Arama

Hayatın içinden Satır Araları - Sayfa 11

Güncelleme: 11 Mart 2018 Gösterim: 85.623 Cevap: 147
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
2 Ocak 2010       Mesaj #101
reyan - avatarı
Ziyaretçi
Adımı kininizle yıkadım... Aklar mı nefretiniz gülüşümü?
Hadi!
Sponsorlu Bağlantılar
Bunca suskunluğunuzun üstüne, suçlarınızı yükleyin gözlerime...
Hadi!
Suçsuzluğumu susturun yine...
Hadi!
Düşsüzlüğümü ağlatın her gece...
Alın buda elma şekerim... Alın buda gülüşüm... Alın buda masalım...




Hepsi diyeti gözlerinize bakmamın...
Hepsi bedeli böylesine susmamın...









SüPeRsiN - avatarı
SüPeRsiN
Ziyaretçi
6 Ocak 2010       Mesaj #102
SüPeRsiN - avatarı
Ziyaretçi
Suskunluğundan tanırım O'nu... Yüzünde her daim nöbete duran ve içindeki depremi maskeleyen gülücüğü bilirim.
O depremin yüreğinde açtığı derin yarıklardan en küçük bir iz yansımasa da yüzüne, aşinayım ketumiyetine...
Sponsorlu Bağlantılar
Bilirim ki, kabil olsa da, ters çıkarılmış bir kazağı düzeltir gibi işten kavrayıp dışa çevirseniz ruhunu, sanki yıllar yılı söylenmeyip saklanmış, dilin ucuna kadar gelip tutulmuş, tam haykırılacakken içe atılmış yüzlerce sözcük, hafızaya kelepçelenmiş binlerce söz, dile getirilmemiş on binlerce itiraz, akıtılmamış onca gözyaşı ilmek ilmek çözülüp saçılıverecektir ortalığa...
Ama O konuşmaz.
Sabırla dinler, sitemsiz kabullenir ve ruhunun derinliklerine gizlediği çekmecelerde özenle saklar içine attıklarını...
Sadece kendisiyle başbaşayken açar onları...
Kimi zaman gizli bir günlüktür çıkan çekmeceden... yazar;
...kimi zaman da sırdaş bir silahtır... sıkar.

* * *

Niye bazıları ağzına geleni söyleyip rahat uyku uyurken, "içine atan", sessizliğe gömülüp kendi dehlizlerinin karanlığında yapayalnız kabuslar görmeyi seçmiştir?
Anlatmazlar ki bilesiniz...
Kimi nasıl diyeceğini bilmediğinden, kimi bildiğini de diyemediğinden, kimi dediği halde kıymeti bilinmediğinden, kimi bir kez deyip yanlış bildiğinden, suskunluğun o huzurlu kuytusuna sığınmıştır.
Sesini en çok yükseltenlerin en haklı sayıldığı bir dünyada, sürüye uyup gürültüye katılmaktansa sessizliğe gömülüp haksız sayılmayı tercih ederek tevekkülle içine kapanmıştır. İç kanamaları zaman zaman ağzından kaçırıverse de, dudağının kenarından sızanın "kızılcık şerbeti" olduğuna inandırır herkesi...
Oysa ne kadar gizlemeye çalışsa da, içindeki fırtınanın birilerine fark edileceği umudunu hep korur. Suskunluğunun her şeyi anlattığını sanır. Sanki onca gürültü içinde birileri gözbebeklerini okuyacak ve konuşmayı bilmeyen bir çocuğun derdini anlar gibi, iç dünyasında çağlayan nehrin sesini duyacaktır. Başını sessizce öne eğişinden, sitemkar imalarından, dargın yalnızlığından derdini anlayacak, şifresini çözüp sessizliğini sese çevirecek birini bekler umarsızca...
Oysa gürültünün çağında, kimselerin vakti yoktur, anlatmayanın derdini anlamaya...
Kimse kimsenin gözbebeğine bakıp konuşmaz; yüreğini dinlemeye yanaşmaz.
Öyle olunca da hepten içine kapanır "içine atan"... Maddi varlığını dibe çeken bu manevi yükün ağırlığıyla yaşamayı öğrenir. Yükünü sırtlayıp, kendi iç sesiyle sohbet ederek yürümeye koyulur. Kendine yazılmış mektuplar, meçhule karalanmış satırlar, sadece yastığının bildiği sırlarla örer kozasını...
Sabah oldu mu, sahte gülümsemesini yüzüne yapıştırıp hayata karışır.
Anlaşılmadıkça artar ketumiyeti... Rahat hesaplaşanlara özenerek erteler hesaplaşmalarını... Geciktirilmiş her sohbet, vazgeçilmiş her itiraf, gösterilmemiş her tepki birbirine yapışıp koca bir ura dönüşür içinde... Sonra kanser gibi sarar bünyesini...
İçindeki yara, yüzünde gülümseyen maskeyi aşağı çekmeye başlar zamanla... Artık ya içindekileri kusacak, ya da hepten susacaktır.
İşte o zaman, "iç", denilen o dipsiz derinlik, o ne atsan dolmaz sanılan kuyu taşar aniden... Yük, taşınmaz olur. Yıllar yılı sabırla bastırılan volkan, ya umulmadık bir tepki, ya katılırcasına bir ağlama nöbeti veya gizlenmiş bir silah olur, gürültüyle patlar.
"İçine atan"ları bilmeyenler, kestiremezler bu ani tepkinin nedenini... Yanlış yerde ve son günlerde ararlar ipucunu... Oysa onca yılın suskunluğuyla kaynaya kaynaya dolmuştur yanardağ... Ve gün gelmiş patlamıştır.
İntiharı, doğumudur "içine atan"ın... İlk kez yüksek sesle konuşmuştur ve çoğu kez, son olur bu...
Artık geride bıraktığı efsane konuşacaktır, kendisi yerine...

