Arama

Türlerine Göre Bina ve Yapılar - Kervansaray

Güncelleme: 31 Ağustos 2012 Gösterim: 13.938 Cevap: 5
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
17 Aralık 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Kervansaray
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Kervansaray (Farsça: كاروانسرا,‎ Kārwānsarā), Türkçe'ye Kervansaray veya Kervanhanı diye geçen kervanların ticaret yolları üzerindeki bir konak yeridir.
Kervansaraylar ilk defa 10. yüzyılın sonlarına doğru Selçuk Hanları tarafından Orta Asya'da yaptırılmıştır. Önceleri askeri savunma için düşünülmüş, zamanla artan ticaret ve dini ihtiyaçları karşılaması için genişletilmiştir. Selçuklu devrinde ticari yol ağı üzerinde kervanların akşamları güvenli bir şekilde konaklamaları ve ihtiyaçlarını görmeleri için sultan hanı da denilen kervansaraylar yapılmıştır. Büyük ticaret yolları üzerinde kurulmuş olan Selçuklu kervansaraylarının aralarındaki uzaklıklar, deve yürüyüşü ile günde dokuz saat, yani 40 kilometre esas tutularak saptanmıştır. Çevrelerindeki yüksek duvarlarla korunan ve barış zamanlarında pazaryeri olarak da iş gören bu kervansaraylar savaşta kale olarak da kullanılırdı. Selçuklu kervansarayları üç genel tipe uygun olarak yapılmışlardır. Bunlar, yazlık denilen avlulu, kışlık denilen kapalı ve her iki türün birleştirilmesinden oluşan karma tiplerdir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde şehirlerdeki hanlar ticaret ve konaklamak için yapılmış gelir getirici vakıf yapılarıdır.
Tiflis'te bulunan kervansaray
800pxcaravansaray

Selçuklu Kervansarayları

Selçuklu kervansarayları başlangıçta, yolcuların ve kervanların konaklamaları ve ihtiyaçlarını görmeleri için, semerci, urgancı, nalbant, demirci gibi atölyeleri, mutfak, hamam, tıbbi yardım, çayhane veya kahvehane, yatak bölümü, binek ve yük hayvanları için yarı kapalı bölümü, hatta bazılarında Mescit bile bulunurdu. Hanlarda verilen hizmetlerden para alınmazdı.
Kervansaraylar Selçuklu Sultanları ve devlet adamlarınca vakıf olarak kurulmuştur. Bir kervansarayın temel işleyişini sağlayan yasal ve parasal mekanizma, döneme ilişkin vakfiyelerde tanımlanmıştır. Kervansaray çalışanları; çalışanlar başında yer alan nazır, kontrolleri yapan bir müsrif, bir mütevelli (handa olması gerekmiyor), bir hancı, bir muzif (sorumlu müdür), emir havayıcı (gerekli erzak ve malzemeyi sağlayan), aşhanede bir aşçı, bir baytar ve atlı bir hizmet adamı, mescit için bir imam ve müezzin olarak kaydedilmiştir. Bir kervansarayda yerli ve yabancı ayrıt edilmeksizin herkese üç gün yiyecek - içecek verilmiş, değişik din, dil ve ırktan olan insanlar bu mekanlarda bir tür dünya vatandaşlığı yaşamışlardır.
Kervansaraylar, kervanların gün boyunca süren yorucu yolculuktan sonra konaklamalarını, bu arada yolcuların ve hayvanların her türlü ihtiyaçlarını karşılayabilecek yatakhane, aşevi, erzak ambarı, depolar, ahırlar, mescit, şadırvan, hamam, eczane, ayakkabıcı, nalbant için gerekli mekanlar bulundurmakta ve bu hizmetleri karşılıksız vermektedirler (Turan, 1946-Bakır, 1998). Kervansarayların boyutları, üzerine inşa edildikleri yolun, ticaret hacmine, dolayısıyla konaklayacak kervanların büyüklüğüne ve yaptıranların gücünü bağlı olarak değişmiştir.
Selçuklu Kervansaraylarının Mimarı o zamanın en ünlü mimarları olan Kölük bin Abdullah ve Kaluyan El-Konevi'dir.
Uzun ince bir yoldayım türküsünde, Aşık Veysel yaşamı bir “iki kapılı bir handa” geziye benzetir; böylece kırsal alanlarda hanların önemini belirtir.

Sınıflandırma

Kervansaraylarda "açık" ve "kapalı" bölümlerin varlığı ölçüt olarak kullanılmış, buna göre;
  • Yalnızca kapalı kısmı olan "hol" hanlar,
  • Hem açık, hem kapalı kısmı olan hanlar,
  • Yalnızca açık kısmı olan "açık bölüm" hanlar
olarak üç grupta sınıflanmıştır.
Bu gruplamadan ayrı olarak iç içe iki plandan oluşan "eşodaklı" hanlar da, farklı bir tip olarak tanımlanmıştır.
İşlev ağırlıklı tipolojiye göre ise kervansaraylar; yalnız barınak kısmı olan hanlar, barınak ve servisleri olan hanlar olarak iki temel gruba ayrılmaktadır.
Anadolu kervansaraylarında mescitler, avlu önyüzünde ya da avlu ortasında fevkani köşk mescit olarak görülmektedir. Mescidi avlu ortasında olan kervansaraylar, Konya – Nevşehir yolu üzerindeki Ağzıkara Han, Kayseri - Sivas yolu üzerindeki Tuzhisarı Sultan Han, Konya - Aksaray yolundaki Sultan Han ve Afyon - Konya yolu üzerindeki Sultandağı Sahip Ata Hanı olmak üzere dört adettir.

Ticaret Yolları


1. Doğu-batı ticaret yolu
Birincisi, Ayas ya da Antalya veya Alâîyye'den başlayan ve Konya’da odaklanarak Orta Anadolu üzerinden Aksaray - Kayseri - Sivas - Erzincan - Erzen–i Rûm - Erciş - Iğdır yoluyla Tebriz’e uzanan doğubatı ticaret yoludur.

2. Kuzey-güney ticaret yolu
İkincisi, ise Antalya veya Alâîyye ya da Ayas başlangıç olmak üzere Konya - Aksaray - Kayseri üzerinden Sivas’ta düğümlenerek Erzincan - Erzen-i Rûm yoluyla Tebriz veya Tokat - Amasya yoluyla Sinop ya da Samsun limanlarına ulaşan kuzey-güney ticaret yoludur.

Kervansaraylar ağı
Selçuklular, kuzeyde Sinop ve Samsun ile güneyde Alâîyye (Alanya) ve Antalya limanları arasında ulaşım bağlantısını kurmak yoluyla Güney Rusya - Suriye - Mezopotamya ve Orta Asya - Hindistan - İran - Avrupa yönünde uzanan kuzey-güney ve doğu-batı milletlerarası ticaret yolunu Anadolu coğrafyasına çekebilmek için İran - İslâm ve Orta Asya - Türk devlet geleneğinden gelen miras kapsamında, Sultan ya da yüksek devlet görevlileri tarafından milletlerarası ticaret yolları üzerinde vakıf olarak yaptırılan tüccar kervanlarının konaklama-güvenlik-sağlık gibi gereksinimlerinin karşılanması için sosyal–ekonomik ve askeri işlevli bir kervansaraylar ağı kurmuşlardır.

