Arama

Anlayana - Sayfa 39

Güncelleme: 26 Kasım 2018 Gösterim: 623.566 Cevap: 3.995
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Kasım 2006       Mesaj #381
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
O Şarkılar

Sponsorlu Bağlantılar

Topla getir
o tüm şarkıları
söyle hep
Sol kulağımın alt memesini
ılık nefesinle ılıtarak
omuzum saçlarına gömülü
nasır ellerim
minnacık ellerinde saklı kalsın hep
sevda şarkıları topla getir
bulutlar arasından kopararak
hücrede isyancının sevdasını
namlunun ucunda
gül üretenin yarınki özlemlerini
topla getir şarkılaştırarak

yani yüreğindekilerin hepsini
bir çocuğun sevecenliği kadar taze
bir çağlayan gibi coşan
hep durmadan
bir sevda yüreği kadar yanık
çağır hep usul usul
dünkü gibi
sol kulağımın alt memesini
ılık nefesinle ılıtarak
omuzum saçlarına gömülü
nasır ellerim
minnacık ellerinde saklı kalsın hep
o şarkılar
o şarkılar
o şarkılar hepsi bizim olsun.

eLmA_$eKeR! - avatarı
eLmA_$eKeR!
Ziyaretçi
7 Kasım 2006       Mesaj #382
eLmA_$eKeR! - avatarı
Ziyaretçi
Köpekler renk körüdür.
Onlara gökkuşağının rengini anlatmata çalışan aptalın kendisi değil midir?

Sponsorlu Bağlantılar
AriThmetiCs - avatarı
AriThmetiCs
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #383
AriThmetiCs - avatarı
Ziyaretçi

Dost arkadaş sevgili ayırmadığımız
Edilen sözler vardır acıda olsa darılmadığımız
Gizli kelimeler hep kalır, yutkunup haykıramadığımız
Öyle sevişmeler vardır ki!! Tenine dokunamadığımız

Adı neydi? Sevgi; Arzu; Hasret seçemediğimiz
Can tatlı vazgeçilir; yar-ise asla vazgeçemediğimiz
Her gönülde bir sevgili bakmakla göremediğimiz
Öyle sevgililer vardır ki!! Can vermekle ayrılamadığımız

Sevdalar vardır içimizde bir Hasret hiç yaşayamadığımız
Sevmek o kadar güzel ve zor ki! Yaşamaya asla doyamadığımız
Öyle Sevdalar yaşanır; asla engel olamadığımız
Bir çift göz her zaman vardır doyamadığımız
Gönülden gönül-e bir yol ki!! Göremediğimiz
Her yürekte bir Prens yaşar hatırını kıramadığımız
Her şeye doyulur bir tek sevgilidir sevmeye doyamadığımız
Öyle sevgililer vardır ki! Kısacası Tutuklu Kaldığımız



forestzm1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #384
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Senin için meydan okuyorum hayata
Sana inat bu meydan okuma
En acı en hüzünlü yanlarıyla
Yağmurlu sonbaharım oldun
Hüzne dönüştürdün
Acıttı rüzgârın
Savurdu beni yerden yere
Yağmurun ıslattı
Üşüdüm ve üşüdüm seni düşündükçe
Yalnızlığa mahkûm ettin
Yıllarca biriktirdiğim
Sevgilerimi mavilerimi götürüp
Gülercesine terk edip gittin
İşte ben gülüm
İşte o zaman eyvallah dedim sana
Bilmiyordun ki aslında
Seni benim kadar kimsenin sevmeyeceğini
Götürdüğün mavilerimin
Bir bahar akşamı
Tekrar geri geleceğini
Onların da aslında ben olduğumu
Tertemiz sayfadaki
O şiirin içinde artık senin olmayacağını
Bilmiyordun ki!
feather
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #385
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sensiz yaşayamayacağımı anla artık!

Sensiz yaşayamayacağımı anla artık
Gözlerimden bu düşünceleri al artık ne olur…
Kaybolan zamanların ardından bakıyoruz sadece…Hadi artık,
geçip giden zamana ayak uyduralım…
Tut ellerimden de beraber yol alalım…
Bir daha geçen zaman dönebilme şansımız yok, bilmiyorsun sanırım…
Bilmiyorsun ki bu kadar uzaksın zamandan…

