Arama

İslam Dininde Eşlerin Boşanması (Talak)

Güncelleme: 3 Şubat 2010 Gösterim: 21.538 Cevap: 3
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
13 Ekim 2009       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
İslâm zaruret zamanında en son çare olarak boşamayı mubah kılmıştır. Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde talâkı “Allah’ın buğz ve adâvetini mucip bir helâldir.” diye tarif buyurmuşlardır.
Bir Hadis-i şerif’lerinde de şöyle buyuruyorlar:
Sponsorlu Bağlantılar
“Cenâb-ı Allah şer’an câiz olan şeyler arasında boşanmayı sevmez.” (Ebu Dâvud)

A– İKİ TÜRLÜ BOŞAMA VARDIR
1– Ric’î Talâk:

Yeniden nikâha ihtiyaç kalmadan iddet içinde evlilik hayatına dönülebilen boşama şeklidir.
Şartları:
a– Boşamanın nikâh akdinden ve birleşmeden sonra yapılmış olması.
b– Boşamanın sarih boşama sözlerinden biriyle olması.
Meselâ: “Seni boşadım, benden boş ol, talâkın bana vâcip oldu...” gibi açık boşama sözleriyle bir ric’i talâk meydana gelir. Boşama niyetiyle olmasa dahi.
Bir de “Sen benim zevcem değilsin, ben senin zevcin değilim, iddet bekle...” gibi biraz kinayeli talâk tabirleri boşama niyetiyle söylenirse, yine bir ric’î talâk husule gelir.
c– Sarfedilen boşama tabirinin baîn talâkı gerektirecek şekilde şiddet ve mubalâğa ifade eden bir sıfatla olmaması.
d– Boşanmanın bir bedel karşılığı olmaması.
e– Bu talâk ile üç boşanmanın meydana gelmemiş olması.

Hükmü:

a– Mevcut nikâh devam eder. Erkek iddeti içindeki zevcesine istediği zaman sözle veya fiille dönüş yapabilir. Yeniden nikâha lüzum kalmadan iddet zamanı içinde yeniden evlilik muamelesini sürdürebilir.
b– Kadın iddeti doluncaya kadar kocasının evinde ikâmetle mükelleftir.
c– O müddet içinde eşlerden biri vefat etse diğeri ona varis olur.
Fakat, sözle veya fiille dönüş yapmadan kadının iddet müddeti dolmuşsa, bu durumda karşılıklı istekle yeniden nikâhlanma olmadıkça evlilik muamelesine dönüş câiz olmaz.

2– Bâin Talâk:
Yeniden nikâh olmadıkça, iddet içinde olsa dahi evlilik hayatına dönülemeyen boşama şeklidir.
Şartları:
a– Nikâhtan sonra birleşme vaki olmadan boşamanın yapılması.
b– Birleşmeden sonra, ayrılık ifade eden kinâye sözlerle veya şiddet ifade eden tabirlerle boşamanın yapılması.
Meselâ: “Sen bana haramsın, ben sana haramım. Kesin olarak boşsun...” gibi mânâ ve maksatları açık olan ifadeler kadına karşı söylendiği takdirde, boşama niyetine ihtiyaç kalmadan baîn talâk meydana gelir.
Fakat “Senden ayrıldım. Çek git. Kendine eş ara. Âilene katıl...” gibi baîn talâk gerektiren günlük hayatta çok kullanılan kinaye tabirler olmaksızın, boşama niyet ve gayesiyle söylenmese, boşama husule gelmez.
c– Eşler arasında bir bedel üzerine anlaşarak boşamanın yapılması.

Hükmü:

a– Derhal ayrılık meydana gelir. Nikâh kalkar. Yeniden nikâhlanmadıkça evliliği sürdürmek câiz değildir.
b– Baîn talâk iddetinde, kadının kocasından örtünmesi, onun evinde iddet doldurması icabeder. Fakat o adamla bir odada yalnız kalamaz.
c– Bu talâktan sonra, eşlerden birisi ölse, diğeri ona varis olamaz.

B– TALÂK-I SELÂSE (ÜÇ TALÂK)


Erkeğin karısını üç kere boşamaya hakkı vardır. Karısını bir veya iki baîn talâkla boşamış ise onunla iddet içinde veya iddetten sonra yeni bir nikâh yapmak suretiyle evlenebilir.
Üç talâk husule gelirse, artık bir daha boşama hakkı kalmayacağı gibi Şer’î tahlil olmadıkça tekrar onunla evlenemez.
Cenâb-ı Hakk Kur’an-ı kerim’de şöyle buyuruyor:
“Boşanma iki defadır. Bundan sonra kadını ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermek lâzımdır.” (Bakara: 229)
“Eğer erkek, karısını üçüncü bir defa daha boşarsa, bundan sonra kadın başka bir erkeğe nikâhlanmadıkça kendisine helâl olmaz. Bu ikinci koca onu boşarsa, Allah’ın hudutları içinde duracaklarına inandıkları takdirde tekrar birbirlerine dönmelerinde bir günah yoktur. Bunlar anlayan bir topluluk için Allah’ın açıkladığı hudutlardır.” (Bakara: 230)
Bir erkek karısına “Üç kere boşsun.” dese, onu Talâk-ı selâse ile boşamış olur.
Ric’î ve baîn talâk da üçe ulaşırsa aynı hükümdedir.

C– SÜNNET VE BİD’AT ÜZERE BOŞAMA

Boşama iki şekilde olur: Sünnet üzere boşama, bid’at üzere boşama.
1– Boşama hususunda hissi ve acele karar vermemek, yanlışlığa ve haksızlığa düşmemek için Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz tarafından talâkta Sünnî boşama emredilmiştir.
Sünnet üzere boşama da iki kısımdır:
a– Ahsen: En güzel boşama tarzı demektir. Bu da hayızdan sonraki temizlik devresinde cimâda bulunmadan bir ric’î talâkla boşanan kadına, iddeti bitinceye kadar bir daha boşama yapılmamasıdır.
b– Hasen: Güzel boşama tarzı demektir. Üç şartı vardır:
Boşamanın kadının temiz olduğu zamanda olması.
Bu devrede cima yapılmadan olması.
Yalnız bir ric’î talâkla olması.
Bir temizlik devresinde şartlara uygun olarak meydana gelen bir ric’î talâktan sonra, istenirse yine öbür aydaki temizlik devresinde aynı şartlarla bir boşama yapılır. Sonraki ayın temizlik zamanında yine aynı şekilde boşama yapılabilir. Böylece ortalama üç aylık olan iddet zamanı içinde her ay birer ric’î talâk ile üç boşama tamamlanmış olur. İstenirse de bir-iki boşamadan sonra iddet içinde tekrar evliliğe dönülebilir.
2– Bid’at üzere boşama, sünnete aykırı olarak yapılan boşamadır.
Hayız halinde veya cimanın meydana geldiği temizlik devresinde yapılan boşama yahut bir temizlik devresinde birden fazla meydana gelen boşama bu çeşit boşamadır.
Bu şekilde hareket edenin boşaması sahih ise de günahkâr olur.

D– LİÂN


Lânetleşmek demektir. Kocanın ailesine zinâ isnad etmesi, yahut doğan çocuğun kendisinden olmadığını iddia etmesi sebebi ile hakim huzurunda yapılır.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Karılarına zinâ isnad eden ve kendilerinden başka şahitleri bulunmayanların şahidliği, kendisinin doğru sözlülerden olduğunu Allah’ı dört defa şahid tutmasıyla olur. Beşincisinde, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını diler.
Kadının da dört defa Allah’ı şahid tutması, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmesi, cezayı kendisinden kaldırır. Beşincisinde, eğer kocası doğrulardan ise Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını diler.” (Nûr: 6-9)
Karısının zinâsı üzerine kocanın dört şahidi varsa şahidlerle isbat eder. Liâna hacet kalmaz. Bu durumda kadına hadd-i zinâ uygulanır.
Eğer şahidi olmazsa Âyet-i kerime’de beyan edildiği üzere erkek dört defa ve her defasında “Bu karıma zinâ isnadımda muhakkak doğru söylediğime Allah’a şehâdet ederim.” diyerek şehâdette bulunur. Beşincide ise “Eğer yalancı isem Allah’ın lâneti üzerime olsun.” der.
Sonra kadın dört defa şehâdette bulunur. “Onun bana zinâ isnadında yalancılardan olduğuna şehâdet ederim.” diyerek şehâdette bulunur. Beşincide de “Zinâ isnadında doğru ise Allah’ın lâneti zinâ edenin üzerine olsun.” der.
Bu durumda hakim vereceği kararla aralarını ayırır. Bu ayrılık bir baîn talâk olur.

E– ZİHAR KEFÂRETİ

Bir kimse karısının tamamını veya yüz, göz, baş, sırt... gibi bir uzvunu kendisine ebediyyen haram olan bir kadının tamamına bakması haram olan bir uzvuna benzetirse, meselâ “Sen bana anamın sırtı gibisin.”, “Senin yüzün bana kız kardeşimin yüzü gibidir.” derse, oruç kefâreti gibi kefâret lâzım gelir. Bu kefâreti ödemedikçe karısına yaklaşması helâl olmaz.

