Arama

Hac ve Umrenin Yapılışı

Güncelleme: 5 Ocak 2017 Gösterim: 21.920 Cevap: 21
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
20 Nisan 2006       Mesaj #1
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  ihram-.gif
Gösterim: 7319
Boyut:  26.7 KB

İhram,

hac veya umre yapacak olan kimsenin diğer zamanlarda helal olan bazı fiil ve davranışları belirli bir süre kendisine haram kılmasıdır. Bu da niyet ve telbiye ile gerçekleşir.


Sponsorlu Bağlantılar
Hac veya umreye veyahut her ikisine niyet etmek ve Allah için telbiye getirerek ihrama girmekle hac ibadeti başlamış olur. Halk arasında ihramlı erkeğin örtündüğü iki parça örtüye de ihram denilmektedir. Kadınlar için özel bir ihram yoktur, kadınların ihramları kendi elbiseleridir.
İhramın rükünleri, vâcipleri vardır. Şimdi bunları zikredeceğiz.

İHRAMIN RÜKÜNLERİ
Bunlar iki tane olup şunlardır:
1. Niyet : Yapılmak istenen hac veya umreyi, kalben belirlemektir. Bunu dil ile de söylemek müstehaptır. İfrad haccı yapacak kimse şöyle niyet eder: "Allahümme inni uridü'l-hacce feyessirhu li-vetekabbelhu minnî" Mânası. Allahım! Senin rızan için hac yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve benden kabul buyur.
Temettu' haccı yapacak kimse şöyle niyet eder: "Allahhümme inni uridü'l-umrete feyessirhâ li-vetekabbelha minnî." Mânası. Allahım! Senin rızan için umre yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve benden kabul buyur.
Kırân haccı yapacak kimse şöyle niyet eder: "Allahümme uridü'l-umrete vel-hacce feyessirhümâ li-vetekabbelhüma minnî." Mânası. Allahım! Senin rızan için umre ve hac yapmak istiyorum. Bunları bana kolaylaştır ve benden kabul eyle.
2. Telbiye : Niyet ettikten sonra yüksek sesle şu zikirleri söylemektir: "Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk, innel hamde ve'n-ni'mete leke ve'l mülk, lâ şerîke lek." Mânası. Allahım! Ben senin emrine boyun eğerim ve hazırım. Senin ortağın yoktur. Senin davetine ihlâsla uyarım. Şüphe yok ki hamd da nimet de sana aittir. Mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.
Kadınlar hafif sesle telbiye getirirler. Yalnız niyet veya yalnız telbiye ile ihrama girilmiş olmaz.
İhram yasaklarından sakınmak

İhramla ilgili çeşitli yasaklar vardır. Bunları şöyle özetleyebiliriz:
a) Bedenle İlgili Yasaklar
1. Saç ve sakal tıraşı olmak, bıyıkları kesmek.
2. Kasık, koltuk altı kılları ile vücudun diğer yerlerindeki kılları tıraş etmek, koparmak veya yolmak.
3. Tırnak kesmek.
4. Süslenmek amacıyla saç, sakal veya bıyıklara yağ yada kına sürmek. Oje ve ruj kullanm
5. Vücuda veya ihram örtüsüne koku sürmek. Kadınların da vücutlarına veya elbiselerine güzel koku sürmeleri yasaktır.
6. Kokulu sabun kullanmak.
b) Giyimli İlgili Yasaklar
1. Elbise giymek.
2. Başı ve yüzü örtmek.
3. Eldiven, çorap veya topukları kapalı ayakkabı giymek.
İhram örtüleri olan ridâ ve izârın uçlarını birbirine bağlamak veya çatal iğne ile tutturmak ceza gerektirmez ise de mekruhtur.
Giyimle ilgili yasaklar yalnız erkekler içindir. Kadınlar normal elbiselerini giyerler. Sadece ihram süresince yüzlerini örtmezler.

c) Cinsî Konularla İlgili Yasaklar
1. Cinsî münasebette bulunmak.
2. Umumiyetle cinsel ilişkiye götüren öpme, oynaşma, şehvetle tutma gibi davranışlarda bulunmak.
3. Şehvanî duyguları tahrik edici sözler söylemek.
d) Avlanmakla İlgili Yasaklar
Gerek Harem bölgesi içinde gerekse dışanda olsun;
1. Eti ister yensin ister yenmesin her türlü kara avını avlamak (Yaratılı itibariyle vahşi, ürkek ve insanlardan kaçan hayvanlara av hayvanı denir.)
2. Avcıya avını göstermek. Avlanmasına yardım etmek.
KURBAN KESMEK
Temettu' ve kırân haccı yapanların hedy kurbanı kesmeleri vâciptir. "Hedy" hac ve umre menâsiki ile ilgili olarak kesilen kurbanlara denir.
Hedy kurbanı keyfiyet bakımından kurban bayramı dolayısıyla kesilen "udhiyye" gibidir. Deve, sığır ve davar cinsinden olur. deve ve sığır yedi, koyun ve keçi bir kişi için kesilir.
İfrad haccı (umresiz sadece hac) yapanlar için Hedy kurbanı vâcip değildir. İsterlerse nafile olarak kesebilirler. Temettu' ve kırân haccı yapanlar bir mevsimde iki ayrı ibadetin (hac ve umrenin) yapılmasından dolayı şükür olarak kurban keserler. Bu kurban, bayramın ilk üç günü içerisinde; ilk gün tan yerinin ağarmasından üçüncü günün güneş batıncaya kadarki süre içinde kesilir.

Bu üç gün içinde (eyyâm-ı nahrda) mazeretsiz olarak kesilmezse İmâm-ı Âzam'a göre daha sonra biri kazâ biri de ceza olarak iki kurban kesilir. Hedy kurbanının kesim günleri olan ilk üç gün içinde kesilmesi İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre sünnettir; dolayısıyla daha sonra kesilmesi mekruh ise de ceza gerektirmez.
Hedy, Kâbe'ye ve Harem'e hediye edilmek üzere kesilen kurban demek olduğundan Harem bölgesi içinde kesilir. Eyyâm-ı nahr içinde kesilen hedy kurbanının Mina'da, bugünler dışında kesilenlerin ise Mekke'de kesilmesi daha faziletlidir.
Temettu' ve kırân haccı yapanların şükür kurbanı olarak kestikleri hedy kurbanlarının etlerini zengin, fakir herkes yiyebilir. Hatta sahiplerinin bunların etlerinden yemeleri müstehaptır.

Temettu' ve kırân haccı yapanları çeşitli sebeplerle temettu' ve kırân hedyi kesme imkânı bulamayanlar üçü hac esnasında yedisi de hacdan sonra olmak üzere toplam on gün oruç tutarlar. İlk üç günün hac ayları içinde, ihrama girdikten sonra ve kurban bayramının ilk gününden önce tutulması gerekir. Temettu' haccında bu üç gün oruç henüz hac için ihrama girmeden umre ihramından sonra da tutulabilir.
Üç ve yedi günlük oruçların aralıklı tutulması câiz ise de peş peşe tutulmaları efdaldir. Yedi günlük orucun memlekete döndükten sonra tutulması daha faziletlidir.

İHRAMIN SÜNNETLERİ
1. İhrama girmeden öne tırnaklı kesmek, kasık ve koltuk altı kıllarını temizlemek, gerekiyorsa tıraş olmak.
2. Mükkünse gusletmek. Bu gusül, temizlik için yapıldığından abdestli olanlar ve âdet dönemindeki kadınlar için de sünnettir. Gusül yapılamazsa abdest alınır.
3. Vücuda güzel kokular sürmek (ihrama girmeden önce)
4. Erkeklerin izâr ve ridâ denilen iki parçadan ibaret örtüye bürünmesi. Belden aşağıya sarılana izâr, vücudun üst kısmını örten havluya ridâ denir. Bunların beyaz, yeni ve yıkanıp temizlenmiş olması müstehaptır.
5. İhram namazı, kılmak. İhram örtülerine büründükten sonra (kerâhet vakti değilse) iki rek'at namaz kılmak. Bu namazın ilk rek'atında Fâtiha'dan sonra Kâfirûn sûresi, ikinci rek'atında İhlâs sûresinin okunması; ayrıca niyet ve telbiyenin de bu namazdan sonra yapılması faziletlidir.
6. İhramlı bulunulan süre içinde her fırsatta yüksek sele telbiye getirmek. Bilhassa her namazın arkasından, her yokuşa iniş ve çıkışta ve yolcu kafileleriyle her karşılaşmada üç defa telbiyede bulunmak.
7. Hac için ihrama, hac ayları başladıktan sonra girmek.
8. Her bölge hakının kendi yolu üzerindeki ilk mîkatta ihrama girmesi.
1. Mîkat sınırını ihramsız geçmemek :
İharama girme yerlerini kişilerin ikametlerine göre üç grupta toplayabiliriz
a) Âfâkiler yani Mekke'ye mîkat sınırları dışından gelenler. gerek hac ve gerekse umre için yol üzerindeki mîkatı veya hizasını geçmeden ihrama girerler. Mekke'ye dışarıdan gelenlerin ihrama girecekleri mikât yerleri beş tane olup şunlardır
  • Zülhuleyfe : Mekke'ye Medine'den gelenlerin mikâtıdır. Medine'ye 10 km. Mekke'ye 450 km. mesafededir.
  • Cuhfe : Mısır ve Suriye yönünden gelenlerin mikâtıdır. Mekke'ye yaklaşık 187 km. uzaklıktadır
  • Zâtüırk : Irak yönünden gelenlerin mikâtıdır. Mekke'ye uzaklığı yaklaşık 94 kilometredir.
  • Karnülmenâzil : Necid ve Küveyt yönünden gelenlerin mikâtı olup Mekke'ye yaklaşık 96 kilometredir.
  • Yelemlem : Yemen ve Hindistan yönünden gelenlerin mikâtı olup Mekke'ye yaklaşık 54 kilometredir.

Süveyş yönünden Kızıldeniz yoluyla gelenler Cuhfe yakınında Râbığ hizasında ihrama girerler. Havayoluyla Cidde'ye gelenler ise geldikleri istikametteki mikâtın hizasını geçmeden niyet ve telbiye yaparak ihrama girerler.

Hanefî mezhebine göre ihram yasaklarına uyabilme hususunda kendisine güveni olan kimseler ihrama memleketlerinde dahi girebilirler.

b) Mikât sınırlarıyla Harem bölesi arasında bulunanlar. Bunlar ister hac ister umre için bulundukları bölgelerde yani Harem bölgesine girmeden Hil'de ihrama girerler.

c) Harem bölgesi içinde bulunanlar ile Mekkeliler. Bunlar hac için Harem bölgesi içinde, umre içinse Harem bölgesi dışına (misal Ten'îm'e) çıkarak hil bölgesinde ihrama girerler.

Hac için ihrama hac ayları başladıktan sonra girmek sünnettir. Hac ayları şevval, zilkade ayları ile zilhiccenin ilk on günüdür.
İster hac ve umre ister ziyaret ve ticaret gibi başka maksatlarla olsun doğrudan Mekke'ye veya Harem bölgesine Mekke'ye dışarıdan gelenlerin mikât sınırını geçmeden ihrama girmeleri vâciptir. Bunlar usulüne uygun olarak hac veya umre yaptıktan sonra ihramdan çıkarlar.

Bakınız
> İslam'ın Şartları - Hac
> Dinler ve Hac
> Kutsal Yerler - Kabe





Son düzenleyen perlina; 5 Ocak 2017 12:40
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
27 Şubat 2008       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

a)

Hac ve umre menâsiki ihrama girmekle başlar. İhrama girmeden önce tırnaklar kesilir, koltuk altı ve kasık kılları temizlenir, gerekiyorsa saç, sakal tıraşı olup bıyıklar düzeltilir. Mümkünse gusledilir veya abdest alınır. Gusül, abdestten efdaldir. Su yoksa veya kullanılamıyorsa, teyemmüm yapılmaz; çünkü bu abdest ve gusül, beden temizliği içindir. Bu sebeple abdestli olanlara ve özel hallerinde bulunan kadınlara da sünnettir. Bu hazırlıktan sonra erkekler, üzerlerindeki bütün giysilerden soyunup izâr ve ridâ denilen iki parça ihram örtüsüne, usulüne göre sarınırlar. Başları açık, ayakları çıplaktır. Ancak ayaklarına topukları ve mümkün olduğunca üzerleri açık ayakkabı veya terlik giyebilirler. Kadınlar normal elbise ve kıyafetlerini değiştirmezler. Onların her türlü giyim eşyası, kapalı ayakkabı, çorap ve eldiven giymelerinde bir sakınca yoktur. Yalnızca yüzlerini örtmemeleri gerekir. Kerâhet vakti değilse, iki rek‘at ihram namazı kıldıktan sonra niyet ve telbiye yapılarak ihrama girilir.
Ad:  hac ve namaz.jpg
Gösterim: 961
Boyut:  142.6 KB
Sponsorlu Bağlantılar
İfrad haccı yapacak olanlar,
"Allahım, senin rızânı kazanmak için haccetmek istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve kabul buyur!" diyerek sadece hacca niyet eder ve telbiye yaparlar.
Temettu‘ haccı yapacak olanlar,
"Allahım, senin rızânı kazanmak için umre yapacağım, onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle!" diyerek sadece umreye niyet eder ve telbiye yaparlar.
Kırân haccı yapmak isteyenler ise,
"Allahım, senin rızânı kazanmak için umre ve hac yapmak istiyorum. Bunların edâsında bana kolaylık ver ve her ikisini de kabul buyur!" diyerek hem umre, hem de hacca niyet edip telbiye söylerler.

Niyet ve telbiyenin yapılmasıyle ihrama girilmiş ve ihram yasakları başlamış olur. Telbiye, tekbir, tehlîl ve salavât-ı şerife söyleyerek yolculuğa devam edilir. Telbiye, ihram süresince her fırsatta söylenir. Özellikle zaman, mekân ve durumda yenilik ve değişiklik olduğunda, yokuşta, inişte, kafilelere rastlayışta, farz namazlardan sonra, seher vakitlerinde söylenmelidir. Telbiyeyi her söyleyişte üç defa tekrarlamak, sonra tekbir, tehlîl ve salavât-ı şerife okumak müstehaptır. Telbiye hacda bayramın ilk günü Akabe Cemresi’ne taş atmaya başlamakla, umrede ise, umre tavafına başlamakla biter; daha sonra yapılmaz. Mekke'de kalınacak yere yerleşip mümkünse boy abdesti, değilse abdest alındıktan sonra telbiye söylenerek Harem-i şerif’e gidilir. Beytullah görülünce üç defa tekbir ve tehlîl getirilip dua edilir. Farz namaz kılınmıyorsa hemen tavafa başlanır.

b)

İfrad haccında ilk yapılacak tavaf "kudüm tavafı", temettu‘ ve kırân haccında ise "umre tavafı"dır.
Temettu‘ ve kırân haccında umre tavafından sonra umrenin sa‘yi yapılacağı için tavafta "ıztıbâ‘" ve "remel" yapılır. İfrad haccında ise, şayet hac sa‘yi kudüm tavafını takiben yapılacaksa, tavafta ıztıbâ‘ ve remel yapılır, aksi halde yapılmaz. Müsait yer varsa, makam-ı İbrâhim'in arkasında, orada yer yoksa, uygun başka bir yerde tavaf namazı kılınıp dua edildikten ve zemzem içildikten sonra temettu‘ ve kırân haccı yapanlar umre sa‘yini; ifrad haccı yapanlar ise, isterlerse hac sa‘yini yaparlar.
İfrad haccı yapanlar, hac sa‘yini ister yapsınlar ister yapmasınlar tıraş olmazlar ve ihramdan çıkmazlar, ihramlı olarak kalırlar.
Temettu‘ haccı yapanlar mîkatta sadece umreye niyet ettikleri için umrenin sa‘yi tamamlanınca, tıraş olup ihramdan çıkarlar. Tekrar hac için ihrama girinceye kadar Mekke'de ihramsız kalırlar. 8 Zilhicce (terviye) günü veya isterlerse daha önce hac için tekrar ihrama girerler. Hac için ihrama girdikten sonra yapacakları nâfile bir tavafı takiben isterlerse hac sa‘yini Arafat'a çıkmadan önce yapabilirler. Bu takdirde, ziyaret tavafından sonra sa‘y yapmazlar.
Kırân haccı yapanlar, ihrama girerken hacca da niyet ettikleri için umre sa‘yindan sonra tıraş olmazlar ve ihramdan çıkmazlar. Bunlar umre sa‘yi bitince, gerekiyorsa biraz dinlendikten sonra ayrıca kudüm tavafı yapıp tavaf namazını kılarlar. Hac sa‘yini isterlerse bu kudüm tavafının arkasından, isterlerse ziyaret tavafından sonra yaparlar. Peşinden sa‘y yapılacak tavafta ıztıbâ‘ ve ilk üç şavtta remel yapılır.

c)

İster ifrad, ister temettu‘, ister kıran yapsınlar, bütün haccedenler terviye (8 Zilhicce) günü Mekke'den ayrılıp Mina'ya veya Arafat'a geçerler.

d)

Hac Menâsikinin Eda Edildiği Günler
Hac menâsiki yoğun olarak 8-13 Zilhicce arasındaki altı gün içinde eda edilir. Bu günlerden her birinde yapılan menâsik özetle şöyledir:
1. Terviye günü (8 Zilhicce). İster ifrad, ister temettu‘, ister kırân haccı yapsınlar, bütün haccedenler terviye günü sabah namazından itibaren Mina'ya veya Arafat'a intikale başlarlar. Terviye günü öğle namazından arefe günü sabah namazına kadarki beş vakit namazı Mina'da kılmak ve geceyi orada geçirip güneş doğduktan sonra Arafat'a hareket etmek sünnettir.

