hasıl olan menfaat ve değeri ifade eder.
Nitelikli hal
Madde 8/a- Bu Kanun kapsamına giren suçların kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Tüzel kişilerin sorumluluğu
Madde 8/b- Bu Kanun kapsamına giren suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, Türk Ceza Kanununun 60 ıncı maddesine göre bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
MADDE 8- 3713 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi
Madde 9 Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili davalara, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen ağır ceza mahkemelerinde bakılır.
MADDE 9- 3713 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Soruşturma ve kovuşturma usulü
Madde 10 Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak, Ceza Muhakemesi Kanununun 250 ilâ 252 nci maddelerinde hüküm bulunmayan hususlarda diğer hükümleri uygulanır. Ancak;
a) Soruşturmanın amacı tehlikeye düşebilecek ise yakalanan veya gözaltına alınan veya gözaltı süresi uzatılan kişinin durumu hakkında Cumhuriyet savcısının emriyle sadece bir yakınına bilgi verilir.
b) Şüpheli, gözaltı süresince yalnız bir müdafiin hukuki yardımından yararlanabilir. Gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hakim kararıyla yirmidört saat süre ile kısıtlanabilir; ancak bu süre içerisinde ifade alınamaz.
c) Şüphelinin kolluk tarafından ifadesi alınırken ancak bir müdafi hazır bulunabilir.
ç) Kolluk tarafından düzenlenen tutanaklara, ilgili görevlilerin açık kimlikleri yerine sadece sicil numaraları yazılır.
d) Müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir.
e) Bu Kanun kapsamında yer alan suçlardan dolayı yapılan soruşturmada müdafiin savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları ve tutuklu bulunan şüpheli ile yaptığı konuşmaların kayıtları incelemeye tâbi tutulamaz. Ancak müdafiin terör örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet savcısının istemi ve hâkim kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabileceği gibi bu kişilerin müdafiine verdiği veya müdafiince bu kişiye verilen belgeler hâkim tarafından incelenebilir. Hâkim belgenin kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu karara karşı ilgililer itiraz edebilirler.
f) Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinin numaralı alt bendindeki, 139 uncu maddesinin yedinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendindeki ve 140 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (5) numaralı alt bendindeki istisnalar uygulanmaz.
g) 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 92 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü bu Kanun kapsamında yer alan suçlar bakımından da uygulanır.
MADDE 10- 3713 sayılı Kanunun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 15 Terörle mücadelede görev alan istihbarat ve kolluk görevlileri ile bu amaçla görevlendirilmiş diğer personelin, bu görevlerinin ifasından doğduğu iddia edilen suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda müdafi olarak belirlediği en fazla üç avukatın ücreti ödenir ve bunlara avukatlık ücret tarifesine bağlı olmaksızın yapılacak ödemeler, ilgili kuruluşların bütçelerine konulacak ödenekten karşılanır.
Bu kişiler hakkında soruşturma ve kovuşturmalarda suçun niteliğine ve işlenmesindeki özelliklere göre nedenleri varsa tutuklama kararı verilebileceği gibi, Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki süre şartı aranmaksızın adli kontrol hükümleri de uygulanabilir.
MADDE 11- 3713 sayılı Kanunun 17 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Koşullu salıverilme
Madde 17- Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olanlar hakkında, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması bakımından 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 ve 108 inci maddeleri hükümleri uygulanır.
Tutuklu veya hükümlü iken firar veya ayaklanma suçundan mahkum edilmiş bulunanlar ile disiplin cezası olarak üç defa hücre hapsi cezası almış olanlar, bu disiplin cezaları kaldırılmış olsa bile şartla salıverilmeden yararlanamazlar.
Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olanlar, hükümlerinin kesinleşme tarihinden sonra bu Kanunun kapsamına giren bir suçu işlemeleri halinde, şartla salıverilmeden yararlanamazlar.
Ölüm cezaları 14/7/2004 tarihli ve 5218 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile değişik 3/8/2002 tarihli ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen terör suçluları ile ölüm cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen veya ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olan terör suçluları koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamaz. Bunlar hakkında ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ölünceye kadar devam eder.
MADDE 12- 3713 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 19 - İşlenişine iştirak etmemiş olmak koşuluyla bu Kanun kapsamına giren suç faillerinin yakalanabilmesine yardımcı olanlara veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere para ödülü verilir. Ödülün miktar, usul ve esasları İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte belirtilir.
MADDE 13- 3713 sayılı Kanunun 20 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 20 Terörle mücadelede görev veren veya bu görevi ifa eden adlî, istihbarî, idarî ve askerî görevliler, kolluk görevlileri, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü ve Genel Müdür Yardımcıları, terör suçlularının muhafaza edildiği ceza ve tutukevlerinin savcıları ve müdürleri, Devlet Güvenlik Mahkemelerinde görev yapmış hakim ve savcılar, Ceza Muhakemesi Kanunun 250 nci maddesi uyarınca yetkili kılınmış ağır ceza mahkemelerinde görev yapan hakim ve savcılar ile bu görevlerinden ayrılmış olanlar ve terör örgütlerinin açık hedefi haline gelen veya getirilenler ile suçların aydınlatılmasında yardımcı olanlar hakkında tanık korumaya ilişkin hükümler uygulanır.
Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesi uyarınca Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilecek ağır ceza mahkemeleri başkan ve üyeleri ile bu mahkemelerin görev alanına giren suçları soruşturmakla ve kovuşturmakla görevli Cumhuriyet savcılarının korunma ve güvenlik talepleri ilgili makam ve mercilerce öncelikle ve ivedilikle yerine getirilir. Koruma için ihtiyaç duyulan araç ve gereçler Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca temin edilir.
Korumaya alınmış emekli personelden, meskende korunmaları mutlak surette zorunlu bulunanlar; görev yaptıkları Bakanlık veya Kamu Kurum ve Kuruluşlarına ait konutlardan Maliye Bakanlığınca rayiç kiralar dikkate alınarak tespit olunacak kira bedeli ile kiralama esaslarına göre yararlandırılır.
Yukarıda sayılanlardan kamu görevlisi olanlar, görevlerinden ayrılmış olsalar dahi, terör suçluları tarafından kendilerine veya eş ve çocuklarının canına vuku bulan bir taarruzu savmak için silah kullanmaya yetkilidirler.
MADDE 14- 3713 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen Memur ibaresi madde metninden çıkartılmış ve aynı fıkranın (e) ve (ı) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
e) Mâlul olanlar ile ölenlerin dul ve yetimleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığınca kendilerine verilen tanıtım kartlarını ibraz etmeleri durumunda, kamu kurum ve kuruluşlarına ait bütün hastanelerde muayene ve tedavi edilirler. Bunların her türlü tedavi giderleri; ilgililerin herhangi bir kamu kurumu veya kuruluşunda çalışmaları halinde bu kurum veya kuruluşça, emekli, yaşlılık, malullük veya dul ve yetim aylığı almaları halinde bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumunca, herhangi bir kuruma tabi olarak çalışmamaları, 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında aylık alanlar hariç emekli, yaşlılık, malullük veya dul ve yetim aylığı almamaları durumunda Millî Savunma veya İçişleri Bakanlığınca karşılanır. Mâlul olanların eksilen vücut organları, yurt içi veya yurt dışında en son teknik usullere göre yapılması mümkün sunileriyle tamamlatılır ve gerekirse tamir ettirilir veya yenisi yaptırılır.
ı) Terörle mücadeleden dolayı köyleri boşaltılan üniversite çağındaki öğrencilere ve ölenlerin çocuklarına yüksek öğrenimleri süresince Başbakanlıkça, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan karşılıksız burs verilir.
MADDE 15- 3713 sayılı Kanunun ek 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Ek Madde 2 - Terör örgütlerine karşı icra edilecek operasyonlarda teslim ol emrine itaat edilmeyerek silah kullanmaya teşebbüs edilmesi halinde kolluk görevlileri, tehlikeyi etkisiz kılabilecek ölçü ve orantıda, duraksamadan hedefe karşı silah kullanmaya yetkilidirler.
MADDE 16- 3713 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları ile 12, 16 ve 18 inci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlük
MADDE 17- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 18- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
GENEL GEREKÇE
Hukuk devleti esasına dayalı toplum düzenleri için en büyük tehlikeyi oluşturan terör eylemleri, kişi hak ve özgürlüklerinin kullanılması açısından bir tehdit oluşturmakta ve ayrıca, toplumun sosyal ve ekonomik bakımdan gelişmesini engellemektedir.
İnsan onuruna ve buna bağlı olarak, insan hak ve özgürlüklerine saygı, bireyin hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması, hukuk toplumunun temel prensiplerini oluşturmaktadır. İnsan onuruna yakışır bir şekilde yaşama hakkı, insan vücudunun dokunulmaz ve saygınlığı hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı ve aynı zamanda düşünce özgürlüğü, düşünceyi özgürce açıklama ve özgürce bilgilendirilme hakkı, hukuk devleti esasına dayalı toplum düzeninin temelini oluşturan haklardır.
Terör eylemleri, bu hakların kullanılmasını tehlikeye sokmakta; hukuk devleti esasına dayalı toplum düzeninin bozulmasını, bireysel hakların ve demokratik düzenin dayanağını oluşturan temel prensiplerin ihlalini sonuçlamaktadır. Bu eylemler, halkın korku ve paniğe kapılmasına, toplumdaki siyasî, ekonomik ve sosyal yapıların büyük ölçüde zarar görmesine sebebiyet vermektedir.
Terör eylemleri bağlamında, bir örgüt faaliyeti çerçevesinde başta öldürme ve yaralama olmak üzere, tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kişinin çeşitli hak ve özgürlüklerinin kullanmasının engellenmesi, kişilerin ve özellikle kamusal nitelikteki malvarlıklarına zarar verme gibi suçlar sistemli olarak işlenmektedir. Bu suçların işlenmesi suretiyle, suç mağdurları ve bunların yakınları büyük bir eleme gark edilmektedir; bu insanların geleceğe yönelik bütün planları altüst edilmektedir; insanları hayata bağlayan temel unsurlar yok edilmektedir. Terör eylemlerine maruz kalan kişiler, maddî ve manevî bakımdan büyük zararlar görmekte ve hatta, hayatlarını kaybetmektedirler.
Terör, yeni bir olgu değildir. İnsanlık tarihi kadar geçmişe sahip olan terör, bugün eskiye nazaran daha tehlikeli bir hal almıştır. Zira, günümüzde teröristler, sosyal ve ekonomik bakımdan büyük çapta tahribata sebebiyet verebilecek ve hatta, toplu ölümleri ve kitlelerin imhasını sonuçlayacak etkide silahlara sahip olabilmektedirler. Günümüzde teröristler, oldukça profesyonelleşmişlerdir; güttükleri amaçlara ulaşabilmek için icra ettikleri fiillerin ortaya çıkarabileceği muhtemel neticeler açısından tamamen umursamaz bir duyguyla hareket etmektedirler. Günümüzde uluslararası bir yapılanmaya sahip olan teröristlerin çeşitli ülkelerde bağlantıları mevcuttur. Değişik ülkelerde lojistiği bulunan teröristler arasında uluslararası düzeyde bir iletişim ağı mevcuttur. Teknolojik gelişmişlik ve bu konudaki bilgilere ulaşma kolaylıkları, teröristlerin işini de oldukça kolaylaştırmaktadır.
Terörist eylemler, esas itibarıyla ceza kanunlarında tanımlanmış suçları oluşturmaktadır. Ancak, bu suçlar, gerek işlenişinde güdülen saik gerek işleniş tarz ve mahiyeti itibarıyla terör suçu olarak nitelendirilmektedirler. Ceza kanunlarında esas itibarıyla suç olarak tanımlanan bu fiillerin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesiyle, devletin ana yapısını, bu yapının dayandığı temel prensipleri değiştirmek veya yıkmak, toplumda korku ve panik yaratmak amacının güdülmüş olması durumunda, bu suç bir terör suçu niteliği kazanmaktadır.
Terör kavramı kapsamına hangi suçların girdiği konusunda bir belirsizlik mevcuttur. Bu nedenle terörle mücadeleyi konu edinen uluslararası sözleşmelerde terörle ilgili bir tanım verilmemiş, sadece terör eylemleri olarak nitelendirilebilecek suçlara ilişkin ayrıntılı bir liste yapılmıştır. Türkiye nin de taraf olduğu 27 Ocak 1977 tarihli Terörizmin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi bu konuda bir örnek olarak gösterilebilir. Bu sözleşmede, genel olarak terörizm kavramından söz edilmiştir. Esasında suç teşkil eden terörist hareketler, Sözleşmede bir liste halinde sayılmıştır (m. 1, 2).
Bu bakımdan, terör olarak nitelendirilen fiiller, esasında suç oluşturan fiillerdir. Ancak, bu suçlar, belirli amaçlar doğrultusunda ve bir örgütün faaliyeti çerçevesinde sistematik bir şekilde işlendiği için, daha ağır sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.
Terörle daha etkin bir şekilde mücadele edilebilmesi için, kanunlarda bu kapsamda mütalaa edilen suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturmayla ve ayrıca, mahkum olunan cezanın infazıyla ilgili özel hükümlere yer verilmektedir.
Bu düşüncelerden hareketle, Terörle Mücadele Kanununda yer alan terör suçlarının kapsamına, bu suçlarla ilgili olarak soruşturma, kovuşturma ve infaz rejimine ilişkin hükümlerin, Türk Ceza Hukukunun reformu mahiyetindeki yeni kanunlardaki düzenlemelerle uyumunu sağlamak amacıyla işbu Tasarı hazırlanmıştır.
MADDE GEREKÇELERİ
MADDE 1- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinde, Türkiye nin de taraf olduğu Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi nin 2 nci maddesinin (a) bendinde yer alan tanıma uygun olarak, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanununda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmemiştir. Bu düşüncelerle, söz konusu Kanunun 1 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının yürürlükten kaldırılmasına paralel olarak, madde başlığı da değiştirilmiştir.
MADDE 2- Terörle Mücadele Kanununun 3 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, bu maddede 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanununa yapılan atıflar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerine uyarlanmıştır. Ancak işaret edilmelidir ki, 3713 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde yapılan değişiklik, işbu değişikliği yapan Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş olup da, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yollamada bulunulan ilgili maddelerinde yer alan suçların terör suçu olarak kabul edilmesini engellemez.
