Arama

İslam Dininde Cezalar ve Amaçları

Güncelleme: 14 Nisan 2014 Gösterim: 3.401 Cevap: 1
HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
5 Ocak 2012       Mesaj #1
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
İslam, insan şahsiyetine ve ruhuna çok önem verir. İnsan Allah’ın “Ahsen-i Takvim” ve “Ahsen-i Suret” üzere yarattığı ve her nevi nimetlerle donattığı, tüm mahlukatı emrine vererek onlar üzerinde halife ve tasarrufa memur kıldığı en değerli varlıktır. Dünyayı ve ahreti onun için yarattığı gibi, peygamberi ve kitabını da onun ıslahı ve kemale ermesi için göndermiştir.

Sponsorlu Bağlantılar
Peygamberlerinden ahd-ü misak alarak “benim kullarıma hizmet etmek, krallar gibi insanları kendinize hizmet ettirmemek şartı ile” nübüvvetini ihsan ederek “tebliğ” görevi ile insanlara ba’setmiş ve göndermiştir.

İnsan nefisinin ıslahı için eğitim ve öğretim yanında nefsin meylettiği suçların önüne geçmek, ruhu kemale erdirerek cennete layık hale getirmek, nefsi gemlemekle ıslah etmek ve hayra sevk ederek akla hadim etmek için mükafat yanında cezaları da takdir etmiştir.

Cezaların amacı, terbiye, ıslah ve caydırıcı olmaktır. Cezalar şayet bir başkasını rencide ederek hukukuna tecavüzü içeriyorsa bu durumda mazlumu korumak yanında zulmen tecavüze uğrayanı da memnun ve tatmin etmesi gerekir. Ta ki kalbinde suçu işleyene karşı kin ve iğbirarı, düşmanlığı kalmasın. Bu amaçları gerçekleştirmeyen ceza adil olmadığı gibi amacına da hizmet etmez. Bu nedenle de suçların önü alınmaz. Her suç bir diğerini teşvik eder. Toplumda huzur ve güven kalmaz.

Cezaların amacına ulaşması için:
1. Adil olması:
Ceza amel cinsinden olmalıdır. Böyle olmazsa adil olmaz. Bu nedenle “kısas” adil olması bakımından adaleti en iyi şekilde sağlayan bir cezadır. Adalet, eşitliği de içine alan geniş bir kavramdır. Mağdur affetmediği ve hakkını helal ederek hakkından vazgeçmediği sürece hakim adil karar vermek zorundadır. Aksi taktirde hakim günaha girer ve sorumlu olur.
2. Islah edici olması: Verilen ceza suç işleyeni ıslah etmeli ve pişman olmasını sağlamalıdır. Suçlu bir daha böyle bir suçu işlememelidir.
3. Caydırıcı olması: Bir daha işlememek üzere caydırıcı olması gerekir. Cezadan amaç kötülüğün önüne geçmektir. Ceza bunu sağlamalıdır.

4. Mazlumu ve mağduru memnun edici olması: Mazlum ve mağdur kendisine yapılan haksız muameleden ve hakkının yenmesinden dolayı büyük bir mağduriyet yaşamaktadır. Suçluya verilen ceza bu mağduriyeti giderdiği gibi mazlumu da memnun etmesi ve kalbini tatmin etmesi gerekir. Mazlum ve mağdur olan “Suçu işledi ama cezasını da çekti. Yaptığı yanına kar kalmadı” demeli ve adaletten memnun olmalıdır. Böylece suçluya karşı kalbinde kin ve iğbirar, düşmanlık ve intikam duyguları taşımayacaktır.

Dinimizde verilen cezalar bu dört amacı da tamamen gerçekleştirmekte ve adaleti tam olarak sağlamaktadır. Allah’ın emrini dinlemeyen beşeri kanunlar ise maalesef bu amaçları gerçekleştiremedikleri için ne suçu ortadan kaldırmakta, ne ıslah ve terbiyeyi sağlayabilmekte ve ne de mazlumu memnun edememekte ve adaleti de sağlayamamaktadır.

1. Zina ve Kazf/İftira Cezası:
Zina, yani nikahsız evlilik ve cinsî muamele bütün semavi dinlerde büyük bir günah sayıldığı gibi, İslam dininde de en büyük günahlardandır. Kubulden/önden ilişki zina olduğu gibi, dübürden/arkadan ilişki de zinadır. Zina neslin fesadına sebep olduğu gibi en büyük iffetsizlik ve çirkin bir günahtır. Zinadan insanı koruyan haya ve iffet en güzel ahlâkî erdemlerden birisidir.

İslam nesli korumak için zinayı yasakladığı gibi, bu suçu işleyeni de ağır bir müeyyide ile ceza koymuştur. Şöyle ki: Mükellef olan ve sahih bir nikah ile bir defa olsun nikahlı münasebette bulunan birisi zina ederse cezası recimdir. Evli olmayan bekar birinin zina etmesinin cezası ise 100 değnek vurulması ve bir sene 144 km (seferi sayılacak mesafede) uzak bir beldeye sürgün edilmektir. Bu cezayı da şer’î mahkemeler ve adil yargı tarafından uygulanacaktır.

