Arama

Önemli İcatlar - Televizyon

Güncelleme: 17 Eylül 2016 Gösterim: 19.308 Cevap: 5
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
14 Nisan 2008       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

televizyon

Ad:  tel1.jpg
Gösterim: 2692
Boyut:  35.3 KB

hareketli görüntülerin ve sesin elektrik sinyallerine dönüştürülerek alıcıya iletilmesi ve alıcıda yeniden görüntü ve sese dönüştürülmesi. Elektrik sinyalleri alıcıya elektromagnetik dalgalar aracılığıyla ya da eşeksenel (koaksiyal) kablolar üzerinden iletilir; sinyallerin kablolar aracılığıyla dağıtıldığı sistemler kablolu televizyon olarak adlandırılır.
Sponsorlu Bağlantılar

Televizyon tıpkı sinemada olduğu gibi, insandaki görme duyusunun ilginç bir özelliğinden yararlanılarak geliştirilmiştir: Beyin, ağtabakaya (retina) düşen görüntüleri kaybolmalarından sonra da kısa bir süre için algılamayı sürdürür. Televizyon ekranında yeterince hızlı bir biçimde görüntülenen resim öğeleri gözün bu özelliği nedeniyle birleştirilerek bütün bir resim biçiminde algılanır. Ekrandaki resimlerin art arda hızla değiştirilmesiyle de hareketli görüntü izlenimi yaratılır; bu amaçla resimlerin saniyede 25-30 kez değiştirilmesi yeterlidir.

Televizyon sinyallerinin iletilmesinde kullanılan taşıyıcı elektromagnetik dalgaların frekansları çok yüksek frekans (VHF, 30- 300 MHz) ve ultra yüksek frekans (UHF, 300-3000 MHz) bölgelerindedir. Bu frekans bölgelerindeki dalgalar ışığa benzer biçimde doğrusal yollar izlediğinden bir vericiden yapılan yayınlar ancak vericinin yakın çevresine ulaşabilir, bir başka deyişle verici ve alıcı antenleri birbirlerini görebilmelidir.
Televizyon alıcısında görüntüyü oluşturan resim tüpü bir katot ışınlı tüptür. Havası boşaltılmış bir cam tüp olan katot ışınlı tüpün ön yüzü fosforışıl bir maddeyle kaplanmış bir ekrandır. Tüpün öbür ucunda yer alan bir elektron tabancasından çıkan bir elektron demeti fosforışıl ekrana bir noktada çarparak bu noktada ışıklı bir benek oluşturur. Beneğin parlaklığı elektron demetinin yoğunluğuyla orantılıdır. Elektron demeti ekranı yukarıdan aşağı doğru sıralanmış yatay çizgiler boyunca tarar. Tarama sırasında beneğin parlaklığı her noktada, görüntünün o noktadaki parlaklığına uyacak biçimde denetlenir. Bir resim için taranan çizgi sayısı 625’tir. Tarama, en üst çizgiden başlayıp birer çizgi atlanarak ekranın altına gelindikten sonra tekrar üst başa dönülerek, bu kez atlanan çizgilerin taranması biçiminde yapılır. Böylece gözde kırpışma etkisi önemli ölçüde azaltılmış olur.

Alıcının resim tüpündeki hareketli beneğin parlaklığı resim sinyali olarak adlandırılan elektrik sinyaliyle denetlenir. Bu sinyal, vericide modülasyon yoluyla taşıyıcı dalgaya bindirilerek gönderilen sinyaldir. Vericide resim sinyali kamera tüpü olarak adlandırılan tüp aracılığıyla oluşturulur.

Çeşitli kamera tüpleri geliştirilmiştir, ama bunların çalışma ilkeleri birbirine benzer. Bu ilke şöyle özetlenebilir: İletilecek görüntü optik yöntemlerle kamera tüpündeki duyarlı bir yüzey üzerine düşürülür. Bu yüzey fotoelektrik etki gösteren (bir başka deyişle, üzerine ışık düştüğünde elektron salan) çok küçük parçacıkların mozaik biçiminde döşenmesiyle oluşturulmuştur. Yüzey üzerindeki bir noktaya düşen ışığın şiddeti o noktadan salınacak elektronların miktarını belirler; böylece aydınlık noktalar daha pozitif (daha çok elektron kaybetmiş) olacak biçimde yüzey üzerinde bir “elektrik yükü görüntüsü” oluşur. Yüzey bir elektron demetiyle tarandığında her noktanın potansiyeli üzerine düşen ışık ile orantılı bir değişme gösterir; bu potansiyel değişimlerinin oluşturduğu sinyal, resim sinyali olarak elde edilmiş olur. Vericideki kamera tüpünde ve alıcıdaki resim tüpünde gerçekleştirilen taramaların eşzamanlı (senkron) olması gerekir; bunu sağlamak amacıyla resim sinyaline satır başlarını ve resim başlarını belirleyen eşzamanlama darbeleri eklenir. İlk geliştirilen ve artık kullanılmayan ikonoskop tüpüyle daha gelişkin kamera türleri olan ortikon ve görüntü ortikonunun çalışma ilkesi yukarıda özetlendiği gibidir; Vidikon tüpünde ise resim sinyali ışıliletkenlik etkisiyle elde edilir.

Televizyon vericisinde, kameradan elde edilen resim sinyali ve mikrofondan elde edilen ses sinyali uygun yükselteçlerden geçirildikten sonra taşıyıcılara bindirilir. Bu taşıyıcılar antenler aracılığıyla elektromagnetik dalga biçiminde uzaya yayılır. Resim sinyali için genlik modülasyonu, ses sinyali için frekans modülasyonu kullanılır. Frekansları arasında belirli bir fark (5,5 MHz) bulunacak biçimde seçilen resim taşıyıcısı ile ses taşıyıcısı bir “televizyon kanalı” oluştururlar. Bir kanal VHF bölgesinde 7 MHz’lik, UHF bölgesinde ise 8 MHz’lik genişlikte bir frekans alanı kaplar. Kanallar VHF bölgesinde 2’den 12’ye, UHF bölgesinde de 21’den 69’a kadar numaralanmıştır. Kanalların numaralanması, kapladıkları frekans bölgeleri, resim ve ses taşıyıcıları arasındaki frekans farkı kullanılan televizyon sistemine göre değişiklik gösterir.

Yukarıda verilen sayılar Ingiltere ve Fransa dışındaki Avrupa ülkeleri ile Asya ve Afrika’nın büyük bölümünde ve Avustralya’da kullanılan sistemlere ilişkin sayılardır. Saniyedeki resim sayısı ve resim başına tarama çizgisi sayısı bakımından ise, giderek terk- edilen sistemler bir yana bırakılırsa iki standart vardır: Amerika kıtasındaki ülkeler ile Japonya’da saniyede 3ü resim, 525 çizgi; geri kalan tüm ülkelerde saniyede 25 resim, 625 çizgi. Renkli televizyonda görüntünün her noktasına ilişkin üç renk özelliğinin başka deyişle ton, parlaklık (lüminans) ve doymuşluk özelliklerinin iletilmesi gerekir {bak. renk). Siyah-beyaz televizyonda bunlardan yalnızca parlaklık özelliği iletilir. Öteki iki özellik, yani ton (renk türü) ve doymuşluk (rengi oluşturan ışıktaki beyaz ışık miktan), birlikte renkserlik (kromatiklik) olarak adlandırılır. Renkserliğin belirli bir referans renkserlik değerine göre farkı renklilik (krominans) olarak adlandırılır. Renkli televizyon sistemleri parlaklık ve renklilik bilgilerinin birlikte iletilmesine dayanır.

Burada en önemli nokta renkli televizyon sisteminin siyah-beyaz sistemle uyarlı olması, bir başka deyişle renkli televizyon yayınlarının siyah-beyaz alıcılar tarafından da (siyah-beyaz olarak) alınabilmesinin sağlanmasıdır. Günümüzde kullanılmakta olan üç renkli televizyon sisteminin üçü de bu uyarlık koşulunu sağlar. Bu sistemlerden PAL (Phase Altemation Line [Satır Atlamalı Faz modülasyonu] sözcüklerinin baş harflerinden kısaltma) sistemi, Türkiye’de ve Fransa dışındaki Batı Avrupa ülkelerinde kullanılan sistemdir. SECAM (Systeme Electronique Couleur Avec Memoire [Bellekli Renkli Elektronik Sistem] sözcüklerinin, baş harflerinden kısaltma) Fransa, Rusya ve Doğu Avrupa ülkelerinde, NTSC (National Television Systems Committee [Ulusal Televizyon Sistemleri Komitesi] sözcüklerinin baş harflerinden kısaltma) sistemi ise Kuzey ve Güney Amerika ülkeleri ile Japonya’da kullanılmaktadır.

