Arama

İslami Bilgiler - Soru ve Cevap - Sayfa 2

Güncelleme: 23 Ocak 2015 Gösterim: 154.668 Cevap: 117
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
27 Aralık 2007       Mesaj #11
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
Yılbaşı kutlamak:

Sponsorlu Bağlantılar
Sual: Yılbaşı ile Noel hakkında bilgi verir misiniz? Yılbaşı kutlanır mı?
CEVAP
Yılbaşı ile Noel birbirinden farklıdır; fakat Noel kutlamalarının devamı sayılabileceğinden yılbaşı gecesi onlar gibi eğlenmek, çam kesip evi çamla süslemek caiz olmaz. Çünkü bayramlarında onlar gibi eğlenmek, onlara benzemek olur.

Din kitaplarında buyuruluyor ki:
Noel günü ve gecesinde, kâfirlerin paskalya ve yortularında, onlar gibi bayram yapan küfre girer.

Yılbaşı münasebetiyle Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinde milyonlarca çam fidanı Noel hurafesi uğruna kesilip yok edilmektedir. Hıristiyan ülkelerde olduğu gibi, Müslüman ülkelerde de bu cinayetler işlenmemeli. Hıristiyanlara benzememek için yılbaşı gecesi hindi yememeli! Yenirse mekruh olur. Birkaç gün sonra yenebilir. Kumar oynamak, tombala çekmek gibi oyunlar ise zaten her zaman caiz değildir. Bu gece, gayrı müslimlere benzemek gayesiyle çeşitli yiyecek, içecek almak da caiz olmaz.

Her zaman ne alınıyorsa onları almakta mahzur yoktur. Bu geceye ayrı bir önem vermemelidir.

Yalnız Hıristiyanların değil, Yahudilerin ve bütün bâtıl dinlerin ibadetlerini yapmak, onlara benzemek olur. Mesela 21 Martı Nevruz Bayramı diyerek kutlamak da böyledir. Kâfirlerin ibadetleri ve çirkin işleri hariç, mubah olan âdetlerini yapmakta mahzur yoktur. Yani onlara benzemiş olunmaz.

Noeli kutlamak asla caiz değildir. Bir zaruret olursa, caiz olur. Mesela devletlerarası protokolde zaruret olduğu için kutlamak caiz olur. Fakat, Noel ile ilgisi olmayan yılbaşında bir Müslümana tebrik kartı yazıp, yeni bir yılın insanlık için, Müslümanlar için hayırlı olmasını dilemek günah değildir. Yahut, (yeni yılın kutlu olsun) diyene, (seninki de kutlu olsun) demek günah olmaz. Bu inceliği anlamalıdır!

Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır! Sanki mübarek geceymiş gibi mevlid okutmak, sohbetler düzenlemek uygun değildir. Bu gecenin diğer gecelerden farkı yoktur. Bu geceye değer veriyormuş gibi hareket etmek doğru değildir. Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır!

Sual: Hıristiyanlar, Hazret-i İsa’nın yılbaşında geleceğine inandıkları için mi yılbaşını kutluyorlar?
CEVAP
Hıristiyanların, Hazret-i İsa’nın yılbaşında geleceğine dair bir inanışları yoktur. Onlar Hazret-i İsa’nın çarmıhtan öldüğüne inanırlar. (İnsanları günahtan kurtarmak için Tanrı, oğlu İsa’yı öldürdü) derler. Bazen İsa aleyhisselam için (Oğul Tanrı) bazen de (Tanrı üçtür. Üç tanrı birdir) derler. Bu saçmalıklar da İncillerde yapılan tahrifattan ileri gelmektedir. Hıristiyanların eğlenceleri, Noel Baba dedikleri hayali varlık içindir.

Kur'an-ı kerimde, Nisa suresinin 157 ve 158. âyet-i kerimelerinde, İsa aleyhisselamın öldürülmediği, öldürülen [Çarmıha gerilen] kimsenin başka birisi olduğu, İsa aleyhisselamın göğe kaldırıldığı bildirilmektedir. Al-i İmran suresinin 54. ve 55. âyetleriyle, başka surelerde de bu hususta bilgi vardır. İsa aleyhisselam, Hazret-i Mehdi [ve Deccal] zamanında gökten inecektir. (Mektubat-ı Rabbani c.2, m.67)

Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Ruhum yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem’in oğlu İsa, adil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, İslam’dan başka şeyi kabul etmeyecektir.) [Buhari]

(Vallahi Meryem’in oğlu adil bir hakem olarak inecek, haçı parçalayacak, domuzu öldürecek, kin, nefret ve haset ortadan kalkacaktır.) [Müslim]

(İsa inecek, İslamiyet yolunda savaşacaktır. Onun zamanında Allahü teâlâ, müslümanlardan başka herkesi helak edecektir. Deccal da helak olacaktır. İsa, kırk yıl yeryüzünde yaşayacak, sonra ölecektir. Cenazesini müslümanlar kaldıracaktır.) [Ebu Davud]

(İsa benim yanıma gömülecektir.) [Tirmizi]

[AÇIKLAMA: Hadis-i şeriflerde geçen, Domuzu öldürecek demek, domuz avına çıkacak demek değildir. "Domuz eti yemeyi yasaklayacak" demektir. Haçı kıracak, yani Hıristiyanlığı kaldıracaktır. Başka bir hadis-i şerifte (Mizmarları kıracak) buyurulmuştur. Yani her çeşit çalgıyı yasak edecektir.]

Sual: Miladi yılbaşında tebrik kartı satmak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Yılbaşında hıristiyanlara tebrik kartı yazmak caiz mi?
CEVAP
Yılbaşı için caiz, Noel için caiz değildir.

Sual: Bir hıristiyan Noel gününde, öncesinde veya sonrasında Noel maksadı ile bir müslümana (arkadaşına veya akrabasına) hediye verse, bu müslümanın bu hediyeyi alması ve kullanması caiz olur mu?
CEVAP
Noel maksadı ile verilmez yılbaşı maksadı ile verilmiştir. Noele saygı gösteren kâfir olur.

Verilen hediyenin mahzuru olmaz. Yiyecek ise yılbaşından iki üç gün sonra yenebilir.

Sual: Yılbaşında bazı aileler evlerinde TV izleyip, aile efradlarıyla oturup vakit geçiriyorlar, yiyip içiyorlar. Bunlardan haram işleyenlerin (mesela içki içen oynayıp zıplayan, piyango çeken, tombala oynayan falan) kâfir olma tehlikesi var mıdır? Bunları yapmadan normal aile görüşmelerini bu güne denk getirmenin bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Kâfir olmak, niyete bağlıdır. Kâfirlerin Noelini kutlamak niyetiyle ise küfür olur. Yılbaşı eğlencesi şeklinde olursa küfür olmaz. Elbette içki, kumar ise zaten haramdır.

Sual: Yılbaşını yeni yıl geldi diye kutlayan, hediyeleşen, sevinen Müslüman kâfir olur mu?
CEVAP
Niyetleri önemli, yeni bir yıl geldi diye sevinip hediyeleşirlerse küfür olmaz.

Sual: Bir başkasının bu geceye özel olarak pişirdiği mubah yemekleri (hindi gibi) yemek uygun mu?
CEVAP
Özel yiyecekleri o gece yemek mekruh olur. Birkaç gün sonra yemekte mahzur olmaz.

Sual: Hicri şemsi ve kameri yılbaşı ne zaman başladı?
CEVAP
16 Temmuz 622 de başladı. 1 Muharrem yılbaşı oldu. Hicri şemsi yılbaşı ise 20 Eylül 622 dir.

Her sene 1 Muharrem müslümanların yılbaşı günüdür.

Sual: Kâfirleri taklit etmek nasıl olur?
CEVAP
Kâfirlere ibadette benzemek haram veya küfürdür. Ama âdetlerde benzemek caizdir. Uçağa, trene, arabaya binmek, pantolon giymek caizdir. Peygamber efendimiz papaz ayakkabısı, Rum cübbesi giymiştir. Kâfirin dinine benzemek caiz olmaz, haç takmak, zünnar takmak gibi. Noeli kutlamak caiz değildir. Ama yılbaşı farklıdır. Noeli kutlayan kâfir olur. Yılbaşında birisine yeni yılın kutlu olsun, yeni yılın müslümanlara hayır ve bereket getirsin demek caizdir. Herkes için yeni bir yıldır. Noel ise hem herkes için değil, hem de Hıristiyanların bayram günüdür.