F– BOŞANAN VEYA KOCASI ÖLEN BİR KADININ İDDET BEKLEMESİ


Cenâb-ı Hakk Kur’an-ı kerim’de şöyle buyuruyor:
“Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme müddeti beklerler. Eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın rahimlerde yarattığı çocuğu söylemeyerek gizlemeleri onlara helâl olmaz.
Kocaları da bu iddet müddeti içinde barışmak isterlerse onları geri almaya daha çok hak sahibidirler.
Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları bir derece daha fazladır. Allah Azîz’dir, Hâkîm’dir.” (Bakara: 228)
“İçinizden vefat edenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler. Süreleri bitince artık kendileri için meşru olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Bakara: 234)
“Kocası ölen dul kadınları, iddetleri sona erdikten sonra nikâhlamaya niyet ettiğiniz takdirde, daha iddetleri dolmadan onlara talip olduğunuzu hissettirmenizde veya böyle bir arzuyu içinizde tutmanızda size bir vebal yoktur. Çünkü Allah, sizin onları anacağınızı bilmektedir. Kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Ancak isteğinizi meşru olan işaret ve imâlarla belirtebilirsiniz, çıtlatma sözler söyleyebilirsiniz. Farz olan iddetleri sona ermedikçe nikâh akdine azmetmeyin ve iyi bilin ki Allah kalblerinizde olanı muhakkak biliyor. O’ndan korkun ve yine bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, Hâlim’dir.” (Bakara: 235)
“Ey müminler! Mümin kadınları nikâhlayıp da, henüz onlara dokunmadan boşarsanız, sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Bu takdirde hemen nikâh haklarını verin ve güzellikle serbest bırakın.” (Ahzâb: 49)

G– ERKEĞİN BOŞADIĞI KADINA NAFAKA VERMESİ


Cenâb-ı Hakk Kur’an-ı kerim’de şöyle buyuruyor:
“Boşadığınız o kadınları (iddetleri müddetince) gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları sıkıştırıp evden çıkmaya zorlamak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın.
Eğer onlar hamile iseler, çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını verin.
Sonra doğan çocuğu sizin faidenize emzirirlerse, emzirme ücretlerini verin. Aranızda bu hususta güzelce müşavere edin. Anlaşmakta güçlük çekerseniz, bu takdirde çocuğu baba hesabına bir başka kadın emzirecektir. (Talâk: 6)
“Hali vakti geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı dar olan fakir de, nafakayı Allah’ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kimseyi ancak ona verdiği şeyle mükellef tutar. Allah bir güçlükten sonra ergeç bir kolaylık ihsan edecektir.” (Talâk: 7)
“Boşanan kadınların da meşru bir şekilde faydalanmaları haklarıdır. Bunun yerine getirilmesi, Allah’tan korkanlara bir vazifedir.” (Bakara: 241)


EMZİRME

Cenâb-ı Hakk Kur’an-ı kerim’de şöyle buyuruyor:
“Anneler boşanmadan önce veya boşandıktan sonra çocuklarını iki yıl emzirsinler. Bu hüküm, süt emzirmeyi tamamlamak isteyenler içindir. Annelerin uygun biçimde yiyecek ve giyeceğini sağlamak çocuğun babasına aittir. Hiç kimseye gücünden fazla bir şey teklif edilemez. Ne bir anne, ne de bir baba, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Babanın ölümü ile, mirasçı olan da, yiyecek giyecek ve zarar hususlarında baba gibidir. Eğer ana ve baba aralarında danışıp anlaşarak rıza ile daha iki sene dolmadan çocuğu memeden kesmeyi arzu ederlerse, kendilerine bir vebâl yoktur.
Çocuklarınızı süt anneye vermek isterseniz, onu râzı edecek bir ücret verince yine sizin için bir vebâl yoktur.
Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir.” (Bakara: 233)


Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Rios - avatarı
Rios
Ziyaretçi
15 Kasım 2009       Mesaj #2
Rios - avatarı
Ziyaretçi
İSLAMDA BOŞANMA SEBEBLERİ
İslâm'da boşama, prensip olarak kocanın tek yanlı irâdesiyle ve mahkeme kararına gerek olmaksızın meydâna gelir. Koca, bizzat boşayabileceği gibi, bir vekil aracılığı ile de boşayabilir. Ya da karısına boşama yetkisi (tefvîz) verebilir. Diğer yandan bazı boşanma sebepleri ortaya çıkınca, kadının da mahkemeye baş vurarak evliliğe son verdirmesi mümkündür. Bu boşanma sebepleri 7 maddede toplanabilir:
Sponsorlu Bağlantılar

1. Allah'ın emrettiği şekilde yaşamaktan kaçınmak, İslami emirleri uygulamamak:
İslam, tevhid dinidir. İslami evlilik de Allah rızasına uygun olarak yapılmalıdır.. Eşler, hayat yolunda İslami hükümleri birlikte yerine getirerek Allah'ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmayı amaç edinirler. İslami evliliği, müşrik ya da gayri islami evliliklerden ayrı ve üstün tutan yanı da budur. İslami evlilikte olmazsa olmaz şart, bireylerin Allah'ın emirlerini yaşamakta kararlı ve titiz düşünmeleridir. İslamı, düşüncede bulundurmaktan ziyade hayatına da uygulamak gerekir. Fakat eşlerden birinin, Allah'ın emirlerini unutması, uygulamaktan kaçınması, eşine İslam dışındaki modelleri benimsetmeye çalışması, tamamen İslami sorumluluktan uzak bir yaşayış tarzı sergilemeleri durumunda kadına da, erkeğe de boşanma hakkı verilmiştir. Çünkü Müslüman birisi, Allah rızası için evlenir, ve bundan başka şeylerle yani şeytanın hükümleriyle yaşamayı kesinlikle kabul edemez, etmemelidir de... Temeli sağlam yapan, eşlerin birbirlerine duydukları aşktan ziyade Allah'a duydukları aşktır. Allah'ı hoşnut edemedikten sonra birbirlerini hoşnut etmelerinin eşlere, dünya için de ahiret için de bir kazandıracağı yoktur. İSLAMİ EVLİLİKTE AMAÇ, DÜNYADA DA AHİRETTE DE SAADETE ERİŞMEKTİR.. BİLHASSA AHİRET SAADETİNİN GERÇEKLEŞMESİ DE ALLAH'IN EMİRLERİNİ TAVİZ VERMEYEREK YAŞAMAKTAN GEÇER..

2. Hastalık veya özür:
Evlilik akdi sırasında mevcûd olan veya evlilik sırasında meydana gelen bazı özür veya hastalıklar yüzünden kadının boşanmak hakkı vardır. Bunlar, akıl hastalığı, cüzzam ve zührevî hastalıklar gibi birlikte yaşama hâlinde zararı kaçınılmaz olan hastalıklardır.

3. Kocanın Nafakayı Sağlamaması:
Kadının yeme-içme, giyim ve barınma masrafları kocasına âiddir. Koca varlıklı olduğu halde, eşiyle ilgilenmez ve onu açlık ve sefâlet içinde bırakırsa; kadının önce kocasından nafaka almaya çalışması, bu mümkün olmazsa, boşanmak için çâre araması hakkı olur. Koca fakir ise, kadınının onu yalnız bırakması, hattâ bu sebeple ondan ayrılmaya kalkışması, vefâsızlık olur.

4. Kocanın Evi Terketmesi:
Kocanın evi terketmesi ve bu yüzden, sıkıntı ve fitneye düşmek tehlikesi karşısında kadının mahkeme aracılığıyla evliliğe son vermesi söz konusudur. Erkeğin hayat ve ölümüne dâir haber almaktan ümid kesildiği târihten îtibâren dört sene beklenir, bu zaman zarfında haber alınmadığı ve kadın boşanmakta ısrâr ettiği takdirde hâkim, ayrılığa hükmeder.

5. Kocanın Hapsedilmesi:
Mâlikîler dışında çoğunluk müctehidlere göre, kocanın hapsedilmesi veya tutuklanması, yahut düşmana esir düşmesi bir boşanma sebebi değildir. Çünkü bu konuda âyet ve hadîs yoktur.

6. Şiddetli Geçimsizlik ve Kötü Muâmele:

Eşlerin birbirlerinin şeref ve haysiyetlerine yönelik ithamları sonucunda çıkan soğuk tartışmalara şiddetli geçimsizlik denir.

Kötü muâmele ise, kocanın, eşini söz veya fiil ile rahatsız etmesidir. Sövmek, dövmek ve Allâhın haram kıldıklarını yapmaya zorlamak gibi davranışlar, kötü muâmeleler arasında sayılabilir.

Geçimsizlik her iki taraftan kaynaklanabilir. Mağdur olan eş, hâkime baş vurarak hakem yoluyla arabulma veya boşanma isteğinde bulunabilir.

