Arama

Hitit Mimarisi

Güncelleme: 26 Aralık 2008 Gösterim: 14.285 Cevap: 0
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
15 Eylül 2008       Mesaj #1
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Hitit Mimarisi

Sponsorlu Bağlantılar
Anadolu’da alt bölümleri kyklop (dev) biçimi iri taşlardan oluşan anıtsal mimarlık eserleri, Hititlerle birlikte daha Eski Krallık Dönemi’nde başlamıştır. Sur duvarlarının baskın, saldırı merdivenleri ve yeraltı tünelleri ile donatılmış olması ilginçtir. Böylece bir savunma yapısı olan surlar aynı zamanda hücum ve baskın tuzağı niteliğini kazanmıştır . Hattuşa kent duvarı bu olanakları ve sağlam kyklop biçimi örgüsü ile eski dünyada eşsizdir.

Boğazköy’de Büyükkale, Hitit devlet yapılarının, devlet arşivinin (binlerce tabletin yer aldığı kitaplık), kabul salonlarının bulunduğu çok iyi korunmuş bir tepe idi. Boğazköy kentine ve bütün ovaya egemen olan bu kalenin, bütün çağdaş Şark Dünyası’nda bir benzeri yoktu.

İki yanı dik meyilli, uzun ve geniş bir yamaç üzeriııde kurulmuş olan Hattuşa Kenti, yedi büyük tapınağı, iki düzineye yakın küçük tapınakları ve yukarıda sözünü ettiğimiz ilginç kent duvarı ile o zamanki bütün dünyanın en görkemli başkentlerinden biri idi.

Büyükkale , çağdaşı Troia VI ve Hellenistik Dönem’deki Bergama (E. Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, 5.baskı 1995. Şek.286) gibi konsantrik yarım dairelerden oluşan bir kent planı göstermektedir. Büyük tapınaklar asimetrik bir düzen sergilemektedirler . Hitit mimarlığında sütun tonun yerine dört köşe direkler kullanılıyordu. 1 numaralı Büyük Tapınak’ın dış yüzünde bütün duvar boyunca yükselen büyük pencereler vardı . Bunların dış yüzde yer alması dışarıya kapalı olan Şark Dünyası’nda bilinmeyen bir adetti. Büyük Tapınak’ta gök tanrısı ile eşinin heykellerinin yer aldığı odaların üç bir yanı bu yüksek pencerelerden ışık alıyordu. Böylece bu kapalı odalar bile Yazılıkaya Açıkhava Tapınağı’nda olduğu gibi aydınlıktı. Söz konusu özellik, Hititlerin önceleri Hellenler gibi açık havada ibadet ettiklerinin bir kanıtı olsa gerektir.

Burada Hitit mimarlığının bir iki ilginç özelliğine değinmiş bulunuyoruz. Daha ayrıntılı bilgi E. Akurgal, Hatti ve Hitit Uygarlıkları kitabında verilmiştir. Hitit mimarlığı konusunda: 1) Muhibbe Darga’nın yararlı çalışmasını özellikle salık veriyoruz (Hitit Mimarlığı Arkeolojik ve Filolojik Veriler, İstanbul 1985). 2) Rudolf Naumann, Architektur Kleinasiens, 1971 (Türkçe çevirisi: Beral Madra, Eski Anadolu Mimarlığı, Ankara TTK 1975).

