Arama

Arap Kültürü ve Yaşam Tarzı

Güncelleme: 17 Mayıs 2016 Gösterim: 103.030 Cevap: 5
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
31 Ocak 2008       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

ARAPLAR

Ad:  araplar1.jpg
Gösterim: 12495
Boyut:  50.4 KB

sözcüğü günümüzde anadili Arapça olan toplulukları kapsar.
Sponsorlu Bağlantılar
Bu toplum­lar Akdeniz'in güneyinden ve doğusundan başlayarak Afrika'da Sahra Çölü ve Sudan'a, doğuda Irak'a ve Arabistan Yanmadası'na ka­dar yayılmıştır . Arapça konu­şulan ülkeler Arap ülkeleri olarak bilinir . Anadil olan Arapça'nın yanı sıra Kuzey Afrika'da Berberi dili, Irak'ta Kürtçe, Güney Arabistan'da ise buraya özgü yerel diller konuşulur. Orta Asya'da Semerkant dolaylarında ve Kuzey Afganistan'da da Arapça konuşan toplumlar yaşamaktadır

Arap Toplumu


Araplar aynı dili ve çoğunlukla da aynı dini (İslam) paylaşmakla birlikte, Arabistan dışın­da yerleştikleri bölgelerin yerli halkıyla karı­şıp, onların geleneklerini benimsedikleri için töreleri birbirinden farklıdır. Buna karşılık Afrika-Asya kurak çöl kuşağında yaşadıkları için aralarında büyük benzerlikler de vardır. Bu yörelerde tarım yalnızca belli başlı birkaç ırmak çevresinde, vahalarda ya da daha bol yağış alan dağlık bölgelerde yapılır. Mısır'da Nü, Irak'ta da kaynakları Türkiye'de olan Dicle ve Fırat başlıca ırmaklardır. Fas'ın bazı bölümleri ile Filistin, Lübnan ve Yemen daha çok dağlık bölgelerdir. Doğu Arabistan ve Sahra Çölü'nün bazı kesimlerinde vahalar vardır.

Çok eski zamanlardan beri kurak çöl kuşağı iki tür topluluğa yurt olmuştur: Yerleşikler ve göçebeler. Yerleşikler çiftçiler ya da kentliler­di. Göçebeler ise deve ve koyun güder, hayvanları otlatmak için yılın büyük bir bölü­münü otlakları dolaşarak geçirirlerdi. Yazın otlaklar kuruyunca, yerleşme bölgelerinde ya da vahaların yakınlarında kendi dokuduklan çadırlarını kurarlardı. Öte yandan, pek çok köylü de kış ve ilkbahar aylarında koyun sürüleriyle çöle gidip çadırlarda göçebe yaşa­mı sürerdi. Yerleşikler ile göçebeler her zaman birbirlerine bağımlıydılar. Yerleşikler göçebelerden et gereksinimlerini karşılamak için koyun ve keçi, ulaşımda kullanmak üzere deve satın alırlardı. Göçebeler de tarım ürü­nü, silah, giysi gibi gereksinimlerini kentler­den sağlar, yazın vaha ve derelerinden yarar­lanırlardı.

Çok eskiçağlarda Güney Arabistan baharat ticaretinin önemli bir merkeziydi. Anadolu folklorunda da adı geçen Sebâ Melikesi Bel-kıs, belki de Güney Arabistan'daki baharat krallıklarından birinin kraliçesiydi. Baharat deve kervanlarıyla Arabistan'dan Akdeniz limanlarına taşınırdı. Deve güderek dolaşan ve Bedevi adı verilen kabileler, Arabistan' dan geçen bütün baharat yollarını ellerinde tutuyorlardı.

Kent dışında yaşayan Araplar'ın çoğunun yaşam biçimleri birbirine benzer. Evlerin başlıca eşyaları, üzerinde oturulan ve uyunan halılar, kilimler ve yastıklardır. Bir eve girme­den önce konuklar halıları kirletmemek için ayakkabılarını çıkarır ve bir kenara otururlar. Odanın ortasına oturmaları ya da sırtlarını orada bulunanlardan birine dönmeleri uygun görülmez. Evler genellikle erkeklerin girip çıkabildikleri selamlık adı verilen bir dış bölme ve aileden kadınların yaşadığı harem adı veri­len bir özel bölme olmak üzere ikiye ayrılmış­tır. Yemek haremde, erkek konuklara sunulan çay ve kahve ise selamlıkta pişirilir.
Geleneksel konukseverlik özellikle kırsal kesimde sürmektedir. Bugün bile, yörelerin önde gelenleri önceden tanımadıkları yolcula­rı evlerinin selamlık bölümünde ağırlarlar.
Günümüzde toplam Arap nüfusunun yüzde 5-10'unu oluşturan Bedeviler özellikle Suudi Arabistan'da yaşarlar. Kentlerde yaşayan Araplar'ın sayısı nüfusun yüzde 40'ını bul­maktadır. Geri kalanlar birbirlerinden uzak küçük köylerde yaşadıkları için geleneklerini daha çok korumuşlardır.