7. Zinâ:
Zinâ da evliliği sona erdirme sebebidir. Ağır ve yüz kızartıcı bir suçtur.

Boşanma, âileyi dejenere olmaktan koruyan bir tedbirdir. Aslında boşanma, çiftler için bir anlamda selâmet ve rahmettir. Boşanmayı yasaklamak, evlenmenin azalmasına sebep olabilir. Zîrâ, ihtiyaç halinde boşanamıyacağını bilen kimse, evlenmeye yanaşmaz. Gireceği bir kapının ebediyyen üzerine kapanacağını bilen insan, o kapıdan girmek istemez. Evlenenlerin azalması da, fuhşun artmasına ve âilelerin çözülmesine sebep olur. Bütün bu zararlar, neticede kadına dokunur.

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
25 Kasım 2009       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
BOŞANMA

Talâk yani boşanma; nikâh anlaşmasını bozmak, evliliği sona erdirmek demektir. Kadın ve erkeği birleştiren nikâh, sosyal hayatın vazgeçilmez bir unsurudur. Eşlerin bu beraberliği; sadece nikâh sözleşmesi ile değil, iki tarafın birbirlerine olan sevgi, saygı ve merhamet duyguları ile bağlı olmalarından kaynaklanır. Bunlardan yoksun olan eşlerde anlaşmazlık ve geçimsizliklerin çıkması önlenemez. Evlilik hayatı iki taraftan birine veya ikisine de sıkıntı ve ıztırap verirse, o zaman boşanma kaçınılmaz olur. Allah katında kadın ve erkeğin evlenmesi ne kadar gerekli ise, şiddetli geçimsizlik hallerinde de onların boşanması o kadar lüzumludur.

Kur'ân, toplumun çekirdeğini teşkil eden aile kurumuna çok önem vermektedir. Öncelikli olarak eşlerin ayrılmaması için etkili yöntemlerin uygulanması, netice alınmadığı zaman araya hakemlerin girerek, uzlaştırma girişimlerinde bulunulması buyrulmaktadır. Bunlara rağmen geçimsizlikler devam ediyor, yuva yaşanmaz hale geliyorsa, son çare olarak boşanmaya müsaade edilmektedir.

Kur'ân boşanmanın nasıl olacağına ait kesin bir hüküm getirmemiştir. Zaman ve çevre şartlarına göre yorum yapılarak, şekil ve usul belirlenecektir. Yüce Allah, hem kadına ve hem de erkeğe boşanma hakkı vermiştir. Şiddetli geçimsizlik hallerinde eşlerden herhangi birinin hakime başvurusu ile boşanma gerçekleşebilir. Ancak geleneksel fıkıhçılar; Kur'ân yasalarına rağmen yalnız erkeğe tek taraflı boşanma hakkı tanımışlar, kadının hakkını ise ortadan kaldırmışlardır. Kadına yapılan bu zulümler bir çok alanlarda da devam etmiştir.

HANIMLARINIZLA İYİ GEÇİNİN

4/19 : ...Hanımlarınızla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadınızsa, olabilir ki siz bir şeyi çirkin bulursunuz da, Allah ona çok hayır koyar.


Kur'ân, evliliğin devamlılığı konusunda erkeğe birinci derecede görev vermektedir. Evliliği korumak için hanımlarınızla iyi geçinin. Kadınlar her ne kadar hoşa gitmeyen hallerde bulunsalar bile, sabır ve dayanma gücü göstererek onlara iyi davranılmalıdır. Olur olmaz sebeplerle yuvayı bozmaya teşebbüs etmek, mutsuzluğu ve ıztırabı getirir. Talak 65/1 :« ...Ancak apaçık bir fuhuş yapmaları durumu bunun dışındadır... »Başlangıçta iyi değilmiş gibi görünen bir olay, kimbilir sonunda ne gibi hayırlara vesile olacaktır. Birbirine sevgi, saygı duygusu ile bağlı eş ve çocuklardan oluşan aile kurumu, her zaman huzur ve mutluluk kaynağı olmaya devam etmelidir.

EĞER KADIN GEÇİMSİZLİK YAPARSA

4/34 :...Hırçınlık etmelerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra yataklarda onlara sokulmayın ve nihayet onları bulundukları yerden başka bir yere gönderin. Bunun üzerine saygılı davranırlarsa, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın...


Kur'ân, bir toplumun çekirdeğini teşkil eden aileye çok önem vermektedir. Eşlere, yuvanın devamlılığı ve bozulmaması için öğütler veriyor. Ailede anlaşmazlıklar olabilir; ancak eşin huysuzluk, geçimsizlik durumu devamlılık gösteriyorsa, o zaman erkeğin onu eğitip yola getirme hakkı doğmaktadır. Bunun için Kur'ân, üç aşamalı yöntem öneriyor. Önce kadınlara tatlı bir dil ile öğüt vermeli, bu fayda vermezse cinsel ilişkiye ara vermeli, son çare olarak da onları bulundukları yerden başka bir yere gönderilmelidir. Eşlerin bir müddet ayrı kalması, aralarında evlilik bağı ile oluşan sevgi ve merhamet hislerini tekrar açığa çıkarabileceğinden, barışmalarına ve mutlu bir hayat sürmelerine sebep olabilir. Talâk 65/1 : «...Belki Allah, bundan sonra yeni bir iş (gönülleri uzlaştırıp birleştirme) ortamı yaratır.»

Bazı İslâm alimleri; Arap'çada yaklaşık 20 manası olan darb kelimesini, bu ayetteki bulundukları yerden başka bir yere gönderme anlamı yerine dövün manasını kabul etmişlerdir ki bu büyük bir yanlıştır. Çünkü Kur'ân'ın canlı uygulaması olan Hz. Peygamber'imiz; ömrü boyunca kadınlara hep sevgi ve saygı göstermiş, zaman zaman hanımlarının verdiği sıkıntılara rağmen, kendilerine hiçbir zaman bir fiske bile vurmamıştır.

EĞER ERKEK GEÇİMSİZLİK YAPARSA

4/128 : Eğer bir kadın, kocasının huysuzluğundan, yahut kendisine sırt çevirmesinden endişe ederse, aralarını barışıp anlaşma girişimiyle düzeltmelerinde kendileri için bir sakınca yoktur ve barış hep hayırlıdır.


Ailenin huzurunu bozacak ve devamlılık gösteren huysuzluk, geçimsizlik gibi davranışlar kocadan da gelebilir. Kur'ân; bu durumda yuvanın dağılıp bozulmaması için kadına «barışıp anlaşma girişiminde»; bulunmasını öğütlemiştir. Çünkü Barış ve sulh hep hayırlara, mutluluklara vesile olur. Barışma girişimini ailelere haber verilmeden, eşler kendi aralarında yapmalıdır.

Kadın, erkeğin vazgeçilmez bir tamamlayıcısıdır. Onlar ile eşleşerek yuva kurmak, cinsel istekleri tatmin etmek ve çoluk çocuk sahibi olmak, Yüce Yaratıcı'nın koymuş olduğu ilâhî hükümlerdir. İşte kadınlardan gelen bu zevklere aşırı düşkünlüğe sevgi, saygı ve merhamet hisleri de eklenince, yaratılışı icabı güzel ve cazibeli olan kadının yapacağı sulh girişimi ile eşlerdeki anlaşmazlıklar tatlıya bağlanabilir. Ali İmran 3/14 : «Kadınlardan gelen...zevklere aşırı düşkünlük, insanlara süslü (çekici) gösterildi. Bunlar sadece dünya hayatının geçimidir...»

HAKEMLERİN UZLAŞTIRMA GİRİŞİMLERİ

4/35 : Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar uzlaştırma isterlerse, Allah kadın ve erkeğin aralarını düzeltmede onları başarılı kılacaktır.


Kur'ân, ailenin bozulmamasını ve devam etmesini esas almaktadır. Yüce Allah; yuvanın yıkılmasını önlemek, eşler arasındaki anlaşmazlıkları çözmede başarılı olacak yöntemleri bildirmiştir. Karıkoca arasındaki geçimsizliklerin giderilmesi için, öncelikli olarak eşler kendi aralarında anlaşma gayretine girmelerini, sabırlı olmalarını, boşanmadan evvel uzun uzun düşünmelerini, ancak bundan netice alınamadığında da, son sulh çaresi olarak ailelere bilgi verilerek hakeme başvurulmasını buyurmaktadır.

Hakem; yargıcı, iki tarafın anlaşmak üzere kararına rıza göstermek için seçtikleri kimse, haklı ve haksızın ayrılmasında aracılık eden demektir. İslâm alimleri hakemlerin tayini konusunda; kadın ve erkeğin yakınları, komşuları veya bizzat kendilerinin kararlaştırdığı kimseler veya eşlerden herhangi birisinin başvurusu üzerine hakimin de atayabileceğinde birleşmişlerdir. Hakimin atadığı hakemler, hem barıştırmaya ve hem de boşamaya yetkilidir. Hakemler genellikle, karı-kocanın akrabalarından seçilmekle beraber, diğer yakınlarından da olabilir. Eşlerin anlaşmazlık sebepleri masaya yatırılır, uygun birçok çözümler ile yuvanın bozulmaması için arabuluculuk yapılarak uzlaşmaya gidilir. Eğer hakemler; karı-kocanın aralarını düzeltmede samimi iseler, Yüce Allah'da onları başarılı kılacaktır.

