Arama

İslam Dünyasında Tarih

Güncelleme: 24 Mart 2009 Gösterim: 6.970 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
24 Mart 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
İslam Dünyasında Tarih
MsXLabs.org & Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar

İslam öncesi dönemde Araplar arasında tarih­le ilgili tek bilgi ilmü'l-ensab (soybilgisi) idi. İslamiyet'in ortaya çıkmasından sonra soyla övünme yasaklandıysa da, bu yolla gelen birikimden özellikle hadislerin doğruluğunun sap­tanmasında yararlanıldı. Hadis rivayet etmeye yetkili kişilerin yaşamöyküleri ve birbirleriyle ilişkileri ayrıntılı biçimde yazıldı. Bu bakım­dan ilk İslam tarihçileri hadis bilginlerinin (muhaddisler) arasından yetişti. İlk İslam tarihçileri ayrıca Hz. Muhammed'in yaşamı ve savaşları konusunda da ayrıntılı çalışmalar yaptılar. Bu alanda yapıt veren tarihçilerin en ünlüleri Urve bin Zübeyr (644-711), Müneb-bih (ölümü 732), Asım bin Ömer (ölümü 739), İbn İshak (yaklaşık 704-767) ve İbn Hi-şam'dır (ölümü 834).
Emeviler döneminde (661-750) yaygınlaşan çalışmalar Abbasiler döneminde (750-1258) çeşitlenerek sürdü. İslam dünyasının genişle­mesine paralel olarak fetihlerin tarihi yazıl­maya başlandı. Bu alandaki en önemli yapıt­lar; Vakidi'nin (747-823) Fütuhu'ş-Şam'ı, İbn Abdülhakem'in (ölümü 870) Fütuhu'l-Mısr ve'l-Magrib' ve Belazuri'nin (ölümü 892) Fü-tuhü'l-Büldariıâu. Abbasiler döneminde ilk kez Yakubi (ölümü 897) başka kavimlerin ta­rihiyle de ilgilendi. Taberi (839-923) genel bir dünya tarihi yazdı. Ayrıca Şam, Bağdat, Ha­lep, Kahire gibi önemli kentlerin ayrıntılı ta­rihleri yazıldı. Abbasiler döneminde İslam dünyasında yer alan öbür devletlerden Gazneliler'de Utbi, Fatımiler'de Mesudi (doğumu 9. yüzyıl-957), Zengiler'de Ebu Şame (1203-68) gibi ünlü tarihçiler yetişti.
İran'da İslam dininin yerleşmesine paralel olarak Farsça'nın değişikliğe uğraması ve edebiyat geleneğinin güçlü etkisiyle tarihçilik oldukça geç gelişti. Önemli ilk İranlı tarihçi Beyhaki'dir (996-1077). İran'da tarihçilik Bü­yük Selçuklular (1038-1157), İlhanlılar (1256-1353) ve Timurlular (1370-1506) zamanında olgunluk dönemini yaşadı. Ravendi, Cüveyni, Reşideddin, Fazlullah. Şerefeddin Ali Yezdi, Mirhand gibi ünlü tarihçiler yetişti.
Abbasiler'den sonra Arap tarih yazımı bü­yük ölçüde Memlûklar elinde gelişti. Memlûk tarihçileri gelenekselleşen türler yanında, "havadis" denen, olayları günü gününe yazma biçimini geliştirdiler. Tarihsel olayları edebi bir üslupla, fıkra ve öykülerle süsleyerek anlatma tarzı olan "muhadarat"a da katkıda bulundular.
Anadolu Selçukluları'nda tarihçilik fazla gelişmemişti. 13. yüzyılda yetişen İbn Bibi Kerimeddin Aksarayi gibi tarihçiler de İran etkisindeydiler, yapıtlarını da Farsça kaleme almışlardı. Halk arasında bütün canlılığıyla anlatılagelen Oğuz Kağan Destanı gibi tarih­sel nitelikli öyküler ise ancak 14. yüzyılda ya­zıya geçirilmiştir.