Tarih

Hz. Muhammed'in (İS 571-632) kurduğu İs­lam dinini ilk benimseyenler Araplar'dı . Kendilerine "Tann'nın iradesini kabul eden" anlamına gelen Müslüman adını verdi­ler. Dinsel bir coşkuyla harekete geçen ilk Müslümanlar, dinlerini başkalarına da benim­setmeye çalıştılar. Birçok ülke ele geçirerek büyük bir imparatorluk kurdular. Hz. Mu­hammed'in ölümünden sonra ona inananlar, kendilerine bir halife seçtiler. Halifeliğin yö­netim merkezi önce Mekke, sonra Suriye'de­ki Şam kentiydi. Halifeliğin Emeviler'den Abbasiler'e geçmesiyle, 750'de Irak'taki Bağ­dat kenti halifeliğin başkenti oldu .

Araplar askeri basanlarının yanı sıra, sanat ve bilime de büyük önem verdiler. Harun Reşid'in halifeliği sırasında (786-809), baş­kent Bağdat önemli bir kültür merkezi oldu. Avrupa ve Doğu ülkelerinde tanınan üniver­sitesiyle olduğu kadar mimarlık, astronomi, tıp ve matematik alanlarında da ün kazandı. Bugün kullanmakta olduğumuz sayı sistemini Avrupa'ya Araplar tanıtmış, bir matematik dalı olan cebir de onlann katkılarıyla geliş­miştir. Mısır'da Kahire, İspanya'da Kurtuba (bugünkü Cordoba) gibi Araplar'ın fethettik­leri öteki kentlerde de sanat ve bilim çok ilerledi. Ama Araplar'ın ele geçirdikleri top­raklar uzun süre tek bir yönetim altında kalmadı. Mısır ve İspanya'da ayrı halifelikler kuruldu. Orta Asya'dan gelen Moğollar 1258'de Bağdat'ı ele geçirerek halifeliğe son verdiler. 11. yüzyılda Avrupa'daki Hıristiyan ülkeler, Suriye ve Filistin'e Haçlı Seferleri olarak bilinen seferler düzenlediler. Hıristi­yanlar burada yaklaşık 100 yıl süren krallıklar kurdularsa da sonunda yenildiler ve bu top­raklardan uzaklaştırıldılar. Haçlı Seferleri, Avrupa ile Arap ülkeleri arasındaki ticaretin gelişmesine, ayrıca Arap sanat ve biliminin dünyaya yayılmasına yol açtı .

15. yüzyılda Osmanlılar'ın Anadolu'da güç­lü bir devlet kurmasından yaklaşık 100 yıl sonra, Araplar'ın yaşadığı ülkelerin hemen hepsi Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliği altına girdi. Yavuz Sultan Selim döneminde Mercidabık ve Ridaniye savaşlan sonucunda 1517'de Mısır, Suriye ve Hicaz, oğlu Kanuni Sultan Süleyman döneminde de Bağdat, Irak, Aden ve Yemen Osmanlı topraklanna katıl­dı. Yalnızca Arabistan'ın iç bölgeleri Osmanlı egemenliğinin dışında kaldı. Osmanlı İmpara­torluğu en parlak döneminde Avrupa devlet­leriyle yanşabilecek durumdaydı. Ne var ki, daha sonra Avrupa'daki teknik ve ekonomik gelişmelerin gerisinde kalan Osmanlılar, bu topraklan yitirdiler ve 19. yüzyıldan başlaya­rak Arap ülkeleri birer birer Avrupa devletle­rinin yönetimi altına girdi. İngiltere, Arabis­tan'ın güney ve doğu kıyılannı, daha sonra da Mısır'ı ele geçirdi. Fransa, Tunus ile Ceza­yir'i, İtalya Libya'yı aldı. Osmanlı İmparator­luğu'nun elinde yalnızca Suriye (Lübnan ve Filistin ile birlikte), Irak ve Arabistan'ın bazı bölgeleri kaldı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Sa-vaşı'na Almanya'nın yanında girmesi üzerine İngiltere, Mekke Emiri Hüseyin bin Ali'nin önderliğinde Araplar'ı kışkırtarak başkaldır­malarına yardımcı oldu. Arapça'yı anadili gibi bilen Albay T. E. Lawrence gibi bazı İngiliz subaylarının yardımıyla Araplar, Türkler'in 1918'de uğradığı yenilgide önemli rol oynadı­lar . Savaştan sonra bağımsız devletler oluşturmayı uman Arap­lar, Milletler Cemiyeti'nce İngiliz ve Fransız mandası olarak kabul edilince aldatıldıklarını anladılar. Ayrıca İngiltere, Yahudiler'e Filis­tin'de yurt edinmelerine yardımcı olacağına söz vermişti. Verilen bu sözün doğuracağı so­nuçlardan kaygı duyan Araplar, Filistin'in kendi yurtlan olduğuna inanıyorlardı.
ı. Dünya Savaşı'nı izleyen 50 yıl içinde Arap devletleri birbiri ardından bağımsızlık­larını elde ettiler. Bu devletlerin birçoğu 1945'te kurulan, Arap Birliği adıyla bilinen konfederasyona katıldı. Birliğin amacı Arap­lar arasında ekonomik, siyasal ve askeri dayanışmayı sağlamaktı.