HAKEM - HAKİM İLE BOŞAMA

4/35 : Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem/hakim ve kadının ailesinden bir hakem/hakim gönderin. Bunlar uzlaştırma isterlerse, Allah kadın ve erkeğin aralarını düzeltmede onları başarılı kılacaktır.
4/130 : Eğer (eşler) ayrılırlarsa, Allah bol nimetiyle onların herbirini zengin eder (onları birbirine muhtaç etmez)...


Tüm gayret ve çalışmalara rağmen eşler arasındaki anlaşmazlık ve şiddetli geçimsizlik devam ederse, yuva yaşanmaz hale gelir. Karı-koca arasındaki sevgi ve şefkat yerini kin ve nefrete bırakır. Bu gibi zorunluluk hallerinde boşanma en güzel yoldur. Kur'ân, nasıl boşanılacağına ait kesin bir hüküm getirmemiştir. Boşanma ile ilgili ayetler; zaman ve çevre şartlarına göre, özü bozulmadan yeniden yorumlanarak, boşanma şekli ve usulü belirlenmelidir. İslâmiyet'te iki defa boşanmış olan eşlerin evlilik bağları kopmaz, tekrar birbirlerine dönme imkânı vardır. Dönmedikleri takdirde nikâh sözleşmesi sona ermiş olur. Boşanmalarda karar ve hüküm makamları her devirde başka başka olmuş, günümüzde de Devlet' imiz, Sulh Mahkemelerini görevlendirmiştir. Kur'ân; yukardaki ayette görüldüğü gibi, hem kadına ve hem de erkeğe hakem-hakim aracılığı ile boşama ve boşanma hakkını vermiştir.

İslâm alimleri, kötü davranma ve geçimsizlik sebebiyle kendisine başvurulması halinde, hakimin durumu hakemlere intikal ettireceğinde birleşmişlerdir. Hakemler duruma göre arayı bulmak ve düzeltmek, bu mümkün olmazsa bedelli yahut bedelsiz evlilik hayatına son vermek selâhiyetine sahiptirler. Anılan ayet ile sahâbe (Hz. Peygamber zamanında yaşayanlar) nin uygulaması bunu göstermektedir.
(Bkz. Prof. Dr. Hayrettin Karaman.İslâm'da Kadın ve Aile-Say.259)
Yüce Allah; ayrılma mecburiyetinde kalan eşlerin her birine, bol bol nimetler ihsan ederek onları zengin eder, çaresiz bırakmaz. Nisa 4/130 : « Eğer (eşler) ayrılırlarsa, Allah bol nimetiyle onların her birini zengin eder...» Boşayan erkek ise, kadına daha evvel vermiş olduğu mal ve paraları geriye alması ona helâl olmaz. Nisa 4/20 : «Bir eşin yerine başka bir eş almak istemişseniz, onlardan birine yükler dolusu mal vermiş olsanız da, o maldan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek, açık bir günah işleyerek mi geri alacaksınız onu?» Ancak eski eş aldıklarının tamamını veya bir kısmını kendi isteği ile geri vermesi bunun dışındadır. Bakara 2/229: ...Kadının verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur... Boşanma sonunda da kadın ile erkek birbirine saygılı davranmalı hep iyilik ve güzellik sergilemelidir. Talâk 65/1-2 : «...Bekleme süreleri içinde kadınları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar... Sürelerinin sonunda ya onları güzelce tutun, yahut güzellikle onlardan ayrılın...»

BOŞANMALARDA İDDETİN HİKMETİ

2/228 : Boşanmış kadınlar, üç adet görme ve temizlik süresi bekleyip kendilerini gözetlerler. (Hamile olup olmadıklarına bakarlar) Eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyorlarsa, karınlarında çocuk bulunduğunu saklamaları kendilerine helâl olmaz. Kocaları da bu arada barışmak isterlerse, onları geri almaya herkesten daha çok hak sahibidirler...


Kur'ân; boşanmış kadının haklarının korunulması ve gebe olup olmadığının anlaşılması bakımından, bir süre koymuştur. Bu zaman yaklaşık 3 aydır, «üç adet görme ve temizlik süresidir» ki buna iddet denir. Bu süreyi doldurmadan kadının, bir başka erkekle evlenmesi yasaklanmıştır. İddet beklemenin iki önemli hikmeti (gizli sebebi, oluş sırrı) vardır. Birincisi, bu müddet zarfında kadının, hamile olup olmadığı anlaşılır ve böylece doğacak çocuğun nesebi (soyu) da belli olmuş olur. İddetin ikinci bir sebebi de eşlerin birbirine yaklaşmadan, ayni evde veya başka evlerde bir süre yaşayıp düşünürlerse, birbirlerini sevip sevmediklerini, tekrar beraber olma arzusu taşıyıp taşımadıklarını anlama olanağını elde ederler. Karı-koca, bazı anlaşmazlıkları nedeniyle öfkeye kapılıp boşanabilirler, sonradan da yaptıklarına pişman olabilirler. Boşanma; kızgınlıkla aile yuvasının sönmemesi için uzun bir süreye bağlanmış, evlilik bağı tam kopmamıştır. Talâk 65/1 : «...Belki Allah, bundan sonra yeni bir iş yapar (Bir anlaşma olanağı ortaya çıkarır.)» İddet içinde kadın ile birlikte kocası da barışmak isterse, yeni bir nikâh gerekmeden tekrar birleşebilirler. «...Kocalar, onları geri almaya herkesten daha çok hak sahibidirler...» İddetin en önemli hikmeti, karı-kocanın bir süre evlilik ilişkilerinden uzak kalıp, sıhhatli düşünerek birbirine dönme zemini ve fırsatı bulmalarıdır. Bunun için Yüce Allah, boşanmanın olup bittiye getirilmesini yasaklıyor ve ayrı zamanlarda verilmek şartiyle talâkı (boşanmayı) üçe çıkarıyor.
(Bkz. Prof. Dr. Süleyman Ateş - Yüce Kur'ân'ın Çağdaş Tefsiri.1/398)

BOŞAMA İKİ KEZDİR

2/229-230 : Boşanma iki kezdir. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da güzelce serbest bırakmak gerekir... Erkek yine boşarsa, artık bundan sonra kadın, başka bir kocaya varmadan kendisine helâl olmaz. O evlendiği adam da bunu boşarsa, Allah'ın sınırları içinde duracaklarına inandıkları takdirde, eski karı-kocanın tekrar birbirlerine dönmelerinde kendilerine bir günah yoktur...


Bakara 229 ayeti boşama hakkını, kadın erkek ayrımı yapmadan prensibe bağlamıştır. Ayetin ilk cümlesi genel prensibi şöyle vermektedir : Boşanma iki kezdir. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da güzelce serbest bırakmak gerekir. Çoğu kimseler Allah'ın bu hükmü için parantez açarak kadını salıvermek sözünü sokmuşlardır. Bu haksızlığa yer vermeden baktığımızda ayetin boşama yetkisini hiçbir cinse özgülemeden ortada bıraktığını görürüz. Bunun zorunlu sonucu ise; bu hakkın, nikâha iradeleri ile vücut veren taraflardan her ikisine de tanınmış olduğudur... Andığımız ayetin daha sonraki cümleleri, boşama konusunu erkek açısından düzenlemektedir. Bu sonraki düzenlemeye bakarak ayetin birinci kısmında konan genel prensibi, erkeğin yetkisi haline dönüştürmek bir saptamadır. Boşama hakkının kadına da tanınması Kur'ân'ın ruhuna en uygun şekildir.

Kur'ân'ın boşanma konusunda getirdiği yöntemi özetlersek: 1- Eşlerden her biri ötekini boşayabilir. Her boşama sonunda kadın iddet bekleyecektir. 2-Boşanma işleminin ne kadar sürdüğü önemli değildir. Meselâ bugünkü şartlarda boşanma davaları aylar, bazen yıllar sürmektedir. Bu önemli değildir. Boşanma kararının alındığı anda bir talak (boşanma) doğmuş olur. Kur'ân, talak sayısından bahsediyor, bunun gerçekleşme süresine ve şekline değinmiyor. 3- Birinci talaktan sonra eşlerin birbirine dönme imkanı vardır. Bu imkanı kullanmadıkları takdirde 2. talak aşaması başlar. Onun ardından da birbirlerine dönmezlerse nikâh bitmiş olur. Bu durumda kadın bir başka erkekle evlenip, normal sebepler yüzünden ondan ayrılmadıkça eski kocasıyla tekrar evlenemez. (Bakara 230,232)

Üçüncü defa boşanan kadın muvazaalı(yapay) bir erkeğe verilip, o erkek tarafından boşanır ve böylece eski kocasına dönme hakkını elde eder ki buna hülle denir. Bu iğrenç oyundur. Hz. Peygamber bu oyuna yeltenerek Allah'ın dinini dejenere edenleri lânetlemiştir. Kur'ân açısından bakıldığında bu oyunla gerçekleştirilen nikâh da, boşanma da geçerli değildir.
( Bkz. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk. Kur'ân'daki İslâm-Say.436-438 )

KOCASI ÖLEN KADINLAR

2/234-235 : İçinizden ölenlerin, geriye bıraktıkları eşleri, dört ay on gün beklerler. Süreleri bitince artık kendileri için uygun olanı yapmalarında size bir günah yoktur... İddet bekleyen kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı bir biçimde bildirmenizden, yahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir günah yoktur. Allah, sizin onları anacağınızı, unutmayacağınızı bilmektedir. Bu sırada onlarla, örfün normal göreceği sözlerle konuşma dışında gizli bir buluşma için anlaşmayın...


