Arama

Kur'an-ı Kerim Ayetlerindeki Uyarılar

Güncelleme: 3 Mart 2016 Gösterim: 18.632 Cevap: 40
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
27 Ekim 2011       Mesaj #1
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Kur'an-ı Kerim Ayetlerindeki Uyarılar
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

İsra suresi 80. ayet

Bizler İslam ı birilerinin güdümünde yaşadığımız sürece, Rabbin gerçeklerini fark etmemiz asla mümkün olmayacaktır. Allah Kur’anın ipine sarılın diyor da, bizler beşerin ipine sarılıyorsak, yolumuzun Allah a ulaşacağını kimse garanti edemez.


Bakın sizlere küçük bir örnek vermek istiyorum. Bizlere namazlarımızda ya da namaz dışında, bir işe başlarken birçok duaların okunmasını önermişlerdir. Bir kısmı Kur’andan bir kısmı Kur’an dışından. Elbette her dua ve ayet birbirinden güzel ve hayırlıdır, bunda hiç şüphe yok. Bakın sizlere Kur’an dan bir ayet hatırlatmak istiyorum, ama bu ayeti diğer okuduğumuz dua ve ayetler gibi okumamız için, çok fazla önerene rastlamazsınız.


Her gün onlarca kez okuduğumuz ayetler ve duaların içinde sizlere hatırlatacağım ayet, sizce de çok sık okunması için topluma öğretilmesi gerekmez miydi? Onun yorumunu sizlere bırakıyorum. Önce ayeti yazalım ve bu sözleri kime yönelik söylemiş Rabbim, onu daha sonra konuşalım.


İsra 80:
Şöyle yakar: "Rabbim! Beni, gireceğim yere doğruluk-dürüstlükle sok, çıkacağım yerden doğruluk-dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç ver.

Değerli dostlar şu ayetin, sözlerin güzelliğine bakar mısınız? Peki, şöyle yakar böyle dua et derken, kime sesleniyor Rahman dersiniz? Bakın bir ayet öncesine gidelim şimdide.


İsra 79
: Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.

İşte bu ayetin sonunda Yüce Rabbim, peygamberimize sesleniyor ve şöyle yakar diyerek, bu şekilde dua etmesini istiyor ondan. Peki, Rabbin elçisinden istediği duayı, bizler neden okumuyoruz? Peygamberimizin yolundan gittiğimizi söylemek, sözle olmaz. Onun yolunu ancak Kur’an dan öğrenebiliriz, çünkü peygamberimizin her anı Kur’anı yaşamaktı.


Bizler dini birilerine güvenerek, yönelerek yaşarsak sonucu böyle olur. Allah sizler için her örneği verdim Kur’an da diyorsa, duaların en güzelini de vermiştir
.

Lütfen İsra suresi 80. ayeti anlayarak ezberleyelim ve içten gönülden, Allah aşkıyla okuyalım. Namazlarımızda ve her zaman yine anlayarak gönülden okuyup, ondan yardım isteyelim.
Benden yardım isteyenin yardımına koşarım diyen Rabbim e sığınıp, onun zikrine anlayarak, bilerek sarılalım, bakın istekler o zaman nasıl karşılık bulacaktır göreceksiniz.

Duaları karşılık bulan, İslam ı Allah ın arı, duru, kolaylaştırılmış kitabıyla yaşayan, aklını kullanarak iman eden, hurafelerin peşinden değil, Furkan ın peşinden giden, kulları arasına, bizleri de alması dileklerimle.



SAYGILARIMLA
Haluk GÜMÜŞTABAK


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
28 Ekim 2011       Mesaj #2
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Furkan suresi 30. ayet

Sponsorlu Bağlantılar
Değerli dostlar, bugün sizlere hatırlatmak ve üzerinde düşünmenizi istediğim ayet, Furkan suresi 30. ayet olacaktır. Bu ayetin öncesindeki ayetlerini incelediğimizde, hesap günü geldiğinde peygamberimizin şahitliğinde, kendisinin o gün üzüntüsünü nasıl dile getireceğini, Rabbim şimdiden bizlere açıklıyor, peki neden şimdiden söylüyor? Kulları ders ve ibretler alsın diye. Önce ayeti yazalım, daha sonrada bu ayetten nasıl dersler almalıyız, onu birlikte düşünelim.

Furkan 30:
Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular.

Peygamberimizin hesap günü söyleyeceği, benim toplumun Kur’anı devre dışı bıraktılar sözünden, doğrusu eğer çok iyi dersler çıkarırsak, işte o zaman hem peygamberimizin gerçek ümmeti oluruz, hem de Rabbimin gerçek, halis kulları oluruz. Bu sözden anlaşılıyor ki, peygamberimiz tebliğ ettiği, hayatına geçirdiği, onunla yaşadığı Kur’an, onun ölümünden sonra, terk edilmiş olmalı ki, bu sözü hesap günü peygamberimiz söyleyecek
.

Kendi yaşadığı dönemlerde Kur’anı tanıtmak, tebliğ etmek, insanlara ulaştırmak, hak ettiği makama çıkarmak için, o kadar ciddi çalışmalar yapıyordu ki, bu sözlerinden kendi döneminden bahsetmesi mümkün olamaz.
Çünkü yaptığı özverili çalışmalarından ötürü, peygamberimiz Rabbimden birçok takdirler, övgüler almıştı.

Günümüze kadar ulaşan bilgilerden, peygamberimizin aldığı önlemleri biliyoruz. O dönemde de Kur’an dışına çıkıp, kendi sözlerinin yazıldığını gören ve bu sözlerin yazılması ile bazı konular saptırılarak, değiştirilerek nakledildiğini, yanlışlara sapıldığını fark eden peygamberimizin, bunlarla mücadele ettiğini hepimiz biliyoruz.


Peygamberimiz hayattayken Kur’anı yaşamına tam olarak geçirmiş, Kur’an ın el üstünde tutulduğu en güzel dönemindeydi. Demek ki peygamberimiz vefat ettikten sonra ne olduysa oldu, Kur’an dan uzaklaşma batıla sapma, hurafeleri dine sokma bundan sonra oldu ki, peygamberimiz böyle söylüyor. Bu sözlerden bunu anlıyoruz.


Şimdide bu ayetten önceki iki ayete bakalım. Yine hesap günü geldiğinde Kur’anı devre dışı bırakanlar bakın neler söyleyecek, onları da şimdiden bizlere hatırlatıyor ki Rabbim, belki birazcık aklını kullanan kulum ibret alır diye.


Furkan 28:
Eyvah! Keşke falancayı dost edinmeseydin.

Furkan 29:
Bana geldikten sonra Kur'an, vallahi o beni saptırdı." Öyle ya şeytan insanı yapayalnız, yardımsız bırakır.

Lütfen örneklere bakar mısınız
? Hesap günü Kur’ana iman eden bir Müslümanın feryadını duyuyor musunuz? Kur’an ehli olan inanmış bir kısım Müslümanların, inandığı güvendiği bir başka Müslüman ı dost edindikten sonra, bu dostluğunun sonunda din ve iman adına, onun sözlerini Kur’ana danışmadan, onun onayını almadan kabul etmeleri sonucunda, nasıl yoldan çıktığını, ne kadar güzel anlatıyor ve yanlışını Rabbimin huzurunda fark ediyor. Daha sonrada bakın nasıl pişman oluyorlar.

Furkan 29. ayetinde söylenenler konuya daha da açıklık getiriyor. Bakın ne diyor?
Vallahi Kur’anı ben tebliğ alıp, onun yolundan gittiğim halde, kendime dost edindiğim, veli edindiğim çok güvendiğim kişi beni saptırdı diyor. Yüce Rabbim e binlerce şükürler olsun bu kadar güzel bir örnek olur mu sizce dostlar. Tabi güzel örnekleri görebilmek hissedebilmek önemli. Burada güvendiği kişinin saptırdığı konu önemli. Onu Kur’an dışına yönlendiriyor. Kur’anı yeterli görmüyor ve atalarından gelen bilgilere iman etmesi için onu yönlendiriyor.

Hâlbuki Rabbim Kur’an da bizleri uyarıyor, kimin takvaca üstün olduğunu yalnız ben bilirim demiyor muydu? Güvenilecek dayanılacak, yardım istenecek tek veliniz benim demiyor muydu Kur’an da? Fakat bizler bazı insanları veliler edinip, O Allah dostu, cennetlik bizlere mahşerde şefaat edecek dahi demiyor muyuz? Allah bizleri affetsin. İşte Kur’an dan uzak yaşamanın sonucu.


Şimdi de şunu düşünelim. Acaba din ve iman adına kuşku duymadan, elimizdeki rehbere bakmadan bir dostumuza, güvendiğimiz veli kişilere güvenmek ve dayanmak doğru diyebilir miyiz? Bu soruya sanırım yorum yapmak Rabbim e saygısızlık olur.
Hesap günü feryat eden kardeşlerimizin feryadını bugün duymak istemeyen, duymazdan gelen, Rabbimin huzuruna gittiğinde aynı feryatları yapacağını, ama hiçbir işe yaramayacağını bilmelidir.

Şimdi de hemen devamındaki ayet olan, Furkan suresi 31. ayete bakalım. Buradan alacağımız ders nedir?


Furkan 31:
İşte böyle; biz, her peygambere suçlu-günahkârlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

Yüce Rabbim yanlışa düşen, din ve iman adına başkalarını dost edinip, Kur’anı devre dışı bırakan kulunun feryadından sonra, bizler için en güvenilir yol gösterici ve yardımcı Yüce Rabbim olduğunu söylüyor. Buda Rabbimin sözleri olan KUR’AN dır.


Herkesi kendi nefsi ile baş başa bırakmak istiyorum, fakat şu sözleri çok iyi düşünerek. Bizlere Kur’an da her şey yoktur diyenlere, Kur’an ın muhkem ayetlerini herkes anlayamaz, onu veli insanlar anlar diyenlere, çok dikkatle yaklaşalım. Allah sizlere rehber ve güneş olsun diye gönderdim dediği Kur’an ın MUHKEM ayetlerine, anlaşılması zor demek, ona yapılacak en büyük saygısızlıktır.


