Zikir
“Zikir”, sözlükte; anma, hatırlama, bir şeyi zihinde hazır etme, bir şeyi dile getirme, hatırlatma demektir. Bir başka deyişle ‘zikir’, kişinin mârifet (bilgi) olarak elde ettiği şeyi korumasını sağlayan bir faaliyettir ki, bu; zihne aittir. Kavram olarak ‘zikir’; Allah’ı anmak üzere yapılması veya söylenmesi tavsiye edilen, hamd, duâ, ibâdet ve övgü gibi fiiller ve sözlerdir.
Zikir, insanın bilgi olarak elde ettiği şeyleri muhâfaza altında tutmasına ve gerektiğinde hatırlamasına imkân sağlayan bir bellek anlamında potansiyel bir gücü ifade ettiği gibi, bir şeyin kalben veya sözlü (dil ile) hatırlanması şeklinde aynı gücün harekete geçirilmesine de denir.[1] Kalp veya dil ile zikir, unutulmuş bir şeyin yeniden hatırlanması, ya da hâfızadakinin unutulmamak üzere sürekli canlı tutulması şeklinde olabilir.
“Zikir”, aslında kalbin, anılan kimseye dikkat kesilmesi ve ona karşı uyanık olmasıdır. Bunu dil ile ifade etmeye zikir denilmesinin sebebi, kalpteki zikre (hatırlamaya) işaret etmesindendir. Bazılarına göre zikir, insana sevap kazandıran her türlü amelin genel adıdır. Zikir, Allah’a itaattir. O’na itaat etmeyen kişi, diliyle ne kadar tesbih ederse etsin veya tevhid kelimesini söylerse söylesin, gerçek zikri yapmış olmaz.
Aynı kökten gelen ‘mezkûr’, zikredilen, anılan şey demektir. “Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer (mezkûr) bir şey değilken, uzun zamanlardan bir süre gelip geçti.” (76/İnsan, 1). Yani insan, Allah’ın ilminde var iken, bizzat kendisi henüz mevcut değildi, henüz ortalıkta yoktu. Bu gerçeğe değinen başka âyetleri de görmekteyiz (19/Meryem, 67; 36/Yâsin, 79; 10/Yûnus, 4, 34 vd.).
Yine aynı kökten gelen ‘zikrâ’, çok zikir, yoğun zikir demektir ki bu, ‘zikir’ kavramından daha geniş bir manayı kapsamaktadır. “Korkup sakınanlar üzerinde onların (âyetlerle alay edenlerin ) hesabından herhangi bir şey (sorumluluk) yoktur. Ancak (bu) bir yoğun hatırlatmadır (zikrâ’dır). Umulur ki korkup sakınırlar.” (6/En’âm, 69). “Gündüzün iki tarafinda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler (hasenât), kötülükleri (seyyiâtı) giderir. Bu, öğüt alanlara yoğun bir hatırlatmadr (zikrâ’dır).” (11/Hûd, 114; Ayrıca bkz. 6/En’âm, 90; 7/A’râf, 2; 21/Enbiyâ, 84; 29/Ankebût, 51 vd.).
‘Zikir’ kökünden gelen bir başka kelime de ‘tezkira’dir. Tezkira; hatırlatma, öğüt, hatırlatan şey demektir. (Tezkire; belli bir meslek mensuplarının biyografilerinin anlatıldığı kitaplara da denilmektir. Türkçe’de ‘tezkere’ şeklindeki söyleyiş; rapor, izin belgesi, askerlik görevinin bittiğini gösteren belge anlamında kullanılmaktadır.) Kur’an ‘tezkira’ kelimesini bir hatırlatma, bir uyarma olarak kullanmaktadır. “Hayır; O (Kur’an) bir tezkiradır (bir hatırlatma, bir öğüttür). Artık dileyen, onu düşünüp öğüt alsın.” (80/Abese, 11-12; Ayrıca bkz. 20/Tâhâ, 3; 57/Vâkıa, 73; 69/Haakka, 12, 48; 73/Müzemmil, 19; 74/Müdessir, 49, 54).