2. Arefe günü (9 Zilhicce). Arafat'ta zeval vaktine kadar çadırlarda dinlenilir ve ibadetle meşgul olunur. Zeval vaktinden sonra, mümkünse gusledilir. Öğle ve ikindi namazları cem‘-i takdîm ile kılındıktan sonra vakfe yapılır. Bütün gün telbiye, tekbir, tehlîl, zikir, tesbih, salavât-ı şerife, dua, namaz-niyaz, tövbe-istiğfar, Kur'ân-ı Kerîm tilâveti gibi ibadetlerle değerlendirilir. Resûlullah "Bugün gözüne, kulağına ve diline sahip olanın geçmiş günahları bağışlanır" (Müsned, I, 329, 356) buyurmuştur. Güneş battıktan sonra akşam namazı kılınmadan Arafat'tan Müzdelife'ye intikal başlar. Akşam ve yatsı namazları, yatsı vakti girdikten sonra, Müzdelife'de cem‘-i tehîr ile kılınır. Bayram gecesi burada ibadet ve istirahatle geçirilir. Şeytan taşlamada kullanılmak için yeteri kadar taş toplanır.

3. Bayramın ilk günü (yevm-i nahr; 10 Zilhicce).
a) Vakti girince sabah namazı Müzdelife'de erkence kılınır. Namazdan sonra ortalık aydınlanıncaya kadar vakfe yapılır. Dua, niyaz ve istiğfar edilir. Ortalık iyice aydınlanınca, güneş doğmadan Mina'ya hareket edilir.
b) Mina'da eşyalar çadırlara yerleştirildikten sonra Akabe Cemresi’ne gidilir. Her birinde "Bismillâhi Allahüekber, rağmen li'ş-şeytâni ve hizbih" denilerek yedi taş atılır. İlk taşın atılması ile telbiye biter. Bundan sonra artık telbiye yapılmaz.
c) Daha sonra Harem bölgesi sınırları içinde kurban kesilir veya vekâlet yolu ile kestirilir. Temettu‘ ve kırân haccı yapanların şükür kurbanı kesmeleri vâciptir. İfrad haccı yapanların kurban kesmeleri gerekmez; isterlerse nâfile olarak keserler.
d) İfrad haccı yapanlar Akabe Cemresi’ne taş attıktan sonra; temettu‘ ve kırân haccı yapanlar ise kurbanlarını da kestikten veya kestirdikten sonra, saç tıraşı olup ihramdan çıkarlar. Böylece cinsel ilişki dışındaki diğer bütün ihram yasakları kalkar. Cinsel ilişkiyle ilgili yasak ise ancak ziyaret tavafı yapılınca kalkar. Haccedenler bizzat kendi saçlarını kesebilecekleri gibi birbirlerini de tıraş edebilirler. Tıraş olabilecek duruma gelmiş olan bir ihramlının henüz kendisi tıraş olmadan başka bir ihramlıyı tıraş etmesinde bir sakınca yoktur.
e) Aynı gün imkân olursa, Mekke'ye inilerek ziyaret tavafı yapılır. Daha önce hac sa‘yini yapmamış olanlar ziyaret tavafından sonra hac sa‘yini de yaparlar. Ziyaret tavafının bayramın ilk günü yapılması efdaldir. O gün yapılamazsa daha sonra yapılır. Bu tavafın en geç bayramın 3. günü güneş batmadan önce yapılması Ebû Hanîfe'ye göre vâcip, diğer müctehidlere göre ise sünnettir.
f) Ziyaret tavafı bayramın ilk günlerinde yapılmışsa, tavaftan sonra tekrar Mina'ya dönüp şeytan taşlama günlerinde Mina'da gecelemek, Hanefîler'e göre sünnet, diğer üç mezhepte ise vâciptir.
4. Bayramın 2, 3 ve 4. günleri (11, 12 ve 13 Zilhicce).

a)

Bayramın 2 ve 3. günleri zeval vaktinden sonra sırayla Küçük, Orta ve Akabe cemrelerine yedişer taş atılır. Küçük ve Orta cemrelere taş attıktan sonra uygun bir yere çekilerek dua edilir. Akabe Cemresi taşlandıktan sonra ise dua için artık durulmayıp orası hemen terkedilir. Bu iki gün zevalden önce "şeytan taşlama" yapılmaz.

b)

Bayramın 4. günü cemrelere taş atmayacak olanların, o gün fecr-i sâdıktan yani tan yeri ağarmaya başlamadan önce Mina'dan ayrılmış olmaları gerekir. Bunların 3. gün henüz güneş batmadan Mina sınırları dışına çıkmaları sünnet; güneş battıktan sonra ayrılmaları mekruhtur. 4. gün tan yeri ağarmaya başlamadan Mina'dan ayrılmamış olanların o gün de her üç cemreye yedişer taş atmaları gerekir. Ancak Ebû Hanîfe'ye göre, 4. gün taşların fecr-i sâdıktan itibaren zevalden önce atılması da câizdir. 4. gün taşlar atıldıktan sonra Mina'dan Mekke'ye inilir.

c)

Âfâkýler, Mekke'den ayrılmadan önce vedâ tavafı yaparlar. Böylece hac tamamlanmış olur.

e)

Hacda Kadınlar ;Hac ve umre menâsikinde kadınların erkeklerden ayrıldıkları hususlar, aşağıdakilerden ibaret olup diğer hususlarda aralarında fark yoktur.
1. İhramlı iken elbise, çorap, eldiven, kapalı ayakkabı, mest, çizme ve her türlü giyim eşyası giyebilirler. Başlarını örterler, sadece yüzlerini örtmezler.
2. Telbiye, tekbir ve dua yaparken, seslerini fazla yükseltmezler.
3. Tavafta ıztıbâ‘ ve remel, sa‘yde ise hervele yapmazlar.
4. İhramdan çıkmak için saçlarını tıraş etmezler, uçlarından biraz keserler.
5. Erkekler arasında sıkışmamak için Hacerülesved'i uzaktan istilâm ederler.
6. Hacdan sonra aybaşı veya loğusa iken Mekke'den ayrılırlarsa vedâ tavafı sâkıt olur.
7. Özel hallerini görmekte olan kadınlar, tavaftan başka, haccın bütün menâsikini bu halleriyle yapabilirler. Hayız ve nifas denilen özel durumları sebebiyle farz olan ziyaret tavafını eyyâm-ı nahrdan yani bayramın ilk üç gününden sonra yapmak veya vedâ tavafını terketmekle kendilerine ceza gerekmez.
Bu haliyle ziyaret tavafı yapmaları da Hanefîler'e göre geçerlidir. Bu durumda ceza kurbanı kesmesi gerekir. Hayız veya nifas halindeki bir kadın kudüm veya umre tavafını yapmadan Arafat'a çıkmak ve vakfe yapmak zorunda kalırsa;

a) İ

frad haccı yapmak üzere sadece hac için ihrama girmişse, temizlendikten sonra ziyaret ve vedâ tavaflarını yapar. Sünnet olan kudüm tavafının terkinden dolayı bir şey gerekmez; haccı tamam olur.