Allah kullarını sizi bu kitaptan hesaba çekeceğim diyorsa, bu kitap anlaşılması zor bir kitap asla olamaz. Elbette her insan kapasitesi ölçüsünde, ona yaklaştığı nispetle anlayacaktır. Her insan bir başka insana muhtaçtır, her şeyi biliyorum demek, Allaha mahsustur.
Bizler Kur’anın özünü anlayıp kavradıktan sonra, onun temel esaslarını öğrendikten sonra, birbirimizden faydalanmalıyız.

Okullarda beşerin yazdığı onca karmaşık kitapları anlaşılıyor da, mühendisler, doktorlar, bilim adamları oluyorsak, Rabbin gönderdiği kitap için anlaşılması zor, herkes anlayamaz diyenlerin, sakladıkları bir şeyler var demektir.
Beşerin kitaplarını bizler anlıyorsak, Rahman bizlere rehber olsun diye gönderdiği kitabın anlaşılması için, yine bir beşere ihtiyacımızın olduğunu söylemek, Rabbim e yapılacak en büyük saygısızlıktır bunu da unutmayalım. Bunları söyleyenlerin tıpkı Rabbin verdiği örnekte olduğu gibi, bizleri Kur’an dan uzaklaştırmaya çalıştığını, onun ile ilişiğimizi kesmek istediklerini unutmayalım. Rehber Allah katından geliyorsa, ona anlaşılması zor, orada her şey yoktur demek, Rabbim e yapılacak en büyük saygısızlıktır. Bakın Allah Kur’an konusunda ne diyor?

Nisa 82:
Kuran'ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı?

Nahl 89:…
Ayrıca bu Kitabı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.

Furkan 1
:Furkan’ı âlemlere bir uyarıcı olsun diye, kuluna indiren (Allah) ne yücedir.

İsra 89:
Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler.

Casiye 20:
Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.

Araf suresi 3:
Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.

Nisa Suresi 105:
Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma.

Yukarıdaki ayetler Yüce Rabbin sözleridir. Acaba bu sözler, bizlere söylenen; Kur’an da her şey yoktur o özet bilgidir, Onu herkes anlayamaz sözlerini destekliyor mu? Allah Kur’anı iyice okuyup düşünmüyorlar mı diyor, demek ki okuyup düşündüğümüzde anlaşılacak ki böyle söylüyor, dikkat edin hiç ayrım yapmadan. Bu kitapta her şeyden nice örnekler verdim, sizlere bir müjde ve uyarıcı olsun diye gönderdim diyor.


Kur’anı okuyanın kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur, gereken bilgiyi alana bir kılavuz rehberdir diyor. Rabbinizden size gönderilene uyun, sakın velilerin ardına düşmeyin diyor. Daha sonrada peygamberimize bakın ne diyor?


Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik
.

Demek ki hüküm yalnız Allahın dır, ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı odur. Yani Kur’anın dışında hiçbir hüküm verecek yoktur. Çünkü Rabbim sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim demiyor muydu? Peki, bizler tüm bu sözleri ayetleri tebliğ aldığımızı ve iman ettiğimizi söylediğimiz halde, ne diyoruz? Hala bunca delili görmezden gelip, Kur’anı herkes anlayamaz, Kur’an da her şey yoktur, onu veli insanlar anlar demiyor muyuz? Sizlere tekrar mahşer günü, Kur’an ehli yani Kur’an a iman ettiğini zanneden, insanların feryadını hatırlatmak istiyorum.


(
Furkan 28: Eyvah! Keşke falancayı dost edinmeseydin.)

Bu duruma düşmek, hesap günü şaşkın ve üzgün kalmak istemeyen, yaptıkları onca çalışmanın, hazırlığının boşa gitmesini istemeyen, Rabbin uyarılarını şimdiden dikkate alır ve gereken dersleri çıkartır.


Dilerim Rabbimden tüm bu örneklerinden ders alan, din ve iman adına yalnız dayanılacak, güvenilecek, yardım istenecek veli olarak Rabbim i kabul eden kulları arasına, bizleri de alması dileklerimle.



SAYGILARIMLA
Haluk GÜMÜŞTABAK


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
28 Ekim 2011       Mesaj #3
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Yunus suresi 106. ayet

Değerli din kardeşlerim. Bugün sizlere Kur’an dan Yunus suresi 106. ayette, Rabbin bizleri uyardığı ayeti hatırlatıp, üzerinde düşünmenizi rica ediyorum. Önce ayeti yazalım.


Yunus 106: Sana ne bir yarar, ne de bir zarar verebilecek durumda olmayan varlıkları, Allah'la beraber anıp, onlara yalvarıp yakarma: çünkü eğer böyle yaparsan, muhakkak ki zalimlerden olursun!

Allah bu ayetiyle çok açık bir şeyler anlatmak istiyor bizlere, peki bu ne olabilir? Allah benim yarattığım varlılardan yardım isteme, yardımı yalnız benden iste diyor bizlere. Çünkü onların sizlere ne faydası dokunur, nede zarar verecek güçleri vardır. Gerçekten Kur’anı anlayarak, düşünerek okuyan bir insan, yaptığımız onca büyük yanlışların hemen farkına varacaktır. Allah her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız der bizlere. İşte bu konu ile ilgili elçisinin görevini, yetkisini anlatacak açıklamayı, bakın nasıl yapıyor ayetlerinde. Sizce çok açık değil mi?


Araf 188: De ki: "Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim, elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.

Ahkaf 9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahye dilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.

Ankebut 18: "Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.

Ankebut 50:Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!" De ki: "Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu.

Neml 92:"Ve Kur'an'ı okumam (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.

Allah bu ayetlere benzer, o kadar güzel örnekler veriyor ki bizlere, aklını zerre kadar kullanan, bütün gerçekleri apaçık görecektir. Yine bu konuların çok daha iyi anlaşılması için verdiği örnek, çok düşündürücüdür. Lütfen bu ayeti, bizlere öğretilen onca rivayetlerle karşılaştırınız, daha sonra sanırım yaptığımız yanlışlar anlaşılacaktır.


Muhammet 19: Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın, hem mümin erkekler ve mümin kadınlar için mağfiret (af) dile. Allah sizin dönüp-dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de.

Allah bu ayetiyle de açıklık getiriyor konuya. Allahtan başka yardım istenecek kimse yoktur diyor ve elçisinden örnek verip, kendi günahların ve iman eden diğer insanların günahları içinde dua etmesini söylüyor. Elbette Allah elçisinin günahlarını, ona verdiği görev ve başarılarından ötürü bağışlayacağını da müjdeliyor kendisine. Önemli olan bizlerin günahlarıdır, bizler eğer yanlışlarımıza devam ederde, yanlış kişilerden yardım istemeye çalışırsak, sanırım hesap günü halimizin ne olacağını tahmin etmek, çok zor olmasa gerek. Bakın onu bile söylüyor Rabbim.


Zümer 60: Allah'a yalan isnat edenleri, kıyamet günü yüzleri simsiyah halde görürsün. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok.

Allah bu sözleriyle neyi kast ediyor olabilir? Elbette Rabbim sizlere, rehber olsun diye gönderdim dediği, sorumluluğunuz Kur’an dan dır dediği kitapta, hiç bahsedilmediği halde, birilerinin bunlarda Allah katındandır dedikleri sözlere, iman edenlere sesleniyor. Allah bu kitaptan hesaba çekileceksiniz dediği halde, acaba Kur’anın dışından da hükümlerden daha sonra hesap sorar mı? Bunu eğer düşünürsek ve söylersek, o kadar yanlış bir şey yapmış oluyoruz ki, doğrusu bunu söylemeye dilim varmıyor.


Sizlere bazı ayetler hatırlattım. Buna benzer yüzlerce ayet var, lütfen onları da okuyunuz. Tüm bu bilgileri bir araya getirdiğimizde, Allahtan başka yardım isteyecek, şefaat dileyecek hiç kimsenin olmadığı çok açıktır.


İsterseniz bizlere öğretilen bilgilerimizi hatırlayalım. Bizlere din ulemalarının, şeyh ve tarikat liderlerinin şefaatçi olduğunu söyleyip, hesap günü bizler adına şefaatçi olacaklarını anlatanların, acaba KUR’AN dan hiç mi haberleri yok. Yoksa bu ayetlerin üzerlerini örtüp, toplumdan gizleyerek, kendi çıkarlarına mı hizmet ediyorlar? Ne dersiniz, bu sorunun cevabını da her beşer kendisi bulmalıdır. Çünkü herkes kendisinden sorumludur, kendi imtihanını kendisi verecektir. Eğer beşerden medet umup, ondan yardım isteyerek şefaatçi ediniyorsak, bakın Rabbim Yunus suresi 106. ayetin en sonunda bunları yapanlara ne diyor.


(Çünkü eğer böyle yaparsan muhakkak ki zalimlerden olursun!)

Zalimlerden olmayı istemiyorsak, yalnız Rahmandan yardım dileyelim.

Dilerim Rabbimden, Kur’anı rehber alan, onun hükümlerini hayatına geçirmek için çaba gösteren, hesap günüde yüzleri ak olan kullarından oluruz.



Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
30 Aralık 2011       Mesaj #4
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Haşr 7. ayet
Bizler İslam ı birilerinin güdümünde yaşayıp, öğretilenleri Rabbimin rehberinden kontrol etme gereği duymadığımızda, ortaya çıkan imanın, Rabbimin önerdiği bir iman şekli olduğunu asla bilemeyiz.


Allahın huzuruna vardığımızda eğer, üzücü bir durumla karşılaşmak istemiyorsak imanımızı, inancımızı mutlaka Allahın, sizler için rehber olsun diye gönderdim dediği KUR’AN İLE KARŞILAŞTIRMALIYIZ.

Allah bizlere rehber olsun diye gönderdim dediği kitabını, asla anlaşılması zor yapmaz. Allah yine gönderdiği kitap için, yemin ederek sizler için kolaylaştırdım diyorsa birçok kez, bu kitap anlaşılması zor asla olamaz.