Sual: Yeni yıl için e-mailler geliyor. Acaba bunlara ne ile mukabele etmeliyiz?
CEVAP
Yeni yılı kutlamak caiz. Sizin de yeni yılınız hayırlara vesile olsun gibi bir ifade kullanmak caizdir.
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
13 Ocak 2008       Mesaj #12
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
1. Müslümanmısın?
Elhamdülillah Müslümanım.
Sponsorlu Bağlantılar
2. Müslümanım demenin manası nedir?
Allah'ı bir bilmek, Kur'an-ı Kerim'i ve Muhammed Aleyhisselam'ı tasdik etmektir.
3. Ne zamandan beri Müslümansın?
"Bela" dediğimiz zamandan beri Müslümanım.
4. "Bela" zamanı neye derler?
Misak'a derler. Yani Cenab-ı Hakk ruhlarımızı yarattığı vakit bunlara hitaben:
"Elestü birabbiküm" yani (Ben sizin rabbiniz değil miyim ?) diye sordu.
Onlar da: "Bela" (Evet Rabbimizsin) dediler. O zamandan beri Müslümanım demektir.
5. Rabbin kimdir?
Allah
6. Seni kim yarattı?
Allah
7. Sen kimin kulusun ?
Allah'ın kuluyum.
8. Allah kaçtır diyenlere ne dersin?
Allah birdir derim.
9. Allah'ın bir olduğuna delilin nedir?
Sure-i İhlas'ın ilk ayeti kerimesidir.
10. Bunun manası nedir?
Sen söyleki ey Habibim Allah birdir..
11. Allah'ın varlığına akli delilin nedir?
Bu alemin varlığı ve alemdeki nizam ve intizamın devamıdır.
12. Allah'ın zatı hakkında düşünce caiz midir?
Caiz değildir. Çünkü akıl Allah'ın zatını anlamaktan acizdir. Allah'ın ancak sıfatı hakkında düşünülür.
13. Nereden geldin, nereye gideceksin?
Allah'dan geldim, Allah'a gideceğim
14.Niçin geldin?
Allah'a kulluk için
15. İman-ı yeis nedir?
Firavun gibi ölürken iman etmektir.
16. Bu iman muteber midir?
Değildir.
17. Tevbei yeis nedir?
İmanı ve ameli olan kimsenin ölürken günahlarından tevbe etmesidir.
18. Bu tevbe muteber midir?
Muteberdir.
19. Dinin hangi dindir?
İslam dinidir.
20. Kitabın hangi kitaptır?
Kur'an'dır.
21. Kıblen neresidir?
Kabe-i Muazzamadır.
22. Kimin zürriyetindensin?
Adem Aleyhisselam'ın zürriyetindenim.
23. Kimin milletindensin?
İbrahim Aleyhisselam'ın milletindenim.
24. Kimin ümmetindensin?
Muhammed Aleyhisselamın.
25. Peygamberimiz nerede doğdu ve şimdi nerede bulunuyor?
Mekke'de doğdu. Elli yaşından sonra Medine'ye hicret etti. Şimdi Medine'de "Ravza-i Mütaharra"sındadır.
26. Peygamberimizin kaç adı vardır?
Güzel isimleri çoktur. Fakat dördünü bilmek lazımdır. Bunlar: Muhammed, Mustafa, Ahmed, Mahmud.
27. Peygamberimizin en çok kullanılan ismi nedir?
Hazret-i Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem'dir.
28. Peygamberimizin babasının adı nedir?
Abdullah'tır.
29. Annesinin adı nedir?
Amine'dir.
30. Süt annesinin adı nedir?
Şifa Hatun'dur.
31. Dedesinin adı nedir?
Abdülmüttaliptir.
32. Peygamberimiz kaç yaşında iken kendisine fiilen peygamberlik geldi?
40 yaşında.
33. Fiilen kaç sene peygamberlik yaptı?
23 sene peygamberlik yaptı.
34. Peygamberimiz nerede doğdu?
Mekke-i Mükerreme'de.
35. Hangi tarihte doğdu?
571 tarihinde
36. Hangi tarihte nereye hicret etti?
622 tarihinde Medine'ye hicret etti.
37. Fani hayatı hangi yılda kaç yaşında sona erdi?
632 yılında, 63 yaşında sona erdi.
38. Peygamberimizin kaç kızı vardı?
Dört kızı vardı. 1) Zeynep 2) Rukiyye 3) Ümmü Gülsüm 4) Fatıma (r.a.)'dir.
39. Peygamberimizin kaç oğlu doğdu?
Üç oğlu oldu. 1) Kasım 2) Abdullah (Diğer adı Tayyip) 3) İbrahim (r.a) hazretleridir.
40. Peygamberimizin mübarek hanımlarını sayarmısın?
1) Hazret-i Hadice 2)Hazret-i Sevde 3) Hazret-i Aişe 4) Hz. Hafsa 5) Hz. Zeynep b.Huzeyme 6) Hz. Ümmi Seleme 7) Hz. Zeynep binti Cahş 8) Hz. Cuveyriye 9) Hz. Ümmü Habibe 10) Hz. Safiyye 11) Hz. Meymune 12) Hazreti Mariye, (r.a)
41. Peygamberimizin hanımları bizim neyimiz olur?
Onlar bütün müminlerin annesidir.
42. Peygamberimizin ilk hanımı kimdir?
Hz.Hatice (r.a.) validemizdir. Efendimizden 15 yaş büyük olup 25 sene beraber hayat sürmüştür.
43. Peygamberimizin son hanımı kimdir?
Hz. Aişe (r.a.) validemizdir.
44. Peygamberimizin 53 yaşından sonra evlenmesinin sebep ve hikmetlerinin bazılarını sayarımsınız?
Peygamberimiz, kabilelerin İslamiyete bağlanmalarını temin, ayrıca kadınlara ait hükümleri kadınlar vasıtasıyla yaymak, bazılarını sefaletten kurtarmak, bazılarının ise iffet ve namuslarını korumak için onlarla evlenmiştir. Asıl hikmet ve gaye kadınlar vasıtasıyla İslam'ı yaymaktır.
45. Peygamberimizin en son vefat eden eşi kimdir?
Hz. Aişe (r.a)'dır.
46. Gelmiş ve gelecek insanların en yücesi kimdir?
Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü aleyhi ve sellem'dir.
47. Peygamber Efendimizin kaç torunu vardır?
İ ki torunu vardır :1) Hasan 2) Hüseyin (radıyallahü anhuma) hazretleridir.
48. Bunlar kimin çocuklarıdır?
Hz. Ali ve Hz. Fatıma (r.a.)'nındır.
49. Allah'ın emrettiği şeylerin en önemlisi nedir?
Tevhid'dir.
50. Tevhid nedir?
Allah'ı bir bilmek, yalnız ona kulluk etmektir.
51. Allah'ın yasakladığı en büyük günah nedir?
Şirk'tir.
52. Şirk nedir?
Allah'a ortak koşmak, ondan başka Allah olduğunu söylemek.
53. Peygamber kime denir?
Ahkam-i ilahiyeyi insanlara tebliğ içinAllah'ın vazifelendirdiği zata denir.
54. Allah, peygamberleri niçin gönderdi?
Şirkten korumak, tevhide çağırmak için
55. Allah tarafından mahlukata gönderilen peygamberlerin sayısı kaçtır?
Peygamberimizden yapılan bir rivayete göre yüz yirmi dört bin, bir rivayete göre, iki yüz yirmi dört bin.
56. En büyük peygamberler kaçtır?
5 dir. Hz.Muhammed (a.s.), Hz.Nuh (a.s.), Hz.İbrahim (a.s.), Hz.Musa (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.) dır.
57. Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen peygamberlerin sayısı kaçtır?
Yirmisekiz.
58. İsimlerini sayarmısınız?
Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Eyyup, Şuayp, Musa, Harun, Davud, Süleyman, Yunus, İlyas, Elyesa, Zülkifl, Zekerriyya, Yahya, İsa, Üzeyr, Lokman, Zülkarneyn ve Hazret-i Muhammed Mustafa Salavatullahi ala nebiyyina ve aleyhim ecmaiyn hazeratıdır. Üzeytr, Lokman ve Zülkarneyn (aleyhimüsselam) hazretlerine bazıları velidir, demişlerdir.
59. Peygamberimiz bir millete mi yoksa bütün insanlığa mı gönderildi?
Bütün insanlığa gönderildi.
60. Resul nedir?
Müstakil bir şeriat getiren veya evvelki peygamberinşeriatına yeni hükümler ilave eden peygamberdir.
61. Nebi nedir?
Kendisinden önce veeya zamanındaki resulun şeriatına tabi olan peygamberdir. Her resul aynı zamanda nebidir, fakat her nebi resul değildir.Her resul aynı zamanda nebidir. Fakat her nebi resul değildir. Her ikisine peygamber denir.
62. İlk nebi kimdir?
Adem (a.s.) dır.
63. İlk resul kimdir?
Nuh (a.s.) dır.
64.İnsanlar öldükten sonra ne olacaklar?
Dirilecekler
65. Dirildikten sonra ne olacaklar?
Dünyada yaptıklarının mükafatını veya cezasını görecekler.
66. Öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan kimse ne olur?
Dinden çıkar, kâfir olur.
67. Melek nedir?
Allah'ın nurdan yarattığı ve istedikleri şekle girebilen, daima ibadet eden günahsız varlıklardır.
68. Dört büyük melek hangileridir?
Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail (A.S.)
69. Meleklerin görevleri nelerdir?
Allah'a hamd etmek, O'nu tesbih etmek, O'nu zikr etmek. O, ne emrediyorsa onu yapmaktır.
Bazı meleklerin özel görevleri vardır.
70. Cebrail'in görevi nedir?
Peygamberlere vahiy ve kitap getirir.
71. Mikail'in görevi nedir?
Tabiat olayları, rızık taksimatıyla görevlidir.
72. İsrafil'in görevi nedir?
Kıyamette Sur'a üflemek
73. Azrail'in görevi nedir?
Allah'ın emriyle can almak
74. Dört büyük kitap hangileridir ve hangi peygamberlere inmiştir?
Tevrat Musa (A.S.), Zebur Davud (A.S.), İncil İsa (A.S.), Kur'an-Kerim Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerine inmiştir.
75. Suhuf ne demektir, kaç tanedir ve kimlere verilmiştir?
Cenab-ı Hakk'ın, dört kitaptan başka Cebrail (A.S.) vasıtasıyla bazı peygamberlere gönderdiği sahifelere suhuf denir. Adem (A.S.) 10, Şit (A.S.) 50, İdris (A.S.) 30, İbrahim (A.S.) ise 10 suhuf verilmiştir.
76. Mezhep kaçtır?
İkidir.
77. Nelerdir?
İtikatta mezhep, amelde mezhep.
78. İtikattaki mezhep imamları kaçtır ve kimlerdir?
İkidir. İmam Ebu Mansur Muhammed Matüridi ve İmam Ebü'l Hasani'l Eşari Hazretleridir.
79. Amelde mezhep kaçtır ve nelerdir?
Dörttür. Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli mezhepleridir.
80. İtikatta mezhebin nedir?
Ehl-i sünnet ve cemaat mezhebidir.
81. Amelde mezhebin nedir?
Hanefi mezhebidir.
82. Bizi itikattaki mezhebimizin imamı kimdir?
Ebu Mansur Muhammed Matüridi Hazretleridir.
83. Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhebine mensup olanların itikatta imamları kimdir?
Ebü'l Hasani'l Eşari Hazretleridir.
84. İmam Ebu Muhammed Matüridi nerelidir, ne zaman vefat etmiştir?
Semerkand'ın Maturid köyündendir. Türktür. Hicri (333) tarihinde vefat etmiştir.
85. İmam Ebü'l Hasani'l Eşari Hazretleri nerelidir? Ne zaman vefat etmiştir?
Basra'lı olup Hicri (324) tarihinde vefat etmiştir.
86. Namazın kazaya kalmasının meşru sebepleri kaçtır, sayarmısınız?
Üçtür. A) Uyku B) Muharebe esnasında düşmandan hiç fırsat bulamamak C) Unutmak.
87. Kaç tane kandil vardır, nelerdir?
Beş tane kandil vardır.
Mevlid Kandili : Peygamberimizin dünyaya geldiği gecedir.
Regaib Kandili : Hz. Amine'nin Peygamberimize hamile olduğunu anladığı gecedir.
Mirac Kandili : Peygamberimizin, ilahi saltanatı seyretmek üzere Allah'ın daveti ve gücü ile bir mucize olarak göklere ve daha nice alemlere seyahat ettiği gecedir.
Berat Kandili : Kur'an-ı Kerim'in levh-i mahfuzdan sema-i dünyaya indirildiği, insanların bir senelik hayat ve rızıklarının gözden geçirildiği, müslümanların af ve lütuflara nail olduğu gecedir.
Kadir Gecesi : Kur'an-ı Kerim'in dünya semasındanPeygamberimize indirilmeye başladığı gecedir.
88. Kabir suali kime sorulmaz?
Peygamberlere, çocuklara ve delilere
89. Din nedir?
Akıl sahibi insanları kendi istek ve arzularıyla sırf hayır ve saadete ulaştıran, ilahi bir kanundur.
90. İslam nedir?
Peygamber Efendimizin tebliğ buyurduğu hükümleri kalb ile tasdik, dil ile ikrar edip, onları bütün hayatında yaşamaktır.
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
23 Şubat 2008       Mesaj #13
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
SORU : Guslün farzı kaçtır?
CEVAP :
Hanefi mezhebinde guslün farzı üçtür:
1- Ağzın hepsini iyice yıkamak.

