Arama

Mimarlık Gündemi - Sayfa 3

Güncelleme: 7 Nisan 2014 Gösterim: 22.195 Cevap: 52
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
30 Ağustos 2010       Mesaj #21
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Türkiye Yapısal Çelik Derneği’nin düzenlediği 20-24 Eylül 2010 Tarihleri arasında Taksim The Marmara Oteli’nde gerçekleştirilecek “Çelik Yapılar Haftası 2010 İstanbul” etkinliklerine katılmak üzere derneğin davetlisi olarak İstanbul’a gelecek olan dünyaca ünlü İtalyan Mimar Alessandro Zoppini hem proje sergisi açacak hem de bir sunumla fikirlerini Türkiye’deki meslektaşlarıyla paylaşacak.
Sponsorlu Bağlantılar

1966 yılında İtalya’da dünyaya gelen Alessandro Zoppini 1990-1993 yılları arasında Piano Zoppini Stüdyosu’nda çalışmalarına başlamış. 1993-1995 yılları arasında ARUP ASSOCIATES ve RENZO PIANO BUILDING WORKSHOP ile birlikte projelere imza atan Zoppini 1995 yılında Milano’daki Stüdyo Zoppini’ye geri dönerek burada gerçekleştirdiği projelerde adından söz ettirmeye başlamış.

Dubai Daka Rezidance, Euro 2012 Futbol Stadı, 2014 Kış Olimpiyatları Oval Paten Salonu gibi ünlü projelere adını koyan Zoppini’nin Türkiye’deki sergisi, Çelik Yapılar Haftası 2010 İstanbul kapsamında “Çelik Yapılar: Kültür ve Sürdürülebilirlik” Uluslararası Sempozyumu Açılış Kokteyliyle başlayacak. 20 Eylül 2010 Pazartesi akşamı 18.30-20.30 saatleri arasında Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Karaköy Binası Salonu’nda gerçekleşecek. Açılış Kokteyli ile başlayacak sergi, 15 gün süreyle mekanda izlenebilecek.

Spor Yapıları, Çok Katlı Yapılar, Marina, Köprü, Konser Salonları, Alışveriş Merkezleri ve Kentsel Dönüşüm Projeleri gibi eserleriyle İstanbul’a gelecek olan Alessandro Zoppini, 21 Eylül 2010 Salı günü 10.00′da da Taksim The Marmara Oteli Balo Salonu’nda “Çelik Yapılar: Kültür ve Sürdürülebilirlik” Uluslararası Sempozyumu programı çerçevesinde de bir sunum gerçekleştirecek.

Projelerinde mekanla mimariyi bir bütünlük çerçevesinde ele alan, alışılagelmişin dışında mega strüktürler tasarlayan, çelik yapılarda formları zorlayan, çok amaçlılığı önemseyen özellikleriyle tanınan Zoppini’yi Türkiye’deki mimarlık camiası ile buluşturmak Türk Yapısal Çelik Derneği açısından da gurur verici.


Mimdap


Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
2 Eylül 2010       Mesaj #22
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Gün geçmiyor ki Türkiye’de ya da başka bir ülkede yaptığı projeyle bir mimar ödül almasın. Üstelik artık bu ödüller dünyanın en prestijli kurumlarından gelmeye başladı. Peki ne oluyor?
Sponsorlu Bağlantılar

Ad:  mimarlar-odul.jpg
Gösterim: 282
Boyut:  29.4 KB

Bu soruyu, International Property Awards (Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri) tarafından verilen 2010 yılı Avrupa ve Afrika Gayrimenkul Ödülü’nün sahibi Autopia’nın mimarları Dara Kırmızıtoprak ve Gökhan Avcıoğlu’na sordum.Aslında bu da çok sık rastlanan bir durum değildir. İki mimarlık ofisinin işbirliği yapması aynı projeye imza atmasını daha önce Zorlu Projesi’nde gördük. Melkan ve Murat Tabanlıoğlu ile Emre Aralot, projeyi birlikte gerçekleştirdi ve geçen yıl yukarıda sözünü ettiğim ödülü Türkiye’ye kazandırdı. Sanıyorum güçlerin birleşmesi de iyi projelerin çıkmasında önemli rol oynuyor.

Dara Kırmızıtoprak ve Gökhan Avcıoğlu (GAD) böyle bir ödüle layık görülmelerini, Türkiye’nin ürettiği mimari projelerin sayısının artmasına bağlıyor ve normal karşılıyor. “10 yıl önce Türkiye müteahhitlik sektöründe dünyada 15′inci sıradaydı. Oysa şimdi rakamlar bizim Çin’den sonra ikinci sıraya geldiğimizi gösteriyor. Yani ABD’nin ve Almanya gibi ülkelerin önüne geçtik” diyor Kırmızıtoprak.

Yani 15 yıl öncesine kadar mimari proje doğru dürüst üretilmiyor, sadece müteahhitlik hizmeti veriliyordu. Türk mimarlar, yabancı mimarların çizdiği projelerin ancak uygulamasında rol oynayabiliyordu. Oysa şimdi öyle mi? Hiç değil.

Gökhan Avcıoğlu, Rusya’ya tomar tomar projeyle gittiklerini söylüyor, Kırmızıtoprak da ‘Sahaya çıkmıyorduk, oysa şimdi çıkmakla kalmıyor, gol de atıyoruz’ diye sözünü tamamlıyor.
Avrupa’da mimari projelerde bir doyum olduğu doğru. Mimari yarışmalara gidecek projeler de hal böyle olunca azalıyor. Türkiye’nin mimarları öyle bir coştu ki bazen deniyor ki bir yarışmaya 100 proje gittiği oluyor Türkiye’den.

Dara Kırmızıtoprak değişimi anlatırken, birlikte iş geliştirdikleri Gökhan Avcıoğlu ile Kazan’da yaptıkları son proje üzerine Cumhurbaşkanı Gül’ün kendilerini aradığından söz ediyor ve ‘Sayın Gül aradı ve orada projeler yapıyormuşsunuz deyip, protokole soktu. Mimarların pozisyonunu artık siz düşünün’ diyor.

Peki Autopia isimli proje hangi özellikleriyle bu ödüle layık görüldü?

Sanırım her şeyden önce bir ilk olma özelliğiyle. Çünkü yıllarca otomotiv endüstrisini takip etmiş birisi olarak daha önce hiçbir otomobil alışveriş merkezi görmemiş ve duymamıştım.
Evet, Autopia Beylikdüzü’nde hayata geçecek ve dünyanın en büyük, Avrupa’nın ilk ve tek otomobil alışveriş merkezi olacakmış. 150 milyon dolarlık projenin yer alacağı arazi Bahreynli bir banka grubu olan Bekay Property’e ait. Keleşoğlu ve Gül İnşaat da kat karşılığı bu projeyi hayata geçirecek.

2011 yılında şehir içindeki otomobil galerilerinin şehir dışına çıkmak zorunda olacağından sanırım bu tip alışveriş merkezleri çok popüler olacak. Otomobil test pistleri, her türlü otomobil aksesuvarı ve dükkânlarıyla yılda en az 6 milyon müşteriyi kendisine çekmesi bekleniyormuş.
İşte böyle. Türk mimarlar birbirinden ilginç mimari projelerle uluslararası camiadan ödül alıyor ve Türkiye’nin ismini duyuruyor.

Şelale KADAK
Kaynak: Sabah

Mimdap

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
7 Eylül 2010       Mesaj #23
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Belediyeler tarafından yapı ruhsatı verilen yapıların yüzölçümü yılın ilk yarısında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 23.6, bina sayısı ise yüzde 8.4 arttı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2010 yılı 2′inci dönem yapı izin istatistiklerini açıkladı. Buna göre, 2010 yılının ilk altı ayında bir önceki yılın ilk altı ayına göre belediyeler tarafından yapı ruhsatı verilen yapıların yüzölçümünde yüzde 23.6, bina sayısında yüzde 8.4, değerinde yüzde 30.8, daire sayısında yüzde 29.1 oranında artış yaşandı.