Hitit Mimarlık Sanatının Özellikleri

Hitit mimarlığının en belirgin özelliği karşıtsız yani asimetrik oluşudur; dinsel ve sivil binalarda olduğu gibi kent plancılığında da bu davranış egemendir. Başka bir deyimle yapılar herhangi bir geometrik ilkeye, sözgelimi sıralanmaya, hizalanmaya bağlı olmayıp, Hellen yapı sanatı ile İngiliz ve Türk bahçelerinde gördüğümüz türde, doğal bir oluşum içindedir. Örneğin tapınaklarda ve başka tür yapılarda hiçbir yarı cephe diğer yarı cephenin tıpkısı olmadığı gibi, bina bölümleri arasında da birbirinin tekrarı, karşılığı olan mek yoktur. Bir başka deyimle, Hitit mimarlığında insanoğlunun icadı olan “rational” ve geometrik biçem ya da düzen değil, doğada gördüğümüz, doğadan gelme (genetik) bir oluşum vardır. Bu mimarlık özelliğini Hattuşa’da Büyükkale (Resim 55) ile Büyük Tapınak’ta (Resim 56a,b) belirgin biçimde görürüz. Hemen söylemeliyiz ki Büyük Tapınak’m avludaki ana yapısının karşılıklı (simetrik) düzenli giriş kapısı ve Büyükkale’nin E Yapısı (Resim 55) birer “Bit Hilani” olup Hurri kökenlidirler.

Hitit yapılarının konturları (contour), binaya biçim veren dıs çizgileri bile (Resim 56a,b) bizim bugün yanlış bir yargı ile “biçimsiz” diyebileceğimiz bir görünüş sergilerler.
Hitit yapılarının birçoğunda olduğu üzere, Büyükkale A ve H yapıları ile Büyük Tapınak’taki avluyu dört bir yandan çeviren depo odalarının çok dar olmalarına gelince, bu bir biçem (stil) özelliği olmayıp bir teknik uygulama türüdür. Bu dar ve uzun odalar bir tür temel katı olup sözgelimi Roma mimarlığında kemerli dehlizlerin gördüğü ödevi üstlenmişlerdir.

Hitit mimarlığının “asimetrik” yani karşıtsız düzen biçemi Girit’te olduğu gibi Troia VI kentinde (E. Akurgal, Anadolu Uygarlıkları 5. baskı 1995, Şek. 276), Atina ve Bergama akropollerinde de görülür. Hatta Hippodamos’un geometrik düzenli kentlerinde bile, sözgelimi Miletos, Priene gibi kentlerde, caddeler ve sokaklar birbirlerini 90 dereceli açılarla kestikleri halde, tapınaklar, gymnasion, tiyatro gibi binalar hiçbir zaman simetri (tenazur) yani karşıtlı düzen göstermezler.

İngiliz ve Türk bahçelerinin Hitit mimarlığı anlayışında olmaları ilginçtir. Özünde Türk mimarlığı da Hitit ve Hellen eserlerindeki gibi asimetrik sanat biçemindedir. Nitekim Selçuklu ve Osmanlı külliyeleri, Topkapı Sarayı alanı belirgin olarak Hitit ve Hellen plan özellikleri gösterirler.





Boğazköy



Kralın ve yakınlarının oturdukları saray, Boğazköy (= Hattuşa)’deki, kente göre daha yüksekte bulunan ve şimdi Büyükkale olarak anılan yerde idi. Çok fazla yıkıma uğramış olduğu için sarayın o zamanki dış görünüşü ve iç bölümleri ile ilgili ne yazık ki, çok şey bilmiyoruz. Büyükkale’de tek bir bütün halinde bir saray yoktur. Buna karşılık, büyük avlular aracılığı ile birbirine bağlanan çeşitli büyüklük ve önemde bir çok yapılardan bir saray kompleksi oluşturulmuştur. Bunlardan bir bölümünün yönetim işlerinin merkezi olan resmi binalar olduğuna kuşku yoktur.