2- Burnu yıkamak. Burundaki kuru kir altını ve ağızdaki, çiğnenmiş ekmek altını yıkamazsa gusül sahih olmaz.

3- Bedenin her yerini yıkamaktır. Bedenin, ıslatılmasında harac olmayan yerlerini yıkamak farzdır. Yıkanan yerleri ovalamak lazım değil ise de, müstehaptır.

Göbek içini, bıyık, kaş ve sakalı ve altlarındaki derileri ve baştaki saçları ve ferci yıkamak farzdır. Gözleri, kapalı küpe deliğini, sünnet derisi altını yıkamak farz değildir, müstehaptır.

Kadın, gusülde, saçların dibine, yani başındaki deriye su ulaşabiliyorsa, saçındaki örgüyü çözmez. Yani, örülü saçın dibi ıslanınca, çözmeden örgünün üstünü ıslatmak yeterlidir. Saç dibi ıslanmazsa, örgüyü açmak gerekir. Örülmemiş saçların her tarafını da yıkamak farzdır.

Tıraş olursa, kesilen saçları [ve diğer kılları ve tırnakları] yıkamak lazım değildir.

Sünnet üzere gusletmek
SORU : Sünnet üzere nasıl gusledilir?
CEVAP :
Gusletmek çok kolaydır. Ağzını ve burnunu su ile yıkayıp, denize veya göle girip çıkan yahut duş altında bütün vücudunu ıslatan gusletmiş olur. Önce abdest alıp, sonra bütün vücut yıkanırsa sünnete uygun olur. Gusletmek için niyet, Hanefi’de sünnet, diğer mezheplerde farzdır. Guslederken niyeti unutanın da guslü sahih olur.

Sünnet üzere gusül abdesti almak için, önce, temiz olsa bile, iki eli ve avret yerini yıkamalıdır. Sonra bedeninde necaset varsa yıkamalı, sonra, gusle niyet ederek tam bir abdest almalı. Sonra bütün bedene üç defa su dökmelidir. Önce üç defa başa, sonra üç defa sağ omuza, sonra üç defa sol omuza dökmeli, her döküşte, o taraf tamam ıslanmalı. Birinci dökmede ovmalıdır. Gusülde, bir uzva dökülen suyu, başka uzuvlara akıtmak caiz olup, orası da temizlenir. Çünkü, gusülde bütün beden, bir uzuv sayılır. Abdest alırken bir uzva dökülen su ile, başka uzuv ıslanırsa, yıkanmış sayılmaz. Gusül tamam olunca, tekrar abdest almak mekruhtur. Gusül ederken abdesti bozulursa, gusle zararı olmaz, fakat namaz kılmak için bir daha almak lazım olur.

SORU : Abdestte ve gusülde, lüzumundan fazla su kullanmak israf mıdır?
CEVAP :
Evet.

Guslü geciktirmek
SORU : Yatsıyı kıldıktan sonra cünüp olan, ne vakte kadar cünüp dursa günah olmaz?
CEVAP :
Yatsı namazını kıldıktan sonra cünüp olanın sabah namazına kadar guslünü tehir etmesi caiz ise de hemen yıkanması elbette çok iyi olur. İmam-ı Gazali hazretleri, (Cünüp olup gusletmeden bir namaz vaktini geçirene, ateşten gömlek giydirilecektir) buyuruyor. Namaz kılan ve kılmayan herkes, bir namaz vaktini cünüp geçirirse, çok azap görür. Mesela, öğle ezanından sonra cünüp olanın öğle namazını kılmamış ise, ikindi vaktine öğleyi kılacak kadar zaman kalınca gusletmesi farz olur. Farzı yapmak çok sevap, yapmamak büyük bir günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Cünüp olunca, çabuk gusletmeli! Çünkü kiramen katibin melekleri, cünüp gezenden incinir.) [Ey Oğul İlmihali]

(Canlı resmi, köpek ve cünüp bulunan odaya rahmet melekleri girmez.) [Nesai]
(Cünübe, sarhoşa rahmet meleği yaklaşmaz.) [Bezzar]

(Gusletmek için kalkana, üzerindeki kıl sayısınca sevap verilir, o kadar günahı affolur, Cennetteki derecesi yükselir. Guslü için ona verilecek sevap, dünyada bulunan her şeyden daha hayırlı olur. Allahü teâlâ meleklerine, "Bakın bu kulum, gece üşenmeden kalkıp emrime uymak için guslediyor. Şahid olun ki, bunun günahlarını af ve mağfiret eyledim" buyurur.) [Gunye]

SORU : Guslü terk eden dinden çıkar mı?
CEVAP :
Guslü terk eden dinden çıkmaz ise de büyük günah işlemiş olur. Gusülsüz gezen, namaz kılamaz. Namaz kılmamak insanı küfre sürükleyen büyük günahlardandır. Böyle bir kimsenin de imanını kaybetmesi çok kolay olur. Onun için guslü geciktirmemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki:
Şu üç şeye devam eden, gerçek dostumdur. Bunları terk eden de, gerçek düşmanımdır. Bu üç şey, namaz, oruç ve cünüplükten gusüldür.) [Beyheki]
Allahü teâlânın düşmanım dediği ve rahmet meleklerinin uzak durduğu bir kimsenin evinde huzur, bereket diye bir şey kalır mı?

SORU : Cünüp iken, kasıkları tıraş etmek, saç, tırnak kesmek caiz midir?
CEVAP :
Mekruhtur. Hayzlı iken mekruh değildir.

SORU : Deriye yapışmış, hamur, mum, sakız, katı yağ, balık pulu, çiğnenmiş ekmek oje gibi su geçirmeyen şeylerin altını yıkamak da lazım mıdır?
CEVAP :
Evet yıkamak farzdır.

SORU : Dişlerin arasında ve diş çukurunda bulunan yemek artıklarının altına su geçmezse, altı yıkanmazsa gusül caiz olmaz mı?
CEVAP :
Evet caiz olmaz.

SORU : Küpe deliği kapanmışsa deliği açmak mı gerekir?
CEVAP :
Hayır.

SORU : Küpe deliğinde, küpe yoksa ve delik açıksa kulağı ıslatırken, delik ıslanırsa, yetişir mi? İplik falan takmak gerekir mi?
CEVAP :
Evet yetişir, iplik takmak gerekmez.

SORU : Ağzını veya başka yerini yıkamayı unutup, namaz kılsa, sonra yıkamadığını hatırlasa, orasını yıkayıp farzı tekrar mı kılar?
CEVAP :
Evet.

SORU : Havuzda, nehirde, denizde veya yağmur altında ıslanan, ağzını ve burnunu da yıkasa, abdest ve gusül almış olur mu?
CEVAP :
Evet.

SORU : Guslü ne gerektirir?
CEVAP :
Cünüp olmak guslü gerektirir. Üç şekilde cünüp olunur:
1- Zekerin [penisin] ucu, sünnet derisi altındaki yuvarlak kısım, ferce [hazneye] girince erkek de, kadın da cünüp olur.

2- Erkekte koyu beyaz ve kadında akıcı sarı meni, ilişki, mastürbasyon gibi her ne suretle olursa olsun yerinden şehvetle kopup çıkarsa cünüp olunur.

3- İhtilam ile, yani rüyada şehvetlenip uyandığı zaman, meni akmış olduğunu gören erkek ve kadın cünüp olur. Rüyada ilişkide bulunduğunu görür, fakat uyanınca meni akmamışsa, meni yoksa gusletmek gerekmez. Bazı âlimler kadının menisi içeri akar, ihtiyaten yıkanması iyi olur demişlerdir.

SORU : Cünüp olup, idrar yapmadan guslettikten sonra meninin geri kalan kısmı çıksa tekrar gusletmek gerekir mi?
CEVAP :
Evet. İdrar yaptıktan sonra çıkarsa gusül gerekmez.

SORU : Guslettikten sonra kadından kocasının menisi çıksa gusül gerekir mi?
CEVAP :
Gerekmez.

SORU : Uyanıp, çamaşırında meni gören, ihtilam olduğunu hatırlamasa da gusül gerekir mi?
CEVAP :
Evet.

SORU : Parmak ferce sokulunca, lezzet duyulursa, gusletmek gerekir mi?
CEVAP :
Evet gerekir. Lezzet duyulmazsa, gusletmesi iyi olur.

SORU : Kadın doktoruna muayene olan kadının gusletmesi gerekir mi?
CEVAP :
Lezzet duymuşsa gusleder. Yani parmak girince zevk almışsa gusül gerekir, zevk almamışsa gusül gerekmez.

SORU : Rahim hastalıklarında hazneye bir aletle ilaç sokuluyor, genelde bu işten zevk alınmadığı için gusül gerekir mi?
CEVAP :
Gerekmez. Zevk alan çıkarsa gusül gerekir.

Guslü gerektirmeyen haller
SORU : Guslü gerektirmeyen haller nelerdir?
CEVAP :
1- Bir erkek, bir kadını yahut bir erkeği çıplak görse, gusül gerekmez.
2- Bir kadın, kendi kocasını veya bir kadını çıplak görse gusül gerekmez.
3- Karı-koca oynaşırken, açık resme bakarken veya düşünürken mezi gelse, gusül gerekmez.
4- İdrar yaptıktan sonra gelen yapışkan prostat sıvısı ve vedi guslü gerektirmez. Ağır bir şey kaldırmak gibi bir sebeple meni çıkarsa, gusül gerekmez. Şafii’de gerektirir.
5- İhtilam olduğunu hatırlayanın, uyanınca çamaşırında meni görmezse gusletmesi gerekmez.
6- Kadınların taktıkları spiral gusle mani değildir.
7- Kadın veya erkek, etek tıraşı olsa gusül gerekmez.

SORU : Diğer hak mezheplerimize göre neler guslü gerektirir veya gerektirmez?
CEVAP :
Ağır bir şey kaldırmak veya bir yerden düşmek gibi bir sebeple meni çıkınca, Şafii’de gusül lazım olur, diğer üç mezhepte lazım olmaz.

Gusülde ağız ve burnu yıkamak Hanefi ve Hanbeli’de farz , Maliki ve Şafii’de sünnettir.

Hanefi , Şafii ve Maliki’de vedi ve mezi guslü gerektirmez, Hanbeli’de bir kavle göre, guslü gerektirir.

Hanefi’de ve Hanbeli’de gusülden önce, idrar çıkararak, idrar yolunda kalmış olan meni parçasını çıkarmak, sonra gusletmek gerekir. Şafii’de, idrar etmiş ise de, meni çıkarsa, tekrar gusletmek gerekir. Maliki ’de, idrar etmemiş olsa da, tekrar gusletmek gerekmez.

Hanefi’de hayzın azami müddeti 10, diğer üç mezhepte 15 gündür. Temizlik müddeti ise, üç mezhepte 15, Hanbeli’de 13 gündür.

Ölen hamile kadının karnını yarıp canlı çocuğu çıkarmak Hanefi ve Şafii’de caiz, diğer iki mezhepte caiz değildir.

Erkek, ölen hanımını Hanefi’de yıkayamaz, diğer üç mezhepte yıkar.

Kaplıca suyu ve gusül
SORU : Denize veya göle girip, her tarafı ıslanan, gusletmiş olur diyorlar. İhlas Kuzuluk Kaplıca Evlerinde, küvetteki suya girip çıkmakla da gusletmiş oluyor muyum?
CEVAP :
Önce genel bir bilgi verelim. Yüzeyi 23 m2’den küçük olan havuza küçük havuz denir. Küvetler böyledir. 23 m2’den büyük olanlarına büyük havuz denir. Göl ve deniz 23 m2’den büyük olduğu için büyük havuz hükmündedir.

Necaset, büyük havuza düşerse, pisliğin üç eserinden biri, yani rengi, kokusu veya tadı belli olmayan her tarafından abdest ve gusül caiz olur. Mesela göle idrar yapılmışsa, aşağı tarafında bir eseri görülmezse caiz olur.

Haliç gibi necis olan deniz hariç, denizin her tarafından abdest alınır. Temiz olan denize veya göle girip çıkan, ağzına ve burnuna su verince, gusletmiş olur.
Yağmurdan ıslanan da, ağzına ve burnuna su verince, gusletmiş olur.

Abdestte ve gusülde kullanılan suya müstamel su denir. Müstamel su, imam-ı a’zama göre kaba necasettir. İmam-ı Ebu Yusuf’a göre de hafif necasettir. İmam-ı Muhammed’e göre de temizdir; fakat hadesi temizleyici değil, yani bu su ile tekrar abdest alınmaz, gusledilmez ve içilmez.

Müstamel suyu temiz kabul eden âlimlere göre, küçük havuza, mesela küvete karışan müstamel su miktarı, sudan çok veya eşit ise, abdest ve gusül caiz olmaz. İçine su akmayan küçük havuzdan abdest alanın, derisine değen su miktarı, yarısı olduğu ve havuza, az da olsa, necaset düştüğü bilinmedikçe, buradan abdest almak caiz olur.

Her gün suyu değiştirilen küçük havuzda birçok kimse abdest alsa ve müstamel sular havuza tekrar düşse, abdest sahih olur. Fakat, bu havuza, pek az da necaset düşse, abdest almak caiz olmaz.

Bazı âlimlere göre, küçük havuza, bir uzuv sokulup yıkanınca, bütün havuz, müstamel su olur. Bunun için, su bol olan yerlerde, uzuvları havuzda yıkamamalı, havuzdan avuçla su alıp, dışarda yıkamalıdır! Suyu olmayan yerlerde caiz diyen âlimlere göre, havuzda abdest ve gusül alınabilir.

Bütün âlimlere göre guslün sahih olması için, küvetteki suya girip yıkanmamalı, girilmişse, o suyu boşaltmalıdır! Tas ile dökünerek veya duşla yıkanmalıdır! Müstamel sular akıp gitmeli, bedene dökülmemeli. Dökülen yer olursa, orayı temiz su ile yıkamalıdır!

SORU : Kına gibi oje de gusle mani midir?
CEVAP :
Kına, mürekkep gibi boyalar gusle ve abdeste mani olmaz. Çünkü altına su geçirir. Fakat yağlı boya, oje, zamk gibi şeyler altına su geçirmediği için gusle ve abdeste manidir.

SORU : Saç boyaları gusle mani midir? Çok kimse mani olur diyor.
CEVAP :
Saç boyası kına gibidir, altına su geçirir ve gusle mani olmaz. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Savaşta yaşlı görünmemek, genç görünmek için sakalı kırmızı veya sarıya boyamak caizdir. Dindar görünmek için boyamak kötüdür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Sarı boya, müslümanların boyasıdır.) [Hakim]

Bazı âlimler, savaşta sakallarını siyaha boyamışlardır. Böyle bir maksatla siyaha boyamakta bir mahzur yoktur. Görüldüğü gibi her boya, gusle mani olsaydı, sakalın boyanmasına caiz denmezdi. Ancak altına su geçirmeyen yağlı boyalar bu hükme dahil değildir.

Sıvı yağların altına su geçer. Yağın rengi kalsa da mahzuru yoktur. Katı yağların altına su geçmez. Zamk, oje gibi maddelerin altına su geçmez.

SORU : Abdest aldıktan veya guslettikten sonra bir yerinde, su geçirmeyen bir madde görülürse, o madde kaldırılır, altı ıslatılsa yeter mi?
CEVAP :
Evet. Yeniden abdest almaya ve gusletmeye gerek yoktur

SORU : Meni, vedi, mezi, prostat salgısı nedir? Guslü gerektirir mi?
CEVAP :
Meni, kirli beyaz renkte, yapışkan, jel kıvamında, dış ortamda kaldığında 10 dakika içinde sulu hâl alan bir sıvıdır. 4-10 cc kadar olur. Erkek menisine sperm deniyor. Kadından gelen meni sarımtıraktır.

Vedi, idrardan sonra çıkan beyaz, bulanık, koyu bir sıvıdır.

Mezi, zevk zamanında çıkar. Şehvetlenince, açık resimlere bakınca veya şehvetle öpüşünce ve sürtününce veya böyle şeyler düşününce gelen birkaç damla renksiz sünücü sıvıdır.

Prostat salgısı, erkekte spermin esas kitlesini teşkil eder.
Şehvetle gelen meni hariç, hiçbirisi guslü gerektirmez.

SORU : Cünüp kimse neler yapamaz?
CEVAP :
Cünüp, Besmele çeker, dua okur, la ilahe illallah diyerek zikir çeker, salevat okur. Hatta Fatiha, Rabbena âtina gibi âyetleri dua niyetiyle okuyabilir. Sadece Mushafı tutamaz ve Kur’an okuyamaz. Camiye giremez. Tırnak kesmesi, tıraş olması mekruh olur. Hayzlının tırnak kesmesi mekruh olmaz.


Gusülle ilgili çeşitli sorular

SORU : Guslü müteakip bir yerinde zamk gibi bir madde gören, kaldırıp altını yıkasa kâfi midir?
CEVAP :
Evet kâfidir. Maliki’de de böyledir.

SORU : Çıplak gusül alınsa sahih olur mu?
CEVAP :
Evet sahih olur. Ancak peştamal ile gusletmelidir. Göbek ile diz arasını örtmelidir, açık gusledince mekruh olur. Bazı âlimler banyo çok küçükse mekruh olmaz demişlerdir. İhtiyata riayet edip kapalı olarak gusletmelidir. Hiç değilse Hanbeli mezhebi taklit edilerek kısa kilot ile yıkanmalıdır.

SORU : Gusül abdesti alırken namaz (küçük) abdesti bozacak haller olursa (mesela yellenme vs) gusle kalınan yerden devam mı edilir yoksa tekrar baştan mı başlanır?
CEVAP :
Abdesti bozan şey guslü bozmaz. Devam edilir.

SORU : Gusül abdestine niyet ederken Allah rızası için demek uygun mu?
CEVAP :
Evet, her ibadeti yaparken Allah rızası için demek iyi olur. Zaten her ibadet Allah rızası için yapılır. Allah rızası için demek şart değildir.

SORU : Guslederken besmele okunur mu?
CEVAP :
Okunur. Hatta kelime-i şehadet de getirmek iyi olur.

SORU : Trafik kazası geçirmiş, bacakları kırık ve kalkamayan biri nasıl gusleder?
CEVAP :
Abdest uzuvlarından hepsinin yarıdan çoğu veya dört abdest uzvundan ikisi sağlam ise, abdest alıp, yaralı yerleri mesh eder. Mesh zarar verirse, sargı üzerine mesh eder.

Abdest uzuvlarının yarıdan çoğu yaralı ise teyemmüm eder. Teyemmüm edenin, bazı yerleri yıkaması caiz değildir.

Namaz abdesti ile gusül abdesti için teyemmüm aynıdır.
Teyemmümü kendi yapamazsa başkasına da yaptırabilir.

SORU : Tüp bebek suretiyle çocuk sahibi olmak istiyoruz. Şırınga ile döllenmiş yumurta rahme konunca eşimin gusletmesi gerekiyor mu?
CEVAP :
Gebe kalırsa gusletmesi gerekir. Fercden başka yerine sürtmekle çıkan erkek menisi, rahme girse, kadın gusletmez. Bu suretle hamile kalsa, gusleder ve o günden beri kıldığı namazları kaza eder.

SORU : İlişkiden sonra kadın gusül etmeden önce bir süre beklemeli midir?
CEVAP :
Hayır. Gusülden sonra akıntı olur ise tekrar gusletmesi de gerekmez.

SORU : Başa saç ektirmek caiz mi? Gusle mani mi?
CEVAP :
Caiz, gusle mani değil. Altındaki deriyi yıkamak kâfi.

SORU : Ultrasona giren kadının gusül abdesti alması gerekir mi?
CEVAP :
Ultrason dediğiniz bir aletin hazneye girmesidir. Kitaplarda diyor ki:
Hayvan pipisi veya yapay pipi yahut parmak veya onun gibi bir şey hazneye girdiği zaman, lezzet duyarsa, gusül lazım olur. Lezzet duymazsa, gusül lazım olmaz. Fakat gusletmek iyi olur. Lezzet almak, şehvet duymak demektir.

SORU : Cünüp iken hanımla beraber olmak günah mıdır?
CEVAP :
Günah değildir, caizdir. Abdestli olmak iyi olur.

SORU : Çingene ile evlenince, tuğla eriyinceye kadar yıkanılsa cünüplük çıkmaz diyorlar, doğru mu?
CEVAP :
Hayır, aslı yok. Cahillerin uydurduğu çirkin bir iftiradır. Bir kimse nasıl cünüp olursa olsun, gusledince, yıkanınca temiz olur.

SORU : Süründüğümüz kokuyu erkekler koklarsa gusül gerekir mi?
CEVAP :
Koku sürünene de, koklayana da gusül gerekmez. Abdesti bile bozmaz.
Ancak bayanların kocalarından başka kimseler için koku sürünmesi doğru değildir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:
(Bir kadın, güzel koku sürer ve erkekler de ona bakarsa, evine gelinceye kadar Allah’ın gazabında olur.) [Taberani]

(Allah için koku sürünen, misk gibi kokar halde, başka maksatlarla koku sürünen de leşten daha pis kokarak Mahşer yerine gelir.) [İ.Gazali]

(Kadın kocasından başkası için güzel koku sürünürse, bu Cehennem ateşi olur.) [Taberani]

(Bir kadın, koku sürünüp dışarı çıkar ve erkeklerin yanından geçerse, ona da, bakana da, zina günahı yazılır.) [Nesai]

(Her göz zina edicidir, kadın koku sürünür, erkeklerin yanından geçerse o da zaniyedir.) [Tirmizi]
Hani göz zinası, el zinası denir ya, bakmak, kokusunu almak da o çeşit günah oluyor. Yoksa gerçek zina ayrıdır

SORU : Lens abdeste ve gusle mani midir?
CEVAP :
Lens abdeste ve gusle mani değildir. Gözün içini yıkamak gerekmez.

SORU : Erkeklerin altın kaplama yaptırması caiz mi?
CEVAP :
Caizdir.

SORU : Tuvalette gusül sahih olur mu?
CEVAP :
Tuvalette gusletmekte mahzur yoktur.

SORU : Banyoya sağ ayak ile mi girilir?
CEVAP :
Evet sağ ayakla girilir.

SORU : Dövme ve Gusül Abdesti
CEVAP :
İnsanın bedeni dahi, kendinin istediği gibi kullanabileceği malı değildir, Allah’ın (cc) ona bir emanetidir. Vücudunda kalıcı dövme yapmak, Allah’ın yaratışını beğenmeyip bozmak ve emanete hıyanet etmek sayılır. Bu sebeple Allah Rasulü (sa) vücuduna dövme yaptıran ve bu işi yapan/icra eden insanların lanetlik oldukların bildirmiştir. Bu yüzden dövme yapmak ya da yaptırmak kötü bir günahtır. Kötü olmasının sebeplerinden birisi de, bundan dönüşün mümkün olmamasıdır. Böyle bir operasyonun yasak olmasının sebeplerinden birisi de her halde, sağlığa zararlı bir uygulama oluşudur. Nitekim son zamanlarda tabipler tarafından bunun zararları ile ilgili çok şeyler söylendi. Ancak bilindiği gibi, İslam’a girmek, önceki bütün günahları siler ve Müslüman olan için adeta tertemiz bir sayfa açar. Müslüman olan birisi artık önceki günahlarından ötürü hesaba çekilmez. Ne var ki, dövmeyi de çıkaramaz. Ama bunun da bir sakıncası olmaz, çünkü insanlar yapamadıkları şeylerden ötürü sorumlu tutulmazlar. Üzerinde dövme bulunanın namazı olmaz diyenler, dövmenin deriye işlenmiş olması sebebiyle, altına su geçirmeyeceği, bu yüzden de abdest ya da gusle engel olacağı varsayımıyla bunu söylemektedirler ki, bu doğru değildir. Çünkü böyle bir durumda suyu ulaştırabildiği yere kadar ulaştırması yeterlidir. Ancak dövme, çok zor olmayacak bir yolla çıkarılabiliyorsa çıkarılmalıdır. (Allah’u a’lem) (14)

SORU : Cünübün bir şey yiyip içmesi sokağa çıkması, cünüp kadının çocuğunu emzirmesi uygun mudur?
CEVAP :
Ağzını yıkadıktan sonra yiyip içmesi caizdir. Sokağa çıkmak da caizdir. Kadın göğsünü yıkadıktan sonra çocuğunu emzirebilir. Namaz vakti çıkmadan önce yıkanmalıdır. Daha fazla cünüp durmak haramdır. Namaz kılan ve kılmayan herkes, bir namaz vaktini cünüp geçirirse, çok azap görür.

SORU : Kolu alçıda olan nasıl abdest alır, nasıl gusleder?
CEVAP :
Alçılı koluna su geçmesi gerekmez. Alçının üzeri veya sargının üzeri mesh edilir.

SORU : Ellerimde siğil var. Bunun için ilaç kullanıyorum. Fakat ilaç tıpkı yapıştırıcı 404 gibi. Altına su da geçirmiyor. Gusül ve namaz abdesti için bir mahzuru var mı?
CEVAP :
İlaç temizlenince çıkmıyorsa, 404 gibi ise, yani çıkmasına imkan yoksa, zararı olmaz, mahzuru yoktur. Özürlü olmadan abdest alıp namaz kılarsınız.

SORU : Guslederken abdest bozulunca yeniden mi gusletmek gerekir?
CEVAP :
Kan çıksa, yellenilse de, idrar çıksa da mani olmaz. Sadece bu abdestle namaz kılınmaz, sonra namaz abdesti almak lazım, yoksa gusül abdesti tamamdır.

SORU : Küpe takmıyorum. Küpe deliklerim kapandı veya kapanmak üzere, bazıları ip tak, guslün olmaz diyor. Doğru mu?
CEVAP :
Doğru değil. Kapanırsa kapandığı için mahzuru olmaz. Açıksa zaten elinizle azıcık ovsanız delik varsa su girer. Guslünüz olur. Endişelenecek bir durum yok. İplik takmanız gerekmez.

SORU : Saça yağlı boya yapışsa, gusle mani olur mu?
CEVAP :
Evet.

SORU : Kocamı düşünürken, şehvetle titremeden sonra sarımtırak bir akıntı geliyor. Gusül gerekir mi?
CEVAP :
Evet.

SORU : Gusülde, avret yerleri kapalı iken de, kıbleye dönmek mekruh mu?
CEVAP :
Hayır.

SORU : Cünüp, tırnaklarını yıkayıp kesse, tenzihen mekruh olur mu?
CEVAP :
Evet.

SORU : Kir çıkarmak, sabun artıklarını yıkamak ve kışın üşümemek niyetiyle, gusülde fazla su kullanmak caiz mi?
CEVAP :
Bunları gusülden önce veya sonra yapmalıdır!

SORU : Ameliyatla meni kanalı idrar torbasına bağlandı. İhtilamda meni idrar torbasına akarmış. İdrarda meni göremiyorum. Gusül lazım mı?
CEVAP :
Meni görülmezse gusül gerekmez.

SORU : İstiharede yedi gün üst üste gusletmek gerekir mi?
CEVAP :
Gerekmez.

SORU : Sedef hastalığından meydana gelen kepek gusle mani mi?
CEVAP :
Hayır. Çünkü özürdür.

SORU : Gusledince, hastalanan kadının saçını kısaltması caiz mi?
CEVAP :
Evet.

SORU : Nezle iken burun delikleri kapalı oluyor. Gusle mani olur mu?
CEVAP :
Meşakkat olmayan miktarı temizlemek kâfidir.

SORU : Sabah ihtilam olarak kalktığımda gusül almam gerekiyor. Fakat okula geç kalmamak için guslü namaz vakitleri geçse dahi okuldan geldikten sonra almam mümkün mü?
CEVAP :
İki dakikada gusletmek mümkündür. Namaz vakitlerini cünüp geçirmek haramdır. Namaz kılmamak da ayrıca haramdır. Çifte haram işlemek daha büyük günahtır.

SORU : Gusletmeden uyunabilir mi?
CEVAP :
Namaz vaktini geçirmemek şartı ile uyunabilir.

SORU : Genelde köylerde suyu ateşte veya ocakta ısıtıyorlar. Tencerede ısıtılan suyu ellemek mekruh diyorlar doğru mu. O su ile boy abdesti alınmaz mı?
CEVAP :
Öyle bir şey yok.

SORU : İnsan bir gecede 2 kere ihtilam olsa, tek gusül yeter mi?
CEVAP :
On kere de cünüp olsa hepsi için bir kere gusül yeterlidir.

SORU : Cünüp olunca, bir şeye dokununca onun pis olacağını zannediyor, bu yüzden sıkıntı çekiyorum. Bu vesvese mi?
CEVAP :
Evet vesvesedir. Cünüp kimse nereye dokunursa dokunsun pis olmaz.

SORU : Gece cünüp olan uyanınca, sabah namazının vaktinin çıkmasına çok az bir vakit olduğunu görse, ne yapması lazım?
CEVAP :
Günaha girmemek için hemen gusletmeye çalışır, isterse vakit çıksın yetiştiremesin. Nasıl olsa yetiştiremem diye güneşin doğmasını beklemek uygun olmaz.

SORU : Yurtta belli saatlerde sıcak su veriliyor. Sıcak su verilmediği zaman soğuk suyla da gusletme imkanı yok, çünkü banyoları kilitliyorlar. Gusletmek için başka imkan da olmadığına göre teyemmümle namaz kılabilir miyiz?
CEVAP :
Şehirde su bulamamak özür olmaz. Memba suyu alıp yine tuvalette falan yıkanılır. Teyemmüm için özür olmaz. Hiç su bulunmazsa o zaman teyemmüm caiz olur.

SORU : Tırnak yememek için tırnaklarıma oje sürsem, abdeste ve gusle engel olur mu?
CEVAP :
Evet engel olur. Tırnağınız ojeli olsa da ısırırsınız. Oje sürmek tırnak ısırmamaya engel olamaz. Bir psikolog doktora gitmek iyi olur. Doktora gidene kadar, küçük bir tırnak törpüsü alıp, tırnağınızı törpülerseniz, tırnak ısırma alışkanlığınız azalabilir.

SORU : Spiral gusle mani midir?
CEVAP :
Hayır mani değildir. Gusülde vücudun sadece dışı yıkanır.

SORU : Annemle babam, benim sık sık banyo etmeme mani oluyorlar. Cünüp geziyorum. Cünüp ölen, kâfir olarak mı ölür?
CEVAP :
Cünüp gezmek büyük günah ise de, cünüp gezerek günah işleyene kâfir denmez. Namaz kılmamak çok büyük günahtır. Cünüp gezen namaz da kılamaz. Uygun bir şekilde yıkanmanızın gerektiğini bildirmeniz gerekir.

SORU : Erkek veya bayan kadın doktoru veya ebe, Ramazanda, abdestli iken bir kadına doğum yaptırsa, orucu, guslü veya abdesti bozulur mu?
CEVAP :
Hanefi mezhebindeki kadın doktorunun veya ******, Ramazan-ı şerifte doğum yaptırmakla orucu, abdesti ve guslü bozulmuş olmaz. Zaruretsiz erkek doktora doğum yaptırmak caiz olmaz.

SORU : Evde hiç kimse yoksa çıplak yıkanmak caiz mi?
CEVAP :
Bu konuda üç kavil vardır:
1- Çıplak yıkanmak mekruhtur.
2- Ancak küçük yerde caiz olur.
3- Mekruh olmaz, caiz olur.

Salih kimse, daima ihtiyata riayet eder. Ruhsat yolunu değil, azimet yolunu tercih eder. Bunun için erkek olsun, kadın olsun göbek ile diz arasını peştamal gibi bir şey ile kapatıp yıkanmalıdır. Duruma göre üçüncü kavil de tercih edilebilir. Yani peştamal falan bulunmazsa veya başka sebepler varsa caiz olan kavle göre hareket etmek de caiz olur.

SORU : Âdetli iken diş dolgusu yaptırılır mı? İlla abdestli olmak mı gerekir?
CEVAP :
Âdetli veya abdestli olunsa da fark etmez. Gusülde, abdestte ve namazda Maliki veya Şafii mezhebi taklit edilirse, mesele kalmaz.

SORU : Bir akıntıdan dolayı Maliki’yi taklit ediyorum. Maliki’de ağzın içini yıkamak farz değil diye, gusülde ağız içi yıkanmasa mahzuru olur mu?
CEVAP :
Evet gusül sahih olmaz. Çünkü Hanefi’den çıkmadığımız için ağız içini yıkamak gerekir.

SORU : Hanefi mezhebindeyim. Senelerdir namaz kılıyorum. Ancak şimdi iş yerinde bir arkadaş, ağzında dolgu kaplama olanların Maliki mezhebini taklit etmeleri gerektiğini anlattı. Ben de kabul ettim. İşten ayrılamıyorum, burada da gusül imkanı yok. Eve gidene kadar öğle ve ikindi namazlarımı nasıl kılacağım?
CEVAP :
İlk fırsatta Maliki'ye göre gusletmeniz gerekir. İnsan tuvalette bile gusleder. Gerekirse öğle ile ikindi takdim ve tehir edilerek kılınır. Mukimken iki namazı cem edebilmek için Hanbeli'ye göre kılmak gerekir. İzin alma ve tuvalette bile gusletme imkanı yoksa, zaruret olduğu için, mevcut guslümü Maliki'ye göre aldım denir. Namaz da Maliki’ye göre kılınır. Gusül imkanı bulur bulmaz da Maliki'ye göre gusledilir.

SORU : Dişlerdeki tartar denilen diş taşından dolayı mezhep taklidi yapılır mı?
CEVAP :
Tartardan dolayı mezhep taklidi yapılmaz. Tartar gusle mani değildir.

SORU : Şimdi hazır dişler, damağa vidalanmaktadır. Bunlar da diş dolgusu hükmüne mi girer?
CEVAP :
Çıkarıp altını yıkamak imkanı olmadığı için diş dolgusu hükmüne girer. (S. Ebediyye)

SORU : Salih bir tabibin yıkanmasını yasakladığı hasta, gusül için teyemmüm eder mi?
CEVAP :
Evet.

SORU : Hanefi mezhebinde olan bir kişi dolgu yaptırmasının hemen ardından (Maliki mezhebini taklit ederek) gusül abdesti almasına gerek var mıdır?
CEVAP :
Cünüp olana kadar lüzum yoktur. Ancak hemen taklit etmesinde de mahzur olmaz.

SORU : Diş dolgusu olan yaşlı dul kadın ve hadım olan kimselerin mezhep taklidi gerekir mi?
CEVAP :
Cünüp olmadıkları için taklide ihtiyaç yoktur.

SORU : Dolgu yaptıran, ilk gusülde mi mezhep taklidine başlar?
CEVAP :
Evet.

SORU : Dolgu sebebiyle Şafii’yi taklit ederken, daha kolay diye, Şafii’yi bırakıp, Maliki’yi taklit uygun mu?
CEVAP :
Evet uygundur.

SORU : Dolgu dişini söktüren taklide devam etmesi gerekir mi?
CEVAP :
Tekrar gusledinceye kadar taklide devam etmelidir.

SORU : Diş dolgusu olan Maliki mezhebini nasıl taklit eder?
CEVAP :
Maliki’nin bu husustaki şartlarına uyar, müfsitlerinden kaçar. Sadece gusülde değil, gusül ile yaptığı işlerde de bu şartlara uyması lazımdır. Yani hem namazda, hem de abdeste Maliki’nin şartlarına uyup müfsitlerinden kaçması gerekir. Aksi takdirde telfîk yapmış olur ki, telfîk haramdır.

SORU : Guslederken, guslettiğim suya bazen üstümden damla düşebiliyor. Bu su necis oluyor mu? Aldığım gusül sahih midir? Cünüp iken elimiz bu temiz suya girse, o su ile gusül caiz olur mu?
CEVAP :
Abdest veya gusülde kullanılan suya müstamel su denir. Temiz suya karışan müstamel su miktarı temiz sudan az ise, bu su ile abdest ve gusül caiz olur. Mesela 5 litre suya 2 litre müstamel su karışsa bununla abdest veya gusül sahih olur.

Müstamel suyun küçük havuza akması ve abdestsizin elini sokması da aynıdır. Cünüp olan kimse veya kâfir, necaset bulaşmamış olan avucunu bir yere sokup su alsa veya kolunu sokup, içindeki tası alsa, o yerdeki su dört mezhepte de pis olmaz. Necaset üzerinden akan suyun yarıdan fazlası necasete temas ederse, bu su pis olur. Azı değerse ve necasetin üç sıfatı suda bulunmazsa, pis olmaz. Müstamel su, Maliki’de hem temizdir, hem de temizleyicidir. Yani müstamel su ile abdest alınır ve gusledilir. (Menahic-ülibad)

SORU : Guslederken sabunlanmak, keselenmekte mahzur var mıdır? Maliki’yi taklit eden için durum nasıl olur?
CEVAP :
Guslederken sabunlanmak, keselenmek uygun olmaz. Kirden yıkanma işini ya gusülden sonra yapmalı veya önce yapmak gerekir. İkisinin aynı anda yapılması uygun olmaz. Gusülde fazla su harcanmış olur, mekruh olur. Maliki’de ise muvalata mani olursa gusül sahih olmaz.

Banyoya girince önce gusledilir. Sonra kir için yıkanılır. Kir için yıkanırken ihtiyaç kadar fazla su sarf etmenin mahzuru olmaz.

SORU : Kadın, kadın hastalıklarından dolayı, erkek doktora, rahminden muayene olsa, gusletmesi gerekir mi? Ültrasonla muayene olunca gusül gerekir mi? Kadın ön veya arkasına parmak sokunca gusletmesi gerekir diyenler var, gerekmez diyenler var. Hangisi doğrudur?
CEVAP :
İkisi de doğru sayılmaz, açıklamaya ihtiyaç vardır. İçeri parmak girince, lezzet duymazsa gusül gerekmez. Lezzet duyarsa gusül gerekir. S. Ebediyye’de Redd-ül muhtar’dan alarak diyor ki:
Çocuk zekeri, hayvan zekeri, ölü zekeri, zeker gibi her şey veya parmak kullanınca içeri girdiği zaman, lezzet duyarsa, gusletmesi lazım olur. Lezzet duymazsa, gusletmesi iyi olur.