MADDE 3- Terörle Mücadele Kanununun 4 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen çeşitli suçların da terör suçu sayılacağı kabul edilmiştir. Çeşitli suçlar, mahiyeti gereğince cebir, şiddet veya tehdit içermeseler bile bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmeleri halinde terör suçu sayılacaklardır. Örneğin, uyuşturucu madde imal ve ticareti, belgede sahtecilik, parada sahtecilik, kaçakçılık gibi suçlar bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde sıklıkla işlenebilmektedirler. 3713 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin mevcut metninde mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan sınırlı suç maddesine yollamada bulunulduğu için, bu örnek suçlar terör suçu olarak kabul edilememektedir. Bu durum özellikle görevli mahkemenin belirlenmesi açısından bir sorun oluşturmaktadır. Örneğin terör örgütünü kurmak ve yönetmek suçundan dolayı açılan dava özel yetkili bir mahkemede görülürken, bu örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen belgede sahtecilik suçuna ilişkin davaya genel yetkili mahkemelerde bakılmaktadır. Bu sakıncanın önüne geçebilmek amacıyla madde metninde değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliğe göre, söz konusu 4 üncü madde metninde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun atıfda bulunulan maddelerinde tanımlanan suçların bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması halinde terör suçu sayılması mümkün olacaktır.
MADDE 4- 3713 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde yapılan değişiklikle, madde metninde yer alan ibareler 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa uyarlanmıştır.
MADDE 5- 3713 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin bir ila üçüncü fıkralarında yapılan değişiklikle, bu fıkralarda tanımlanan suçların yaptırımlarının etkinleştirilmesi amaçlanmıştır.
Dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, madde metnindeki nispi nitelikteki ağır para cezası gün para cezası sistemine uyarlanmıştır. Ancak, bu suç tanımıyla ilgili olarak vurgulanmak gerekir ki, 3713 sayılı Kanun, basın ve yayın organlarının sahiplerine maddenin bir ila üçüncü fıkralarında yaptırım altına alınan açıklama ve yayınlama yasağı ile ilgili olarak dikkat ve özen yükümlülüğü yüklemiştir. Maddenin dördüncü fıkrasında, bu dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranış ceza yaptırımı altına alınmıştır. Şayet basın ve yayın organının sahibi, maddenin bir ila üçüncü fıkralarında tanımlanan suçların işlenişine iştirak etmişse, artık dördüncü fıkra hükmüne göre değil, söz konusu bir ila üçüncü fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı Türk Ceza Kanununun suça iştirake ilişkin hükümlerine göre cezalandırılmak gerekir. Keza, söz konusu hüküm, kusura dayalı olmayan, objektif sorumluluğun kabul edildiği bir hüküm değildir. Anayasamızın 38 inci maddesinde ceza sorumluluğunun şahsiliği kuralı benimsendiğine göre, kusura dayalı sorumluluğu da içeren bu kuralın doğal sonucu olarak; kişinin hukuka aykırı bir durumun meydana gelmesinden dolayı sorumlu tutulabilmesi için en azından taksire dayalı kusurunun bulunması gerekir. Aynı değerlendirmeler, basın ve yayın organının sorumlu müdürleri açısından da geçerlidir.
Ayrıca söz konusu dördüncü fıkra metni kapsamında sadece Basın Kanunu hükümlerine göre süreli yayınlar göz önünde bulundurulmuştur. Yapılan değişiklikle yazılı, görsel, işitsel ve elektronik bütün basın ve yayın organları bu kapsama alınmıştır.
Keza, Anayasamızın 28 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü göz önünde bulundurularak madde metnine yeni bir fıkra eklenmiştir. Eklenen beşinci fıkraya göre, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularını övme veya terör örgütünün propagandası niteliğinde olan içeriğe sahip süreli yayınların basım ve dağıtımı tedbir olarak durdurulabilecektir. Böylece 3713 sayılı Kanunda özel bir koruma tedbirine yer verilmiştir. Bu koruma tedbirine karar vermeye kural olarak hâkim yetkilidir. Ancak, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı da söz konusu içeriğe sahip süreli yayınların basım ve dağıtımının durdurulmasını emredebilecektir. Ancak, Cumhuriyet savcısı, bu kararını en geç yirmidört saat içinde hâkime bildirecek; hâkim kırksekiz saat içinde onaylamazsa, durdurma kararı hükümsüz sayılacaktır.
MADDE 6- 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun silahlı örgüt ve suç işlemek için örgüt kurma suçlarına ilişkin hükümleri göz önünde bulundurularak, 3713 sayılı Kanunun 7 nci maddesi değiştirilmiştir. Değiştirilen birinci fıkraya göre, söz konusu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesine göre cezalandırılacaktır. Dikkat edilmelidir ki, burada Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesine yapılan yollama, sadece ceza yaptırımları ile sınırlı değildir. Söz konusu suçun unsurları terör örgütü bakımından da göz önünde bulundurulacaktır. Ayrıca, 314 üncü maddede yapılan atıf dolayısıyla terör örgütüyle ilgili olarak da bu maddede yer almayan hususlarda Türk Ceza Kanununun suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Bu bakımdan;
a) Terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işleyen örgüt kurucusu, yöneticisi veya üyesi, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezalandırılacaktır.
b) Terör örgütünün yöneticileri, yönetimi elinde bulundurdukları süre zarfında örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılacaklardır.
c) Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca terör örgütüne üye olmak suçundan dolayı cezalandırılacaktır.
d) Terör örgütündeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi de, terör örgütü üyesi olarak cezalandırılacaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, söz konusu suçun oluşabilmesi için, yardımın bilerek yapılması gerekir; yani yardım edilen oluşumun bir terör örgütü olduğunun bilinmesi gerekir. Başka bir deyişle bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir. Keza, ceza sorumluluğunu gerektirmesi için, yardımın isteyerek yapılması gerekir. Çoğu zaman kişilerin kendilerinden yardım adı altında talep edilen hususları özellikle can güvenlikleri bakımından duydukları endişe karşısında yerine getirdiklerini ve bu nedenle, kusurlarının olmadığı gerekçesiyle ceza hukuku bakımından sorumlu olmayacaklarını göz önünde bulundurmak gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında terör örgütünün veya bu örgütün suç işlemek yönündeki amacının propagandasının yapılması suç olarak tanımlanmıştır. Söz konusu fıkranın ilk iki cümlesi 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin sekizinci fıkrası hükümlerinden ibarettir. Dikkat edilmelidir ki, bu tanıma göre suç oluşturan fiillerden birisi, terör örgütünün amacının propagandasının yapılmasıdır. Buradaki amacı, suç işlemek yönündeki amaç olarak anlamak gerekir. Maddenin ikinci fıkrasının (a) ilâ (c) bentlerinde bu kapsamda cezalandırılacak fiil ve davranışlar gösterilmiştir. Yapılan değişiklikle, terör örgütünün veya amacının propagandası suçuyla bağlantılı olarak da basın ve yayın organlarının sahiplerine dikkat ve özen yükümlülüğü yüklenmiştir. Bu yükümlülüğün ceza hukuku sorumluluğuna etkisi ile ilgili olarak, Kanunun 6 ncı maddesinin değiştirilen dördüncü fıkrası hükmünün gerekçesi göz önünde bulundurulmalıdır.
Maddenin üçüncü fıkrasında terör örgütünün veya amacının propagandasının belli yerlerde yapılması, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsuru olarak tanımlanmıştır.
Maddenin son fıkrasında, suç işlemek için örgüt kurma suçuna ilişkin etkin pişmanlık hükümlerinin terör örgütünün kurucusu, yöneticisi veya üyeleri hakkında da uygulanabileceği kabul edilmiştir. Böylece terör örgütleriyle ilgili olarak zaman zaman pişmanlık yasası adıyla özel kanuni düzenlemeler yapılmasına duyulan ihtiyaç karşılanmış olmaktadır. Ancak, bu hükme göre, terör örgütünün kurucusu, yöneticisi veya üyesi konumundaki kişi, etkin pişmanlık hükümlerinden ancak bir defa yararlanabilecektir.
MADDE 7- 3713 sayılı Kanunun mülga 8 inci maddesi yeniden düzenlenerek, madde kapsamında terörün finansmanı suçu tanımlanmıştır.
Bu suretle, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından hazırlanarak 9 Aralık 1999 tarihinde üye devletlerin imzasına açılan, Türkiye tarafından 27/9/2001 tarihinde imzalanan, 10/1/2002 tarihli ve 4738 sayılı Kanun (Resmi Gazete: 1.4.2002/24713) ile onaylanması uygun bulunan ve 28/6/2002 tarihli ve 2002/3801 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Sözleşmesi nden kaynaklanan uluslararası yükümlülüklerimize uygun düzenlemeler yapılmıştır.
Terör suçlarının işlenmesi amacıyla, bilerek ve isteyerek finansman sağlamak suç oluşturduğuna göre; bu suçun işlenmesi suretiyle elde edilen malvarlığı değerleri hakkında, Türk Ceza Kanununun Kazanç müsaderesi başlıklı 54 üncü maddesi hükümleri uygulanacağı açıktır. Bu nedenle, Kanuna bu konuya ilişkin ayrı bir hüküm konulması gereksiz görülmüştür.
3713 sayılı Kanuna eklenen 8/a maddesinde, terör suçlarının kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi, bu suçlar açısından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir.
3713 sayılı Kanuna eklenen 8/b maddesine göre, terör suçlarının bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, Türk Ceza Kanununun 60 ıncı maddesine göre bunlara özgü güvenlik tedbirleri uygulanacaktır.
MADDE 8- 3713 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinde 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesinin birinci fıkrasına atıfta bulunulmak suretiyle, terör suçlarından dolayı yapılacak yargılamalarda mahkemelerin görev ve yargı çevresi belirlenmiştir.
MADDE 9- 3713 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinde yapılan değişiklikle, terör suçlarından dolayı yapılacak olun soruşturma ve kovuşturmalarla ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununu hükümlerine istisnalar getirilmiştir.
Maddenin (f) bendinde Ceza Muhakemesi Kanununun İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması başlıklı 135 inci maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinin numaralı alt bendinde, Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi başlıklı 139 uncu maddesinin yedinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendinde ve Teknik araçla izleme başlıklı 140 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (5) numaralı alt bendinde yer alan istisnaların terör suçlarıyla ilgili olarak uygulanmayacağı belirtilmiştir. Dikkat edilmelidir ki, bu istisnalar, ancak Kanunun 7 nci maddesinde Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesine yapılan yollama dolayısıyla terör örgütü üyesi ve bu örgütlere bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerle ilgili olarak uygulanmayacaktır. Bu itibarla, söz konusu (f) bendi hükmü, Kanunun 7 nci maddesinde Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesinde tanımlanan silahlı örgüt suçuna yapılan yollama dolayısıyla terör örgütü üyesi ve bu örgütlere bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerle ilgili olarak da iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, gizli soruşturmacı görevlendirilmesi ve teknik araçla izleme koruma tedbirlerinin uygulanabileceği şeklinde anlaşılmak gerekir.
MADDE 10- 3713 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasında kavram ve ifade bakımından değişiklik yapılmıştır.
Maddenin ikinci fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 31/03/1992 tarih ve E. 1991/18, K. 1992/20 sayılı kararı ile iptal edilen bu fıkra hükmüne ilişkin karardaki iptal gerekçeleri dikkate alınmak suretiyle yeniden düzenlenmiştir.
MADDE 11- 3713 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde yapılan değişiklikle, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 ve 108 inci maddeleri hükümlerine atıfta bulunularak bu hükümlerin terör suçlarından mahkum olanlar hakkında da uygulanacağı kabul edilmiştir.
MADDE 12- 3713 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinde kavram ve ifade bakımından değişiklik yapılmıştır.
MADDE 13- 3713 sayılı Kanunun 20 nci maddesi değiştirilmiştir.
Maddenin birinci fıkrasıyla, maddede sayılan görevliler hakkında tanık korumaya ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, bu Kanun kapsamında kalan suçların soruşturulması ve kovuşturulmasında görevli olanların koruma ve güvenlik taleplerinin ivedilikle yerine getirileceği, koruma için ihtiyaç duyulan araç ve gereçlerin Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca temin edileceği hükme bağlanmıştır.
Maddenin üçüncü fıkrasında ise, korumaya alınmış emekli personelden, meskende korunmaları mutlak surette zorunlu bulunanların konutlardan yararlanmasına ilişkin esaslara yer verilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise madde kapsamına giren kamu görevlilerinin silâh kullanma yetkilerine ilişkin hükme yer verilmiştir.
MADDE 14- 3713 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin (e) ve (ı) bentlerinde değişiklik yapılmıştır.
(e) bendinde yapılan değişiklikle, malul olanlar ile ölenlerin dul ve yetimlerin muayene ve tedavi edilmesine, mâlullük veya dul ve yetim aylığı almamaları hâlinde bunlar hakkında uygulanacak usûller ile mâlul olanların eksilen vücut organlarının tamamlatılması, tamiri veya yaptırılmasına hükümlere yer verilmiştir.
(ı) bendinde yapılan değişiklikle, terörle mücadeleden dolayı köyleri boşaltılan üniversite çağındaki öğrencilere ve ölenlerin çocuklarına yüksek öğrenimleri süresince Başbakanlıkça, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan karşılıksız burs verileceği hükme bağlanmıştır.
MADDE 15- 3713 sayılı Kanunun ek 2 nci maddesi, Anayasa Mahkemesinin bu madde ile ilgili olarak verdiği 6/1/1999 tarihli ve E. 1999/68, K. 1999/1 sayılı kararındaki gerekçeler göz önünde bulundurulmak suretiyle yeniden düzenlenmiştir.
MADDE 16- 3713 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları ile 12, 16 ve 18 inci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 17- Yürürlük maddesidir.
MADDE 18- Yürütme maddes
Son düzenleyen Daisy-BT; 19 Şubat 2011 01:04
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
24 Nisan 2006       Mesaj #33
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
AVRUPA INSAN HAKLARI SÖZLESMESI