Ayet, kocaları ölen kadınların dört ay on gün bekledikten sonra yeniden evlenebileceklerini belirlemektedir. Bu müddetten daha fazla yas tutmak dinimizce doğru değildir. Belirtilen zaman içinde hanımların gebe olup olmadığı da belli olur. Ancak gebe iseler çocuğunu doğuruncaya kadar beklerler. Talâk 65/4 : «...Gebe olan kadınların ise yüklerini (çocuklarını) bırakmalarına kadardır. » Bundan sonra örfe uygun şekilde yaşamlarını sürdürmelerinde, süslenmelerinde, evlenmelerinde bir sakınca yoktur.

Kadın dört ay on gün sonra evlenebilir. Ancak evlenmek istemez ise bir yıl süre ile de bu evde kalabilir ve kocanın mirasçıları da onun geçimini sağlamak mecburiyetindedirler. Bakara 2/240 : «İçinizden ölüp de geriye eşler bırakan kimseler, eşlerinin evden çıkarılmaksızın, bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Şayet kendileri çıkarlarsa, kendileri hakkında uygun olanı yapmalarında sizin için bir günah yoktur... »
Mesut Kaynak
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
3 Şubat 2010       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
TALÂK

İslâm hukukunda, nikâhla kurulan evlilik bağını çözmek, ortadan kaldırmaktır. Boşama anlamında tatlîk şeklinde kullanılır.
İslâm'a göre evlilikten maksat, huzurlu bir aile hayatı kurmak ve böyle bir yuvada iyi bir nesil yetiştirmektir. Ama, böyle yüce gayelerle kurulan evliliklerin hepsinin başarıya ulaşması mümkün değildir. Bazan ölüm ve hastalık gibi tabii engeller, bazan da geçimsizlik, münaferet, eşlerin birbirini sevmemesi, anlaşamama gibi eşlerden kaynaklanan engeller evliliğin başarı ve devamına mani olur. İslâm, evliliğin asıl gayesinden uzaklaştığı, eşlerin bir arada huzurla yaşamalarına imkan kalmadığı, ihtiyaç ve zaruretlerin gerektirdiği hallerde evliliğin sona erdirilmesine izin vermiştir. Bu izin doğrultusunda evliliğe, erkek tarafından doğrudan ya da kadından aldığı bir bedel karşılığında son verilebileceği gibi, talâk hakkını elinde tutan kadın tarafından, hakim veya hakem kararıyla da son verilebilir.
Talâkın Hikmeti:
Evliliğin huzur ve mutluluk içinde devam ettirilebilmesi, her şeyden önce eşlerin birbirini sevip saymalarına bağlıdır. Hemen her evlilik bu düşünceyle kurulur. Fakat hepsinin bu hedefe ulaştığı söylenemez. Bõyle güzel ve samimi duygularla evlenenler daha sonra mutlu olamamışlar ve olmaları da mümkün değilse, ömür boyu bu müşterek hayata katlanmalarının bir anlamı yoktur. Bu durumda evliliğe son vererek ızdıraptan kurtulmaları gerekir.
İnsanı maddi ve manevi özellikleriyle ele aldığımızda, onun her yönüyle mükemmel olmadığını görürüz. Bu nedenle, taraflardan biri, evliliğin kuruluşunda veya devamı sırasında bir hata, kusur yapmış olabilir. Bu hata veya kusurların telafisi imkansız da olabilir. Tarafların bunun cezasını bir ömür boyunca çekmeleri doğru değildir. Öyleyse çözüm, çekilmez hale gelen evliliği sona erdirmek, tarafların belki de mutlu olabilecekleri diğer bir evliliğe imkan tanımaktır.
Talâkın Hükmü:
İslâm gerçekçi bir dindir. Yani hükümleri, insan fıtratında var olan gerçekler dikkate alınarak konulmuştur. İnsanı en iyi tanıyan Cenab-ı Hak, bu durumlardan haberdar olduğu için, çekilmez hale gelen evliliklerin son verilmesine müsade etmiştir: "Talâk (boşama) iki keredir. Sonra ya iyilikle geçinmek ya da güzellikle ayrılmak gerekir. (el-Bakara, 2/229). "Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda iddetleri vaktinde boşayın, iddeti de sayın.." (et-Talâk, 65/1). Hz. Peygamber de "Allah nezdinde helalin en sevimsiz olanı boşamadır." buyurmuştur (Ebû Davûd, Talâk, 3).
Bu naslardan da anlaşılacağı gibi talâk caizdir, mübahtır. Ancak, ihtiyaç ve zaruret halinde başvurulması gereken bir çaredir. talakın genel hükmü bu olmakla birlikte, bu hüküm yerine göre değişir. Meselâ, bid'i boşamalar haramdır. Kusuru bulunmayan bir eşi usulüne uygun olarak boşamak mekruh; dindar ve iffetli olmada eşi boşamak mendub; geçimsizlik halinde hakemlerin gerekli bulunduğu boşama farz; sevilmeyen eşin boşanması ise caizdir.
Talâk Yetkisi:
a- Boşama hakkı prensip olarak erkeğindir. Evlilik hayatında yüklendiği sorumluluk ve külfet açısından erkek buna daha layık görülmüştür. Ne var ki, talâkın geçerli olabilmesi için erkeğin bazı şartlara sahip olması gerekir. Bunlar, akıl ve bulûğdur. Mükrehin (zorlanan, ölümle tehdit edilen), sarhoşun, medhuşun (öfke halindeki kimse, talâk ehliyetine sahip olup olmadığı, yani bunların talaklarının geçerli olup olmadığı alimler arasında ihtilaflıdır. Hanefilere göre bunların talakları geçerlidir.
b- Nikah akdinde şart koşulursa, talâk hakkı kadına veya üçüncü bir şahsa devredilebilir. Talak hakkının devredilmesine tefviz; boşama hakkı kendisine devredilen kadına mufavvaza denir. Bu durumda kadın istediği zaman talâk hakkını kullanabilir. Erkek dilerse, boşama hakkını nikahtan sonra da kadına devredebilir.
Talâkın Çeşitleri:
Biçimi ve sonuçları bakımından talâk çeşitlere ayrılır. Biçiminin Kur'an ve sünnetin belirlediği kurallara uygunluğu açısından talâk sünn ve bid'i olmak üzere ikiye ayrılır. Sonucunda evlilik hayatına dönüş imkanı tanıyıp tanımaması bakımından da talâkın ric'î ve bain olmak üzere iki çeşidi vardır.
a- Sünnî Talâk:
Sünnî talâk (talâk-ı sünn), Kur'an ve sünnetin talimatına uygun olan boşama biçimidir. Bu talâk biçiminin üç temel şartı vardır. Bunlar eşin hayız halinde bulunmaması, hayızdan temizlendikten sonra cinsî temasın olmaması ve boşanmanın yalnız bir talakla yapılmasıdır. İmam Mâlik, Evzaî, Sevrî ve bir görüşünde İmam Şafiî'ye göre bir temizlik içinde üç defa ve birbirini izleyen üç temizlik içinde üç kere boşamak sünnete aykırı ve bid'attır. Buna göre temizlik durumunda ve cinsi temas olmadan yapılan boşamadan sonra iddet sayılmalı, iddetin bitiminde ikinci boşama yapılmalı, ikinci iddet süresinden sonra da üçüncü boşama ile evlilik sona erdirilmelidir.
Hanef hukukçular ise bir temizlik süresinde üç defa boşamayı bid'at kabul etmekle birlikte, üç temizlik içinde üç kere boşamayı bid'at değil sünni boşama sayarlar.
b- Bid'î Talâk:
Kadını hayız günlerinde veya temizlik halinde cinsi temastan sonra yahut temizlik halinde birden fazla boşamak sünnete aykırı olduğundan bid'î talâk (talâk-ı bid') adını alır. Bu çeşit boşama dinen haram kılındığı için, bu yola başvuran koca günahkar olur; buna rağmen boşama geçerlidir, hukukî sonuçlarını doğurur.
Hanefi, Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre bid'î talâkla boşama muteberdir. Ancak, bu yola başvuran kimse İslâm'ın koyduğu kurallara uymadığı için günaha girer. Bu konu, aşağıdaki meselelere benzetilmiş ve kıyas yapılmıştır:
1- Cuma namazı kılmakla yükümlü olan kimseler, cuma saatinde alış veriş yaparlarsa, "Cuma günü namaz için nida olunduğu zaman Allah'ın zikrine (cuma namazına) koşunuz. Alış verişi bırakınız" (el-Cum'a, 62/9) ayetine muhalefet ettikleri için günahkar olurlar. Ancak, yaptıkları alış veriş hukuki açıdan geçerlidir; satıcı bedeli, alıcı da satılan malı almaya hak kazanır.