Renkli televizyon kamerasında üç birincil rengin (yeşil, mavi, kırmızı) her biri için, önüne yalnızca o rengi geçiren bir filtre yerleştirilmiş bir görüntü ortikonu bulunur. Bunlardan elde edilen üç sinyal elektronik devrelerden geçirilerek parlaklık ve renklilik sinyalleri elde edilir. Bu sinyaller kullanılan renkli televizyon sistemine göre değişen yöntemlerle taşıyıcıya bindirilir ve antenden uzaya gönderilir. Siyah-beyaz alıcılarda bu iki sinyalden yalnızca parlaklık sinyali kullanılır. Renkli alıcıda ise renklilik sinyali uygun elektronik devrelerden geçirilerek yeşil, mavi ve kırmızıya karşılık gelen sinyallere aynlır. Renkli resim tüpünde üç tane elektron tabancası vardır. Üç sinyalin her biri bir tabancadan çıkan elektron demetini denetler. Tüpün ekranı elektronların çarpması sonucunda yeşil, mavi ya da kırmızı ışıldayan fosforışıl parçacıklarla kaplanmıştır (bak. ışıldama). Her elektron demetinin kendisini denetleyen sinyale ilişkin renkteki parçacıklar üzerine düşmesi sağlanarak renkli görüntü elde edilir.

Televizyonun başlangıcından günümüze ulaşan gelişme çizgisinde yer alan en önemli aşamalar şöyle sıralanabilir: Görüntüyü mekanik olarak (üzerinde sarmal bir eğri boyunca delinmiş delikler aracılığıyla) tarama yöntemini Alman mucit Paul Nipkow 1884’te buldu. Günümüzde resim tüpü olarak kullanılan katot ışınlı tüpü 1897’de Alman fizikçi Kari Braurı geliştirdi. Bu alanda en önemli buluş Rus asıllı ABD’li mühendis V.K. Zworykin’in geliştirdiği ve 1923’te patentini aldığı ikonoskop kamera tüpü oldu. Böylece tümüyle elektronik bir televizyon sisteminin oluşturulması olanağı doğdu. Düzenli televizyon yayınları 1935’te Almanya’da başladı. Renkli televizyon yayınlan ise ABD’de 1954’te başlatıldı.

kaynak: Ana Britannica
BAKINIZ John Baird

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 25 Temmuz 2016 14:27
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Ekim 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

TELEVİZYON


a (fr. vision; ing. television).
Sponsorlu Bağlantılar
1. Hareketti ya da sabit görüntülerin kablo ya da elektromanyetik dalgalar aracılığıyla iletilmesine dayanan telekomünikasyon biçimi; bu görüntüler algılandıktan anda bir ekranda yeniden oluşturulabilecekleri gibi, saklanmak üzere kaydedilebilir
2. Bu yöntemin sesli görsel programların halka iletilmesinde ya da bilim, endüstri, tıp alanlarında kullanılması. (Bk. ansikl. böl.) 3. Yayınlana röportajların televizyonla iletimini sağlayan servislerin oluşturduğu bütün.
4. Televizyon alıcısı.

—Sine, ve TV. Televizyon filmi, özellikle televizyon için hazırlanan film.

—TV. Kablolu televizyon, eşeksenli kablolar aracılığıyla kurulmuş bir telekomünikasyon ağına bağlı, anten gerektirmeyen özel televizyon sistemi. II Kapalı devre televizyon, görece kısa mesafelere görüntü iletmek amacıyla kullanılan ve genellikle az sayıda kullanıcısı bulunan kablolu televizyon.II Koşullu erişimli televizyon, belirli programları izleyebilmek için izleyicinin özel bir ücret ödemek zorunda olduğu televizyon. II Şifreli televizyon, görüntünün yalnızca özel kod çözücüleri bulunan televizyon alıcıları tarafından algılanabildiği televizyon sistemi. (Bu tür televizyon sistemleri örneğin uzman hekimlere yönelik ameliyat yayınları gibi özel amaçlı yayınların iletiminde kullanılır.)
Ad:  tel2.jpg
Gösterim: 1230
Boyut:  60.1 KB

—ANSIKL.

Tarihçe


Sabit görüntülerin elektrik yardımıyla iletimi pantelgraf adlı aygıtla 1860 yılına doğru Caselli tarafından gerçekleştirildi. Bu aygıtta görüntü, eşzamanlılıktan elektrik darbeleriyle sağlanan iki ağır sarkaçla satır satır taranıyordu. Fakat bu yöntem, çözümlemenin yavaş olması nedeniyle yalnızca sabit görüntülere uygulanabiliyordu. Hareketli görüntülerin doğrudan alınarak elektrik işaretleriyle iletiminin tasarlanması, 1873'te selenyumun ışılelektrik özelliklerinin bulunmasıyla gündeme geldi. Bu alandaki ilk önemli adım 1884 yılında, yüksek hızla dönen ve üzerinde sarmal biçimde dizilmiş birbirine eşit uzaklıkta delikler bulunan bir diskten yararlandığı aygıtıyla Nipkow tarafından atıldı.

Bu aygıtta diskin arkasına yerleştirilen tek bir ışılelektrik fotosel, deliklerin her birinden geçen ışığı elektrik gerilimine çeviriyordu Disk dönerken diskteki delikler bir objektiften gelen görüntüyü tanyordu. Görüntünün yeniden oluşturulması için de yine bu diskle eşzamanlanmış özdeş bir disk ile çözümleme fotoselinden gelen değişken gerilimle kumanda edilen bir neon lambasından yararlanılıyordu. 1889 yılında Lazare Weiller ışık veriminin büyük ölçüde artırılması için Nipkow diskinin yerine aynalı bir çark kullanılmasını önerdi. Ancak, hareketli görüntülerin yeterli duyarlıkla oluşturulabilmesi için gerekli tarama hızı yalnızca elektronik yöntemlerle sağlanabilirdi. Bu yöntemlerin geliştirilebilmesi ise çok önemli üç aygıtın ortaya çıkmasıyla olanaklı hale geldi.

Bu aygıtların birincisi XX. yy.'ın başında Lee De Forest'in bulduğu yükselteç triyot tüpü, İkincisi 1897-1905 yılları arasında Kari Braun tarafından geliştirilen ve bir demetle tarama düzeneği bulunan katot tüpü, üçüncüsü ise 1923 yılında Zworykin tarafından patenti alınan görüntü çözümleyici tüptü. 1926'da Baird, Nipkow disklerinden ve ses çarkıyla eşzamanlama yönteminden yararlanarak bir iletim gösterisi düzenledi. 3,8x5 cm boyutlarındaki görüntünün seçikliği 30 satırdı. 1929 yılında İngiltere ve Almanya’da, 1931'de ise Fransa'da Baird yöntemiyle halka yönelik yayınlar gerçekleştirildi.

Elektronik çözümleme 1935 yılında Zvııorykin'in ikonoskop adlı aygıtının kullanılmasıyla olanaklı hale geldi. Bundan sonra elektronik malzemelerin ve yöntemlerin geliştirilmesi amacıyla çok sayıda çalışma yürütüldü. Fransa'da Renö Barthölemy ve Henri de France tarafından gerçekleştirilen çalışmaların, bu çalışmalar arasında özel bir yeri vardır. Elektronik yöntemlerin kullanılması sunucunda seçiktik giderek arttı. İngiltere'de önce 180 sonra 405 satır, Almanya’da 441, Amerika'da ise 525 satır kullanılırken Fransa'da değişik zamanlarda 441, 450 ya da 455 satır benimsendi. Bir saniyede iletilen görüntü (ya da örü çifti) sayısı, enerji dağıtım şebekesinde kullanılan frekansa bağlı olarak 25 ya da 30'a erişti.

İkinci Dünya savaşı sırasında askeri gereksinimlerin etkisiyle radyoelektrik ve elektronik alanlarında sağlanan gelişmelerden televizyon da büyük ölçüde yararlandı. Görüntü işaretlerinin vericilerden iletilmesinde hertz demetleri kullanılmaya başlandı. İngiltere'de 405, Almanya'da 625, Fransa'da 819 satır standardı benimsendi. Yayın alışverişleri için standart dönüştürücüleri yapıldı.