2009 yılının ilk altı ayında yapı ruhsatına göre konut bina sayısı 40 bin 610 iken, 2010 yılının ilk altı ayında konut bina sayısı yüzde 9.8 artarak 44 bin 572 oldu. Konut yüzölçümleri ise 2009 yılının ilk altı ayında 37 milyon 651 bin 5606metrekare iken yüzde 26.1 artarak 2010 yılının ilk altı ayında 47 milyon 467 bin 6 metrekare olarak gerçekleşti.

Yapı kullanma izin belgesi verilen yapıların yüzölçümü yüzde 31.6 düştü

2010 yılının ilk altı ayında bir önceki yılın ilk altı ayına göre belediyeler tarafından yapı kullanma izin belgesi verilen yapıların yüzölçümünde yüzde 31.6, bina sayısında yüzde 38.3, değerinde yüzde 28.5, daire sayısında yüzde 32.2 oranında düşüş gözlendi.


2009 yılının ilk altı ayında yapı kullanma izin belgesine göre 39 bin 167 olan konut bina sayısı 2010 yılının ilk altı ayında yüzde 39.1 düşerek 23 bin 855 oldu. Konut yüzölçümleri ise 2009 yılının ilk altı ayında 33 milyon 213 bin 377 metrekare iken yüzde 31.7 düşerek 2010 yılının ilk altı ayında 22 milyon 683 bin 44 metrekare olarak gerçekleşti.


Mimdap

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
10 Eylül 2010       Mesaj #24
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Ad:  gunes-evi-izmir.jpg
Gösterim: 215
Boyut:  24.6 KB

İzmir-Kültürpark’ta Yüksek Mimar Çelik Erengezgin tarafından İzmir Güneş Evi inşa edilecek.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve 9 Eylül Üniversitesi Güneş Enstitüsü işbirliği ile gerçekleştirilecek proje, kendi enerjisini kendisi üreten ve atık vermeyen yapılara örnek oluşturuyor.Tüm enerjisini kendi üreten ve atık vermeyen “Güneş Evi”ni önce Diyarbakır için tasarlayan ve yapılmasını sağlayan Erengezgin, tasarladığı yapılarda enerji ve ekolojiye ilişkin genel bilgiler de sunuyor.
İzmir Fuarı süresince de ziyaretçilere enerjinin doğru ve verimli kullanılması konusunda bilinci artırmak için “Enerji ve Ekoloji Adına Bir Sorgulama” başlığını taşıyan 64 maddelik kitapçık ve CD dağıtılacak


Mimdap

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
11 Eylül 2010       Mesaj #25
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Yaşanan yargı ve ihale süreçlerinin ardından, Ege Üniversitesi -Bornova Metro hattında yapım çalışmaları tekrar başladı. Hat, 360 gün sonra hizmete girecek.

Yüklenici firmanın taahüdünü yerine getirmemesi nedeniyle sözleşmesi fesh edilen İzmir metrosu 3. Aşama 1. Kısım Bornova Hastane Evka 3 İstasyonları işinde, yaşanan yargı ve ihale süreçlerinin ardından inşaat çalışmalarına tekrar başlandı.
Yer tesliminin ardından yeniden start verilen çalışmalar kapsamında, Bornova tren istasyonu bölgesinde ve üniversite kampus alanı içersindeki hat ve istasyon yapılarındaki inşaatlar hızla devam ediyor.
Ege Üniversitesi kampus alanı içersindeki aç-kapa olarak yapılan hattın kiriş imalatları ise daha hızlı olması için Torbalı, Turgutlu ve Menemen’deki üç ayrı firmanın prefabrik üretim tesislerinde gerçekleştiriliyor.
Bornova Hastane -Evka 3 istasyonları arasındaki güzergahın inşaatı çalışmaları kapsamında 1.947 metrelik aç -kapa tünel ile Ege Üniversitesi ve Evka 3 istasyonları tamamlanacak, sinyalizasyon sistemleri kurulacak. Ege Üniversitesi Bornova Metro hattının inşaat çalışmaları 2011’in Ağustos ayında tamamlanacak.


Kaynak: Milliyet Ege
Son düzenleyen Daisy-BT; 11 Eylül 2010 22:05
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
11 Eylül 2010       Mesaj #26
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Demokrat Parti’nin 1950’li yılların ortalarında başlattığı çılgın imar bütün kültür tarihimiz için bir kara sahifedir. Bu tahribat bugüne kadar sürdü.

Ad:  istanbul-uzun-tahribat.jpg
Gösterim: 224
Boyut:  40.6 KB

1946’dan beri bu şehrin profili, büyük abidelerin etrafı, mezarlıklar ve birtakım eserlerin bulunduğu yerler ağır tahribat geçirdi. Türkiye’de “Bizans mirasının sistematik tahribi” gibi bir slogan bazı kimseler tarafından tekrarlanagelir ki boş bir sözdür. İstanbul’da hiçbir tahribin hiçbir sistemle hiçbir alakası yoktur ve Bizans katmanı Osmanlı’nın altındadır. Yani Bizans’ın tahribinden önce Osmanlı’nın tahrip edilmesi gerekiyordu ki, elhak yerine getirilmiştir. İkinci büyük savaşın sonuna kadar imar bütçeleri kısıntılı olduğu için yapılan tahribat kısmidir ve daha çok kendiliğinden olmuştur.Unkapanı’nı Yenikapı’ya bağlayan yol ilk sistematik tahribat başlangıcı sayılır. Dolmabahçe’nin arkasına benim tuttuğum takım Beşiktaş’a ait Mithatpaşa Stadı’nın yapılması da bu tip faaliyetlere bir örnektir. Hiç şüphe yok ki Demokrat Parti’nin 1950’li yılların ortalarında başlattığı çılgın imar bütün kültür tarihimiz için bir kara sahifedir. Bunu yapanlar İstanbul’a hizmet ettiklerini zannetmekteydiler. Hudutsuz bir bilgisizlik, Avrupa kültürüne ve benzer tarih şuuruna sahip olamayan bir görgüsüzlüğün rolü olduğu muhakkaktır.

Swissotel Derhal Tahrip Edilmeli

O devirde yıkılan beş adet Mimar Sinan camiinin ikisi 1980’lerde Millet Caddesi üzerinde alakasız bir yere başarısız kopya olarak yeniden yapıldı ama kaybettiğimiz eserler için bir fikir verebilirler. Tahribat listesini saymak için bu sütun yetmez, bu benim bildiğimdir. 1950’lerin yöneticileri ve sanatçıları nelerin gittiğini ilmi bir biçimde belgelememişlerdir. Hafızasına güvenen veya tesadüfen bazı şeyleri belgeleyenlerin bir araya getirilip raporlarının neşredilmesi gerekir.

Tahribat muhtelif dönemlerde muhtelif biçimlerde sürdürüldü. Dolmabahçe’nin tepesine kondurulan Swissotel bunlardan biridir. Birçok kimselere ve bana göre pek bir şeye benzemeyen bu yapı şimdi satışa çıkarılıyormuş. Derhal alınıp tahrip edilmesi ve Dolmabahçe’nin üzerinde her bakımdan yük olan bu münasebetsizliğin ortadan kaldırılması gerekir. Belki pahalıya mal olacak ama 1980’lerdeki görgüsüzlüğümüzün bedelini 30 sene sonra ödemek bir borçtur.