2- Gasbedilen bir tarla üzerinde veya gasbedilen bir elbiseyle namaz kılma halinde, gasbdan dolayı günahkar olunur. Buna rağmen kılınan namaz geçerlidir.
Diğer yandan, Hz. Ömer'in oğlu hayız halindeki karısını boşamıştı. Hz. Ömer durumu Allah Resulune arzetti. Resulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Ona emret, karısına dönsün. Sonra, onu temizlenip hayız görünceye ve sonra temizleninceye kadar nikâh altında tutsun. Bundan sonra da isterse tutsun, isterse birleşmeden boşasın. İşte Allahu Teâlâ'nın kadınların içinde boşanmasını emrettiği iddet budur" (Buharî, Talâk, Bab 1).
Bu hadis-i şerife göre Resulullah (s.a.s) İbn Ömer'e bid'î talâkla boşadığı karısına dönmesini emretmiştir. Boşanan eşe dönmek ise ancak boşamanın gerçekleşmesinden sonra mümkün olabilir. Hatta Buharî'nin bir başka rivayetinde İbn Ömer'in şöyle dediği belirtilir: "Karımı hayız halinde iken boşamam, benim hakkımda bir talâk hesab edildi" (el-Askalanı, Büluğu'l-Meram, Terc. A. Davudoğlu, c. 3, s. 363).
Bazı şii ve Mutezile hukukçularına göre bid'î talâk geçerli değildir. İbn Hazm, İbn Teymiye ve İbn Kayyim de bu görüşe uymuşlardır. Bunlar şu hadise dayanmaktadırlar: "Kim bizim emrimize uymayan bir amel işlerse, bu amel merduddur, makbul değildir" (İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, c. 3, s. 24-25).
c- Ric'î Talâk:
Yeni bir nikâh akdi yapılmadan erkeğin eşiyle normal aile hayatına dönmesine imkan veren boşama şekline ric'î talâk denir. Ric'î talâkın başlıca üç şartı vardır. Bunlar;
1- Boşadığı karısıyla daha önceden fiilen evlenmiş, karı-koca hayatı yaşamış bulunmak;
2- Hanefilere göre sarih boşama sözleriyle boşamış olmak ve şiddet, mübalağa ifade eden bir kelime söylememiş olmak;
3- Üçüncü boşama hakim kullanmamış olmaktır.
Ric'î boşamadan sonra erkek eşine, "Evliliğimizi devam ettirmek istiyorum", "Sana dönüyorum" gibi sözle; eşini öpmesi, şehvetle yaklaşması ya da cinsî temasta bulunması gibi fiillerle geri dönebilir.
d- Bain Talâk:
Yeni bir nikâh akdedilmeden erkeğin normal evlilik hayatına dönüşüne imkan vermeyen boşama şekline bain talâk denir.
1- İddet süresi içinde evliliğe dönülmeyen ric'î boşama,
2- Nikâhtan sonra, fakat birleşmeden ve halvet-i sahihadan önce yapılan boşama,
3- Hanefilere göre kinai sözlerle veya mübalağa ve şiddet ifade eden sözle boşama,
4- Kadının isteğiyle bir bedel üzerine anlaşarak boşama (muhalaa),
5- Hakim kararıyla gerçekleşen boşanma,
6- Üçüncü talâkın kullanıldığı boşama bain talâk sonucunu doğurur. Üçüncü talâkın kullanılması dışındaki boşamalarda kadınla erkeğin ayrılığına beynunet-i sugra (küçük ayrılık) denir. Bu durumda eşler yeni bir nikâh akdiyle evlilik hayatına dönebilirler. Üçüncü talâkın kullanılması durumunda ise eşler birbirinden kesin biçimde ayrılır. Buna, beynunet-i kübra (büyük ayrılık) denir. Beynunet-i kübrada kadın başka bir erkekle gerçek bir evlilik tecrübesi yaşamadan ilk kocasıyla yeniden evlenemez.
Bain talâkın doğuracağı çeşitli sonuçlar vardır. Buna göre,
1- Evlilik bağı sona erer. Karşılıklı haklar düşer. Sadece iddet süresince kadının koca evinde kalması ve nafakasının koca tarafından sağlanması hakkı devam eder.
2- İddet sırasında kocanın ric'at hakkı yoktur. Ancak iki tarafın rızasıyla ve yeni bir mehirle yeniden evlenmeleri mümkündür.
3- Talâk hakkının bir bölümü kullanılmış ve eksilmiş olur. Eğer üçüncü talâk hakkı kullanılmışsa, bu durumda beynunet-i kübra meydana gelir.
4- Müeccel mehrin ödenmesi gerekir .
5- Tevarüse engel olur.
Talâkta Şahit Bulundurma:
Boşama ile ilgili konulara yer verilen Talâk Suresi'nde, boşamada şahit bulundurma konusunda, "Kadınlar iddetlerini doldurunca onları ya güzelce evinizde tutun veya onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki adil kimseyi de şahit tutun..." (65/1) buyurmaktadır. İmam Buharde sünn talâkı, "Sünnet olan boşama kadını temiz iken, birleşmeden boşamak ve iki de Şahit bulundurmaktır."(Buharî, Talâk, I) şeklinde tarif etmiştir.
Bu delillere dayanan İsnaaşeriye ve İsmailiye mezhepleri, iki adil şahit önünde yapılmayan boşanmanın geçerli olmadığı görüşünü benimsemişlerdir. Buna karşılık cumhur, Hz. Peygamber ve sahabe devrindeki uygulamalara bakarak, "Nasların hükmü amir (emredici) değildir, şahitsiz boşama da geçerlidir" demişlerdir. Çağdaş hukukçulardan Muhammed Ebu Zehra, boşamayı güçleştireceği, anormal boşamaları önleyeceği, gerektiğinde ispatı kolaylaştıracağı gerekçeleriyle, "Eğer bize imkan verilse, boşamanın muteberliği için şahitlerin şart olduğu görüşünü tercih ederdik" diyerek anılan görüşün günümüzdeki önemini ifade etmiştir (Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, c. 1, s. 310).
Boşama mehri:
Mehir, evlenirken erkeğin karısına vermesi gereken maddî bir meblağdır. Bu, para, altın, gümüş, ziynet eşyası, ev, tarla, dükkan, mal, mülk vb. olabilir. Aslolan mehrin nikâh esnasında peşin verilmesi iken, kadın kabul ederse mehrinin tamamını veya bir kısmını te'cil edebilir. Yani, kocasının ödeme işlemini sonraya bırakabilir. İsterse, aldığı veya alacağı mehrin tamamını veya bir kısmını kocasına hibe de edebilir. Erkek, karısını boşadığı zaman, daha önce ödememişse mehrini ödemek mecburiyetindedir. Bu mecburiyet, bir nevi geçici boşama olan ric'î talakta değil, boşamanın tamamen kesinleşmiş hali olan bâin talâkta ortaya çıkar, Erkek nikahlandığı karısını, birleşme (yatma) veya sahih halvetten önce boşarsa, mehrinin yarısını verir. Birleşme veya sahih halvetten sonra boşarsa, mehrin tamamını vermesi gerekir. Birleşme veya sahih halvetten önce, kadının sebep olmasıyla ayrılık vaki olursa, kadının mehir alma hakkı olmaz, yani mehir düşer. Sahih halvet, kimsenin göremeyeceği ve ansızın gelemeyeceği bir yerde nikâhlı çiftlerin baş başa kalmalarıdır. Bu şartlar bulunmaksızın çiftlerin bir arada bulunmasına da fasid halvet denir. Meselâ, nikâhlı çiftlerin sokakta, insanların içinde, kapı ve penceresi açık evde yan yana gelmeleri gibi.
Nikâh kıyılırken mehir tayin edilmişse, böyle bir kadını boşayan kocanın mehr-i misil (benzer mehir) ödemesi gerekir. Mehr-i misil, kadının emsaline bakılarak takdir edilen mehirdir. Bu hususta göz önüne alınacak ölçüler, yaş, güzellik, servet, yasadığı çevre, akıl, dindarlık, bekarlık veya dulluk, bilgi, güzel ahlak, sosyal ve kültürel seviye gibi hallerdir.
Yemin Kasdıyla Talâk:
Dil alışkanlığı ile her sözün arasında "vallahi" diyen kimse, yemine niyet etmedikçe sorumlu olamayacağı gibi, aynı şekilde yemine ve boşamaya niyet etmeksizin "şart olsun", "boş olsun" sözlerini kullanan kimse, bu sözleri ile karısını boşanmış olmaz (lağv yemini gibi). Fakat bir kimse boşama niyetiyle değil de yemin niyetiyle bu sözleri söyler ve meselâ "şu işi yaparsam veya yapmazsam karım boş olsun" derse, bunun hüküm ve neticesi ne olur mevzuu tartışılmıştır. "Böyle bir yeminin mevzuu gerçekleşmediği takdirde karı boş olur" şeklindeki fetva, sahâbe devrinden sonra ortaya çıktığı için, bid'î talâk sayılabilir.