Osmanlılar'da da tarihçilik geç başlamıştır. Oysa öbür Anadolu Beylikleri'nde oldukça gelişkin bir tarih yazımı vardı. İlk Osmanlı tarihçisi sayılan Ahmedi (1334-1412) de Aydınoğulları ve Germiyanoğulları saraylarında bulunduktan sonra Osmanlıların hizmetine girmiştir. 1390'da bitirdiği İskendername adlı yapıtının sonuna eklediği manzum Dâsitân-ı Tevarih-i Mülûk-ı Âl-i Osman ilk Osmanlı tari­hidir. 14.-15. yüzyıllarda yazılmış kısa açıkla­malı takvimler (kronolojiler), ünlü kişilerin yaşamöykülerini söylencelerle karışık biçimde anlatan menakıbnameler ve savaşları destansı tarzda betimleyen gazavatnameler Osmanlı tarihlerinin ilk kaynaklarını oluşturur. 15. yüzyılda kaleme alınan ve yazarı bilinen ya da anonim Osmanlı tarihlerinin tümü bu kaynak­lara dayanır. Bu gelenek 15. yüzyıl sonunda Aşıkpaşazade'nin yazdığı Tevarih-i Âl-i Os­man'la olgun bir düzeye ulaşmıştır. 16. yüzyıl tarihçiliğinde bu geleneğin izleri sürmekle birlikte, edebiyatta Farsça'nın ve Arapça'nın etkisi artmış, tarih yazımında da sanatlı düz­yazı görülmeye başlanmıştır. Gelibolulu Mus­tafa Âli'nin Künhü'l-Ahbarh ile Hoca Saded-din'in Tacut-Tevarih'i bu tür tarihlerin ilk örnekleridir. Gene 16. yüzyılda İran etkisiyle, şehnameci adı altında saray tarihçileri görev­lendirildi. Ayrıca bir tek padişahın dönemini ele alan Selimname, Süleymanname gibi tür­ler ortaya çıktı. 1663'te IV. Mehmed'in buy­ruğuyla dönemin tarihini yazma görevi veri­len Abdurrahman Abdi Paşa vakanüvis tarzı tarihçiliği başlatmışsa da, vakanüvis sıfatını resmen kullanan ilk tarihçi Naima'dır . Vakanüvislik Raşid'le (1714-23 ara­sında görev yaptı) süreklilik kazanmış ve Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar devam etmiştir. Son vakanüvis Abdurrahman Şeref Efendi'dlr (1853-1925). Vakanüvislerin dışın­da kalan tarihçiler de ilgi alanlarına göre özel ve genel birçok yapıt kaleme almışlardır. Bu tarihçilerin en ünlüsü Kâtip Çelebi'dir.
Tanzimat'tan sonra geleneksel tarihçilik sürerken eğitimdeki yenileşmeye paralel ola­rak batı tarihçiliğindeki gelişmeler de, özellik­le okul kitapları yoluyla etki göstermeye başlamıştır. Hatta bu etkiyle, o zamana kadar yıl yıl olayları sıralamanın ötesine geçmeyen vakanüvislik bile değişmeye başlamıştır. Bu­nun en belirgin örneği Cevdet Paşa'dır. Ayrıca milliyetçilik gibi akımlar tarihçiliği de etkilemiş, geçmişteki olaylar yeni bir gözle değerlendirilmiş, ulusallığa temel olabileceği düşünülenler öne çıkarılma­ya çalışılmıştır. İslam öncesi Türk tarihinin varlığının keşfedilmesi de milliyetçiliğin tarih alanına yansımasının önemli sonuçlarından biri olmuştur. Batı tarihçiliğinin önemli yapıt­ları gene bu dönemde Türkçe'ye kazandırıl­maya başlanmıştır. Böyle bir tarihçilik mirası devralan Cumhuriyet döneminde ulusal bir devlet ve toplum yaratma çabalan yeni tarih anlayışını da biçimlendirmiştir. 1931'de kuru­lan Türk Tarih Kurumu, Türk tarihini uygar­lığın yaratıcısı sayılan Sümerler'le başlatan bir tarih tezini ortaya atmış, bu tez doğrultusun­da Anadolu'nun eski uygarlıklarını tanımaya yönelik birçok çalışma yapılmıştır. Özellikle kazılar sonucunda elde edilen bulgularla Ana­dolu tarihinin bilinmeyen yönleri aydınlatıl­mıştır. Üniversitelerde yapılan tarih çalışma­ları ise daha çok Türk tarihinin çeşitli dönem­leri (İslam öncesi, Selçuklu, Osmanlı) üzerin­de yoğunlaşmıştır. Siyasal tarih yanında top­lumsal ve ekonomik yapıyı ele alan, devlet örgütlenmesini, kurumlan inceleyen yapıtlar ortaya konmuştur. Cumhuriyet dönemi tarih­çiliğini görüşleriyle en çok etkileyen kişi Fuad Köprülü olmuştur.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

13 Ekim 2016 / Misafir Cevaplanmış
26 Kasım 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
12 Aralık 2012 / Misafir Soru-Cevap
11 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet