Arama

Türk Hukuk Sistemi - Sayfa 2

Güncelleme: 22 Haziran 2012 Gösterim: 34.038 Cevap: 67
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
27 Şubat 2006       Mesaj #11
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI


Sponsorlu Bağlantılar

BİRİNCİ KISIM

Genel Esaslar





I. Devletin şekli

MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

II. Cumhuriyetin nitelikleri

MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti

MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.

IV. Değiştirilemeyecek hükümler

MADDE 4. – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.


V. Devletin temel amaç ve görevleri

MADDE 5. – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

VI. Egemenlik

MADDE 6. – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.

VII. Yasama yetkisi

MADDE 7. – Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.

VIII. Yürütme yetkisi ve görevi

MADDE 8. – Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.

IX. Yargı yetkisi

MADDE 9. – Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.

X. Kanun önünde eşitlik

MADDE 10. – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek: 7.5.2004-5170/1 md.)Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

XI. Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü

MADDE 11. – Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
Son düzenleyen GusinapsE; 3 Nisan 2006 00:38
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
27 Şubat 2006       Mesaj #12
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
İÇ TÜZÜĞÜ

Sponsorlu Bağlantılar
BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümler ve Tarifler

Dönem, yasama yılı, birleşim ve oturum

MADDE 1. – Yasama dönemi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki milletvekili genel seçimi arasındaki süre olup, bu süre, Anayasa uyarınca uzatılmadığı veya seçimler yenilenmediği takdirde, beş yıldır.
Yasama yılı, 1 Ekimde başlayıp 30 Eylülde sona eren süredir.
Birleşim, Genel Kurulun belli bir gününde açılan toplantısıdır.
Oturum, bir birleşimin ara ile bölünen kısımlarından her biridir.

Üye tamsayısı

MADDE 2. – Üye tamsayısı beşyüzellidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliklerinde boşalma olması üye tamsayısını değiştirmez.
Ancak, bu İçtüzükte öngörülen seçimler için, siyasî parti gruplarının ve siyasî parti grubu mensubu olmayanların yüzde oranlarının hesaplanmasında, üye tamsayısından açık milletvekilliklerinin çıkarılması suretiyle bulunan sayı esastır.

İlk toplantı ve andiçme

MADDE 3. – Milletvekili genel seçimi kesin sonuçlarının Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu kanallarında ilânını takip eden beşinci gün saat 15.00’te Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu çağrısız olarak toplanır. Bu birleşimde, önce milletvekillerinin andiçme töreni yapılır.
Andiçme töreninde bulunmayan milletvekilleri, katıldıkları ilk birleşimin başında andiçerler.
Andiçme, her milletvekilinin, Anayasadaki metni kürsüden yüksek sesle okuması suretiyle olur.
Ara seçimde milletvekili seçilenler, katıldıkları ilk birleşimin başında andiçerler.
Milletvekilleri, seçim çevresi, soyadı ve adlarının alfabe sırasına göre andiçerler.

Yasama yılının başlaması

MADDE 4. – Türkiye Büyük Millet Meclisi, 3 üncü maddede yazılı olan durum dışında her Ekim ayının birinci günü çağrısız toplanır.

Tatil

MADDE 5. – Tatil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarının belli bir süre ertelenmesidir.
Danışma Kurulunun önerisi üzerine Genel Kurulca başka bir karar alınmadıkça Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Temmuz günü tatile girer.
Bir yasama yılı içinde üç aydan fazla tatil yapılamaz.

Araverme

MADDE 6. – Araverme, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onbeş günü geçmemek üzere çalışmalarını ertelemesidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin araverme kararı alması, Danışma Kurulunun bu konudaki görüşü alındıktan sonra teklifin Genel Kurulca oylanması suretiyle olur.

Tatilde veya aravermede toplantı

MADDE 7. – Türkiye Büyük Millet Meclisi, tatil veya araverme sırasında Cumhurbaşkanı veya Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından toplantıya çağrılması halinde, belirtilen gün ve saatte toplanır.
Cumhurbaşkanı, toplantı çağrısını doğrudan doğruya veya Bakanlar Kurulunun istemi üzerine yapar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı doğrudan gerek görürse toplantı çağrısına karar verebilir. Üyelerin beşte birinin imzasını taşıyan gerekçeli önergedeki çağrı istemini ise en geç yedi gün içinde yerine getirir.
Bu çağrılarda, toplantı gün ve saatinin ve bu toplantıyı gerektiren konunun belirtilmiş olması şarttır.
Birleşim yeterli çoğunlukla açılabildiği takdirde, Başkan, ilk önce çağrı yazısını okutur ve bu toplantıyı gerektiren konu görüşülür. Konu üzerinde gerekli işlemler tamamlanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına devama karar vermediği takdirde, tatile veya aravermeye devam olunur. Yeterli çoğunluk sağlanamazsa çağrı düşer.
Son düzenleyen GusinapsE; 21 Mart 2006 03:07
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
27 Şubat 2006       Mesaj #13
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
İLK ANAYASA

Türk tarihinin ilk yazılı anayasası, 23 Aralık 1876 tarihinde yürürlüğe girdi. "Kanun-i Esasi" (Temel Kanun) adını taşıyan bu anayasa halk iradesine dayalı bir hareketin sonucu olarak değil, "Genç Osmanlılar" adı verilen aydınların padişah üzerinde yaptıkları oldukça güçlü bir etki yoluyla gerçekleşmişti.
1876 Anayasasına göre, egemenlik kayıtsız şartsız Osmanlı Ailesine aitti. Padişahın kişiliği "kutsal"dı. Yasama ve yürütme yetkileri kesinlikle padişahındı. Yargı gücü bağımsız sayılabilirdi; fakat, "af" hakkı kesinlikle padişaha aitti. Toplantı, siyasî parti ve dernek kurma özgürlükleri dışında, bütün temel haklar vatandaşlara tanınmıştı. Ancak, bu hakların kanun yolu ile sınırlanması mümkün olduğundan ve bu konuda bir ölçü bulunmadığından, temel hak ve özgürlüklerin hukukî güvencesi yoktu. Vatandaşların can, mal, ırz, konut dokunulmazlıkları da, "kanun dahilinde" güvence altına alınmıştı. Ama, padişah bir polis soruşturması sonucunda devlete zararı dokunduğu gerekçesiyle kişileri yurtdışına sürebilirdi. Böylece yargı güvencesi de son derece zedelenmişti.
1876 Anayasası bütün eksikliklerine rağmen, demokrasi geleneği olmayan Osmanlı Devletinde ilk yazılı hukuk belgesi ve "Meşrutiyet" yönetimini başlatmış olması dolayısıyla. çok önemli bir ilerleme sayılır.