20 Mart 1950'de Roma'da imzalanan Sözlesme, 3 Eylül 1952'de yürürlüge girdi.

Türkiye, Sözlesmeyi 18 Mayis 1954'de onayladi. (R.G. 19 Mart 1954-8662)

Sözlesme metni, 21 Eylül 1970'de yürürlüge giren 3 no'lu Protokol’un 20 Aralik 1971’de yürürlüge giren 5 no'lu Protokol'un ve 1 Ocak 1990'da yürürlüge giren 8 no'lu Protokol’un düzenlemelerine uygun olarak degistirilmisti ve ayrica, yürürlüge girdigi 21 Eylül 1970'ten bu yana 5. maddesinin 3. fikrasina uygun olarak Sözlesme'nin bir parçasi olan 2 no'lu Protokol’un metnini içermekteydi.
Protokollarin getirdigi bütün bu degisikliklerin veya eklemelerin yerini, yürürlüge girdigi tarih olan 1 Kasim 1998’den itibaren 11 no'lu Protokol aldi. Bu tarihten itibaren, 1 Ekim 1994’te yürürlüge giren 9 no'lu Protokol yürürlükten kaldirildi.

Insan Haklari ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasina
Iliskin Sözlesme
(Avrupa Insan Haklari Sözlesmesi)
11. Protokol ile degistirilen ve yeniden düzenlenen
sözlesme metni
(yürürlüge giris tarihi 1 Kasim 1998)

INSAN HAKLARININ VE TEMEL ÖZGÜRLÜKLERININ
KORUNMASINA ILISKIN SÖZLESME
Roma, 4.XI.1950
Asagida imzasi bulunan Avrupa Konseyi üyesi hükümetler,
Birlesmis Milletler Genel Kurulu tarafindan 10 Aralik 1948’de ilan edilen Insan Haklari Evrensel Bildirisi’ni,
Bu Bildiri’nin, metninde açiklanan haklarin her yerde ve etkin olarak taninmasini ve uygulanmasini saglamayi hedef aldigini,
Avrupa Konseyi’nin amacinin, üyeleri arasinda daha siki bir birlik kurmak oldugunu ve insan haklari ile temel özgürlüklerinin korunmasi ve gelistirilmesinin bu amaca ulasma yollarindan birini olusturdugunu göz önüne alarak,
Dünyada baris ve adaletin asil temelini olusturan ve saglanip korunabilmesi, her seyden önce, bir yandan da insan haklari konusunda ortak bir anlayis ve ortakliga saygi esasina bagli olan bu temel özgürlüklere derin inançlarini bir daha tekrarlayarak,
Ayni inanci tasiyan ve siyasal gelenekler, idealler, özgürlüklere saygi ve hukukun üstünlügü konularinda ortak bir mirasi paylasan Avrupa devletlerinin hükümetleri sifatiyla, Evrensel Bildiri’de yer alan bazi haklarin ortak güvenceye baglanmasini saglama yolunda ilk adimlari atmayi kararlastirarak;
Asagidaki hususlarda anlasmislardir:


Madde 1
Insan Haklarina saygi yükümlülügü
Yüksek Sözlesmeci Taraflar, kendi yetki alanlari içinde bulunan herkese bu Sözlesme’nin birinci bölümünde açiklanan hak ve özgürlükleri tanirlar.


BÖLÜM I
Haklar ve Özgürlükler
Madde 2
Yasama hakki
1. Herkesin yasam hakki yasanin korumasi altindadir. Yasanin ölüm cezasi ile cezalandirdigi bir suçtan dolayi hakkinda mahkemece hükmedilen bu cezanin yerine getirilmesi disinda hiç kimse kasten öldürülemez.
2. Öldürme, asagidaki durumlardan birinde kuvvete basvurmanin kesin zorunluluk haline gelmesi sonucunda meydana gelmisse, bu maddenin ihlali suretiyle yapilmis sayilmaz:
a) Bir kimsenin yasadisi siddete karsi korunmasi için;
b) Usulüne uygun olarak yakalamak için veya usulüne uygun olarak tutuklu bulunan bir kisinin kaçmasini önlemek için;
c) Ayaklanma veya isyanin, yasaya uygun olarak bastirilmasi için.


Madde 3
Iskence yasagi
Hiç kimse iskenceye, insanlik disi ya da onur kirici ceza veya islemlere tabi tutulamaz.


Madde 4
Kölelik ve zorla çalistirma yasagi
1. Hiç kimse köle ve kul halinde tutulamaz.
2. Hiç kimse zorla çalistirilamaz ve zorunlu çalismaya tabi tutulamaz.
3. Asagidaki haller bu maddede sözü geçen “zorla çalistirma veya zorunlu çalisma”dan sayilmazlar:
a) Bu Sözlesme’nin 5. maddesinde öngörülen kosullar altinda tutuklu bulunan kimseden tutuklulugu veya sartli saliverilmesi süresince olagan olarak yapilmasi istenen çalisma;
b) Askeri nitelikte bir hizmet veya inançlari geregince askerlik görevini yapmaktan kaçinan kimselerin durumunu mesru sayan ülkelerde bu inanca sahip kimselere zorunlu askerlik yerine gördürülecek baska bir hizmet;
c) Toplumun hayat veya refahini tehdit eden kriz ve afet hallerinde istenecek her hizmet;
d) Normal yurttaslik yükümlülükleri kapsamina giren her türlü çalisma veya hizmet.


Madde 5
Özgürlük ve güvenlik hakki
1. Herkesin kisi özgürlügüne ve güvenligine hakki vardir. Asagida belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar disinda hiç kimse özgürlügünden yoksun birakilamaz.
a) Kisinin yetkili mahkeme tarafindan mahkum edilmesi üzerine usulüne uygun olarak hapsedilmesi;
b) Bir mahkeme tarafindan, yasaya uygun olarak, verilen bir karara riayetsizlikten dolayi veya yasanin koydugu bir yükümlülügün yerine getirilmesini saglamak için usulüne uygun olarak yakalanmasi veya tutulu durumda bulundurulmasi;
c) Bir suç isledigi hakkinda geçerli süphe bulunan veya suç islemesine ya da suçu isledikten sonra kaçmasina engel olmak zorunlulugu inancini doguran makul nedenlerin bulunmasi dolayisiyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çikarilmak üzere yakalanmasi ve tutulu durumda bulundurulmasi;
d) Bir küçügün gözetim altinda egitimi için usulüne uygun olarak verilmis bir karar geregi tutulu durumda bulundurulmasi veya kendisinin yetkili merci önüne çikarilmasi için usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulmasi;
e) Bulasici hastalik yayabilecek bir kimsenin, bir akil hastasinin, bir alkoligin, uyusturucu madde bagimlisi bir kisinin veya bir serserinin usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulmasi;
f) Bir kisinin usulüne aykiri surette ülkeye girmekten ali konmasini veya kendisi hakkinda sinir disi etme ya da geriverme isleminin yürütülmekte olmasi nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanmasi veya tutulu durumda bulundurulmasi;
2. Yakalanan her kisiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kisa zamanda ve anladigi bir dille bildirilir.
3. Bu maddenin 1.c fikrasinda öngörülen kosullara uyarinca yakalanan veya tutulu durumda bulunan herkes hemen bir yargiç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kilinmis diger bir görevli önüne çikarilir; kendisinin makul bir süre içinde yargilanmaya veya adli kovusturma sirasinda serbest birakilmaya hakki vardir. Saliverilme, ilgilinin durusmada hazir bulunmasini saglayacak bir teminata baglanabilir.
4. Yakalama veya tutuklu durumda bulunma nedeniyle özgürlügünden yoksun kilinan herkes, özgürlük kisitlamasinin yasaya uygunlugu hakkinda kisa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykiri görülmesi halinde kendisini serbest birakmasi için bir mahkemeye basvurma hakkina sahiptir.
5. Bu madde hükümlerine aykiri olarak yapilmis bir yakalama veya tutulu kalma isleminin magduru olan herkesin tazminat istemeye hakki vardir.


Madde 6
Adil yargilanma hakki
1. Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmus bagimsiz ve tarafsiz bir mahkeme tarafindan davasinin makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açik olarak görülmesini istemek hakkina sahiptir. Hüküm açik oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararina, küçüklerin korunmasi veya davaya taraf olanlarin özel hayatlarinin gizliligi gerektirdiginde, veya davanin açik oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebilecegi bazi özel durumlarda, mahkemenin zorunlu görecegi ölçüde, durusmalar dava süresince tamamen veya kismen basina ve dinleyicilere kapali olarak sürdürülebilir.
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçlulugu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayilir.
3. Her sanik en azindan asagidaki haklara sahiptir:
a) Kendisine yöneltilen suçlamanin niteligi ve nedeninden en kisa zamanda, anladigi bir dille ve ayrintili olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasini hazirlamak için gerekli zamana ve kolayliklara sahip olmak;
c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçecegi bir savunmacinin yardimindan yararlanmak ve eger savunmaci tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatin para ödemeksizin yardimindan yararlanabilmek;
d) Iddia taniklarini sorguya çekmek veya çektirmek, savunma taniklarinin da iddia taniklariyla ayni kosullar altinda çagirilmasinin ve dinlenmesinin saglanmasini istemek;
e) Durusmada kullanilan dili anlama disi veya konusma disi takdirde bir tercümanin yardimindan para ödemeksizin yararlanmak.


Madde 7
Cezalarin yasalligi
1. Hiç kimse, islendigi zaman ulusal ve uluslararasi hukuka göre bir suç sayilmayan bir fiil veya ihmalden dolayi mahkum edilemez. Yine hiç kimseye, suçun islendigi sirada uygulanabilecek olan cezadan daha agir bir ceza verilemez.
2. Bu madde, islendigi zaman uygar uluslar tarafindan taninan genel hukuk ilkelerine göre suç sayilan bir fiil veya ihmal ile suçlanan bir kimsenin yargilanmasina ve cezalandirilmasina engel degildir.


Madde 8
Özel hayatin ve aile hayatinin korunmasi
1. Herkes özel ve aile hayatina, konutuna ve haberlesmesine saygi gösterilmesi hakkina sahiptir.
2. Bu hakkin kullanilmasina bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahi, dirlik ve düzenin korunmasi, suç islenmesinin önlenmesi, sagligin veya ahlakin veya baskalarinin hak ve özgürlüklerinin korunmasi için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüs olmak kosuluyla söz konusu olabilir.


Madde 9
Düsünce, vicdan ve din özgürlügü
1. Herkes düsünce, vicdan ve din özgürlügüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç degistirme özgürlügü ile tek basina veya topluca, açikça veya özel tarzda ibadet, ögretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancini açiklama özgürlügünü de içerir.
2. Din veya inancini açiklama özgürlügü, ancak kamu güvenliginin, kamu düzenin, genel sagligin veya ahlakin, ya da baskalarinin hak ve özgürlüklerinin korunmasi için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sinirlanabilir.


Madde 10
Ifade özgürlügü
1. Herkes görüslerini açiklama ve anlatim özgürlügüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlügü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sinirlari söz konusu olmaksizin haber veya fikir almak ve vermek özgürlügünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema isletmelerini bir izin rejimine bagli tutmalarina engel degildir.
2. Kullanilmasi görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliginde olarak, ulusal güvenligin, toprak bütünlügünün veya kamu emniyetinin korunmasi, kamu düzeninin saglanmasi ve suç islenmesinin önlenmesi, sagligin veya ahlakin, baskalarinin söhret ve haklarinin korunmasi, veya yargi gücünün otorite ve tarafsizliginin saglanmasi için yasayla öngörülen bazi biçim kosullarina, sinirlamalara ve yaptirimlara baglanabilir.


Madde 11
Dernek kurma ve toplanti özgürlügü
1. Herkes asayisi bozmayan toplantilar yapmak, demek kurmak, ayrica çikarlarini korumak için baskalariyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katilmak haklarina sahiptir.
2. Bu haklarin kullanilmasi, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliginde olarak, ulusal güvenligin, kamu emniyetinin korunmasi, kamu düzeninin saglanmasi ve suç islenmesinin önlenmesi, sagligin veya ahlakin veya baskalarinin hak ve özgürlüklerinin korunmasi amaçlariyla ve ancak yasayla sinirlanabilir. Bu madde, bu haklarin kullanilmasinda silahli kuvvetler, kolluk mensuplari veya devletin idare mekanizmasinda görevli olanlar hakkinda mesru sinirlamalar konmasina engel degildir.


Madde 12
Evlenme hakki
Evlenme çagina gelen erkek ve kadin, bu hakkin kullanilmasini düzenleyen ulusal yasalar uyarinca evlenmek ve aile kurmak hakkina sahiptir.


Madde 13
Etkili basvuru hakki
Bu Sözlesme’de taninmis olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafindan bu sifatlarina dayanilarak yapilmis da olsa, ulusal bir makama etkili bir basvuru yapabilme hakkina sahiptir.


Madde 14
Ayirimcilik yasagi
Bu Sözlesmede taninan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, irk, renk, dil, din, siyasal veya diger kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azinliga mensupluk, servet, dogum veya herhangi baska bir durum bakimindan hiçbir ayirimcilik yapilmadan saglanir.


Madde 15
Olaganüstü hallerde askiya alma
1. Savas veya ulusun varligini tehdit eden baska bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözlesmeci Taraf, ancak durumun gerektirdigi ölçüde ve uluslararasi hukuktan dogan baska yükümlülüklere ters düsmemek kosuluyla bu Sözlesmede öngörülen yükümlülüklere aykiri tedbirler alabilir.
2. Yukaridaki hüküm, mesru savas fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali disinda, 2. madde ile 3. ve 4. maddeler (fikra 1) ve 7. maddeyi hiçbir suretle ihlale mezun kilmaz.
3. Bu maddeye göre aykiri tedbirler alma hakkini kullanan her Yüksek Sözlesmeci Taraf, alinan tedbirler ve bunlari gerektiren nedenler hakkinda Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözlesmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktigi tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.


Madde 16
Yabancilarin siyasal etkinliklerinin kisitlanmasi
10, 11 ve 14. maddelerin hiçbir hükmü, Yüksek Sözlesmeci Taraflarin yabancilarin siyasal etkinliklerini sinirlamalarina engel sayilmaz.


Madde 17
Haklarin kötüye kullaniminin yasaklanmasi
Bu Sözlesme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluga veya kisiye, Sözlesme’de taninan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldügünden daha genis ölçüde sinirlamalara ugratilmasina yönelik bir etkinlige girisme ya da eylemde bulunma hakkini saglar biçimde yorumlanamaz.


Madde 18
Haklarin kisitlanmasinin sinirlari
Bu Sözlesmenin hükümleri geregince, sözü edilen hak ve özgürlüklere getirilen sinirlamalar ancak öngörülen amaçlar için uygulanabilir.


BÖLÜM II
Avrupa Insan Haklari Mahkemesi
Madde 19
Mahkeme'nin kurulusu
Bu Sözlesme ve protokollarina, Yüksek Sözlesmeci Taraflarca kabul edilen yükümlülüklere uyulmasini saglamak için; asagida “Mahkeme” olarak anilacak bir Avrupa Insan Haklari Mahkemesi kurulur. Mahkeme devamli görev yapar.


Madde 20
Yargiç sayisi
Mahkeme, Yüksek Sözlesmeci Taraflar sayisina esit sayida yargiçtan olusur.


Madde 21
Görev için aranan kosullar
1. Yargiçlar üstün ahlaki vasiflara ve yüksek bir hukuki göreve atanmak için gerekli niteliklere sahip veya ehliyetleriyle taninmis hukukçu olmalidirlar.
2. Yargiçlar Mahkemeye kendi adlarina katilirlar.
3. Görev süreleri içerisinde, yargiçlar bagimsizliklari, tarafsizliklari ve daimi görevin gerekleri ile bagdasmayan herhangi bir görev üstlenemezler; bu fikranin uygulanmasindan dogan sorunlar Mahkeme tarafindan karara baglanir.


Madde 22
Yargiçlarin seçimi
1. Yargiçlar, her Yüksek Sözlesmeci Taraf için, o Yüksek Sözlesmeci Taraf tarafindan gösterilen ve üç aday içeren bir liste üzerinden Parlamenterler Meclisi tarafindan oy çoklugu ile seçilirler.
2. Yeni Yüksek Sözlesmeci Taraflarin bu Sözlesme’ye katilmalari halinde Mahkeme’yi tamamlamak ve bosalan üyelikleri doldurmak için ayni usul izlenir.