Renkli televizyonun dayandığı temel ilke, yani görüntünün çözümlenerek üç ana rengi ayrılması 1929 yılında bulundu. Fakat görüntünün yeniden oluşturulması, çözümlenmesine göre daha karmaşık işlemleri gerektiriyordu. Amerika Birleşik Devletleri’nde üç siyah beyaz görüntü tüpü ile yeşil, mavi ve kırmızı renklere bölünmüş bir döner disk kullanılarak çeşitli denemeler yapıldı. 1953 yılında ise Amerika'da maskeli tüp denen aygıtlar kullanılmaya başlandı. Avrupa'da renkli televizyon şebekeleri 625 satırlık bir seçiklikle 1962 yılından itibaren gelişmeye başladılar. Fakat farklı standratların birleştirilmesi yolundaki çabalar 1966’da başarısızlığa uğradı. Fransa ve İngiltere 405 ve 819 satirli sistemlerini kademeli bir biçimde terk etmeyi tasarlamaktadır.

Temel ilkeler.


Televizyon kamerasında görüntü, objektif tarafından çözümleyici bir tüpte bulunan ışığa duyarlı hedefin üzerine düşürülür. Bu hedef, görüntünün farklı noktalarının ışık karakteristiklerini gösteren bir elektrik işareti üretir. Bu yolla saniyede 25 ya da 30 görüntünün çözümlemesi yapılır Bu görüntülerin her biri, birisi tek, öbürü çift numaralı satırlar için sözkonusu olan ardışık iki örüden oluşmuştur. Bunun amacı kırpışmaların önlenmesidir. Görüntü işaretleri yükseltilip kiplendikten sonra alıcılara ya kablo yardımıyla ya da radyo dalgalarıyla iletilir. Alıcılarda görüntünün bireşimini gerçekleştirerek görüntüyü ekranı üzerinde yeniden oluşturan bir görüntü tüpü bulunur Camdan yapılmış olan bu ekran, üzerine bir elektron demeti düşen bölümlerinden ışık yayımlayan elektro-ışıldar bir madde katmanıyla kaplıdır.

Bir elektron tabancasıyla üretilen ve ekran üzerine odaklanan elektron demeti, ekranı kameradakiyle aynı biçimde ve eşzamanlı olarak tarar. Elektron demetinin yeğinliği, görüntü işareti tarafından kiplenir. Eşzamanlama ise kamerada görüntü işaretine her tarama satınnın ve her örünün başında eklenen ve eşzamanlama işareti denilen darbelerle sağlanır. Bu işaretler alıcıda elektron demetinin yer değiştirmesini yöneten testere dişi biçimindeki dalgalann başlangıç anını belirler.

Bu tür bir sistemle yalnızca siyah beyaz görüntüler elde edilebilir Renkli televizyon sistemlerinde, kamera objektifinden gelen ışık demeti prizmaların ve renk filtrelerinin yardımıyla yeşil, kırmızı ve mavi renkte üç ayrı demete ayrılır. Demetler çözümleyici bir tüp üzerine düşürülerek görüntünün üç renk bileşenini gösteren üç ayrı görüntü işareti elde edilir. Bu işaretlerin iletiminde yararlanılan yöntemler ise kullanılan televizyon sisteminin NTSC, PAL ya da SECAM sistemlerinden hangisi olduğuna göre değişir. Alıcıda renk işaretlerinin üçü de bir maskeli tüpe uygulanarak renkli görüntünün oluşması sağlanır.

Televizyon sistemleri.


Yavaş yavaş terk edilen sistemler bir tarafa bırakılırsa (Fransa ve Belçika'nın 819, İngiltere’nin 405 satirli sistemleri), dünyada iki temel görüntü çözümleme standardı kullanılmaktadır. Bu standartlar, bir görüntüdeki çözümleme satırı ve bir saniyede çözümlenen görüntü sayılarıyla birbirinden ayırt edilir. Amerika'daki ülkelerin çoğunda VB Japonya'da 525 satirli ve saniyede 30 görüntülü, diğer ülkelerde ise 625 satirli ve saniyede 25 görüntülü sistemler kullanılmaktadır Her iki sistemde de görüntünün tamamı iki örü halinde çözümlenir. Görüntü genişliğinin görüntü yüksekliğine oranı 4/3'tüc.

Eşzamanlama işaretlerinin biçimlerine, görüntü ve ses işaretlerinin kiplenmesine ve bant genişliğine ilişkin diğer standartlar ülkeden ülkeye değişmektedir. Bunun sonucu olarak bugün kullanılmakta olan farklı sistemlerin sayısı 11'i bulmaktadır. Tek bir sisteme dönüştürülmelerine çalışılan bu sistemlere renkli televizyon tekniğinde kullanılan üç sistemi de eklemek gerekir.
Görüntü işaretlerinin radyo dalgalarıyla iletimi için metre ve desimetre düzeyin: de ya da daha küçük dalga boyu olan bir taşıyıcı dalga, artık bant'lı genlik kiplemesi işleminden geçirilir. Taşıyıcı dalga genellikle hertz demetleri halinde ya da uydu aracılığıyla iletilir.

Ses işaretleri, ya genlik kiplemesi (özellikle Fransa'da) ya da frekans kiplemesiyle. görüntü taşıyıcısının yanında yol alan bir taşıyıcı üzerinde iletilir. Görüntü ve ses dalgalarının bant genişliği kullanılan sisteme göre 6 ile 8 MHz arasında değişir.
Görüntü işaretleri, başlangıçtaki örneksemeli durumlarıyla faz bozulmalarından kolaylıkla etkilenir. Bu nedenle uzak mesafelere eşeksenli kablolarla iletilmeleri çok zordur. Bugün görüntü işaretlerinin kıtalararası iletimi yalnızca aktarma uydularıyla sağlanabilmektedir. Kıtalararası ilk görüntü iletimi 1962 yılında Telstar uydusu aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Okyanusötesi optik lif kabloların döşenmesi tamamlanınca kıtalararası görüntü iletiminde uydulara bağımlı olunması son bulacaktır. Uydu aracılığıyla görüntülerin doğrudan özel istasyonlara iletiminin gerçekleştirilmesi ise sayıları çok sınırlı tutulacak yeni standartların uygulamaya konmasını gerektirecektir.

Türkiye'de


televizyon yayınları radyoya oranla oldukça geç başladı.
İlk deneme yayınlarını 1952'de İstanbul Teknik üniversitesi gerçekleştirdi; haftada bir yayınlanan gece programları büyük ilgi gördü. Bu alanda ilk önemli adım 1967 yılında Almanya hükümeti ile Dışişleri bakanlığımız arasında imzalanan, Türkiye'de bir eğitim televizyonu merkezi kurulmasını öngören antlaşmayla atıldı. Bu antlaşma ile Almanya böyle bir merkezin tüm teknik donanımını karşılıyor, program ve teknik elemanların Almanya'da eğitim görmelerine de olanak sağlıyordu. Özellikle 1966-1967'lerde kamuoyu ve basın da Türkiye'de televizyon yayınlarının gerçekleştirilmesi konusunu sık sık gündeme getiriyordu.

TRT'nin sürdürdüğü çalışmalarla Ankara televizyonu 31 ocak 1968 de ilk yayınını gerçekleştirdi. Önceleri kısıtlı, bir alana, haftada üç kez yapılan deneme yayınları, giderek arttı ve günümüzdeki durumuna ulaştı. İstanbul’da televizyon yayınlan önce Philips ten, sonra da İstanbul Teknik üniversitesi nden kiralanan vericilerle yapıldı. 100 kW gücündeki Çamlıca vericisi 30 aralık 1972'de hizmete girdi. İzmir'de önce küçük güçte bir vericiyle 6 aralık 1971'de başlayan yayınlar, 28 ağustos 1973'ten sonra 50 kW’lık bir vericiyle sürdürüldü. 1972'de Eskişehir (5 kW), Edirne (5 kW), Balıkesir (0.7 kW), Elmadağ (0,7 kW) ve İzmit (0,7 kW), 1973'te Erzurum (0,7), Aydın-Söke (0,7), Bolu (0,7), Düzce (0,7), Zonguldak (iki verici, 0,7 kW) vericilerinin kurulmasıyla yayın alanı genişledi. Haftada beş gün olan televizyon yayınlan, 1974'te altıya, sonra yediye yükseldi; yayın saatleri haftada 50 saatin üstüne çıktı.

1976'da TRT televizyon ağına Samsun, Gaziantep, Diyarbakır, Trabzon, Kars, Yozgat ve Amasya vericileri eklendi. 1980'lerde pek çok verici ve aktarıcının hizmete girmesiyle yayınlar ülke çapında izlenir oldu. 1982'de renkli yayına geçildi, 1984'te de TV yayınları tümüyle renkli oldu. 6 ekim 1986'da ikinci kanal (TV-2) yayınları başladı. Ancak yapılan araştırmalar TV-1 yayınlarının nüfusun % 25,4'ü, TV-2 yayınlarının da % 52'si tarafından hiç izlenmediğini ya da Ikötü izlendiğini ortaya çıkardı. Bunun üzerine 1 mart 1989 tarihinden itibaren, bu eksikliği gidermek amacıyla yoğun çalışmalar başlatıldı. TV-1 şebekesine 1116 adet yeni aktarıcı istasyon eklenerek istasyon sayısı 856'ya, TV-2 şebekesine ise 9 ana verici ve 109 aktarıcı istasyon olmak üzere toplam 118 istasyon eklenerek istasyon sayısı 246'ya çıkarıldı. 1968 yılından 1989 yılına kadar ancak iki programa sahip olan TRT'ye, PTT tarafından yeni kanallar eklendi.

Böylece, PTT'nin kurduğu Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Antalya ve Bursa TV-3 vericileriyle TRT' nin 3. programı 2 ekim 1989'da hizmete girdi. Aynı tarihte 'GAP Televizyonu" da yayına geçti. 28 şubat 1990'da, yurtdışı- na yönelik yayın yapan ve TV-5 diye de adlandırılan TV-İNT yine PTT'nin kurduğu vericilerden yararlanarak yayına başladı. 10 adet 20 kW UHF vericisinin Ankara, İstanbul, İzmir, İzmit, Adana, Antalya, Bursa, Gaziantep, Diyarbakır ve. Cizre'de kurulmasıyla, 30 temmuz 1990'da TV-4 yayına geçti. Böylece, beşi yurtiçi- ne ve biri yurtdışına yönelik olmak üzere toplam 6 kanala ulaşan TRT’nin TV yayını, istasyon sayısında büyük artışlar sağlanarak (4 000'e yakın verici), Türkiye genelinde TV-1 için % 97, TV-2 ve TV-3 için % 96, TV-4 içinse % 60 oranında izlenir hale geldi.

Özel televizyonlar


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre radyo ve televizyon yayınları devletin tekelindeydi. Bu konuda gerekli anayasa değişikliğinin yapılması amacıyla çalışmalar ve partiler arası uzlaşma görüşmeleri sürdürülürken, 1990 yılı başlarında, "Magic Box" adını taşıyan ve merkezi Avrupa'da bulunan bir şirket bir uydu kanalı kiraladı ve 31 mart 1990'da Almanya üzerinden Türkiye’ye deneme yayınına başladı. 7 mayıs 1990'da Magic Box'ın Star 1 kanalı günde beş saat yayına geçti. Eylül 1991'de ise 24 saat aralıksız yayın yapmaya başladı. Sonradan Inter Star adını alan bu TV kanalına 1990 yılından başlayarak birçok özel televizyon kanalı eklendi (Show TV, Tele-On, Kanal 6, HBB TV, Flash TV, TGRT, Satel, vb.). 1993 yılı temmuz ayında anayasanın ilgili 133. maddesinde yapılan değişiklikle, radyo ve televizyon yayınları üzerindeki devlet tekeli kaldırıldı.

Kablolu TV.


Kablolu TV anten gerektirmeyerı bir özel televizyon yayın sistemidir. Bir programın ya da filmin gösterime sunulduğu TV merkezi ile evlerdeki TV alıcısı arasında özel bir kabloyla bağlantı sağlanması yeterlidir. önceleri eğitim amacıyla kullanılan bu sistem sonradan genelleşmiştir. Türkiye'de kablolu TV yayını PTT tarafından hizmete sokulmuştur. Uydulardan gelen yabancı yayınları daha ucuz ve daha iyi bir görüntüyle evlere dağıtmak amacıyla 1988 sonunda pilot bölge olarak seçilen Ankara'nın Çankaya semtinde ilk denemeler yapıldı.

Uygulama 1989'dan itibaren yaygınlaştırıldı. PTT salt yabancı yayınları evlere iletmekle kalmadı, aynı zamanda TRT kanallarının tüm programlarını da dağıtmaya başladı. 1990 sonunda PTT, TRT'nin 6 kanalından başka, uydu aracılığıyla aldığı birçok yabancı TV kanalını (CNN, BBC, SAT 1, Eurosport, PRO-7, RTL vb.) da kablolu TV ile evlerdeki abonelerine ulaştırıyordu. Bu uygulama için gerekli altyapı çalışmaları hızlandırıldı ve kablolu yayın giderek diğer büyük kentlere de (İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Konya, Kayseri, Antalya, Gaziantep, İzmit, vb.) yayıldı.

Kaynak: Büyük Larousse

Son düzenleyen Safi; 5 Ekim 2018 02:09
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
28 Eylül 2010       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Televizyonun insan hayatındaki yeri, önemi ve etkileri



Giriş
  • Televizyon, günlük hayatımızın görsel ve işitsel anlamda vazgeçilmez unsurlarından biridir.
  • Çağımızda, insan hayatını iletişim ve bilgilenme anlamında olumlu ya da olumsuz etkileyen önemli faktörlerden biridir.
  • Günümüz insanının iş dışında en fazla zaman ayırdığı etkinlikler arasında yer alır.
Konu başlıkları
  • İletişim aracı olarak televizyon
  • Kültür aracı olarak televizyon
  • Eğitim aracı olarak televizyon
  • Tüketim (reklam) unsuru olarak televizyon
  • Televizyonun olumlu etkileri
  • Televizyonun olumsuz etkileri
  • Televizyonun çocuklar üzerindeki etkileri
  • Televizyon izlerken nelere dikkat etmek gerekir?
1. İletişim Aracı Olarak Televizyon
  • Televizyon küresel bir iletişim aracıdır.
  • Yayımlanan haberlerle dünyayı yönlendirmektedir.
  • Belgesellerle dünyanın bir ucunda bulunan insanların belki de hiçbir zaman göremeyecekleri, doğal çevre, kültürel varlıklar, tarihi ve turistik yerler evlerin içine kadar girebilmektedir.
  • Dünyanın her hangi bir yerindeki olaylardan anında haberdar olmayı sağlar.
2. Kültür Aracı Olarak Televizyon
  • Yayınlanan programlarla insanların kültürleri tanımasına yardımcı olur.
  • İnsanların kültürlenme sürecinde önemli bir yeri vardır.
  • Evrensel kültür değerlerinin oluşmasında etkilidir.
  • Kültürel yozlaşmada birinci derecede etkili bir faktördür.
3. Eğitim Aracı Olarak Televizyon
  • Yayınlanan programlarla televizyon bir eğitim aracıdır.
  • Toplum değerlerinin oluşmasında etkilidir.
  • Açık öğretim lisesi programları, eğitim çağı dışına çıkmış insanların yetiştirilmesinde yararlı olabilmektedir.
  • Çocuk programları ile çocukların yetiştirilmesinde göz ardı edilemez bir etkiye sahiptir.
  • Hazırlanan filmlerle televizyon, toplumda olması gerekenlerle olmaması gerekenlere eleştirel bir yaklaşımla baktığında eğitici bir nitelik kazanmaktadır.
  • Özellikle küçük yaştaki çocukların televizyonun karşısında fazla kalması nedeniyle, bu çocukların genel karakterini televizyonun oluşturduğu söylenebilir.
  • Şiddetin yaygınlaşmasında önemli bir etkendir.
4. Tüketim (Reklam) Unsuru Olarak Televizyon
  • Yayınlanan reklamlarla insanlar tüketime yönlendirilmektedir.
  • İnsanlarda kalite ve fiyat kriterlerinin ötesinde marka kriteri gelişmekte ve marka tutkusu oluşturulmaktadır.
  • Piyasadaki mal ve hizmetlerden haberdar olmayı sağlamaktadır.
  • Özellikle ekonomik düzeyi düşük ailelerin çocuklarında, reklamlarda görülen fakat alınamayan ürünlerden ötürü psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır.
5. Tüketim (Reklam) Unsuru Olarak Televizyon
  • Çocuklar ve gençler lüks tüketime yönlendirilmekte, aile ekonomileri zor duruma sokulmaktadır.
  • Özellikle çocuklarda ve gençlerde gelişen lüks tüketim nedeniyle her istenileni alma isteği çocukları ve gençleri suça (hırsızlık, gasp, kapkaç) itmektedir.
  • İstedikleri alınamayan çocuklar aşağılık kompleksine kapılmakta, özellikle ergenlik döneminde ailelerinden utanç duymaktadırlar.
6. Televizyonun Etkileri
  • Televizyonun etkisinin olumlu ya da olumsuz olması tamamen kullanmaya ve yayınlanan programlara bağlıdır.
  • İzlenecek programlar iyi seçildiği takdirde televizyonun yaydığı az miktardaki radyasyon dışında hiçbir zararı olmaz.
  • Programlarda seçici davranılmadığı takdirde televizyonun bir çok zararı ortaya çıkabilmektedir.
6. 1. Televizyonun Olumlu Etkileri
  • İstenildiği takdirde, programlarda seçici davranıldığı takdirde iyi bir zaman geçirme aracıdır.
  • Günümüzde yakın çevresiyle, komşusuyla ilişkisi olmayan insanlara dünyanın her yanını tanıtabilmekte.
  • Eğitici programlarla yetişkinleri olduğu kadar çocukların eğitimi üzerinde de etkili olabilmektedir.
  • Haber kuşak programlarıyla ülke içinde ve dünyada meydana gelen gelişmelerden insanların haberdar olmasını sağlamaktadır.
  • Toplumsal kültürün yaygınlaştırılmasında etkilidir.
  • Alanlarında uzman kişilerce toplumun bilgilendirilmesini sağlamaktadır. (Sağlık, deprem, ekonomi vb.)
  • Çocuklara yönelik yayın kuşaklarıyla çocukların zihinsel, ruhsal gelişimlerine katkı sağlanabilmektedir.
  • Eğlence programlarıyla günümüzde yoğun stres altında yaşayan insanların stresinin azaltılmasında önemli bir etkendir.
  • Eğlence yerlerine gidemeyen, ekonomik sıkıntılarla boğuşan günümüz insanının eğlence ihtiyacını gidermektedir.
  • Eğitim kuşağı programlarla yüz yüze eğitim imkanına sahip olmayan insanımıza eğitim imkanı sağlayabilmektedir.
6. 2. Televizyonun Olumsuz Etkileri
  • İnsanların zamanını boşa harcamasına yol açar.
  • Televizyonun başında fazla kalmak iş gücünde azalmaya yol açar
  • Yakın mesafeden seyredilen televizyon çeşitli göz kusurlarına yol açabildiği gibi, insan vücudunu radyasyona maruz bırakır.
  • Son zamanlarda yaygınlaşan olumsuz haber programları insanların ruh sağlığında bozulmalara yol açar.
  • Toplumsal kültürün yozlaşmasında, milli kültürün bozulmasında etkili olur.
  • Aile içi şiddeti körüklemektedir.
  • Çocuklar üzerinde pek çok olumsuz etkiler bırakmaktadır. (Ayrı bir başlıkta ele alınacaktır.)
  • Lüks tüketimi artırmaktadır.
  • Dar bütçeli ailelerde geçimsizliğe yol açmaktadır.
  • Hırsızlık, kapkaç, gasp gibi olaylarla birlikte toplumsal şiddeti körüklemektedir.
  • Magazin programları ünlülerin gayri meşru yaşantılarını meşru gibi göstermekte, kültürel yozlaşma pençesindeki gençleri gayri meşru bir hayata özendirmektedir.
  • Kişilik ve kültür bunalımı yaşayan ve aile baskısı içindeki gençlerin evden kaçarak kötü yollara düşmesinde etkili olmaktadır.
  • Türk toplumunun milli kültür unsurlarını yok ederek, yabancı kültür unsurlarına açık hale gelmesine yol açmaktadır.
  • Toplumda farklı kültür değerlerini, farklı felsefi inançları benimsemiş grupların oluşmasına yol açarak, gruplar arası çatışmaları körüklemektedir.
  • Türkçenin gelişimini olumsuz etkilemektedir.
  • İnsanların ülke problemlerine duyarsızlaşmasına yol açar.
  • Hazırlanan programlar daha çok çağdaşlık, özgürlük, modernlik ve cesurluk maskesi altında gençlere sunularak onlardan asi bir toplum oluşturulmaya çalışılmaktadır.
7. Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
  • Derslere yönelik etkileri
  • Sosyal gelişimine etkileri
  • Fizyolojik gelişimine etkileri
  • Psikolojik gelişimine etkileri
  • Cinsel gelişimine etkileri
7. 1. Derslere Yönelik Etkisi
  • Aşırı televizyon seyreden çocuklarda uyku düzensizliği meydana gelir ve derslere kendilerini veremezler
  • Televizyon izlemekten derslere yeteri kadar zaman ayıramazlar.
  • Yeterince uyuyamayan çocuklarda fiziksel yorgunluk meydana geleceğinden dersleri anlamakta güçlük çekerler.
  • Ödevlerini ya hiç yapmazlar, ya da başta savma yaparlar, ödevler amacına ulaşmaz.
  • Filmlerin etkisinde kalan öğrenciler, ders aralarında sürekli filmlerden bahsedeceğinden bir türlü kendilerini derslere veremezler.
7. 2. Sosyal Gelişime Yönelik Etkileri
  • Çok fazla televizyon seyreden çocuklar arkadaş ortamından uzak kalırlar.
  • Arkadaş ortamının etkileşimini yaşayamadıkları için insanlarla ilişki kurmada sıkıntılar yaşarlar.
  • Paylaşmayı öğrenemezler.
  • Kişiler arasındaki hak, hukuk, adalet kavramları gibi kavramlar gelişemez, toplumda uyumsuz birer birey olarak ortaya çıkarlar.
  • Toplum içerisinde ayakta kalmayı, denge kurmayı öğrenemediğinden sürekli davranış bozuklukları gösterirler.
7. 3. Fizyolojik Gelişimine Etkileri
  • Çocuklar televizyonlardaki reklamlarda gördükleri çikolata, cips vb. gıda maddelerini yemek ister. Bunların besin değeri olmadığından çocuklar sağlıklı beslenemez.
  • Çocuklar televizyon başında hareketsiz kaldıklarından çeşitli, kas, iskelet ve sinir sistemi rahatsızlıklarına yakalanabilirler.
  • Çocuklar abur cuburla sağlıksız beslenme ve televizyon karşısında hareketsiz kalmalarından dolayı çağın hastalığı olan obeziteye daha kolay yakalanabilmekte ve bu hastalık daha başka hastalıkların tetikleyicisi olabilmektedir.
7. 4. Psikolojik Gelişimine Etkileri
  • Aşırı derecede televizyon seyreden çocuklar gerçeklerden kopuk, hayali bir yaşantı gerçekleştirirler.
  • Televizyonlardaki şiddet içerikli programlar çocuklarda şiddeti normal hale getirir
  • Çocuklar saldırgan ve geçimsiz olurlar.
  • Televizyonlardan örnek alınan karakterler çocukların gelişimini olumsuz etkilemektedir.
  • Uzun süre televizyon seyreden çocuklar ileriki yaşlarda duygusuz ve duyarsız davranırlar, hiç bir olayı sorun etmeme eğilimi gösterirler.
7. 5. Cinsel Gelişimine Etkileri
  • Televizyonlardaki erotik filmler ve pornografik görüntüler, çocukların zamanından önce bulüğ çağına girmelerine neden olmaktadır.
  • Cinsel dürtülerle toplumun değer yargıları arasında bocalar. Yol gösterilmediğinde psikolojik bunalıma düşer.
  • Ayıp, günah gibi toplumsal baskılarla cinsellik arasında bocalayan çocuk çevresini yargılamaya başlar ve doğru bir şekilde bilgilendirilmediğinde çevresindekilere karşı güvensizlik duymaya başlar.
  • Erken ergenlik dönemine giren çocuklar zamanında ve doğru bilgilendirilmedikleri takdirde cinsel sapkınlıklara yönelebilirler.
8. Televizyon İzlerken Nelere Dikkat Etmek Gerekir?
  • 0-3 Yaş arasındaki çocuklara kesinlikle televizyon izletmek doğru değildir. Bu yaşlarda çocuk televizyonun ses ve renk uyumuna dikkat eder. Başka bir şey algılamaz. Bu durum çocuklarda konuşma geriliği ve iletişim kurma yetersizliğine yol açar.
  • 4-7 Yaş arası çocukların izleyeceği programlar iyi belirlenmelidir. Bu çağdaki çocuklarda soyut düşünce gelişmediğinden izlediklerini gerçek sanarak uygulamaya çalışabilirler
  • 7-12 Yaş arasındaki çocuklarda tehlike bu çağın özdeşim kurma çağı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu çağda çocuklar kendilerine bir örnek insan seçerler ve onun gibi olmaya, onun gibi davranmaya çalışırlar. Bu nedenle bu çağda çocuklara izletilen filmler ve karakterler çocuğun gelişimini olumsuz etkileyecek türde olmaması gerekir.
  • Çocukların algılama düzeylerine uygun ve olumlu karakterlerin yer aldığı filmler izletilmelidir.
  • Şiddet ve cinsel içerikli filmler çocuklara izletilmemeli.
  • Çocukların eğitimine katkı sağlayabilecek nitelikli programlar izletilmeli.
  • Haber programları 12 yaş altındaki çocuklara izletilmemeli
  • Genellikle dizi filmler bağımlılık yapmakta, bir sonraki bölümü merak uyandıracak şekilde bitirilmektedir. Bu nedenle dizi filmlerin seyrettirilmesi de çok doğru değildir.
  • Müzik klipleri genellikle cinsellik içerikli olmaktadır. Aralarında olumsuzluk içerenler bulunmasına rağmen, azınlıktadır. Müzik kliplerinin izletilmesinde de sakınca bulunmaktadır
  • Çocukların uyku düzenini sarsacak şekilde geç saatlerdeki programlar hiçbir şekilde izletilmemelidir.
  • Ailece televizyon izleniyorsa genel ahlaki değerlere uygun programlar izlenmelidir.
  • Çocuklar televizyon izlemeden çok kitap okuma, arkadaşlarıyla oyunlar oynama gibi etkinliklere yönlendirilmelidir.
  • Televizyon izlerken olumsuz bir görüntü ile karşılaşınca anne ve babalar televizyonu kapatarak sansür uygulama yerine olumsuzluğu çocuklara açıklamalıdırlar. Açıklama yapılamayacak durumlarda ise çocuğun ilgisi başka yönlere çekilmelidir.
  • Televizyon karşısında çocuklara ders yaptırmak kesinlikle doğru değildir.