Hayallerim sönük, yaşamaya çalışırken ben… Sen nerelerdesin…
Uzun zaman oldu dokunmayalı sana…
Senden bekliyorum artık, sen uzat bu seferde özlem dolu olmasını umduğum ellerini…
Çıldırmak üzereyim…
Dursun zaman, konuşmasın kimse, görmesin yalan gözler,
sussun bütün insanlar, sadece…..
Sadece sen konuş… Seni seviyorum de…
Yeniden yeşersin, yeniden can bulsun dünya(m)… Hadi…
Yüreğimden can koparıyorlar sanki…
Lütfen tut ellerimden artık…Yoruldum çok….
Sensiz yaşayamayacağımı anla artık…
Sev beni… Ömrümü serdim ayaklarının altına sadece sev beni…
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #386
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İçimde garip bir telaş, yüreğimde tuhaf bir hüzün var bugün... Ellerimi buldum diyeyim, gözlerim kayboluyor; gözlerimi anladım diyeyim sözlerim karışıyor... Kime kızıyorum, kime kırılıyorum, bilmiyorum!!!
Sus pus bilgisayarın başına oturdum, yazıyorum yine... Düşünüyorum niye yanımda değil, niye, niye, niye... Bazen de düşünüyorum herşeyi, bir kişiye bağlayıp sevdadan deli divane olmak değil ki benimkisi, güzeli özlemek iyiyi sevmek aslında kimsenin bilmediği... Beni anlayacak mı bir gün, hiç bilmiyorum... Anlamayanları da bilmiyordu ki anlasın, o sadece küçük bir zaman diliminde kuşandığım sevdaydı, ben bilemedim bunu, belki de o biliyor, olmayacağını, olamayacakları, inadımın sonunun hayıra alamet olmadığını... Öfkem belki de ona değil, onsuz hayatın bana sunduğu sahnelere... O yok mu??? Yok!!! Zaten öyle biri de yok, demi??? Cevabım yok!!! Cevabım yok, yok, yok!!! Gelecekte olacak mı, olmayacak biliyorum!!!
Ama sevdanı öyle bir kuşanmışım ki üzerime, hayata karşı zırhım, insanlara karşı inadım, kötü ve çirkin olan herşeye karşı mücadelemi içimde sevdan dediğim kuşanmışlığımla sağlıyorum!...
Sen bunu nerden bileceksin ki, zaten bilseydin de bilemezdin, anlayamazdın beni...
Sen benim vazgeçemediğim MASUM yanımsın!!!...
Belki de iki dünya bir araya gelse, beni dar ağacına götürseler vazgeçemediğim masum yanım... Bazen hayatın karanlığı ve zorlukları öyle yoruyor ki sana kaçıyorum ben de, yani masum yanıma... Kimi sevda diyor, kimi aşk, kimi özlem, kimi iyi olmuş, kimi güzel yazı... AMA BİLMİYORLAR Kİ BEN MASUM YANIMLA KONUŞUYOR, ONU ÖZLÜYORUM!...
Belki de konuştuğum kendimim, bunu bile bilmiyorum...
Sen bilirsin, kimi sevsem yanlıştı... "AŞK YANLIŞ SEVER " demiştim ya tıpkı öyle...
Yokluğuna alıştım, en çok korktuğum da buydu, yokluğuna alışmak... Ama yokluğunda yaşadıklarıma hala alışamadım... Bir yokluk ancak bu kadar yokluk olabilirdi... SEN BİLMİYORSUN AMA O YOKLUKLA GELEN KİMSELERDE YOK ARTIK HAYATIMDA, KİMSEYİ İSTEMİYORUM ÇÜNKÜ...
Seni özlüyor muyum, özlüyorum, tıpkı çocukluğumda oynadığım sokakları özler gibi, tıpkı ağlayarak annemden pamuk şeker ister gibi.... MASUMCA VE HALA BU YAŞA RAĞMEN ÇOCUKCA!...
feather

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #387
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Günlerdir, sana yeniden yazmamı istiyorsun benden.

Tek kanatlı, solgun düşlerimi, yüzünde kanayan o kutsal ışıkla aydınlatan sonsuzluk meleğim...

Sana neyi anlatayım?

Ruhumu yaktıktan sonra şimdi de damarlarımda dolaşan sensizliğin , etimi yakan acısını mı?

O acıyı uyutsun diye sığındığım, ama sevgini orada da hep ama hep kaybettiğim soğuk rüyalarımı mı?

Odamın tavanındaki, yoksulluğumu ve kimsesizliğimi harç yapıp içine doldurduğum o derin, o sonsuz çatlakların altında, sen diye her gece koynuna girdiğim o zamansız ölümlerimi mi?

Gözlerinden özgürlüğe akan siyah nehirlerde boğulduğum, canım sevgili, söyle...

Sana neyi anlatayım?

Şimdi burada değilsin. Ama beni duyuyorsun, biliyorum. Kapat gözlerini benim için ve dinle ne olur: Bak, yoksun...

Bunun anlamını biliyor musun?