Bunu bazılarının içinde çıkan ve sayıları 3000’e yaklaşan tabletlerden ve tablet parçalarından anlıyoruz. Yapılardan birinin, hacim ve yapı biçimi bakımından, elçilerin, huzura çıkacak memurların ve yasal kralların kabul edildiği bir taht salonu olduğu sanılmaktadır. Diğer yandan, yapılardan bir başkasının da dinsel amaçlarla kullanılmış olduğu düşünülmektedir,



Büyükkale’deki, içinde bulunan eşyalara göre, yine dinsel törenlerde kullanılan bir havuz ile yağmur sularının toplandığı sarnıçların varlığı da çok ilgi çekicidir. Etrafı surlarla çevrili ve kentten böylece ayrılmış olan bu saray ve resmi binalar alanı, görüldüğü gibi, arşiv ya da kitaplığı, dinsel bölümleri, taht odası ve herhalde kral ve ailesinin içinde yaşadığı bölümlerden oluşmuş, su gereksinmesi dahi sağlanmış, kente egemen bir yerde olmasına karşın kendi içine kapalı, bir yönetim merkezi durumundaydı. Fakat bu içe dönüklük, Mezopotamya saraylarından farklıydı. Oradaki merkezi avlular etrafına sıralanmış mekanlar yerine, burada bağımsız ve genellikle birden çok katı olan binalar yer almaktaydı.



Savunma yapıları



Hitit savunma sisteminin en iyi örneği kuşkusuz başkent (Hattuşa’da görülmektedir. Burada bütün kent, arazinin sağladığı bütün olanaklardan da yararlanılmak suretiyle, surlarla çevrilmiştir. Doğu ve batı kesimlerinde surlar Yazır ve Büyükkaya derelerinin yatakları boyunca uzanarak kuzeydeki kayalık kitlenin yakınında sivri bir köşe yapar, güneyde ise arazinin de zorladığı biçimde bir yarım daire oluşturur. Surları genel görünüm olarak dik duran bir yumurtaya benzetmek olasıdır. Surlar süreklidir ve ancak engebelerin savunma için çok önemli ve aşılamayacak engeller yarattığı yerlerde kesintiye uğrar. Böyle yerlerde yükseltiler, kayalıklar savunma sistemi içine sokulurlar. Özellikle güneyde, arazi eğiminin daha az olduğu kesimlerde ise surlar, diğer yönlerdeki gibi doğrudan kayalık ya da toprağın üzerine yapılmamış, önce arazi yapay olarak dolgu bir toprak yığması ile yükseltilerek, savunma duvarı bunun üzerine inşa edilmiştir. Bu yapay yığma en geniş yerinde 75 m. ‘yi bulmaktadır; yüksekliği ise 15 m. kadardır ve üzerinden bakıldığında, saldırıların gelebileceği en uygun kesim olan güneydeki araziyi içerlere kadar denetim altında tutmak olasıdır. Burada, yığmada kullanılan toprağın çıkarılmış olduğu bir hendek ve çift duyarlı savunma sistemi ayrıca dikkati çekmektedir. Toprak yığmasının eğimli kesimleri taşlarla örülerek, buradan düşmanın tırmanması güçleştirilmiştir.



Diğer yandan, toprak yığmasının altından, birbiri üstüne bindirilerek sivri bir kemer biçimi verilmiş, 80m. uzunluğundaki bir tünel aracılığı ile, düşmana ansızın baskınlar düzenlenilmesi de sağlanmıştır. Surun iç ve dış duvarlarında bulunan kuleler ile de savunma kolaylaştırılmıştır. Bunların hepsi, Hitit savunma sisteminin iyi düşünülmüş ve yetenekli mimarlar elinden çıkmış olduğunu gösteren eserlerdir.