1921 ANAYASASI
TBMM'nin yaptığı ilk Anayasanın görüşmeleri, 19 Kasım 1920'de başladı ve 20 Ocak 1921 günü yapılan
oylamayla kabul edildi. Böylece millî egemenlik ilkesine dayalı ilk Anayasa yürürlüğe girdi.

1921 Anayasası 23 maddeden oluşan oldukça kısa bir metindi. İlk dokuz maddesi devletin dayandığı temel
ilkeleri sayıyordu.


Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu, yasama ve yürütme yetkilerinin milletin tek ve gerçek temsilcisi olan TBMM'de toplandığı esasları, halka dayalı devlet ve güçler birliği ilkelerini en kesin ve açık biçimde ifade ediyordu Ancak, 1921 Anayasasında, Devlet başkanının bulunmayışı, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin
düzenlenmeyişi, yargı ile ilgili hükümlerin olmayışı önemli eksikliklerdi




1961 ANAYASASI



27 Mayıs ihtilali ile ülke yönetimine el koyan askerî güç, yeni bir anayasa yapmak için "Kurucu Meclis" oluşturdu. Bir yıl içinde hazırlanan yeni anayasa, 9 Temmuz 1961'de halk oyuna sunuldu. Seçmenlerin yüzde 81'inin katıldığı oylamada, yeni anayasa yüzde 61,5 "Evet" oyu ile kabul edildi.

Böylece Türk tarihinde, ilk kez bir kurucu meclis anayasa hazırlamış ve bu anayasa halkoyu ile kabul edilmişti.
1961 Anayasası uzun ve ayrıntılı bir metindi. Önemli yenilikler getiriyordu. Millet egemenliğinin "yetkili organlar eliyle kullanılacağı" hükmü ile ılımlı bir kuvvetler ayrılığı prensibi yer aldı.
Yasama ve denetim yetkisi TBMM; yürütme Meclisin içinden çıkmakla birlikte ayrı bir organ olarak Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu; yargı yetkisi ise bağımsız mahkemelerce yerine getirilecekti.
Önemli değişikliklerden biri de, TBMM'nin "Millet Meclisi" ve "Cumhuriyet Senatosu"ndan oluşan "çift meclisli" bir yapıdan kurulması idi. Ayrıca, yasaların Anayasaya aykırı olup olmadığını tespit etmek üzere "Anayasa Mahkemesi" kurularak, yargısal denetime ağırlık verildi.
Temel hak ve özgürlükler, o güne kadar hiç bir Türk anayasasında görülmemiş biçimde ayrıntılı olarak düzenleniyordu. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmalarına da sınırlar konuluyordu. Anayasa ayrıca Devlete pek çok sosyal ödevler yüklüyordu.
1961 Anayasası, 1971 yılındaki değişiklikleriyle birlikte 1980'de yapılan ikinci bir askerî darbeye kadar yürürlükte kaldı



1982 ANAYASASI



1961 Anayasasının uzun ve ayrıntılı hükümleriyle kurulan mekanizmalar iyi işleyemedi. Egemenliğin çeşitli organlar arasında bölünmesi nedeniyle, kurumlar arasında uyumlu çalışma ortamı sağlanamıyordu. Siyasî ve sosyal istikrarsızlık, bunalımlara yol açtı. Sonuçta, ülke 12 Eylül 1980'de ikinci bir askerî darbeyle karşılaştı. Anayasa askıya alındı, siyasî partiler kapatıldı. Siyaset adamlarının büyük bir bölümüne siyasî yasaklar getirildi.

Yönetime el koyan askerî güç,1960'da olduğu gibi yeni bir anayasa için "Kurucu Meclis" oluşturdu. İki yıl içinde yeni anayasa hazırlandı ve 7 Kasım 1982'de halk oyuna sunuldu. Oylamaya katılma oranı yüzde 91.27 idi. Sonuçta,1982 Anayasası geçerli oyların yüzde 91.37 "Evet" oyu ile kabul edildi.
Böylece Türk tarihinde bir anayasa ikinci kez doğrudan doğruya halkın oyu ile kabul edilmişti.
1982 Anayasası ile getirilen en büyük yenilik, tek Meclis sistemine, yani Cumhuriyet geleneğine geri dönülmesiydi. Yürütme biraz daha güçlendirildi. Özgürlüklerin sınırlandırılması konusunda yeni ve daha keskin ölçüler getirildi. Özerk kuruluşlara yeni statüler verildi. Bunlar dışında,1982 Anayasası büyük bölümüyle 1961 Anayasasına benzemektedir.
1982 Anayasasının yürürlüğe girmesinden sonra, ilk milletvekili seçimi, daha önce kapatılmış bulunan siyasî partilerin dışında, yeni kurulan Milliyetçi Demokrasi Partisi, Halkçı Parti ve Anavatan Partisinin katılmasıyla, 6 Kasım 1983'de yapıldı. Demokratik süreç yeniden başlamıştı.
20 Ekim 1991'de yapılan Milletvekili Genel Seçimleri ise, serbestçe kurulmuş çok sayıda siyasî parti ve daha önce siyaset yapma hakları ellerinden alınmış, tüm siyaset adamlarının yeniden özgürlüklerine kavuşmalarıyla gerçekleşti. Parlamenter demokrasi tüm gerekleriyle işlerliğe kavuştu.