‘Zikir’ kökünden gelen ‘zeker’, ‘müzekker’, ‘zükûr’ kelimeleri ise, dişinin karşıtı olarak erkekliği ifade ederler. Aynı kökten gelen bir başka kelime ise ‘tezekkür’dür. Bu da düşünüp öğüt almak, ibret almak demektir. Kur’an bazı şeyleri hatırlattıktan sonra ‘düşünmez misiniz, ibret almaz mısınız?’ diye soruyor (6/En’âm, 152; 7/A’râf, 3, 57; 11/Hûd, 24, 30; 24/Nûr, 1, 20). Kur’an, ‘zikir’ kelimesini çeşitli formlarda kullanıyor. Peygamberimize, mü’minlere, ehl-i kitaba, İsrâiloğullarına, sahâbelere, kendilerine elçi gönderilmiş topluluklara; ‘hatırlat’, ‘hatırlayın’, ‘aklınıza getirin’, ‘an’ ‘anın’ şeklinde hitap etmektedir.
Bu kullanılışlara ait birkaç örnek görelim:
“Âhireti arzu edenler ve Allah’ı zikredenler için, Hz. Muhammed’de en güzel örnek vardır.” (33/Ahzâb, 21).
“Kur’an’da Allah’ın bir olduğunu zikrettiğin (andığın veya hatırlattığın) zaman, kâfirlerin gerisin geriye kaçtıklarını görürsün.” (17/İsrâ, 47).
Bazı hayvanların insanın emrine verilmesinin sebebi; insanların Allah’ı nimet veren olarak hatırlamalarıdır (zikretmeleridir) (43/Zuhruf, 13). Müşrikler boğazladıkları hayvanların üzerine Allah’ın adını anmazlar (zikretmezler) (6/En’âm, 138). Halbuki mü’minler avladıkları ve boğazladıkları hayvanların üzerine Allah’ın adını anarlar (zikrederler) (5/Mâide, 4; 22/Hacc, 28, 34, 36; 6/En’âm, 118, 119, 121).
[1] Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 328
[2] Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 328
[3] Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s. 774
Sponsorlu Bağlantılar
Zikir, insanın bilgi olarak elde ettiği şeyleri muhâfaza altında tutmasına ve gerektiğinde hatırlamasına imkân sağlayan bir bellek anlamında potansiyel bir gücü ifade ettiği gibi, bir şeyin kalben veya sözlü (dil ile) hatırlanması şeklinde aynı gücün harekete geçirilmesine de denir.[1] Kalp veya dil ile zikir, unutulmuş bir şeyin yeniden hatırlanması, ya da hâfızadakinin unutulmamak üzere sürekli canlı tutulması şeklinde olabilir.
“Zikir”, aslında kalbin, anılan kimseye dikkat kesilmesi ve ona karşı uyanık olmasıdır. Bunu dil ile ifade etmeye zikir denilmesinin sebebi, kalpteki zikre (hatırlamaya) işaret etmesindendir. Bazılarına göre zikir, insana sevap kazandıran her türlü amelin genel adıdır. Zikir, Allah’a itaattir. O’na itaat etmeyen kişi, diliyle ne kadar tesbih ederse etsin veya tevhid kelimesini söylerse söylesin, gerçek zikri yapmış olmaz.
Aynı kökten gelen ‘mezkûr’, zikredilen, anılan şey demektir. “Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer (mezkûr) bir şey değilken, uzun zamanlardan bir süre gelip geçti.” (76/İnsan, 1). Yani insan, Allah’ın ilminde var iken, bizzat kendisi henüz mevcut değildi, henüz ortalıkta yoktu. Bu gerçeğe değinen başka âyetleri de görmekteyiz (19/Meryem, 67; 36/Yâsin, 79; 10/Yûnus, 4, 34 vd.).