Ad:  istanbul-uzun-tahribat1.jpg
Gösterim: 246
Boyut:  75.0 KB

Surların Yanı Başına Marina Yapılıyor

Yedikule’de surların yanı başında bir marina yapılıyor. Böyle bir yatırımın referandum ile kararlaştırılması gerekirdi. Kazlıçeşme’nin ve surların görünümünün değişeceği açıktır. Acaba nasıl bir düzenleme ile bu olumsuz tesir azaltılabilir? O mıntıkadaki eski eserler, mezarlıklar, Merkez Efendi külliyesi, Rum ve Ermeni hastaneleri ne olacaktır? Hemşehrilere açıklanması gerek.

İstanbul dışında alınan kararlara karşı İstanbullu kendini savunacak durumda değil. Çünkü bizde İstanbullu yoktur, maalesef İstanbulluluk sofra sohbetinden ibarettir. Gümüşsuyu’ndaki otelin inşaatını önleyenleri hatırlarım. Asıl zarar gören Gümüşsuyu Caddesi’ndeki apartman sahiplerinin kendi kendilerine homurdanmaktan başka faaliyetleri olmadı.
Süleymaniye Camii restore edildi, lakin etrafındaki briketle yükseltilen kaçak yapılar hâlâ duruyor. Haliç’in üstündeki muhteşem profil 50 yıldır bozulduğu gibi camiin temellerine yüklenen bu çirkin yüke daha ne kadar Sinan’ın eseri ve biz tahammül etmeliyiz? Haliç köprüsünden evvel tartışılacak konu bu olmalıdır.


İlber Ortaylı / Milliyet
Mimdap

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
21 Eylül 2010       Mesaj #27
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi

Doğayla iç içe yaşayan insanların yollarına çıkan akarsuları aşmak için nehirlere yatırdıkları ağaç dalları ile tarihteki yerini almaya başlayan köprülerin suyla ayrılmış yakaları, dik yamaçları ve derin vadileri geçmemizi sağlayan temel ulaşım çözümlerinin başında yer aldığı süreç; insanların yaşam alanları, sosyo-ekonomik ilişkileri ve hareketliliklerindeki değişimlere de ayak uydurmuştur tarih boyunca. Bu süreçte farklılaşan yapısal özellikler, işçilik, mühendislik çözümleri ve teknolojik ilerlemelere rağmen değişmeyen tek şey köprülerin yapılış amacı olmuştur: Salt insanların ve insana dair hizmetlerin erişimini sağlamak. Tıpkı Karadeniz’deki engebeli köy yollarını derelerin üzerinden geçiren asma köprüler, Mezopotamya’dan Anadolu içlerine ilerleyen İpek Yolu’nun ticareti kolaylaştıran taş kemerli köprüleri, Doğu Anadolu’nun derin vadilerindeki nehir yataklarını aşan demiryolu köprüleri ve eski ile yeni kent dokularını birbirinden ayıran ırmakların üzerinde kurulmuş betonarme köprüler gibi.

Ad:  kopru3.jpg
Gösterim: 274
Boyut:  300.7 KB

Köprüler, okuluna varmak isteyen çocuklar dereyi aşıyorsa; ürünü ve geliri adil paylaşılan bir ticareti kolaylaştırıyorsa; köylüye şehre giden yolu kısaltıyorsa; kısacası insanların doğayla iç içe, daha ekonomik ve sosyal erişimini sağlayabiliyorsa amacına ulaşmış ve savunulabilirdir. Ancak İstanbul gibi içinden deniz geçen bir kentin iki yakasını birleştiren ve neredeyse her 10 yılda bir yenisinin yapılmak istendiği köprüler diğerleri kadar masum ve savunulabilir mi? Yanıtın önemi, bu kentin son derece hassas bir coğrafyada, sürekli artan nüfus ve yapılaşma baskısıyla doğal değerlerini kaybetme riski taşıyan eşsiz bir konum ve öneme sahip olmasındandır. Hal böyle olunca, İstanbul’un iki yakası arasında yapılan ilk iki köprünün kente ne gibi etkilerinin olduğunun yeterince iyi anlaşılması, yapımı düşünülen 3. ve belki 4. köprülerin daha bilinçli değerlendirilmesini sağlayacaktır.3. Köprü Projesi’nin fiziksel, çevresel, sosyal, hukuksal ve ekonomik başlıklar altında çok boyutlu değerlendirilmesiyle ve İstanbul için gerekli ulaşım sistemindeki yeri dikkate alındığı takdirde, merkezi ve yerel yönetimlerin mevcut kabulleri ve karar alma süreçlerinin aksine daha sağlıklı ve ayakları yere basan bir sonuç ortaya konulabilecektir.

İstanbul’un ulaşım probleminin kaynağının yeni bir köprü ihtiyacında olup olmadığını bilimsel bir yaklaşım ve savunulabilir bir dille ortaya koymaya çalışan bu rapor çalışması, gerek ulaşımda yaşanan problemlere kapsamlı bir sistem yaklaşımı ile çözüm getiren, gerekse boğaz geçişlerinde yeni karayolu köprüleri yerine daha ekonomik, daha adil, çevreye ve insan yaşamına daha duyarlı ve sürdürülebilir başka çözüm alternatiflerinin de varlığını ortaya koyan ortak bir iradenin ürünüdür. TMMOB Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şubesi öncülüğünde kurulan 3. Köprü Çalışma Komisyonu’na üye onlarca akademisyen, ilgili meslek odalarından uzmanlar, gazeteci, araştırmacı ve STK temsilcilerinin katkılarıyla hazırlanan bu çalışma, 3. Köprü Projesi’ne ilişkin gündemi bilimsel tabanlı ve daha gerçekçi bir dille yeniden canlandırmayı ve bu süreci daha geniş kitlelerle paylaşabilmeyi amaçlamaktadır.

Önyargılardan arınmış olarak ele alındığında bizleri, İstanbul’un geleceğini olumsuz yönde ve kökten değiştirecek bir senaryonun tercihiyle baş başa bırakan 3. Köprü Projesi’ne karşı bu raporda anlatılan mücadeleye ortak olan ve benzer mücadeleler içinde yer alan tüm insanlara ve ortaya koyulan emeklere teşekkürlerimizle.

TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu

Giriş
Geçmişte İstanbul Boğazı’na yapılan her köprü, bir sonraki köprünün habercisi olmuş ve yeni köprü tartışmalarını başlatmıştır. Boğaza 1973’te ilk köprü yapıldığında 2. köprünün de çok geçmeden yapılacağı konusu tartışılmış ve 15 yıl sonra 2. köprü yapılmıştır. 1988’de hizmete açılan 2. köprüden sadece 5 yıl sonra bu kez 3. köprü’nün yapımına dair tartışmalar başlamış, devlet yatırım programlarına 3. köprü projesi dahil edilmiş ancak sonraki yıllarda bu proje uygulamaya geçirilememiştir. Bu süreçte, başta Arnavutköy halkının karşı duruşu olmak üzere yaratılan örgütlü tepkiler, 3. köprü yapımının askıya alınmasını sağlayabilmiştir. 2. köprü ile başlayan 3. köprü konusu, günümüzde hükümetin artan baskısı ile yeniden gündeme alınmış ve güzergahı İstanbul’un en kuzey kesiminde, Poyrazköy-Garipçe hattı olarak belirlenmiştir. 2. köprünün yapımında öne sürülen “transit trafiğin kent içi trafikten arındırılarak kuzeye kaydırılması” gerekçesi bu kez 3. Köprü Projesi için de savunulan tek gerekçedir.



Ad:  uc.jpg
Gösterim: 242
Boyut:  143.3 KB

Ancak, iktidar yönetimince gündeme getirilen bu projenin geçmiş yıllardaki gibi ulaşım ve kentsel gelişim adına çözüm üretmeyecek olması bir yana, telafisi neredeyse imkansız zararlar doğuracak olması, TMMOB Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şubesi’nin mesleki sorumluluğu gereği bu projeye ilişkin bilimsel gerçeklerle ortaya konulacak kapsamlı ve çözüm üreten bir değerlendirme raporu hazırlamasını haklı ve gerekli kılmıştır.Bu rapor çalışması başta TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi’nin mesleki bilgi birikimi ve kaynakları kullanılarak ve meslek odamız bünyesinde kurulan 3. Köprü Çalışma Komisyonu’nun katkıları ile hazırlanmıştır. Ayrıca bilimsel anlamda güvenilir çok sayıda yazılı ve görsel kaynaktan, 3. Köprü Projesi’ne ilişkin benzer çalışma ve birikimlerden yararlanılarak oluşturulan rapor, gerek yazıya geçirilmesi gerekse bilimsel değerlendirmeler ve eleştiri süzgecinden geçirilmesi sürecinde katkı koyabilen tüm kişi ve kurumların ortak üretimini ve katılımcılığını da ifade etmektedir.

3. Köprü Projesi’ne neden karşı gelindiğini geçmiş köprü deneyimlerinden başlayarak ele alan rapor, sonraki bölümlerinde kent ile köprüler ve bağlantı yollarının ne denli önemli bir etkileşim içinde olduğunu ve bu etkileşimin bilimsel bir zeminde ele alınmadığı takdirde kenti hangi kötü senaryoların beklediğini ortaya koymaktadır. İlkesel ve kapsayıcı çözüm önerilerine de yer veren rapor 3 temel bölümden oluşmuştur.

Birinci bölümde Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin yapıldıktan sonra kente ne gibi etkilerinin olduğu, yakalar arası geçişlerin planlama ve ulaşım alanında kent için neden önemli olduğu konuları değerlendirilmiştir. Bu bölüm, sonraki bölümlerin anlaşılmasını kolaylaştıracak bir arka plan niteliği de taşımaktadır.

İkinci bölüm, yapımı düşünülen 3. Boğaz Köprüsü ve bağlantı yollarının kent üzerinde yaratacağı değişimi; ulaşım, fiziksel yapı, doğal çevre, sosyal yapı, kanunlar ve yönetmelikler ile ilişkisi üzerinden yapılan kapsamlı değerlendirmelerle ortaya koymaktadır. Raporun en temel anlatımlarına yer verilen bu bölüm, 3. köprü gündeminin daha iyi açıklanabilmesine ve yorumlanmasına yardımcı olacaktır.

Üçüncü ve son bölümdeyse, geçmiş deneyimler ve bugünkü değerlendirmeler ışığında İstanbul ulaşımında ideal ulaşım sistemi ve boğaz geçişlerinde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine dair çözüm yaklaşımları ve temel ulaşım politikaları geliştirilmiştir.

Sonuç bölümünde ise raporun bütününe ilişkin bir değerlendirme yapılarak, yapımı düşünülen 3. köprünün aslında güneyden kuzeye 4. köprü olduğu ve asıl 3. köprüye bir “ön hazırlık” niteliği taşıdığı öngörüsü vurgulanarak; İstanbul’un temel sorunları ve öncelikleri konusunda tüm kesimler yeniden düşünmeye çağırılmaktadır. Bu projenin ancak kitlesel bir bilinçlenme ve tepki ortaya koyarak önlenebileceği düşüncesi de bu bölümün temel çıkarımlarından bir diğeridir.