Son düzenleyen GusinapsE; 3 Nisan 2006 00:37
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
5 Mart 2006       Mesaj #14
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
HAK VE YASA

Hak : Yasalarla koruma altına alınniış menfaatler. Hak için kabul edilmiş sınır, klasik ifadesiyle " yasalarla çizilmiş, başkalarının hak sınırı " dır. Şu halde hak kavramı ile çoğu kez fertlerin kişisel haklılık yorumları uymayacaktır. "Bu büyük bir haksızlıktır, bu nasıl hak? " şeklindeki ifadelere sıkça rastlamaktayız. Bu ifadeler ferdi değerlendirmeler olup çoğu kez hukuken desteklenmemektedir. Halbuki bizim açıklamaya çalıştığımız hak kavramı ferdi olmayıp toplumsaldır. Bu nedenle sübjektif değil, objektiftir. Yasa : Toplum hayatını düzenleyen, önceden belirlenmiş makam (Yasama organı) tarafından, önceden belirlenmiş usul ve esaslara uyularak yapılıp toplumun tüm fertleri (belirli istisnalar hariç) için geçerli ve bağlayıcı olan, zorlayıcı unsur (müeyyide) taşıyan yazılı hukuk kuralı. ' Anayasa Madde 75-100 arasındaki hükümler Yasama organını düzenlemiş ve bu organın Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu belirtmiştir. T.B.M.M. nin görev ve yetkilerini düzenleyen 87.nci maddesi ise, bu görev ve yetkilerin (kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak, Bakanlar Kurulu ve Bakanları denetlemek, Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek, bütçe ve kesin hesap kanun taşanlarım görüşmek ve kabul etmek ...) olduğu şeklindedir.
Anayasa Madde 88 " Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve Milletvekilleri (belli sayıda olmaları şartı ile) yetkilidir. Kanunların görüşme usul ve esasları iç tüzükle düzenlenir." .

Anayasa Madde 89 "Cumhurbaşkanı, TBMM'ce kabul edilmiş yasaları onbeş gün içinde yayımlar. Yayımlanmasını kısmen ya da tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere aynı süre içinde gerekçeli olarak TBMM'ne geri gönderir..." ifadesini taşımaktadır. Yasa dışında birtakım hukuk kuralları da vardır ki; bunların başında tüzük, yönetmelik", nizamname, talimatname, sirkü vb. gelir. Bunlar yasalara oranla daha alt derecede kurallardır. İlgili oldukları yasalara dayanılarak çıkarılırlar ve genellikle o yasanın uygulamasını detaylı olarak gösterirler. Bu alt kurallar, gerek bağlı bulundukları yasayla, gerekse de diğer yasalarla uyumlu olmak zorundadırlar.
Son düzenleyen GusinapsE; 3 Nisan 2006 00:36
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
5 Mart 2006       Mesaj #15
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
HUKUKUN TOPLUMDAKİ FONKSİYONLARI

1. Düzen fonksiyonu

Hukukun bu fonksiyonu ile anlatılmak istenen, hukukun toplumsal yaşamı düzenleyip insanların barış ve güvenlik içinde bir arada yaşamalarını sağlamaktır.

2. Pratik yarar (Sosyal İhtiyaçların Karşılanması) Hukukun pratik amacını, toplumsal gerçeklik belirler. Hukuk bu fonksiyonu ile toplum içinde yaşayan insanların, birbirleri ile kurmak zorunda oldukları ilişkilerini ve biyolojik, psikolojik bir varlık olarak insanın yapısından kaynaklanan ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Hukuk bu fonksiyonu ile doğum, evlenme, ölüm vb. önemli biyolojik olayları da çeşitli hükümlerle düzenler. Hiçbir hukuk düzeni yaşamın temel gerçeklerini görmezden gelemez. Hukuk düzeni, insanın doğal yapısına ve bundan ileri gelen ihtiyaçlarına uygun olmak zorundadır. Hukuk önemli ölçüde, ekonomik gerçeklere de bağlıdır; ekonomik ihtiyaçlara uymalı ve onları karşılamalıdır.

3. Adalet Hukuk bu fonksiyonu ile belirli bir düzenleme altına aldığı sosyal ihtiyaçları, özü salt bir eşitlik düşüncesi olan adalet ölçüsüne vurarak gerçek kimliğini kazanır. Hukukun idesi ve ideali adalettir. En kısa tanımıyla adalet, “bir eşitlik düşüncesi”dir.
“Adalet, nesnel (objektif) ve öznel (sübjektif) olmak üzere iki değişik anlamda kullanılır. Adalet aslında ahlâki bir kavramdır; Bu kapsamda, erdem, fazilet anlamında kişisel bir özelliği deyimler.

Kişi her zaman haklı olana yönelir, herkese kendine düşeni vermek yolunda sürekli ve değişmez bir çaba gösterir. İşte bu tutum ve çabayı gösteren adalet, özne (süje) ile ilgili oluşundan ötürü öznel (sübjektif) adalet olarak nitelenir. Bir erdem olan öznel adaletin dışında ve ondan önce nesnel (objektif) bir adalet kavramı vardır. Nesnel adalet, kişinin bir özelliğini değil, kişilerin somut durumlarda gerçekleştireceği ilişki biçiminin bir özelliğini deyimler.

İşte hukuk alanında hukuki değer olarak söz konusu olan adalet de, bu nesnel anlamda adalettir. Çünkü hukuk, insanlar arası ilişkileri biçimlendiren, onlara görünür ve algılanabilir bir düzen veren, bu amaca yönelen normlar bütünüdür.”