Cuma günü gusletmek
SORU : Cuma günü gusletmek vacib diyorlar. Bu konuda hadis de varmış. Doğru mu? Bir de Cuma gecesi cünüplükten gusleden de Cuma guslü sevabı alır mı?
CEVAP :
Hadis-i şerifleri, müctehid âlimlerin açıklaması olmadan okumak yanlışlıklara sebep olur. Cuma günü gusletmek müekked sünnettir. O hadis-i şerifin meali şöyledir:
(Cuma günü gusletmek vaciptir [yani lüzumludur].) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, İ.Ahmed, İ. Mâlik, Taberani, Deylemi, İ. Hibban, Ebu Nuaym]

Başka bir hadis-i şerifin meali de şöyledir:
(Cuma günü gusletmek bana farz, size nafiledir [sünnettir].) [Deylemi]

Bu hadis-i şerif, önceki hadis-i şerifi açıklamaktadır. Peygamber efendimizin farzdan başka yaptığı amellerin hepsine nafile denir. O işlediği için bize sünnet oluyor. Beş vakit namazın sünnetleri ve diğer bütün sünnetler nafiledir.

Cuma günü gusletmek çok önemlidir. Resulullah efendimizin bu konuda bir çok hadis-i şerifleri vardır. Birkaçının meali şöyledir:
(Cumaya gelen gusletsin!) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
(Cuma günü gusletmek, bir haftalık günahlara kefarettir. Üç gün fazlası ile.) [Taberani]

(Bir Cuma diğerine kadar, beş vakit namaz da, diğer namaza kadar işlenen günahlara kefarettir. Cuma guslü de öyledir. Cumaya gitmek için atılan her adım, yirmi yıllık amele bedeldir. Cumadan çıkınca da, 200 yıllık amel mükafatı verilir.) [Beyheki]

(Cuma günü gusledenin günahları affolur.) [Taberani]
(Cuma günü gusledenin günahları temizlenir, ona “Ameline yeniden başla” denir.) [Deylemi]

(Cuma günü ehline yakın olana iki sevap vardır. Biri kendi, diğeri de eşinin guslünün sevabı.) [Beyheki]

(Kim Cuma günü gusledip, mescide erken gider, hutbeyi dinler ve sükut ederse, onun attığı her adım için kendisine bir yıllık [nafile] oruç ve bir yıllık [nafile] namaz sevabı yazılır.) [Taberani]

(Cuma günü gusledip ilk saatlerde giden, bir deve kurban edip sadaka olarak dağıtmış gibi sevaba kavuşur. Daha sonra gelene bir inek; ondan sonra gelene bir koç, bundan da sonra gelene bir tavuk kesip sadaka olarak dağıtmış kadar sevap verilir. En son gelene de yumurta sadaka sevabı yazılır. İmam hutbeye çıkınca, melekler de, sevap yazmayı bırakıp hutbeyi dinler.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]

Cuma gecesi cünüplükten gusleden de Cuma guslü sevabına kavuşur.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
27 Şubat 2008       Mesaj #14
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
1- Soru: İnsanlar, yaptıkları işleri Allah yazgısı ile mi yaparlar, yoksa irade-i cüz'iyeleri ile mi işlerler?

Cevap: Cenab-ı Hak, kulunun yapacağı işi ve onu ne şekilde işleyeceğini biliyor. Bunun için, o işi, kulun yapacağından dolayı takdir buyurmuştur. Kulun, iradesine dayalı işlerde, önce kendi cüz"i iradesi, sonra Allah'ın iradesi sadır olur.

2- Soru: Allah'a, Peygamber'e, (neuzü billah) Sin ve Kaf ile küfreden kişiye selam verilir mi?

Cevap: Selam, Müslümana verilir. Bu alçaklığı yapan kimse Müslüman değildir ki selam verilmeye layık olsun.

3- Soru: Kalbe gelen vesveseleri uzaklaştırmak için Allah'a sığınmak ve Ayete'l-Kürsi'yi okumak fayda verir mi?

Cevap: Evet, fayda verir. Şeytanı kahredecek en güzel tedbirlerden biridir.

4- Soru: Allah'ın ve Peygamber Efendimiz'in ism-i şerifleri yatak odasında bulunsa bir mahzur var mıdır?

Cevap: Bu mübarek isimlerin bulunduğu odada yatmanızda bir mahzur yoktur. Elbise değiştireceğiniz zaman tesettüre dikkat göstermeniz ve bu mübarek isimlere karşı açık bulunmamanız İslami terbiye icabıdır.

5- Soru: Hz.Allah, takdir ettiği kaderimizi bizim dualarımızla, isteğimizle ve uğraşmamızla değiştirir mi, yoksa ne kadar uğraşsak takdir-i İlahi değişmez mi?

Cevap: Cenab-ı Hakk'ın takdiratı iki kısma ayrılmaktadır. "Kaza-i mübrem", "Kaza-i muallak". Kaza-i mübrem, "Levh-i mahfuz"da tespit edilmiş bulunduğundan, burada tebdil olmaz. "Bizim katımızdaki bir hüküm değiştirilmez"(1) mealindeki ayeti kerime bunun delilidir. Kaza-i muallak, "Levh-i mahv-ü isbat"da tespit edilmiş olduğu için bunda değişme olabileceği İslam uleması tarafından açıklanmıştır. "Allah dilediğini mahv, dilediği şey'i de isbat eder"(2) mealindeki ayet ile, "Allah onların kötülüklerini iyiliklere tebdil ediverir"(3) manasındaki ayet-i kerimeler bu görüşün delili olarak gösterilmektedir. (1-Sure-i Kaaf:29, 2-Sure-i Ra'd:39, 3- Sure-i Fürkan:70)

6- Soru: Efendim, ben İslamiyetten haberdar olan iyi bir ailede büyüdüm. Bunun için ne kadar şükretsem azdır. İslami bilgilerden ve İslami şuurdan mahrum bırakılmadım. Şeriatin nasıl bir nizam olduğunu ve biz gençlerin bu uğurda nasıl çalışmamız icap ettiğini, irtibat halinde bulunduğum hoca ve talebe arkadaşlardan öğrendim. Halen devam etmekte bulunduğum lisede, İslamiyetten habersiz veya körü körüne ona düşman olan arkadaşlarıma bildiklerimi aktarmaktayım. Buraya kadar her şey güzel! Böyle bir nimet, 20. asırda herkese nasip olmuyor. Fakat son zamanlarda -şeytan ve nefis müstesna- hiçbir baskı olmadığı halde, Allah'ın varlığı hususunda şüpheye düşmeye başladım. Önceleri küçük (zayıf) olan bu şüphe, gitgide beni rahatsız etmeye başladı. Mesela: Namaz içinde: 'Biz namaz kılıyoruz, ama ya Allah yoksa bu hareketimiz boşuna değil mi?' veya oruç tutar iken 'Ya Allah yoksa' şeklinde adi bir düşünce bütün benliğimi sarıyor. O derece ki, bundan kurtulmak ve sıyrılmak mümkün olmuyor. O derece ki, bundan kurtulmak ve sıyrılmak mümkün olmuyor. Mahkulat hakkında tefekkür etmeyi denedim ve fakat muvaffak olup bu şüpheyi tamamen giderebilsem -İnşaallah- İslamiyetin en iyi yaşayıcısı ve savunucularından bir mücahit olacağım. Buna, kendi kendime, yüzlerce defa söz verdim. Ne olur bana yardım edin.

Cevap: Birçok dünya ilimlerinin doğuşunda şüphe ilk noktadır. Bu duygu, kuvvetlenerek zan haline gelmiş, hududu tesbit edilmiş ve tarifi yapılmış ise "müsbet" olma vasfını kazanmıştır. Felsefe gibi bu vasfı kazanamayanlar mazide ve hâlde çöküp gitmişlerdir. Fakat Halık'ımızın varlığı o kadar açıktır ki, onun varlığında izahata bile ihtiyaç yoktur. Allah (cc) olmasa, aslı faslı, ismi ve cismi olmayan alem ve Adem nasıl ve ne şekilde olacaktı? Çamurdaki bir iz, oraya basan ve oradan geçip giden bir canlıya delalet etmeye yeterken, bu muazzam kainat ve içindeki varlıklar, Allah'ın varlığına açık birer delil değil midir? Tahmin ederim ki, şüpheciliği esas alan felsefecilerin tesiri altında kalmış veya yahut derslerinize giren hocaların bir kısmının kafalarınıza doldurduğu, felsefe yoluyla gönlünüze aktardığı evham ve şüpheler sizi ve birçok bahtsız genci bu hale sürüklemektedir. Siz aldığınız dini terbiyenin tesiri ile imanınızı korumak için nefs ve şeytanın tohumlarını yeşertmesine karşı cihad vermektesiniz. Bu imkan ve iktidara malik olamayanlar, küfrün ve inkarın içine düşmekte ve çok kere kendini kurtaramadan fani hayatını bitirmekte ve yitirmektedir. Kalbinize bu şüphe gelince, "Euzü billahi mineşşeytanirracim"i okuyunuz. O devam ettikçe siz de bu mübarek kılıçla nefsin boynunu vurmaya devam ediniz. Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de; "Eğer şeytandan bir fit seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitici, tam bilicidir"(4) buyurmaktadır. Umarım ki, şeytanı bu şekilde kahredip, uzaklaştırmış olursunuz. Bunu takiben, yürekten gelen bir samimiyetiyle, yedi "Kelime-i tevhid" ile yedi defa "La havle vela kuvvete illa billahil-aliyyil azim" deyiniz. Böyle bir şüphe bulunmadığı zamanlarda Salevat-ı Şerife'ye devam ediniz. Günde yüz defa Efendimiz'in (sav) ruh-i şerifi için Salevat okuyunuz. Sesiniz, Allah Resulü'nün (sav) manevi antenlerine intikal etmeye başlar. Bunu takiben Efendimiz'in (sav) şefaat ve yardımlarını isteyiniz. Cankurtaran simidi, nasıl denize düşeni kurtarmakta yardımcı olursa, Salevat-ı Şerife de "itikadi meselelerde" şüpheye düşeni kurtaran bir "manevi gemi"dir. Bu şüphe hali, namaz içinde geldiği zaman, kalbinizin dili ile iblise şu cevabı veriniz: "Allah (cc) olmasaydı, olmayan bir şey için, sen bana bu vesveseyi yapar mıydın? Senin yaptığın bu vesvese bile Allah'ın var (sav) olduğunun delilidir." Bir de banyo yaptığınız yere küçük abdest bozmayınız. (5) Sure-i A'raf: 200

7 - Soru: Allah'tan (cc) başkasına secde caiz olmadığı halde, meleklerin Adem Aleyhisselam'a secdesi nasıl caiz olmuştur?