Kentin kuzeydoğusuna düşen yerde, birbirinden derin bir boğazla ayrılmış iki kaya kitlesi üzerinde kurulmuş olduğu kalan izlerden anlaşılan bir köprü de bu hayret verici mimarlık eserlerindendir. Kentin savunması sadece çepeçevre uzanan bu surlara bırakılmamıştır. Kentin iç alanı da bir kent suru ile, kuzeyde aşağı kent, güneyde ise yukarı kent olarak ikiye ayrılmıştır. Daha önce sözünü ettiğimiz kral sarayı ve diğer yönetim binalarının üzerinde bulunduğu Büyükkale’den kuzeybatıya doğru, Kızlarkayası’nın eteğinden geçerek uzanan ve yine bir toprak yığması üzerine inşa edilmiş bu sur da potern adı verilen 5 adet tünel aracılığı ile aşağı ve yukarı kentleri birbirine bağlamaktadır. Ayrıca güney kesimde, yani yukarı kentlerdeki doğal engebeler olan, kayalıklar da (Yenicekale, Sarıkale gibi) bağımsız birer kale haline sokularak, surların düşman kuvvetleri tarafından aşılması halinde, bunlardan da güçlü bir savunma noktası olarak yararlanılması düşünülmüştür. Büyükkale de başlıbaşına bir müstahkem yer durumundadır.



Hattuşa surları üzerinde altı kapı görülebilmektedir. Bunlardan başka kentin en kuzeyinde 2 kapı yeri daha tahmin edilebilmektedir. Kapıların savunma sistemi içinde önemli bir yeri vardı. Kapılar, sadece kente giriş çıkışı sağlayan duvar kesintileri olarak kabul edilmemelidir; buraları, aynı zamanda sur sistemi içindeki en zayıf noktalardır. Dolayısıyla, kapılarını o biçimde yapılması gerekir ki, barış zamanında, giriş-çıkışı sağladığı kadar, savaş anında da düşmanın kolayca kente girmesini önlesin.



Boğazköy’deki kapılardan 3 tanesi, kapı çerçevelerine işlenmiş olan, betimlere göre Sfenksli Kapı, Aslanlı Kapı ve daha önce sözünü ettiğimiz Kral Kapısı olarak bilinirler. Bunlardan sonuncusu üzerinde yukarıda anlattığımız bir savaşçı tanrı kabartması varsa da, ilk kazı dönemlerinde bunun bir kral olduğu sanılarak, kapıya Kral Kapısı adı verilmiştir; diğerlerinin adından da anlaşılacağı gibi, çerçevelerinde aslan ve sfenksler bulunur. Bunların genel özelliği, girişin ekseni üzerindeki, dikdörtgen planlı ve kule tarzında, surlardan daha yüksek yapılmış bir oda ile, bir yapının iç ve dışa bakan yüzlerinde, çerçeveleri büyük ve tel parça taşlardan yapılmış, parabol biçimde kemerli girişler den oluşmalarıdır. Dışa bakan kemerli geçit biraz içer çekilerek, buraya giren düşmanlara, iki yandan saldırabilmek amaçlanmıştır. Ayrıca, kapıya yaklaşan rampa baz hallerde sur duvarına paralel yapılmıştır ki, düşman kapıya doğru yöneldiğinde, yandan savunma güçlerine hedef olabilsin. Kapı odasının iki yanında birden geçit bulunması ise, yine düşmanın bu aralıkta yok edilmesini sağlamak içindir. Kapı kanatlarının oturduğu mil taşları ve bunlar arkadan kapatan sürgülerin, yan duvarlarda girdiği deliklerin durumundan, kapıların her iki yandan da kapı odasının içine doğru açıldığı anlaşılmaktadır. Bunun savunma açısından önemi vardır, çünkü dış kapıyı açmayı başaran düşman, içteki kapıyı açabilmek için geri çekilmek zorunda kalıyordu ki, bu da odanın içinde ve önünde bu kargaşanın oluşmasına ve Hitit kuvvetlerinin onları yandan ve yukarıdan avlamasına neden oluyordu. Böylece, kule tarzında yükselen kapı yapısı, içindeki oda ve her iki yanındaki kapı kanatları bir bütün oluşturuyor ve sur kapısı gerektiğinde kendini şiddetle savunabilecek bir burç halin alıyordu. Hattuşa, İmparatorluk döneminde bu tür birinci sınıf bir savunma sistemine sahip başkentti. Bunun dışında Hatti ülkesinde benzer birçok müstahkem kent bulunduğunu yapılan kazılar ve eldeki metinler göstermektedir.