b

) Temettu‘ haccı yapmak üzere sadece umre için ihrama girmişse, Hanefîler'e göre Arafat'a çıkarken hac için niyet ve telbiye yaparak umre ihramını iptal eder. Hacdan önce umre yapmadığı için ifrad haccı yapmış olur; şükür kurbanı kesmesi gerekmez. Hacdan sonra iptal ettiği umreyi kazâ eder ve iptal ettiği için ceza kurbanı keser.
Diğer mezheplere göre hac için niyet ve telbiye yapmakla umre ihramı bozulmaz, hac ihramı ile birleşmiş sayıldığından kırân haccı yapmış olur ve kırân hedyi kesmesi gerekir. Fakat hacdan sonra önceden yapılamayan umrenin kazâsı için ayrıca tavaf ve sa‘y gerekmez. Hac için yapılan tavaf ve sa‘y umre için de yeterli olur.

c)

Kırân haccı için ihrama girmişse, Hanefîler'e göre, umre tavafından önce Arafat’ta vakfe yapmakla umresi bozulmuş sayıldığından ifrad haccı yapmış olur. Şükür kurbanı kesmesi gerekmez. Fakat hacdan sonra bozulan umreyi kazâ eder ve bozduğu için bir ceza kurbanı keser. Diğer mezheplere göre, umre tavafını yapmadan Arafat'ta vakfe yapmakla umre bozulmuş olmaz. Yapılan hac yine kırân haccı olur ve şükür kurbanı kesmek gerekir. Hacdan sonra, önceden yapılamayan umrenin kazâsı için ayrıca tavaf ve sa‘y gerekmez. Hac için yapılan tavaf ve sa‘y umre için de yeterli olur.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Ocak 2017 12:46
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
30 Temmuz 2009       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Hac ve Umrenin Amacı


İbadetler öz ve amacı itibariyle kulun yaratanı ve O'nun üstün kudreti karşısında aczini itiraf etmesi, kendini kuşatan sonsuz zaman dilimi, uçsuz bucaksız varlıklar âlemi içinde konumunu bilip ona göre tavır alması ve bu ruh hali içinde O'nunla iletişim kurması demek olduğundan neticede bireyin mutluluğuna, bireyin kendi-sini tanımasına, kendisiyle ve toplumla barışık yaşamasına, bunun devamında da toplumsal huzur ve barışın kurulmasına hizmet eder. İbadetlerin taşıdığı hikmetler bu sıra dahilinde özetlenebilirse de, bir dine mensup olanların yeryüzünde tek bir cemaat oluşturarak yılda bir defa belli bir yer ve zamanda birlikte ibadet etmesi demek olan hac ibadetinde durum biraz daha farklıdır. Kutsal zaman ve mekân inancı hemen bütün dinlerde mevcuttur ve esasen haccın temelinde, ulûhiyyetin herhangi bir yerde tecellîsine ilişkin inanç yatar. İslâm dininde de, kutsal mekân ve zaman telakkisi hac ibadeti bünyesine yerleştirilmiştir.

Hac sözcüğünün "kasıt, yöneliş ve yürüyüş" anlamına gelmesi, bir bakıma hac ibadetine saygınlık ve kutsiyet atfedilen birtakım özel mekânlar üzerinden Allah'a yürünmesi şeklinde sembolik bir mahiyet kazandırır. Kur'ân-ı Kerîm'de özellikle hac törenleri, bu törenlerin yapılacağı zaman ve yerlere ilişkin olarak kullanılan "haram aylar, belde-i haram, hurumâtullâh, şeâirullah" vb. ifadeler, sembolik saygınlık ve kutsiyet ifadeleri-dir (meselâ bk. el-Mâide 5/1, 2; el-İsrâ 17/1; el-Kasas 28/57; el-Ankebût 29/67).

60792d1483349701 islamin sartlari hac hacca gitmek hac insiallah
Haccın nostaljik boyutu,
inanan bir kimsenin inanç kökleriyle bağlantısını tazelemesi bakımından önemlidir. Müslümanlık açısından düşünüldüğünde İslâm peygamberinin ve arkadaşlarının tevhid ve adaleti hâkim kılma mücadelesi, bu süreçte yaşanmış acı tatlı anılar, âdeta bir film şeridi gibi bu kutsal mekânları ziyaret eden kişinin gözünün önünden geçer. Bu nostalji, inanan kişiye daha yoğun bir dinamizm kazandırır ve daha üst düzeyde bir sahiplenme şuuru verir.

Haccın lâhûtî boyutu, mahşeri andırmasıdır. Farklı dil, ırk, bölge ve kültürlere, sosyal konum ve ekonomik güce sahip insanların eşit statüde ve aynı renk ve tip elbiseler içinde toplanması, akın akın koşuşturması ve topluca ibadetler etmesi, bir bakıma âhirette yaratıcının huzurunda dirilişi ve toplanışı hatırlatır. Hac mümini âhiretteki bu diriliş ve toplanmaya hazırlar, bu bilinci kazanmasında ona yardımcı olur.

Gerçekten de hac ibadetinde müslüman, İslâm'a gönül vermiş olmanın mutluluğunu ve hazzını daha yakından idrak eder, yeryüzündeki bütün müslümanlarla birlikteliğin ve kardeşliğin kolektif şuuruna erer. Dünyanın çeşitli bölgelerinden âdeta her biri bir temsilci ve gözlemci sıfatıyla Mekke'ye akın eden müslümanlar, mîkat denilen belirli sınırlarda dünyayı, dünyevî farklılığı, hatta bencilliği ve ihtirasları temsil eden elbiselerini çıkarıp hepsini eşitleyen, birleştiren, onları dünya Müslümanlığının bir üyesi olmanın bilincine erdiren ihram elbiselerini giyerler. Artık "ben" yok, "biz" vardır. Müminler bir ufuktan diğerine akan beyazlar seli içinde yok olur, âdeta ölmeden önce ölümü ve âhiret hayatını yaşarlar.

İhram, kişinin kendini geçici kaygı ve bağımlılıklardan kurtarışının sembolüdür. İhram süresince toplumsal barışı ve bütünlüğü bozucu, bencilliği uyandırıcı, geride bırakılan geçici haz ve menfaatleri hatırlatıcı mahiyetteki her türlü eşya ve fiiller yasaklanmıştır.
Arafat vakfesi, insanın dünyaya ayak basışını ve kıyamette Allah'ın huzurunda bekleyişini hatırlatır. Hac ru-hun Allah'a yükselişini temsil ettiğinden, Kâbe hedef de-ğil, belki sonsuzluğa ve bu mânevî atmosfere geçişin baş-langıcıdır. Kâbe etrafında dönerek gerçekleştirilen ta-vaf, kâinatın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilâhî kadere boyun eğişin sembolü sayılır. Koşmak anlamına gelen sa‘y, bir canlılık, bir arayıştır, esbaba tevessüldür. Hacda dıştan bakıldığında sembolik davranışlar şeklinde gözüken her ibadetin ve şeklin bir anlamı, mümini eğitici ve bilinçlendirici bir yönü vardır. Hac ibadeti esnasında bu anlam ve bilinci yakalayabilen, haccın hikmetlerine nüfuz edebilen müminler, eski hata ve günahlarından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla dönerler. Hac onların hayatında kalıcı etkilere sahip bir dönüm noktası olur.

Müminin yükümlülük şartları gerçekleştiğinde bir an önce hacca gitmesinin tavsiye edilmiş olmasının bir anlamı da budur. Esasen hac ibadeti, bir bakıma, hem İslâm'daki diğer ibadetlerin topluca ve bir arada sergilenişi görünümündedir, hem de namaz, oruç ve zekât ibadetlerinden izler taşır. Hacca giden mümin, na-mazlarda yönelip durduğu Allah’ın evine bizzat gelmiş, namazda yaşadığı Allah'la buluşma şuurunu daha yakından hissetmeye başlamıştır. İhrama girmek, namazdaki iftitah tekbiri mesabesindedir; her ikisinde de dünya arkada bırakılmaktadır.

İhramlının özel günlerde birtakım dünyevî zevklerden geri durması da oruç ibadetini çağrıştırır. Hac bir yönüyle de toplumsal bütünleşme, kaynaşma ve arınmanın bir anlamda üniversal çapta gerçekleştirilmesidir. Peygamberimiz’in, Allah rızâsı için hacceden ve haccın özel günlerinde cinsel ilişkiden ve diğer yasaklardan sakınan kimsenin anasından doğduğu gün gibi günahlarından arınmış olarak memleketine döneceği şeklindeki ifadesi (Buhârî, “Muhsar”, 9-10; Müslim, “Hac”, 438), haccın her bakımdan bir büyük arınma oluşuyla ilgilidir.