Toplum içindeki davranış ve ilişkilerin değerlendirilmelerini içeren kurallar bütünü olarak hukuk, bu değerlendirmelerde adalet ölçüsünü kullandığı ve kullanmak durumunda bulunduğuna göre, adaletin böylece, hukukun da bir değerlendirilme ölçüsü olacağı doğaldır. Hukuk normlarında adalet acaba ne ölçüde yansıtılmıştır ? Mevcut hukuk ne denli adaletlidir ? İşte burada yasa üstü adalet kavramı ortaya çıkmaktadır. Bu, tüm hukuk sistemine ve sistemlerine egemen bulunan, nesnel ve salt bir değer niteliğindeki adalettir. Hukuk bir toplum düzenini içerir. Hukukun varlık nedeni de adalettir; gerek mevcut düzeni korumak, gerekse onu değiştirmeyi meşrulaştırmak için her zaman adalete başvurulur. Nesnel ve yasa üstü adalet hukukta karşımıza kurulu hukuk düzenlerinin asli örneği, olması gereken hukuk anlamında hukuk idesi olarak çıkar. Bu niteliği ile adalet, mevcut hukuk düzenlerinin kendisine uygun olup olmadığı açısından bir değer ve değerlendirme ölçüsü olur. Yine bu özelliği ile adalet, aynı zamanda hukukun idealidir. Hukukun gerçekleştirmek amacını güttüğü şey adalettir.

Birbirleri ile olumlu ve olumsuz karşılıklı ilişkilerde bulunan bu üç fonksiyon denge içinde olduklarında, adil bir hukuk düzeninin gerçekleşmesi sağlanır. Normal olarak tüm hukuk normları bu üç fonksiyonu da kapsar.

Sonuç olarak hukuk, hem adaleti gerçekleştirecek, hem toplumsal yaşama uyacak, hem de bu toplumsal yaşamın barış içinde sürebilmesi için bir düzen görünümünü sağlamaya çalışacaktır.
Son düzenleyen GusinapsE; 3 Nisan 2006 00:35
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2006       Mesaj #16
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anayasa ‘hakimler hükümeti’ne cevaz vermez! / KEZBAN HATEMİ - 14.02.2006 TCK’da kaygılandıran çelişkiler! / DOÇ. DR. SAMİ SELÇUK - 13.12.2005 Terörle mücadele derken ‘OHAL rejimi’ mi geliyor? EKREM DUMANLI - 08.09.2005 Bir ‘hukuk devleti’ hikâyesi/PROF. DR. ATİLLA YAYLA - 18.08.2005 Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin Anayasal İlkeler İle Temel Hak Ve Özgürlükler Işığında İncelenmesi / Muhsin KESKİN - 12.02.2005 Esas Sözleşmede Pay Sahibine Üstünlük Veya Ayrıcalık Tanınması İmtiyaz Sayılabilir Mi? / Muhsin KESKİN - 12.02.2005 Ticaret Kanununun 324. Maddesi Anlamında Sermayenin Karşılıksız Kalması / Muhsin KESKİN - 12.02.2005 Yargıtay “laiklik kararı” ile tarihi değiştirdi / PROF. DR. MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE - 10.02.2005 İdeal Hukuk Ve Düşünce Derneği Türk Ceza Kanunu Tasarısı Düşünce Ve İfade Özgürlüğü Kapsamında Genel Değerlendirme - 11.09.2004 İlaç Kullanımından Doğan Zararlardan Hekimin,Eczacının ve İlaç Üreticisinin Sorumluluğu /Dr.Erkin GÖÇMEN-Av.Ali GÖÇMEN - 11.09.2004 Hukuk Ve Yaşam Derneği TCK Tasarısı Geçici Komisyon Raporu - 11.09.2004 Farklı Bir Perspektif / Av. Ali Yıldırım - 05.08.2004 Çankaya’nın ‘türban korkusu’ hukuka da yansıdı! Arif Doğru - 05.08.2004 Demokrasi, hukuk devleti ve Cumhurbaşkanı / Prof. Dr. Rıza Ayhan - 08.07.2004 Türk yargısı özgürlüklerin önünü açmalı / Sami Selçuk - 21.06.2004 Tüketicinin Korunması Hakkındaki Düzenlemeler - 26.05.2004 Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun İle Elde Edilmek İstenen Toplumsal Sonuçlar - 26.05.2004 Cürüm İşlemek İçin Teşekkül Kurma (TCK 313) - 24.05.2004 Ulusal bağımsızlığımız sona mı eriyor? Röportaj / Prof. Dr. Süheyl Batum -
Son düzenleyen Blue Blood; 5 Mart 2006 13:23
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
21 Mart 2006       Mesaj #17
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
ANAYASA, 10'UNCU KEZ DEĞİŞTİRİLİYOR
meclis2Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyelerinin, TBMM'deki siyasi parti gruplarının milletvekili sayısı esas alınarak Meclis Genel Kurulu'nca seçilmesini öngören Anayasa değişikliği teklifi, önümüzdeki hafta görüşülecek.

AKP'li 198 milletvekili tarafından imzalanan ve Anayasa'nın "radyo ve televizyonların kuruluşları ve kamuyla ilişkili haber ajansları"nı düzenleyen 133. maddesinin yeni bir fıkra ekleyen teklif, 5 Mayıs 2005'te TBMM Anayasa Komisyonu'nda kabul edilmişti.

Anayasa'ya eklenmesi öngörülen hüküm uyarınca, radyo ve televizyonların faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemek amacıyla kurulan RTÜK, 9 üyeden oluşacak. Üyeler, siyasi parti gruplarının milletvekili sayısına göre belirlenecek üye sayısının iki katı olarak gösterilecek adaylar arasından; her siyasi parti grubuna düşen üye sayısı esas olmak suretiyle TBMM Genel Kurulu'nca seçilecek.

RTÜK'ün kuruluş, görev ve yetkileri, üyelerin nitelikleri, seçim usulleri ve görev süreleri kanunla düzenlenecek.

AKP, Anayasa değişiklik teklifinin birinci tur görüşmelerinin 24 Mayıs Salı, ikinci tur görüşmelerinin de 27 Mayıs Cuma günü yapılmasını sağlamak üzere salı günü TBMM Danışma Kurulu'nu toplantıya çağıracak.

12 Eylül askeri müdahalesinden sonra oluşturulan Danışma Meclisi tarafından hazırlanan ve halkoylaması ile kabul edilen 1982 Anayasası, kabul edilişinden bugüne kadar TBMM'de 9 kez değişikliğe uğradı.

TCK VE CMK UYGULAMA YASALARINDA DEĞİŞİKLİK
adalet249 sayılı "Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"a göre, kesin hükümle sonuçlanan davalarda, sonradan sanık lehine çıkan bir hüküm dolayısıyla yeniden yargılama yapılabilmesi için zamanaşımı dikkate alınmayacak.