Zina suçunun sübutu ise zina edenin kendi ikrarı veya dört adil şahidin şahadeti ile sabit olur. Bu dört şahidin de âdil olmaları yanında dördünün de erkeğin organını kadının organı içinde görmeleri gerekir. Aksi taktirde beraber çıplak bir yatakta yatmış olmaları ile zina ettiklerine hükmedilemez. Dört değil de üç veya daha az kişi böyle bir suçlamada bulunsalar kendilerine “kazf” yani iftira cezası verilir ve şahadetleri ebediyen kabul edilmez. İki erkek iki kadın, veya üç erkek bir kadın şahitlik etse yine muteber değildir, suçlayanlar iftira cezası ile cezalandırılır.

Kazf’in yani bir kadına zina suçu isnat etmenin cezası ise 80 değnek vurmaktır. Bu cezayı uygulamanın amacı Müslümanları bu gibi suçlamalardan ve namusunu lekelemekten korumaktır.
Bir erkeğin kadını öpmesi veya sarılması veya hayvanla münasebette bulunması haddi, yani cezayı gerektirmez. Ancak fasıklıkla suçlanır ve tazire/azarlanmaya müstehak olur. Tazir cezası hapis olabileceği gibi, hakimin hükmettiği kadar kırbaç ve deynek cezası da olur.
Bir kimse bir başkasına “kahpe” “zanî” veya “---sin” dese iftira cezası ile tecziye edilir.
Bir kimse bir başkasına “aptal” “zalim” gibi kelimelerle hakaret etse veya küfretse günahkar olur. ancak iftira atamaz. Şayet iftira eder, oda diğerine iftira ile karşılık verirse her ikisine de “kazf/iftira” cezası uygulanır.

2. Hırsızlık/Sirkat Suçu ve Cezası:
Hırsızlık, bir başkasına ait malı haksız yere almak ve sahiplenmektir. Bu emeğe saygısızlık, ve vicdana sığmayan büyük bir cinayettir.
Bu nedenle yüce Allah bu suçun işlenmesini önlemek ve emeğe gereken saygının gösterilmesi için ağır ve caydırıcı bir müeyyide koymuştur.
Mahkemece sabit olan hırsızlık suçunun cezası hırsızlık aracı olan değerli uzvunun, yani elinin kesilmesidir. Ancak bu ceza gelişigüzel verilmez, bir mahkeme süreci sonunda adil hakimlerin kararı ile uygulanır.

Hırsızlık suçunu işleyene verilecek cezanın şartları:
1. Çalınan eşyanın değerinin miskalin dörtte biri değerinde olması:
Bir miskal 4 gr. altındır. Böyle olunca en az 1 gr. altın değerinden az çalınan bir şeyden dolayı el kesme cezası uygulanmaz.
2. Çalınan malın başkasına ait olması: Başkasında bulunan kendi malını çalmanın cezası yoktur. Başkası ile ortak olan kimse müşterek maldan bir şey çalmış olsa ona el kesme cezası uygulanmaz. Bir kimse çalıştığı yerden parasını alamaz, o da hırsızlık yaparsa eli kesilmez.
3. Şüpheden hali olması: Bir kimse babasının, dedesinin ve oğlunun malını çalarsa, veyahut “Beytü’l-mâl”de hakkı olan bir fakir ondan bir şey çalarsa eli kesilmez. Yine yiyecek ve yakacak bir şey bulamayan kimse hayatını ve çocuklarını korumak amacı ile bir şey çalarsa ona ceza uygulanmaz.

4. Malın koruma altında olması: Ev, dükkan, kasa, cep gibi mal ve paranın korunduğu yerden çalınması cezayı gerektirir. Bağ ve bahçeden alınan bir şey, veya çobanın koruması altında olmayan kayıp bir hayvanın çalınması cezayı gerektirmez.

5. Hırsızlık yapan birinin akıl, baliğ ve mükellef olması: Deli ve çocuğun çaldığı bir şeyden dolayı ceza terettüp etmez.
Cezanın / Haddin Uygulanması:
Hırsızlık cinayetini işleyen bir kimsenin eli mafsalından kesilir. Daha sonra aynı kişi yeniden hırsızlık yaparken yakalanırsa bu defa sol ayağı kesilir.

3. İçki İçmenin Cezası:
İçki, sarhoşluk veren şarabın içilmesidir. İçki içmek ve sarhoş olmak çok büyük günahtır. Peygamberimiz (sav) “İçki kötülüklerin anasıdır” buyurmuşlardır. İçki yasağı kademeli olarak ayetler ve hadislerle sabittir. Peygamberimiz (sav) içki içeni lanetlediği gibi, yapanı, satanı ve taşıyanı da lanetlemiştir. Peygamberimiz (sav) ayrıca “Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır” buyurarak içkinin damlasını ağza koymanın da içmek olduğunu açıkça ifade etmiştir.