Bizler İslam ı, Kur’an ın güdümünde yaşamadığımız takdirde, beşerin güdümüne gireriz ki, bu bizleri Rabbimden uzaklaştırır. Allah velilerin ardına düşmeyin diyorsa, bu bizleri Allah ın yani Kur’an ın güdümünde olmamızı istediğindendir. Bizler bu Dünyada imtihandayız. İmtihanımızın da, yalnız ve yalnız KUR’ANDAN OLACAĞINI RABBİM SÖYLÜYOR. Ne diyordu hatırlayalım.

Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.

Allah açıkça imtihan olacağımız kitabın Kur’an olduğunu söylediği ve bu kitapta her şeyden nice örnekler verdim dediği halde bizler, hayırrrr yalnız Kur’an dan sorumlu değiliz, Kur’an da her şey yoktur, özet bilgiler vardır diyenlere inanırsak, sizce gittiğimiz bu yol, Rabbim e ulaşır mı?

Bu sözleri söyleyenlere şunu hatırlatmak isterim. Allah sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum dediği halde (HÂŞÂ)sözünden cayacağını, daha sonrada Kur’an dışından da hükümlerden bizleri sorumlu tutacağını mı söylüyorsunuz? Bunu söyleyenin Rabbimle inatlaştığını, adaletini küçümsediğini, hatırlatmak isterim. Bunu yapmanın, buna inanmanın da cezasını, hayal bile etmek istemiyorum.

Allah Maide suresi 45. ayetinde, Allahın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendisidir diyorsa, Allah ın indirdiği Kur’an a özet bilgidir, orada her şey yoktur diyen, ZALİMLERİN TA KENDİSİDİR. Şunu da sakın unutmayalım. Hesabın görüleceği gün, peygamberimizin Furkan suresi 30. ayetinde söylediği gibi, Ey Rabbim benim toplumum bu Kur’an ı devre dışı bıraktılar diyecekse, bu sözden ibret almayan, burada anlatılmak isteneni anlamak istemeyenler, Rabbin huzurunda hiçbir yardımcı bulamayacaklardır.

Bu yazımı yazmakta ki maksadım, Haşr suresi 7. ayette geçen bir cümleyi alıp, ona bahsedilen konuda geçmeyen anlamları verip, beşerin yalan ve yanlışlarına delil göstermenin, bizleri nerelere sürükleyeceğini göstermek içindir.

Bizler Kur’an ayetlerinde geçen bir kelime ya da cümleyi alıp, ona eğer kendi inanç ve hurafe itikatlarımıza delil yaparsak, bizleri nasıl dinden saptıracağını bu örnekte görebiliriz. Ne yazık ki bu yöntem o kadar çok kullanılıyor ki günümüz İslam inancında, bunu yaptığımızda bu inancın nerelere varacağını sizler tahmin edin.

Haşr suresi 7. ayettin içinde şöyle bir cümle geçer.
(Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.)

Yukarıdaki cümleyi bahsedilen ayetten ayırıp düşündüğünüzde, inanılmaz yerlerde kullanıp, dinde açıkça kargaşa yaratabiliriz. İşte ne yazık ki İslam düşmanları içimize öyle yanlış inançları, yine Kur’an danmış gibi gösterip, bizleri can elinden vurmuşlardır, ama bunun farkında bile değiliz. Bizlere Kur’an ı tercüme ederken, öyle cümlelerle naklediyorlar ki, kafalarda soru işaretleri kalıyor.

Peki, Allah yukarıdaki sözüyle nelerden bahsediyor da, peygamber size ne verdiyse alın, vermediğinden sakının itiraz etmeyin diyor? Bu cümleyle Kur’an dışından bir şey vermesini asla anlayamayız, çünkü sana indirdiğim ile topluma hükmet diyordu elçisine Allah hatırlayalım. Sana indirdiğime ilaveler yaparsan, senin canını alırım diye de uyarıyordu. Peki, bu cümleyle bu sözlerle Allah ne anlatmak istiyor bizlere, gelin bu ayetin öncesine ve sonrasına da bakarak, ne anlatmak istiyor Rahman, onu Allah ın izniyle anlamaya çalışalım. Önce bahsettiğimiz ayetin, bir öncesine bakalım.

Haşr 6: Allah'ın, onlardan (mallarından) Peygamberine verdiği ganimetler için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir.

Bahsettiğimiz Haşr 7. ayetin bir öncesinde, savaşlarda kazanılan ganimetlerden bahsediyor ve bir konuda toplumun dikkatini çekiyor. Bu ganimetleri savaşlarda aldığınızda, hepiniz Allah adına at ve deve koşturup savaşmadınız diyor. Bakalım devamındaki ve bahsettiğimiz ayette ne diyor.

Haşr 7: Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.

Yukarıdaki ayeti bir başka mealden de verelim ki daha iyi anlaşılsın.
Haşr 7: Bu beldelerin halkından [ganimet olarak] ne alındıysa Allah, hepsini Elçisi'ne devretti, [ganimetin tümü,] Allah'a ve Elçisi'ne, [ölen müminlerin] yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir; (böyle yapıldı) ki o, içinizden [zaten] zengin olanlar arasında dolaşıp duran [bir servet] haline gelmesin. Bu nedenle, Elçi size [ondan] ne kadar verirse [gönülden] kabul edin ve size vermediği şey[i istemek]ten kaçının ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: çünkü Allah misillemesinde çetindir.

Allah elçisinin, İslam a karşı savaş ilan edenlerle savaşması neticesinde elde ettikleri ganimetleri, nasıl dağıtacağını topluma anlatıyor. O anı önce hayal edelim isteseniz. Müslüman olduğunu söyleyen birçok insan var, ama bir kısmı malını, karısını, çocuklarını bırakıp savaşa gitmeyi göze almayanlar da var içlerinde. Bu durumda bu insanların nefsi de bu ganimetlerden pay isteyecek, ya da bekleyecektir. Bakın bu insanlara Haşr 6. ayette gerekeni zaten Allah söylemişti. Peki devamındaki ayette neler söylüyor? Bakın toplanan ganimetlerin nasıl dağıtılacağını anlatıyor Allah. Rabbim her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız diyorsa, buna da açıklık getirmiş demektir. Bakın kimler içindir diyor.

(Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir.)

Bu açıklamayı yapıyor ki herkes ganimetten pay istemesin. Allah ve peygambere ait kısım, zaten devletin yönetimi için harcanacak bölümdür. Devamında yaptığı açıklamada ise bunun nedenini söyleyip, bu malların yalnız zenginler arasında dolaşması değil, fakirlere de fayda sağlaması içindir diyor. İşte tam burada o toplumun halini, içlerinden çıkacak itirazları düşünün ve hayal edin. Acaba nasıl itirazlar olmuştur ya da olacağını Rabbim bildiği için bakın topluca uyarıp ne diyor?

(Bu nedenle, Elçi size [ondan] ne kadar verirse [gönülden] kabul edin ve size vermediği şey[i istemek]ten kaçının.)

Şükürler olsun Rabbim e aklı olanın, ayetleri düşünerek anlamaya çalışanlara ne kadar güzel anlatıyor her şeyi. Allah bu sözleriyle, ganimeti dağıtırken, benim elçime itiraz etmeyin diyor. O en doğru bir şekilde sizlere dağıtacaktır. Peygamberiniz size neyi verdiyse onu alın, size bu konuda yasakladıklarına, vermediklerine de itiraz etmeyin ondan sakının. Vermediyse sizin hakkınız olmadığı içindir, başkalarının hakkına müdahale etmekten sakının diyor. Şimdide bu ayetin devamına bakalım ki konuyu daha iyi anlayalım.

Haşr 8: (Allah'ın verdiği bu ganimet malları,) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır.

İşte Yüce Rabbim çok daha net bir açıklama yapıyor ganimetlerle ilgili. Peygamberimizin ganimet dağıtımında kimsenin itiraz etmemesi için, elçisinin ganimetten kime ne verdiyse onu almasını, kimlerin hakkı yokta istemeye kalkıyorsa, ondan sakınmasını açıkça söylemiştir. Bu malların elçisi tarafından, yurtlarından uzaklaştırılmış, Allahtan yardım dileyen yoksullara, peygamberine canla başla yardım eden fakir muhacirlere dağıtılmasını istiyor. Sonunda da Rabbim ganimetlerin dağıtımında, en doğru bu yolun olduğunu söylüyor.

Lütfen yukarıdaki üç ayeti birleştirip düşünün. Üçü de savaşlarda alınan ganimetlerin nasıl dağıtılmasına dair açıklamalar yapıyor. Peki, bu ayetlerin içinde geçen şu cümleyi nasıl olurda konunun dışında anlamlar yükleriz?

(Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.)

(Bu nedenle, Elçi size [ondan] ne kadar verirse [gönülden] kabul edin ve size vermediği şey[i istemek]ten kaçının.)

Allah açıkça ganimetin dağıtımında, peygamberiniz sizlere ne verdiyse onu alın, vermediyse itiraz edip, almak için uğraşmayın bu hareketten sakının diyecek, fakat bizler bu cümleyi alıp, Rabbin asla bahsetmediği başka yerlerde, başka anlamlarda kullanacağız. Bunun bizleri dinden ne derece saptırdığının farkın damıyız dostlar? Eğer farkında değilsek, lütfen Rabbin ayetleri üzerinde dikkatle ve hiçbir etki altında kalmadan, hesabın görüleceği gün gelmeden, çok iyi düşünelim ve inancımıza yön verelim.

Hepimiz hesabımızı kendimiz tek başımıza vereceğiz. Huzuru mahşerde yanımızda, bu Dünyada edindiğimiz, hatta yardımı olacağına çok güvendiğimiz, inandığımız hiç kimse olmayacak. Çünkü onlarda kendi hesabının telâşesin de olacaklar. Gelin el birliğiyle Kur’an a müracaat edelim. Onu anlamaya çalışalım. Onun onaylamadığı hiçbir sözün ardı sıra gitmeyelim.