Sivil Mimari



Halkın oturduğu evlere gelince, kazılarda ortaya çıktığına göre, Hitit sivil mimarlığı değişmez ve katı planlara sahip değildi. Evler genellikle bağımsızdı ve yer darlığından sıkışık bir düzende yapılmaları gerektiğinde dahi,, evlerin dış duvarları ayrıydı. Evlerde bir avlu bulunması isteniyorsa, bu genellikle evlerin dışında bulunuyordu. Evlerin iç bölümlerin de de kesin bir plana bağlı kalınmamıştı. Evlerin büyüklüğü gibi, iç mekanların da sayısı ve boyutları gereksinmeye göre değişiyordu. Evin odaları dar gelmeye başladığında ve yeterli arsa da varsa, ek yapılarla binaların kullanım kapasitesi artırılabiliyordu. Evlerin çoğunluğu tek katlıydı. Ancak arazinin eğiminden yararlanılarak, iki katlı kesimleri olan evlerin de varlığını kabul etmek gerekir. Evlerdeki yapı malzemesi, temellerde taş, duvarlarda ise ker***ti. Damlar düz ve toprakla kaplıydı. Eğer evlerin üst katları varsa, alt katın samanlık, ahır ve işlik olarak kullanıldığını, üst katın ise asıl yaşanan yer için ayrılmış olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Ayrıca, ahşap dikmelerle taşınan, yine ahşap çıkmaların üst katlarda bulunabileceği de varsayılmalıdır.




Tapınaklar



Hattuşa’da şimdiye kadar yapılan arkeolojik çalışmalarda 5 büyük tapınak ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan en büyüğü 1 no. ‘lu tapınak olarak adlandırılan Fırtına Tanrısı tapınağıdır. Bu, 160 m. uzunluğunda ve 135 m. genişliğinde bir alanda kurulu bir yapı kompleksidir. Esas kutsal yapı 64 X 42 m, boyutlarında olup, etrafı 80’den fazla dar ve uzun odadan oluşan depo ve atölye binalarıyla çevrilidir. Tapınakların, gerek sahip olduğu büyük tarım arazisi, gerekse çeşitli işlerde kullanılan işçi ve sanatkarlar ve tanrılara sanulan armağan ve kurbanlar yüzünden, büyük bir ekonomik güce sahip olduğunu söylemiştik. Etrafındaki çok sayıdaki mekan ekonomik faaliyetlere ayırmış olan 1 no.’lu tapınak, buna en iyi örnektir. Asıl tapınağa, depo yapılarını geçtikten sonra varılır. İçlerinde çıkan buluntular göz önüne alınırsa bunlar için depo terimi yeterli olmaz. Bazılarında çok sayıda tablet bulunmuş olması, mekanlardan bir bölümünün yönetin işlerinde kullanılan büro ya da arşiv olduğu izlenimini de vermektedir. Bunların temellerinin çok kalın ve sağlam bir yapıda olması, depo odaları kompleksinin çok katlı olduğuna da işaret etmektedir. Bazı odalar arasında geçişler yapılarak, birlikte kullanılmış olanları da bulunmaktaydı Depolarda tapınağa ait değerli eşyanın da saklandığ kuşkusuzdur.


Depo kompleksinin kapısından yaklaşık 10 m genişliğindeki bir koridorla, asıl tapınağın kurulduğu iç avluya geçilir.