İçki günahını temizleyen ceza haddir. Sadece tövbe etmekle bu günahtan kurtulamaz. Tövbe ile beraber had cezası da uygulanır. Ancak had cezasını İslam Devleti ve Şer’î mahkemeler uyguladığı için böyle bir durum yoksa sadece “tövbe” etmek gerekir.
İçki içmenin cezası iftiranın yarısı olan 40 değnektir. Ancak mahkeme bunu durma göre 80 değneğe kadar çıkarabilir. Tövbe eden bir mü’min cezanın da tatbiki ile günahından temizlenmiş olur. Bir daha içmezse hiç içmemiş gibidir.

İçki cezasının şartları:
1. İçenin akıl-baliğ ve mükellef olması:
Çocuk ve deliye ceza uygulanmadığı gibi Müslüman olamayana da ceza tatbik edilmez.
2. İradesi ile içmiş olması: Zorla veya hile ile suyuna veya içeceğine karıştırılarak içene ceza uygulamaz.
3. Zaruretin bulunmaması: Bir kimse boğazında lokma kalır, içkiden başka bir içecek bulunmazsa içmekle günaha girmediği gibi, ceza da uygulanmaz.
4. İçilen şeyin şarap cinsinden olması: Afyon, esrar ve uyuşturucu gibi zehirli ve keyif verici maddelerden dolayı had uygulanmaz. Bu gibi şeylerin içilmesi veya vücuda şırınga edilmesi “Tazir” cezasını gerektirir. Hakim bu cezayı maslahata göre verir.

Cezanın Uygulanması:
Mahkeme tarafından sorgulanarak hakim tarafından ceza verimesi hükme bağlandıktan sonra yüzüne ve başına değneğin isabet etmemesi için başı sarılır ve ceza aralıksız bir celsede uygulanır.
İçki ve uyuşturucu imal edene içmediği sürece had cezası verilmez, ancak “tazir” cezası verilir ve imalathanesine ve maddelerine el konur.

Tazir Cezası:
Tazir, yüce Allah tarafında cezası belirlenmemiş suçlara hakimin hükmettiği cezalar anlamına gelir.
Hakim içki ve uyuşturucu imal eden, kumar oynayan ve oynatana maslahata göre ve içtihadına göre ceza takdir eder ve bu cezayı hükme bağlayarak uygular. Bu cezalar da hapsetmek, sürgün etmek, para cezası vermek gibi cezalardır.
Çocuğun eğitimi ve kötülüklerden men edilmesi için ailede baba henüz buluğ çağına gelmeyen çocuğuna ve öğretmen henüz baliğ olmamış talebesine “Tazir” cezası verebilir ve uygular. Bu ceza azarlama olabileceği gibi, suçun durumuna göre değnek cezası da olabilir. Şayet değnek cezası verecekse bunun kırk değnekten aşağı olması gerekir.

Değnek cezası keyfî uygulanmaz. Vurulana zarar verecek, kıracak, yaralayacak ve morartacak kadar olmamalıdır. Değnek omuz hizasına kadar kaldırılır ve uzvuna zarar vermeyecek şekilde vurulur. Daha fazla kaldırmak helal olmaz.
Tazir cezası verilirken asla yüze ve başa vurulmaz. Yüzdeki azalar insanın en değerli ve kişiye şahsiyet kazandıran azalardır. Yüze vurmak haramdır. Bu ıslah ve terbiye edici de değildir. Cezanın amacı ise ıslah etmek, terbiye etmek ve caydırıcı olmasıdır.

İşkence:
İşkencenin her nevi dinimizce yasaktır. Maddi olanı azaları tahrip edici olanıdır. Bir kimse haklı da olsa birine işkence ederek bir uzvunu mefluç etse, kısas cezasını hak eder.

Manevi işkence de yasaktır. Bu da kişinin şahsiyetini rencide etmek, aşağılamak ve alay etmektir. Dinimiz haklı olsun haksız olsun insan şahsiyetinin rencide olmasını yasaklamıştır. Bu nedenle “gerek el, kaş ve göz işareti ile, gerekse lakap takarak, alay ve küfrederek sözle hakaret etmeyi yasaklamıştır.”
Dinimizde cezaların verilmesinin amacı caydırıcı olmak, kişinin şahsiyetini korumak ve şerefinin muhafaza etmek, suçlu olanları da suçtan temizlemek, gerek ferdi, gerekse toplumu her türlü fena ve çirkin şeylerden korumaktır.

M. Ali KAYA

Kaynak: Alıntılar
Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
14 Nisan 2014       Mesaj #2
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Kur’an bizlere indirilmiş bir yaşam kaynağıdır, rehberdir. Bu kaynaktan doğru istifade etmek isteyen, onun özünde yatan öğretiyi, mantığı ve hayata bakışını, önce anlamak adına çaba harcamalıdır. Bunu yaparken de, yine bizzat Kur’an dan istifade etmelidir. Bunu yapmıyor da, birilerinin etkisinde Kur’an ı anlamaya çalışıyorsak, asla doğru yol üzerinde olduğumuzdan emin olamayız.

Sponsorlu Bağlantılar
Şimdi sizlere bir ayet hatırlatmak, daha sonrada bu ayet üzerinde sizleri çok hassas, dikkatle hiçbir etki altında kalmadan, Kur’an bütünlüğünde, düşünmeye davet etmek istiyorum. Çünkü bu ayete ve içinde geçen bir kelimeye, öyle anlamlar veriyoruz ki günümüzde, Kur’an ın özüne, öğretisine, Allah ın adalet anlayışına tamamen ters düşüyor.

Maide 38: Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.

Aynı ayeti, farklı meallerden de örnek verelim.

(Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ders olmak üzere güçlerini kesiniz. Allah, izzet ve hikmet sahibidir.)

(Hırsız erkek ve hırsız kadının, (çalıp) kazandıklarına bir karşılık, Allah'tan, 'tekrarı önleyen bir ceza' olmak üzere ellerini kesin. Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.)

Gerçekten Allah bu ayette hırsızlık yapan kadın, erkek bizzat ellerini kesin diyor olabilir mi? Yoksa ellerini kesin derken, Yaradan başka bir şeyden bahsediyor olmasın.

Kur’an da geçen bazı deyimler vardır, ayaklarını kaydırdı, ayaklarımızı yere sağlam bastır, adaleti dimdik ayakta tutmak, kökünü kesmek, sağır kesilmek, kulak kesilmek, ardını arkasını kesmek, kökleri kesilmek, simsiyah kesilmek, ümidi kesmek. Kur’an bu yöntemi çok kullanır, dikkatimizi çekmek isteği konularda. Üzerinde düşünerek, Kur’an bütünlüğünde verdiği örnekler yoluyla, ayetleri anlamamızı sağlar. İşte imtihanımızın en zor kısmı da bu olsa gerek.

Gelelim ayete. Bu ayette yazıldığı gibi, hırsızlık yapanların, kadın erkek ayrımı yapmadan ellerini fiziksel anlamda, kesin diyor olabilir mi Allah? Eğer bu anlamda söylüyorsa, bizlere detaylı bilgi vermesi gerekmez mi?

Hiç uyarı yapılmadan, tövbe etmesine zaman tanımadan, pişman olmasına zemin hazırlamadan, hırsızlığın nedenleri araştırılıp, böyle bir ortamı ortadan kaldırmak adına hiçbir çaba harcanmadan, hırsızlıkta yakaladığınız kişilerin ellerini hemen kesin diyor olabilir mi?

Geri dönüşü olmayan bir ceza, vermiş olabilir mi Rabbimiz? Ayete dikkat ederseniz, tekrarını önleyecek bir cezadan bahsediliyor. Yani ona öyle bir ceza verin, bundan sonra onu hırsızlıktan vazgeçirin ki, bir daha böyle bir suç işlemesin diyor. Bu ceza elin kesilmesidir dersek, işin kolayına, basitine kaçmış, ayrıca ayeti de hiç anlamamış oluruz. Kur’an öğretisine de bu düşünce ters düşer.

Ayete dikkat ederseniz çoğul anlamda, yani her iki elden bahsediyor. Bu sözler üzerinde de, dikkatle düşünmemiz gerekmiyor mu? Eğer Allah hırsızlık yapanın gerçek anlamda elinin kesilmesini isteseydi, detay vererek şu şartlar oluştuğunda bir elini, bu şartlar olduğunda iki elini kesin diye, açıklama yapmaz mıydı rehberinde?

Bu düşünce Kur’an adaleti ile Kur’an ın anlatım, açıklama, hüküm verme şekline uyuyor mu?

Bahse konu ayetin devamına bakalım, acaba Allah hırsızlıktan vazgeçip, tövbe edenler için nasıl bir açıklama getirmiş?

Maide 39: Kim (bu) haksız davranışından sonra tövbe eder ve durumunu düzeltirse, şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

Hırsızlık yapan bir insanın ellerini, ona mühlet vermeden, zaman tanımadan kestik. Bu insanda yaptığı bu yanlışı anladı, farkına vardı, Allah a tövbe edip vazgeçti. Allah bile, ben tövbesini kabul ederim, durumunu düzeltirse diyor. Bu durumda bu insanın tövbe etmesi, ellerini geri getire bilir mi?

Bakın bu ayet ile bir önceki ayeti karşılaştırdığımızda, Maide 38. ayette geçen, ellerinin kesilmesi sözünden, bizzat ellerinin bıçakla kesilmesini anlarsak, devamındaki ayetle bütünlük arz etmiyor.

Demek ki ellerinin kesilmesi bir deyim, burada farklı bir şey anlatılıyor. Gelin onu daha iyi anlamaya, netleştirmeye çalışalım, Rabbimizin izniyle.