Peygamberimizin yolunu izlemek istiyorsak, bizlerde Kur’an ın yolunu izleyerek, peygamberimizin gerçek ümmeti olduğunu gösterelim. Hesabın görüleceği gün, yüzlerimizin ak olmasını isteyen, emin olduğumuz bilginin ardında gitmelidir. Rabbim bizleri, hesaba çekeceği kitabı apaçık söylemiş ise, bunun dışındaki kitaplara bizleri yönlendirmek isteyenlere, lütfen artık kanmayalım. Kur’anı anladığımız dilden bolca okuyalım, ayetler üzerinde düşünelim, aklımızı kullanalım. Çevremizden yardımlar alıp, Kur’an ı çok daha iyi anlamanın yollarını bulalım, araştıralım. Bunu yapmamızı Rabbim söylüyorsa, en doğru yol bu yol demektir.

Birileri bizlere, sen Kur’an dan anlayamazsın, anladığın dilden okusan da işe yaramaz, sen hüküm çıkaramazsın, Kur’an da her şey yoktur, Kur’anı anlamak için büyük ilim tahsil etmen gerekir diyorsa, bilmeliyiz ki bu insanlar, bizleri Kur’an dan uzaklaştırmak isteyen, İslam ı kendi çıkarları doğrultusunda kullanan, Allahın emrettiği dışında çok farklı bir inanç yaratan insanlardır. Çünkü Allah sizlere gönül gözlerinizi açacak, sizlere doğruyu gösterecek, kolaylaştırılmış, her şeyden nice örnekler verilen, anlaşılacak bir rehber gönderdimdiyor. Beşerin bile bir konuda yazdığı rehber kitap anlaşılıyor da fayda sağlıyorsa, nasıl olurda Yüce Rabbimin imtihan edeceği rehber kitap, güneş, gönül gözü anlaşılması zor olur? Hepimiz vaktimiz dolmadan, bu soruyu düşünelim ve imanımıza bu doğrultuda yön verelim.

Rabbim cümlemizi Kur’an ın rehberliğinden, onun ışığından, nurundan ayırmasın. Aklını kullanarak iman eden, kulları arasına alsın inşallah cümlemizi.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
4 Ocak 2012       Mesaj #5
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Enfal 61....67. ayetler
Bugün Kur’an dan anlamaya, üzerinde düşünmeye çalışacağımız ayetler, Enfal 65–66 ve 67. ayetler olacaktır. Üzerinde durup, sizleri düşünmeye davet etmek istediğim, bu ayetlerde geçen iki soru olacak.

Birincisi Allah 65. ayette iman edenlere güç ve kuvvet verip moral verirken, sizler düşmanın on katına bedelsiniz diye moral veriyor. Fakat daha sonra 66. ayette ise, şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi, dedikten sonra verdiği örnek ise, sizden biriniz düşmandan iki kişiye bedelsiniz şeklinde verdiği örnektir. Burada yükünüzü hafifletti sözüyle, acaba ne demek istiyor olabilir Rabbim? Ayrıca yükün hafifletilmesi ile bir önceki ayeti karşılaştırdığımızda, daha önce daha fazla güç ve yardım etmesine rağmen, daha sonra onu azaltmasının nasıl bir bağlantısı olabilir? Sanırım burası çok önemli.

67. ayette ise Allah, Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz, sözüyle acaba neyi kast ediyor olabilir? Birilerinin söylediği gibi, Allah burada esir alma öldür mü diyor, yoksa esirleri bedel karşılığı serbest bırak mı demek istiyor. Yoksa başka bir şeyden mi bahsediyor? Gelin Rabbimin izniyle, Kur’anı bir bütün olarak düşünerek, tüm bu ayetlerle Rahman bizlere ne anlatmak istiyor, onu anlamaya çalışalım. Önce şunu belirtmek isterim, yazdıklarım benim Kur’an dan anladıklarımdır. Sizlerde ayetler üzerinde düşünüp, değerlendirme yapmalısınız.

Önce Enfal suresi 61. ayetten itibaren hepsini yazalım ki, üzerinde daha iyi düşünebilelim.

Enfal 61: Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et, çünkü O işitendir, bilendir.

Enfal 62: Eğer sana hile yapmak isterlerse, şunu bil ki, Allah sana kâfidir. O, seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.

Enfal 63: Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.

Enfal 64: Ey Peygamber! Sana ve sana uyan müminlere Allah yeter.

Enfal 65: Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.

Enfal 66: Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) iki yüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle
beraberdir.
Enfal 67: Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah (sizin için) ahireti istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.

Konuyu anlayabilmek için 61. Ayetten itibaren baktığımızda, peygamberimize ve iman edenlere saldırılmadığı takdirde, kendisinin de saldırmaması emrini Allah veriyor ve barış yaparlarsa sende yap diyor. Demek ki İslam ı, dini yaymada barışçı bir çözüm amaç edinilmiş, bu çok açık anlaşılıyor.

Sana hile yapmak isteyebilirler, ama korkma ben inananların yardımına koşarım diyor ve moral veriyor elçisine. İnananların kalplerini birleştireceğini, bir güç oluşturacağını da söylüyor. 64. ayette de yine sen merak etme, senin az sayıda olman seni üzmesin, size Allah yeter o yardımcı olur diyor.

İşte tam buradan sonra işler farklılaşıyor ve üzerinde dikkatle düşündüğümüzde, Rahman bizleri sınıyor. Allah iman edenleri savaşa teşvik ediyor, karşı taarruza geçmeleri için değil, iman edenlerin kendilerini savunmak adına, savaşa davet ediliyor. Birçok savaşı kazanmalarını sağlıyor, onların sayıca az olmalarına rağmen, Allahın yardımı sayesinde galip gelmelerini sağlıyor.

Bu yardım ne yazık ki, iman edenlerin içinde bir zafiyet oluşturuyor. Artık nasıl olsa Allah bize yardım ediyor, çok fazla düşünmemize ve çaba göstermemize gerek yok demeye başlıyorlar ve işi gevşek bırakıyorlar.

Enfal 65. ayette yine iman edenleri teşvik ve savaşa davet adına moral verirken şöyle söylüyor;

Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler.

Yani siz düşmanın onda biri olsanız bile, siz galip geleceksiniz diye moral veriyor. Bakın bu iki ayetten, aslında alınacak çok dersler var. Kimisi bu ayeti örnek verip, bakın Allah bu ayetten sonra gönderdiği diğer ayetle bunu nesh etmiştir, hükmünü kaldırmıştır deme cehaletini gösterebilmişlerdir. Bunu söylediğimizde, Rabbim geleceği hâşâ göremedi de, daha sonra ayetini mi değiştirdi, işte bunun farkında bile değiller, bu hataları o kadar yapıyoruz ki, böylece yüzlerce ayetin üstünü örtmüş, ayetlerin verdiği hikmetten de mahrum kalmış oluyoruz.

Hâlbuki bu kıssadan çok büyük hisse çıkarmalıyız. Bu moralle savaşa hazırlanan iman edenler, daha öncede düşmanın saldırılarından, Allahın yardımıyla, hiç ümit etmedikleri bir durumdan, Rabbin yardımıyla kurtulmaları, savaşı kazanmaları ve bu ayetinde gelişi neticesinde, iyice gaflete düşen, gevşeyen savaş hazırlıklarında, nasıl olsa Allah yanımızda düşüncesiyle, gerekli önlemleri gereği gibi almayan bir ortam oluşuyor. Elbette Rabbim bu yanlış düşünceleriyle, gerekenleri yapmayan, azim ve inancı ile savaşa hazırlanmayanlara bir ders vererek, savaşı kaybetmelerine göz yumuyor, yardım etmiyor. Çünkü Allah çalışanın, çaba gösterenin yanındadır. Ben inandım iman ettim demekle değil, bu yolda azimle Allah için çalışmakla ancak Allahın yardımını sağlayabiliriz.

Enfal 66. ayetten de anlaşılıyor ki, bu gevşemenin sonunda büyük bir sorunla karşılaşıldığı anlaşılıyor. Bize ulaşan bilgilerden şunu da biliyoruz ki, bu ayet daha sonra savaşı kaybetmeleri sonucunda iniyor ve bakın ne diyor Allah?
(Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) iki yüz kişiye galip gelir.)

Sizde zayıflık olduğunu bildi diyor Rabbim, yani bana güvenip yapmanız gereken hazırlıklarda gevşeklik yaptınız, zafiyet gösterdiniz. Artık size verdiğim desteğin bir kısmını çekiyorum, size verdiğim bu desteğimi, size verdiğim güveni sarstınız, gerekenleri yapmadınız, çünkü desteğimin sorumluluğunu yerine getiremediniz diyor. İşte burasına dikkat edelim lütfen, bakın Allah ne diyor? Yükünüzü hafifletti. Peki, bu yük ne olabilir? Gelin bunu bir örnekle anlamaya çalışalım.

Siz bir işverensiniz, emrinize bir müdür aldınız ve ona o kadar güvendiniz ve öyle yetkilerle donattınız ki, adeta sizin yetkilerinize sahip oldu. Fakat bu kişi öyle büyük bir hata yaptı ki, araştırmadan, soruşturmadan, dikkatsizce birazda büyüklük taslarcasına, bir çalışanın yaptığını söyledikleri bir yanlış işten dolayı, işine son verdi. İşveren olarak bunu siz duydunuz ve araştırdınız, birde baktınız ki kendisine çok güvendiğiniz müdürünüz, araştırmadan, dikkatsizce haksız yere, işçinin işine son vermiş. İşte bu durumda müdürünüzü yanınıza çağırıp şöyle söylediniz kendisine;

Size çok güvenmiştim, tüm yetkilerimi sana vermiştim, seni desteklemiştim. Fakat ne yazık ki, bu yetki bu yük sana ağır geldiği anlaşılıyor. Onun için senin yükünü hafiflettim ve senin yetkilerini sınırlandırdım dediniz. İşte Rabbimde aynen böyle söylüyor. Size düşmanlarınızla savaşınızda yardımcı olacağım diye söz vermiştim. Birçok kez yardımcıda oldum. Fakat siz zayıflık gösterdiniz ve size verdiğim büyük desteğe layık olmadığınızı bana kanıtladınız, gereken azmi göstermediniz gevşediniz.Benim elçime gereken yardımı, özveriyi sağlamadınız. Onun için size verdiğim desteği azaltıyorum diyor.