Bugün Arap dünyasını ilgilendiren üç önemli konu, petrol gelirlerinin en iyi nasıl değerlendirileceği (bu gelir bazı Arap devletlerini çok zenginleştirmiştir); İslam felsefesi ile çağdaş dünyanın nasıl bağdaştırılacağı ve İsrail sorununun nasıl çözüleceğidir.


Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 17 Mayıs 2016 06:25
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Fırtına - avatarı
Fırtına
Ziyaretçi
31 Ocak 2008       Mesaj #2
Fırtına - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  araplar2.jpg
Gösterim: 10694
Boyut:  73.0 KB
Araplar'ın yaşam tarzı bir birine benzemez hepsinin ayrı kültürleri vardır
İlk olarak Suudi Arabistan'dan başlıyabiliriz...
Sponsorlu Bağlantılar

Yakın mercektele Yaşam biçimleri, Hayat felsefeleri...
(Özetle):
Suudi Arabistan halkının geneli devlet memuru'dur devlet halkı maddi açıdan desteklediği için vede halk maddi yönden rahat olduğu için halkın büyük bir kısmı inşaat, dükkan işletmesi, çobanlık veya işçilik gerektiren herhangi mesleklerde çalışmazlar, bu işleri yabancılara bırakırlar ülkedeki yabancıların hepsi ayrı ayrı meslekelerinde meşhurdur...

Kuzey bölgesinin geneli göçebe bedevilerle yoğunlaşmıştır, buradaki bedevi kesim koyunculuk vede deve ticareti ile ilgilenmektedir büyük bir kesim şehire inmeye başlamış bulunmakta artık çadırlarda kalmaya son vererek günümüzdeki yaşam tarzına ayak uydurmaya çalışmaktalar...

Suudi halkı Aşiretlere ayrılmaktadırlar genel olarak aşiretleri şöyle sıralanıyor: Şemmeri, Timyati, Enezi, Oteybi, Kahtani vb. şekilde sıralanıp diziliyorlar...

Ekonomik açıdan çok rahat oldukları için her evde en az iki üç arabaya rastlıyabilirsiniz erkek çocukları 13 , 15 yaşlarına gelince sıkı birer şöfor olabiliyorlar maddi imkanların elverişli olması nedeni ile bu tarz şeyleri önemsemiyorlar...

Suudi arabistan'da Türk mutfağına verilen önemi hangi şehire gitsek görebiliriz hemen hemen tüm restaurantlar'da Türk aşçılara rastlayabilirsiniz Suudi arabistan'ın kendi yöresel yemeği birtek ''Kepse'' olduğu için evlerinde genel olarak kepse pişer öğlenleri bütün evlerde kepse yenir hergün aynı şekilde peridiyotik olarak aksatmadan öğle yemeklerini kepse ile geçiştirirler Kepse birçok çeşite ayrılır bunlardan genel olarak tüketilenleri: Buhari, Biryani ve Madgut'tur kepseyi kaşıksız yerler elleriyle sağ kollarını kullanmak şartı ile yerler...

Erkeklerin giyim tarzları bilindiği gibi 'Fistan'dır beyaz kumaştan dikilmiş olan fistanlar giyerler başlarına ise 'Şimağ ve Igal' takarlar yani eşarp vede siyah renkte olan yuvarlak sert bir bezden yapılmış ıgaldır. Bayanlar ise sokakta siyah renkli 'Abiye' giyerler saçları ve yüzleri kapalı olmak şartı ile...

Gençler biraz daha yenilikçi olmaya çalışıyorlar her yeni gelen nesil bir öncekine benzemiyor, halkın bedevi zihniyetten kurtulma çabası ap açık görülebiliyor eğer yakından bakılırsa...
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 17 Mayıs 2016 06:25
LaDymm - avatarı
LaDymm
Ziyaretçi
15 Şubat 2008       Mesaj #3
LaDymm - avatarı
Ziyaretçi

Arap devletleri

Ad:  araplar3.jpg
Gösterim: 9877
Boyut:  96.6 KB

Arap Birliği'ne dahil devletler koyu yeşil, Arap olmayan fakat birliğe dahil olan bölgeler açık yeşil ve Arapça konuşulma oranı düşük üyeler Somali ve Cibuti taralı yeşil.

Nüfusunun büyük kısmı Arap soyundan gelen ve Arapça konuşan ülkelereArap Devletleri denir. İsrail ve nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan İran, nüfuslarının bir kısmı Arap olmakla beraber, ArapDevleti değillerdir.
Arap Devletleri'nin çoğu, 1945'te kurulmuş olan Arap Birliği'nin üyesidir.