Haccın dünyevî-insanî boyutu da vardır. Hac başta inananların bir güç gösterisi mahiyetindedir. Hacda dünyanın dört bir tarafından gelen müslümanlar, hem dayanışma ruhunu daha derinden ve daha coşkulu hissetmiş hem de birbirlerinin yanında ve arkasında olduklarını, birbirlerini desteklediklerini münasip bir dil ile başkalarına göstermiş olurlar. Hac bu dayanışma ruhunun canlı tutulmasının bir vesilesidir. Görüşüp tanışmaya vesile olması yanında hac, bir yönüyle de üretilen bilginin tanıtımının yapılacağı uluslararası bir fuar içeriği de taşır.

Hac esnasında günlük giysilerinden soyunup, bembeyaz lekesiz ihram örtülerine bürünen müslümanlar, her türlü gösteriş ve alâyişten uzaklaşmayı, ziynet ve servetle böbürlenmemeyi, insanlar arasındaki eşitliği, ölümü ve ötesini hatırlamayı fiilen yaşayıp öğrenmeleri yanında, kötü arzu ve alışkanlıklarından da sıyrılıp, tertemiz yeni bir yaşayışa başlama iradesini de sergilerler. İhramlı için konulan yasaklar, hiç kimseye hatta haşerelere bile zarar vermeme, bütün yaratıklara şefkat ve mer-hamet, zorluklara sabır, kısaca kişiye düzenli ve disip-linli yaşama melekesi kazandırır. Böylece hac farîzasını eda eden müslümanlar, Allah'ın hoşnutluğunu kazandıkları gibi çevresindekilere faydalı olma, hiç değilse zarar vermeme alışkanlığı kazanmış olurlar. Hz. Peygamber işte bu anlayışla haccedenler için "Kim Allah için hacceder de (bu esnada, Allah'ın rızâsına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı müstesna) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner" (Buhârî, “Hac”, 4; Müslim, “Hac”, 438) buyurmuştur.

Haccın sebebi ve namazlarda kıblegâhımız olan Kâbe, yeryüzünde Allah'a ibadet için yapılan ilk binadır. Allah'ın emri ile Hz. İbrâhim ve oğlu Hz. İsmâil tarafından Mekke'de yapılmıştır. İnşaat tamamlandıktan sonra, Cibrîl (a.s.) tavafın ve haccın nasıl yapılacağını fiilen göstermiş; Hz. İsmâil de bunu Hicaz halkına ögretmiştir. Hz. İbrâhim'den sonra müşrikler tarafından haccın zamanı ve eda edilişi üzerinde yapılan tahrif ve değişiklikler, Resûl-i Ekrem'in Vedâ haccındaki uygulaması ile tekrar aslî haline dönmüştür. Hz. Peygamber bu haccında İslâmî haccın nasıl yapılacağını amelî olarak göstermiş, hataları düzeltmiş ve "Hac menâsikini benden alın, benden gördüğünüz gibi yapın" (Müslim, “Hac”, 310) buyurmuştur.

Bununla birlikte, Hz. Peygamberin bu uygulamasında hangi fiil ve alt ibadetlerin hac ibadetinin aslî ve talî unsurları olduğu, terkedildiğinde nasıl telâfi edileceği konusu ayrıntıyla belirtilmediği için, bu husus daha sonraki dönemlerde fakihler arasında tartışmalı kalmış, her bir fıkıh mektebi kendi bakış açısına göre bir değerlendirme yapmıştır. Haccın rükün ve şartları, vacip ve sünnetleri, hac yasaklarının ihlâli halinde ne gerekeceği konularındaki farklı ictihadlar, esasen bu değerlendirme farklılıklarını yansıtır. Öte yandan hac ibadeti içinde yer alan ve bir kısmı sembolik davranışlardan ibaret olan fiiller (menâsik), çoğunluk itibariyle Hz. Peygamber'den görüldüğü şekliyle yapılması gerektiğinden taabbudî nitelikte ise de, bir kısmı o günkü şart ve imkânlarla da alâkalı emir ve tavsiyelerdir. Böyle bir ayırım da hac ibadetinin ifası konusundaki görüş ayrılıklarına zemin hazırlamıştır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Ocak 2017 12:47
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
26 Mart 2010       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Umre

kelimesi, ziyaret etmek anlamına gelmektedir. Dinî bir terim olarak umre, olup ihramdan çıkmak suretiyle yerine getirilen ibadet' demektir. 'Belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama gire­rek Kâbe'yi tavaf etmek, Safâ ile Merve arasında sa'y yapmak ve tıraş olmaktır.
Umrenin iki farzı vardır: İhram ve tavaf. Bunlardan ihram şart, tavaf rükündür. Vacipleri ise sa'y ile tıraş olup ihramdan çıkmaktır.
Ömürde bir defa umre yapmak sünnettir. Bazı âlimler farz olduğunu söylemişlerdir

Umrenin Zamanı


Umre için belirli bir zaman yoktur. Her zaman yapılabilir. Ancak, Arefe günü sabahından Kurban bayramının dördün­cü günü akşamına kadar yapılması mekruh görülmüştür.

Umrenin Fazileti


Umrenin faziletine ilişkin bazı hadis-i şerifler vardır. Bun­lardan ikisinin anlamı şöyledir:
"Umre, diğer bir umre ile arasındaki günahları siler."
Ramazan'da yapılan umrenin sevabı bir haccın sevabına denktir

MsXLabs.org & DİB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Ocak 2017 13:13
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
27 Mart 2010       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

İhram

Ad:  ihram kadın erkek.jpg
Gösterim: 1557
Boyut:  25.6 KB

Umre yapmak için ilk önce 'İhram'a girmek gerekmektedir.
Kelime olarak "İhram", haram kılmak demektir. Normal durumlarda yapılması dinen yasaklanmamış olan bazı iş ve davranışların, hac ve umre yapacak kişiler için belli bir süre yasak kılınması anlamına gelir. Söz konusu yasaklar, umreye niyet edip ihrama girmekle başlar.
İhrama girmeden önce genel bir vücut temizliği yapılır. Müm­künse gusledilir, değilse abdest alınır. Varsa güzel koku sürülür.

Erkekler, iç çamaşırları da dâhil normal giysilerini çıka­rır, sadece "izar" ve "rida" denilen iki parça ihram örtüsüne bürünürler. Bunların beyaz renkli ve yeni olması güzel olur. Başlarını açık tutarlar, çoraplarını ve ayakkabılarını çıkarırlar. Ayaklarına terlik ve benzeri şeyler giyerler. Bayanlar ise nor­mal kıyafetlerini değiştirmezler. Çorap, ayakkabı ve eldiven giyebilirler. Yüzlerini açık bırakarak başlarını örterler.
Şayet, mekruh bir vakit değilse[1], iki rekât "ihram namazı" kılınır. Namazın ilk rekâtında, Fatiha'dan sonra "Kâfirûn", ikinci rekâtında "İhlâs" sûrelerinin okunması güzel olur. Na­mazdan sonra niyet edilmesi ve Telbiyenin söylenmesiyle ih­rama girilmiş olur.

Umre yapmak üzere yola çıkan hanımlar, ihrama girme anında özel hâllerinde bulunsalar da ihrama girerler. İhram için gerekli hazırlığı yaparak umreye niyet edip 'Telbiye' getirirler ve böyle­ce ihrama girmiş olurlar. Fakat Mekke-i Mükerreme'ye varınca özel durumları sona erene kadar umre yapmazlar, Kâbe'yi tavaf etmezler. İhramda kalmaya devam ederler. Özel durumları sona erince gusül yaparlar ve Harem-i Şerif'e gidip umrelerini yerine getirirler.
Doğrudan umre için değil de bir başka vesile ile Mekke-i Mükerreme'ye giden ve özel hâllerinde bulunan hanımlar ise, Mekke-i Mükerreme'ye vardıkları andan itibaren oradan ayrılın­caya kadar özel durumları sürecekse, umreye niyet etmemeli­dirler. Çünkü bu durumda umre yapamazlar ve umre yapmadan ihramdan çıkmak zorunda kalabilirler. Bundan dolayı hem ceza kurbanı kesmek ve hem de yerine getiremedikleri bu umreyi daha sonra kaza etmek durumuna düşerler. Bu bakımdan Mekke-i Mükerreme'ye geldikleri andan itibaren dönünceye kadar özel durumları devam edecek olan hanımlar umreye niyet etmeme­lidirler.

Namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler; güneşin doğuşu, güneşin tam tepe noktasına gelişi ve güneşin batışı esnasında belirlenmiş olan vakitlerdir.