Madde 23
Görev süreleri
1. Yargiçlar alti yil için seçilirler. Tekrar seçilmeleri mümkündür. Bununla beraber ilk seçilen yargiçlardan yarisinin görev süresi üç yil sonunda sona erecektir.
2. Ilk üç yillik sürenin sonunda görevleri sona erecek olan üyeler, ilk seçimlerin yapilmasindan hemen sonra, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri tarafindan kura çekmek suretiyle saptanir.
3. Yargiçlarin imkan ölçüsünde yarisinin her üç yilda bir yenilenmesini saglamak için, Parlamenterler Meclisi bir sonraki seçime geçmeden önce seçilecek yargiçlardan bir veya birkaçinin görev süresinin veya sürelerinin üç yildan az veya dokuz yildan çok olmamak sarti ile, alti yil disinda bir süre olmasina karar verebilir.
4. Birden fazla üyenin görev süresinin söz konusu oldugu durumlarda ve Parlamenterler Meclisi’nin yukaridaki fikrayi uygulamasi halinde, görev sürelerinin üyelere dagilimi, Genel Sekreter’in, seçimden hemen sonra yapacagi kura sonucu belirlenir.
5. Görev süresi bitmemis bir yargicin yerine seçilen yargiç, selefinin görev süresini tamamlar.
6. Yargiçlarin görev süreleri 70 yasinda sona erer.
7. Yargiçlar, yerlerine baskasi seçilinceye kadar görev yaparlar. Yerlerine baskasi seçildikten sonra da kendilerine havale edilmis olan davalara bakmaya devam ederler.


Madde 24
Görevden alinma
Bir yargiç ancak, artik gerekli kosullari tasima disina iliskin diger yargiçlarin üçte iki çogunluk ile alacaklari kararla görevden alinabilir.


Madde 25
Yazi Isleri ve hukukçular
Mahkeme’de, görev ve kurulugu Mahkeme içtüzügünde belirlenen bir Yazi Isleri bulunur. Mahkeme’ye yazi islerinde görevli hukukçular yardim eder.

Madde 26
Mahkeme'nin genel kurul halinde toplanmasi
Genel Kurul halinde toplanan Mahkeme,
a) Üç yillik bir süre için Baskanini ve bir veya iki Baskan Yardimcisini seçer, bunlarin tekrar seçilmeleri mümkündür;
b) belirli süreler için Daireler kurar;
c) Mahkeme, Dairelerinin baskanlarini seçer, bunlarin tekrar seçilmeleri mümkündür;
d) Mahkeme içtüzügünü kabul eder;
e) Yazi isleri Müdürü ve bir veya birden fazla Müdür Yardimcisi seçer.


Madde 27
Komite, Daireler ve Büyük Daire
1. Mahkeme, önüne gelen basvurulari incelemek üzere üç yargiçli Komiteler, yedi yargiçli Daireler ve onyedi yargiçli bir Büyük Daire seklinde toplanir. Mahkemenin Daireleri belirli bir süre için Komiteleri olusturur.
2. Basvuruya konu olan Taraf Devlet adina seçilmis yargiç Daire ve Büyük Dairede vazifeten yer alir; bu yargicin yoklugunda veya katilmasi mümkün olmayan durumlarda, anilan Devletin belirleyecegi bir kisi yargiç sifatiyla Daire ve Büyük Dairede yer alir.
3. Büyük Daire ayrica Mahkeme Baskani, Baskan Yardimcilari, Daire Baskanlari ve Mahkeme içtüzügüne göre seçilecek diger yargiçlardan olusur. 43. madde uyarinca Büyük Daireye sevk edilen basvurularin incelenmesi sirasinda, Daire Baskani ve basvuruda konu edilen Devletin yargici disinda, bu karari veren Daire yargiçlari Büyük Dairede yer alamazlar.


Madde 28
Komitelerin kabul edilemezlik kararlari
Bir Komite, 34. madde uyarinca yapilan kisisel basvurunun, daha fazla incelemeyi gerektirmedigi hallerde, oybirligi ile kabul edilemezligine veya kayittan düsürülmesine karar verebilir. Bu karar kesindir.


Madde 29
Dairelerin kabul edilebilirlik ve esasa iliskin kararlari
1. 28. madde çerçevesinde karar verilmedigi takdirde, bir Daire, 34. madde uyarinca yapilan kisisel basvurularin kabul edilebilirligi ve esasi hakkinda karar verir.
2. Bir Daire, 33. madde uyarinca yapilan devlet basvurularinin kabul edilebilirligi ve esasi hakkinda karar verir.
3. Mahkeme’nin istisnai hallerde, aksine kararlari hariç, kabul edilebilirlik konusundaki kararlari ayri olarak alinir.


Madde 30
Yargilanmanin Büyük Daireye gönderilmesi
Daire önünde görülen dava, isbu Sözlesmenin ve protokollarinin yorumu konusunda ciddi sorunlar doguruyorsa ya da sorunun çözümü Mahkeme tarafindan önceden verilmis bir karar ile çeliskili olacak ise, Daire, hüküm vermedigi süre içerisinde, taraflar itiraz etmedikçe, yargi yetkisinden Büyük Daire lehine vazgeçebilir.


Madde 31
Büyük Dairenin yetkileri
Büyük Daire,
1. Daireler tarafindan 30. madde uyarinca kendisine gönderilen veya 43. madde uyarinca önüne gelen, 33. veya 34. maddeler uyarinca yapilan basvurulari ve,
2. 47. maddede öngörülen görüs bildirme taleplerini inceler.


Madde 32
Mahkeme'nin yargi yetkisi
1. Mahkeme’nin yargi yetkisi, 33., 34. ve 37. maddeler uyarinca kendisine intikal eden, isbu Sözlesmenin ve protokollarinin yorumu ve uygulanmasina iliskin tüm konulari kapsar.
2. Mahkeme’nin yargi yetkisinin olup olma disi hakkinda ihtilaf durumunda, karar Mahkemeye aittir.


Madde 33
Devlet basvurulari
Her Yüksek Sözlesmeci Taraf isbu Sözlesme ve protokollari hükümlerine vaki ve kendisinin diger Yüksek Sözlesmeci Tarafa isnat edilebilecegine kanaat getirdigi herhangi bir ihlalden dolayi Mahkeme’ye basvurabilir.


Madde 34
Kisisel basvurular
Isbu Sözlesme ve Protokollarinda taninan haklarin Yüksek Sözlesmeci Taraflardan biri tarafindan ihlalinden zarar gördügü iddiasinda bulunan her gerçek kisi, hükümet disi her kurulus veya kisi gruplari Mahkeme’ye basvurabilir. Yüksek Sözlesmeci Taraflar bu hakkin etkin bir sekilde kullanilmasina hiçbir suretle engel olmamayi taahhüt ederler.


Madde 35
Kabul edilebilirlik kosullari
1. Uluslararasi Hukukun genel olarak kabul edilen prensiplerine göre, ancak iç hukuk yollarinin tüketilmesinden sonra ve kesin karardan itibaren alti aylik süre içinde Mahkeme’ye basvurulabilir.
2. Mahkeme, 34. madde uyarinca sunulan herhangi bir kisisel basvuruyu asagidaki hallerde kabul etmez:
a) Basvuru imzasiz ise veya;
b) Basvuru Mahkeme tarafindan daha önce incelenmis veya uluslararasi diger bir sorusturma veya çözüm merciine sunulmus baska bir basvurunun konusuyla esas itibariyle ayni ise ve yeni olaylar içermiyorsa.
3. Mahkeme, 34. madde uyarinca sunulan herhangi bir kisisel basvuruyu isbu Sözlesme ve Protokollari hükümleri disinda kalmis, açikça dayanaktan yoksun veya basvuru hakkinin suistimali mahiyetinde telakki ettigi takdirde, kabul edilemez bulur.
4. Mahkeme isbu maddeye göre kabul edilemez buldugu her basvuruyu reddeder. Yargilamanin her asamasinda bu karar verilebilir.


Madde 36
Üçüncü tarafin müdahalesi
1. Daire ve Büyük Daire önündeki tüm davalarda, vatandaslarindan birinin basvuran taraf olmasi halinde, Yüksek Sözlesmeci Tarafin yazili görüs sunma ve durusmalarda bulunma hakki vardir.
2. Mahkeme Baskani, adaletin dogru saglanabilmesi amaciyla, yargilamada taraf olmayan herhangi bir Yüksek Sözlesmeci Tarafi yazili görüs sunma veya durusmalarda taraf olmaya davet edebilir.


Madde 37
Basvurunun kayittan düsmesi
1. Yargilamanin herhangi bir asamasinda, Mahkeme, asagidaki sonuçlara varilmasi halinde basvurunun kayittan düsürülmesine karar verebilir.
a) Basvuru sahibi basvurusunu takip etme niyetinde degilse; veya;
b) Sorun çözümlenmisse veya;
c) Baska herhangi bir nedenden ötürü, basvurunun incelenmesine devam edilmesi hususunda artik hakli bir gerekçe görmezse.
Ancak isbu Sözlesme ve Protokollarinda tanimlanan insan haklarina riayet gerektiriyorsa, Mahkeme basvurunun incelenmesine devam eder.
2. Mahkeme kosullarin hakli kildigi kanisina varirsa, bir basvurunun eski haline döndürülmesini kararlastirabilir.

Madde 38
Davanin incelenmesi ve dostane çözüm süreci
1. Mahkeme, kendisine gelen basvuruyu kabul edilebilir buldugu takdirde,
a) Olaylari saptamak amaciyla, taraflarin temsilcileriyle birlikte basvuruyu incelemeye devam eder ve gerekirse, ilgili Devletlerin, etkinligi için gerekli tüm kolayliklari saglayacaklari bir sorusturma yapacaktir;
b) Isbu Sözlesme ve Protokollarinda tanimlanan sekliyle Insan Haklarina saygi esasindan hareketle, davanin dostane bir çözüm ile sonuçlandirilmasi için ilgili taraflara hizmet sunmaya hazir olacaktir.
2. "1 .b” hükümlerine göre yürütülen süreç gizlidir.


Madde 39
Dostane çözüme varilmasi
Dostane çözüme varilirsa, Mahkeme olaylarla ve varilan çözümle si-nirli kisa açiklamayi içeren bir karar vererek basvuruyu kayittan düsürür.


Madde 40
Durusmalarin kamuya açik olmasi ve belgelere ulasabilme
1. Mahkeme istisnai durumlarda aksini kararlastirmadikça, durusmalar kamuya açiktir.
2. Mahkeme Baskani aksine karar vermedikçe, Yazi Isleri Müdürüne emanet edilen belgeler kamuya açiktir.


Madde 41
Hakkaniyete uygun tatmin
Mahkeme isbu Sözlesme ve protokollarinin ihlal edildigine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözlesmeci Tarafin iç hukuku bu ihlali ancak kismen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektigi takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafin tatminine hükmeder.


Madde 42
Dairelerin kararlari
Dairelerin kararlari, 44. maddenin 2. fikrasi hükümleri uyarinca kesinlesir.


Madde 43
Büyük Daireye gönderme
1. Bir Daire kararinin verildigi tarihten itibaren üç ay içerisinde, dava taraflarindan her biri, istisnai durumlarda, davanin Büyük Daireye gönderilmesini isteyebilir.
2. Büyük Daire bünyesinde bes yargiçtan olusan bir kurul, dava Sözlesme ve protokollarinin yorumuna ya da uygulanmasina iliskin ciddi bir sorun doguruyorsa ya da genel nitelikli ciddi bir konu teskil ediyorsa, istemi kabul eder.
3. Kurul istemi kabul ederse, Büyük Daire bir hüküm ile davayi sonuçlandirir.


Madde 44
Kesin hükümler
1. Büyük Dairenin karari kesindir.
2. Bir Dairenin karari asagidaki durumlarda kesinlesir.
a) Taraflar davanin Büyük Daireye gönderilmesini istemediklerini beyan ederlerse veya;
b) Karardan üç ay içerisinde davanin Büyük Daireye gönderilmesi istenmezse veya;
c) Kurul 43. maddede öngörülen istemi reddederse.
3. Kesin karar yayinlanir.


Madde 45
Hükümlerin ve kararlarin gerekçeli olmasi
1. Hükümler, basvurularin kabul edilebilirligine veya kabul edilemezligine iliskin kararlar gerekçelidir.
2. Hüküm, tamamen veya kismen yargiçlarin oybirligini içermedigi takdirde, her yargiç kendi ayri görüsünü belirtmek hakkina sahiptir.


Madde 46
Kararlarin baglayiciligi ve uygulanmasi
1. Yüksek Sözlesmeci Taraflar, taraf olduklari davalarda Mahkemenin kesinlesmis kararlarina uymayi taahhüt ederler.
2. Mahkemenin kesinlesmis karari, kararin uygulanmasini denetleyecek olan Bakanlar Komitesine gönderilir.


Madde 47
Görüs bildirme
1. Mahkeme, Bakanlar Komitesi'nin istemi üzerine, Sözlesme ve protokollarinin yorumlanmasi ile ilgili hukuki meseleler üzerinde görüs bildirebilir.
2. Ancak, bu görüsler, ne Sözlesmenin 1. bölümünde ve protokollarinda belirlenen hak ve özgürlüklerin içerigi veya kapsami ile ilgili sorunlara, ne de Mahkeme veya Bakanlar Komitesi'nin Sözlesmede öngörülen bir basvuru sonucunda karara baglamak durumunda kalabilecegi diger sorunlara iliskin bulunabilir.
3. Bakanlar Komitesinin Mahkeme’den görüs bildirme talep etmek karari Komiteye katilmak hakkina sahip temsilcilerin çogunluguyla alinir.


Madde 48
Mahkeme'nin görüs bildirme yetkisi
Bakanlar Komitesi tarafindan yapilan talebin, 47. maddede belirtilen görüs bildirme yetkisine girip girmedigini Mahkeme kararlastirir.


Madde 49
Bildirilen görüsün gerekçeli olmasi
1. Mahkemenin verdigi görüs gerekçelidir.
2. Mütalaa, tamamen veya kismen yargiçlarin oybirligini içermedigi takdirde, her yargiç kendi ayri görüsünü belirtmek hakkina sahiptir.
3. Mahkemenin mütalaasi Bakanlar Komitesi'ne bildirilir.


Madde 50
Mahkeme'nin masraflari
Mahkemenin masraflari, Avrupa Konseyi tarafindan karsilanir.