Allah ne kadar destek verirse, onun karşılığını da ister. Bizlerde yaşamımızda mesleğimiz ile ilgili ne kadar yetki ve sorumluluk almış isek, o kadar işimiz daha zor demektir. Çünkü yetki, sorumluluk ve destek alanın yükü de o kadar ağırdır, ondan beklenenler de o kadar fazladır.

Burada yükünüzü hafiflettim derken, anlatılmak istenen sanırım anlaşılmıştır. Verilen örnekte, işveren müdürünün üzerine yüklediği sorumluluğu hafifletmemiş olsaydı, yine buna benzer hatalar yapacak ve bu sefer patronu onun işine son verecekti, bu daha kötü bir sonucun doğmasına neden olacaktı.

Buradan da şunu çıkartabiliriz. Allah verdiği güçlü desteğin karşılığını bizlerden bekler ve ister. Bunu başaramadığımız zaman da, büyük sorumluluk altına gireriz. Böyle bir durumla karşılaşmamamız içinde, verdiği desteği hafifletip Rahmana karşı sorumluluğumuzu azaltmıştır. Bu ayetten çok ama çok dersler çıkarmalıyız. Dikkat edin ayetin sonunda Rabbim, Allah sabredenlerle beraberdir diyerek sabırla, azimle gevşemeden savaşmalarını söylüyor.

Enfal suresi 67. ayet o kadar güzel anlamlı bir ayet ki, sanırım içinde fitne ve fesat olanlar, bu sözlerden nefislerinin istediği anlamı çıkaracaklardır. Ayetin başındaki cümleyi önce tekrar yazalım.
(Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz.)

Bakın Rabbim elçisine nasıl bir görev yapmasını istediğini, ne şekilde İslam dinini ve Kur’anı tebliğ etmesinin en doğru olduğu şeklini söylüyor ve ne diyor?
Yeryüzünde sana verdiğim görevi tüm topluma tebliğ edip, onlara güzelce anlatıp iman etmelerini sağla, bu çabayı gösterip tebliğ görevini yaparken, görev verdiğim hiçbir peygambere insanlara zorla değil, güzellikle bunu anlatmak yaraşır.

Hiçbir peygambere insanları esir tutarak, zorlayarak bu dini anlatmak yaraşmaz, yakışmaz diyor. Bakın ayetin devamında bunu zaten açıklıyor anlamak isteyene.
(Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah (sizin için) ahireti istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.)

Sizler yaşarken Dünya hayatını daha çok düşünüyor ve öyle yaşıyorsunuz. Hâlbuki bu hayatı yaşarken güzelliklerle, hayırla yaşayarak, Ahi ret içinde yaşayın diyor. Allah yaptığımız her şeyi, güzellik ve akılla yapmamızı ister bizden. Hiçbir zaman zorla, savaşla, kılıçla dinin yayılmasına izin vermez.

Peygamberimizin yaptığı tüm savaşlar, bizzat kendisinin iman etmeyenlere açtığı savaşlar değildir, tam tersine peygamberimize açılan savaşlar sonucunda olmuştur. Yani peygamberimizin savaşları savunma amaçlıdır, saldırı asla değildir.

Bu ayetlerden bizler, eğer kıssadan hisse aldıysak ne mutlu bizlere. Allahın rehberi bizler için bir güneştir. İçinde fitne ve fesat olmayan, bu güneşin aydınlığından istifade edecektir.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
13 Nisan 2012       Mesaj #6
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Lokman suresi 20 ve diğer ayetler

Aşağıdaki yazacağım ayetleri önce okuyalım daha sonrada günümüz yaşamımızdaki gerçeklerle karşılaştıralım.


Lokman 20: Görmediniz mi, Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür-görünmez nimetlerini üstünüze saçtı. İnsanlardan öylesi var ki, Allah uğrunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın mücadele eder.

Lokman 21: Böylelerine, Allah'ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler: "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Peki, şeytan onları, alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı?

Lokman 23: Güzel düşünüp güzel davranarak yüzünü Allah'a teslim eden, en sağlam kulpa yapışmıştır. İş ve oluşların sonu Allah'a varır.

Lokman 33: Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Herhangi bir şeyde babanın, evladı; evladın da babası yerine karşılık ödemeyeceği günden ürperin! Allah'ın vaadi haktır; dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın.

Yukarıdaki ayetlerden alacağımız dersler neler olabilir, isterseniz onu düşünelim. Ayetlerde bahsedilen cümleler üzerine odaklanıp, Rabbin dikkatimizi çektiği konuları ve bu sözleri günümüz ile karşılaştırıp dersler almaya çalışalım.

Rabbim Lokman suresi 20. ayetinde Allah hakkında ilimsiz, kesin ve doğru garantisi olmayan, hiçbir aydınlatıcılığı bulunmayan kitaplara dayanmadan, konuşup durduklarını söylüyor Rabbim.

Peki, bu sözlerden ne kast ediyor olabilir? Demek ki peygamberimizin devrinde öyle insanlar varmış ki, bunlar ellerinde Kur’an gibi apaçık garantili delilleri olmadığı halde, birçok konulara atalarından gelen bilgilere inanıyorlar ve doğru diye kabul ediyorlar ki, Rabbin böyle bir kızgınlığı var. Kur’an ellerinde olmasına rağmen, hala atalarından gelen rivayet ve gelenekleri din diye inanmaya devam ediyorlar. 21. ayette ise bu insanlara bakın nasıl seslenmişler, daha o devirlerde nasıl cevap almışlar?
(Allah'ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler: "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.)

Şimdide bu sözler üzerine düşünelim. Bakın Yüce Rabbim geleneklerinden gelen kanıtsız, ispatsız, delilsiz bilgilere inananlara Allahın indirdiğine uyun, yani KUR’ANA uyun diyor. 22. ayette ise yüzünü Allah a teslim eden, en sağlam kulpa yapışmıştır, diyerek acaba nereden bahsediyor olabilir? Elbette Kur’an dan, çünkü ne diyordu, Allahın indirdiğine uyun.

33. ayette ise Rabbim bizleri çok net uyarıyor ve bakın ne diyor?
(Dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın.)

Demek ki Dünya hayatında, birileri karşımıza dikilip kendi menfaatleri için, bizi din, iman ve Allah ile kandırıp, aldatabileceği uyarısını yapıyor Yaratan.

Şimdi gelelim bu ayetlerden nasıl bir ders almalıyız. Kur’an ın tüm ayetlerinin ilk muhatapları, elbette peygamberimizin devrindeki insanlardır. Şimdi diyebilir miyiz, bu ayetlerin muhatabı bizler değil, o devrin insanlarıdır? Eğer bunu söylersek Kur’an ın birçok ayetine iman etmemiş oluruz. Peki, bu ayetler bizlere günümüzde, yaptığımız yanlışlar la karşılaştırdığımızda, neler anlatıyor olabilir? Gelin şimdide onları düşünmeye çalışalım.

Lokman 20. ayette Rabbim hiç bir kanıtları, delilleri olmadan Allah adına konuşanlara kızıyor ve boşuna konuştuklarını söylüyor. Burada geçen ilimsiz, güvenilir, garantisi olmayan bir kitaba sahip olmadan inanılan sözlere kızıyor.

Peki, güvenilir kitap neydi? Devamındaki ayette Allah ın indirdiği KURAN olduğunu söylüyordu. Şimdi de düşünelim, günümüzde bizlere neler söyleniyor? Kur’anda her şey yazmaz, O özet bilgidir, Kur’an ı her kez anlayamaz, İslam ı öğrenmek isteyenler fıkıh kitaplarına bakmalı ve onlardan öğrenmelidir demiyorlar mı? Doğrusu ben Kur’an dan anlayamayacaksam, bu kitap özet bilgi olup her şey yazmıyorsa neden okuyayım, neden müracaat edeyim ona. Sizce bir rehber bu özellikleri taşır mı? Hele bu rehber, Allah katından geliyorsa.

Bakın toplum buna inandığı için, Kur’an ı yüksek bir yere asmış ve söyledikleri doğruluğundan emin olmadığımız, beşerin fıkıh kitaplarıyla iman eder olmuşuz ne yazık ki. Bu nasıl doğru bir yol olur, hiç mi Rabbin ayetlerini okumuyoruz?

Hani Rabbim Allah ın indirdiğine uyun diyordu? Peki, O devirde bunu söylediklerinde, Kur’an ile yetinmeyerek itiraz edenler, atalarının üzerinde buldukları şeye inanırız diyenlerle bugün, geçmişten örnek verip atalarımız yüzlerce yıl buna inanmış, nasıl olurda bundan vazgeçeriz dediğimizde, aynı duruma düşmüş olmuyor muyuz? Kur’an dışından sorgusuzca iman ettiğimiz kitapların, Rabbin katında doğru bilgiler olduğuna, kimler garanti verebilir bizlere?

Bizi Kur’an dışından ciltlerce dolusu kitaplara yönlendirenlerin kanıtı, delili Rabbin katında var mı, bu bilgilerin doğruluğuna dair? Bu garantiyi veren kimler? Aynı konularda birçok ihtilaflı konular olduğu halde, nasıl olurda dayanağı kesin olmayan, Kur’an ın onaylamadığı bilgilerin ardına düşer ve iman ederiz?

En sağlam kulpun, Rabbin indirdiği Kur’an olduğu ayan beyan açık olduğu halde, nasıl bu gerçekleri görmezden geliriz? Bizi, Rabbin huzurunda yaptığımız onca yanlışlardan kim kurtaracak, bunu düşünen var mı? Hatırlayınız Rabbim Zümer suresi 69. ayetinde hesap günü hangi kitap ortaya konarak yargılanacağımızı söylüyordu, lütfen hatırlayalım sözleri;
(Kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir.)