MsXLabs.org & DİB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Ocak 2017 12:43
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
30 Mart 2010       Mesaj #6
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Niyet


"Niyet", kişinin, yapacağı ibadete zihnen karar vermesidir. Esas niyet budur. Niyetin,
"Allahım! Senin rızan için umre yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle." şeklinde dil ile söylenmesi de güzel olur. Niyet yapıldıktan sonra Telbiye söylenerek ihrama girilmiş olur.

Telbiye


"Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk,innel hamde ve'n-ni'mete leke ve'l-mülk, lâ şerîke lek '' sözleridir.

Anlamı: "Buyur Allahım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Emrindeyim buyur! Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet de senin, mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur."

MsXLabs.org & DİB

Telbiye




BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 3 Ocak 2017 12:59
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
1 Nisan 2010       Mesaj #7
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Yasaklar


İhrama girildiği andan itibaren ihramdan çıkıncaya kadar "ihram yasakları" olarak ifade edilen bir dizi yasak başlar. Normal zamanlarda yasak olmayan bazı iş ve davranışlardan ihram süresince uzak durulması gerekmektedir.

Harem denilen bölgenin (Mekke ve çevresinin) doğal bit­kilerini kesmek, koparmak, av hayvanlarını avlamak, kor­kutmak; erkeklerin ihram örtülerinin dışında elbise giymesi, başlarını ve yüzlerini örtmeleri, eldiven, çorap, ayakkabı giy­meleri; tırnak kesmek, saç sakal tıraşı olmak, vücudun her­hangi bir yerindeki kılları koparmak veya kesmek, saç sakal ve bıyıkları yağlamak, boyamak, oje ve ruj kullanmak, vücu­da veya ihram örtüsüne koku sürmek ve parfüm kullanmak; eşiyle ilişkiye girmek veya buna yol açacak davranışlarda bulunmak, şehevî duyguları tahrik edici şeyleri konuşmak... Bütün bunlar ihramlı için yasaktır. Bunlara ek olarak diğer za­manlarda da haram ve yasak olan başkalarına zarar vermek,kavga etmek, sövmek, kötü söz ve davranışlarda bulunmak gibi tutum ve davranışlar da ihram yasakları içinde olup bun­ların günahı ihramlı için daha ağırdır.
Bu yasaklara uymayanlara yasağın durumuna göre birta­kım cezalar gerekir. Bu cezalar, en hafifinden en ağırına doğru bir miktar sadaka vermekten, yapılacak umrenin iptal olma­sına kadar uzanır ki ihtiyaç durumunda bu hususlar, ilgili ki­taplardan veya din görevlilerinden öğrenilmelidir.

İhramlı iken Yasak Olmayan Bazı Fiil ve Davranışlar


İhramlının yıkanması, parfümsüz sabun kullanması, diş fırçalaması, diş çektirmesi, kırılan tırnağı ve zarar veren bir kılı koparması, kan aldırması, iğne yaptırması, yara üzerine sargı sardırması, kol saati, yüzük ve bilezik takması, kemer kullanması, omuza çanta asması, yüzü ve başı örtmeden üze­rine battaniye, pike ve benzeri şeyler alması, palto ve benzeri giysileri giymeksizin omuza alması yasak değildir.

Harem Bölgesine Giriş


İhrama giren kişiler, içtenlikle dua ederek ve Yüce Allah'ı anarak Harem-i Şerif'e yönelirler. Dışardan gelenler, Mekke'ye vardıklarında kutsal iklime ulaştıklarından dolayı Yüce Allah'a şükrederler.
Mekke'de yine telbiye, dua ve diğer zikir cümlelerini söy­leyerek Harem-i Şerif'e giderler. Bunlar söylenmese de olur. Ancak bilenlerin söylemesi güzel olur. Harem-i Şerif, Kâbe'yi çevreleyen mescittir. Tavafa başlamadan evvel Telbiyeyi ke­serler. Daha sonra "Umre tavafı"nı yaparlar.

MsXLabs.org & DİB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 3 Ocak 2017 13:00
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
7 Nisan 2010       Mesaj #8
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Tavaf,

Hacer-i Esved köşesi hizasından başlayarak usulüne göre Kâbe'nin etrafında ibadet amacıyla yapılan yedi dönüş­ten (şavt) oluşur.
Tavafa başlamadan önce erkekler, vücudun üst kısmına ör­tülen peştamalın bir ucunu sağ koltuk altından geçirerek sol omuza atıp sağ kolu omuzla birlikte açıkta bırakırlar (Iztıba). Tavaf bitince omuz kapatılır.

Umre tavafı için Hacer-i Esved hizasına gelmeden;
"Allahım! Senin rızan için umre tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle" diye niyet edilir.
Kâbe, kişinin sol tarafında kalacak şekilde Hacer-i Esved'in hizasına doğru gidilir, bu esnada dua edilir. Bilenler tekbir, tehlil, salâvat-ı şerife okurlar. Bunlar okunmasa da tavaf ge­çerlidir. Önemli olan içtenlikle Yüce Allah'a yöneliştir.
Hacer-i Esved'in hizasına varılınca eller, içleri Kâbe'ye doğru olacak şekilde namaza durur gibi omuz veya kulak hi­zasına kadar kaldırılıp "Bismillahi Allahu Ekber" sonra Hacer-i Esved selamlanır (istilam). Aslında istilam, elle­ri Hacer-i Esved'in üzerine koyup onu öpmek demek ise de, günümüzde izdiham sebebiyle bu mümkün olmamaktadır. Bu sebeple Hacer-i Esved'e uzaktan elle işaret edilir. Hacer-i Esved istilam edilirken durup beklememelidir. denildikten

Tavafa başlarken, her şavtın başında ve tavaf sırasında çe­şitli dualar okunur. Bu dualar okunmasa da tavaf geçerlidir. Ancak tavafın Kur'an tilaveti, dua ve zikirle yapılması güzel olur. Tavafın, Hatim (Kâbe'nin kuzey tarafındaki yarım dai­re şeklindeki duvar)ın dışından yapılması gerekir. Tavafın ilk üç şavtında erkekler kısa adımlarla koşar gibi çalımlı yürür (Remel). Bu yapılmasa da bir eksiklik olmaz. Remel, sadece arkasından sa'y yapılacak tavaflarda yapılır.
Tavaf esnasında bağırarak dua etmek uygun değildir. Bu durum, orada huşû içinde tavaf yapan bazı insanları rahatsız edebilir. Önemli olan duanın içtenlikle yapılmasıdır.
Duanın Arapça olması şart değildir. Herkes kendi dilin­de içinden geldiği gibi dua edebilir. Belirttiğimiz gibi önemli olan, içtenliktir.

Tavaf esnasında dua edilir, tekbir ve tehlil getirilebilir. Töv­be ve istiğfarda bulunulur. Yüce Allah zikredilir. Kur'an oku­nur. Özellikle Kur'an'dan dua ayetleri okunması güzel olur.
Böylece Hacer-i Esved köşesinden başlayan ilk dönüş, tek­rar Hacer-i Esved köşesi hizasına varılınca tamamlanmış olur. Beklemeden tekrar Hacer-i Esved selamlanarak ikinci şavta devam edilir. Diğer şavtlar da aynı şekilde yapılır ve yedinci şavtın sonunda Hacer-i Esved tekrar selamlanarak tavaf bi­tirilir. Sonra -izdihama neden olmamak kaydıyla- Makam­ı İbrahim'in arka taraflarında iki rekât tavaf namazı kılınır. Kalabalık olması veya oranın müsait olmaması durumunda tavaf namazı başka uygun bir yerde kılınır. Tavaf namazının, mekruh vakit değilse tavafın hemen peşinden kılınması daha iyidir.

Tavaf, kesintisiz olarak yapılır. Tavaf sırasında farz namaz için kamet getirilmesi, abdestin bozulması, ya da yorulup dinlenme ihtiyacı duyulması ve benzeri durumların dışında tavafa ara verilmemelidir. Böyle mazeretlerin ortaya çıkması durumunda tavafa ara verilip daha sonra kalınan yerden de­vam edilebilir. Tavaf namazından sonra dua edilir. Zemzem içilmesi de güzel olur.