Tarihçe


İslamiyet öncesi
Araplar İslamiyet öncesinde bazı devletler kurmuşlardır (Himyeriler, Gassaniler vb). Ancak coğrafyanın yarattığı koşullar geregi genelde kabileler halinde yaşarlardı ve her kabilenin başında şeyh, emir benzeri liderler bulunurdu. Bu nedenle İslamiyet'e kadar tek bayrak altında toplanamamışlardır.

İslam Devleti


Kendisi de bir Arap olan Muhammed'in (İ.S. 571-632) kurduğu İslam Dini'ni ilk olarak Araplar benimsediler. Bu dini benimseyenler kendilerine, "Allah'ın iradesini kabul eden" anlamında Müslüman adını verdiler. İlk Müslümanlar, dinlerini yaymak amacıyla birçok ülke ele geçirdiler ve Muhammed'in liderliğinde büyük bir devlet kurdular. Bu devlete o dönemde bir isim verilmemiş olmakla beraber, günümüzdeki referanslarda daha çok İslam Devleti olarak nitelendirilir. İslam Devleti dört halifeden sonraki dönemlerde yönetimi ele geçiren sülalelerinisimleri ile anılır olmuştur (Emeviler, Abbasiler vb.)
Müslümanlar, Muhammed'in ölümünden sonra da kendilerine bir halife seçtiler. Halifeliğin yönetim merkezi önce Mekke, sonra Suriye'deki Şam kentiydi. 750'de halifeliği Emevilerden alan Abbasiler, Irak'taki Bağdat kentini halifeliğinbaşkenti yaptılar.

Osmanlılar'ın Arap dünyasında hakim olması ile birlikte, halife unvanı Osmanlı padişahlarına geçmiş, İslam Devleti, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde erimiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından halifelik kaldırılmıştır. MüslümanArap devletleri birer birer bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

Osmanlı idaresi


Osmanlılar 15. yüzyıldaAnadolu'da güçlü bir devlet haline geldikten yaklaşık 100 yıl sonra, Arapların yaşadığı toprakları ele geçirdiler. Yavuz Sultan Selim1517'de Mısır, Suriye ve Hicaz’ı; oğlu Kanuni Sultan Süleyman da Bağdat, Irak, Aden ve Yemen’i Osmanlı topraklarına kattı. Daha sonra Avrupa'daki teknik ve ekonomik gelişmelerin gerisinde kalarak zayıf düşen Osmanlılar, 19. yüzyıldan başlayarak Arap topraklarını yitirdiler.

Arabistanlı Lawrence


Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı'nda Almanya'nın yanında savaşa girince, İngiltereMekke EmiriHüseyin bin Ali'nin önderliğinde Arapları kışkırtarak ayaklandırdı. Arapça'yı ana dili gibi bilen YarbayT. E. Lawrence (ArabistanlıLawrence) gibi bazı İngilizcasuslarının yardımıyla Araplar, Osmanlılar'ın 1918'de uğradığı yenilgide önemli rol oynadılar. Savaştan sonra bağımsız devletler kurmayı uman Araplar, kendilerini İngiliz ve Fransızmandası altında buldular.

Bağımsızlıklarını kazanmaları


Birinci Dünya Savaşı'nı izleyen 50 yıl içinde Arap devletleri, birbiri ardından bağımsızlıklarını kazandılar. Bu devletlerin birçoğu 1945'te kurulan Arap Birliği’ne katıldı. Birliğin amacı Araplar arasında ekonomik, siyasal ve askeri dayanışmayı sağlamaktı. 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan ABD ile Saddamyönetimi arasındaki ilişkilerin gerilmesi, 2003’te ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle sonuçlanınca Araplar yeni bir sorunla karşı karşıya kaldılar.

Arap toplumu ve kültürü


Arapların tamamına yakını Arapça konuşur ve çoğunluğu da aynı dine (İslam) inanır. Ne var ki, Arabistan dışındaki bölgelerde yaşayan Araplar, yerli halkla karıştıkları için töreleri de değişikliğe uğramıştır. Öte yandan Afrika-Asya kurak çöl kuşağında yaşadıkları için aralarında büyük benzerlikler de vardır.

Çok eski zamanlardan beri kurak çöl kuşağını iki tür topluluk yurt edinmiştir: Göçebeler ve yerleşik olanlar. Yerleşik olanlar çiftçiler ya da kentlilerdi. Göçebeler ise hayvancılıkla uğraşır ve yılın büyük bir bölümünü otlaklar aramakla geçirirlerdi. Yazın otlaklar kuruyunca, yerleşme bölgelerine ya da vahalara çekilir ve buralarda kurdukları çadırlarda yaşarlardı. Böylece yerleşik halk ile göçebeler her zaman yakın ilişki içinde olmuşlardır. Yerleşik halk, göçebelerden, eti için koyun ve keçi, ulaşım için de deve satın alırlardı. Bunların karşılığında göçebeler de tarım ürünü, silah, giysi gibi gereksinimlerini yerleşik halktan sağlardı.
GüneyArabistan, çok eski çağlarda, baharatticaretinin önemli bir merkeziydi. Anadolufolklorunda da adı geçen Saba Melikesi Belkıs’ın, buradaki baharatkrallıklarından birinde kraliçe olduğu sanılır. BaharatArabistan'dan Akdeniz limanlarına devekervanlarıyla taşınırdı. Bedevi adı verilen kabileler, Arabistan'dan geçen bütün baharat yollarını denetim altında tutuyorlardı.

Kırsal kesimde yaşayan Arapların çoğunun yaşam biçimi birbirine benzer. Üzerinde oturulan ve uyunan halılar, kilimler ve yastıklar, evlerin başlıca eşyasıdır. Evler genellikle iki bölüme ayrılmıştır. Erkeklerin girip çıkabildikleri bölüme selamlık, ailedekikadınların yaşadığı bölüme de harem denir.
Gelenekselkonukseverlik, özellikle kırsal kesimde bugün de sürmektedir. Yörelerinin önde gelenleri, tanımadıkları yolcuları bile evlerinin selamlık bölümünde ağırlarlar.

Bedeviler, günümüzde toplam Arap nüfusunun yüzde 5-10'unu oluştururlar. Özellikle Suudi Arabistan'da yaşarlar. Kentlerde yaşayan Arapların sayısı nüfusun yüzde 40’ı kadardır. Geri kalanlar birbirlerinden uzak küçük köylerde yaşadıkları için geleneklerini daha çok korumuşlardır.

Sanat ve bilim


Araplar, askeri başarılarının yanı sıra, sanat ve bilimde de büyük gelişme gösterdiler. AbbasiHalifesiHarun Reşid döneminde (786-809), başkentBağdat önemli bir kültür merkeziydi. Avrupa’da ve doğu ülkelerinde, tanınmış eğitim kurumlarıyla olduğu kadar mimarlık, astronomi, tıp ve matematik alanlarında da ün kazandılar. Bugün kullanmakta olduğumuz sayısistemini Avrupa'ya Araplar tanıtmış, bir matematik dalı olan cebir de onların katkılarıyla gelişmiştir. 11. yüzyıldaAvrupa'daki Hıristiyan ülkelerin, Suriye ve Filistin'e düzenlediği Haçlı Seferleri de, Avrupa ile Arapülkeleri arasındaki ticaretin gelişmesine, ayrıca Arapsanat ve biliminin dünyaya yayılmasına yol açtı.

Arapların sonradan fethettikleri Mısır'daki Kahire, İspanya'daki Kurtuba gibi kentlerde de sanat ve bilim çok ileriydi. Ne var ki Araplar, ele geçirdikleri toprakları uzun süre tek bir yönetim altında tutamadılar. Mısır ve İspanya'da ayrı halifelikler ortaya çıktı. Orta Asya'dan gelen Moğolların bir kolu olan İlhanlılar1258'de Bağdat'ı ele geçirerek AbbasiHalifeliği’ne son verdiler. Bu tarihten sonra Araplar bir daha güçlü bir devlet kuramadılar.

Arap dünyasının sorunları


Bugün Arap dünyasını ilgilendiren başlıca konular, bazı Arap devletlerini çok zenginleştiren petrol gelirlerinin en iyi nasıl değerlendirileceği; İslam felsefesi ile çağdaş dünyanın nasıl bağdaştırılacağı; Irak’taki ABD-BK işgali ve İsrail-Filistin sorununun nasıl çözüleceğidir.
Son düzenleyen Safi; 17 Mayıs 2016 06:26 Sebep: Kırık Link / Kaynak Vikipedi
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
14 Mayıs 2011       Mesaj #4
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  araplar4.jpg
Gösterim: 10681
Boyut:  48.1 KB

Araplar


Arabistan Yarımadası, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da yaşayan ve Arapça konuşan çeşitli kavimlere verilen genel ad.

Bu ad, ilk kez, Kuzey ve Orta Arabistan'da yaşayan bedevîler için kullanılmıştır. 7. yüzyıldaki Arap fetihlerinden sonra, yarımadaya komşu olan ülkelerin halkları da Arap dilini ve kültürünü benimsediler. Arabistan Yarımadası'nda yaklaşık 10.000.000; Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da ise 10.000.000'a yakın kişi Arapça konuşur. Kimi tarihçilere göre Arabistan Yarımadası, Samilerin anayurdudur. Samiler, İ.Ö. 3000 yıllarında Arabistan Yarımadası'ndan Mezopotamya'ya, Suriye'ye ve daha uzak bölgelere yayıldılar. Arkeolojik çalışmalar, Arabistan Yarımadası'nda daha İ.Ö. 1200 yıllarında gelişmiş bir uygarlığın yaşadığını ortaya çıkarmıştır. İ.Ö. 2000'in son yüzyıllarında devenin evcilleştirilmesiyle birlikte göçebe hayvancılık ve bedevîlik yapmaya başlayan Araplar, Mısır ve daha doğudaki ülkeler arasında ticarette, giderek artan önemde bir rol oynadılar.