İşte bu gerçeklerin farkına varan herkes, din kardeşini Kur’an a davet etmelidir. Bende bunu yapmaya çalışıyorum, elimden geldiğince. Bizlere Kur’an dışından anlatılan her sözün ve bilginin Kur’an süzgecinden geçmesi ve Rabbin kelamına uyması kaydıyla da, almamızın faydalı ve en doğru yol olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Tüm bunları söylemem elbette bazı kardeşlerimin hiç hoşuna gitmemiş ve bir yazımı beğenen bir kardeşim, yazımı kendi sitesinde yayınlamış, fakat ne yazık ki bir diğer arkadaşı onu ikaz ediyor sırf yazıyı yazan kişi bakın kendi düşüncesine uymayan yazılarımı okuduğu için, diğerini uyarıyor ve bakın ne söylüyor. Bence çok ibret almamız gereken bir zihniyet olduğu için, yazıma almayı doğru buldum.

(Evet, öykü güzel ve getirilen yorumda tam bir ince zekânın ürünü,
lakin hedef tehlikeli.
Zira yazar din olarak sadece akıl ile Kur'an-ı muhatap alarak, yalnız Kur`an-ı Kerim`in getirdiği İlâhî hükümleri kabul edip, dinin diğer temel kaynakları olan Sünnet, İcma ve Kıyas`ı reddeden bir görüş içerisinde.
Mesnetsiz ve delalette kalan bu düşünce ve taraftarlarıyla münazara halindeyiz.
Rabbim hidayet versin inşallah!
Tavsiyem bu yazarın diğer yazı ve görüşlerinden uzak durmanız.
Selam ve dua ile kardeşim.)


Rabbin kelamı anlayarak okunmadığında, işte böyle bir inancın doğması da kaçınılmaz olur. Rahman size indirdiğim kitaba uyun ondan sorumlu olacaksınız, Kur’an a sarılın sözlerini bizzat tebliğ almayan bir zihniyetin, Kur’an ın yüzlerce ayetine belki de bilmeden iman etmediğinin farkında bile olmayan kardeşlerimiz var ne yazık ki. Bakın bu kardeşimiz ne diyor benim için?

(Sadece akıl ile Kur'an-ı muhatap alarak, yalnız Kur`an-ı Kerim`in getirdiği İlâhî hükümleri kabul edip dinin diğer temel kaynakları olan Sünnet, İcma ve Kıyas`ı reddeden..)

Düşünebiliyor musunuz, bu düşünceye göre Kur’an hükümlerinden başka dine hüküm veren, başka kaynaklar olduğuna inanan, bu kardeşimiz bu sözleriyle Hüküm yalnız Allah ındır ayetlerini inkâr ettiğinin farkında bile değil. Kur’anın aklı ön plana çıkardığını bilmediği, çok net anlaşılıyor. Rahman muhatap alınacak ve Rabbin koruması altında olan Kur’an ile aynı kefeye koyduğu kitaplarla, şirk koştuğunu anlamış olsaydı, bu kardeşimiz asla böyle sözler söylemezdi, bundan eminim.

Esas önemli olan söz ettiği sünnet, icma ve kıyasın aklın en önemli öğeleri olduğunun farkında olsaydı, peygamberimizin hiçbir sözünün Kur’an a aykırı ve zıt olmayacağını da bilirdi. Eğer Rabbim aklı ön plana çıkarıp, bizleri bu yönde yön veriyorsa, icma ve kıyasında akla, mantığa, Kur’an a uymayan bir sonuç çıkarmasının da, mümkün olmayacağını öğrenmesi gerekirdi. Hiçbir akıl ve mantık, Kur’anın onay verdiği, emrettiği bilgiyi dışlamaz reddetmez. Ama aynı akıl, Kur’an ın yasaklamadığı, bahsetmediği, hüküm vermediği bir konuyu yasaklayanları da kabul etmez, onay vermez.

İşte akıl devre dışı kalırsa bu gerçeklerde ortadan kalkar. Süzgeci olmayan her bilgi tortuludur, karışıktır, yabancı bilgilerle yanıltılmış demektir. İşte dinin de süzgeci KUR’AN DIR. Eğer bu süzgeci kullanmıyorsak, sonuçtan asla emin olamayız.

Şu sözleri benim için söyleyen kardeşimin bu sözüne yürekten katılıyorum. (Rabbim hidayet versin inşallah!) Kardeşimizin bu sözüne yürekten ÂMİN diyorum, çünkü Rabbin hidayet vermediği bir insan, şeytanın esiri olacaktır, Allah bu durumdan bizleri korusun. Bu kardeşimiz benim yazdığım yazılar için ise şunları söylemiş.

(Tavsiyem bu yazarın diğer yazı ve görüşlerinden uzak durmanız ..)
Eğer ben yazılarımda, karşımdaki insanları Rabbin kitabına değil de, emin ve garantisi olmayan bilgilere, kitaplara yöneltiyorsam, gerçekten yazılarımın okunması tehlikeli demektir. Eğer ben yazılarımda Rabbin ayetlerini okuyup anladıktan sonra, aklınızla düşünmenizi tavsiye etmiyor da sizlere, Kur’an dan sizler anlayamazsınız diyerek, beşerin kitaplarına yöneltiyorsam, gerçekten benim yazdıklarım tehlike saçıyor demektir. Eğer sizlere bu yolu tavsiye ediyorsam yazılarımı okumayın. Çünkü bu tavsiyeler sizi Allah a değil, şeytana yaklaştıracaktır. Benim yaptığım âcizane sizleri Kur’an a davet etmek, onunla sizleri kucaklaştırmaktır o kadar.

Yüce Rabbim şahittir ki, ben her yazımda sizleri KUR’ANA davet ettim. Kur’anı anlamaya ve düşünmeye yönlendirdim. Bende bir beşerim hata yaparım diyerek, söylediklerimi Kur’an ile karşılaştırmanızın en doğru yol olacağını söyledim sizlere. Hiçbir zaman hiçbir yazımda, Kur’an dışından gelen bilgilere kulaklarınızı kapatın demedim, dememde. Bizler için faydalı olan, Kur’an onayından geçen her bilgi faydalı ve yararlı olacaktır dedim ve özellikle Kur an süzgecinden geçmeyen sözlerin, dine nifak soktuğunu, bunların ayrılması için KURAN VE AKIL el birliğiyle rehberimiz olmalıdır dedim. Tüm bu sözlerime YÜCE RABBİM ŞAHİTTİR.

Rabbim bizleri şeytanın şerrinden, şeytanlaşmış kalplerin iftiralarından korusun. Bunlarla mücadelede Rabbim, cümlemize yardım etsin inşallah.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK







halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
21 Nisan 2012       Mesaj #7
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Muhammed suresi 2 ve 3. ayetler

Bizler ne yazık ki inancımızı, imanımızı Rabbin rehberine bizzat müracaat etmek yerine, aracı koyarak bir başkasından İslam ı öğrenmenin, daha doğru olduğuna inandırılmışız. Çünkü bizlerin Rabbin kelamını okuduğumuzda anlayamayacağımız öğretilmiştir.

Böyle olunca da, özellikle Kur’an ın muhkem ayetlerine müracaat edeceğimiz yerde, bizlere önerilen ve her mezhebin farklı fıkıh kitaplarına yönlendirilerek, İslam ı yaşamamız sağlanmıştır. İşin kötüsü her mezhep kendi fıkhını yarattığı içinde, Rabbin rehberliğinden uzaklaşan bizler, hangi kapıya sığınacağımızın telâşesin de, imanımızı yaşar olmuşuz.

Allahın bizleri, Kur’an ın ipine sarılın davetini hatırlatanlara da, sen onca âlimi devre dışımı bırakıyorsun, sen onlardan daha mı akıllısın, türünden sert cevaplar verilmektedir. Hâlbuki unutulan en önemli konu ise Rabbin rehber olsun diye gönderdiği, açık ve anlaşılır olduğunu da özellikle belirttiği halde, Kur’an ı yeterli görmediğimiz gözden kaçmakta, beşerin kitaplarının dini, İslam ı açıklayabileceğini söyleyerek, Kur’an ın yerine koyduğumuz beşerin kitaplarıyla, Rahman a yaptığımız saygısızlığın farkında bile olamıyoruz.

Allah ın hadi bir benzerini getirsinler, dediği kitabın açık olmadığını ve herkesin anlayamayacağının söylenmesi, sizce günahların en büyüğü değil de nedir?
Rahman sizleri bu kitaptan sorumlu tutacağım dedikten sonra, acaba bizlere yemin ederek kolaylaştırdığını söylediği kitabı, tam tersini yapıp, anlaşılması zor yaparak, bizleri zor anlaşılan bir kitaptan mı hesaba çeker?

Birazcık düşündüğümüzde yaptığımız saygısızlığın farkına varmak, sanırım zor olmasa gerek. Yeter ki Rabbin rehberinin ışığından, güneşinden istifade edebilelim. Eğer bu çabamızın önünde, beşerin aydınlatmayan el lambası varsa, asla gerçekleri göstermeyeceğini gözlerimize perde indirip, gönüllerimizi mühürleyeceğini söyleyen Rabbim e artık kulak verelim.

Sizlere aşağıda Muhammed Suresi 2 ve 3. ayetleri hatırlatarak, üzerinde düşünmeye davet etmek istiyorum. Aşağıda yazdığım ayetler, peygamberimiz devrinde ona inanan ve inanmamakta ısrar eden toplumun, dikkatini çekmek adına indirilmiştir. Ayetlere çok dikkat edelim ve sözcüklerin üzerinde iyice düşünelim. Önce ayetleri yazalım.
Muhammed 2: İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilene inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.

Muhammed 3: Bunun sebebi, inkâr edenlerin batıla uymaları, inananların da Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır. İşte böylece Allah, insanlara kendilerinden misallerini anlatır.

Muhammed suresi 2. ayette, Rabbim iman edip yararlı işler yapanların ve çok dikkat edelim, bakın daha sonra ne diyor?
(Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilene inananların…)

Burada özellikle dikkat çekilene dikkat edelim. Rabbin günahlarını affettiği ve hallerini düzelttiği insanların nereye inandığını söylüyor?
(Hak olarak Muhammed'e indirilene..)