Yine aynı kökten gelen ‘zikrâ’, çok zikir, yoğun zikir demektir ki bu, ‘zikir’ kavramından daha geniş bir manayı kapsamaktadır. “Korkup sakınanlar üzerinde onların (âyetlerle alay edenlerin ) hesabından herhangi bir şey (sorumluluk) yoktur. Ancak (bu) bir yoğun hatırlatmadır (zikrâ’dır). Umulur ki korkup sakınırlar.” (6/En’âm, 69). “Gündüzün iki tarafinda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler (hasenât), kötülükleri (seyyiâtı) giderir. Bu, öğüt alanlara yoğun bir hatırlatmadr (zikrâ’dır).” (11/Hûd, 114; Ayrıca bkz. 6/En’âm, 90; 7/A’râf, 2; 21/Enbiyâ, 84; 29/Ankebût, 51 vd.).
‘Zikir’ kökünden gelen bir başka kelime de ‘tezkira’dir. Tezkira; hatırlatma, öğüt, hatırlatan şey demektir. (Tezkire; belli bir meslek mensuplarının biyografilerinin anlatıldığı kitaplara da denilmektir. Türkçe’de ‘tezkere’ şeklindeki söyleyiş; rapor, izin belgesi, askerlik görevinin bittiğini gösteren belge anlamında kullanılmaktadır.) Kur’an ‘tezkira’ kelimesini bir hatırlatma, bir uyarma olarak kullanmaktadır. “Hayır; O (Kur’an) bir tezkiradır (bir hatırlatma, bir öğüttür). Artık dileyen, onu düşünüp öğüt alsın.” (80/Abese, 11-12; Ayrıca bkz. 20/Tâhâ, 3; 57/Vâkıa, 73; 69/Haakka, 12, 48; 73/Müzemmil, 19; 74/Müdessir, 49, 54).
‘Zikir’ kökünden gelen ‘zeker’, ‘müzekker’, ‘zükûr’ kelimeleri ise, dişinin karşıtı olarak erkekliği ifade ederler. Aynı kökten gelen bir başka kelime ise ‘tezekkür’dür. Bu da düşünüp öğüt almak, ibret almak demektir. Kur’an bazı şeyleri hatırlattıktan sonra ‘düşünmez misiniz, ibret almaz mısınız?’ diye soruyor (6/En’âm, 152; 7/A’râf, 3, 57; 11/Hûd, 24, 30; 24/Nûr, 1, 20). Kur’an, ‘zikir’ kelimesini çeşitli formlarda kullanıyor. Peygamberimize, mü’minlere, ehl-i kitaba, İsrâiloğullarına, sahâbelere, kendilerine elçi gönderilmiş topluluklara; ‘hatırlat’, ‘hatırlayın’, ‘aklınıza getirin’, ‘an’ ‘anın’ şeklinde hitap etmektedir.
Bu kullanılışlara ait birkaç örnek görelim:
“Âhireti arzu edenler ve Allah’ı zikredenler için, Hz. Muhammed’de en güzel örnek vardır.” (33/Ahzâb, 21).
“Kur’an’da Allah’ın bir olduğunu zikrettiğin (andığın veya hatırlattığın) zaman, kâfirlerin gerisin geriye kaçtıklarını görürsün.” (17/İsrâ, 47).
Bazı hayvanların insanın emrine verilmesinin sebebi; insanların Allah’ı nimet veren olarak hatırlamalarıdır (zikretmeleridir) (43/Zuhruf, 13). Müşrikler boğazladıkları hayvanların üzerine Allah’ın adını anmazlar (zikretmezler) (6/En’âm, 138). Halbuki mü’minler avladıkları ve boğazladıkları hayvanların üzerine Allah’ın adını anarlar (zikrederler) (5/Mâide, 4; 22/Hacc, 28, 34, 36; 6/En’âm, 118, 119, 121).
[1] Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 328
[2] Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 328
[3] Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s. 774
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....