Hattuşa’da kazılar sonucu ortaya çıkarılmış diğer 4 tapınakta hangi tanrıların kutsandığını bilmiyoruz. Fakat genel çizgileriyle bunların hepsinin ortak noktaları olan ortada avlu, yan odaları bulunan anıtsal bir giriş, tanrı yontularının saklandığı hücrenin hemen ulaşılamayan ve yan odalara bağlanan bir konumda bulunması, pencerelerin varlığı gibi yapısal özellikler, tapınakların kullanım amaçlarına uygun ana öğeleri standartlaşmış bir plana göre inşa edildiğini göstermektedir.



yazilikaya6280274fz7



Burası, doğal kaya yarıklarından oluşmuş iki odadır. Ana oda, yaklaşık 20 m. genişlikten başlayarak, gittikçe daralmakta ve sonda eni 5 m. ‘ye kadar inmektedir. Odanın derinliği yaklaşık 30 m. kadardır. Yan oda ise, 18 m. uzunluğunda ve yaklaşık 4 m. eninde bir koridor biçimindedir; yüksek ve dik kayalar tarafından çevrilmiştir. Kaya odalarının ya da başka bir deyimle galerilerinin, ağzı önceleri basit bir duvarla kapatılmışken sonradan, olasılıkla 3. Hattuşili zamanında, buraya Hitit tapınaklarının benzeri bir yapı inşa edilmiştir. 4. Tuthaliya döneminde de yapıların geçirdiği bir yangından sonra bazı değişiklikler olmuştur. Bu kralın, hem A odası olarak da adlandırılan ana galeride kabartma bir betimi ve üzerinde hiyeroglifle yazılmış adı, hem B odası da denilen yan galeride Teşup-Hepat çiftinin oğulları, tanrı Şarruma’nın koruyuculuğu altına sığınmış olarak gösterildiği bir kabartması ve yine hiyerogliflerle belirtilmiş adı yer almaktadır.




Bunlardan anlaşıldığına göre, Yazılıkaya açık hava tapınağına Hitit kralları tarafından büyük önem verilmiş olmalıdır. Büyük galeride geçit halinde arka arkaya sıralanmış durumda gösterilen tanrılar ve tanrıçaların karşılaştıkları yerde, onlardan daha büyük boyda yapılmış baş tanrı Teşup ile baş tanrıça Hepat bulunmaktadır. Karşılıklı duran bu tanrılardan Hepat bir aslanın üzerinde, Teşup ise, insan biçiminde betimlenmiş iki dağ tanrısının sırtına basmış olarak gösterilmiştir. Teşup’un kutsal boğalarından biri onun yanında, diğeri ise tanrıçanın yanında olmak üzere, yüzleri birbirine dönük olarak yapılmıştır. Tanrının sırtlarına bastığı dağlar, olasılıkla adları Teşup ile birlikte metinlerde sık sık geçen Namni ve Hazzi Dağları’dır. Fırtına Tanrısı’nın buradaki betimi ile, yukarıda verdiğimiz, yazılı belgelerde anlatılan heykeller birbirine uymaktadır.



Yazılıkaya’nın bunlardan (Hattuşa’daki tapınaklardan) ayrı bir karakteri olduğu, önce özetlemeğe çalıştığımız özellikleri hatırlanacak olursa kolayca anlaşılır. Bu fark, doğal bir kaya kütlesinin zorunlu kıldığı değişik mekan kullanımından doğmamaktadır. Her şeyden önce, Yazılıkaya sadece 1 ya da 2 tanrının kutsandığı bir tapınak değildir. Burada devletin resmi pantheon’u içindeki pek çok tanrı betimlenmiştir; ayrıca kral 4.Tuthaliya’nın hayatta iken ya da onun ölümünden sonra Şuppiluliyama tarafından yaptırılmış 2 kabartması da Yazılıkaya’ nın galerisinde de yer almaktadır.









Son düzenleyen asla_asla_deme; 26 Aralık 2008 14:19 Sebep: Kırık Link

Benzer Konular

27 Aralık 2016 / Misafir Tarih
22 Mart 2009 / ThinkerBeLL Sanat
27 Aralık 2016 / Misafir Cevaplanmış
27 Haziran 2010 / Tiglon Taslak Konular
17 Eylül 2006 / asla_asla_deme Mitoloji