Yemin niyetiyle kullanılan talâk kelimesinin hükmü mevzuunda üç görüş vardır:
1- Cumhûra göre, bu boşamanın bir şarta bağlanması (ta'lik) kabilindendir şartı gerçekleşince boşama da tahakkuk etmiş olur. Buna delâlet eden naslar ve sahâbe fetvaları vardır.
2- İbn Teymiyye'ye göre yemin niyetiyle söylenen talâk boşanma neticesi doğurmaz; fakat yemin kefareti gerekir.
3- İbnu'l Kayyim'e göre, ne boş olmayı, ne de kefareti gerektirir. Çünkü Hz. Peygamber ve sahâbeden nakledilen rivâyetler yemin kastıyla yapılan ta'lik'e değil, belli bir işin neticesine göre boşama niyetiyle yapılan ta'lik'e aittir. Yemin kastiyle olan ta'lik'in böyle bir netice doğuracağına ait hiçbir nas yoktur. Ayrıca Hz. Ali, Şurayh ve Tavûs "talâk üzerine yemin edip yeminini yerine getiremeyen kimseye bir şey lâzım gelmez" diye fetvâ vermişler; buna muhâlif bir sahâbi de çıkmamıştır.
Muhalaa:
Herhangi bir nedenle evlilik hayatını sürdürmek istemeyen kadının kocasına ödediği bir bedel karşılığında evlilik bağından kurtulmasına muhalaa denir. Bu boşanma biçiminde kadın istemediği evlilikten kurtulurken, erkek de uğrayabileceği maddi zararı telafi ederek yeniden evlenme imkanını elde etmiş olur.
Allah-u Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de, "...Kadınlara vermiş olduğunuz bir şeyi geri almak helal değildir. Meğer ki karı ve koca Allah'ın çizdiği sınırlara riayet edememekten korkalar. Şayet onların, ilahi sınırlara riayet edemeyeceklerinden korkarsanız zevcenin kurtulmak için bir şey vermesinde ikisi için de günah yoktur...” (el-Bakara, 2/229) buyurarak muhalaa yoluyla boşanmayı meşru kılmıştır.
Boşamaya ehil olan erkekle boşanmaya ehil olan kadın, aynı zamanda muhalaaya da ehildir. Cumhura göre, muhalaa, kadının istediği üzerine kocasıyla karşılıklı anlaşmaya bağlıdır ve anlaşma gerçekleşince neticesi de meydana gelir. Buna karşılık Hasan Basrî ile İbn Şîrîn boşanmanın meydana gelmesi için hakimin hükmünü şart koşmuşlardır.
Tefviz-i Talâk:
İslâm hukukunda, boşama hakkı prensip olarak kocaya tanınmıştır. Bazı durumlarda kadının talebi üzerine hâkimin de evliliğe son vermesi mümkündür. Mahkemede boşanma sebebi olabilen haller mezhepler arasında ihtilaflı olmakla birlikte, hastalık ve kusur, kocanın nafakayı kesmesi, kayıplık ve hakem yoluna başvurulmuş olması bunlar arasında sayılabilir. Koca, hanımını mahkemeye başvurmadan bizzat boşayabileceği gibi, vekil aracılığı ile de boşayabilir. Yetkili kılınan vekil, hanım da olabilir. Koca boşama yetkisini bizzat eşine vermişse, bu yetki vermeye "tefviz" karısına da "mufavvaza" denir. Böylece tefviz, kocanın boşama yetkisini karısına vermesi, diye belirlenebilir. Bu vekâleten farklı bir tasarruf olup, bundan kocanın rücû etmesi mümkün değildir.
Tefviz-i talâk'ın dayandığı deliller. Kitap ve sünnettir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur: "Ey Peygamber, zevcelerine de ki: Eğer siz dünya hayatını ve onun zinet ve ihtişamını arzu ediyorsanız, gelin size boşanma bedellerini vereyim de hepinizi güzellikle salıvereyim. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız şüphe yok ki, Allah, içinizde güzel hareket edenler için büyük bir mükafat hazırlamıştır." (Ahzâb, 33/28-29). Bu ayet, Hz. Peygamber'in zevcelerinin onda olmayan bazı zinet ve eşyayı istemeleri üzerine nâzil olmuştur. İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre, karıların dünyayı tercihinden maksat boşanmayı istemeleridir. Bu Ayet inince Allah'ın elçisi, hanımlarını muhayyer bıraktı, dileyen kalır, isteyen de boşanabilirdi. Ancak ayetin hükmü karsısında Hz. Peygamberin pâk zevceleri çok üzülmüş ve hepsi onu tercih etmişlerdir.
Hz. Âîşe (r.a)'den rivâyete göre şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.s) bizi muhayyer bıraktı ve biz Allah'ı ve Resulunü tercih ettik. Bu muhayyerlik bizim aleyhimize bir hüküm meydana getirmedi." Diğer bir rivâyette ise "Resulullah bunu bir boşama olarak saymadı" demiştir (Buhârı, IX, 302). Bu hadis, kadın boşama yetkisine sahip olduktan sonra, kocasını değil de kendi nefsini tercih ederse, bunun bir boşama sayılacağına delâlet eder.
Koca, karısına boşanma yetkisini, başlangıçta nikâh akdi sırasında verebilir. Kadın, erkeğe, "Bir boşama hakkı elimde olmak üzere seninle evlendim" dese, erkek de "O şekilde seni karılığa kabul ettim" diye kabulde bulununca tefviz gerçekleşir. Evliliğin devamı sırasında da kadına boşanma yetkisi verebilir.
Ancak şunu da belirtelim ki, erkekle kadını, boşanmada eşit duruma getiren tefviz-i talâk hakkı, uygulamada pek az görülmüştür. Müslüman kadın, bilinçlenip diğer haklarına sahip çıkarken tefviz-i talâk hakkını da gözden uzak tutmamalıdır. Bu hakkı evliliğin eşiğindeki gençlerin düşünmesi ve ilerisini görerek sahip çıkması bazı güçlükler doğurabilir. Daha işin başında, bunun evlenecek erkekle pazarlık konusu yapılması, müstakbel eşlerin birbirine güvensizliği anlamına gelebilir. Bu nedenle, konunun genel bir hak olarak ele alınması ve nikah akdi ile birlikte doğan bir prosedüre bağlanması daha uygudur.
Hakim Kararıyla Boşanma (Tefrik):
İslâm hukukunda boşama, prensip olarak kocanın tek yanlı iradesiyle ve mahkeme kararına gerek olmaksızın meydana gelir. Koca, bizzat boşayabileceği gibi, vekil aracılığı ile de boşanabilir, ya da karısına boşama yetkisi (tefviz) verebilir. Ancak bazı boşanma sebepleri ortaya çıkınca, kadının da mahkemeye başvurarak evliliğe son verdirmesi mümkündür. Evliliğin bu şekilde sona erdirilmesine "tefrik" denir. Bu boşanma sebeplerini dört maddede toplayabiliriz. 1- Hastalık ve kusur, 2- Nafakayı kesmek, 3- Kayıplık, 4- Şiddetli geçimsizlik ve pek fena muâmeleler.
1- Hastalık ve kusur: Evlilik akdi sırasında mevcut olan veya daha sonra meydana gelen bazı hastalık ve kusurlar nedeniyle karının boşama davası açma hakkı vardır. Kocanın mahkemeye başvurmadan evliliğe son verme imkânı her zaman bulunduğu için, bu durumda onun dava açma hakkı söz konusu olmaz. Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf'a göre, kadına boşanma için hâkime başvurma imkânı veren kusurlar beş tanedir. Kocanın iktidarsız (innin) olması, husyelerinin çıkarılmış bulunması, cinsiyet uzvunun kesik olması, onun büyü, sihir vb. etkilere bağlı olması, erkeğin cinsiyetinin erkek mi, kadın mu olduğunun belirli olmaması.
Ancak, bu kusur ve hastalıklar bilinerek evlenilmişse, artık bunlara dayanarak boşama talebinde bulunamayacağı konusunda görüş birliği vardır.
2- Nafakayı kesmek: Bir erkek, hanımının maişetini sağlamakla yükümlüdür. Koca, bunu kendiliğinden sağlarsa mesele kalmaz. Aksi halde kadının başvurusu üzerine hâkim nafakaya hükmeder. Ancak koca fakir olur ve hâkimin hükmettiği nafakayı ödeyecek malı bulunmazsa durum ne olur? Acaba kadın buna dayanarak boşanma davası açabilir mi? Bu konuda iki görüş vardır.