Madde 51
Yargiçlarin ayricalik ve dokunulmazliklari
Yargiçlar vazifelerinin ifasinda Avrupa Konseyi Statüsünün 40. maddesinde ve bu madde uyarinca akdedilen anlasmalarda öngörülen ayricalik ve dokunulmazliklardan yararlanirlar.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
27 Nisan 2006       Mesaj #34
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
GEÇMISTEN GÜNÜMÜZE INSAN HAKLARI BELGELERI

1215, Magna Charta Liberdatum: Ingiltere'de asiller kralin yasalari keyfi uygulamasina son verdiler. Siradan insanlarin degil, asillerin haklari ve katilimlari söz konusu oldu. Yasalari gene kral yapiyordu.

1628, Petition of Rights (Haklar Dilekçesi): Ingiltere'de siradan insanlarin keyfi tutuklanmasina ve keyfi vergilere mahkûm edilmesine karsi hazirlandi. Yetkileri kisilmis gibi görünse de hâlâ kralin astigi astik, kestigi kestikti.

1679, Habeas Corpus: Ingiliz halkinin kisisel haklari dile getirildi. Parlamentonun yetkileri artmis olsa da birey idare'nin, yani kralin ve onun adamlarinin keyfi uygulamalarina karsi sikâyet ve yasal islemde bulunma hakkindan yoksundu.

1776, Bili of Rights (Haklar Kanunu): ABD 'nin Virginia Eyaleti'nin anayasasinda "her insanin dogustan özgür ve bagimsiz" oldugu, yasamaya hakki bulundugu, mülk edinebilecegi, mülk sahibi olabilegi, vb. ilan edildi. Bu, insanlik tarihindeki ilk insan haklari belgesi olarak kabul edilir.

1791, Insan ve Yurttas Haklari Bildirgesi: Fransiz Devrimi'yle birlikte her kisinin hak ve özgürlükleri tarif edildi: Özgürlük, esitlik, mülkiyet, güvenlik ve baskiya karsi çikma, yasalar önünde esitlik ve keyfi tutuklanmaya karsi korunma, din ve vicdan özgürlügü...

10 Aralik 1948, Birlesmis Milletler Insan Haklari Evrensel Bildirgesi: Ikinci Dünya Savasi'na kadar geçen süre içindeki ve savas sirasindaki katliamlara karsi insanlik vicdaninin ve birikiminin sonucu olarak hazirlandi.

16 Aralik 1966, Birlesmis Milletler Insan Haklari Sözlesmeleri:
Insanlarin ve devletlerin siyasal hak ve yükümlülüklerinin yani sira ekonomik ve sosyal haklarinin da ifade buldugu belgelerdir. Sendikalasma, grev hakki gibi çalisanlarin haklarini da içerir.

4 Kasim 1950, Avrupa Konseyi Temel insan Hak ve ÖzgürlükleriKonvansiyonu: BM insan Haklari Evrensel Bildirgesi'ni esas almistir.

l Agustos 1975, Avrupa Güvenlik ve isbirligi Konferansi Sonuç Belgesi: Devletler hukuku açisindan yaptirim gücü olmamasina karsin insan haklarini ilk kez "güvenlik" (Avrupa'da güvenlik bölümünde yer alir) kapsaminda ele alan belgedir.

Bunlarin disinda politik göçmenlerin, savas esirlerinin, kadinlarin, çocuklarin ve hastalarin haklarini ele alan ya da baska konulari içeren sayisiz belge imzalanmistir.
Bu kisa tarihçeden görüldügü gibi, insan haklari anlayis ve uygulamalari toprakta özel mülkiyetin gelismesi ve hukuka baglanmasi, toprak ürünlerinin ve sanayi ürünlerinin kisiler ve tüzel kisiler tarafindan üretilip pazarlanmasina ve ulus-devletin olgunlasmasina paralel olarak gelismistir, insanlar bu süreç içinde hem birbirlerine, hem de içinde yasadiklari toplumsal sisteme (devlete) karsi hak ve ödevleri konusunda daha talepkâr olmuslardir.
Osmanli imparatorlugu döneminde "Ferman Padisahin"di. Tanzimat döneminin ünlü 1839 Gülhane Hatti Hümayunu ve 1856 Islahat Fermanlari sadece devlet yönetiminde hâkim olmasi gereken bazi ilkeleri göstermis, Müslüman olmayan tebaaya Müslüman tebaayla (yurttas degil) esit haklar ilan etmisti. 23 Aralik 1876'da ilan edilen Kanun-i Esasi (ilk anayasa) bir takim haklari telaffuz etmisti. Bu Anayasa'da 1909'da yapilan degisikliklerle padisahin yasama ve yürütme üzerindeki yetkileri kisildi, toplanti ve dernek kurma özgürlügü, basina sansür konulamayacagi gibi kurallar eklendi. Ama bu kez padisahin yerini "tek parti yönetimi" (ittihat ve Terakki) almisti.


29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasindan sonra ülke ekonomisi güçlendikçe, Türkiye dünyaya açildikça, egitim ve bilgi düzeyleri yükselen yurttaslar olarak insani haklarimizi artan ölçüde gündeme getirmeye basladik. Düsününüz ki, dogustan bir takim haklarla donatilmis kisi olan "yurttas-vatandas" kelimesi 1923'den önce yabanci dil-Türkçe sözlüklerinde yoktu. Hem devlet olarak, hem de yurttaslar olarak bu konuda biraz yavas gelismis olmamiz, bu konuda önümüzde duran çagi yakalama zorunlulugunu degistirmiyor.

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
28 Nisan 2006       Mesaj #35
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
KOPENHAG KRITERLERI

22 Haziran 1993 tarihinde yapilan Kopenhag Zirvesi'nde, Avrupa Konseyi, Avrupa Birligi'nin genislemesinin Merkezi Dogu Avrupa Ülkelerini kapsayacagini kabul etmis ve ayni zamanda adaylik için basvuruda bulunan ülkelerin tam üyelige kabul edilmeden önce karsilamasi gereken kriterleri de belirtmistir. Bu kriterler siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatinin benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplanmistir.

SIYASI KRITER: Demokrasi, hukukun üstünlügü, insan haklari ve azinliklara saygi gösterilmesini ve korunmasini garanti eden kurumlarin varligi,

EKONOMIK KRITER: Isleyen bir pazar ekonomisinin varliginin yani sira Birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskisina karsi koyma kapasitesine sahip olunmasi

TOPLULUK MEVZUATININ BENIMSENMESI: Siyasi, ekonomik ve parasal birligin amaçlarina uyma dahil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetine sahip olunmasi

POLITIK KRITERLER
AB’ye girmeye aday ülkeler;
- Istikrarli ve kurumsallasmis bir demokrasinin var olmasi,
- Hukuk devleti ve hukukun üstünlügü,
- Insan haklarina saygi,
- Azinliklarin korunmasi
gibi dört ana kriter açisindan degerlendirmeye alinacaktir. Genel olarak; ülkenin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olmasi, hukukun üstünlügüne saygi, idam cezasinin olmamasi, azinliklara iliskin herhangi bir ayrimciligin bulunmamasi, irk ayrimciliginin olmamasi, kadinlara karsi her türlü ayrimciligin yasaklanmis olmasi, Avrupa Konseyi Insan Haklari Sözlesmesinin tüm maddeleri ile çekincesiz kabul edilmis olmasi, Avrupa Konseyi Çocuk Haklari Sözlesmesinin kabul edilmis olmasi gibi özellikler dikkate alinmaktadir. Ancak, bu ilkelerin varligi tek basina yeterli olmamakta, ayni zamanda kesintisiz uygulaniyor olmasi gerekmektedir.

EKONOMIK KRITERLER
Kopenhag Zirve sonuçlarina göre, ekonomi alaninda islevsel bir piyasa ekonomisinin varligi kadar, AB içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskisi ile bas edebilme kapasitesi de aranmaktadir.
a. Etkin bir piyasa ekonomisi için;
- Arz-talep dengesinin piyasa güçlerinin bagimsiz bir sekilde karsilikli etkilesimi ile kurulmus olmasi,
- Ticaret kadar fiyatlarin da liberal olmasi, piyasaya giris (yeni firma açilmasi) ve çikis (iflaslar) için engellerin bulunmamasi,
- Mülkiyet haklarini (fikri ve sinai mülkiyet) içeren düzenlemeleri kapsayan yasal bir sistemin olmasi ve bu yasalar ile düzenlemelerin icra edilebilmesi,
- Fiyat istikrarini içeren bir ekonomik istikrara ulasilmis olmasi ve sürdürülebilir dis dengenin varligi,
- Ekonomik politikalarin gerekleri hakkinda genis bir fikir birliginin olmasi,
- Mali sektörün, tasarruflari üretim yatirimlarina yönlendirebilecek kadar iyi gelismis olmasi gerekmektedir.
b. AB içinde rekabet edebilme kapasitesinin saglanmasi için;
- Öngörülebilir ve istikrarli bir ortamda karar alabilen ekonomik kurumlarin makro ekonomik istikrarinin olmasi ve bununla beraber islevsel bir piyasa ekonomisinin varligi,
- Alt yapi, egitim ve arastirmayi içeren yeterli miktarda fiziki ve beseri sermayenin olmasi,
- Firmalarin teknolojiye uyum saglama kapasitesinin bulunmasi gerekmektedir.
Bu çerçevede rekabet edebilme derecesinin göstergeleri olarak, birlige giristen önce birlik ile o ülke arasinda belirli bir ticaret ortakliginin olmasi ve ülke ekonomisinde küçük firmalarin orani sayilmaktadir.

TOPLULUK MÜKTESEBATINA UYUM KRITERI
a. AB’nin siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini kabul etmek:
Birligin “ortak dis politika ve güvenlik” politikasina etkin bir katilim için aday ülkelerin buna hazir olmasi gerekmektedir. Ekonomik ve Parasal Birlik konusunda ise, merkez bankasinin bagimsizligi, ekonomik politikalarin koordinasyonu, Istikrar ve Büyüme Paktina katilim, merkez bankasinin kamu sektörü açiklarini finanse etmesinin yasaklanmasi gibi konularda üye ülkelerin aldiklari kararlara katilmak gerekmektedir.
b. AB’nin aldigi karalara ve uyguladigi yasalara uyum saglamak:
- Gümrük Birligi, mallarin serbest dolasimi, sermayenin serbest dolasimi gibi ortaklik anlasmalarin da belirtilen sartlara uyum saglamasi,
- Tek pazara geçisi gerektiren Topluluk müktesebatina uyum saglanmasi,
- Toplulugun tarim, iletisim ve bilgi teknolojileri, çevre, ulasim, enerji, tasimacilik, tüketici haklari, adalet ve içisleri, isgücü ve sosyal haklar, egitim ve gençlik, vergilendirme, istatistik, bölgesel politikalar, genel dis ve güvenlik politikasi gibi alanlardaki her türlü düzenlemesine uyum saglanmasi.


GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #36
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
SEKS ISÇILERI EVRENSEL BILDIRISI

Uluslararasi Seks Isçilerinin Haklari Komisyonu/Ulusal AIDS Bülteni/1990

Yasalar;
-Bireysel karar sonucu olan tüm fuhus türleri suç olmaktan çikarilmalidir.
-Fuhus suç olmaktan çikarilip meslek standartlarina göre düzenlenmelidir.
-Var olan pek çok meslek kollarinin, seks isçilerini sömürdügü unutulmamali ve bu önlenmelidir.
-Dolandiricilik, baski, siddet, sübyancilik, çocuk isçi çalistirma, tecavüz ve irkçiliga karsi fuhusla ilgili olsun olmasin, her yerde ve milli sinirlar ötesinde ceza yasalari hazirlanmalidir.
-Seks isçilerinin örgütlenme, ülke içinde ve uluslararasi seyahat özgürlügünü engelleyen veya engelleyecek sekilde yorumlanabilecek yasalar kaldirilmalidir.
-Seks isçilerinin özel hayatlari oldugu ve ihlal edilemeyecegi ile ilgili düzenlemeler getirilmelidir.

Insan Haklari;
-Seks isçileri için konusma, seyahat, göç, çalisma, evlenme ve annelik özgürlügü ile issizlik sigortasi, saglik sigortasi ve barinma dahil tüm insan haklari ve sivil özgürlükleri garanti altinda olmalidir.
-Fuhus ve escinselligin bir suç durumu olusturmasi temelinde insan haklari ihlal edilen herkese iltica hakki verilmelidir.

Çalisma Kosullari;
-Seks isçilerine yasayacaklari ve çalisacaklari yeri seçme özgürlügü verilmelidir.
-Seks isçilerinin hizmetlerini, baskalarinin degil kendilerinin sagladigi kosullarda sürdürmeleri saglanmalidir.
-Seks isçilerinin haklarini korumayi garanti eden ve seks isçilerinin sikayetlerini yöneltebilecekleri, seks isçileri, avukatlar ile diger meslek gruplarindan temsilcilerin bulundugu bir komite kurulmalidir.
-Seks isçilerinin örgütlenmelerini ve bireysel güvenlikleri için birlikte çalismalarini sinirlayacak yasalar engellenmelidir.

Saglik;
-Bütün kadinlar ve erkekler cinsel yolla bulasan hastaliklar ve AIDS için düzenli saglik taramalari için bilinçlendirilmelidir.
-Seks isçileri için zorunlu kontroller cinsel olarak aktif olan herkes için zorunlu olmadigi sürece kabul edilemez.

Hizmetler;
-Çocuk fuhsunu engellemek, çocuklarin refah ve gelisme olanaklarini artirmak amaciyla evinden kaçmis çocuklar için gerekli danismanlik hizmetleri verilmeli, yasal düzenlemeler yapilmalidir.
-Seks isçilerinin de tüm vatandaslarin sahip oldugu sosyal hak ve hizmetlerden yararlanmalari saglanmalidir.

Vergiler;
-Seks isçileri ve fuhus sektörüne hiçbir özel vergi uygulanmamalidir.
-Seks isçileri diger serbest meslek sahipleri ve isverenlerle ayni tabanda düzenli vergi ödemeli ve ayni haklara sahip olmalidir.

Kamuoyu;
-Her irk, cins ve milletten seks isçileri veya eski seks isçilerini damgalayip, ayirim gözeten sosyal tavirlari degistirmek için egitim programlari desteklenmelidir.
-Fuhus sektörü içinde müsterinin çok önemli ama hep göz ardi edilen rolünün toplum tarafindan anlasilmasina yardimci olacak egitim programlari gelistirilmelidir, bununla beraber müsteriler de seks isçileri gibi suçlanmamali ve damgalanmamalidir.

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #37
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
TÜRKİYE’DE KADIN HAKLARIYLA İLGİLİ ÖNEMLİ TARİHLER

Osmanlı'nın son dönemi

1843: Tıbbiye Mektebi bünyesinde kadınlar ebelik eğitimi almaya başladı.

1847: Kız ve erkek çocuklara eşit haklar tanıyan irade-i Seniye yayımlandı.

1856: Köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı.

1858: Kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkı kazandı. Kız Rüştiyeleri açıldı.

1897: Kadınlar ücretli işçi oldu.

1913: Kadınlar devlet memuru olma hakkını kazandı.

1914: Kadınlara esnaflık ve tüccarlık yapma hakkı verildi.

1921: Darülfünun'da karma öğretime geçildi.

1922: 7 kız öğrenci Tıp Fakültesi'ne kayıt yaptırdı.



Cumhuriyet dönemi

1924: Tevhidi Tedrisat Yasası'yla kızların eğitim hakkına kavuştu.
1926: Kadına boşanma hakkı sağlandı.

1930: Kadınlara belediye seçiminde seçilme hakkı verildi.

1933: Muhtar ve ihtiyar meclisine seçilme hakkı verildi.

1934: Anayasa değişikliğiyle seçme ve seçilme hakkı verildi.

1971: İlk kadın bakan atandı.

1989: Kaymakamlık sınavına kadınlar da alındı.

1990: Kadının çalışmasının koca iznine bağlanması iptal edildi.

1998: Anayasa Mahkemesi kadın zinasını suç olarak düzenleyen yasa maddesini iptal etti.

2002: Kadınlara edinilmiş mallara katılma hakkı veren yeni medeni yasa yürürlüğe girdi.

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #38
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
ÜLKEMİZDE BİLİŞİM SUÇLARI

Gelişen teknolojiler akıl almaz bir hızla ilerleyerek insan hayatını her geçen gün biraz daha kolaylaştırmaktadır. Bilgisayar ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler günümüzde insanlık tarihi acısından çok önemli bir devrim olarak kabul edilmekte hatta sanayi devrimi ile mukayese edilmektedir. Eğitimden ticarete, devlet sektöründen özel sektöre, eğlenceden alış-verişe kadar bir çok alanda klasikleşmiş anlayışları değiştirmiş ve insanlara yeni bir anlayış yeni bir hayat tarzı kazandırmıştır. Bununla birlikte insanın bulunduğu her yerde suça rastlanıldığı gibi bu alanda da yeni suç tipleri ortaya çıkmış ve suçlular da teknolojinin getirdiği yenilik ve kolaylıkları kullanmaya başlamıştır. Günümüzde bilgisayar kavramı sadece hayatımızı kolaylaştıran bir devrim olmaktan çıkmış suç kavramı ile birlikte anılan bir araç haline de gelmiştir.
Bu tür suçlar özellikle dijital ortamdaki değerlere yapılan saldırılardır ve genellikle bankalardaki finans kayıtları, hastane kayıtları, askeri bilgiler v.b. bu saldırılara maruz kalma potansiyeli taşımaktadır. Bilgisayar üzerinden daha ucuz ve kolay suç işleme olanağı ileride bu suç tipleri ile daha çok karşılaşacağımız ve bildiğimiz klasik suç tiplerinin; hırsızlık, soygun, terörizm, sabotaj, kaçakçılık ve bir çoğunun dijital ortamda yerini alacağı anlamına gelmektedir. Hatta ülkeler arasındaki sanayi, teknoloji ve strateji casusluğu dijital ortamda yapılmakta ve ülkeler bundan dolayı büyük zararlara uğratılabilmektedir. Bununla birlikte banka hırsızları artık klasik yöntemler yerine iletişim sistemlerini kullanarak bankalardaki hesap kayıtlarını rahatça değiştirilebilmektedirler. Ayrıca İnternet üzerinde oluşturulan sistemler ile kumar oynatılabilmekte, pornografik ve hatta devlet aleyhine karşı yasadışı yayınlar yapılabilmektedir.

Bilişim Suçlarının Kapsamı
Bu suçlarda teknolojinin kullanılması kaçınılmazdır. Bir bilgisayar, internet uzayı, bir kredi kartı, elektronik bir cihaz veya cep telefonu ile de bu suçlar işlenebilmektedir. Bu yüzden bilgisayar suçlarının kapsamı çok geniştir. Tanımlamalarda bu yüzden hep değişik olmuştur. En basit tabiriyle bilgisayar suçları olarak tanımlayabildiğimiz gibi; Siber Suçlar, Dijital Suçlar, İnternet Suçları, Bilişim Suçları, İleri Teknoloji Suçları vs. tanımlamaları ile de karşılaşmaktayız. Diğer ülkelerde; Computer Crimes, Cyber Crimes, IT Crimes (Information Technologies – Bilgi Teknolojileri), Crime of Networks gibi isimlerle tanımlanmaktadır. Aslında kullanılan bu başlıklarla bu suçların bir kısmının tanımlaması yapılmaktadır. Türkçemize Bilişim Teknolojileri Suçları olarak geçen IT Crime (Information Technologies) tanımı bu suçlara kapsam açısından daha iyi uymaktadır. Bu yüzden daha kısa ve yalın bir ifade ile “Bilişim Suçları” olarak kullanılması daha uygun olacaktır.

Bilişim Suçları kapsamına giren suçların tanımlanması ve sınıflandırılmasının yapılması daha sonra yapılacak çalışmalara hazırlık teşkil edecek ve her bir suç tipi daha rahat anlaşılmış olacaktır. Burada suç tipleri arasındaki farkı oluşturan esas etken “suçun işlenmesindeki amaç” olmalıdır. Bu tür suçlar hangi yöntemle işleniyor olsa da, hangi amaca hizmet ettiğine bakmak lazımdır. Örneğin; bir bilgisayar sistemine girmek için bir çok yöntem bulunabilir; bir virüs veya trojan kullanarak veya sistemin açık kapıları zorlanarak giriş yapılabilir. Ancak burada amacın “sisteme girme” eylemi olduğuna dikkat etmek lazımdır. Burada kullanılan yöntemler ancak suçun ağırlaştırıcı sebeplerini oluşturabilir. Mesela bir sisteme girerken başka sistemlere de sızmış olması gibi. Aşağıda tanımlaması yapılan suç tipleri gerek Avrupa Birliği, gerek Avrupa Konseyi ve gerekse diğer Avrupa ülkeleri tarafından yapılan tanımlamaların ülkemize uyarlanmış halidir. Benzer tanımlamalarda İngilizce tabirleri ile karşılaşmak mümkündür. “Unauthorized Access, Computer Sabotage, Computer Fraud” gibi.

Bu suç tiplerine bakacak olursak;
1.Bilgisayar Sistemlerine ve Servislerine Yetkisiz Erişim ve Dinleme
Anayasamızda belirtilen Özel Hayatın Gizliliği maddesine aykırı olarak teknolojik dinlemelerin yapıldığına güncel olarak karşılaşmaktayız. Günümüzde daha modern bir yapıya ulaşan iletişim kavramı artık bilgisayarlar üzerinden yapılmakta ve hatta kişilere ait önemli bilgiler bu ortamda iletilebilmektedir. Kişilerin, bankaların, hastanelerin, hatta güvenlik ve istihbarat birimlerini tutmuş olduğu bilgiler bilgisayarlarda saklanmaktadır. Bu bilgilere ulaşmakta yine bilgisayar teknolojileri kullanılarak yapılmaktadır. İşte bu noktada gizlilik gerektiren bilgilere yetkilisi haricinde yapılan erişimler bu suç tipine girmektedir. Erişim haricinde haberleşme amacıyla kurulu iki bilgisayar sisteminin iletişiminin dinlenmesi de aynı şekilde değerlendirilmektedir. İletişimin dinlenmesi; sadece bilgisayar başındaki iki kişinin birbiri ile görüşmesi olarak düşünülmemelidir. Birbirine bilgi gönderen ve uyum içinde çalışan bilgisayarların network içinde göndermiş oldukları bilgilerin dinlenmesi de dinleme olarak değerlendirilmelidir.

2.Bilgisayar Sabotajı
Bilgisayar Sabotajı yetkisiz erişimden ikinci safhası olarak değerlendirilebilir. Çünkü; Yetkisiz erişimde bulunan birisi sadece pasif bir davranışta bulunup özel hayatın gizliliğini bozmuş olur. Ancak Bilgisayar Sabotajı erişimden sonra elde ettiği bilgilerin silinmesini ve değiştirilmesini içerir. Bu suç tipi iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Birincisi; yine bilgisayar teknolojileri kullanılarak erişilen bilgilerin silinmesi, yok edilmesi ve değiştirilmesidir. İkincisi ise bilgisayar teknolojileri kullanılmadan direk olarak bilgilerin tutulduğu bilgisayarı ve/veya bilgisayarları fiziksel olarak zarara uğratmaktır. Burada önemli olan mala karşı değil de, bilgisayarın içindeki bilgilere karşı yapılmış bir hareket olarak algılamak lazımdır. Çünkü bu bilgiler bilgisayarın kendisinden daha değerli olabilir.

3.Bilgisayar Yoluyla Dolandırıcılık
Klasik olarak bildiğimiz ve karşılaştığımız dolandırıcılık suçunun bilgisayar ve iletişim ortamları üzerinden yapılıyor olmasıdır. Bilgisayar Yoluyla Dolandırıcılık en çok kredi kartlarının kullanımıyla yapılmaktadır. Bunun için üretilmiş birçok “Cart Generator” programı bulunmaktadır. Bunlar sayesinde internet üzerinden alışveriş yapılırken, istenilen kredi kartı şirketi için mantıksal olarak olası kredi kartı bilgileri üretilmekte ve bu olaydan kredi kartı sahibinin haberi bile olmamaktadır. Bununla beraber yine finans bilgilerinin tutulduğu programlarda yapılan değişiklikler ile istenilen kişinin hesabına istenildiği kadar para aktarılması yapılabilmektedir.

4. Bilgisayar Yoluyla Sahtecilik
Yine klasik olarak bilinen sahtecilik suçunun, yüksek teknoloji ürünü cihazlar kullanılarak yapılmasıdır. Bilgisayar Suçlarının tanımı içerisinde bu suçlara bakıldığında diğer sahtecilik suçlarından ayırt edebilmek için Bilgisayar Yoluyla Sahteciliği ayrı olarak ele almak gerekmektedir. Çünkü; bilgisayar kullanımı ile üretilmiş sahte para suçunda, olay yerinde delil niteliği teşkil edecek bilgilerin bulunması çok zordur ve bu delillerin toplanması ve soruşturulması teknik bir olay olarak karşımıza çıkmaktadır.

5.Kanunla Korunmuş Bir Yazılımın İzinsiz Kullanımı
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda eser olarak kabul edilen bilgisayar yazılımlarının lisans haklarına aykırı olarak kullanılmasıdır. Bilgisayar yazılımları satın alınırken üzerinde gelen lisans sözleşmesine göre bir yazılımın bir adet kopyası ancak satın alan şahıs tarafından yapılacağı ve bu yazılımın başka bir kişi tarafından kopyalanmayacağı ve kiralanmayacağı belirtilmektedir. Bir çok yazılım şirketinin yazılım korsanlığına karşı hukuki işlemlerini yürüten BSA’nın (Business Software Alliance) verdiği rakamlara göre ülkemizde lisanssız yazılım kullanımının %80’lerin üzerinde olduğu belirtilmektedir.

6.Yasadışı Yayınlar
Yasadışı yayınlar karşımıza üç şekilde çıkmaktadır. Bunlardan birincisi; vatanın bölünmez bütünlüğüne aykırı olarak hazırlanmış terör içerikli internet sayfalarıdır. Özellikle terör örgütleri tarafından hazırlanan bu sayfalarda Türkiye içerisinde yayınlayamadıkları bölücü fikirlerini internet ortamında çok rahat teşhir edebilmektedirler. Bununla birlikte; halkın ar ve haya duygularını incitecek şekilde genel ahlaka aykırı pornografik görüntüler içeren internet sayfaları da yayınlana bilmektedir. Yurtdışındaki diğer ülkelerde genel itibariyle çocuk pornografisi üzerine yoğunlaşmış ve ona göre çalışmalar yapılmıştır. Ülkemizde ise; çocuk veya büyük pornografisi şeklinde bir ayrım yapılmadığından bütün pornografik yayınlar yasaklanmış durumdadır. İnternet sayfaları ile işlenebilecek diğer bir suç türü ise; bir kişiye karşı yapılan hakaret ve sövme suçudur.

Teknolojinin ilerlemesi ile birilikte birçok yeni suç tipinin çıkması muhtemeldir. Dijital Sertifikalar oluşturularak kurumların ve kişilerin doğrulanma yöntemleri gün geçtikçe yaygınlaşmakta ve ileride dijital ortamdaki şahısların taklidi yapılarak işledikleri suçları başkaları yapıyormuş gibi gösterilebilme ihtimali çok yüksektir. Bunla birlikte bu dijital sertifikaların verileceği dijital noterlerinde hangi kurumlar olacağı üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.

Hukuki açıdan bakıldığında adı geçen suç tiplerini iki şekilde kategorize edebiliriz. Aşağıdaki tabloda da gösterildiği şekliyle birincisi; geleneksel suçların bilgisayar yolu ile işlenmesi, diğeri ise yeni teknolojiler ile birlikte ortaya çıkan suç tipleridir.
Teknolojinin ilerlemesi ile ortaya çıkan suçların hukukumuzdaki karşılığı 1991 yılında TCK eklenen 525-a,b,c,d maddeleri ile yapılmıştır. Ancak teknolojinin hızla ilerlemesiyle birlikte suçlarda hızla ilerleyecek ve yeni suç tipleri ile karşılaşılacaktır. Suçların teknik olarak engellenmesinin mümkün olmayacağı bu noktada; teknolojik suçlarla mücadelede hukukun tartışılmaz üstünlüğü ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden en iyi çözüm hukuki bazda yapılacak değişimlerdir.

Ayrıca bu suçlardan bazıları takibi şikayete bağlı suçlar olup mağdur olanların bizzat şikayette bulunmaları gerekmektedir. Ancak Türkiye’de; mağdurlar bu konuda nasıl bir müracaatta bulunacaklarını ve hangi kanunlarla korunduklarını bilemediklerinden kendi yöntemleri ile mağduriyetlerini giderme cihetine gitmektedirler. Bunlar ise; genel itibariyle “sen benim bilgilerimi sildin bende seninkileri silerim” türünden davranışlar olmaktadır.

Bilişim Suçları olgusu teknolojiyi kullanan ve kullanacak bütün ülkelerin ortak problemi haline gelmiş ve özellikle A.B.D ve Avrupa ülkelerinde bu alandaki hukuki ve idari yapılanmaların düzenlenmesi için birçok çalışmalar başlatılmıştır. Bilişim teknolojilerindeki gelişmeler bilgisayar ağları sayesinde milli sınırları aşmış, bu nedenle ulusal düzenlemeler ve ulusal hukuklar bilişim suçları ile mücadelede yetersiz kalmıştır.

Teknolojik gelişmeler ile globalleşen dünyamızda; tüm ülkelerin işbirliği ile bu tip suçlara karşı mücadele etme gereği ortaya çıkmıştır.

Gerçek hayatta güncel olarak rastladığımız suç tiplerini artık dijital ortamda da sıkça görmekteyiz. Pornografik ve yasadışı yayınlar, kredi kartı dolandırıcılığı, telif hakları ile korunan bilgisayar yazılımlarının kopyalanması v.b. suç tipleri İnternet ve özellikle bilgisayarlar üzerinde aktüel olarak işlenmektedir. Ayrıca yüksek teknoloji suçları bilinen suç tiplerinden farklılık arz etmektedir.

Bu yüzden bu tip suçlara polisler ve suçun soruşturulması esnasında görevli olan herkes daha farklı yaklaşmalıdır. Elektronik cihazlar, bilgisayarlar ve diğer yüksek teknoloji ürünleri kullanılarak daha kolay ve ucuz suç işlenebildiği için ileride bu suçlar ile daha çok karşılaşacağımız aşikardır. Bu yüzden Türkiye’nin Bilişim Suçları üzerine ciddi olarak eğilmesi gerekmektedir.

KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #39
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
Özel Hukuk Anlamında Meşru Savunma Ve Zorunluluk
Hali:


1 - Giriş
Doğa, insan iradesi ve uğraşısı dışında, kendi yasaları içinde sürüp giden olaylarla doludur. Hukuk, bu doğal olaylara bir takım sonuçlar bağlamıştır. Kendilerine hukuksal sonuçlar bağlanan, hukukça değinilmesi gereken olaylar, hukuksal olay olarak nitelendirilir.

Hukuksal olayların en önemli kısmını, insanların eylemleri oluşturur. Eylem, bilinçli bir iradeye bağlanan davranıştır. Davranışın bilerek ve isteyerek yapılması ile istemsiz yapılması arasında, hukuk düzeni sonuçlar yönünden bir takım farklılıklar ortaya koymuştur. Bu farklılığa sebep olan kıstas ise eylemin bilinçli bir iradeye bağlı olarak yapılıp yapılmadığıdır.

Bilinçli bir irade sonucu oluşan bazı eylemler hukuka uygun bazıları ise hukuka aykırı olarak nitelendirilir. Hukuka aykırı olarak yapılan fiiller hukuk düzeni tarafından belirlenmeye çalışılmış ve bir takım sonuçlara tabi tutulmuştur. Ancak bir eylem hukuka aykırı olsa da yasa, o eylemi hukuka uygunluk yönünden değerlendirmiş bir başka deyişle hukuka aykırılığını ortadan kaldırmış ve hukuka uygun eylem olarak nitelendirmiştir. Borçlar Yasasında, hukuka aykırılığı kaldıran sebepler olarak nitelendirilen bu eylemler, şu şekilde belirtilmiştir; Kamu kudretinin kullanılması, özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması, zarar görenin rızası, meşru savunma, zorunluluk hali, kendi hakkını korumak için kuvvet kullanma ve vekaletsiz iş görme halidir. Bilimsel eleştiriler de bu grubun içinde düşünülebilir.[1]

Bu ödevde hukuka aykırılığı kısaca açıklayarak hukuka aykırılığı ortadan kaldıran sebeplerden meşru müdafaa ve ıztırar halini ve yasanın bu iki düzenlemeye bağladığı sonuçları yürürlükte olan yasa ve tasarıda ki şekli ile birlikte incelemeye çalışacağız.





II- HUKUKA AYKIRILIK

A- Genel Olarak

Kusur sorumluluğunun kurucu unsurlarından biri de hukuka aykırılıktır. BK. m. 41/1 e göre, “ haksız bie surette diğer bir kişiye zarar ika eden kişi, o zararın tazminine mecburdur.”, yine Medeni Kanunun m. 24/1, “ Hukuka aykırı olarak şahsiyet haklarına tecavüz de bulunulan kişi, hakimden, tecavüzde bulunanlara karşı korunmasını talep edebilir.” Hükmünü taşımaktadır. BK m 49/1 de de “hukuka aykırı bir şekilde..”ifadesi geçmektedir. Her üç madde de anlaşılan ifadelerden açıkça anlaşıldığı üzere hukuka aykırılık haksız fiil sorumluluğunun kurucu unsurlarından birini oluşturmaktadır.[2] Borçlar yasasın 41. maddesi ile zararın haksız bir surette meydana getirilmesi öngörülmüştür. Oysa bu deyimin kullanılması doğru olmayıp bunun hukuka aykırılık diye anlaşılması gerekir.[3] Burada ki ifade haksızlığı değil, hukuka aykırılığı ifade etmektedir.

B- Hukuka Aykırılığı Açıklayan Teoriler

1- Subjektif Teori

Bu teoriye olumsuz hukuka aykırılık teorisi de denir.[4] Subjektif teoriye göre, hukuka aykırılık, “ zarar verenin, bu zarar verici davranışta bulunmaya yetkili ve izinli olmaması” şeklinde tanımlanabilir.[5] Burada hukuka aykırılık haksızlıktır. Fail başkasına bir hakka dayanmadan ve yetkili ve izinli olmadığı için sorumlu tutulmaktadır.




2- Objektif Teori

Doktrinde[6] baskın olan ve Normatif teori olarak da isimlendirilen bu görüşe [7]göre hukuka aykırılık, “zarar gören değeri korumak için hukuk düzeninin yasakladığı bir davranışta bulunmaktır.”[8] Objektif teoriye göre, zarar verici bir davranışın hukuka aykırılığı yalnız bu davranışın, kendisine, niteliğine göre değerlendirilmez. Toplum içinde bir arada yaşamak zorunda olan kişilerin olağan, normal faaliyetleri başkaları için zararlı sonuçlar doğurabilir. O nedenle fili tek başına değerlendirerek hukuka aykırılığın tanımına yaklaşılamaz. Konulan kurallar kamu hukuku ve özel hukuk niteliği taşıyabilir. Sonuç olarak, objektif teoriye göre hukuka aykırılık, kişilerin mal ve şahıs varlıklarını koruma amacı güden emredici hukuk normu niteliğinde ki genel davranış normlarına aykırılıktır.

C- Hukuka Aykırılığın Tanımı

BK m. 41/1 hukuka aykırılığı, haksız fiilin kurucu unsurlarından biri olarak düzenlemiş olmakla birlikte, tanımını vermiş değildir. Yukarıda değinildiği gibi doktrinde baskın olan görüşün de benimsediği objektif teoriye göre bir tanımlama yapılması gerekirse, “ kişilerin mal ve şahıs varlıklarını doğrudan doğruya veya dolaylı bir şekilde koruma amacı güden, yazılı ya da yazılı olmayan emredici davranış kurallarının ihlaline, hukuka aykırılık denir.[9]

III- HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ
A- Genel Olarak

Bu kavram doktrinde kimi yazarlarca hukuka uygunluk nedenleri olarak isimlendirilmiş[10] kimilerince de hukuka aykırılığı ortadan kaldıran haller olarak değerlendirilmiştir.[11]Bu ayrım hukuka aykırılığın unsurlarından meydana gelmektedir. Biz, BK m 52 nin lafzı ile değerlendiren görüşü benimseyerek ödevimizde bu durumu Eren in de belirttiği gibi[12] hukuka aykırılık ifadesinin bir değer hükmü oluşundan ve hukuk düzeninin hukuka aykırı olarak nitelendirdiği bir davranışın her zaman hukuka aykırı kalacağı bunu ortadan kaldıran bir sebebin olamayacağı görüşünden hareketle hukuka uygunluk nedenleri olarak inceleyeceğiz.

Yukarıda da değinildiği üzere, hukuka aykırılık doğrudan doğruya zararlı bir sonucu önlemek için belirli davranışları buyuran ya da yasaklayan hukuk kurallarına aykırılıktır. Hukuka aykırılık hükmü zihni bir tahlil sonunda verilir.[13] Bu tahlil yapılırken iki unsur göz önüne alınır. Bunlardan birincisi buyurucu ve yasaklayıcı hukuk kuralının çiğnenmesi ( olumlu koşul ) diğeri ise ( olumsuz koşul ) haklı bir gerekçenin bulunmamasıdır.[14]

Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran sebepler, birbiri ile çatışan iki hukuki varlık veya menfaatten, iki koruma normundan birinin daha üstün tutulmasını ifade eder. Üstün tutulan menfaat, zarar verenin menfaatidir.

B- Hukuka Uygunluk Nedenlerinin Çeşitleri

Hukuka uygunluk sebepleri, üç çeşittir. Birincisinde bir kamu menfaati çatışan diğer bir menfaate üstün tutulurken, ikincisinde özel bir menfaat çatışan diğer bir menfaate üstün tutulur. Üçüncüsü ise Kişilik hakkı ihlal edilenin tecavüze rıza göstermesidir.[15]

Kısaca anlamlandıracak olursak, duruma göre var olan bir menfaatin, hukuk düzenin belirlediği bir normun sağladığı menfaatten üstün bir menfaat içermesi halleridir.

Hukuka uygunluk nedenleri;
- Kamu Yetkisinin Kullanılması ( Kamu menfaatinin üstünlüğü ),
- Özel Hukuktan Doğan Bir Hakkın Kullanılması,
- Zarar Görenin ( Mağdurun ) Rızası,
- Vekaletsiz İş Görme,
- Meşru Savunma,
- Zaruret Hali,
- Kendi Hakkının Korumak İçin Kuvvet Kullanma,
- Bilimsel Eleştiriler,
olarak isimlendirilir.

Konumuz olan Meşru Müdafaa ve Iztırar hali dışındakileri kısaca açıklamak gerekirse;

1- Kamu Yetkisinin Kullanılması ( Kamu Menfaatinin Üstünlüğü )

Kamu hukukundan doğan bir yetkinin yasal sınırlar içinde kullanılması, örneğin polisin mahkeme kararını yerine getirmek üzere bir şahsı tutuklaması halinde, fiil hukuka aykırı değildir.[16]

2- Özel Hukuktan Doğan Bir Hakkın Kullanılması

Kanuni sınırlar içinde kalmak kaydı ile özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması da hukuka aykırılık teşkil etmez. Örneğin MK gereği anne ve babanın çocuk üzerinde ki tedip hakkı veya intifa ve irtifak hakkı sahibinin mülkiyet hakkını ihlal ediyor olması, hapis hakkı vb gibi. Burada dikkat edilecek husus hakkın amacı içinde kullanılıyor olmasıdır.[17]

3- Zarar Görenin Rızası

Zarar gören bir kimsenin fiile önceden rıza göstermesi, rıza göstermenin hukuken mümkün olduğu hallerde, fiilin haksız niteliğini ortadan kaldırır. Burada önemli olan ise, rıza göstermenin, hukuka, ahlaka, veya şahsiyet haklarına aykırı olmaması gerektiğidir. Bu hallerde rıza olsa dahi fiil haksız fiil hükümlerine tabi tutulur ve kişi zararlardan sorumlu tutulur. Rıza eylemin gerçekleşmesinden sonra verilir ise, bu durum hukuka uygunluk nedeni olarak sayılmaz. Zarar geçtikten sonra açıklanan rıza, tazminattan vazgeçme olarak değerlendirilmelidir.[18]

4- Vekaletsiz İş Görme

Vekaleti olmadan başkası adına iş gören kişinin fiilide hukuka uygunluk sebeplerindendir. Ancak bunun için vekaletsiz iş görenin başkasının işini görmek niyeti ile hareket edip, o kişinin çıkarına veya muhtemel idaresine uygun davranışta bulunması gerekir. Bilincini kaybetmiş hastaya hekimin yaptığı müdahale, bir yangının söndürülmesi için evin kapısının kırılması vb hallerde olduğu gibi.

5- Kendi Hakkını Korumak İçin Kuvvet Kullanma

Bir kimsenin hakkını elde etmek için kuvvet kullanması, kural olarak hukuka aykırıdır. Hak sahibi talep üzerine hakkını elde edemezse, Devlet gücünden yararlanmak ve mahkemeye başvurmak zorundadır. Ancak bazı özel koşulların varlığı halinde Kanun koyucu kişinin kendi hakkını korumak amacı ile yaptığı fiili hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirmiştir. Örneğin evine hırsız giren bir kişinin polise haber verme olanağı olmayan bir durum ve zamanda hakkını korumak için yaptığı müdahalede kişinin hırsıza zarar vermesi durumunda fiil hukuka uygun olacaktır.


6- Bilimsel Eleştiriler

Bir eserin veya sanat olayının bilimsel açıdan öğretme ve aydınlatma amacı ile eleştirilmesi hukuka aykırı değildir, tazminatı gerektirmez.[19]


IV- MEŞRU MÜDAFAA ve ZARURET HALİ

A- Meşru Müdafaa
1- Genel Olarak
a. Kavram

Meşru Müdafaa kavramı, gerek TCK m. 49/2 de ve gerekse BK m. 52/1 de düzenlenmiştir. BK deki meşru müdafaanın kapsamı TCK da ki düzenlemeye göre daha geniştir. BK m 52/1 de;
Meşru müdafaa halinde mütecavizin şahsına veya mallarına zarardan dolayı tazminat lazım gelmez.” Denmiştir. Oysa TCK da mala karşı öz savunma düzenlenmemiş, sadece nefse ve ırza saldırı ile sınırlandırılmıştır.

b. Tanım

BK anlamında meşru müdafaayı tanımlayacak olursak; “ Bir kimsenin kendisinin veya diğer bir kimsenin kişi ya da malvarlığına yöneltilmiş ve devam etmekte olan haksız saldırıyı defetmek zorunluluğu içinde yaptığı bir savunmadır.”

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.4.1973 gün, 14888 Esas, 4936 Karar sayılı ilamda yer alan tanıma göre de, “Savunma bir kişinin kendisine veya üçüncü kişiye karşı yöneltilen haksız ve eylemli olarak yapılan ve devam eden bir saldırıyı defetmekle zorunlu olduğu takdirde meşrudur. Saldırı, saldırılan kişinin bizzat kişiliğini ( vücut, hayat, hürriyet, şeref vs), malvarlığını tehdit edebilir.”[20]şeklinde tanımlanmaktadır.







c. Koşulları

Savunmanın haklı ( meşru) sayılabilmesi için aşağıda ki koşulların gerçekleşmesi gerekir.

aa. Kişi ya da malvarlığı değerlerine bir saldırı olmalı veya saldırı hemen başlamak üzere bulunmalıdır

Saldırının sağlık, yaşam, namus, onur, ırz, hürriyet gibi kişi ya da malının çalınması, otomobilinin, dükkanının tahrip edilmesi gibi mal varlığı değerlerine yöneltilmiş bulunması gerekir. Bu durumda, saldırıyı önlemek için kuvvet kullanan ve böylelikle saldırgana zarar veren kimsenin eyleminde hukuka uygunluk nedeni vardır.