1. Aksaray - Konya
Aksaray'dan batıya Konya'ya doğru yol üzerinde bulunan kervansaraylar:
  • Sultan Han
  • Obruk Han
  • Zazadin Han
Aksaray'da Kervansaray
800pxturkeyaksaray014

Aksaray'da Kervansaray iç görünümü
800pxturkeyaksaray004

2. Aksaray - Kayseri

Aksaray'dan doğuya Kayseri'ye doğru yol üzerinde bulunan kervansaraylar:
  • Ağzıkara Han
  • Öresin Han
  • Alay Han
  • Dolay Han
  • Saruhan Kervansaray
3. Konya - Afyon
Konya'dan kuzeybatıya (veya iki yöne) Afyon'a doğru yol üzerinde bulunan kervansaraylar:
  • Horozlu Han
  • Dokuzun Han
  • Hacı Hafız Han
  • Kadın Han
  • İshaklı Hanı (Sâhipata Han)
  • Eğret Han
  • Yeniceköy Han
4. Konya - Eğridir
Konya'dan batıya Beyşehir'e doğru yol üzerinde bulunan kervansaraylar:
  • Altınapa Han
  • Kuruçesme Han
  • Kızılören Han
  • Kireli Han
  • Ertokuş Han
  • Eğridir Han
5. Antalya - Eğridir
Antalya'dan kuzeye Eğridir'e doğru yol üzerinde bulunan kervansaraylar:
  • Evdir Han
  • Kırkgöz Han
  • Suzuz Han
  • İncir Han
  • Eğirdir Han
6. Afyon - Eğirdir
Afyon'dan güneye Eğridir'e doğru yol üzerinde bulunan kervansaraylar:
  • Ertokuş Han
7. Alanya - Antalya
Alanya'dan batıya Antalya'ya doğru yol üzerinde bulunan kervansaraylar:
  • Şarafsa Han
  • Alara Han
  • Karga Han

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
17 Aralık 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Kervansaraylar

Sponsorlu Bağlantılar
Giriş
Anadolu, coğrafi ve jeopolitik konumunun doğal bir sonucu olarak, tarihin ilk döneminden itibaren önemli ticaret yollarının geçtiği bir merkez durumunda olmuştur. Tarih boyunca önemli kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapan Anadolu, doğal olarak tarihin en eski ticari yollarına da sahip olmuştur. Nitekim Anadolu’da, yüzyıllardır hâkimiyet mücadelesi yapılmasının temel nedenlerinden birisi de Anadolu’nun sahip olduğu bu coğrafi ve jeopolitik konumdur.

