Arama

Anlayana - Sayfa 169

Güncelleme: 26 Kasım 2018 Gösterim: 626.215 Cevap: 3.995
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
1 Ekim 2008       Mesaj #1681
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Ayrılık

Sponsorlu Bağlantılar
Sessiz köşelerin arkadaşı ayrılık
Karanlık gecelerin sırdaşı ayrılık
Umutsuz kişilerin yoldaşı ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine

Anlamsız cümlelerin öznesi ayrılık
Zamansız bitişlerin gözdesi ayrılık
Oransız sevmelerin yüzdesi ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine

Zamansız ölüm kadar yakındır ayrılık
Hücum sözüyle kalbe akındır ayrılık
Kaşındıkça kanayan acındır ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine

Doğduğun gün yazılan kaderdir ayrılık
Nöbetini bekleyen askerdir ayrılık
En beterinden bile beterdir ayrılık
Ayrılmaz ayrılık, sadıktır sevdiğine


Muhterem Aslan

ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
2 Ekim 2008       Mesaj #1682
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Son Ayak İzim

Sponsorlu Bağlantılar


tek umudum zeytin gözlerinken
ve ben seni hep benim zannederken
neydi bu fırtına?
tek limanım yüreğinken
ve ben başımı alıp gitmemişken
neydi bu kasırga?
yeminlerimizin kırk'ı çıkmamışken
ve son ayak izim sokaklarında silinmemişken
neydi bu tufan?

Ayşegül Aslan

SiyahLALE - avatarı
SiyahLALE
Ziyaretçi
2 Ekim 2008       Mesaj #1683
SiyahLALE - avatarı
Ziyaretçi
Güller Ağlar İçimde

Ne zaman ayrılık saati gelse
En vazgeçilmez yerinde yaşamın
Duysak ayak seslerini akşamın
Ve sokaklardan el ayak çekilse
Bir ürpertiyle duyarım o zaman
Seni çağıran sesi uzaklardan

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir gariplik çöker içime birden
Kalan tek anı gibi bir devirden
Durmadan çalınır o gamlı beste
Sanki bilir dem hazin öykümüzü
Bulutlar ağlar, kararır gökyüzü

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir çaresizliğe anlatır gibi
Birden değişir gözlerinin rengi
Mavi solar, koyulaşır yeşilse
Sarınca ruhunu eski bir hüzün
Uçar gider pembeliği yüzünün

Ne zaman ayrılık saati gelse
Uzatsan özlemle dudaklarını
Tüm ağaçlar döker yapraklarını
Ne çiçek kalır ortada, ne bahçe
Sadece uğultusu o rüzgarın
Ve bir umut kırıntısı: Belki yarın

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir fırtına çıkmışcasına, büyük
İçimdeki güllerin boynu bükük
Bir zaman kalakalırım öylece
Neden sonra gittiğini anlarım
İçimde güller ağlar, ben ağlarım...

Ümit Yaşar Oğuzcan
ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
2 Ekim 2008       Mesaj #1684
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Beterim Ben!



Öyle bir aşk ateşi sardı ki beni!
Yavaş.. yavaş.. tüterim ben,
Öyle düşüncelere saldıki beni!
Kor alevden bile beterim ben.

Öyle bir güzel ki hayranım ona
O ne yana gitse giderim o yana
Ne söylerse söylesin inanırım ona
Saf altından bile beterim ben

Gözlerine bakınca lal etti dilimi
Söyleyemedim bir türlü sevgimi
Ondan öte görmedim güzeli?
Kör adamdan bile beterim ben.

Sohbeti baldır, ağzı bir dürüm,
Gönlüme sunulan yeni sürüm,
Deseki gel peşime sürüm sürüm,
Mardan yılandan bile beterim ben


Fatih Efe
SiyahLALE - avatarı
SiyahLALE
Ziyaretçi
2 Ekim 2008       Mesaj #1685
SiyahLALE - avatarı
Ziyaretçi
uykunda öpüyorum seni




Uykunda ağlıyorsun...
Uykunda öpüyorum seni... Korkmadan ağlıyorum
seninle...
Senin için bir şey yapamayışıma, seni bu dünyada
yapayalnız, kimsesiz bırakışıma ağlıyorum...
Senin için gerçeklik yok, bu hayat, bu hayatın
kuralları yok... Kendine nasıl derinden ve katıksız
inanıyorsan, bu hayata, bu insanlara da öyle
inanıyorsun... Bunu sana ben anlatamam. Bak bu sensin,
bak bu da hayat, bu da kuralları; bak, insanlar seni
aslında nasıl görüyor, yok bu hayatta duygularının
karşılığı, diyemem. Seni sevginden uyandıramam...
Yıllar önce senin olduğun yerdeydim ben de. Tam orta
yerde. Benim de saçlarım sevecen bir kardeşlik
kokardı.
Herkese koşarken açıkta kalırdı öldürülmeye en açık,
en savunmasız yanlarım. Nereme bıçak saplanırdı
bilmezdim, ama hep yersiz kanayan o zavallı saçlarıma
dostluklara gölge düşürüyor, diye kızardım...Umudu
ürkütüyor diye yaralarıma kızardım... Ben en çok beni
yaralayanlara koşar; bir suç, bir yanılgı varsa,
çoğunu omuzlamak için kendimden vazgeçerdim...
Sırf sevgiler bitmesin, sırf hayatın sevinci
gölgelenmesin, dostlukların son günü gelmesin diye
üstüme alırdım bütün günahları, bütün yanılgıları,
geçmiş ve gelecek bütün kötülükleri... Sevginin
umutları sürsün diye, göze alırdım kalbime akıtılacak
zehirleri... Göze alırdım eksik yaşanmış bütün
sevgilerin tanığı ve sürgünü olmayı...
Sonra baktım kimsesiz ve tesellisiz ölüyorum... Gördüm
kendimi nasılsa. Gördüm anısız ve habersiz öldüğümü...
Son kez baktım etrafıma, bir yakın, bir içten ses, bir
kardeş kokusu aradım kendime. Bağlanmak istedikçe
öylesine kopmuştum ki insanlardan, öylesine çok
sevmiş, öylesine çok inanmıştım ki, nasıl oldu
bilmiyorum, içimden bir kötülük, bir acımasızlık;
içimden zavallı bir intikam duygusu çıkartıp, o yaralı
kendimi, beni ben yapan o kimsesiz sevgimi o boşluktan
çekip aldım... Aldım onu ve korumaya başladım.. O
yaralı, o parçalanmış, o kimsesiz sevgimi, kötülükle,
acımasızlıkla, hırsla, kıskançlıkla korumaya
başladım... O da yetmedi, yazmaya başladım sevgili.
Yazmaya... Ne hissedersem, ne hissedeceksem, hayatımda
ne varsa, her şeyi yazmaya başladım...
Yazmak, acılardan, aşklardan, yitirişlerden, itilip
kakılmalardan kurtulmanın en geçerli yolu oldu benim
için...
..........
..........


cezmi ersöz
ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
2 Ekim 2008       Mesaj #1686
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Zor Veda!..




sana el-veda demek
o kadar zor ki
tüm zorluklar gibi yaralar
zamansız tüm acılar gibi kanatır
ama ben diyorum işte
el-veda
hoşçakal
goodby
istersen dünyanın tüm dilleri ile
tüm şiveleri ile söylerim bunu
her söyleyişte biraz daha tükensem de
kelime kelime erisem de
buz gibi çözülsem de söylerim bunu
el-veda

el-veda aşkım
asla geçmişime gidemeyeceksin
ve yaptığın hataları düzeltemeyeceksin
kalbinin o eski mezarlıklarında
gece yarıları kazılan mezarlar içinde
sessiz ve yalnız toprak altında
ölüme terk ettiğinde beni
bırakıp gittiğinde aşkımı
bin yeminle haykırdım karanlığa
ve gecenin tüm yıldızlarına
ve sönmüş tüm göktaşlarına ant içtim
tarihim eski aşklarını şahit tuttum kendime
bir Leyla dikildi karşıma
ölümüne nasıl sever bir kadın
dedim, ruhunla beraber mi gömdüler seni
sustu.. sustum
anlamsız sevgiler yok olmaya mahkumdur
dedi, Mecnun aşk için savaşılır, aşkla asla
yenilgiyi kabullendim ben
ve bir veda bayrağı çektim sevgi ölmesin diye

sana el-veda demek
o kadar zor ki
tüm zorluklar gibi yaralar
zamansız tüm acılar gibi kanatır
ama ben diyorum işte
el-veda ilham perisi
seni sevdiğim için özür dilerim...

İsa Ecem Yılmaz
SiyahLALE - avatarı
SiyahLALE
Ziyaretçi
2 Ekim 2008       Mesaj #1687
SiyahLALE - avatarı
Ziyaretçi
Aynanız Ağlıyormu?

Duru bir sudan daha derindi ayna. Binlerce demir parçasının ateşte eritilip bir bütün demir parçası elde edildiği gibi onu da kim bilir kaç kum tanesinden elde etmişler, içine kim bilir daha neler katmışlardı.

İlk halini hatırlıyor, kendini göremiyordu... Yeni doğmuş bir çocuk gibi şuursuzdu.

Bir yanı siyah giyindiği gün içi gibi her yeri ışıldıyordu. Hele altın rengindeki çerçeveye sahip olduğu gün tacını giymiş kral gibi gülümsüyordu.

Beyaz bir duvara asıldı. Artık sırtını dayadığı duvara bir çivi ile bağlanarak onunla dost olmuştu.

Yaşamın bir penceresi olmuştu. Her şeyi olduğu gibi gerçek, tarafsız ve yorumsuz yansıtan bir pencere.

Ağlayanla ağlıyor, gülenle gülüyordu. Görmek istediği gibi bakanlar oluyordu aynaya. Onlara görmek istediklerini göstermenin, içinde açtığı yarayı anlayabilmek çok zordu.

Maskeli yüzlerin maskesiyle karşılaşmak, yüreklerindeki acımasızlığın riyanın vefasızlığın yüzlerine akseden yönleriyle karşılaşmak kolay değildi.

Özellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, ayna sessiz sessiz ağlıyordu. Bazen kendi gözyaşlarını siliyor, bazen de yakalanıyordu. Neyse ki sıcaklık farkından oluştuğunu düşünerek siliyorlardı üstündeki damla damla yaşları. Oysa ayna ağlıyordu.

Kimi zaman yalnız başına kaldığında, bir gün dilinin çözülüp kendisine bakanlarla konuşacaklarını karşısında birine söyler gibi kendi kendine konuşuyordu:

"Siz insanlar ne tuhafsınız. Olduğunuz başka, olmak istediğiniz başka. Aradığınız başka, bulduğunuzu sandığınız daha başka. Dört bucakta aradığınız huzurun yanı başınızda olduğunu inatla görmek istemeyen garip varlıklar.

Bir gün ellerinizi şakaklarına dayayıp karşıma geçseniz... Düşünseniz... Kendi gözlerinizin içine baksanız derin derin. Her şeyin çaresini bulacaksınız. Huzurun, başarının, dostluğun, sadakatin, samimiyetin ta kendisini...

Sorun da içinizde, çözüm de... Maskeyi yırtmanın yolu da bu...

Bir kalem alıp elinize kendinizi çizseniz yüzünüzü nasıl çizersiniz. Masum çocukluğunuzun kaybolan hüznüyle mi?

Ya benim halim?... Sizi her saniye görmek istediğiniz şekille resmetmek zorundayım. En zoru da; olmak istediğinizi anlamakta çekiyorum.

Nelerinizi görmüyorum ki... Benden ayrı olduğunuzda yaptıklarınızı bile okuyorum yüzlerinizde.

Bazen uyarmak istediğim oluyor sizi, olduğunuz gibi gösteriyorum. "Şimdi kötü görünüyorum" diyorsunuz. Yine de kötü olduğunuzu kabullenmiyorsunuz. Sizin üzdüklerinizi unutup, sizi üzmekten korkarak eski halime çekiniyorum.

Az da olsa gözlerinizin içinin güldüğü oluyor. Bazen ilahi bir lütuf gibi samimice gözlerinizin yaşardığında sizi, ne çok seviyorum.

Gerçek hayatta yaptıklarınızı romanlarda, hikayelerde, filmlerde bir başkasının yaptığını gördüğünüzde; sanki onları siz yapmamışçasına mağdur olandan yana olup sizi temsil edene kızıyorsunuz. Ne büyük çelişki?.

Ben aynalığımdan utanıyorum. Ama siz...

Kendinize böyle yabancı olmasanız... Biraz olsun ruhunuzu dinleseniz karşımda. Kendinizi sorgulasanız...

İçinizden birinin dediği gibi Suçlarınız yüzünüzde görünseydi biz aynaları satın almazdınız' Yüzünüzde maske var. Yaşlanınca maskeyi bir parça çıkarıyorsunuz. Bu kez de, aynalar yalan söylüyor diye yalancılıkla suçluyorsunuz.

Görmeyi bilseniz, görmek isteseniz, her biriniz bir ayna. Ama siyah gözlüklerle gizliyorsunuz gözlerinizi. Cenazelerde ağlamadığınız bilinmesin, dışarıda nereye baktığınız fark edilmesin diye.

Merhametin yokluğu, kıskançlığın hakimiyeti belli olmasın diye.

Yalan söyleyen dudaklarınızı boyalarla kapatıyor, kirlenen yüzünüzü fondötenlerle kremlerle örtüyorsunuz.

İmrenilecek halinizde yok değil. Siz, yanlışlarınızı bana göre çok kısa hayatınızda kolayca taşırken, ben doğruluğu sonsuza yakın taşımak zorundayım.

Fanilik bazen, ne güzel diyorum.

Bir tırtılın kelebeğe dönüştükten sonraki ömrü, gül bahçesinde de geçse en fazla bir gün.. Sizlerin de atmış, yetmiş, nihayet yüz yıl... Bu süreler içinde yer, içer çoğalır; dilediğiniz gibi yaşarsınız. Her gün üzerime konan karasinekler bile 3 gün yaşar.