Yasayla ağır para cezasından dönüştürülen adli para cezalarının ödenmemesi halinde, hapis süresinin belirlenmesinde bir gün karşılığı olarak 100 YTL esas alınacak.

Yasayla, kanunlarda öngörülen "ağır hapis" cezaları, hapis cezalarına dönüştürüldü. 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlarla ilgili olarak; ağır hapis iken hapse dönüştürülen cezalar, kanunlarında aksine bir hüküm yoksa alt sınır 1 yıl, üst sınır 24 yıl, hapis cezalarında kanunlarında aksine bir hüküm yoksa alt sınır 7 gün, üst sınır 5 yıl olarak uygulanacak.

"Hafif hapis" ve "hafif para" cezaları da, idari para cezasına dönüştürüldü. İdari para cezasının hesaplanmasında yeni TCK hükümleri uygulanacak. Ancak ilgili kanunda "hafif hapis" cezasının üst sınırının belirtilmediği hallerde, idari para cezasının hesaplanmasında esas alınacak gün sayısının üst sınırı, 730 olacak.

Kanunlarda "hafif hapis cezası" ile "hafif para cezası"nın seçimlik olarak veya birlikte öngörüldüğü hallerde, idari para cezası yaptırımının belirlenmesinde "hafif hapis cezası" esas alınacak.

Kanunlarda sadece "hafif para cezası"nın öngörüldüğü ve cezanın alt veya üst sınırının belirtilmediği hallerde, idari para cezası 120 YTL’den az, 18 bin YTL’den fazla olamayacak.

Bu madde hükmüne göre idari para cezasına karar vermeye cumhuriyet savcısı yetkili olacak.

CMK UYGULAMADA DEĞİŞİKLİK

47 sayılı "Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli

Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzeninin işleyişine, milli savunmaya, devletin sırlarına karşı ve casusluk suçlarının yanı sıra ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren diğer suçlarda tutukluk süresini düzenleyen madde 1 Nisan 2008’de yürürlüğe girecek. O zamana kadar mevcut Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu hükümleri uygulanacak. Bu düzenleme, ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda en fazla 5 yıl olan tutukluluk süresinin, bu suçlardan yargılanan kişiler için uygulanmayacağına açıklık getiriyor.

Yasa, 412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu, 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun ve 4422 Sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nun, yeni Türk Ceza Kanunu’nın yürürlüğe gireceği 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlükten kalkmasını öngörüyor.

Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce, ceza mahkemelerinde açılmış bulunan davalardaki şahsi hak talepleri, görevsizlik kararı verilmeyerek bu mahkemelerce sonuçlandırılacak.

Bu düzenleme, halen ceza davalarıyla birlikte görülen çok sayıda şahsi hak talebinin, ceza mahkemelerince görevsizlik kararı verilerek hukuk mahkemelerine gönderilmesini önleyerek, mahkemelerin iş yükünde büyük ölçekli değişiklikler meydana gelmesinin önüne geçmeyi amaçlıyor.

RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK SUÇU

48 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair

Kanun"a göre de, "resmi belgede sahtecilik" suçu, ağır ceza mahkemelerinin görev alanından çıkarıldı.

Yasaya göre, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş kararlar hakkında Yargıtay tarafından inceleme yapılacak, bu dosya ve işler bölge adliye mahkemelerine gönderilmeyecek.

Adli yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin kanunun 21. maddesinde yer alan "Cumhuriyet savcıları, gecikmesinde sakınca bulunan veya olayın özelliğinin gerektirdiği hallerde, yer aldıkları veya görevli oldukları Cumhuriyet başsavcılıklarının yetki sınırları ile bağlı olmaksızın keşif ve diğer soruşturma işlemlerini yapmaya yetkilidirler" hükmü de yasadan çıkarıldı.

Yasa uyarınca, çekle ilgili suçlara, çekin keşide edildiği yerin dışında da bakılabilecek.

Yasa, Kabahatler Kanunu’nun usule ilişkin hükümlerinin vergi cezaları açısından uygulanmamasını da öngörüyor




hikaye1001729am
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2006       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
hukuk

voltaire11

"Söylediklerini onaylamıyorum, fakat ölümüne de olsa konuşma hakkını savunacağım."
Voltaire

piyasa ekono anayasacilik sinirli devlet ahlak baris din demokrasi liberal demokrasi ozgurluk bilgi kalite cevre degisim
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
3 Nisan 2006       Mesaj #19
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Toplumsal Hukuk Nedir, Toplusal Hukukçular Kimdir

Modern hukuk, ortaya çıkmakla, kendisine ilişkin ikircikli bir yaklaşımı da peşi sıra taşır. Zira hukuk, insanlık tarihinde, hakların güvence altına alınması gerekçesiyle göreli bir ilerlemenin ifadesi olarak kabul edilebileceği gibi; gerçeklik dünyasının salt hukuksal kavramlarla algılanması yanılgısına yol açan bir yanlış bilinç formu olarak da görülebilir. Dahası modern hukukun bir taraftan egemenin keyfiyeti karşısında standardizasyonu sağlayan pozitif düzenlemeler olduğu savunulabileceği gibi, egemenin keyfiyetini gizleyen bir "örtü" olduğu da ileri sürülebilecektir.

20. yüzyılın sonunda, 21. yüzyılın başında "toplumsal hukukçu", hukuk ideolojisi kuyusuna düşmeden, ezilen yoksul halkın "hukuksal" kazanımlarının savunuculuğunu yapmak görevi ile karşı karşıyadır. Bu görevin üstesinden gelebilmek için kuramsal bir bakış açısının, toplumsal yaşam ve hukuk pratiği ile tamamlanması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da yalnızca üniversite amfilerinden adliye koridorlarına değil; mahkeme salonlarından miting meydanlarına, fabrikalardan kent yoksullarının mahallelerine uzanan bir mücadele hattını gerekli kılmaktadır. Toplumsal bir hukuk mücadelesi, kuramsal düzlemde tarih, politik ekonomi, sosyoloji, siyaset bilimi alanlarının, hukuk felsefesinin, hukuk sosyolojisinin, hukuk kuramının bilgi birikiminden beslenirken, bu birikimi toplumsal davaların görüldüğü mahkeme salonlarında, devrimci tutsakların tutulduğu cezaevlerinde, gecekondu mahallelerinde toplumsal bir pratiğe çevirebilmenin mücadelesidir.



Hukuka ilişkin bilgimizin kaynakları:

Toplumsal hukukçular, "saf hukuk"un olanaksızlığını veri kabul ederek, hukuka ilişkin bilginin kaynağını politik ekonomide, sosyolojide, siyaset biliminde görürler. Böylece toplum analizinde temel kabul edilen Marksist kavram, kurum ve yöntemler, hukuka ilişkin bilginin elde edilmesinde de temel alınmış olur. Zira, ancak tarihsek materyalizm, hukuku toplumsal bir mücadeleye tabi kılma olanağını veren yeterli teorik ve pratik donanımı sunmaktadır -ki, yine ancak tarihsel materyalizm hukuka "eleştirel" bir bakışı mümkün kılmaktadır.



Hukuk bilgimizin kaynakları:

Toplumsal hukukçuların hukuk bilgisinin kaynağı yaşamın kendisidir. Toplumsal hukukçu, liberal-kapitalist toplumun hukukunun, burjuva hukuk kuramcılarının iddia ettiklerinin aksine "meşru yasa koyucu otorite tarafından, usulüne uygun çıkarılmış, belirli/bilinebilir normlar dizisi" olamayacağını bilir. Hukuk, sınıf savaşımları tarihinin ürünlerinden biridir. Sınıfsız toplumla birlikte, sönümlenmeyi bekleyen hukuk, mevcut sınıflı toplum koşullarında, toplumsal hukukçuların dava dilekçelerinde sönümlenip yok olacağı koşulların yaratılmasının aracı olmaktadır.

Hukuk, bir taraftan toplumsal mücadele pratiği ile her gün yenden yaratılan bir araç, bir taraftan da yürütülen toplumsal mücadelenin, ortadan kaldırılmasına yöneldiği bir düzen olarak anlaşılmakla diyalektik ve dinamik bir içerik de kazanmaktadır.

Mahkemelerde yürütülen yargılama faaliyetinin her bir oturumu Türkçe'de "duruşma" terimi ile karşılanır. Klasik hukuk anlayışı uyarınca, tarafların yargı makamı önüne gelip "dur(uş)maları" ve çıkacak karara çaresiz boyun eğmeleri beklenir.

Toplumsal hukuk, mahkeme salonları ve sokaktaki meşru, militan, dinamik hukuk anlayışımızın doğurduğu "duruşumuz"un adıdır. "Duruşmamız", çaresiz "bekleşmemiz"dir sanılmasın!





Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Nisan 2006       Mesaj #20
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BM Genel Kurulunun 20 Aralık 1993 tarihli ve 44/104 sayılı Kararıyla ilan edilmiştir. Eşitlik, güvenlik, özgürlük, bütün insanların bedensel bütünlüğü ve insanlık onuru konusundaki hakların ve prensiplerin kadınlara her yerde uygulanmasının acil bir gereklilik olduğunu kabul ederek. Bu hakların ve prensiplerin İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Kadınlara karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye edilmesine dair Sözleşme ve İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Onur kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme ile birlikte diğer uluslararası belgelerde yüceltilen hakları ve prensipleri kaydederek,

Kadınlara karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye edilmesine dair Sözleşme'nin etkili bir biçimde uygulanmasının kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesine katkıda bulunacağını ve bu kararla birlikte düzenlenen Kadınlara karşı Şiddetin Tasfiye edilmesine dair Bildiri'nin bu süreci güçlendireceğini ve tamamlayacağını kabul ederek,

Kadınlara karşı şiddetin, kadınlara karşı şiddet i1e mücadele etmek için bir dizi tedbirlerin yer aldığı Kadınların durumunu iyileştirmek için heri dönük Stratejiler Nairobi belgesinde tanınmış olan eşitlik gelişme ve barışın gerçekleştirilmesine, ve Kadınlara karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye edilmesine dair Sözleşme'nin tam olarak uygulanmasına bir engel oluşturmasından kaygı duyarak,

Kadınlara karşı şiddetin kadınların insan haklarına karşı bir ihlal oluşturduğunu ve bu hakların ve özgürlüklerin kullanılmasını zayıflattığını veya hükümsüz kıldığını teyit ederek, ve kadınlara karşı şiddet kullanılması durumunda bu hakların ve özgürlüklerin korunması ve ilerletilmesindeki uzun süreli başarısızlıktan kaygılanarak,

Kadınlara karşı şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eş olmayan güç ilişkilerinin tarihsel bir göstergesi olduğunu ve bu güç ilişkisinin erkekler tarafından kadınlar üzerinde egemenlik kurulmasına ve kadınlara ayrımcılık yapılmasına yol açtığını, ve kadınlara karşı uygulanan bu şiddetin erkeklerle karşılaştırıldığında kadınları zorla bağımlı bir konuma sokmanın çok önemli toplumsal mekanizmalarından biri olduğunu kabul ederek,

Azınlık gruplara dahil olan kadınlar, yerli kadınlar, mülteci kadınlar, göçmen kadınlar, kırsal bölgelerde veya uygarlığa uzak topluluklarda yaşayan kadınlar, bakıma muhtaç kadınlar, ceza veya tutukevlerindeki kadınlar, kız çocukları, özürlü kadınlar, yaşlı kadınlar ve silahlı çatışma bölgelerinde bulunan kadınlar gibi bazı kadın gruplarının şiddete karşı savunmasız bulunmalarından kaygı duyarak,

Ekonomik ve Sosyal Konseyin 24 Mayıs 1990 tarihli ve 1990/15 sayılı kararına ek 23. paragrafta, kadınlara karşı şiddetin yaygın olduğu ve bütün gelir gruplarında, her sınıfta ve kültürde meydana geldiği, bunun yol açtığı sonuçların tasfiye edilmesi için ivedi ve etkili adımlar atılması gerektiğinin belirtilmiş olmasını hatırlayarak,

Yine Ekonomik ve Sosyal Konseyin 30 Mayıs 1991 tarihli ve 1991/18 sayılı kararında Konseyin, özel olarak kadınlara karşı şiddet sorununu açıklıkla ele alacak bir uluslararası belgenin oluşturulması için harekete geçilmesini tavsiye ettiğini hatırlayarak,

Kadın hareketlerinin, kadınlara kargı şiddet sorununun niteliğine, ağırlığına ve yaygınlığına giderek artan ölçüde dikkat çekilmesinde oynadıkları rolü memnuniyetle karşılayarak,

Kadınların toplum içinde hukuki, sosyal, siy·asal ve ekonomik eşitliği için sağlanan imkanların, başka nedenlerle birlikte, sürekli ve yerel nitelikte şiddet tarafından kısıtlanmasından kaygı duyarak,

Yukarıdaki tespitlerin ışığından, kadınlara karşı şiddetin açık ve anlaşılabilir bir tanımının yapılmasına, kadınlara karşı her türlü şiddetin tasfiye edilmesini sağlamak için kullanılacak olan hakların açıkça düzenlenmesine, Devletlerin taşıdıkları sorumluluklar konusunda taahhütte bulunmalarına, ve kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesi için bütün bir uluslararası toplumun taahhütte bulunmasına ihtiyaç olduğuna kanaat getirerek,

Aşağıdaki Kadınlara karşı Şiddetin Tasfiye edilmesine dair Bildiriyi kararlılıkla ilan eder ve herkes tarafından bilinmesi ve saygı gösterilmesi için her türlü çabanın gösterilmesi ister.

Madde 1 [Kadınlara karşı şiddetin tanımı]

Bu bildirinin amacı bakımımdan “kadınlara karşı şiddet” terimi, ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir.

Madde 2 [Kadınlara karşı şiddet örnekleri]

Kadınlara karşı şiddet terimi aşağıdaki halleri içerecek şekilde anlaşılır, fakat bu hallerle sınırlı değildir:

a) Aile içinde meydana gelen dövme, kız çocukların cinsel istismarı, evlenirken verilen başlıkla ilgili şiddet, evlilik içi tecavüz, cinsel organları dağlama ve kadınlara zarar veren geleneksel uygulamalar, eş olmayanlar arasındaki şiddet ve sömürmek için uygulanan şiddet de dahil fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet uygulanması;

b) Toplum içinde meydana gelen tecavüz, cinsel istismar, çalışma hayatında, öğretim kurumlarında ve diğer yerlerde cinsel taciz, kadın satışı ve zorla ******leştirilme de dahil, fiziksel. cinsel ve psikolojik şiddet

c) Nerede meydana gelirse gelsin, Devlet tarafından işlenen veya hoş görülen fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet.

Madde 3 [Kadınların hakları]

Kadınlar siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel veya diğer alanlardaki insan haklarından ve temel özgürlüklerden eşit bir biçimde yararlanma ve korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu haklara diğerlerinin yanında, aşağıdaki haklar da dahildir:

a)Yaşama hakkı;

b)Eşitlik hakkı;

c)Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı;

d)Hukukun korumasından eşit biçimde yararlanma hakkı;

e)Her türlü ayrımcılığa karşı korunma hakkı;

f)Elde edilmesi mümkün olan en yüksek standartta fiziksel ve ruhsal sağlık hakkı;

g) Adil ve elverişli koşullarda çalışma hakkı;

h) İşkenceye, veya diğer zalimane, insanlıkdışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya maruz kalmama hakkı.

Madde 4 [Devletlerin sorumlulukları]

Devletler kadınlara karşı şiddeti yasaklar ve kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesi konusundaki yükümlülüklerinden kaçınmak üzere her hangi bir örf ve adeti. geleneği veya dinsel düşünceyi ileri süremez. Devletler her türlü uygun araçla hiç gecikmesizin kadınlara karşı şiddeti tasfiye politikasını yürütür. Bu amaçla:

a)Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye edilmesine dair Sözleşme'yi henüz onaylamamış veya buna katılmamış ise. bu Sözleşmeyi onaylamayı ve katılmayı veya bu Sözleşmeye koyduğu çekinceyi geri almayı düşünür;

b) Kadınlara karşı şiddete girişmekten kaçınır;

c) Kadınlara karşı şiddet ister Devlet isterse özel şahıslar tarafından işlensin, bu fiilleri önlemek, soruşturmak ve, ulusal hukuka göre cezalandırmak için gerekli özeni gösterir;

d) Şiddete maruz bırakılan kadınlara karşı yapılan uygunsuzlukları cezalandırmak ve gidermek için ulusal mevzuatta ceza, medeni, idare ve iş hukuku ile ilgili yaptırımlar koyar; şiddete maruz bırakılmış kadınların adalet mekanizmasına ulaşmaları ve uğradıkları zararların ulusal mevzuatta öngörüldüğü gibi adil ve etkili bir şekilde giderilmesi sağlanır; Devletler ayrıca bu tür mekanizmalar vasıtasıyla bir giderim elde etmek isteyen kadınları sahip oldukları haklar konusunda bilgilendirir;

e)Gerektiği takdirde hükümet dışı örgütlerle, ve özellikte de kadınlara karşı şiddet konusuyla yakından ilgilenen örgütlerle işbirliği yapmayı dikkate alarak, kadınların her türlü şiddete kargı korunmalarını artırmak veya daha önce hu amaçla yapılmış planlar için hükümler koymak üzere ulusal uygulama planlarını geliştirme imkanını ele alır;

f)Kadınların her türlü şiddete karşı korunmalarını artırıcı nitelikte engelleyici yaklaşımlar geliştirir ve en geniş şekilde yasal. siyasal, idari ve kültürel tedbirleri alır; cinsiyet konusunda duyarlı yasalar, yürürlükteki uygulamalar ve diğer müdahaleler yoluyla kadınların yeniden mağdur olmalarına meydan verilmemesini sağlar;