Mala karşı meşru müdafaanın özel bir uygulamasını içeren MK. m. 981 e göre “ zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir.”[21]

Saldırının meşru müdafaada bulunan kişi ya da malvarlığı değerlerine yöneltilmiş olması ile üçüncü bir kişiye karşı yapılmış olmasında bir ayrım söz konusu değildir. Üstelik üçüncü kişinin meşru müdafaa da bulunanın yakını olması da gerekmez.[22]

Kural olarak saldırganın durumu, niteliği önemli değildir. Saldırganın kusurlu olması bir koşul bulunmadığından, meşru müdafaa, ayırtım gücünden yoksun olana karşı da yapılabilir. Öte yandan meşru müdafaada bulunan kişinin kışkırttığı kimseden gelen bir saldırıya karşı da bu yetki kullanılabilir.[23]

Bir hayvan ya da nesnenin saldırı aracı olarak kullanılmasında, meşru müdafaanın olabileceği konusu duraksama yaratmamaktadır. Ne var ki hayvanlar tarafından yapılan saldırılarda durum tartışmalıdır. Yargıtay 4. Hukuk dairesinin 14.4.1973 gün 14888 E. 4936 K sayılı ilamına göre ” Yırtıcı bir hayvan olan köpeğin saldırı sonucunda vücut tamlığı tehlikeye düşen, bu saldırıyı defetmek için MK m. 2 sınırları içinde zorunlu olan her eylemi yapması, kendisini savunması haklıdır. Bu nedenle köpeği öldürmüş olmasından sorumlu tutulamaz.[24] Çünkü bu hayvanın yaptığı saldırı içinde BK m.52/1 hükmünün kıyas yolu ile uygulanacağı doktrinde kabul edilmektedir.[25]

bb. Saldırı, hukuka aykırı olmalıdır

Eylemi hukuka uygun olan bir kimseye karşı meşru müdafaa da bulunulamaz. Örneğin kendisini tutuklayan polise karşı o kimsenin meşru müdafaa yetkisi yoktur. Haciz uygulayan icra memuruna ya da zor durumda kalan ve ya hakkını korumak için kuvvete başvuran kişiye karşı da öz savunma olmaz.[26]

cc. Saldırı sona ermiş olmamalı, devam etmekte olmalı

Kanunun lafzından anlaşılan “ tecavüzün halen mevcut olmasının” anlamı, saldırı eyleminin saldırıya uğrayanı halen ve doğrudan doğruya bir tehlike ile karşı karşıya bırakmaktadır. Meşru müdafaanın amacı saldırıdan doğacak zarar tehlikesini önlemektedir. O nedenledir ki, yapılmış ve sona ermiş ve böylece zararın gerçekleşmesine yol açmış saldırıya karşı meşru müdafaada bulunulamaz. Saldırganın, saldırıdan vazgeçip tehlikenin kendiliğinden ortadan kalkmasında da durum böyledir.

Saldırının çok yakında olacağı kesin ise ve bu durumda savunmanın yapılması çok güçleşirse meşru müdafaa kabul edilebilmelidir. Üstelik saldırının tekrarlanması olasılığı varsa, örneğin saldırgan birinci taşı attıktan sonra ikincisini almak için eğilmişse bu durumda meşru müdafaa hakkı tanınmalıdır.[27]

dd. Savunma saldırıyı durdurmaya yönelmiş olmalı ve saldırıyı durdurmak için zorunlu olan eylemler ile yetinilmelidir ( oranlılık ilkesi )

Saldırı savuşturmaya yarayan değişik araçlardan en az zarar verenin seçilmesi yolunda ki ölçü temel alınmalıdır ki, savunmanın uygunluğu koşulu bunu gerektirir. Savunmanın saldırıyı durdurmak için zorunlu olan ölçüde bulunup bulunmadığı ise her somut olayın özellikleri ve MK m. 2 göz önünde tutularak belirlenmelidir.[28]

Meşru müdafaanın sınırının aşılmasında özre dayanan bir yanılma varsa, yani savunma için gerekli önlemin derecesini takdirdeki yanılma özre dayanırsa, bu durumda hukuka uygunluk nedeni bulunmadığından eylem hukuka aykırı sayılmakla birlikte kusur gerçekleşmediği için tazminat ile sorumluluk söz konusu olmayabilir.[29]

ee. Saldırganın kendisine ya da mallarına zarar verilmiş olmalıdır

Meşru müdafaa da bulunan kimsenin, saldırgandan başkasının canına ya da malına zarar vermesinde sorumluluk vardır.

d. İspat Yükü

Zararın öz savunmada hak ve yetkisinin kullanılması sırasında meydana geldiğini ileri sürenin bunu ispat etmesi gerekir.

e. Hüküm ve Sonuçları

Yukarıda açıklanan şartların gerçekleşmesi halinde meşru müdafaa hukuka aykırı değildir. Aksine hukuka uygun bir fiil teşkil eder. Bunun nedeni, Çtışma halinde bulunan iki hukuki varlıktan, savunmada bulunan kişininkinin saldırganınkine oranla üstün tutulmasıdır. Bunun sonucu olarak savunmacının, saldırganın mallarına veya şahsına karşı vermiş olduğu zararları da tazmin etmek değildir.Yani meşru müdafaaya aykırı davranış, böyle bir davranışta bulunan failin sorumluluğunu doğurur.[30]
C- ZARURET HALİ

1. Genel Olarak
a. Kavram ve Tanım

Zor durumda kalma, gerek MK m. m 753 gerek BK. m. 52/2 de gerekse de TCK m 49/3 te düzenlenmiştir. BK ve MK dan yararlanarak zaruret hali şöyle tanımlanabilir; “ Bir kimsenin, kendisinin veya diğer bir kişinin şahıs veya malvarlığını bir zarardan veya derhal meydana gelebilecek bir tehlikeden korumak için başkasının mallarına zarar vermesi haline zaruret hali denir.”

Taşınır mallar yönünden BK m 52/2, taşınmazlar yönünden ise MK m 753 uygulama alanı bulur.[31]Zaruret halinde işlenen fiil üstün yarar ilkesinin bir uygulama türü olduğundan, hukuka aykırılık teşkil etmez.

b. Koşulları

Zor durumun söz konusu olabilmesi, aşağıda sıralanan koşulların bir arada gerçekleşmesine bağlıdır;

aa. Şahsa veya mala yönelmiş bir zarar veya derhal meydana gelebilecek bir tehlike mevcut olmalıdır

Zarar veya tehlike, zaruret halinde bulunan şahsa yönelmiş olabileceği gibi üçüncü bir şahsa da yönelmiş olabilir. Tehdit edilen hukuki varlık, hayat, vücut bütünlüğü, şeref, kredi gibi şahıs varlıkları gibi mülkiyet, zilyetlik gibi mal varlıkları da olabilir.[32]




bb. Yapılan saldırı ya da yaratılan tehlike ile ilişkisi bulunmayan üçüncü bir kişinin malına zarar verilmiş olmalıdır

Bu koşul zaruret halini meşru müdafaadan ayıran koşuldur. Gerçekten, meşru müdafaa saldırıda bulunan kimseye karşı söz konusu olur ve zarar da onun hem kişi ve hem de mal varlığında meydana getirilebilir. Oysa zor durumda kalma üçüncü bir kişinin yalnızca malvarlığı değerlerine zarar verilmesinde uygulama alanı bulur. Örneğin Kuduz köpeğin ya da azgın boğanın kovaladığı kimsenin komşusunun evini kapısını veya penceresini kırarak içeri girip kurtulmasında durum böyledir.[33]

cc. Kural olarak, önlenmek istenen zarar ya da tehlike üçüncü kişinin malına verilen zarardan büyük olmalıdır

BK m 52/2 den değil MK m 753 ten çıkarılmaktadır ki[34]zor durumda kalana tanınmış olan üçüncü kişinin malına zarar verme yetkisi, karşılıklı çıkarların karşılaştırmasına dayanır. Örneğin, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.6.1990 gün 1990/4306 E., 1990/4775 K. sayılı kararında, yangının söndürülebilmesi için komşu binaya zarar verilmesinde davacı her ne kadar tehlike sorumluluğuna dayanmış olsa da BK m 52 /2 uygulama alanı bulunur ve fedakarlığın denkleştirilmesi yoluna gidilmelidir.[35]


dd. Zarar veya tehlikeden kurtulma üçüncü kişinin malına zarar vermeden mümkün olmayacak nitelikte olmalı, yani kaçınılmaz olmalıdır

Talilik ilkesi de denilmektedir. Zaruret halinde üçüncü işinin malına kasıtlı olarak bir zarar verme hali mevcuttur. Başka bir deyişle burada mala yapılan tecavüz, bir zarar veya ani tehlikeden kurtulmak için bilerek ve istenerek yapılmaktadır. Bu itibarla ihmali olarak verilen zararla BK m 52/2 ye girmez. Ancak bu durum mazur görülebilirse sorumluluk ortadan kalkar.[36] Bu durumda BK m 41 uygulama alanı bulur. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 20.01.2003 gün, 2002/10364 E., 2003/527 K. Sayılı kararında; “Somut olayda trafik tespit tutanağı ve tanık anlatımlarına göre, zararlandırıcı eylemin, üçüncü bir kişinin aniden yola bisikletle çıkması sonucu davalının bu kişiye çarpmamak için yoldan çıkarak, davacının tarlada otlatmakta olan ineğine çarpması sonucunda meydana geldiği anlaşılmaktadır.Şu haliyle somut olayın oluş biçimi dikkate alınarak BK.' nun 52/2 maddesi gereğince hükmedilecek tazminattan uygun oranda bir indirim yapılması gerekir.Ayrıca; Davacının istem kalemleri arasında yoksun kalınan süt geliri zararı da bulunmaktadır. Tazminat hesabı yapılırken dört aylık süt bedeli hüküm altına alınmış, bu süre içinde ineğe yapılan bakım giderleri düşülmemiştir.” denmek sureti ile bu durum açıklanmaya çalışılmıştır.[37]

c. İspat Yükü

Zor durumda kaldığı için üçüncü kişinin malına zarar verdiğini ileri süren kimsenin bunu ispat etmesi gerekmektedir.

d. Sonuçları

Yukarıda sıralanan koşulların gerçekleşmesi ile oluşan zor durumda kalan kimsenin eyleminde hukuka uygunluk nedeni bulunmasına karşın, yasa koyucu, yaratılan tehlike ile ilişkisi olmayan ve malına zarar verilen üçüncü kişiyi korumak amacı ile BK m 52/2 deki hükmü getirmiştir. Buna göre hakim zorda kalanın verdiği zarar için tazminatı hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Başka bir deyişle zor durumda zarara uğrayan üçüncü kişiye tazminat ödenip ödenmeyeceğini, ödenecek ise tutar ve kapsamını hakimin belirlemesi öngörülmüştür ki, durum ve koşullar gerektirmiyorsa hakim, tazminata hükmetmeyebilir. Zor durumda kalan kimseye karşı, malı saldırıya uğrayan kişinin meşru müdafaaya bulunmaya yetkisi yoktur. Çünkü meşru müdafaa, hukuka aykırı bir davranışa, saldırıya karşı yapılabilir.


V- SONUÇ

Hukuka uygunluk nedenlerinden ikisi olan meşru müdafaa ve zaruret hali karşılaştırıldığı zaman; meşru müdafaa ile zaruret halini ayıran temel özellik, yapılan saldırı ya da yaratılan tehlike ile ilişkisi bulunmayan üçüncü bir kişinin malına zarar verilmiş olmalıdır ilkesidir. Bu ilke zaruret halinin koşulları arasında sayılmaktadır. Meşru müdafaa da ise bizzat zarar verilen şahıs üstün menfaatin karşısında ki şahıstır.

Zaruret halinde, tazmin sorumluluğu oluşan zararın bir bölümü için söz konusu iken, meşru müdafaa da zararın tümü ya da bir bölümü için sorumluluk kabul edilmiştir. Her iki halde de sorumluluk hakkaniyete göre belirlenmektedir.

Zarardan ya da tehlikeden başkasını korumak için üçüncü bir kişiye zarar veren, ödediği tazminat tutarında, vekaletsiz iş görme hükümleri uyarıca yararına davrandığı kişiye başvurabilir.

Sonuç olarak bir zorda kalma durumu her iki durum için de geçerlidir. Yukarıda anlatılanlar ışığında her iki hukuka uygunluk sebebinde de bu zorda kalma durumu karşısında zarar görenin veya zarar görene yardımcı kişinin davranışı hukuka uygundur.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
8 Mayıs 2006       Mesaj #40
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
CIA'NIN 6 ILIMLI İŞKENCE YÖNTEMİ

Amerikan ABC televizyonu, Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı'nın (CIA) gözaltındaki zanlıları konuşturmak için işkenceye varan 6 çeşit sorgulama tekniği uyguladığını ve CIA'nın bu tür yöntemlerle yaptığı sorgusunda zanlılardan birinin öldüğünü bildirdi.
Söz konusu sorgulama taktiklerinin CIA'nın üst düzey yetkililerince onaylandığını belirten ABC, halen görevde olan ya da eskiden CIA'da çalışan ajanların itiraflarına dayandırdığı haberinde bu tür uygulamalara özellikle gizli servisin Asya ve Doğu Avrupa'daki gizli cezaevlerinde yer verildiğini kaydetti. Televizyona açıklamalarda bulunan CIA kaynakları, özellikle gözaltındaki El Kaide militanlarına karşı uygulanan ve "Güçlendirilmiş Sorgulama

Teknikleri" adı verilen işkence benzeri eziyetleri şöyle sıraladı:

1-DİKKATİ ÇELME: Zanlıyı yakasından tutarak sağa sola sertçe sallama.

2-DİKKAT ŞAMARI: Korkması ve canının acıması için zanlıyı açık elle tokatlama.

3-GÖBEK ŞAKLATMA: Açık elle mideye sertçe vurma. Böylece zanlıya ciddi bir acı verilir ancak yumruk atmada olduğu gibi iç organlara hasar verilmez.

4-UZUN SÜRE AYAKTA BEKLETME: Gözaltındakileri elleri kelepçeli, ayakları prangalı olarak 40 saatten fazla bir süre ayakta tutma.

5-SOĞUK HÜCRE: Zanlıyı çıplak vaziyette ısısı 10 santigrat derecenin altında olan bir hücreye atma ve üzerine sürekli olarak soğuk su dökme.

6-SU BOCA ETME: Bir tahtaya yatırılarak bağlanan tutuklunun yüzü, havluyla kaplandıktan sonra tahtaya, tutuklunun başı aşağıya gelecek şekilde eğim veriliyor ve tutuklunun yüzüne bolca su boca ediliyor. Nefes almakta zorlanan ve su yutan tutuklu boğulacağı hissine kapılıyor. Ancak, tutuklunun boğulmaktan ziyade kalp krizi geçirmesi riski daha büyük.

Benzer Konular

10 Nisan 2013 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
31 Mart 2017 / Misafir Cevaplanmış
3 Ocak 2010 / Misafir Soru-Cevap
21 Mart 2010 / _KleopatrA_ Hukuk