Arap kültürünün dünya tarihi üzerindeki etkisi Muhammet'in peygamber olmasından sonra önem kazandı. Araplar 7. yüzyılda Kuzeybatı Afrika'dan İspanya ve Afganistan'a ve Hindistan'ın kimi yörelerine kadar uzanan bir bölgeye yayıldılar. Fethedilen yerlerde yaşayanların çoğu Müslümanlığı, Arapların dilini, geleneklerini ve göreneklerini benimsedi. 10. yüzyılın sonunda, bu bölgelerden kimileri üzerindeki Arap denetimi zayıfladıysa da, Arap kültürü -ve bazı yerlerde Arap dili- kökleşmiş bir biçimde yaşamaya devam etti. 11. yüzyıldan sonra Selçuklular ve daha sonra da Osmanlılar, Arap topraklarının çoğunu fethettiler. 19. yüzyılda Orta Doğu'da kendini göstermeye başlayan Avrupa etkisi, Araplar arasında yeni bir kimlik bilinci ve milliyetçilik yarattı. Arap devletlerinin çoğu 1940-1950'lerde bağımsızlığına kavuştu. 20. yüzyıldaki Arap milliyetçiliği, politik olayların hızlı gelişimi ve özellikle de İsrail Devleti'nin kurulmasıyla güç kazandı. Günümüzde Arabistan Yarımadası'ndaki ülkelerin yanı sıra, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, Lübnan, Suriye, Irak ve Ürdün de Arap dünyası içinde sayılmaktadır. Arap kültürü de, Kuzey Afrika'daki ülkelerin ötesine; Çad, Nijerya ve Moritanya'nın bazı bölümlerine kadar yayılmıştır.

Arapların büyük bir çoğunluğu Müslüman olmakta birlikte, Arap olarak nitelenen fakat Müslüman olmayan halklar da vardır. Kuran'da açıklanan İslâmiyet'in şartları, Arapların günlük yaşamını ve toplumsal kurumlarının işleyişini büyük ölçüde yönlendirir. Göçebe Arapların yaşamı, yüzyıllardan beri fazla değişikliğe uğramamıştır. Bunlar, develeri, koyun ve keçi sürüleriyle birlikte, elverişli topraklar üzerinde dolaşırlar. Arapların %70'i, verimli vadiler ve vahalar üzerinde tarımla uğraşır. Kentli Arapların yaşamıysa gün geçtikçe modernleşmektedir.

MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Safi; 17 Mayıs 2016 06:26
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
10 Şubat 2016       Mesaj #5
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye

ARAPLAR

Ad:  araplar5.jpg
Gösterim: 9833
Boyut:  39.1 KB

Sami dili konuşan, Arap yarımadası kökenli halk. Suriye ve Mezopotamya'ya akınlar yapan, daha sonra da buraya yerleşen ve devecilikle geçinen kabileler olarak tarih sahnesine çıktı. Gerçekten de Asurlular, İ.Ö. 853'ten başlayarak, bir süre haraç veren, sonra yeniden saldırıya geçen arap kraliçe ve krallarından söz ederler. Babil kralı Nabunaid (İ.Ö. 556-539), Hadramut'tan Filistin'e giden baharat yolunun geçtiği Kuzey Arabistan'ı egemenliği altına almak için hükümdarlığının sekiz yılını Tema'da (Tey- ma) geçirdi. Arapiar'ın gelişerek krallıklar kurmaları, ticaretin sağladığı kazançlarla açıklanır: kuzey-batı'da Kedar (İ.Ö. VII. IV. yy.'lar), yerini daha sonra Nabatiler’e bırakır (İ.Ö. IV. - İ S. II. yy.'lar); güneybatıda Saba, Maan, Kataban ve Hadramut, kabile aşamasını giderek geride bırakarak siyasal birliklerini sağlamış duru ma geldiler ve İ.Ö. V. yy.’da ortaya çıkan yerel alfabeyle (güney arap alfabesi) yazılmış yazıtlarla donattıkları anıtlar (marib) dikmeye başladılar.

Yahudiliğin ve hıristiyanlığın ortaya çıkması, bir dizi savaşa neden oldu ve bu savaşlar, VI. yy.'ın başında, habeşistanlı hıristiyanların ülkeyi istila etmeleriyle sonuçlandı. Habeş egemenliği, pers baskısı karşısında yıkıldı (575). Arabistan yarımadasının kuzeyinde, Petra (Batra) çevresinde kurulmuş'olan Nabat krallığı, hıristiyanlık çağının I. yy.'ından başlayarak Roma egemenliği altına girdi. Hicaz'daki küçük Lıhyan krallığı nın bir süre daha de vam ettiği sanılmaktadır Palmyra ancak 272'de kesin olarak fethedildi.