Gümüşsu Hasan Ören İlköğretim Okulu Araştırması
Son düzenleyen Safi; 5 Ekim 2018 02:07
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
_kelebek_ - avatarı
_kelebek_
Ziyaretçi
4 Mart 2012       Mesaj #4
_kelebek_ - avatarı
Ziyaretçi
21. yüzyılın vazgeçilmez aletlerinden biri olan televizyonun tarihi, 75 yıl önce, İskoç mucit John Logie Baird ’in keşfiyle başladı. Baird, 21. yüzyılda insanları saatlerce karşısında oturtabilen televizyonun babasıydı. Keşif merakı çocuk yaşlarda başlayan Baird, 12 yaşında, evine bir elektik sistemi döşemiş ardından yoldayken arkadaşlarıyla konuşmasını mümkün kılacak ilk telefon santralini geliştirdi. İskoçyaya’da Kraliyet Teknik Koleji’nde elektrik dersleri alan Baird, Glascow üniversitesinde elektrik mühendisliği okudu. Birinci Dünya Savaşı sırasında eğitimine ara veren mucit, silahlı kuvvetlerde çalışmak istedi ama kabul edilmedi. Başvurusu reddedilen Baird, Clyde Valley Elektrik Enerjisi Şirketi’nde çalışmaya başladı ancak sağlık problemleri işi bırakmasına sebep oldu. Clyde Valley ’den sonra aralarında Trinidad ’da bir reçel fabrikasında işçiliğin de bulunduğu çeşitli işlerde çalışan Baird, nihayet 1922’de memleketi Sussex’e geri dönen ve burada tamirciliğe başladı. Nakkaş mucit Sussex’ deki mütevazı hayatı, Baird ’i 50 yıldır düşlediği televizyon icadı üzerinde yoğunlaşma fırsatı verdi.

Parası olmadığı için ilk televizyonunu bir lavabo ve bir çay tenekesiyle yapan Baird, bir sonraki denemesinde projeksiyon lambasını bisküvi kutusuyla kaplayıp basit bir düzenek geliştirdi ve düzeneğe kullanılmış lenslerle devrelerden tarama diskler ekledi. Baird ’in icat ettiği bu düzenek, tahta çubuklar arasına nakış iğneleri ve balmumuyla tutturulan bir cihaz olarak TV’nin dedesi kabul edildi. Çalışmalarını bundan sonra da sürdüren mucit, 1925’de hayal ettiği gibi, “Stok ey Bill” adını verdiği ilk ilkel televizyonda görüntü transmisyonunu da gerçekleştirmeyi başardı. Logie Baird icadının parlak bulundu ama pek ciddiye alınmadı. İlk yayın BBC’den Baird ’in ilk ilkel TV’yi icat ettiği dönemde, BBC gibi yayıncılar radyoya odaklanmıştı. BBC’inin TV yayıncılığına geçişi, 1929’da sınırlı bir kitleye ulaşan ilk deneme yayınıyla başladı. Günde iki yayın kuşağında hizmet vermeye başlayan BBC televizyonu, ilk kuşakta haber, ikinci kuşakta ise müzik yayını veriyordu. Baird televizyondan sonra infrared ışınlar üzerinde de çalışmalar yaptı. (d.13 Ağustos 1888; ö.14 Haziran 1946)

TELEVİZYON NASIL ÇALIŞIR
Televizyonun temel prensibi ışık enerjisinin elektrik enerjisine çevrildikten sonra yayınlanması ve alınan elektromanyetik sinyallerin tekrar ışık enerjisine çevrilmesidir.Işık enerjisi elektrik enerjisine çevrilmesi fikri 1873 senesinde Selenyum üzerine ışık düşürüldüğünde elektrik direncinin değiştiğinin keşfedilmesi ile başlamıştır.
Bu prensibe göre selenyum üzerine parlak ışık düşerse; sinyal kuvvetli , soluk ışık düşerse sinyal zayıf olacaktır. Genliği değişen bu sinyal radyo dalgaları gibi yayınlanıp alıcıda ters işlem yapılınca ekranda görüntü teşekkül eder.TV bu bakımdan “uzaktan görme” manasına gelir. TV bir noktadaki ışık şiddeti radyo dalgalarına dönüştürme,sonra bu dalgalardan,eş şiddette bir ışıklı nokta elde etme esasına dayanır.Nakledilecek görüntü, yüz binlerce kareye bölündükten sonra,her bir kare,homojen şeklinde aydınlanmış noktalar gibi kabul edilip,bu noktalardaki ışık şiddeti TV verici sisteminde radyo dalgalarına, dalgalarda TV alıcılarına da yeniden ışığa dönüştürür.

Görüntüdeki kareler çok hızlı tarandığı için, alıcı ekranlarında tek ,tek ışıklı noktalar değil, değişik aydınlıkta karelerin meydana getirdiği resimler gözlenir.
Renkli televizyon, bütün renkleri yeşil, mavi ve kırmızının değişik oranlarda karıştırılması ile elde edilebileceği gerçeğine dayanır. Nakledilecek görüntü, yeşile, maviye ve kırmızıya duyarlı olan üç ayrı kamera tarafından aynı anda taranır.Elde edilen üç ayrı elektromanyetik dalga, alıcı sistemin ekranında, biri yeşil biri mavi ve biri kırmızı olan üç görüntüyü üst, üste düşürür ve bu renklerin karışmasından, tabii renklenmeler yeniden elde edilir.