* * *

Tanırım O'nu...
Sessizliğin erdem sayıldığı bu özel dünyanın suskunları bilirler birbirlerini...
Çareyi de bilirler.
Gözbebeklerine bakıp ruhunda kaynayan volkanı sezecek ve şefkatle "içeri" sızıp O'nu yukarı çekecek bir dost elini umutla beklerler.
Beynine ancak o dost eli uzanabilir.
O yoksa, yedeği bir kurşundur.



Can Dündar

reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
10 Ocak 2010       Mesaj #103
reyan - avatarı
Ziyaretçi
Yoruldum.
Bir adım atacak halim yok ya da adım atacak bir hayatım.
Çekilmez olacak mıydı bu hayat ya da çekilecek bir yönü yok muydu?
Zor mu gelecekti nefes almak bu şehirde ya da nefes almamı sağlayacak bir insan yok muydu?
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
14 Ocak 2010       Mesaj #104
reyan - avatarı
Ziyaretçi
Hayat Yazar Senaryoyu Sen Oynarsın ...
ßazen GüLersin Sahnede ßazen ağLarsın...

HayaLLere aLdanır YaLanLara kanarsın ...
Ömür işte yaşarsın ...
Sahte GüLücükLerLe Yapmacık SevgiLerLe ßi dünya kurarsın ...
Sevgi Diye ßişey ßuLup onuda Hayatına koyarsıN ..
Ama YaLan oLduğunu Geçde oLsa naLarsın ...
Yanarsın ...
Yandığına ağLarsın O gider Sen ardından ßakarsın..
KaLbinLe benLiğini Satarsın ..
Ve işte aRtık Yaşamak Denilirse Yaşarsın...
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
15 Ocak 2010       Mesaj #105
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine.

Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasındanda derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs et mişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.

En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak
içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse,o aç kalacaktır. ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da
unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.
AeraCura - avatarı
AeraCura
Ziyaretçi
20 Şubat 2010       Mesaj #106
AeraCura - avatarı
Ziyaretçi
yuvam, “beni terketme, burada geçmişin yaşıyor.” der,yol ise,”gel ve beni takip et, ben senin geleceğinim!”ve ben hem yuvama, hem de yola derim ki,“ne geçmişim, ne de geleceğim var benim.kalırsam, kalışımda bir gidiş,gidersem, gidişimde bir kalış olacaktır.sadece sevgi ve ölüm her şeyi değiştirir."
AeraCura - avatarı
AeraCura
Ziyaretçi
26 Şubat 2010       Mesaj #107
AeraCura - avatarı
Ziyaretçi
"İnsan tekerleği bulduğu zaman başına neler geleceğini bilseydi, bakmadan arkasına yuvarlardı onu ıssız bir yere. İnsanın elinden gelseydi, düğümlerdi yolları ıssız bir yerde..."
AeraCura - avatarı
AeraCura
Ziyaretçi
21 Mart 2010       Mesaj #108
AeraCura - avatarı
Ziyaretçi
'' Kederin bir fincan hüzün içtiğini görüp seslendim;
-Tadı güzel, değil mi?
-Beni yakaladın, diye cevap verdi keder. "İşimi mahvettin. Bir lütuf olduğunu bilirsen,sana
hüznü nasıl satacağım? ''
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
25 Mart 2010       Mesaj #109
reyan - avatarı
Ziyaretçi
sevdalı ömrümün dakikası beş para etmedi
..[ödedim]..

cümlelerim seni taşımaktan yorgun düştü son sözün ve son anın efendisi olmaya bilenmiş yüreğine yenildim
geçmişten nefes alıp geçmişe nefes verdim felç oldu hislerim
zamanın çoktan dibe çöktüğü kum saatimin belinden tek bir saniye bile süzülmüyordu ters çevirmeye cesaretim yoktu
çünkü yeniden başlayacak bir hayatın korkağı olmuştum
o gece yüreğimden sağ çıksaydın eğer ölen ben olurdum hayatın lekesiz bir anında
[seni intihar ettim/şimdi katil benim!]

_MMia_ - avatarı
_MMia_
VIP VIP Üye
20 Nisan 2010       Mesaj #110
_MMia_ - avatarı
VIP VIP Üye
Tanrım bana
Değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için SABIR,
İkisinin arasındaki farkı anlayabilmem için AKIL ver.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

28 Aralık 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
21 Nisan 2009 / by charisma Soru-Cevap
21 Temmuz 2012 / apollll Soru-Cevap