Hz. Muhammet’ten başlayarak Arap- Jar'ın tarihi, ıslam ve onun eski dünyanın bir bölümü üzerinde yayılışının tarihinden ayrılmaz, Arap fetihleri, üç evreye ayrılabilir. Hz. Muhammet dönemi olan birinci evrede amaç, asıl Arabistan’ı egemenlik altına almaktır. Peygamberin ölümünden sonraki ikinci evrede, yarımada Arapları, Arabistan'ın kuzeyinde ve doğusunda yer alan bölgeleri fethetmeye giriştiler; batıya doğru ilerleyerek Afrika'ya girdiler. Suriye ve Mezopotamya, İran ve Mısır ilk iki halife zamanında fethedildi; üçüncü halife döneminde Kuzey Afrika'nın fethine başlanıldı. Emeviler döneminde, Bizans ve Pers imparatorluklarının yerini alan yeni müslüman devleti, Kuzey Afrika, ispanya. Maveraünnehir, Sind ve Kafkasya'ya kadar yayıldı. Bu, 717'de doğuda İstanbul önünde, 732 de de batıda, Poitiers önünde durdurulan arap istilalarının üçüncü evresidir Bu arada İslamiyet, ulusal bir din öğretişiyken fethedilen ülkeler ahalisinin çoğunlukla benimsediği evrensel bir din durumuna girdi ve arapça, ulusal dilleri büsbütün ortadan kaldırmamakla birlikte, giderek ortak uygarlık dili oldu ve böylece, bir müslüman uygarlığı doğdu.

Emeviler döneminde ve Abbasiler döneminin başında bir bütün oluşturan Arap imparatorluğu, çok geçmeden par çalandı Abbasılerın iktidara gelmesinden kısa bir süre sonra, ispanya’da ayrı bir emevı emirliği kuruldu ve X. yy.'ın başında halifelik olarak ortaya çıktı. IX. yy.'da Mağrib’de bağımsız krallıklar kuruldu (Fas’ta idrisiler, Tahert'te Rüstemiler). ifrikiyye’de (Ibnus), Aglebiler hanedanının Bağdat halifeliğine bağlılığı sözde kaldı. Mısır da, IX. ve X. yy.’larda halifelikle olan bağlarını gevşetti (Tolunoğulları, ihşıdiler); Fatımıler ise, X. yy.’dan XII. yy.'a kadar burada bir karşı halifelik kurdular. Doğuda da yarı bağımsız hanedanlar or- arap alfabesi taya çıktı: İran'da Tahiriler, Saffariler, Samaniler; Suriye ve Mezopotamya’da Hamdaniler; Irak ve İranda Buveyhiler. Selçuklu Türkleri'nın gelişi, X. yy.'dan beri gerçek bir iktidardan zaten yoksun bulunan Bağdat halifesini, yalnızca dinsel bir rolle yetinmek durumunda bıraktı. XIII. yy.’da Moğollar, arap halifeliğine son verdiler.

Araplar ancak ilk halifeler ve Emeviler döneminde önemli bir rol oynadılar. Bu dönemde, fethettikleri ülkelerin halklarına egemen olan bir aristokrasi durumundaydılar. Abbasi imparatorluğu'nun kurulmasıyla birlikte, rolleri sınırlandı; çünkü bu imparatorluk arap ve kureyş asıllı halifeler tarafından yönetilmekle birlikte, bu halifeler töreleri bakımından iyice iranlılaşmışlardı; eyalet valileri arasında araba çok az rastlanıyordu. Araplar ordudan da elenerek, yerlerine yabancılar (Türkler, İranlIlar, vb.) alındı.

Gerçek anlamda katışıksız bir arap uygarlığı yoktur; meğer ki, bu ad “çöl uygarlığı”na, yani bedevi Araplar'ın uygarlığına verilmiş olsun. Çoğu arap olmamakla birlikte iyiden iyiye araplaşmış yazarlar, bilginler, filozoflar, hukukçular, tanrıbilimciler ve sanatçılar tarafından temsil edilen müslüman uygarlığı.


Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 17 Mayıs 2016 06:27
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Mayıs 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Araplar

Ad:  araplar6.jpg
Gösterim: 9117
Boyut:  52.6 KB

anadili Arapça olan halklar. Arapçanın İslamla birlikte yayılmasından önce bu ad Arabistan Yarımadasında çoğunlukla göçebe olarak yaşayan Samiler için kullanılıyordu. Günümüzde ise Arap adı, Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyısındaki Moritanya’dan İran’ın güneybatısına kadar uzanan ve Kuzey Afrika’da Magrip, Mısır ve Sudan ile Arabistan Yarımadası, Suriye ve Irak’ı da içine alan geniş coğrafi bölgenin Arapça konuşan halklarını belirtir.

Çok çeşitli halklardan oluşan Araplarda ortak fiziksel özelliklerden söz etınek olanaksızdır. Arapça konuşan insanların çoğu Kafkas coğrafi ırkının Akdeniz fiziki tipindendir, ama Afrika ve Asya’nın Siyah ve Moğol halklarıyla karışarak önemli bölgesel çeşitlilikler göstermişlerdir.