Peki, bize böylemi öğrettiler? Kur’anda her şey yoktur, O özet bilgidir demediler mi? Önümüze Kur’an yerine, ciltlerce dolusu beşerin kitaplarını koymadılar mı? Demek ki bize öğretilen ile Rabbin sözleri arasında çok büyük farklar var. Allah hem gönderdiğim kitaba inanın diyecek, ama O kitapta her şey olmayacak ve anlaşılması zor olacak öylemi dostlar? Bu sözlere inanmakla, nasıl büyük bir hata yaptığımızı, sanırım mahşerde hesap günü fark edeceğiz. Çünkü gözlerimiz perdeli, gönüller taş gibi iman eder olmuşuz. Allah bizleri affetsin.

Şimdide ayetin devamında, aslında iman etmeyen inkâr edenlere bir sesleniş var. Fakat sanırım buradan bizler günümüzde de çok büyük dersler çıkarmalıyız. Bakın Rabbim ne diyor iman etmeyenlere?

(Bunun sebebi, inkâr edenlerin batıla uymaları, inananların da Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır.)

Rabbime şükürler olsun bu kadar açık sözleri de anlayamıyorsak, önce elimizi başımızın arasına koyup çok iyi düşünmeliyiz. Bakın Allah hiç iman etmeyenlerin inandıklarına nasıl işaret ediyor ve ne diyor?

(inkâr edenlerin batıla uymaları.)

İman edenler için ne diyor burası çok önemli.
(inananların da Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır)

Rabbimden gelen hakkın da Kur’an olduğunu ayetin başından anlıyoruz.
Şimdide inkâr edenler ve iman etmeyenler için Rabbim nereye iman ediyorlar diyordu?( inkâr edenlerin batıla uymaları.) Burada bahsedilen batıl ne olabilir sizce? Elbette emin olmadığımız bilgi ve rivayetler. Emin olunan bilgi ise elbette KUR’AN. Ya da Kur’an ın onayından geçmeyen sözlere de batıl diyebiliriz. Burada bahsedilen batıla inananlar, Allah ı inkâr edenler değil, burası çok önemli. Allah ın gönderdiği kitapları yeterli görmeyip, hakkı batıl ile karıştıranlar. Bunlar Yahudiler ve Hıristiyanlar. Onlarda ellerinden ki hak olan kitabı bırakmış, batılın takipçileri olduğu için, Allah yeni bir resul ve rehber göndermiştir.

Peygamberimizin bizlere Kur’an ile hükmetme görevi aldığı, birçok ayette açıkça belirtilmiştir. Peygamberimiz Kur’an dışına asla çıkmayacağına göre, onun sözüdür diye nakledilen her bilgiyi Kur’an süzgecinden geçirip öyle kabul etmeliyiz. Eğer peygamberimizin ümmeti olduğunu söylüyorsak, onun yolundan gittiğimizi iddia ediyorsak, ona saygı duyuyorsak, bunu mutlaka yapmalıyız.

Onun adına uydurulan hurafelere inanmayarak, peygamberimize karşı sevgimizi, saygımızı göstermeliyiz. Bu ayetten çıkarmamız gereken en önemli ders, peygamberimiz devrinde yalnız Kur’an ı yeterli görmeyip iman etmeyerek, atalarından gelen inançlardan vazgeçmeyenlerden bahsedilmektedir. Kur’an da atalarının hurafe inançlarından vazgeçmek istemeyenlere karşı, büyük ikazlarla doludur. Allah hakka batıl karıştırmayın derken, Rabbin ne anlatmak istediğini, lütfen dikkatle düşünelim.

Günümüzde Kur’an ın hiç bahsetmediği, hüküm vermediği bir bilgiyi, şüphe etmeden rehber Kur’an ile karşılaştırmadan, peygamberimizin hadisleridir dediklerinde, alıp kabul edersek, sanırım peygamberimizin devrinde hurafelere iman edenlerle, Allah korusun aynı hataya düşmüş olmuyor muyuz?

Peygamberimiz sağlığında, kendi sözlerinin nasıl çarpıtılıp değiştirildiğini görmüş ve bu konuda ümmetini uyararak, benim sözüm olup olmadığını anlamak için, Kur’an ile karşılaştırınız demiştir. Daha da ileri giderek, kim ben söylemediğim halde bu peygamber sözüdür derse, cehennemdeki yerini hazırlasın diyerek, dikkatli olmamızı önermiştir. Kendisinin Kur’an dan başka hiçbir bilgiyi tebliğ etmediğini hadislerinde bakın nasıl dile getirmiştir.

Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın.
Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403

Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. Allah’a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran’ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılma-dım. Kuran’ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım.
İbni Hişam Siret 4 sayfa 332

İşte bizler bu kadar güzel ve asil bir peygamberin takipçileriyiz, şükürler olsun Rabbim e. Sizlere son olarak bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. İman etmekte zorlanan insanlara hitaben yazılan bu ayetten, sanırım bizler günümüzde daha çok ders almalıyız. Kur’anı herkez anlayamaz, onu veli insanlar anlar diyenlere de, güzel bir cevabı sanırım Rabbim onlara veriyor.

Muhammed 24: Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?

Rahman iman etmeyen, ya da iman etmekte zorlanan topluma bakın ne diyor? Kur’anın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Demek ki düşündüğünüzde anlaşılması zor bir kitap değil, anlaşılabilecek bir kitapmış. Fakat bizler sanırım Kur’an ı anladığımız dilden hiç okumadığımızdan, bunun farkına bile varamıyoruz. Ya ayetin devamındaki sözlere ne dersiniz? Ben buna yorum yapmak istemiyorum. Kalplerinde mühür olmayanlar hemen Rabbin ne söylediğini anlayacaktır.

(Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?)
Dilerim Rabbimden kalpleri mühürlenmeyen, gözlerine perde inmemiş kulları arasına, bizleri de Rabbin alması dileklerimle.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

candasarin - avatarı
candasarin
Ziyaretçi
24 Nisan 2012       Mesaj #8
candasarin - avatarı
Ziyaretçi
Kıymetli Arkadaşlar, sitemizde yazı yazan HALUKGTA rumuzlu kişinin hedefi; inanan kardeşlerimizin zihinlerini bulandırmak ve onları imani ve itikadi konularda şeytani bir zekâ ile şüpheye düşürmektir. Halukgta sayısız Türkçü - milliyetçi siteden üyelerin şikayetleri üzerine uzaklaştırılmıştır. Çok zeki ve ustaca insanları kolay ikna eder ve bunlar bir ekiptirler. Saygılarımla

Kendisi hakkında bilgilerimi ikiye katlayarak bakınız
http://www.ismailaga.info/yazi/tag/h...abak-yazilari/

Hemen hemen bir çok islami site ve forum,blog yazısı olan bu yazarımız,İşine geldiği zaman Allah bilir, tarih bilir, Kur'an bilir..Eee! Rasul bilmez mi ? Rasulun sözleri, bir tarihi konudan veya isimden bahseden sözlerden daha mı değersiz.

Uydurma hadisler var diye Peygamberi çöpe atamayız. Sizin anlayışınız yazılarınız bu şekilde. Yine yazarımıza göre Peygambere gerek yok diyor, sadece kuran yeterlidir denilmekte, öyle algılanmasını istiyor.Amaç kur'an-ı Kerim'i tahrif etmekle eşdeğer.Bakınız: Havariler: Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygamber'e uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şahitlerden yaz, dediler.
Âl-i İmrân Suresi 53

Eğer sadece kur'an yeterse bu ayeti de gözden kaçırmayın.



Yine bakınız yazarımız : Ben elimden geldiğince Kur'anla sizleri uyarmaya çalışıyorum, dikkat edin Kur'anla diyorum. Bu yazıyı buraya eklememin bir nedeni vardı. Acaba nasıl bir tepki verecekler diye. Ben cevabımı aldım sizlere teşekkür ederim. Sanırım sizin de kafanızı Kur'an ayetleri ile karıştırdım.


Amaç Kur'an-ı Kerimin tek kitap olduğunu Yaymak değil , amaç tahrif etmek.


Bu sitenin yöneticileri de o yasaklı olduğunuz sitelerin yöneticileri gibi hassas davranıp Allah yolunuzu açık etsin der ise çok daha isabetli olur.


Sayın Haluk Gümüştabak, Allah rızası için insanlarımızın zihinlerini daha fazla çelmeyiniz. Birçok hadis ve ayetlerin işine gelen taraflarını alıp, yarım ve yanlış açıklamalarla günah işliyorsunuz. Bu zamana kadar insanları şaşırtan ve saptıran yazılarınızın farkına varan biz kulları da Allah sizin gibilerden korusun. Amin.
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
24 Nisan 2012       Mesaj #9
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
BAKARA 44. Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz -hem de ilahi kelamı okuyup durduğunuz halde?- Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?

Necm 32:…. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.


Bakara 5. İşte onlar Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.


Bakara 42: Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın hakkı gizlemeyin.
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
29 Nisan 2012       Mesaj #10
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Allah elçisine, sen olmasaydın kainatı yaratmazdım, demiş olabilir mi?

Allah yarattığı kullarına, akıl ve özgür iradesi verdikten sonra, yinede yalnız bırakmamış, onlara rehberler yol göstericiler göndermiştir. Fakat ne yazık ki biz Rabbin kulları, Allah ın rehberinden istifade etmesini bilememiş, nefsimizin esiri olarak, adeta beşeri putlar yaratmışız kendimize.


Yahudiler ve Hıristiyanlar, Allah ın rehber olsun diye gönderdiği kitaplarında hiç bahsetmediği halde, görev verdiği elçilerini adeta putlaştırarak, Allah ın oğlu yakıştırmasını yapmışlardır. Kur’an da bu konudan bahsederek, bakın ne diyor bizlere.

Tevbe 30:Yahudiler: "Uzeyr, Allah'ın oğludur." dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih, Allah'ın oğludur." dediler. Kendi ağızlarının sözüdür bu. Kendilerinden önce inkâr edenlerin sözlerine benzetme yapıyorlar.

Bu yanlış inancın ardı sıra gidenlere bizler, Allah evlat edinmez, O yücedir eşi benzeri yoktur, doğmamıştır, doğrulmamıştır diye cevap veririz, Kur’an dan aldığımız bilgiler ışığında. Bakın Allah evlat edindi diyenlere, Yaradan nasıl bir cevap veriyor.