a- Ebû Hanîfe'ye göre, bu sebebe dayanarak hâkimin boşamaya karar vermesi caiz değildir. Kadının sabretmesi, gerekirse kocasının izni ile çalışması ve kocasının nafakayı borçlanması gerekir. Kadın borçlanma yoluyla da nafakayı temin edemezse, kocası ölseydi ona kim nafaka verecek idiyse, ondan alır. Bunlar sonradan kocaya rücu ederler. Delil şu ayettir. "Eğer borçlu darlık içinde ise, o halde ona genişlik vaktine kadar mühlet vermek vardır" (el-Bakara, 2/280).
b- İmam Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre, kadın bu sebeple boşanma davası açabilir. Delili şu ayettir: "Siz kadınları cayılabilir (ric'ı) talâkla boşadığınız zaman, iddetlerini bitirmeye yakın, onları ya iyilikle tutun veya iyilikle boşayın. Yoksa haklarına tecavüz için zararlarına olarak tutmayın” (el-Bakara, 2/231). Bu ayet, nafakası temin edilmeyen kadının zorla nikâh altında tutulamayacağını ifade etmektedir (eş-Şirazî, el-Mühezzeb, I, 174, 175).
1917 tarihli Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnâmesi bu konuyu Ebû Hanife'nin görüşüne uygun olarak düzenlemiştir.
3- Kayıplık: Bulunduğu yer ve hayatta olup olmadığı bilinmeyen kimseye "mefkûd" denir. Hayatta olduğu halde evine gelmeyen kimseye de "gaib" denir.
Ebû Hanîfe ve Şâfi'ye göre mefkûdun ölümüne hükmetmek için, karısı ve malı için akranlarının hayatı kadar bir süre beklemek gerekir. Böyle bir karar evliliğini de sona erdirir. Gâiblik hâlinde ise, boşanma davası açma hakkı bulunmaz.
İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre hâkim, kocanın yeri bilinmez ve üzerinden bir yıl da geçmiş bulunursa, kadının isteği üzerine evliliğe son verir. Yeri bilinen gâib kocaya ise ihtar eder ve eve dönmesi için makul bir süre tanır. Bu süre geçtiği halde dönmezse evliliğe son verir.
4- Şiddetli geçimsizlik ve kötü muamele:
Koca, eşine karşı iyi davranmaz ve zulme varan muâmelelerde bulunursa, karı hâkime başvurarak boşanma dâvası açabilir mi? Prensip olarak karı, kocanın zulmünü önlemek için her zaman mahkemeye başvurabilir. Hâkim zulmünü önler ve ona karısına iyi muâmele etmesi için nasiatte bulunur. Geçimsizlik her iki eşten olabilir. Mağdur olan eş, hakem yoluna başvurabilir.
Hakem yoluyla boşanma:
Anlaşmazlığa düşen kimselerin arasını bulmak üzere görevlendirilen kimseye "hakem" denir. Hakem kararlarının uygulanması genellikle tarafların rızasına bağlıdır. Hâkim kararı ise zorla uygulanır. Hakem muamelatın pek çok konularında söz konusu olabilir. İslâm aile hukukunda daha çok eşlerin birbiriyle anlaşamaması halinde başvurulan bir yoldur.
İslâmda karı-koca birbirine iyi davranmak ve iyi niyet kurallarına uymak zorundadır (en-Nisâ, 4/19), Geçimsizlik halinde erkeğin karısına öğütte bulunması, onu yatağında bir süre yalnız bırakması veya te'dîpte bulunması hakkı vardır (en-Nisâ, 4/34). Kocanın eşine iyi davranmaması hâlinde, onun zulmünü önlemek için her zaman mahkemeye başvurma hakkı vardır. Hâkim haksızlığı önler, karısına karşı iyi muâmele etmesini kocaya emreder ve öğütte bulunur. Tekerrür hâlinde hâkim onu cezalandırır. Geçimsizlik kimi zaman her iki eşten kaynaklanabilir. Mağdur olan eş hâkime başvurarak hakem yolu ile ara bulma veya boşanma isteğinde bulunabilir.
Hakem tayini ile ilgili ayette şöyle buyurulur:
"Eğer karı ile kocanın aralarının açılmasından korkarsınız, o vakit kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse, Allah aralarındaki dargınlık yerine geçime, onları uyuşmaya muvaffak buyurur" (en-Nisâ, 4/35). Bu ayette hitap hâkimleredir. Koca, geçimi sağlamaya muvaffak olamamışsa, eşlerden birinin hâkime başvurarak hakem tayinini talep etmek hakkı doğar.
Hakemlerin eşlerin hısımlarından olması daha uygundur. Çünkü eşleri iyi tanır, geçimsizlik sebeplerini bilir ve ara bulmaları daha kolay olur. Fakat hâkimin, hakemleri yabancı kişilerden seçmesi de mümkündür (Alûsî, Rûhu'l-Beyân, V, 26).
Ebû Hanîfe ve Ahmed b. Hanbel'e göre, eşler özel yetki vermedikçe hakemler boşamaya karar veremez. Çünkü onlar vekil durumunda olup verilen yetki dışına çıkamazlar. Ayette hakemlerin yetkisi ise "ıslâh"tan ibarettir. Ancak eşler hakemlere özel yetki vermişse, bu takdirde boşamaları mümkündür. Evlilik düzeninin bozulmasında kusurlu olan eşin özel yetki vermek istemeyeceği açıktır.
İmam Şâfiî'nin bu konuda iki görüşü vardır. İlk görüşü Hanefiler gibidir. İkinci görüşüne göre ise, ayetteki hakem, hâkim demektir. Hâkim kendine gelen davayı tarafların rızası olmasa da hükme bağlama yetkisine sahiptir (es-Sâbûn, Tefsru Âyâti'l-Ahkâm, I, 472).
Hakem yolu ile boşanma da tefvîz-i talâkta (kadına boşama hakkı vermek) olduğu gibi, erkekle kadını boşanmada eşit duruma getiren haklardandır. Ancak bu usûl, Osmanlı İmparatorluğu uygulamasında geniş yer bulamamıştır. Çünkü hâkimler, başvuru hâlinde arabuluculuk (ıslâh) görevini kendileri yapıyorlardı. Hâkem usûlü, boşama değil arabulma müessesesi olarak yaygınlaşmıştı (eş-Şirâz, el-Mühezzeb, II, 74; er-Remlî, Nihâye, VI, 44).
1917 tarihli Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnâmesi hakem usûlünü geçimsizlikte kusur prensibinden hareketle Mâlikî mezhebine göre düzenlemiştir. Konuya ilişkin 130. madde şöyledir: "Karı koca arasında anlaşmazlık ve geçimsizlik meydana gelip de taraflardan biri hâkeme başvurursa, hâkim iki tarafın ailelerinden birer hakem tayin eder. Bir veya iki taraf ailesinden hakem tayin olunacak kimse bulunamaz veya bulunup ta hakem olacak vasıflara hâiz olmazsa hariçten münasiplerini tayin eder. Bu sûretle teşekkül eden aile meclisi tarafların iddia ve savunmalarını inceleyerek aralarını ıslâha çalışır. Bu mümkün olmadığı taktirde kusur kocada ise aralarını tefrik eder. Kusur karıda ise mehrin tamamı veya bir kısmı üzerine muhalaa eyler. Hakemler ittifak edemezlerse hâkim gerekli vasıfları haiz diğer bir hakem heyeti veya taraflara akrabalığı olmayan üçüncü bir hakem tayin eder. Hakemlerin vereceği hüküm kesin olup itiraz edilemez. " Aynı kararnâmenin 131. maddesinde; yukarıdaki usûle göre olan boşanmanın bir bâin talâk sayılacağı ve usûlüne göre tescil edileceği belirtilir.
Eşlerin hakem kararına itiraz edememesi, bu hükmün şahitliğe değil, geçimsizlik sebepleri incelendikten sonra hakemlerin takdirine dayanması ile açıklanır (Hukuk-ı Âile Kararnâmesi 130. madde esbâb-ı mucibe layihası, Cerîde-i ilmiye, yıl: 4, sayı: 34, s. 1021 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku, İstanbul 1983, s. 398-400).


Akif KÖTEN
Hamdi DÖNDÜREN
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

11 Nisan 2012 / asla_asla_deme Müslümanlık/İslamiyet
22 Kasım 2010 / Daisy-BT Müslümanlık/İslamiyet
17 Ocak 2013 / nötrino Müslümanlık/İslamiyet
15 Temmuz 2011 / _Yağmur_ Müslümanlık/İslamiyet
13 Nisan 2015 / Hayrünisa Müslümanlık/İslamiyet