Kaynak: Mimdap
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi’nin “3. Köprü Projesi Değerlendirme Raporu"



CelestialBody - avatarı
CelestialBody
Ziyaretçi
27 Eylül 2010       Mesaj #28
CelestialBody - avatarı
Ziyaretçi
12. / 2010 Ulusal Mimarlık Ödülleri Sahiplerini Buldu

Mimarlar Odası’nın her iki yılda bir düzenlediği ve bu yıl XII. dönemi gerçekleştirilen Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nde Seçici Kurul bu dönem, 160 eserin / 211 pano ile katılımını değerlendirmeye aldı; belirlediği 37 ödül adayı arasından, 8 eseri ödüle değer gördü. Doğan Tekeli başkanlığında, Boğaçhan Dündaralp, Namık Erkal, Hüseyin Kahvecioğlu ve Nevzat İlhan’dan oluşan Seçici Kurul, “Büyük Ödül (Sinan Ödülü)”, “Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülleri” ve “Anma Programı” için ödüle değer görülen isimleri ve Yapı, Proje ve Fikir Sunumu dallarındaki ödül adaylarını belirledi ve kamuoyuna duyurdu. Ödüller, 16 Nisan akşamı, Ankara’da Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapılan törenle sahiplerini buldu.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
3 Ekim 2010       Mesaj #29
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Ad:  yunanistan.jpg
Gösterim: 195
Boyut:  34.7 KB

Yunanistan’da Osmanlı mimarisine sahip 10 bin eser tespit edildi. Çoğu müze olmayan bu eserlerin envanteri, bir katalogta toplandı.

Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan bir araştırmada, Yunanistan’da Osmanlı mimarisine ait 10 bin eser bulunduğu ortaya çıktı. Eserlerin yarısı halen ayakta, ancak hiçbiri müze değil.
Araştırma, Osmanlı cami ve külliyelerinin bugün ev olarak kullanıldığını, hatta minarelerin kaidesinde artık çamaşır makinelerinin yer aldığını da gözler önüne seriyor.

Türk Dışişleri Bakanlığı adına sanat tarihçisi Neval Konuk tarafından Yunanistan’da yapılan araştırma, 4 yıl sürdü. Konuk, Yunanistan’ı baştan aşağı gezdi, tek tek Osmanlı eserlerinin izini sürdü.

Neval Konuk, Yunanistan’ın çeşitli bölgelerine dağılmış Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan tam 10 bin mimari yapıyı gün yüzüne çıkardı. Eserlerin 5 bini halen ayakta, ancak kültürel mirasın hiçbiri müze haline getirilmemiş.

Cumhuriyet’in ilk yıllarnda, Yunanistan ile Türkiye arasındaki mübadele sırasında Anadolu’dan giden Rumlar, camilere yerleşmiş ve bu camileri ev olarak kullanmaya başlamışlar.

Bir envanterde toplanan bu kayıtlar, Dışişleri Bakanlığı tarafından Türkçe, İngilizce ve Yunanca kitap haline getirildi.

Kaynak. Mimdap
Kaynak: NTVMSNBC

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
22 Ekim 2010       Mesaj #30
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Ad:  yatirim.jpg
Gösterim: 197
Boyut:  36.2 KB

Devlet teşvikini kullanarak arazi sahibi olan ancak yıllardır yatırıma başlamayan firmaların arazileri geri alınmaya başlandı.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün tarafından hazırlanan genelge kapsamında Kırşehir Malatya ve Adapazarı’nda 41 firmanın arazi tahsisleri iptal edildi. En fazla iptal 23 arazi ile Malatya’da gerçekleşti. Malatya Organize Sanayi Bölgesi’nde 38 firmaya, ‘ya arsayı iade edin ya da yatırım yapın’ uyarısı yapıldı. 15 firma yatırıma başlarken 23′ünün sözleşmesi iptal edildi. Yine Kırşehir Organize Sanayi Bölgesi’nde de 15 girişimcinin arsaları geri alındı. Öte yandan Adapazarı OSB’de 3 firmanın arazisi geri alınırken, Gebze OSB yetkilileri kendi bölgelerinde arazilerin geri alımına yönelik bir çalışma olmadığını kaydetti.

Kaynak: Sabah Gazetesi - 22.10.2010

Benzer Konular

15 Ağustos 2018 / AreX Ekonomi
19 Ocak 2016 / kompetankedi Meslekler
1 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Mimarlık