Televizyon yayınlarında ses ve görüntülerin nakli için, frekansı 5×10 : 9×10 Hertz (50 –900 mega say kıl) aralığına düşen elektromanyetik dalgalar kullanılır.Her televizyon istasyonu, 6 mega saykıllık bir frekans aralığında hem ses, hem görüntü gerçekleştirilebilir. Bu 6 mega hertz’lik frekans aralıklarına “kanal” denir. Genel olarak ses yayınlarını taşıyan dalgaların frekanslarını, görüntü taşıyan dalgalarınkinden daha yüksektir.

Bir televizyon yayın sisteminde, beş önemli unsur bulunur
1. Yayınlayacak sahneyi görüntüleyen kamera.
2. Görüntüdeki ışık sinyalleri dönüştüren bir transduser.
3. Bu elektrik sinyallerinden radyo dalgaları üreterek anten atmosfere yayınlayan verici (transmitter)
4. Atmosfer yayınlanan görüntü taşıyınca tromanyetik dalgaları alıp yükselttikten sonra elektik sinyallerine dönüştürerek (alıcı anten, amlifikatör ve birinci dedektif)
5. Elektrik sinyalleri ışığa dönüştürerek, ekran üzerinde görünür resim veren transduser.

TELEVİZYON İZLEMENİN KURALLARI
  • Televizyon izlerken daha çabuk ve kolay öğreniriz.
  • Gezip görmediğimiz yerleri televizyon sayesinde öğreniriz.
  • Yarışma programları izleyerek biz de bilgilerimizi yoklayabiliriz.
  • Televizyon, yararlı bir kitle iletişim aracıdır.
  • Televizyon insanlara hizmet etmelidir. Onları tutsak etmemelidir.
  • Bir çocuk, televizyonu uzun süre izlerse zamanla gözleri bozulabilir. Çünkü; televizyon çalışırken zararlı ışınlar göndermektedir.
  • Uzun süre televizyon izleyen ve program seçmeyen çocuklar için televizyon izlemek zararlıdır.
  • Televizyon izlemeden önce hangi programlar bize göre ise onları anne ve babamıza danışarak seçmeliyiz.
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ
İlk sesli filmler 1928 yılında çevrildi.
İlk televizyon yayınları 1940 yılında ABD’de yapıldı.
İlk üç yaşta televizyon karşısına bırakılan çocuklarda “otistik” özelliklerinin geliştiğini biliyor musunuz?
1900 yılında bir Fransız kütüphanecisi,resimlerin elektrikle uzun mesafelere iletilmesiyle ilgili kitapları ayırmaktaydı.O günlerde bu işleme telescopy ya da teletroscopy deniliyordu.Kütüphaneci bu konudaki bütün kitapları “televizyon” kelimesi altında toplamayı düşündü.
“Televizyon” kelimesinin kökü Latince ve Yunanca’dan gelmektedir. Anlamı (uzak-görüş) tür.“
Görüntüyü nakletmek için yapılan çalışmalar 1873′te İngiliz telgrafçısı May,ışık dalgalarını elektrik akımına çevirmenin yollarını bulmuştu.1883′te de Alman bilgini Paul Nipkov bir görüntüyü küçük delikli kartonla satır satır izleyen bir tarama aygıtı yaptı.Resimleri tarayan bu yalın aygıtın gördüğü fotoelektrik hücre sayesine elektrik akımı olarak bir başka yere naklediliyor ve oradada taranarak yeniden görüntü haline getiriliyordu.
1920‘de üç bilgin,N ipkov’un mekanik tarama aygıtı üzerinde çalışıyordu.Televizyonla 1890 dan beri ilgilenen Amerika’lı bilgin Charles Francis Jenkins bunlardan ilkidir.Başkent Washington’daki laboratuvarında Jenkins,Nipkov’un tarama aygıtını geliştirmiştir.
İskoçyalı bilgin John Logie Baird, İngiltere’de aşağı yukarı aynı yoldan ilerleyerek 1926‘da halka ilk TV gösterisini sundu.Fakat O da Jenkins gibi hareket eden siyah-beyaz gölgelerin siluetlerini yayınlayabiliryordu.Fakat 1928 yılı geldiğinde Baird:renkli resim,dış sahneler ve film yayınlamayı başardı.Yine 1920 yılında aynı alanda ve aynı yoldan yürüyerek çalışan Ernst F.W. Alexanderson adlı General Elektrik şirketinin uzmanı,1928‘de New York yakınlarında Schenectady’deki deneme istasyonu WZXAD‘de günlük TV deneylerine başlamıştı.11 Eylül 1926‘da Geenral Elektrik şirketi televizyonda ilk piyes yayınını yaptı.Piyes Kraliçenin Habercisi adını taşıyordu. Bu yaında ses WGY adlı radyo istasyonundan ayrıca verildi.
“Yıllar sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Televizyonu da 12 Aralık 1961′de,Türk-Rus milli maçını Mithatpaşa Stadyumundan yayınlarken,ses olarak İstanbul radyosunun maç naklinden yararlanmıştı.”

Alexanderson bu yayında hiç hareket etmeyen üç kamera kullanmıştı. Yayın son derece küçük ekranlardan izlendi.1931‘de RCA şirketi de New York’ta başka TV yayını deneyleri yaptı.Bütün bu deneylere karşılık mekanik tarama sisteminin çeşitli sakıncaları geliştirilemedi.Görüntü bir türlü net olamıyordu.Bunun üzerine elektronik tarama sistemi üzerinde duruldu.Elektronik tarama sisteminin temelleri 1800‘de Heinrich Hertz ve Wilhelm Halluach‘in yaptığı deneylere:1905‘te Einstein’in “foto elektrik etki” ile ilgili olarak açıkladığı düşüncelere ve 1906‘da Karl Braun’un bir buluşuna dayanmaktaydı.Bu buluş elektronların yön değiştirmesiyle ilgilidir.Böylece elektronik TV sisteminin ilk temeli 1907‘de İngiliz bilim adamı Alan Campbell Swinton ve aynı yıl rus bilgini Boris Rosing tarafından atıldı.İngiliz bilgin TV sinyalini alacak olan tarafta elektronlardan yararlanılmasını önermişti.Rosing ise böyle bir sistemin patentini aldı.

Televizyonun gelişmesinde etkili olan savaşlardan ilki, Birinci Dünya Savaşı, bütün bu çalışmaları durdurdu. Fakat savaştan sonra Amerika’ya yerleşen ve Rosing’in öğrencisi olan Rus bilgin Vladimir K.Zvorykin:1923‘te ilkel fakat çalışabilen ve yarım elektronik bir TV sistemini ileri sürdü.1930′da Phill T.Farnsworth tümü elektronik olan bir başka sistem geliştirdi.Böylce elektronik tarama sistemine geçildi.Yeni sistemle TV sinyalinin alıcılardan net olarak görülmesi mümkündü.1931‘de Allen B. Dumant da Amerika’da ilk alıcıları halkın yararına sunarak televizyonun genişlemesini sağladı.1932‘de TV yayınında daha başka gelişmelerde meydana geldi.TV deneme yayınları radyo yayınlarının yapıldığı frekanslara yakın frekanslardan yapılıyordu.Fakat daha iyi bir resim alabilmek için yeni frekansların araştırılmasının gerektiği anlaşılmıştı.Bunun üzerine VHF bandına çıkılara,TV yayınlarının bu bant üzerindeki 2-12 arasında bulunan kanallardan birinde yapılması kararlaştırıldı.
6 Kasım 1935‘te de Edvin H. Armstrong FM yayın sistemini ses için geliştirdi.Bu sistem 1941‘den başlayarak televizyon programlarının sesini yayınlamak üzere kullanıldı.1935‘te İngiltere’de TV konusunda başka gelişmelerde oldu.BBC’ye TV girişimini üstüne alması için yetki verildi.Bu surada Bairel TV şirketi ile Marconi-EMİ TV şirketi bir Londra istasyonundan deneme yayını yapıyorlardı.Bairel şirketi 240 çizgi ile tarama sistemini kullanıyordu.Marconi EMİ ise 450 çizgi ile tarama sistemini benimsemişti.Aynı yıllarda Fransızlar 1000 çizgi sistemini seçmişlerdi.Bu sistem daha sonra Fransa’da yerini 819 çizgi sistemine bıraktı.