1. Kervansarayların Tarihsel Gelişimi
Kervansarayların tarihi önemini anlayabilmek için bu yapıların tarihsel gelişimlerini bilmek önemlidir. Zira bu tarihi yapılar, Türk İslam kültür ve medeniyetinin temel yapı taşlarıdır.
Kervansaray, kelime olarak Farsça (Kârban-Kervan) Kârban Saray’dan türetilmiştir. Şehirlerarasında inşa edilen kervanların ve seyahat eden yolcuların konaklamaları için büyük ve ana yollar üzerinde inşa edilen hayır amaçlı yapılardır.
Selçuklu kaynaklarında ve kitabelerinde kervansaraylara “han” ve “ribat” da denilmektedir. Anadolu’da kervansaray, han ve ribat kelimeleri çoğu zaman aynı anlamda kullanılmıştır. Bunun sebebi ise han, ribat ve kervansaray müesseselerinin “konaklamayla” ilgili müesseseler olmasıdır. Örneğin Konya-Beyşehir yolundaki Kuruçeşme Han, Malatya-Sivas yolundaki Hekim Han, Antalya-Burdur yolundaki Kırkgöz Han ve Afşin yakınındaki Eshab-ı Kehf Hanı, kitabelerinde “ribat” olarak geçmektedir. Bu nedenle yeri gelmişken ribat ve han hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır. Ribat, ilk İslam devletlerinde, hudutlarda askeri amaçlı yapılmış güvenli ve müstahkem yapılardır. İslam dünyasının her tarafından gönüllü insanlar cihad yapmak, muharebelere katılmak için hudutlara gelip bu müstahkem yapılarda barınırlardı. Sınırlarda savaş açısından önemli olan yerlerde kurulan bu yapıların içlerinde yatacak ve yiyecek yerler, silah depoları, ambarlar, mescid, hamamlar ve ahırlar bulunurdu. Böylece düşmana karşı savaşmak için gelen askerlerin her türlü ihtiyacı karşılanırdı.
Han, yerleşme merkezlerinde veya kervan yolları üzerinde yolcu, tüccar ve misafirlerin konaklamaları için inşa edilen yapılardır. Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi kervansaray-ribat ilişkisinde olduğu gibi, kervansaray-han kelimeleri de bazen aynı anlamda kullanılmaktadır.
Selçuklular, Anadolu’da fethettikleri her şehirde imar faaliyetlerine girişiyor ve hanlar inşa ediyordu. Özellikle önemli ticaret yolları üzerinde yer alan şehirlerde han sayısı fazla idi; örneğin Sivas, Kayseri, Konya gibi. Bu hanlar tüccarların cinsine ve ihtisasına göre ayrılmıştır: Örneğin Pamuk Hanı, Bezzazlar Hanı, Şekerciler Hanı, Saraçlar hanı gibi türlü ticaret yapan ve tüccarları barındıran hanlardır. Şehirdeki hanlar, yollardaki kervansaraylara benzer bir teşkilata sahipti. Örneğin hanlar da bir mescidin bulunduğu ve bu mescitte maaşlı bir imamın görev yaptığını öğreniyoruz. Bazılarında medrese ve kütüphane bulunduğunu yine kaynaklardan öğreniyoruz.
Türklerden kalan ilk kervansaraylar Gazneliler ve Karahanlılar dönemine aittir. Ribat adı verilen bu kervansaraylar harap bir haldedir. Bunların mimarisi ve planları, daha sonra Büyük Selçuklular döneminde yapılan kervansaraylara örnek olmuştur.
Kervansarayların en eski örneği 1019-1020 yıllarında, Gaznelilerin ünlü hükümdarı Sultan Mehmet tarafından Tus-Serahs yolu üzerinde yaptırılmış olan Ribat-ı Mahi’dir. Eser, yaklaşık. 70.68 x 71.92 metrelik bir ebattadır. Yine Gazneli Sultan Mahmut, 1028 yılında Tus-Herat yolları kavşağında Sengbest Ribat’ı yaptırmıştır.
Türk tarihinde birçok ilklere imza atan Karahanlılar Devleti, kervansarayların inşası noktasında da önemli çalışmalar yapmışlardır. Karahanlı Hükümdarı Nasr bin İbrahim (1068-1080) Zamanında iki önemli kervansaray inşa edilmiştir. Bu kervansaraylarda kerpiç ve tuğla kullanılmıştır. Karahanlılar’dan kalan diğer kervansaraylar, bunların çok zengin ve çok çeşitli tiplerinin etkilerini, daha sonra yapılan kervansaraylarda açıkça görmek mümkündür.
Büyük Selçuklular, Karahanlılar ve Gaznelilerin geliştirildiği kervansaray mimarisini, daha da ileri götürerek abidevi eserler meydana getirdiler. Büyük Selçuklular döneminde, ilk kervansaray (Anuşirvan Kervansarayı) Tuğrul Bey zamanında taş ve tuğladan inşa edilmiştir.
Diğer bir Selçuklu kervansarayı Ribat Zafrani, Nişabur-Sebzevar yolunda Melikşah tarafından inşa edilmiş olup, yapı malzemesi olarak kerpiç kullanıldığı için çok harap durumdadır. Çoğu günümüzde harabe halinde olan bu kervansaraylar, barış zamanında kervanların konaklaması, savaş zamanında da asker üs olarak kullanılırdı. Yine bu kervansaraylarda yabancı hükümdarların ağırlandığı, bu yapıların gerektiğinde hapishane ve sığınak olarak ta kullanıldığı kaynaklardan anlaşılmaktadır.
Selçuklu kervansarayları kesme taş kaplı ve destek kuleleriyle güçlendirilmiş yüksek duvarlarıyla bir kaleyi andırmaktadır. Bu kervansarayların diğer bir adı da “darüz-ziyafe” dir. Çünkü bu kervansaraylar yolcuların, tüccarların her türlü ihtiyacını karşılayacak şekilde düzenlenmiştir. Buralarda zengin fakir, hür köle, Müslim gayrimüslim farkı gözetilmeden herkese eşit olarak hizmet veriyordu. Burada yolculara ücretsiz barınma, yemek yemek için aşevi, mescid, nalbant, ticari eşyaları koymak için depolar, araba tamirhanesi, hastane, kütüphane, hamam, ayakkabı tamircisi, eczane, hayvanlar için ücretsiz yem ve veteriner, fakir yolculara bedava ayakkabı, hasta yolcular için ücretsiz tedavi ve ilaç, eşyası kaybolan yolcunun eşyasının bedelinin ödenmesi, ölen fakir yolcunun defin masraflarının karşılanması gibi hizmetler veriliyordu. Bu hizmetler vakıflar tarafından karşılanıyordu. Kervansaraylar müstahkem bir kale fonksiyonunu da icra ediyordu. Bir Moğol komutanının Aksaray yakınında bulunan Sultan Hanı’na sığınmış Türk Beyini, 20 bin askeriyle kuşatıp, 2 ay geçmesine rağmen Türk Beyini esir alamaması buna iyi bir örnektir.
Büyük Selçuklularda iktisadi ve ticari hayat “kervansaray”lar sayesinde çok canlı olmuştur. Kervansarayların bu önemini bilen Büyük Selçuklu sultanları da kervansaray yapımına büyük önem vermişlerdir. Nitekim bu konuda Nizamülmülk, kervansaray inşa edilmesini; kanal açmak, köprü kurmak, köyleri imar etmek, şehir ve kaleler inşa etmek, medrese yapmak gibi işlerle birlikte Selçuklu Sultanlarının vazifeleri arasında sayar.
Büyük Selçukluların; Türkistan, Harezm, İran, Azerbaycan, Horasan, Maveraünnehir, Irak, Bağdat, Suriye ve Anadolu’da yaptırdığı kervansaraylar neticesinde, birçok ülke ile ticari ve iktisadi ilişkileri artmıştır.
Büyük Selçuklular ticari kervansaraylara askeri muhafızlar koyarak kervanların güvenliğini sağlarlardı. Hatta zarara uğrayan bir kervancının zararı, devlet hazinesinden mevcut hukuka göre ödenirdi. Bu bir sigorta sistemi idi. Aynı durum yabancı tüccarlar için da geçerliydi. Yabancı devletlerle imzalanan önemli ticari anlaşmalar sonucunda “devlet sigortası” denen sistemi geliştirmişlerdi. Ticari ve iktisadi faaliyetlerin kesintisiz devam edebilmesi için kervansarayların güvenliği hususu büyük önem taşıyordu. Herhangi bir kervan, saldırıya uğrarsa veya soyulursa sultan, zararı öderdi, kervanı soyanlar şiddetle cezalandırılırdı. Hatta kervanı soyanlar üzerine askeri seferler düzenlenirdi.
Osmanlılar da İstanbul’dan Bağdat’a, Mekke’den Tunus’a, Bursa’dan Budin’e kadar inşa ettiği kervansaraylarla iktisadi ve ticari hayatın canlanmasını sağlamışlardır. Osmanlılar da, genellikle yerleşim merkezlerinin ticaretle ilgili bölümlerinde ya da külliyelerin içinde kervansaraylara rastlanmaktadır. Osmanlı devlet politikası, menzilleri iskân etmek ve ıssız bölgeleri yerleşime açıp geliştirmek için menzil külliyelerin yapımına büyük bir önem vermiştir. Bu sebeple Osmanlılarda menzil külliyeler içinde “menzil kervansarayları” nın büyük bir önemi vardır. Bu kervansaraylarda yolcular için gerekli olan her şey mevcut idi.
Kervansaraylar tarihi süreç içerisinde birtakım değişme ve gelişmelere uğramışlardır. Bu değişme ve gelişmeyi yukarıda Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular ve Osmanlılar zamanında inşa edilen kervansaraylar hakkında verdiğimiz bilgiler, bunu çok net olarak ortaya koymaktadır. Kervansaray müessesesi, bu değişme ve gelişmeyi Anadolu Selçukluları zamanında ve Anadolu coğrafyasında tamamlamıştır. Anadolu Selçukluları döneminde de kervansaraylar, hem mimari açıdan hem de üstlendikleri işler açısından en parlak dönemi yaşamıştır. Özellikle XIII. yüzyılda Anadolu’da, Anadolu Selçuklu Sultanları tarafından -her 30-40 km.de bir- çok sayıda kervansaraylar yaptırılarak iktisadi ve ticari hayat en parlak ve en canlı dönemlerini yaşamıştır. Nitekim bugün Anadolu’da, Anadolu Selçuklularından kalma 134 kervansaray bulunmaktadır.

2. Anadolu Selçukluları Döneminde Anadolu’da İktisadi ve Ticari Hayat
Anadolu üzerine 1018’de başlayan Oğuz akınları, sadece keşif niteliğinde idi. Ancak 1071 Malazgirt zaferi sonucunda, Bizans direnci kırılınca Türkler Anadolu’da yayılmaya ve yerleşmeye başladılar. Savaştan sonra Anadolu’nun etnik çehresi değişmeye başladı, Anadolu’ya çok yoğun bir Türkmen göçü başladı. Neticede bu Türkmenler, Anadolu’da iskân edildiler.
Selçuklular Anadolu’da fethedilen her yerde imar faaliyetlerine girişiyor, hanlar ve kervansaraylar inşa ediyorlardı. Böylece Bizans döneminin harap Anadolu’suna iktisadi ve ticari açıdan büyük bir canlılık kazandırmışlardı.
Anadolu Selçuklu Sultanları Anadolu’nun coğrafi konumu sebebiyle, Anadolu’yu kıtalararası bir transit ticaret merkezi haline getirmeyi başardılar. İzledikleri politikaları ve askeri hareketleri, iktisadi ve ticari amaçlarına yönelik olarak oluşturdular. Antalya (1207) ve Alanya (1223) liman şehirlerinin fethedilmesi; Kıbrıs, Suriye ve Mısır’la deniz yolu ile ticaret yapılmasına imkan verdi. Sinop’un fethi (1214) ve Kırım’a düzenlenen Suğdak seferi (1226) Karadeniz üzerinden kuzey ülkeleri ile yapılan ticarete canlılık kazandırdı. Ayrıca ticareti ve tüccarları teşvik politikaları, soyulan ve saldırıya uğrayan tüccarların zararlarının hazineden ödenmesi –bir çeşit devlet sigortası-, gümrük vergilerinin aşağıya çekilmesi ve yabancı ülkelerle imzalanan anlaşmalar ticaretin canlanmasını sağlamıştır. Yine bu dönemde Erzurum, Sivas, Konya, Kayseri gibi merkezlerde iktisadi ve ticari canlılık göze çapıyordu.
Anadolu Selçuklu zamanında iktisadi ve ticari faaliyetler ve politikalar yukarıda anlattıklarımızla sınırlı değildir. Milletler arası fuarlar da düzenlenirdi. “Yabanlu Pazarı” buna iyi bir örnektir. Pazarın yeri kesin olmamakla beraber Kayseri – Pınarbaşı yolu üzerinde bulunan Pazarören kasabasında pazarın kurulduğu biliniyor. Bu pazar Rusya, Çin, Afganistan, Irak, İran, Suriye, Kırım gibi ipek yolu üzerinde bulunan tüm ülkelerin kumaşları, atlas ve sakallat kumaşlarından yapılmış elbiseler, kürkler, ipekler, tarım ve hayvancılık ürünleri, savaş aletleri, tahıl, at, koyun, yün, tiftik, hatta cariyelerin bile satıldığı dünyanın en büyük milletler arası fuarı (panayır)dır. Fuar, mayıs ayı başlarında kurulup haziran ortasına kadar 40-45 gün devam ederdi.
Ticari ve iktisadi hayatta önemli bir yer tutan üretim, ithalat ve ihracat Anadolu Selçuklu ekonomisinde önemli bir yere sahipti. Anadolu’da at, koyun, sığır ve bu hayvanlardan elde edilen ürünler komşu ülkelere ihraç ediliyordu. Ayrıca ihraç edilen ürünler arasında tarım ürünleri özellikle buğday, meyveler, yün, tiftik, ipek, ipekli kumaşlar, Ankara’nın dünyaca meşhur sof kumaşı, halı, dokuma ürünleri, ham ve işlenmiş deri, şap, demir, bakır, gümüş, kereste de vardı. İthalat ise yok denecek kadar azdı. Şeker, Bizans’ın İstanbul ve diğer şehirlerinde dokunan Rumi adını alan diba, atlas, iskorlat kumaşları idi.
Bu arada dini ve sosyal hayatta olduğu kadar iktisadi ve ticari hayatta önemli bir yol oynayan “Ahilik” hakkında da kısaca bilgi verelim. Ahilik esnaf, zanaatkâr ve işçileri bünyesinde toplayan üyelerine mesleki bilgi ve eğitim veren, dini bilgilerini artıran ve ene önemlisi iş ve ticaret ahlakına ve adabına dayanan bir müessesedir.
Ahiler çeşitli esnaf gruplarına (kuyumcu, ayakkabıcı, fırıncı, derici, dokumacı, kasap, demirci vb.) mensup kimselerden oluşurdu. Her esnaf derneği, kendi işini ve mesleğini tamamen kendi kontrolünde tutuyordu. Karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma esastı. Sistem rekabete değil işbirliğine, çıkarcılığa değil dayanışmacılığa, bencilliğe değil paylaşımcılığa, karşılıklı kontrol ilkelerine dayanıyordu. Ahilik, Türklerin şehir ekonomisine girmesini kolaylaştırdığı gibi, şehirlerin dini, sosyal, ticari ve iktisadi hayatında da çok önemli bir rol oynamıştır.
Anadolu Selçuklu ekonomisinde “tarım”ında rolü çok büyüktür. Bu dönemde Anadolu’da başta tahıl olmak üzere çeşitli meyve ve sebzeler yetiştirildiği gibi, ihraç da ediliyordu.Tarım, daha çok yerleşik köylüler tarafından yapılırdı. Bağcılık ta, ekonomide önemli bir yer tutmaktaydı. Yine Anadolu Selçuklu ekonomisinde “hayvancılığın” da önemli bir yeri vardır. Hayvancılık, daha çok, göçebe köylüler tarafından yapılmaktaydı. Daha çok koyun, keçi, sığır, at beslenir ve bunların ürünlerinden yararlanılırdı. Bu hayvanlardan elde edilen yün ve kıldan çadır çulu, halı, kilim, keçe, çuval, ip, heybe ve çeşitli kumaşlar imal ediyordu. Hayvan derisi ise birçok alanda değerlendiriliyordu. Mesela, çizme, çarık, tulum, yayık gibi eşyaların yapımında kullanılırdı. Ayrıca bu hayvanlardan elde edilen süt ve sütten elde edilen ürünler tüketilmekte idi.

3. Anadolu Selçukluları Döneminde Anadolu’daki Ticari Yolların ve Kervansarayların Güzergâhları
Anadolu coğrafyasında çok sayıda “kervansaray” inşa edilmesi, Anadolu Selçuklu Sultanlarının takip etmiş oldukları ticari ve iktisadi politikalarının ve Anadolu coğrafyasının sahip olduğu jeopolitik konumun tabi bir sonucudur. Ve bunun neticesinde Anadolu, yüzyıllardır kıtalararası transit ticaret merkezi olmuştur.
Anadolu Selçukluları döneminde kervansaraylar, hem iktisadi ve ticari açıdan hem de mimari açıdan en canlı ve en parlak dönemini yaşamışlardır. Gerçekten de Anadolu Selçukluları döneminde, Anadolu’da ticari ve iktisadi hayatın en önemli unsuru “kervansaraylar” idi. Zira Anadolu Selçuklu Sultanları, Anadolu’da iktisadi ve ticari hayatta canlılığın sağlanmasında kervansarayların rolünü çok iyi kavramışlardı.
Anadolu’da ilk kervansaray, II. Kılıçaslan (1155-1192) tarafından yaptırılmıştır. XIII. yüzyıl, Anadolu’da kervansarayların en fazla inşa edildiği, dolayısıyla ticari ve iktisadi hayatın en canlı olduğu yüzyıldır. Özellikle I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1192-1196), I. İzzeddin Keykavus (1211-1220), I. Alaaddin Keykubad (1220-1237) dönemleri, kervansaray yapımının en fazla olduğu dönemlerdir. Kervansarayların iktisadi ve ticari hayatta oynadıkları rol hakkında daha önce bilgi verdiğimiz için burada bu konuda bilgi vermiyoruz.
Şimdide konumuzun temel noktasını oluşturan ticari yolların ve kervansarayların güzergâhı hakkında bilgi verelim:
Anadolu Selçukluları zamanında, Anadolu’daki transit ticari yollarının en önemlisi kuzey güney istikametinde olanıydı. XII. yüzyıldan itibaren büyük bir canlılık gösteren bu güzergâh Bağdat ve Halep’ten başlıyor, Malatya-Sivas-Trabzon’u takip ederek Karadeniz’e çıkıyordu. Sinop ve Alanya’nın fethiyle açılan yeni güzergâh, Alanya-Antalya-Konya-Aksaray-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum üzerinden İran’a ve Gürcistan’a ulaşıyordu. Bu yolun Sivas’tan güneydoğuya ayrılan bir kolu Sivas-Malatya-Diyarbakır-Mardin-Musul-Bağdat ve Basra güzergâhını izliyordu. İstanbul’dan başlayan başka bir güzergâh İstanbul-İzmit-İznik-Eskişehir-Akşehir-Konya-Ulukışla-Adana-Halep-Şam-Mısır istikametindeydi.
Anadolu Selçuklular döneminde, Anadolu’da bugünkü harabelerine göre, ana güzergâhlardan olan Alanya-Antalya-Konya-Aksaray-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum merkezlerini takip eden doğu-batı yolu üzerinde inşa edilen önemli kervansaraylar şunlardır: Alanya civarında Şerefzah Hanından olan (II. Keyhüsrev) kuzeye doğru menzil sıra ile Evdir Han (I. İzzeddin Keykavus), Kırkgöz Hanı (II. Keyhüsrev), Susuz Han ve İncir Hanı (Burdur ve Isparta civarında, II. Keyhüsrev), Uluborlu’ya bağlı Dadil Köyünde Er-tokuş (I. Keyhüsrev-I. Keykubat zamanı), Akşehir’in batısında İshaklı Hanı (Sahip Fahreddin Ali), Akşehir ile Ilgın arasında Altun-aba (Argıt Han) gibi kervansaraylar vardır. Konya, Aksaray ve Kayseri arasında Zencirli, Obruk, Kaymaz, Zazadin (Sadeddin Köpek), Aksaray ile Ürgüp arasında Hoca Mesud, Alai (Nevşehir yolunda), Pervane, Latif Kervansarayları bulunmaktadır.
Kuzey güney yolu üzerinde, Kayseri’nin 40 km. doğusunda Karatay Hanı, Kayseri ile Sivas arasında, Kayseri’den 40 km. ileride Sultan Hanı (I. Alaeddin Keykubad), Lala Han; Sivas ile Tokat arasında sıra ile Yeni Han (İlhanlılar zamanı), Çiftlik Hanı, Tokat ile Zile arasında Hatun Hanı(Pazar Hanı, II. Gıyaseddin Keyhüsrev), daha ileride Azine Pazar Hanı gibi meşhur kervansaraylar mevcuttur. Bu büyük kervansarayların hemen hepsi XIII. yüzyıla aittir. Kısa sürede bu kadar çok kervansaray inşa edilmiş olması, o dönemde iktisadi ve ticari hayatın ne kadar canlı olduğunu göstermektedir.
Netice itibariyle şunları söylemek gerekir ise: Anadolu, coğrafi ve jeopolitik konumunun doğal bir sonucu olarak, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli ticaret yollarının geçtiği bir merkez durumunda olmuştur. Anadolu Selçukluları döneminde Anadolu’da iktisadi ve ticari hayatın canlı olmasında en büyük faktör “kervansaray”ların varlığıdır. Özellikle XIII. yüzyıl, Anadolu’da kervansarayların en fazla olduğu yüzyıldır. Öyle ki her 30-40 km.de bir kervansaray inşa edilmiştir. Bu durum, iktisadi ve ticari hayatın çok canlı ve hareketli olmasını sağlamıştır.
1243 Kösedağ mağlubiyeti sonrasında Anadolu’nun Moğollar tarafından işgale uğramasıyla, Anadolu’nun siyasi birliği bozulmuş, ülkede huzur ve güven kalmamış, iktisadi ve ticari hayat durgunlaşmıştır. Bu olumsuz durumdan kervansaraylarda nasibini alarak kervansaraylar giderek önemini kaybetmiştir.

Mehmet DERİ
*****
BİBLİYOGRAFYA

Kitap ve Makaleler
-AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, Cem Yay., C. 1-2, İstanbul 1995.
-ALPTEKİN, Coşkun, “Büyük Selçuklular”, D.G.B.İ.T., Çağ Yay., C. 7, İstanbul 1993.
-ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, MEB. Yay., C. 1-2, Ankara 1972.
-BAYRAM, Sadi, “Kervansaraylarımız”, Milli Kültür Dergisi, S. 8, Ankara 1977, ss. 44-48.
-BEKTAŞ, Cengiz, Selçuklu Kervansarayları, Yapı Endüstri Merkezi Yay., İstanbul 1999.
-CAHEN, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu, (Çev. Erol Üyepazarcı), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2000.
-DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitapevi, 13. bsm., Ankara 1996.
-DOĞAN, Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, İz Yay., 11. bsm., İstanbul 1996.
-KOMİSYON, Büyük Türkçe Sözlük, T.D.K. Yay., C. 1-2, Ankara 1988.
-KOPRAMAN, Kazım Yaşar vdğr, Lise Tarih 1, M.E.B. Yay., Ankara 1995.
-ORTAYLI, İlber, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek 2, Timaş Yay., 2. bsm., İstanbul 2006.
-SÜMER, Faruk, Yabanlu Pazarı, TÜDAV. Yay., İstanbul 1985.
-ŞEKER, Mehmet, İslam’da Dayanışma Müesseseleri, D.İ.B. Yay., Ankara 1991.
-ŞEMŞETTİN SAMİ, Kâmus-ı Türkî - Büyük Türkçe Sözlük, (ed. M. Tulum), Tercüman Gazetesi Yay., C. 1-3, İstanbul 1985.
-TURAN, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Nakışlar Yay., C.1-2, İstanbul 1978.
- —————, “Selçuklu Kervansarayları”, Selçuklular ve İslamiyet, Nakışlar Yay., İstanbul 1980.
- —————, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Boğaziçi Yay., 5. bsm., İst., 1996.
-TURAN, Şerafettin, Türk Kültürü Tarihi, Bilgi Yay., 2. bsm., Ankara 1994.
-ÜNLÜ, Nuri, Başlangıcından Osmanlılara Kadar İslam Tarihi, İFAV. Yay., C.1-3, İst., 1992.
-YÜCEL,Yaşar - SEVİM, Ali, Türkiye Tarihi, T.T.K. Yay., C. 1-4, Ankara 1989.
Ansiklopedi Maddeleri
-AKALIN, Şebnem, “Kervansaray” mad.,D.İ.A., TDV. Yay., C. 27, İstanbul 2002, ss. 299-302.
-ANA BRİTANNİCA, “Kervansaray” mad., Ana Yay., C. 13, İstanbul 1992, ss. 211-213.
- ——————–, “Ribat” mad., C. 18, ss. 388-389.
-ER, İzzet, “Ahilik” mad., Sosyal Bilimler Ansk., Risale Yay., C. 1, İst., 1990, ss. 9-11.
-KAZICI, Ziya, “Ahilik” mad., D.İ.A., C. 1, İstanbul 1988, ss. 540-542.
-OCAK, Ahmet Yaşar, “Anadolu” mad., D.İ.A., C. 3, İst., 1991, ss.110-114.
-ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Kılıçaslan II” mad., D.İ.A., C. 25, İstanbul 2002, ss. 398-403.
-SEVİM, Ali, “Kevhüsrev I” mad., D.İ.A., C. 25, ss. 347-349.
-SÜMER, Faruk, “Keykavus I” mad., D.İ.A., C. 25, ss.352-353.
- —————-, “Keykubat I” mad., D.İ.A., C. 25, ss.358-359.
-TURAN, Osman, “Keyhüsrev I” mad., İ.A., M.E.B. Yay., C.6, İstanbul 1955, ss. 612-620.
- —————–, “Keykavus I” mad., İ.A., C. 6, ss. 630-642.
- —————–, “Keykubat I” mad., İ.A., C. 6, ss.645-661.
- ——————, “Kılıçaslan II” mad., İ.A., C. 6, ss.688-703.
-TÜRK ANSİKLOPEDİSİ, “Han” mad., M.E.B. Yay., C. 18, Ankara 1970, ss. 459-461.
- ———————–, “Kervansaray” mad., C. 21, Ankara 1974, ss. 501-502.
- ————————, “ Ribat” mad., C. 27, Ankara 1978, ss. 318-319.
-ÜLGEN, Erol, “Ahilik” mad., Osmanlı Ansiklopedisi, İz Yay., C. 4, İst., 1996, ss. 24-29.
-YENİ REHBER ANSK., “Kervansaray” mad., İhlas Yay., C. 13, İstanbul 1993, ss. 189-191.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
25 Ekim 2010       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Asirlar boyunca, vakiflarin medeniyet tarihimize kazandirmis oldugu, devrinin mimarî özelligi ve sosyal seviyesini gösteren muhtesem âbideler arasinda kervansaraylarin özel bir yeri bulunmaktadir. Gerçekten, Müslüman toplumlarin ulasim bakimindan meydana getirdigi hayir ve sosyal kurumlarin basinda gelen müesseselerden biri de kervansaraylardir. Din, dil, irk, renk ve mezhep farki gözetmeden herkese hizmet veren bu müesseseler, tarih boyunca önemli fonksiyonlar icra etmislerdir. Uzaktan bakilinca bir kaleyi andiran kervansaraylar, Islâm dünyasinda daha önce kurulan "Ribat"larin bir devamidir. Bundan dolayi, Selçuklu devrine ait vakfiye, kitâbe ve kronik gibi kaynaklarda bunlara, ribat da denilmektedir.
Asli, Farsça "kârbân" olan kervan, günümüz nakil vâsitalarinin sagladigi imkândan yoksun bulunuldugu bir devirde, at, katir ve develerle bir memleketten digerine ticaret esyasi tasiyan kafilelere denir. Gerek böyle ticaret kafileleri ve gerekse bunlara iltihak eden veya kendi basina seyahat eden yolcular, her günkü seyahatin aksaminda, hayvanlarini dinlendirmek, yemleyip, sulamak ve ertesi günkü yola hazirlanmak üzere menzillerde geceyi geçirmek zorunda idiler. Takriben 40 km. araliklarla ve yukarida belirtilen hizmetleri görmek için insa edilen bu neviden binalara kervansaray denir.
Iyi ve liyâkatli bir hükümdarin özelliklerinden bahsederken Nizâmülmülk, onun yol baslarina ribatlar kurmasi gerektigine de temas eder. Demek oluyor ki kervansaraylar, daha baslangiçtan itibaren, sultan ve padisahlarin himayesi altina alinmislardi. Böylece bir sosyal sigorta müessesesi de dogmus oluyordu. Derbent, bogaz vs. gibi menzillerde yapilan kervansaraylar sâyesinde insanlar, rahatça ve emniyet içinde seyahat edebiliyorlardi. Biraz önce de belirtildigi gibi Yol emniyet ve huzurunun saglanmasi sadece müslümanlar için degildi. Nitekim, Türkiye'ye gelen yabanci tüccarlara taninan imtiyazlardan bahsederken Osman Turan: "Yollarda herhangi bir sekilde zarar gören, soyguna ugrayan veya emtiasi denizde batan tüccarlarin mallari, devlet hazinesinden tazmin edilmekteydi ki, bu, Selçuklu Devleti'nin bir devlet sigortasi takib ettigini gösterir. Bu keyfiyet, dünya ticareti tarihi içinde çok ehemmiyetlidir. Zira ticaret tarihi ile ugrasanlar, sigorta müessesesinin zuhurunu XIV. asra Ceneviz ve Venediklilere kadar çikarmaktadirlar." der. Gerçekten, Selçuklularda sadece malin tazmin edilmesiyle kalinmiyor, ayni zamanda kervan soyucular için de en agir cezalar uygulaniyordu. Demek oluyor ki, ticaret erbabinin mal ve can güvenligi, tamamen devletin himayesi altinda bulunuyordu.
Ekserisi, Islâmî yardimlasma anlayisi neticesi ortaya çikan ve vakiflara bagli bulunan kervansaraylar, iki mühim gaye için insa ediliyorlardi. Bunlar:
a. Zengin ticarî emtia nakleden kervanlara, hudud boylarindan baslamak üzere, tehlikeli bütün bölgelerde gerek düsman çapullarindan, gerek eskiyadan ve gerekse diger baskinlardan korumak için emniyetli ve müstahkem yerler insa etmek. Bu gayenin tahakkuku için, bunlarin etrafi kalin ve mustahkem surlarla çevriliyordu. Surlar üzerinde kule ve burçlar insa edildigi gibi kapilan da demirden yapiliyordu. Böylece kervansaraylar, her türlü tehlikeye karsi koyacak bir müdafaa tertibine sahip oluyorlardi.
b. Kervansaraylarin hedef tuttugu ikinci mühim gâye de, yolcularin konduklari veya geceledikleri yerlerde, onlarin her türlü ihtiyaçlarini temin etmekti. Gerçekten bu maksatla kervansaraylarda vücuda getirilen tesisler dikkate sayandir. Içlerinde yatakhaneleri, ashaneleri, erzak anbarlari, ticarî esyayi koyacak depolar, yolcularin hayvanlarini barindiracak ahirlari, samanliklari, mescidleri, hamamlari, sadirvanlari, hastahaneleri, eczaneleri, yolcularin ayakkabilarini tamir ve fakir yolculara yenisini yapmak için ayakkabicilari, nalbantlari ve bütün bunlarin gelir ve masraflarini idare edecek divan (büro) ve memurlari vardi. Bu muazzam yapilar, bütünüyle vakiftilar. Bu kervansaraylara inen yolcu, zengin olsun fakir olsun bütün ihtiyaçlari, Parasiz olarak karsilanirdi.
Kervansaraylarda hizmet eden kimselerin tavirlarmi da vakfiyelerinden ögrenmek mümkündür. Buna göre hizmetliler, tatli sözlü, güler yüzlü olacaklardir. Gelenlere yorgunluklarini unutturacak derecede nazik davranacaklardir. Onlara karsi öyle hareket edecekler ki, yolcular kendilerini evlerinde hissedeceklerdir.
Askerî gayeler disinda, sadece yolcularin yemek, yatmak ve istirahat etmeleri için kervansaray (Ribat) insasi an'anesi, Islâm âleminde daha ziyade Türkistan'da inkisaf etmisti. Selçuklular bir çok an'ane ile birlikte bunu da Türkistan'dap getirmislerdi. Bu yüzden Anadolu'daki ilk kervansaraylara Ikinci Kiliçarslan (1115-1192) zamaninda raslanmaktadir. Artik bu baslangiçtan sonra özellikle Konya-Kayseri yolu üzerinde pek çok sayida kervansaray insa edildi. Böylece kervansaray insa gelenegi, Ortaasya'da dogmus, Iran'da gelismis ve Anadolu Selçuklulari zamaninda nihaî seklini alarak zirveye ulasmistir. Türkiye'deki han ve kervansaraylari bir katalog halinde veren bir esere göre Türkiye sinirlari içinde 112 Selçuklu, 221 de Osmanli kervansarayi bulunmaktadir.
Kervansaraylarin Ifa ettigi önemli hizmetlerden biri de kisa bir müddet sonra çevrelerinde bir ticaret merkezi meydana getirmis olmalariydi. XIII. Asirda Suriye, Irak, Dogu Anadolu, Kayseri ve Sivas istikametinde ilerleyen yollarin kavsaginda bulunan Karatay Kervansarayi civari, böyle bir merkezdi. Kervansarayin insasindan sekiz sene sonra orada 15 dükkân ve kira getiren evlerin bulunmasi, bu ticarî faaliyet hakkinda bize bir fikir vermektedir.
Bati'nin, para kazanmak gayesiyle ancak XVIII. asrin ortalarinda (1750, Ingiltere) yaptirabildigi otele karsilik müslümanlar, birer ictimaî hayir kurulusu olan kervansaraylari vasitasiyle din farki gözetmeden herkese hizmet edebiliyorlardi. Kervansaraylarin bu hizmetine örnek olmasi bakimindan Evliya Çelebi'nin, Lüleburgaz'daki Sokullu Mehmed Pasa Kervansarayi hakkinda verdigi bilgiyi buraya aliyoruz:
"Bir bâb-i azîm içre kal'a misâl karsu karsuya yüz elli ocak han-i kebirdir. Haremli, develekli, ahirli olup sadece ahuru 3000'den ziyâde hayvan alir. Kapida daima dîbebanlari nigehbânlik ederler. Ba'de'l-asâ kapuda mehterhâne çalinup kapu sedd olunur. Dîdebanlar, vakiftan kandiller yakup dibinde yatarlar. Eger nisfu'l-leylde tasradan misafir gelirse kapuyu açip içeri alirlar. Ma hazar taam getirirler. Amma cihan yikilsa içerden tasra bir âdem birakmazlar. Sart-i vâkif böyledir. Tâ cümle misafirîn kalktikta yine mehterhâne dövülüp herkes malindan haberdar olur. Hancilar, dellallar gibi:
"Ey ümmet-i Muhammed! maliniz, caniniz, atiniz, donunuz tamammidir?" diye rica edüp nidâ ederler. Müsafirin cümlesi "tamamdir Hak sahib-i hayrata rahmet eyleye" dediklerinde bevvablar, vakt-i safî iki dervazeleri küsâde eyleyüp yine kapu dibinde "Gâfil gitmen, bisât gaib etmen, herkesi refik etmen, yürün, Allah âsan getire" deyü duâ ve nasihat ederler."
Kervansaraylarin küçüklerine han denir. Vakia eski büyük kervansaraylara da han dendigi görülmekte ise de umumiyetle bu tabir küçük kervansaraylar için kullanilir.
Osmanlilar, Iran ve Selçuklu Türklerinde oldugu gibi hanlarim çok büyük yapmamislardir. Onlar, daha ziyade medrese ve hamamlari da dahil olmak üzere bunlarin kullanisli olmasi için plâni küçük tutmuslardir.
Hanlar, ekseriyetle bir büyük avlu etrafinda iki katli olarak yapilmis bulunan binalardir. Hanin sokak tarafindaki cephesinde büyük bir kapisi bulunur. Bu kapinin iki tarafinda genellikle bir kahvehane, bir nalbant ve araba tamircisi bulunur. Kapidan, üstü açik genis bir avluya girilir. Bu avlunun karsi tarafinda ahirlar ve önünde arabalari koymak için bir sundurma ile denkleri ve esyayi koymaya mahsus odalar vardir. Bir taraftan tas bir merdivenle yukaridaki gezinti yerine çikilir. Burasi bir revakla örtülmüstür. Bu gezinti yerine kapilari açilan odalar vardir ki, yolcu orada yatar. Her odanin bir ocagi vardir. Bazi hanlarin ortasinda bir sadirvan ve hayvanlari sulamak için yalaklar oldugu gibi büyük kervansaraylarda küçük bir mescid de bulunur.
Yol güzergâhlarinda yapilan hanlardan baska sehirlerde yapilan hanlar da vardir. Çünkü, kervanlarin esas hedefi olan sehirlerde, bunlara daha çok ihtiyaçlari vardir. Bunun için de sehirlerde ihtiyaca göre irili ufakli pek çok han insa edilirdi. Buralarda yolcular kaldigi gibi herhangi bir is için sehre gelmis olanlarla bekârlar da birer oda tutmak suretiyle kalabilirlerdi. Hanlara ne gece ne de gündüz kadinlar yalniz baslarina giremezlerdi. Ya han kahyasi veya odabasisi, onlara refakat ederek istedikleri ile görüstürürlerdi.
îdare bakimindan kervansaraylar iki kisma ayrilirdi. Büyük bir kismi vakifli idi ki, yolcular buralara parasiz alinirdi. Bunlar, Bati'da hiç bir zaman esine rastlanmayan birer sefkat ve yardim müesseseleriydi. Kervansaraylardan bir kisminin vakfi yoktu. Oralarda yatip kalkan cüz'î bir miktar ücret öderdi.
Anadolu'yu âbideler ülkesi haline getiren bu kervansaraylar, son asirlarda küçülmeye ve sanat degerini kaybetmeye basladilar. O heybetli tas yapilarin yerine kireç sivali, kerpiç hanlar geçti, Yollar eminlesip sehirler büyüdükçe onlar da degerini kaybettiler.


Osmanlı Tarihi
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
22 Ağustos 2012       Mesaj #4
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Kervansaray
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Eskiden, kervanların konaklaması için ticaret yolları üzerinde belli aralıklarla yapılmış, çevresi yüksek duvarlı büyük han. 15. yüzyıl sonlarına dek, özellikle İpek Yolu üzerinde ve Anadolu'da büyük kervansaraylar yapıldı. Avrupalılar Çin'e ve Hindistan'a giden denizyollarını bulunca İpek ve Baharat yolları ve bu yollar üzerinde bulunan kervansaraylar da eski önemlerini yitirdi. Kervansaraylar zamanla birer yıkıntıya dönüştü.
In science we trust.
eku123 - avatarı
eku123
Ziyaretçi
31 Ağustos 2012       Mesaj #5
eku123 - avatarı
Ziyaretçi
Kervansaray Kervanların ticâret yolları üzerindeki konak yerleri. Devlet veya hayırsever kişiler tarafından kurulan bu muhkem binâlarda kervan ihtiyaçları ücretsiz karşılanırdı. Bunlar, bir şehir içinde olurlarsa, “han” adını alırdı.

İslâmiyetin yayılış dönemlerinde askerî maksatla ve sınır emniyetini korumak için kurulan ribatlar, sonraki devirlerde ticârî maksatla kullanıldı ve bu binâlara, kervansaray adı verildi. Türklerin Müslüman olmasından sonra, genişleyen İslâm toprakları üzerinde ortaya çıkan kervansaraylar, Selçuklular zamânında en gelişmiş şeklini aldı. Anadolu’da bulunan çeşitli ticâret yolları üzerinde yüze yakın kervansaray yapıldı.

Uzaktan bakılınca bir kale gibi görünen; içlerine girildiği zaman kervan kâfilelerinin her türlü ihtiyâçlarını karşılayacak bir teşkilâta sâhib olan bu binâlar, Selçuklu sultanları ve yüksek devlet görevlileri tarafından büyük ticâret yolları üzerinde her menzil için, yâni 30-40 kilometrelik mesâfede bir yaptırılmışlardı. Müslüman doğu ve Hıristiyan batı ülkeleri arasında bir köprü vazîfesini gören Anadolu toprakları üzerine, İkinci Kılıç Arslan, Birinci Gıyâseddîn Keyhüsrev, Birinci İzzeddîn Keykâvus ve Birinci Alâeddîn Keykubâd gibi iktisâdî ve ticârî hayâtın önemini bilen Selçuklu sultanları; Antalya ve Sinop gibi giriş ve çıkış limanlarıyla önemli ticâret merkezlerini birbirine bağlayan ticâret yolları üzerinde büyük kervansaraylar kurdular. Bu merkezlere yerleştirdikleri tüccârlara her türlü yardımda bulundular. Anadolu’ya gelen yabancı tüccârlara da büyük kolaylıklar gösterdiler. Yollarda herhangi bir şekilde zarar gören, soyguna uğrayan ve malları denizde batan tüccârların zararlarını devlet hazînesinden tazmin ederek, bir nevî devlet sigortası kurduları. Antalya ve Alâiyye (Alanya)den başlayıp Isparta, Konya, Aksaray, Kayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum gibi büyük merkezlerden geçerek İran ve Türkistan’a ulaşan doğu-batı istikâmetindeki yol üzerinde; Konya-Akşehir istikâmetinden İstanbul’a ve Batı Anadolu vâdilerine ulaşan yol üzerinde; Konya, Ankara, Çankırı, Kastamonu, Durağan, Sinop istikâmetindeki ve Sivas, Tokat, Amasya, Merzifon, Samsun hattıyla Sinop’a ulaşan güney-kuzey ve Elbistan, Malatya, Diyarbakır üzerinden Irak’a giden yollar üzerinde pekçok kervansaray yaptırdılar.