Sa'y

Ad:  say.jpg
Gösterim: 1424
Boyut:  74.6 KB
Koşmak, hızlı yürümek anlamına gelen Sa'y, Safâ ile Merve arasında usulüne göre gerçekleştirilen gidiş geliştir. Terim ola­rak, hac ve umrede Kâbe'nin doğu tarafındaki Safâ'dan başlayarak Merve'ye dört gidiş, Merve'den Safa'ya üç dönüş olmak üzere bu iki mevki arasındaki gidiş- gelişe denir. Sa'y esnasında Safâ ile Merve arasındakimesafenin iki yeşil ışık arasında bulunan bölümünde daha canlı ve hızlı yürümeye ise "Hervele" denilmektedir.

Sa'y yapacak kişi, Hacer-i Esved'i istilam ederek Safâ tepe­sine yönelir.
"Allahım! Senin rızan için umre sa'yini yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle" diye niyet eder, Kâbe'ye döner, tekbir, tehlil, salâvat okur ve içtenlikle dua eder. Sonra Merve tepesine doğru yürüyerek sa'yin ilk şavtına tekbir, tehlil ve dualarla başlar. Yukarıda da belirtildiği üzere bunların okun­ması zorunlu değildir. Önemli olan içtenlikle Allah'a yöneliş ve duadır.
Yeşil ışıklı direklerin arasında, erkekler koşar adımlarla yürür (Hervele).

Merve'ye varınca bir şavt tamamlanmış olur. Burada da yine Kâbe'ye yönelerek tekbir, tehlil ve salâvat-ı şerife okunur, dua edilir. Sonra Merve'den Safâ'ya doğru yürünür. Safâ'ya varınca ikinci şavt tamamlanmış olur. Diğer şavtlar da aynı şekilde yapılır. Yedinci şavt tamamlandıktan sonra Merve'de Kâbe'ye karşı dönerek dua edilir ve sa'y tamamlanmış olur.

Tıraş Olup İhramdan Çıkma
Saçlar tıraş edilmek suretiyle ihramdan çıkılır. Erkekler saçlarını dipten tıraş eder veya kısaltırlar. Kadınlar ise saçları­nın ucundan parmak ucu uzunluğundan daha az olmayacak miktarda keserler. Tıraş olduktan sonra umre ihramından çı­kılmış olur. Böylece geçici ihram yasakları da kalkar. İhram­dan çıkma aşamasına gelmiş ihramlı kimseler, kendilerini ve birbirlerini tıraş edebilirler.
Mekke-i Mükerreme'de bulunulduğu sürece beş vakit na­mazın Harem-i Şerif'te kılınmasına özen gösterilmeli ve fır­sat buldukça bol bol nafile tavaf yapılmalıdır. İmkân bulunca Harem-i Şerif'te Kur'an okumaya gayret edilmeli, uzaktan ge lenler nafile namaz yerine, nafile tavaf yapmalıdırlar. Mekke-i Mükerreme'de zaman, olabildiğince iyi değerlendirilmeye ça­lışılmalıdır.

MsXLabs.org & DİB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Ocak 2017 12:50
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
9 Nisan 2010       Mesaj #9
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Umrenin yerine getirilişi açısından kadınlarla erkekler ara­sında görülen farklar şunlardır


  • 1 Kadınlar için erkeklerde olduğu gibi özel bir ihram kıya­feti söz konusu değildir. Kadınlar umre esnasında da elbise, başörtüsü, çorap, ayakkabı gibi her zaman giydikleri kıyafet­lerini giyerler. Yalnızca yüzlerini örtmezler.
  • 2 Telbiye, tekbir, tehlil, salâvat okurken ve dua ederken erkeklerin yaptığı gibi seslerini yükseltmezler.
  • 3 Remel ve Hervele yapmazlar.
  • 4 İzdiham olan yerlerde mümkün olduğu kadar erkekle­rin arasına girmemeye özen gösterirler. Özellikle namaz kı­larken, erkek safları arasında kalmayıp kadınlara ait yerlerde namaz kılarlar.
  • 5 Âdetliyken ihrama giren veya ihrama gir­dikten sonra âdet gör­meye başlayan hanımlar, umrelerini özel günleri geçtikten sonra yaparlar. Âdetleri devam ettiği sü­rece dua, tesbihat ve zikir ile kutsal iklimdeki vakit­lerini değerlendirirler.
MsXLabs.org & DİB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 4 Ocak 2017 12:06
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
12 Nisan 2010       Mesaj #10
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  kabe_maketi.jpg
Gösterim: 2873
Boyut:  32.8 KB
  • A. İhrama giriş [İhrama 'Niyet' ve 'Telbiye' ile girilir. Erkekler iki parça örtüye bürünür, ayaklarına terlik giyerler].
  • B. Kâbe'yi tavaf [Hacer-i Esved köşesinin hizasın­dan başlayarak Kâbe'nin etrafında yedi defa dön­mek/ Not. Hacer-i Esved'in baktığı karşı duvarda yeşil renkli bir lamba vardır.]
  • C. Tavaf namazı [Tavaftan sonra iki rekât tavaf na­mazı kılmak. Sonra da kılınabilir.]
  • D. Safâ ile Merve arasında sa'y [Safâ'dan başlaya­rak Merve'ye dört gidiş ve Merve'den Safâ'ya üç dönüş/ Not: Safâ tepeciğinin olduğu yer, Kâbe'yi çevreleyen Mescid-i Haram'da tekli minarenin ol­duğu yerdir. Diğer minareler çifttir.
  • E. Sacları kısaltarak veya başı tıraş ederek İhramdan Cikiş [Erkekler saçlarının ucundan bir miktar en az bir cm. kadar keserek veya saçlarını dipten tıraş ederek, kadınlar da saçlarının ucundan bir miktar keserek ihramdan çıkarlar.]

İhram


İhrama girmek, en başta tüm dünyevî ayrıcalıklardan so­yunmayı ve bütün insanlarla eşitlenmeyi simgeler. İhrama giren kişi, bu hareketiyle makam-mevki, mal-mülk, sosyal ve ekonomik statü gibi tüm ayrıcalıkları bir kenara bıraktığını, dünyaya ait ne varsa hepsini terk etmeye hazır olduğunu gös­termektedir.
Allah katında herkesin eşit olduğunu sembolize eden iki basit giysiye bürünmüş olarak ihramlı, sanki öldükten sonra dirilişteki toplanma alanına yürümektedir. Artık orada ne malı vardır, ne mülkü, ne makamı vardır, ne mevkii. Yanın­da yalnızca o zamana kadar işledikleri kalmıştır. Kaçınılmaz olarak o zamana kadar işlediklerinin sonuçlarıyla karşılaşa­caktır. Kişi bu hâliyle, yalın ve yalnız bir şekilde tek başı­na sadece Rabbine kul olduğunu artık daha rahat görebilir. Böyle bir durumda onu değerli kılacak tek şeyin, Rabbine ve O'nun koyduğu değerlere bağlılık olduğunun bilincine varabilir.

O ana kadar kıymet ölçüsü olarak bildiği her şey; servet, makam, milliyet, cinsiyet, beşerî üstünlükler olarak ne varsa hepsi ihramın rengi içinde erir. Renksiz, dikişsiz, rozetsiz, bayraksız bu elbise, kişiyi dünyevî bütün güç ve imkânlar­dan soyutlar. İşte bilinçli bir kişi, bu diriliş senaryosunu ya­şamak suretiyle bundan sonraki hayatında gerçek dirilişe daha iyi hazırlanma sözünü verir kendi kendine ve ruhunda kalbî bir dirilişi gerçekleştirir.
Kâbe'de arzu edilen ruhî yenilenmeyi sağlayabilmek için, ihrama girerken yalnızca elbiseleri değil, kişi, içindeki her türlü manevî kir ve pası, ruhuna yük teşkil eden bütün ağır­lıkları da söküp atmalıdır. Tüm dünyalık kaygıları bir tarafa bırakıp ruhunu arındırmaya tam anlamıyla yoğunlaşmalıdır. Elbiselerini çıkarıp beyaz iki parça beze bürünürken o güne kadar içine sıkıntı veren, gönlünü rahatsız eden, kalbine ağır­lık veren ne varsa hepsinden soyunmalı ve kutsal iklime öyle girmelidir.