Oysa ben büyüyemem, çoğalamam. Sekiz bin yıl önce Çatalhöyük'te var olan en eski atam bile sizin elinizde. Rahat bırakmamışsınız...

Sizin toprak olma hakkınız var. Biz aynaların kuma dönüşme hakkımız yok nedense?"

Ayna böyle söylüyor, kırılgan bir yürekle hayata tutunmaya çalışan insanlar gibi, beyaz duvara ufacık bir çiviyle tutunuyordu.

Duvar bir gün "yeter" dedi.
Çivinin prangasını çözdü.
Ayna yere düştü.
Kırıldı.


Alıntı
ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
2 Ekim 2008       Mesaj #1688
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Sensizlik



seninle uyandım yine
önce kokun doldu odama
tekrar tekrar kokladım hayalini
sonra sıcaklığın işledi iliklerime
ısıttın buz tutmuş yüreğimi
hayalin bakıyordu gözlerime
kayboluyordum o derin yeşillikte
ıssız bir yolun sonunda sevdiğine kavuşurcasına
sarıldım bedenine
karanlığıma güneş gibi doğmuştun o sabah
yüzümde güller açmıştı
yalnız bir sesini duyamıyordum
ne sen konuşuyordun ne ben
öylece sustuk saatlerce
bakıştık sarıldık özlem giderdik
bi an için kapamıştım ki gözlerimi
sen gitmiştin o an
tenimden
yüreğimden
haykırmak istiyordum sensizliğe
neden bu ızdırap çile
sevmiştim oysa ben
her gün yeniden yaşamak istemiştim seni
hayaller kurmuştum
seninle büyüyecektim yaşlanacaktım ölecektim...


Aylin Ayyıldız
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ekim 2008       Mesaj #1689
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kendi yaşamının sahibi olamıyorsan birisi elbet sahiplenir ve sana tüketilmesi gereken dakikalar bırakır. Acizliğini görmezden gelmek kör olduğunun değil görmeyi kaldıramayacağını düşünmenin sebebi olsa gerek. İtiraf edemediğin kendine yalnız olduğunu hissetmekten korkmandır. Doğru olanı bilsen bile söylemekten korkarsın yada yapmaktan. Hep bir öncü arayışındasındır.

Kendi ayak izlerine sahip olmak yerine takip etmeyi ve en az oranda risk almayı seversin. Emirlere uyarsın, kendine ait olmayan kurallarla yaşarsın ve bence bunları yapmanın nedeni kolaycılığındır. Zorlanmayı sevmiyorsun üretmek işkence gibi yada daha derinde başka bir duygu güvensizlik mesela kendine, herkese karşı. Olduğunu göstermekten, istediğini denemekten çekiniyorsun başarısızlık yada takdir görememe ihtimalinden korkuyorsun; ama bilsen aslında hiç önemli değil zevk alıyorsan, huzur duyuyorsan hiçbirşey olmasan dahi mutluysan doğruyu yapıyorsun demektir işte bundan hiç şüphe duymam.

Kıstasların olmasın, hayatı sınıflandırmaya çalışma. Merdivenlere aldanma yukarı çıkıyomuş gibi görünmeleri düşüşün daha etkili olsun diyedir. Yanlış yolda olduğunu söyleyenler yanlış yoldadır inanma, herşeyden önce kendini anla kimse seni anlamasada anlatmak için çok uğraşma.

Elbet herkes anladığında bir gün kendini herkes anlayacaktır zaten birbirini
ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
2 Ekim 2008       Mesaj #1690
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Kimin Umrunda



sevgi nedir bilmiyorsun
acı nedir çekmiyorsun
bu belayı sen görmüyorsun
daha çocuksun sen arkadaş

zehir katarlar tatlı aşına
kan katarlar göz yaşına
acımazlar genç yaşına
henüz bilmezsin sen arkadaş
bir tatlı gölüşle göler yüzüne
seni kul köle eder kendine
sende uyarsan eyer nefsine
vay haline kivay haline

derbeder olmuşsun bir aşk uğruna
harcarsın ömrünü onun yoluna
o başkasını takar kluna
sana nisbet gıcık verircese
mutluluk denen nesneyi sen bulamazsın
geçer ömrün boş yere anlayamazsın
birgün kendini tanıyamazsın
ısız bır köşede haline ağlarsın
geçmiş ömrün nafile boş yere
pişman olsan gayrı ne çare
sen sakız olmuşsun dilere
avare diye ismin çıkmışne çare

ısız bir küşede ölmüşsün
etrafına koku salmışsın
isimsiz bir mezara atılmışsın
sen söyle kimin umrunda


Ömer Yaman