Selçuklular zamânında Anadolu’da kurulan yol güzergâhları, Osmanlılar zamânında değişti. Bunun sonucu olarak bâzı yerler ticârî merkez olma durumunu kaybettiler.

Zâten Ümit Burnu yolunun bulunması ile Hindistan’a ulaşan ticâret yolunun ağırlık merkezi de Atlas Okyanusuna kaymıştı. Anadolu’da ticâretin önemini kaybetmesi üzerine, Selçuklular zamânındaki kervan yolları da ıssızlaştı. Meselâ Osmanlı Devletine başşehir olan İstanbul’u, Sûriye ve Irak’a bağlayan yol, Konya-Adana istikâmetini tâkib ettiği için, Antalya’dan Sivas’a veya Elbistan’dan Kayseri ve Sivas’a giden yollar, bu şehirleri birbirine bağlayan tâli yol durumuna düştü. Bu yollar üzerinde bulunan kervansaraylar da ister istemez eski önemini kaybetti. Fakat yeni yol güzergâhlarının ortaya çıkması üzerine Osmanlılar da, kervansaray yapımına devâm ettiler. İstanbul’u, Sûriye üzerinden Mekke ve Medîne’ye bağlayan yol üzerinde hac farîzasını îfâ etmek için giden hacıların her türlü ihtiyâçlarını karşılamak üzere kervansaraylar kurdular.

Zengin ticârî malları taşıyan kervanlar için hudut civârında düşman çapulcularından, içeride göçebe ve eşkıyâ baskınlarından koruyacak emniyetli konak yerleri sağlamak ve yolcuların kondukları ve geceledikleri yerlerde her türlü ihtiyâçlarını temin etmek maksadıyla kurulan kervansaraylarda; yatakhâne ve aşhâneler, erzak ambarları, ticârî eşyâ depoları, yolcuların hayvanları için ahırlar, samanlıklar, yolcuların namaz kılmaları için mescidler, kütüphâneler, misâfirlerin yıkanması için hamamlar, abdest almaları için şadırvanlar, tedâvîleri için hastahâne ve eczâhâneler, ayakkabılarının tâmiri ve fakir yolculara yenisinin yapılması için ayakkabıcılar, hayvanları nallamak için nalbantlar, bu teşkilât ve tesisleri idâre edecek, gelir ve gider hesaplarını yapacak dîvân (büro) ve memurları vardı.

Umûmiyetle Selçuklu sultanları ve devlet adamları tarafından yaptırılan bu muazzam kervansarayların hepsi vakıftı. Maddî büyüklükleri ve teşkilâtları nisbetinde zengin gelir kaynaklarına da sâhiptiler.

Bu sûretle kervansaraylara inen ve konaklayan tüccar ve her türlü yolcu, zengin fakir; Müslüman gayri müslim kim olursa olsun, orada her türlü ihtiyâcını ücretsiz olarak görebilirdi.

Kervansaraylarda hasta yolcular, sıhhat buluncaya kadar tedâvi edilir, hayvanlarının tedâvisi de baytar (veteriner) tarafından yapılır ve tedâvi masrafları vakıf tarafından karşılanırdı. Fakir hastalar, öldüğü takdirde kefen masrafları da vakıf gelirlerinden ödenirdi.

Büyük ve muhkem binâlar olan kervansaraylarda akşam olunca kapılar sıkıca kapatılır, vazifeliler tarafından kandiller yakılırdı. Kapı kapandıktan sonra hiç kimse dışarıya çıkarılmaz, fakat dışarıdan gelenler içeriye alınırdı. Şafak atınca davullar çalınır, herkes uyandıktan sonra hancılar; “Ey ümmet-i Muhammed! Malınız, canınız, elbiseleriniz ve atınız tamam mı!” diye sorarlar, herkes; “Tamamdır. Allahü teâlâ hayır sâhibine rahmet eylesin.” diyerek kervansarayı vakf edene duâ ederlerdi. Herkes gerekli yol hazırlıklarını yaptıktan sonra kapılar açılır, misâfirlere; “Gâfil gitmeyin, herkesi arkadaş etmeyin, yürüyün, Allah âsân (kolay) getire.” diye duâ ve nasîhatte bulunduktan sonra kervanlar uğurlanırdı.

Sulh zamânında ticârî maksatlar için kullanılan kervansaraylar, harb zamânında o belde ahâlisinin düşman hücûmundan korunmak için sığındığı veya sefer esnâsında ordunun konakladığı müstahkem yer olarak da kullanılırdı. Bilhassa hudut boylarına yakın kervansaraylar, hudut kalesi vazifesini görürdü. Aksaray yakınındaki Sultan Hanı, 20.000 askerle kuşatan bir Moğol komutanına iki ay dayanacak ve alınamayacak ölçüde muhkem idi.

İslâm dîninin misâfirperverliğe ve hayırseverliğe verdiği ehemmiyet sonucu, ortaya çıkan kervansarayların bir benzeri, ortaçağ Avrupasında olmadığı gibi, düşüncesi bile mevcut değildi. İslam tarihinin önceki devirlerinde olduğu gibi, Osmanlılarda da bu güzel ve faydalı eserler uzun bir zaman halkın hizmetinde kullanıldılar.

KervanSaray Resimleri

turkeyaksaray004 120x0
turkeyaksaray014 120x0
caravansaray 120x0
_Ceyda_ - avatarı
_Ceyda_
Ziyaretçi
31 Ağustos 2012       Mesaj #6
_Ceyda_ - avatarı
Ziyaretçi
Kervansaray, (Farsça: كاروانسرا,‎ Kārwānsarā) Türkçe'ye Kervansaray veya Kervanhanı diye geçen kervanların ticaret yolları üzerindeki bir konak yeridir.
Kervansaraylar ilk defa 10. yüzyılın sonlarına doğru Selçuk Hanları tarafından Orta Asya'da yaptırılmıştır. Önceleri askeri savunma için düşünülmüş, zamanla artan ticaret ve dini ihtiyaçları karşılaması için genişletilmiştir. Selçuklu devrinde ticari yol ağı üzerinde kervanların akşamları güvenli bir şekilde konaklamaları ve ihtiyaçlarını görmeleri için sultan hanı da denilen kervansaraylar yapılmıştır. Büyük ticaret yolları üzerinde kurulmuş olan Selçuklu kervansaraylarının aralarındaki uzaklıklar, deve yürüyüşü ile günde dokuz saat, yani 40 kilometre esas tutularak saptanmıştır. Çevrelerindeki yüksek duvarlarla korunan ve barış zamanlarında pazaryeri olarak da iş gören bu kervansaraylar savaşta kale olarak da kullanılırdı. Selçuklu kervansarayları üç genel tipe uygun olarak yapılmışlardır. Bunlar, yazlık denilen avlulu, kışlık denilen kapalı ve her iki türün birleştirilmesinden oluşan karma tiplerdir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde şehirlerdeki hanlar ticaret ve konaklamak için yapılmış gelir getirici vakıf yapılarıdır....
250px Caravansaray

Benzer Konular

10 Ağustos 2012 / ThinkerBeLL Mimarlık
11 Ocak 2013 / ThinkerBeLL Mimarlık
12 Ağustos 2012 / ThinkerBeLL Mimarlık