Aslında ihram, sadece zahirî bir kıyafet değişikliği değil, insanın yaşama ve davranış biçiminin köklü bir değişikliğe uğramasına yol açması gereken bir eylemdir. Nitekim ih- ramlı kişi, bu kıyafeti taşıdığı süre içinde başka zamanlar­da kendisine meşru olan bir dizi davranıştan uzak durmak zorundadır. Bu program dışı hayat, kişinin geçici kaygı, alışkanlık ve bağımlılıklarından kurtulmasına ve kendisiyle hesaplaşmasına imkân tanıyan önemli bir fırsattır.
İhram yasaklarındaki espriyi doğru anlamak gerekmekte­dir. Bu, sadece Müslümanlara veya insanlara karşı değil, canlı ve cansız hemen hiçbir şeye zarar vermeme bilinci vermeye yö­nelik bir uyarı eğitimidir. Hayvanlar, bitkiler ve hatta Allah'ın mü'minlere bahşettiği bütün tabiat ve çevre dokunulmaz bir sit alanıdır ihramlı için artık. Hiçbir kimseye, hiçbir şeye za­rar vermeyeceksiniz; bir otu, çiçeği bile koparamayacaksınız, kuşu dahi korkutmayacaksınız.
İhramın bu söylenenlere benzer pek çok hikmeti dile ge­tirilmektedir. Önemli olan böyle bir bilinçle ihrama girebil­mektir. Böyle bir bilince sahip olmadan veya bu doğrultuda bir bilince erişme amacı taşımadan ihrama girmek, ihramla hedeflenen gayelerin gerçekleşmesine yardımcı olmaz.

Tavaf


Tavaf, sözlükte bir şeyin etrafında dönmek ve dolanmak demektir. Kâbe etrafında dönerek gerçekleştirilen tavaf, kâi­natın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilâhî takdire boyun eğişin sembolü sayılır. Evrende maddenin en küçük parçası olan atomdan, en büyük galaksilere varıncaya kadar her şey tavaf hâlindedir. Atomda elektronlar çekirdek etrafında baş döndürücü bir hızla dönerken, galaksiler de milyarlarca yıldız sistemleriyle galaksinin merkezi etrafında akıl almaz bir hızla dönmektedirler. Sanki hepsi kendilerini var eden ve yaratan Yaratıcıya ibadet etmektedirler. Kur'an'da ifade edildiği gibi, her biri bir yörüngede seyretmektedir (Yâsin sûresi, âyet: 40).

Kâbe'nin etrafında tavaf eden on binlerce Müslüman'ın oluşturduğu tablo, bir galaksinin, milyarlarca yıldızıyla dö­nüşünü andıran bir manzara gibidir. Bu bakımdan tavaftaki manevî hazzı tam anlamıyla elde edebilmek için kendini yö­rüngeye bırakmak gerekmektedir. Zaten Kâbe'nin çekim ala­nında yörüngeye girebilen bu manevî akışa kendini bırakır ve mü'minler denizinden bir damla olabilmenin zevkine erer.

Tavafa, Kâbe sola alınarak başlanır. Bunun da simgesel bir anlamı vardır. Nazargâh-ı ilâhî olan insanın kalbi, 'Beytullah' yani Allah'ın eviyle karşı karşıya gelir tavafta. Allah, insanın şekline, kalıbına, malına mülküne değil, kalbine bakar. Bu yö­nüyle Kâbe ile insan kalbi arasında dikkat çekici bir ilgi var­dır. Bu sebeple tavafta kişinin kalbi Kâbe tarafında yer alır. Bunda aynı zamanda tavafın ne kadar kalpten ve gönülden yapılması gerektiğine de bir işaret vardır.
Kâbe'nin etrafında mü'min olmanın zevki yaşanır. Allah'a yakın olmanın tattırdığı bu zevki bir başka yerde bu kadar canlı ve bu kadar coşkulu bir şekilde yaşamak çok zordur. Bu kutsal mekânda tanık olunan yakınlaşma duygusu, hacıya kendi evinde olduğu hissini verir. Burada hacı kendini sıla­ya kavuşmuş gibi hisseder. Çünkü Kâbe'nin yüzü kendisine öylesine tanıdık, kokusu öylesine bildik, sıcaklığı öylesine ku­şatıcı gelir ki mü'min için, başka hiçbir sevgi bu denli çekici olamaz.


Tıpkı namaz kılarken olduğu gibi, Kâbe'nin etrafında tavaf eden insanlar arasında hiçbir ayırım yoktur. Burada mü'minler eşitlenir. Kişiyi diğerlerinden ayıran hiçbir işaret veya alâmet yoktur artık. Orada tevhidin simgesi olan birlik vardır. Bu­rada mü'minler denizinde kaybolmak ve toplulukta erimek gerekmektedir.
Birisinin etrafında dönmek, âdeta onun etrafında pervane kesilmek, sembolik olarak yürekten bağlılığı ve onun için her şeyini feda edebileceğini gösteren bir harekettir. Bu bakım­dan Beyt-i Atîk'ı tavaf, yalnızca Yüce Yaratıcıya yönelmenin ve yalnızca onun huzurunda eğilmenin ve ondan başkasına ibadet etmemenin fiilî bir göstergesidir.

Kâbe bir semboldür. Bu sembole yaklaşırken Rabbimi ze yakınlığımızı ölçmeliyiz. Mesele, yalnızca fizikî planda Kâbe'nin yanında olmak değildir. Önemli olan, kişinin bu fizikî yakınlığı Rabbine olan manevî yakınlığını artırmaya vesile kılabilmesidir. Nerede olursa olsun yüzünü Kâbe'ye çevirirken gönlünü de Allah'tan başka her şeyden çevirme bi­lincine ulaşabilmesidir.
Kâbe'nin, bütün Müslümanları bir noktada toplayan, her birinin ortak istikameti olma gibi birleştirici, bütünleştirici sembolik bir anlamı da bulunmaktadır.
Yeryüzünün ilk mabedinin etrafında, ibadetlerin özü olan ihlâsın en güzel örneklerine tanık olunur. Burada içtendir ya­karışlar. Müslüman, af için Rabbine nihaî başvurusunu bura­da yapar. Burası, affedilmeden ayrılmama noktasıdır. Onun için daha ötesi düşünülemeyecek bir rahmet ortamında eller açılır rahmetin sahibine... Bu bakımdan kendisine Kâbe'yi ta­vaf nasip olan Müslüman bu rahmet ortamını olabildiğince iyi değerlendirmeye çalışmalıdır.

Sa'y


Hacda yapılmakta olan sa'yin aslı, Hz. Hacer'in henüz kendisini emmekte olan oğlu Hz. İsmail için su ararken, bu iki tepe arasında koşması hadisesine dayanır. Sa'y, Hz. Hacer'in bu hatırasının canlandırılmasıdır. Safâ ile Merve arasında ya­pılan bu sa'y, Allah'ın rahmetinin en büyük göstergelerinden biri olan anne sevgisi ve şefkatinin Hz. Hacer validemizde kendini gösteren şeklinin yâd edilmesidir. Kadına ve annelik şefkatine, sevgisine, bu yüce duyguya İslâm'ın verdiği değeri gösteren simgesel bir harekettir.

Koşmak, hızlı yürümek anlamına gelen "Sa'y", bir arayışı simgeler. İnsan sa'y alanındaki koşuşturmasıyla, Hz. Hacer'e somut bir şekilde uzanan ilâhî rahmetten bir şeyler elde ede­bilme arzusundadır.
Sa'y, müslümanların sırf hac fiil ve davranışlarından oldu­ğu için, ibadet amacıyla katıldıkları bir yürüyüştür. Müslü­man bu sayede kendisi gibi aynı yola girmiş, aynı niyet ve duyguları taşıyanlarla beraber koşmanın heyecanını yaşar.

Safâ ile Merve arasında sa'y ederken hacı, manen kurtu­luşu aramak için tıpkı Hz. Hacer validemiz gibi koşar. Beşerî olandan ilâhî rahmete koşar. Nefes nefese bütün uzaklıkları yakınlaştırarak, Yüce Yaratıcı'nın kendisine ne derece yakın olduğunu hissederek koşar.
Sa'y, tıpkı Hacer validemizin kızgın güneşin altında susuz­luktan kıvranan biricik İsmail'ine hayat verecek suyu arayı­şı gibi bir arayış iştiyakıyla yapılmalıdır. Hz. Hacer'in oğlu İsmail'i kurtarmak için koşuşturması gibi derin bir arzu ile... İlâhî rahmete olan ihtiyacını bütün iştiyakı ile ortaya koyma­nın bir simgesi olarak.

MsXLabs.org & DİB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Ocak 2017 13:06
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

24 Aralık 2008 / bugce Soru-Cevap
11 Nisan 2011 / Misafir Soru-Cevap
3 Ocak 2017 / Misafir Cevaplanmış
23 Eylül 2013 / sefer64 Cevaplanmış