Yokluğun, yüreğimdeki bu yıldızsız, bu dipsiz, karanlık gece...
Yokluğun odamın duvarlarına astığım suretlerine bakarken, gözlerinde unuttuğum dalgın gözlerim... Yokluğun, yastığımda bıraktığın bu kimsesiz saç tellerin...
Yokluğun, gönül bahçenden kopartıp verdiğin içini soldurmayıp, kuruttuğum ve tıpkı sevdam gibi sonsuzluğa mahkum ettiğim bu kırmızı güllerin...

Sırf kalemini değdirdiğin için atmaya kıyamadığım bu kağıtlar...

Her an gözümün önünde sakladığım mektupların, peçetelere yazdığın şiirlerin, hediyelerini sardığın paket kağıtların...

Sen gidince, hala sen kokuyordur diye üzerime giydiğim ve derin derin soluduğum giysilerin...

Yokluğun, elimin, kokunun, soluğunun değdiği her şeyi dünyanın en değerli hazinesi gibi saklayan, bu yarı deli, bu hayattan kopuk ruhum...

Kapat gözlerini ve bana bak: Ben diye ne varsa gördüğün, işte o senin yokluğun...

Şimdi burada değilsin. Ama beni duyabiliyorsun, biliyorum. Kapat gözlerini benim için ve dinle ne olur. Çünkü sana ancak bir kez söylemeye cesaretim var: Aşk hala yüzünde taşıdığın, o derin, o bir türlü iyileşmeyen yara izi değildir sevgili...

O iz hırstır.
O iz bencilliktir.
O iz, sana değil, kendine tapan bir ihtirastır.
O iz, senin o sonsuz ve hep kendini kanatan merhametin gibi değil.
O iz sen gibi değil sevgili...

Fırtınalarınla sürüklendi aşkımız.
Korkularının, yaralı geçmişinin, savruk benliğinin dalgalarında, beni kaybedip kaybedip yeniden buldun.

Seni hep uzaklara çağıran o yalnızlık rüzgarının alabora ettiği parçalanmış düşlerimi, ben sessizce yeniden toplandım sensizlik sürgünlerinde.

Kanayan sevdamı, vurgunu olduğum yüzündeki o kutsal ışıkla sardım.

Sığındığım bu huzurun bedelini hayatımla ödedim hep. Bilmediğim yollardan geçtim, kanatarak kendimi. Ve şimdi sorular cevaplarını buldu.

Sükunetinin ve güveninin o bilge dinginliğinde süzülüyor artık aşkım. Artık biliyorsun ki, sevgimin inadı hiç kırılmayacak...

Uyurken yüzümde gördüğün, o bu dünyaya ait olmayan iyilik ve o “yasadışı gülümseyiş” bir kez olsun solmayacak...

Benim sonsuzluk meleğim, affet ama, bedeli ebedi sensizlik olsa da, sana hayattan daha kötü davranmayacağım...

Günlerdir sana yeniden yazmamı istiyorsun benden...

“ (...) Sana neyi anlatayım...

Her sarnıç küflü bir yağmuru,

her sevda bir ayrılığı yaşar...”
AriThmetiCs - avatarı
AriThmetiCs
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #388
AriThmetiCs - avatarı
Ziyaretçi
Hayat olmaktır demiştin
Hayat sevmek ve olmaktır
Demiştinki gündüz ölmek
Gece ise doğmaktır
Ölüm savmaktır sıranı sırası gelince
Ölüm yaşam kuşunu kafesinden salmaktır
Gözlerime öyle bakma demiştin
Gözlerin ateşe dalmaktır
Ne çıkar misk-u amber sacmasan etrafına
Gülün karı solmaktır
Değişir iklimler mesafeler seninle
Ve hüzün sevdanla dolmaktır
Bu beden her mihnete her belaya katlanır
Lakin maksat ne olmaktır ne ölmektir ne solmaktır
Maksat olmaksa demiştin
Olmak onu bulmaktır
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #389
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir çocuk dudağımın kenarında.
Koynumda bahar çiçekleri,
Beyaz, kırmızı, lila.

Hüzne burnum bükük.
Korkuttum ışığımla.

İçimde patlamış mısır kokusu.
Şimdi bembeyaz ve değişik.
Ateşlere dayanamadı çiçek açtı.

Sessizliğim heyecanıma yenik.
Ayaklarım yerde mi?
Yüreğim mi salıncakta?

Gerçek sonbahar.
Ruhum kırlarda.
Papatya taçlarına sarılı,
Efkarını dağlara satmış,
Sevdamın heybetli başı.