1936‘da TV çalışmalarının hızı arttı.Amerika’da RCA 525 çizgi sistemi ile saniyede 30 resim vererek haftada iki yayın yapmaya başladı.İngiltere’de aynı yıl Londra yakınlarındaki Alexandra Palace’dan 405 çizgi sistemi ile ilk TV yayınları başladı .Yine aynı yıl İngiliz televizyonu Kral 6. George’un taç giyme törenini oldukça geniş bir alana yayınladı.Bu yayınlar 1937‘de genişleyerek düzenli bir şekilde sürdürülerek ve geliştirilerek günümüze kadar gelmiştir.
Amerika’da NBC 1939‘da düzenli yayınlara başladı. İlk yayın New York Dünya Fuarından yapıldı ve başkan Roosvelt televizyona çıkan ilk Başkan oldu.
Son düzenleyen Safi; 5 Ekim 2018 02:08
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
8 Ekim 2012       Mesaj #5
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

TELEVİZYON


Telli bir sistemle ya da radyo sistemi aracılığıyla hareketli resimlerin uzak mesafelere iletilmesi. Televizyon yayını genellikle merkezî bir istasyondan, çok sayıda alıcıya yönelik olarak yapılır. Ancak sanayide ve eğitimde kapalı devre televizyonlar da kullanılır. Hareketli resmin yanı sıra televizyonda bir ses sinyali de iletilir.
Ad:  tel3.jpg
Gösterim: 1451
Boyut:  26.8 KB

Yalın kaynağında kameranın sağladığı optik görüntü elektrik sinyallerine dönüştürülür. Bu sinyaller güçlendirilerek ya doğrudan doğruya kablo aracılığıyla ya da radyo dalgalarıyla alıcıya gönderilir. Alıcıda sinyaller bir katot tüpü ekranında yeniden görüntüye dönüşür. Günümüz televizyon kameraları ortikon ya da vidikon türündedir. Bunlar daha önce kullanılan ikonoskopların yerini almıştır.

Görüntünün tümü aynı anda iletilemediğinden kameranın mercek sistemince oluşturulan optik görüntü 525 yatay çizgi hâlinde taranır. Her birindeki değişken ışık değeri bir elektrik sinyaline dönüştürülür ve tüm tarama saniyede 30 kez tekrarlanarak gözle fark edilir bir titreklik meydana gelmeden hareket izlenimi uyandırılmış olur.

Televizyon seyircisi bu denli hızlı seyreden bir taramayı gözün fark etmemesi nedeniyle görüntüyü bir bütün olarak görür. Renkli televizyonda kameraya giren ışık kırmızı, yeşil ve mavi bileşenlerine ayrılır. Her renkle ilgili elektriksel sinyal normal monokrom (tek renkli) parlaklık sinyali üzerine bindirilir. Renkli televizyon alıcısında bu sinyaller üç ayrı elektron demetini kontrol eder ve üzerinde gayet duyarlı biçimde yerleştirilmiş 200.000 küçücük delik bulunan bir perdeden geçen bu demetler ekran üzerindeki kırmızı, yeşil ve mavi fosforları uyararak renkli bir görüntü oluşturur.

Televizyon konusundaki ilk umutlar telgrafın bulunuşuyla başladı. Ancak televizyona gelinceye dek başka aşamaların gerçekleşmesi gerekiyordu. Selenyumun fotoiletken özelliğinin bulunması, katot tüpünün (1897) ve elektron tüpünün (1904) geliştirilmesi, bu aşamalardan en önemlileridir. İlk pratik televizyon sistemi 1926'da J. L. Baird tarafından Londra'da tanıtıldı. Bu televizyon Paul Nipkow tarafından 1884'te geliştirilen mekanik bir tarama yöntemine dayanıyordu.

Elektronik tarama ise Vladimir Kosma Zworykine'in bulduğu (1923) ikonoskopla gerçekleşti. Televizyon yayını 1936'da Londra'da 405 tarama çizgisi standardıyla başladı. Bunu hızla öteki ülkeler izledi. Türkiye'de de televizyon yayını Ankara ve İstanbul'da birkaç yıllık deneme yayını sonunda 1970'li yılların başında gerçekleştirildi. Radyolink istasyonlarının yaygınlaştırılmasıyla Ankara'da gerçekleştirilen merkezî yayın izlenebilir duruma geldi. 1984'te TV yayınları tümüyle renkli oldu. 1987 yılında ikinci kanal (TV-2) yayınları başladı, 1989'da ise Güneydoğu Anadolu Projesi'nin (GAP) gerçekleştirildiği bölgede kültürel açıdan da desteklenmesi amacıyla GAP Kanalı, ayrıca üçüncü kanal (TV-3), dördüncü kanal (TV-4) ve Avrupa'ya yayın yapan INT 5 yayınlarına başlandı.

MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 25 Temmuz 2016 14:28
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Eylül 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Televizyonun Olumlu Etkileri


  • İstenildiği takdirde, programlarda seçici davranıldığı takdirde iyi bir zaman geçirme aracıdır.
  • Günümüzde yakın çevresiyle, komşusuyla ilişkisi olmayan insanlara dünyanın her yanını tanıtabilmekte.
  • Eğitici programlarla yetişkinleri olduğu kadar çocukların eğitimi üzerinde de etkili olabilmektedir.
  • Haber kuşak programlarıyla ülke içinde ve dünyada meydana gelen gelişmelerden insanların haberdar olmasını sağlamaktadır.
  • Toplumsal kültürün yaygınlaştırılmasında etkilidir.
  • Alanlarında uzman kişilerce toplumun bilgilendirilmesini sağlamaktadır. (Sağlık, deprem, ekonomi vb.)
  • Çocuklara yönelik yayın kuşaklarıyla çocukların zihinsel, ruhsal gelişimlerine katkı sağlanabilmektedir.
  • Eğlence programlarıyla günümüzde yoğun stres altında yaşayan insanların stresinin azaltılmasında önemli bir etkendir.
  • Eğlence yerlerine gidemeyen, ekonomik sıkıntılarla boğuşan günümüz insanının eğlence ihtiyacını gidermektedir.
  • Eğitim kuşağı programlarla yüz yüze eğitim imkanına sahip olmayan insanımıza eğitim imkanı sağlayabilmektedir.

Televizyonun Olumsuz Etkileri


  • İnsanların zamanını boşa harcamasına yol açar.
  • Televizyonun başında fazla kalmak iş gücünde azalmaya yol açar
  • Yakın mesafeden seyredilen televizyon çeşitli göz kusurlarına yol açabildiği gibi, insan vücudunu radyasyona maruz bırakır.
  • Son zamanlarda yaygınlaşan olumsuz haber programları insanların ruh sağlığında bozulmalara yol açar.
  • Toplumsal kültürün yozlaşmasında, milli kültürün bozulmasında etkili olur.
  • Aile içi şiddeti körüklemektedir.
  • Çocuklar üzerinde pek çok olumsuz etkiler bırakmaktadır. (Ayrı bir başlıkta ele alınacaktır.)
  • Lüks tüketimi artırmaktadır.
  • Dar bütçeli ailelerde geçimsizliğe yol açmaktadır.
  • Hırsızlık, kapkaç, gasp gibi olaylarla birlikte toplumsal şiddeti körüklemektedir.
  • Magazin programları ünlülerin gayri meşru yaşantılarını meşru gibi göstermekte, kültürel yozlaşma pençesindeki gençleri gayri meşru bir hayata özendirmektedir.
  • Kişilik ve kültür bunalımı yaşayan ve aile baskısı içindeki gençlerin evden kaçarak kötü yollara düşmesinde etkili olmaktadır.
  • Türk toplumunun milli kültür unsurlarını yok ederek, yabancı kültür unsurlarına açık hale gelmesine yol açmaktadır.turkeyarena.net
  • Toplumda farklı kültür değerlerini, farklı felsefi inançları benimsemiş grupların oluşmasına yol açarak, gruplar arası çatışmaları körüklemektedir.
  • Türkçenin gelişimini olumsuz etkilemektedir.
  • İnsanların ülke problemlerine duyarsızlaşmasına yol açar.
  • Hazırlanan programlar daha çok çağdaşlık, özgürlük, modernlik ve cesurluk maskesi altında gençlere sunularak onlardan asi bir toplum oluşturulmaya çalışılmaktadır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

5 Mart 2017 / Misafir Mühendislik Bilimleri
15 Kasım 2012 / KisukE UraharA Taslak Konular
17 Ekim 2008 / asla_asla_deme Taslak Konular
19 Haziran 2011 / Daisy-BT Mühendislik Bilimleri
20 Haziran 2011 / _Yağmur_ Mühendislik Bilimleri