Şimdi Kur’an bütünlüğünde düşünmeye devam edelim. Sizlere sormak isterim, Kur’anı anlayarak okuyan bir insan isek ve bu bilgiyi Kur’an süzgecinden geçirdiğimizde, şöyle bir soru sorsak kendimize ve desek ki; Zina yapmak mı daha büyük bir suç Allah katında, yoksa hırsızlık yapmak mı? Elbette bunun ayrımını yapmak bizlere düşmez, ikisi de toplum suçudur. Bize düşen aklımızı ve mantığımızı Kur’an ışığında, bütünlüğünde kullanmak olmalıdır. Hatırlayalım Nur suresi 2. ayetinde Allah ne diyordu?

Nur suresi 2: Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahi ret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.

Dikkat ediniz tıpkı, Maide suresi 38. ayette olduğu gibi, hem kadından hem de erkekten bahsediyor. Yani hırsızlık yapan ya da zina yapan erkek ve kadın diye başlıyor her iki ayet. Sizce hırsızlık yapan için ellerini kesin, zina yapanlar için ise, yüz kırbaç vurun hükmü arasında çok büyük bir fark görülmüyor mu?

İki suç içinde, Allah eğer vazgeçerler ve bağışlanma dilerlerse onları affedeceğini söylüyor bizlere. Bu durumda zina yapan, yanlışını anlayıp, bir daha bu suçu işlemediğinde, kaybı belki vücudunda biraz acı, geçecek olan yara izleri, üzüntüsü olacaktır. Ya hırsızlık yapanın tövbe edip, bu yanlıştan vazgeçmesi halindeki, durumu ne olacak dersiniz? Böyle bir adaleti, nasıl olurda Rabbimize isnat ederiz.

Eller gitti, geride gelmesi mümkün değil. Dikkat ediniz Nur suresi 2. ayetinde kırbaçlanma konusunda sakın onlara acımanız tutmasın diyordu. Ayrıca ibret olsun diye bir toplumun huzurunda yapılmasını istiyordu. Eğer hırsızlık yapanın ellerini kesin sözünden, bizzat kesmeyi kast etseydi, aynı ikazı da özellikle yapmaz mıydı Rabbimiz bizlere? Hem ellerinin kesilmesine acımayın, hem de toplumun göreceği yerde yapında ibret olsun demez miydi? Ellerinin kesilmesi mi daha çok acınacak bir durum, yoksa bir insanın kırbaçlanması mı, ne dersiniz?

Şimdide aşağıdaki ayeti anlamaya çalışalım.

Mümtehine 12: Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Yukarıdaki ayete bakalım. İman eden kadınların, peygamberimize gelerek bir söz vermelerini, bir anlaşma yapmalarından bahsediyor. Ayete dikkat ediniz lütfen. Bu kadınların hırsızlık ve fuhuş yapmaktan uzak kalmaları konusunda sözleşmelerini, kabul et ve onlar için Allahtan bağışlanma dile diyor. Şimdide bu ayette geçen, şu cümle üzerinde lütfen sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum.

(elleriyle ayakları arasında, bir iftira uydurup getirmemek..)

Bakın, başka bir deyim, benzetme. Elleri ve ayakları arasında iftira atmak. İşte Kur’a nın anlatım şekli. Doğru olmayan bir konuda, kendi nefislerinde, kendilerince uydurup, iftira atmak, yalan söylemek, dedi kodu yapmak. Anlamaya çalıştığımız ayette geçen, hırsızlık yapanın ellerini kesin sözleri de, böyle bir deyim den başka ne olabilir?

Eğer gerçekten, ellerinin kesilmesi emredilmiş olsaydı, bu konuda çok açık bir izah yapılmış olması gerekirdi. Örneğin el kesilme cezası, nelerin çalındığında uygulanmalıdır. Hiçbir ayrım yapmadan mı kesilecektir. Tek elimi, çift elimi. Çünkü Allah ayetleri konusunda nasıl bir açıklama yapıyordu Kur’an da? Biz Kur’an da her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki, anlayasınız diyordu. Detaylı açıklamalar yaptığını söylüyordu. Bu durumda eğer Allah, hırsızlık yapanın ellerinin kesilmesini isteseydi, bu konuda detaylı bilgi kesinlikle verirdi.

Şimdi de sizlere günümüze kadar gelen, bu konu ile ilgili rivayetlerden örnekler vermek istiyorum. Bizlere ulaşan rivayet bilgilere göre, Hz. Ömer in yaşadığı halkın kıtlık yıllarında, bu ayetin hükmünü askıya aldığı anlatılır. Bu emir, yani hırsızlık yapanın ellerinin kesilmesi emri, adaletli bir yaşamın hükmü oluştuğunda geçerlidir diye de açıklık getirilir toplum genelinde.

Hemen soralım kendimize, madem Allah el kesme emrini verdi, neden bu konuda bir açıklama, detay yok Kur’an da? Bu söylenilenleri neden Kur’an da göremiyoruz da, rivayetlerden öğreniyoruz? Bunu düşünen yok mu?

Konumuzla ilgili, bazı rivayet hadislerden örnekleri görelim.

6759 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Humusa ait kölelerden biri humus malından çalmıştı. Bu hâdise Resulullah'a haber verildi. Hırsızın elini kesmedi. "(Hepsi de) Allah Teâla hazretlerinin malıdır, bazısı bazısını çalmıştır" buyurdular."

1604 - Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûllah (aleyhissalâtu vesselâm): "Köle hırsızlık yaparsa, onu bir mangıra da olsa satın gitsin"' buyurdular."
Ebû Dâvud, Hudud 22, (4412); Nesâî, Sârik 16, (8,91).

6760 - Abdurrahman İbnu Avf anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Muhtelis (yankesici) kimseye el kesme cezası verilmez."

6761 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ne meyve sebebiyle ne de keser (denen hurma göbeği) hırsızlığı sebebiyle el kesilmez."

1596 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında, hırsızın eli, bir deri kalkanın değerinden daha düşük bir eşya için kesilmezdi. Kalkan, türs veya hacefe diye iki çeşitti, ikisinin de belli bir değeri vardı."
Buhârî, Hudud 13; Müslim, Hudud 5, (1684); Muvatta, Hudud 24, (2, 832); Tirmizî, Hudud 16, (1445); Ebü Dâvud, Hudud 11, (4383); Nesâî, Sârik 9, (8, 77–81).

1597 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) üç dirhem kıymetindeki bir kalkanı çalan hırsızın elini kesti."
Buhârî, Hudud 13, Müslim, Hudud 6, (1684); Muvatta, Hudud 24, (2, 832); Tirmizî, Hudud 16, (1445); Ebü Dâvud, Hudud 11, (4484); Nesâî, Sârik 9, (8,77–82).

Sizlere bazı rivayet hadisleri naklettim. Önce hepsinin rivayet olduğunu unutmayalım. Lütfen bu bilgiler üzerinde düşününüz. Sizler bu örneklerden ne anladınız? Eğer hırsızlık yapanın, elinin kesilmesi gerçek anlamda emrediliyor olsaydı, köle özgür ayrımı yapılmazdı. Yapılıyor olsaydı, tıpkı fuhuş yapan kölenin cezası, özgür olana verilenin yarısı verilmelidir diyerek, Kur’an da ayrım yapılır belirtilirdi.

Rivayet hadiste, yankesiciye el kesme cezası verilmez diyor. Peki, kime verilir? Bazı yiyecekler sayılıyor, bunları çalana da el kesme cezası verilmez diyor. Düşünebiliyor musunuz üç dirhem değerinde bir malı çalanın elinin kesildiği örneği veriliyor. Bunlar doğru olabilir mi sizce? Bu ceza, Allah ın bizlere vermeye çalıştığı, adalet anlayışına uyuyor
mu?
Allah Kur’an da bizlere verdiği öğretisinde, kısas yapmanız gerektiğinde, size yapılan miktarla cevap verin der. Yani duygularımıza yenik düşmeden, haddi aşmamızı engeller. Sizce Rabbin bu öğretisini almış bir insan, kendisinden hırsızlık yapan bir kişiye karşı, geri dönüşü olmayan elinin kesilmesi cezasını istemesi, Kur’an ın öğretisine uyar mı? Siz böyle yapılmasından, huzur ve mutluluk duyar mısınız?

Hiç sanmıyorum. Bizlerin yapacağı ve Kur’an ın istediği, bu hırsızlığın sebebini araştırmak ve (şu sözlerime dikkat ediniz lütfen.) bu hırsızın bir daha hırsızlık yapmaması için, BU İŞTEN ELİNİ, ETEĞİNİ KESMEK ADINA, NE GEREKİRSE YAPMALIYIZ.

Bakın sizlere yine bir rivayet hadis nakletmek istiyorum. Bu hadislerin tamamını, Kütübü sitte de bulabilirsiniz.

1610 - Şâ'bî (rahimehullah) anlatıyor: "İki kişi, üçüncü bir şahsın hırsızlık yaptığına dair şahitlikte bulundular. Bunun üzerine Hz. Ali (radıyallâhu anh) adamın kolunu kesti.
Bu iki kişi gidip bir müddet sonra diğer bir adamı getirip: "Biz hata etmişiz, hırsızlığı yapan o değilmiş (bu imiş)" dediler. Hz. Ali (radıyallâhu anh) bunların şahidliğini iptal ederek (getirdikleri bu şahıs aleyhinde kabul etmedi. Ayrıca) onlara, önceki adamın diyetini yükledi ve: "Bilsem ki siz bu işi bilerek yaptınız, kollarınızı keserdim" dedi".

Değerli din kardeşlerim, bakın gördünüz mü olayın önemini. Suçsuz yere el gitti, geri gelmesi de mümkün değil. Allah ın adaletinde, asla bu tür hatalar olmaz. Kur’an öyle bir düzen kurulmasını sağlamaya çalışır ki, insan hatalarını en aza indirir ve bunun içinde bir hüküm verdiğinde, detaylı açıklama yapar.

Yine bu konuda çok dikkat çekici bir rivayet nakletmek istiyorum.

1609 - Cünâde İbnu Ümeyye'den rivayete göre, Büsr İbnu Ertât (radıyallâhu anh) demiştir ki: "Resûlullah (aleyissalâtu vesselâm)'ı dinledim: "Seferde eller kesilmez" diyordu." Tirmizî deki rivâyette "gazvede. . ." denmiştir.
Tirmizî, Hudud 20, (1450), Ebû Dâvud, Hudud 18, (4408); Nesâî, Sârik 16,(8,91).

Lütfen yukarıdaki rivayet üzerinde düşünelim. Bir toplum suçu olan hırsızlık, eğer seferberlikte, ya da savaşta işlenmiş ise, suçun cezası artar. Fakat dikkat ederseniz yukarıdaki rivayette, tam tersi söyleniyor. Hırsızlık suçuna meyilli olanlar, toplumun böyle zor bir anından, daha çok istifade etmeye çalışmazlar mı? Hatırlayınız depremde, kargaşa zamanlarında, toplumsal terör anlarında, savaşta yağmalar ve hırsızlık daha çok olmuyor mu? Bu durumdayken verilen cezalar, kat kat artırılmıyor mu?

Elbette bizlere düşen ayetleri, rivayetlere göre değil, Kur’an a göre anlamaya çalışmak olmalıdır.

Bizler bu konuda, Kur’an dan bilgilenmeye devam edelim. Allah verdiği hükümler konusunda, bakın nasıl net açıklamalar yapıyor. Örneğin peygamberimize savaş açarak, bozgunculuk çıkaranlara neler yapılacağı konusunda, nasılda çok net açıklama yapıyor.

Maide 33: Allah'a ve Resulü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahi rette onlar için büyük bir azab vardır.

Yukarıdaki ayet, Allah resulüne karşı savaş açanların durumu ile ilgili, ne kadar detaya giriyor. Bir kısmı ölümü hak etmiştir, öldürülür diyor. İbret olsun diye ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesin diyor. Ya da yine durumlarına göre sürgün edilebileceği açıklamasını yapıyor. Bakın her detay var konu ile ilgili.

Bu ayeti okuyan bir insan başka sorular soruyor mu? Çünkü birçok şartlarda insan var, peygamberimize karşı savaşa giren. Her türlü alternatif sunulmuş. Peki, hırsızlık yapanın, kadın erkek ellerini kesin diye anlarsak, birçok soru aklımıza gelmiyor mu?
Bakın Allah bizlere, rehber olsun diye gönderdiği kitap için ne diyor.

Kamer 17: Andolsun biz, Kuran'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

Kamer 22: Yemin olsun ki, biz, Kuran'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?

Acaba Allah ın birçok kez yemin ederek, öğüt almak için kolaylaştırdığı kitapta, zina yapana yüz kırbaç vurun derken, hiç ayrım yapmadan, hangi konularda nasıl davranılacağı konusunda açıklama dahi getirmeden, onlara bir şans dahi vermeden, hırsızlık yapanın ellerini kesin der mi?

Kur’an geçmişte yaşanan olayları, bizlerin ayetleri daha iyi anlaması için örnek vermiştir. Sizlere bu konu ile ilgili, çok dikkat çekici bir örnek vermek istiyorum.

Kur’an dan, Hz. Yusuf ve kardeşlerinin kıssasını hatırlayınız lütfen. Kardeşinin yükü içine, onlara bir ders vermek için, kralın değerli su tasını koyduğu ve bu kafileyi hırsızlıkla suçlamasından sonra, kardeşine verilen cezayı hatırlayınız. Bakın Allah Bu örnekleri, bizlere boşuna vermiyor.

Eğer hırsızlığın karşılığı ellerin kesilmesi olsaydı, bu örnekten çok açık anlaşılırdı. Burada Hz. Yusuf özellikle kardeşinin çuvalına, kendisinin koyduğu ve bunu neden gösterip, onun özgürlüğüne bedel istemesi, yani onu alıkoyarak göndermemesi, bir başka şekliyle, hiçbir yere gidemeyerek, ellerinin kollarının bağlanması anlatılıyor. Hatta Kur’an deyimiyle ellerinin kesilmesi, istediklerini yapamaz hale getirmesi, özgürlüğünün kısıtlanması, sizce çok açık anlatılmıyor mu?

Hz. Yusuf kıssasından, sanırım alacağımız büyük ders var bu konuda. Yusuf suresi 74. 75. ayette heybesinde kralın tası çıkıp, hırsızlık ile suçlananlar, bakın bu suçun cezası nedir diye soruyor ve ne cevap alıyorlar. İki mealden verelim ki daha iyi anlaşılsın.

(Sordular: "Eğer yalan söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir? "Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa, yükün sahibi çalınan mala karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz.)

( [MısırlılarMsn Inlove “Peki, eğer yalan söylüyorsanız, bu [yaptığınızın] cezası nedir?” dediler. “Bunun cezası”: diye cevap verdi [Yakub'un oğulları], “[kupa] kimin denkleri arasından çıkarsa [yaptığının] ceza(sı) olarak tutsak edilir! [Bu suçu işleyen] zalimleri biz işte böyle cezalandırırız”. )

Peki, bu sözler ne anlama geliyor? Hırsızlık yapan, çaldığı malın sahibine, kendisinin özgürlüğünü emanet edecek ve adeta elleri kesilmiş bir insanın durumu gibi, karşılık veremez halde itaat edecektir. Kur’an da bu ayetlerin devamına baktığımızda, hırsızlık yapanın alıkonacağını, yani tutuklanacağından bahsediliyor.

Bir insanın elleri, onun her şeyidir. En değerli varlığıdır. Her şeyi onunla yapar. Dikkat edin ayette tek eli demiyor, ellerini diyerek çoğul kullanıyor. Çünkü her iki el, bir insanın can damarıdır, iyi ya da kötü her şeyi onunla yapar.

Bir insanı yaptıklarından dolayı durdurmak istiyorsanız ellerini bağlayın, onun özgürlüğünü kısıtlayın yeter. İşte ayette de bu anlatılıyor, hırsızlık yapanın ellerinin kesilmesi, yani ona bir daha hırsızlık yapamaması adına engel olunmasından bahsediyor. Buradaki ellerin kesilmesi de, ancak Kur’an da geçen birçok ayette de olduğu gibi, dikkat çekici bir yöntemle anlatılmıştır.

Ayette özellikle, ellerini diyerek çoğul kullanması, aslında asıl amaca dikkat çekmek içindir.

Allah Nahl suresi 126. ayetinde bizlere bir öğüt verir ve derki.

Nahl 126: Eğer ceza ile karşılık verecekseniz, ancak size yapılan kötülüğün türü ve miktarı ile karşılık verin. Eğer sabrederseniz, elbette ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır.

Diyelim bir kişi, bizim bir miktar paramızı çaldı. Sizce Allah bu durum da, yukarıdaki ayet doğrultusunda düşündüğümüzde, bu çalan kişinin elinin kesilmesini istediğini söylüyor diyebilir miyiz? Yoksa bu hırsızlığa, denk bir cezamı verin diyor?

Onun özgürlüğünün kısıtlanması, yani hapsedilmesi, ya da hırsızın konumuna göre, çaldığı malın ya da paranın iadesi ve belli bir zaman eğitimden geçirip, topluma hazırlamak gibi. Bir başka şekliyle düşünürsek, çaldığı malın karşılığı kadar, ayrıca ceza olarak, hizmette bulunması diyebiliriz.

Bakın düşündükçe, ne kadar mantıklı, caydırıcı cezalar geliyor akla. Hiç birimizin aklından, ellerini kesin bunun diye geçmez, bunu da istemeyiz zaten. Eğer bizim aklımıza gelmiyorsa, bunu Allah da emretmez. Bunu unutmayalım. Allah yemin ederek, kolaylaştırılmış din gönderdim diyorsa bizlere, hırsızlığın cezası sizce ellerinin kesilmesi olabilir mi?

Sizlere şöyle bir örnek versem ve desem ki; Şu adamdan hiç hoşlanmıyorum, buraya gelmesini de hiç istemiyorum. Bu adamın buradan, elini ayağını kesin. Ya da elini eteğini kesin desem, siz ne anlarsınız bu sözümden? Yorum sizlerin.

Bu yazdıklarım, benim Kur’an dan anladıklarımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen Kur’anı birçok kez anlayarak okuyup, Rahmanın önerdiği gibi, ayetler arasında bağ kurup, üzerinde düşünüp, akıl yürütüp, Rabbin adaletini de göz ardı etmeden, onu anlamaya çalışmak olmalıdır. İmtihanımızın da özü, bu değil mi zaten.

Dilerim Rabbimden, doğru düşünen, doğru muhakeme edebilen, hakka batıl karıştırmayan, Rabbin halis kullarından oluruz.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Konuyla ilgili detaylı teknik bilgiyi, aşağıdaki linkten bulabilirsiniz.


Benzer Konular

11 Nisan 2012 / asla_asla_deme Müslümanlık/İslamiyet
22 Kasım 2010 / Daisy-BT Müslümanlık/İslamiyet
17 Ocak 2013 / nötrino Müslümanlık/İslamiyet
27 Temmuz 2011 / _Yağmur_ Müslümanlık/İslamiyet
15 Temmuz 2011 / _Yağmur_ Müslümanlık/İslamiyet