Yeni nesil güller filizlenmiş,
Dikensiz.
Yeni bir başarı
Üzülme ey çocuk
Artık yakamazlar canını...
feather
MARLON - avatarı
MARLON
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #390
MARLON - avatarı
Ziyaretçi
Seni Nasıl Sevebilirimanlayana sevgim yüce anlayana gönlüm yüce
Sevenler imkansızın gerçekleşeceğine inanırlar.
Elizabeth Barrett Browning


İngiliz Edebiyatının en iyi şairlerinden Elizabeth Barrett ve Robert Browning birbirlerine çok güzel mektuplar yazmışlardır.

Robert Browning, Elizabeth Barrett'i hiç görmemişti. yazılı eserleri dışında birbirleri hakkında hiçbir fikre sahip değillerdi. Her ikiside alanlarında başarılı olmuşlar ve birbirlerinin eserlerine saygı ve hayranlık beslemişlerdi. Robert'ın 10 Ocak 1845 yılında Elizabeth'e yazdığı mektubunda bu hayranlık katalizör görevi görmüştür:

Sevgili Bayan Barrett, şiirleriniz beni cezbediyor. Bu mektubu sakın ola ki bir iltifat mektubu olarak ele almayın. Sizin debanızın farkına yeni varığımı da düşünmeyin. Şiirlerinizi ilk defa okuduğum geçen haftadan bu yana size neler yazabileceğimi düşünmekten başka bir şey yapmadığımı itiraf etmeliyim. Şiirlerinizin üzerimde bıraktığı etkiyi, beni ataletten kurtadıklarını belirterek ortaya koymak istiyorum.

Şiirden anlayan biri olarak hata arayıp bulmam bile mümkün olmadı. Şiirleriniz adeta benim bir parçam haline geldiler. Size kendimi ifade edebilmeme hislerimi açığa çıkarmama yardımcı oluyorlar. Şiirlerinizi büyün kalbimle seviyorum.

Sizi de öyle.Elizabeth o günlerde otuz dokuz yaşındaymış ve sağlığı iyi değilmiş Evden pek çıkmıyormuş. Hiçbir çocuğunun evlenmesine izin vermeyen babasının boyunduruğunda yaşıyormuş. Babası karşı çıktığından gizlice mektuplaşıyorlarmış.

Mektupları edebiyat açısından o kadar değerlidirki iki kalın cilt günümüze kadar gelmiştir.Elizabeth, Sonnets From the Portuguese (Portekiz'den Soneler) adlı eserlerinde ilk anından başlayarak bu söz flortünü işler. Mutluluk, pişmanlık, güven ve sevgi gibi çeşitli insani duygulara değinilmiştir. Elizabeth, en sonunda 1845 Mayısında Robert'ın ,onu ziyaret etmesine izin verir. Haftada bir kez gizlice buluşurlar.

Eylülde Elizabeth şöyle yazar: Bana hayal ettiğimden çok daha fazla şey hitap ediyorsun.

Zarar vermediğim, seni üzmediğim sürece sana ait olmak istiyorum.'' Bir yıl kadar daha buluşurlar ve her gün, bazen günde iki kere mektuplaşırlar. Roberth'ın ziyaretini gelmesini reddetme aşamasında mektuplaşma, buluşma ve sevgili olma aşamasına gelmişlerdir.''Roberth ona, evlenmeleri ve İtalya'ya taşınmaları konusunda çok baskı yapmıştır.Elizabeth, önce direnir ama sonra kabul eder. Babasının evlenmelerinin karşı çıkacağını bildiğinden, 12 Eylül 1846 yılında gizlice evlenirler. Bir hafta sonra İtalya'ya yola çıkarlar Önce Pisa'ya oradan Florence'a sonrada yaşayacakları yer olan Casa Guidi'ye giderler.Elizabeth, babasını bir daha hiç görmedi. Babası da onu hiç affetmedi. Babasına gönderdiği bütün mektuplar açılmadan geri geliyordu.

Yeryüzünde bu ilişki olmasa bizler aşağıdaki sözcüklerin tadına varamayacak, bu sözcüklerden yoksun kalacaktık :

Seni nasıl seviyorum?

Anlatmaya başlayayım mı?

Seni derinlikler ve yükseklikler kadar seviyorum.

Ruhum duygularımın ulaşamadığı noktalar kadar ulaşıyor.

Varlığını ve zerafetini seviyorum.

Ben seni günlerin ötesinde seviyorum .

Güneş ve mum ışığı kadar çok

Seni özgürce seviyorum bir erkeğin hakkı olduğu gibi..

Seni safça seviyorum bu övülmeye değmezmi?

Şehvetle seviyorum..

Eski üzüntülerim adına seviyorum seni çok ruhumla

Kaybedebileceğim kadar seviyorum..

Bütün azizler adına nefesimi tutarak seviyorum..