g)İhtiyaç bulunması halinde, mevcut kaynaklarını uluslararası işbirliği çatısı altında azami derecede kullanarak, şiddete maruz kalmış kadınların ve gerektiği takdirde bu kadınların çocuklarının rehabilitasyonu, çocuk bakımı ve yetiştirilmesi, ıslahı, kendilerine rehberlik yapılmasını, ve sağlık ve sosyal hizmetler, imkanlar ve programlar gibi özel nitelikteki yardımlar ile birlikte, yapısal desteklerden yararlanmaları için çalışır, ve bu kimselerin güvenliği ile fiziksel ve psikolojik rehabilitasyonu için gerekli her türlü tedbirin alınmasını sağlar;

h) Kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesi ile ilgili faaliyetler için Hükümet bütçesine yeterli ödenek kovar;

i)Kadınlara karşı şiddetin önlenmesinden, soruşturulmasından ve cezalandırılmasından sorumlu olan kanun adamlarına ve kamu görevlilerine kadınların ihtiyaçlarına karşı kendilerini daha duvarlı hale getirecek bir öğretimin verilmesi için tedbirler alır;

j)Her iki cinsten birinin üstün veya aşağı olduğu. erkekler ile kadınlar için alışıla gelmiş rollerin bulunduğu düşüncesine dayanan kadınların ve erkeklerin davranış tarzlarını değiştirmek ve sosyal. kültürel önyargıları, geleneksel uygulamaları ve her türlü uygulamaları tasfiye etmek üzere özellikle eğitim alanında gerekli her türlü tedbiri alır;

k)Kadınlara karşı şiddetin hüküm süren değişik biçimleri ile ilgili araştırmalar yapılmasını, verilerin bir araya getirilmesini. istatistiklerin toplanmasını sağlar, ve kadınlara karşı şiddetin nedenleri, nitelikleri, ağırlıkları ve sonuçlan i1e kadınlara karşı şiddeti engellemek ve yürürlüğe konan tedbirlerin etkililiği ve bunlara bir giderim sağlanması konusunda araştırmalar yapılmasını teşı·ik eder; yapılan istatistikler ve varılan sonuçlar kamuya açıklanır;

ı) Özellikle şiddete karşı aciz durumdaki kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesine yönelik tedbirler alır;

m)Birleşmiş Milletlerin insan hakları ile ilgili belgelerine göre verilmesi gerekli raporları sunarken, bu raporda kadınlara karsı şiddetle ve bu Bildirinin uygulanmasıyla ilgili aldığı tedbirlere de yer verir;

n) Bu Bildiride düzenlenen prensiplerin uygulanmasına yardım etmek üzere gerekli yönergelerin hazırlanmasını teşvik eder:

o) Kadınlara karşı şiddet problemi ile ilgili duyarlılığı artıran ve bu şiddetin yaralarını saran dünya çapındaki kadın hareketinin ve hükümet dışı örgütlerin önemli rolünü kabul eder:

p) Kadın hareketinin ve Hükümet dışı örgütlerin çalışmalarını kolaylaştırıp daha iyi bir duruma getirir ve kendileriyle yerel, ulusal bölgesel düzeyde işbirliği yapar;

q) Uygun olduğu takdirde, üyesi bulundukları Devletlerarası bölgesel örgütlerin programlarına kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesine yer vermeleri için teşvik eder.

Madde 5 [Birleşmiş Milletlerin rolü]

Birleşmiş Milletler organları ve uzman kuruluşları kendi yetki alanlarına giren konularda bu Bildiride düzenlenen hakların ve prensiplerin tanınmasına ve gerçekleştirilmesine katkıda bulunurlar bu amaçla diğer faaliyetlerle birlikte:

a) Şiddete karşı mücadele etmek üzere bölgesel stratejileri tanımlamak, kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesi ite ilgili görüş alışverişinde bulunmak ve programları finanse etmek amacıyla uluslararası ve bölgesel işbirliği yapılmasına yardım eder;

b) Kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesi konusunda herkeste yarlılık yaratmak ve yükseltmek amacıyla toplantılar ve seminerler düzenler;

c) Kadınlara karşı Şiddet sorununu etkili bir biçimde ele alabilmeleri için Birleşmiş Milletler sistemi içindeki insan haklan sözleşme organları arasında işbirliği ve görüş alış verişi yapılmasına yardım eder;

d) Birleşmiş Milletler sistemindeki örgütlerin ve kuruluşların sosyal eğilimler ve problemler ile ilgili dünyanın sosyal durumu hakkında hazırladıkları analizlere, kadılara karşı şiddet eğilimlerinin incelenmesini de dahil eder;

e) Birleşmiş Milletler sistemindeki örgütler ve kuruluşlar arasında kadınlara karşı şiddet sorunu ve özellikle de şiddete karşı aciz durumdaki kadın grupları hakkında yapılan programlarla ilgili olarak işbirliği yapılmasını teşvik eder;

f)Bu Bildiride belirtilen tedbirleri dikkate alarak, kadınlara karşı şiddet ile ilgili yönergelerin şekillendirilmesine ve el kitaplarının zırlanmasına yardımcı olur;

g) İnsan hakları belgelerinin uygulanması konusunda görevlerini yerine getirirken, gerektiği takdirde kadınlara karşı şiddetin tasfiye ilmesi konusunu da ele alır;

h) Kadınlara karşı şiddet konusunda çalışırken Hükümet dışı örgütlerle işbirliği yapar.

Madde 6 [İç hukukla ve uluslararası hukukla ilişkisi]

Bu bildirideki hiç bir hüküm, bir Devletin ulusal mevzuatında ve bir Devlet bakımından yürürlükte olan bir uluslararası sözleşme, antlaşma veya diğer belgede yer alan kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesine yönelik daha kullanışlı bir hükmü etkilemez.

Benzer Konular

10 Nisan 2013 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
31 Mart 2017 / Misafir Cevaplanmış
3 Ocak 2010 / Misafir Soru-Cevap
21 Mart 2010 / _KleopatrA_ Hukuk