Bakara 116: "Allah çocuk edindi." dediler. Hâşâ! Böyle bir şeyden arınmıştır O! Tam aksine, göklerdekiler de yerdekiler de O'na aittir. Bunların tümü O'nun önünde boyun bükmektedir.

Allah yarattığı kulunu evlat edinmeyeceğini, böyle bir davranıştan arınmış olduğunu söylüyor bizlere. Tam aksine göklerde ve yerde ne varsa Allah a ait olduğu ve onun önünde herkesin boyun eğdiğini söylüyor.

Şimdide acaba buna benzer büyük hataları, biz Müslümanlarda farkında olmadan yapıyor olabilir miyiz? Hemen verdiğiniz cevabı duyar gibiyim. Hâşâ asla, Allah evlat edinmez, dediğinizi duyar gibiyim. Peki, yarattığı kulunu evlat edinmeyen, eşi ve benzeri olmayan, yüceliğini hayal bile edemediğimiz, ol dediğinde her şeyin olduğu bir yaratıcı güç, yarattığı kullarından Habib, Halil yani sevgili, dost, arkadaş edinir mi? Hadi bakalım şimdi bu soruma, nefsinizde cevap veriniz.

Ne yazık ki bizler, diğer ehli kitabın yanlışlarına öyle bir düşüyoruz ki, belki de onlardan daha büyük bir yanılgı içindeyiz. Allah evlat edinmez diyoruz, ama bugün bizler, evlat edinmekten hiçbir farkı olmayan, hatta daha da ileri gidercesine bakın neler söylüyoruz. Aşağıdaki sözleri Allah ın söylediğine inanıyoruz, Kur’an da tek kelimesi geçmediği halde.
(Ey Resulüm, İbrahim’i Halil [dost], seni de Habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiç bir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için, dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye]

Ne dersiniz, Allah evlat edinmez ama yarattığı kulları içinden dost, sevgili, arkadaş edinir mi? Birde yarattığı âlem bir tarafa, sen bir tarafasın şeklinde sözler söyler mi? Sen olmasaydın bu âlemi yaratmazdım, senden daha sevgili hiç bir şey yaratmadım. Senin benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için, dünyayı ve dünya ehlini yarattım demiş olabilir mi? Kur’an ın özüne, ayetlerine ve Rahmanın eşsiz, tarifsiz yüceliğine, uyuyor mu bu sözler?

Bizler Allah evlat edinmez dedikten sonra, nasıl olurda Allah yarattığı kulları arasından peygamberimizi dost, sevgili edindi deme yanlışını gösterebiliriz? Bunu düşünen var mı? Bu bilgiler Kur’an da olmadığına göre, bizlere hangi emin yoldan geliyor da, bizler hiç şüphe duymadan iman ediyoruz?

Hz. İsa Allah ın oğlu demekle, yazdığım ve kutsi hadis adı altında geçen yukarıdaki hadisin, bir birinden farkı var mı? Hıristiyanların Hz. İsa Allah ın oğlu diye inanmaları ile bizler onların yaptıkları bu büyük hatadan daha ileri giderek, Peygamberimiz olmasaydı Allah bu âlemi yaratmazdı, düşüncesine inanırsak, hataların en büyüğünü yapmış olmaz mıyız sizce?

Bizler rivayetleri, sanıyı Kur’an ın ne yazık ki önüne geçirerek, dinden ne derece uzaklaştığımızın farkında bile değiliz. Hâlbuki Allah yeryüzündekilerin tümünü, kimler için yaratığını apaçık bakın nasıl söylüyor.

Bakara 29: O Allah'tır ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı. Sonra göğe saltanat kurdu da onları yedi gök halinde düzenledi. O Âlim’dir, her şeyi çok iyi bilir.

Ne dersiniz sizce Kur’an ayetlerine, kutsi hadis diye nakledilen bu sözler uyuyor mu? Ne yazık ki kutsi hadis adı altında, Kur’an a eş tutularak, toplum öyle bir aldatılıyor ki, Yahudileri de, Hıristiyanları da bu konuda geride bırakıyoruz.

Aşağıdaki bilgilere ve düşünceye inandığımızda, sizce Kur’an dan uzaklaşıp, bir meçhule doğru gitmiş olmuyor muyuz?
Arş üzerinde, cennetteki her şeyin üzerinde benim ismim vardır.

Hadisi şeriflerde buyuruluyor ki;
Adem aleyhisselam cennetten çıkarılınca, ya Rabbi Muhammed aleyhisselamın hürmetine beni affet diye dua etti.

Allahü teala ise, (Ne cevap vereceğini bildiği halde, cevabını da diğer insanların duyması için) Ya Âdem onu henüz yaratmadım nereden bildin? Buyurdu.

Âdem Aleyhisselam da, Arşta”La ilahe illallah Muhammed ün Resulullah” yazılı olduğunu gördüm anladım ki, şerefli isminin yanına ancak en çok sevdiğinin, en şerefli olanın ismini layık görürsün dedi.

Allahü teala buyurdu ki: “ Ya Âdem doğru söyledin. O bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine dua ettiğin için seni affettim. Eğer Muhammed aleyhisselam olmasaydı, seni yaratmazdım”

Cennette her ağacın yaprakları üzerinde, la ilahe illallah Muhammed ün Resulullah yazılıdır.

Allahü Teâlâ yine buyurdu ki:
Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismi ile her ne isteseydin kabul ederdim. O olmasaydı seni yaratmazdım.

Mirac’da Allahü teala, peygamber efendimize,( Senden başka her şeyi senin için yarattım) buyurunca, Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem de,( Ben de senden başka her şeyi, senin için terk ettim) dedi. ( Mirat-ı Kâinat) denilmektedir.

Acaba bu bilgilerin nerelerden bizlere ulaştığı konusunda, hiç düşünen var mı? Hiç sanmıyorum, akıl bir kenara bırakılmış, edindiğimiz velilerin peşi sıra öyle bir gidiyoruz ki, bataklığın içinde çırpındığımızın bile farkında değiliz.

Hâlbuki Allah bizleri çok açık uyararak, hakkında bilgin olmadığı, yani emin olmadığın şeyin ardına düşmeyin, sizleri sorumlu tutarım demişti. Emin olacağımız bilgininde Kur’an olduğunu ve onun ipine sarılmamız gerektiğini de, birçok kez Kur’an da tekrar etmişti bizlere.

Allah bir ayetinde, biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık diyerek, hakka batıl karıştırmamamız için uyarır bizleri. Ama bizler yukarıdaki bilgilerin, Kur’an da olmadığını bildiğimiz halde, hiç araştırma gereği dahi duymadan, inanmakta sakınca bile görmeyiz. Çünkü bizler inancımızda, imanımızda Kur’an ı yeterli görmeyiz de ondan.

Yine Yaradan Araf suresi 33. ayetinde, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır diye verdiği hükmü, unuttuk mu yoksa? Halbuki Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye uyarmamış mıydı bizleri? Bu ayetleri hatırlayan, duyan yok mu?

Tüm bunları söylediğimizde, bu bilgilere inananlar şunu söylüyorlar. İslam âleminin büyük bir çoğunluğu buna inanıyor. Bir akıllı azınlık siz misiniz, diye karşılık veriyorlar. Yaradan bunlara da cevap veriyor ve bakın Kur’an ın dışından rivayetlerle dine hüküm koyanlara, yani sanıya iman eden çoğunluğa nasıl cevap veriyor.

Enam sur. 116: Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.

Demek ki, çoğunluk öyle inanıyor demek büyük hata. Daha da büyük hata, emin olmadığımız rivayet, sanı yani zannetmek, emin olunmayan bilginin ardı sıra gidenler için, Yaradan ın söyledikleri çok dikkat çekicidir. Onlar sadece SAÇMALARLAR diyor.

Peygamberimiz gayb konusunda, Allah ın Kur’an da bildirdiği dışında hiçbir gaybı bilgisi olmadığını söylüyor bizlere. Bakın birkaç örnek.

Neml 65: De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

Hud 123: Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah'a aittir. Her iş O'na döndürülür. Öyle ise O'na kulluk et ve O'na dayan! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.
Enam 50: De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?

Yukarıda ki ayetlerle, bizlere rivayet edilen hadisler birbirini onaylıyor mu? Peygamberimiz, bana bildirilen dışında gaybı ben bilmem diyor. Ama biz peygamberimizin söylediğini iddia ettiğimiz (Arş üzerinde, Cennetteki her şeyin üzerinde benim ismim vardır.)sözlerine inanabiliyoruz. Daha çok detaylar verilen bilgiler, acaba nereden alındı? Kimler verdi Kur’an ın tek kelime bile bahsetmediği bu bilgileri bize diye, hiç düşünmüyor muyuz?

Bizler İslam ı günümüzde öyle bir yaşıyoruz ki, cahiliye dönemini aratmıyor. Kur’an devre dışı kalmış, rivayetlerle İslam yaşanır olmuş. Şükürler olsun ki elimizde dimdik duran, Rabbin korumasında, hesabını vereceğimiz FURKAN var. Varda, ondan istifade eden, onu anlayarak okuyan, üzerinde düşünen var mı, işte orası önemli.

İslam toplumunun büyük çoğunluğu, ne yazık ki büyük bir yanılgının ardı sıra giderek, Kur’an ı devre dışı bıraktığının farkında bile değil. Edindikleri velilerin kitapları, toplumun elinden düşmüyor. Kur’an peygamberimizin mahşer günü söyleyeceği gibi, ne yazık ki devre dışı bırakıldı.

İslam toplumu olarak, halimiz hiçte iç açıcı değil. Ne olur affet bizleri Rabbim. Gözlerimizdeki, gönlümüzde ki gaflet perdesini kaldır bizlerden. Yaptığımız hatalarımızı görmemizi sağla bizlerin. Böyle devam ederse, geçmiş kavimlerin uğradığı cezalardan, bizlerde asla kurtulamayacağız.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


Benzer Konular

2 Ağustos 2012 / ThinkerBeLL Kur'an-ı Kerim
28 Kasım 2010 / tekask Kur'an-ı Kerim
27 Mayıs 2014 / Ziyaretçi Cevaplanmış
16 Mayıs 2011 / ThinkerBeLL Kur'an-ı Kerim