Arabistan Yarımadasındaki ilk Arapların çoğu sert çöl koşullarında koyun, keçi ve deve güderek yaşayan göçebe çobanlardı. Yerleşik Araplar ise vahalarda hurma ve tahıl tarımı yapıyorlardı. Bu vahalar Arabistan’ın güneyiyle Afrika Boynuzundan kuzeydeki uygarlıklara baharat, fildişi ve altın taşıyan kervanların da ticaret merkeziydi. Çölde yaşayan göçebeler ile kentliler ve çiftçiler arasındaki ayrım Arap dünyasının büyük bölümünde bugün de geçerlidir.

Arabistan Yarımadasının ortabatı kesiminde İS 7. yüzyıl başlarında gelişen İslam dini çölde yaşayan göçebe Bedeviler ile vahalardaki kentlileri birleştiren bir güç oldu. Yüz yıl içinde İslam, bugün Arapça konuşulan yerlerin çoğuna ve daha ötelere, Orta Asya’ya ve Iber Yarımadasına yayıldı. Arap kültürünün öğeleri yerel İran, Yahudi, Yunan ve Hint gelenekleriyle bütünleşti. Ama, 20. yüzyılda Arapların tümü Müslüman değildir. Bütün dünyada anadili Arapça olanların yaklaşık yüzde 5’ini Hıristiyanlar, Yahudiler ve animistler ile Batınî bir mezhep olan Durziler oluşturur.

Hz. Muhammed ve Hulefa-yı Raşidin Dönemi’nden sonra 7. ve 8. yüzyıllarda Suriye’deki Emevi hanedanı Arap dünyasına egemen oldu. Özerk yerel yönetime dayalı bir sistem kuran Emeviler Kuran’ı ve Arapçayı birleştirici güç olarak kullandılar. İslam dünyası 8. yüzyıldan 13. yüzyıla değin Abbasilerce Bağdat’tan yönetildi. Bu dönemde kimya, matematik, tarih yazıcılığı ve mimarlıkta başarının doruğuna ulaşan Araplar, klasik Yunan felsefesinin korunınasını da sağladılar. 13. yüzyıldan başlayarak Ortadoğu ve Güneybatı Asya’da Arap egemenliğinin zayıflaması ise Arap kültürünün gerilemesine yol açtı. 16. yüzyılda Arapça konuşan halkların büyük bölümü Osmanlı egemenliği altına girdi. OsmanlIların gerilemesi sonucunda, 1830’da Fransa’nın Cezayir’i işgalinden başlayarak, Arap topraklarının çoğu Fransız ve İngiliz denetimine girdi. Arap dünyasının büyük bölümü ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlığını kazanarak modernleşme ve teknolojik ilerlemenin getirdiği sorunlarla karşılaştı.

20. yüzyıl Arap dünyasında kentleşme, sanayileşme, uluslaşma süreçlerinin baskısı ve Batı etkisiyle geleneksel değerler değişikliğe uğradı. Günümüzde, Müslüman Arapların yaklaşık yüzde 40’ı, aile ve kabile bağlarının giderek çözüldüğü, erkekler gibi kadınların da daha çok eğitim ve iş olanağına kavuştuğu kentlerde yaşar. Kent yaşamından kaynaklanan ekonomik amaçlar ağır basmaya başladıkça teknisyen, serbest meslek sahibi, bürokrat ve sanayicilerin oluşturduğu yeni orta sınıfın etkinliği artınıştır.

Arapların çoğu hâlâ geleneksel değerlerin ve uğraşların sürdürüldüğü küçük, ücra tarım köylerinde yaşar. Köylerdeki çiftçiler göçebe çobanların yaşam biçimine saygı gösterir, geçmişin ve bugünün büyük çöl kabileleriyle akrabalık bağları olduğunu öne sürerler. Ama milliyetçilik ve gelişmiş petrol sanayisinin sağladığı yeni olanaklar göçebe yaşamını da değiştirmiştir.

Geleneksel Arap kültürünün yücelttiği çöl göçebesi çobanlar, bugün Arap nüfusunun ancak yüzde 5’ini oluşturur. Göçebelerin birçoğu da geçimlerini sağlamak için tamgün çobanlığı bırakıp zamanlarının tümünü ya da bir bölümünü büyükbaş hayvan yetiştiriciliğine ayırmaya başlamışlardır. Bazı göçebeler ise uzak kırsal bölgelerden kentlere mal taşıma ya da kentlerden köylere mamul madde, lüks mallar ve hazır yiyecek götürmede uzmanlaşmıştır. Göçebe yaşamı bırakanlar çiftçilikle uğraşır, petrol şirketlerinde ya da kent ve kasabalardaki başka işlerde çalışırlar.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

25 Temmuz 2018 / asla_asla_deme Kültür
20 Eylül 2008 / KisukE UraharA Kültür
30 Aralık 2008 / DreamLiKe Kültür
6 Eylül 2009 / kaf_kef Kültür