Cevap: Meleklerin Adem Aleyhisselam'a secde etmeleri, kendi arzularından doğmuş değildir. Bu secde, Cenab-ı Hakk'ın emriyle olmuştur. Allah'ın (cc) emriyle ve yüce Halıkımızın Hz. Adem'in (as) vücudunda tecelli eden ilahi kudret ve kemalatı önünde secde etmişlerdir. Bu sebeple yaptıkları secde Allah'ın (cc) emriyle olduğu için, Allah'a (cc) yapılmış olmaktadır. Diğer bir ifade ile bu secde, teabbüdi değil, hürmetle bir eğilmedir.

8 - Soru: Üzerinde Allah'ın (cc) adı bulunan bir yüzük ile helaya girilebilir mi?

Cevap: Bu yüzük parmağında iken helaya girmek mekruhtur. Fakat bu yüzük parmağında iken kırda abdest bozmakta bir sakınca yoktur. Mühim olan bununla kirli bulunan mahalle, helaya girilmemesidir.

9 - Soru: Allah Teala'nın varlığına ve birliğine iman etmenin farz oluşu akli midir, yoksa şer'i midir?

Cevap: Biz Maturilere göre aklidir. İmam Ebu Hanife Hazretleri şöyle demektedir: "Şayet Allah, peygamber göndermemiş olsaydı, yarattığı (insan) üzerine, onun varlığını akılla bilmek vacip olurdu."

10 - Soru: Bir cemiyette bize adamın biri 'Allah nerede ve bana göster' dedi. Bu kişiye nasıl davranmak gerekirdi?

Cevap: Siz de ondan aklını ve ruhunu göstermesini isteyin. Göstersin bakalım. Var olan her şeyin görülmesi gerekmediği gibi, görülmeyen bir şeyin de yok olması gerekmez.

11 - Soru: Gazetelerde "Allah" lafzı geçiyor ve bu gazeteler çeşitli yerlere atılıyor. Bu Allah (cc)'ın ismine karşı bir saygısızlık olmuyor mu?

Cevap: Gazete ve benzeri neşir vasıtaları içinde Lafza-i Celal ve benzeri mübarek kelimeler varsa, onları ayak altında bırakmamalıdır. Çaresizlik karşısında toplayıp yakmak daha münasip bir tedbir olur.

12 - Soru: Yatak odasında Kelime-i Tevhid veya Kelime-i Şehadet yazılı levhaların bulundurulmasında bir sakınca var mıdır?

Cevap: Tesettüre tam riayet edilemiyorsa yatak odasına bu gibi levhaları asmamalıdır.

13 - Soru: Zebur kitabına tapanlar hala var mıdır? Eğer varsa onlara ne deriz?

Cevap: Zebur kitabına tapma olmamıştır. Ancak onunla amel edenler bulunmuştur. Esasen Zebur birtakım va'z münacatlardan meydana gelmiştir. Hz. Davud ve onun ümmetleri Tevrat'ın hükümleriyle amel etmişlerdi.

14 - Soru: İman mahluk mudur, değil midir?

Cevap: Sualinizin va'z ediliş tarzında bir yanlışlık vardır. Doğrusu "Kur'an mahluk mudur, değil midir?" olacaktır. Cevabı buna göre verelim: Kur'an-ı Kerim mahluk değildir.

15 - Soru: Din ile iman arasındaki fark nedir?

Cevap: Din, "Cenab-ı Hakk'ın va'z ettiği ilahi bir kanundur ki, akıl sahiplerini kendi ihtiyarları ile neticesi hayır olan şeye sevk (ve teşvik) eder." İman da, "Peygamber Efendimiz'i (sav), Allah (cc) tarafından getirdiği kesinlikle bilinen şeylerin tamamında tasdik etmek"ten ibarettir.

16 - Soru: "İlim son sözünü söylemiştir" cümlesini lütfen izah eder misiniz? Mesela, bir İmam Gazali için de durum böyle midir

Cevap: Bu sözde bahsi geçen ilim, "dini ilimdir." Müsbet ilim ise, emekleme ve zirveye doğru tırmanma gayreti içinde bulunmaktadır. Bu sebeple son sözü söyleyememekte ve acze düşmektedir. Yoksa dini ilimlerde gereken söylenmiş bulunmaktadır. İslami ilimler, her hususta sözünü söylemiştir.

17 - Soru: Din ve imanı veya bunların esaslarından birini -maazallah- inkar eden "kafir" olur mu?

Cevap: Din ve imanı inkar eden ve İslamiyetin emirlerinden yahut yasaklarından herhangi birini reddeden kimse, derhal kafir olur.

18 - Soru: Tedbir, takdiri bozar mı?

Cevap: Tedbirin alınması takdire aykırı bir iş değildir. Eğer bir husustaki takdir-i ilahi, Levh-i Mahfuz'da takdir ve tesbit edilmiş ise, onda değişiklik cari olamaz. Şayet Levh-i Mahv ü isbatda tesbit edilmiş ise, onda değişiklik olabilir. Bu değişiklik Cenab-ı Hak tarafından olur. Yoksa bizim tedbirimizden değil.

19 - Soru: Bugün, dünya üzerinde san'at pek büyük önem taşımaktadır. Resim, müzik ve heykelcilik vs. de san'attan sayılmaktadır. Dünya milletleri, sanatlarının gelişmiş olması oranında zahiren ve hükmen itibarlı oluyorlar.Bizler, okullarda şu sorularla karşılaşıyoruz: "Uygarlığın gelişmesi demek olan san'ata karşı çıkmak, uygarlıkla bağdaşmaz. İslam dini, resim, heykel ve müziğe müsaade etmemiş. Bu sebeple insanlığın san'at alanında ilerlemesine set çekmiş oluyor. Nasıl olur böyle şey?"

Cevap: İslam dini, resmin tamamını ve hacmi şekillendirmek demek olan heykelciliğin hepsini yasaklamış olmayıp canlı varlıkların resmini yapmayı ve heykel yontmayı men etmiştir. İslami eserlerdeki tezhipler ve minyatürler, cansız varlıkların resmini çizmek ve nakş etmekte bir mahzur bulunmadığının açık delilidir. Minberlerin yapılmasındaki oymacılık, sütunların ve direk başlıklarının yapılmasında yontma san'atının ve mihraplardaki mukarnasların yapılmış olması, heykelciliğin ancak canlı varlıklara ait olanının yasaklanmış ve geri kalanının serbest bırakılmış olduğunu açıkça göstermektedir. Resim ve heykelcilikteki bu küçük daraltma, nesiller boyunca devam eden puta tapıcılığın önüne set çekmek gayesiyle olmuştur. İslami ölçüler önünde san'at, san'at için değil, gaye için kullanılacaktır. "Uygarlığın gelişmesine" çalışırken, san'atı başıboş bırakmayan İslam, onu disipline etmiştir. "Bugünün medeni insanları, resme tapmıyor. Bu endişe, geçmiş zamana ait olarak kalmalı, hale müdahale etmemeli değil midir?" diyenlerin bulunduğuna şahit olmaktayız. Bu iddia tam olarak doğru değildir. Zamanımızın insanları arasında fetişizmin kalıntılarına rastlanmakta ve putperestliğin özentisini taşıyanların bulunduğunu görmekteyiz. Esasen, geçmiş tarihlerde de insanoğlu, resmi yapıp karşısına geçip tapınmaya başlamış değildir. Belki, önce Ma'bud-ı hakıykî olan Allah'tan (cc) gayrisine tapmaya başlamış ve daha sonra bunların resim ve heykelini yapmaya kalkmıştır.

İslam dini, "uygarlığın gelişmesi demek olan" san'ata karşı çıkmamış; "uygarlığın" aygırlığa dönüşmesini önlemiştir. Biz Müslümanlar, ilme tapmayız. Müsbet ilmin kanunlarını vaz eden Allah'a (cc) iman ederiz. İslam, müziğin belden aşağısına ve nefse hitap eden çeşidine karşı tavır almış ve bunların bestelenip seslendirilmesine karşı çıkmıştır. "Rakı şişesi içinde balık olsam" diyen sözde şairlerin, "Donlara Destan" yazan beyinsizlerin,

bir tutacak dal mı verdi,

Bir giyecek şal mı verdi,

Kucak kucak mal mı verdi?

Ya nem alır "felek" benim? diyen dinsizlerin güftesini besteye, daha sonra sahneye ve hatta devlet radyosunda okutmaya kadar vardıran zihniyetin müzik anlayışı ile İslam'ın müsaade ettiği musiki arasında, üzümden elde edilen şıra ile şarap arasındaki kadar büyük fark vardır. İslam, san'atın aslını değil, yozlaştırılmış vasfını yasaklamış bulunmaktadır. Bu hükmü ile de insanlığın hayrına ve ilim haysiyetinin korunmasına matuf tedbir koymuş bulunmaktadır.

20 - Soru: İnsanlar rızık hususunda müsavi olarak yaratılmışlar mıdır?

Cevap: Rezzak-ı Kerim olan Rabbimiz, herkesin rızkını farklı yaratmıştır. Bunda pek çok hikmetler vardır. Kimine fazla verse azacaktır, kimisine de az verse kızacak ve ahlakını bozacaktır. Bunların uhrevi sorumluluğunu önlemek için kimine az verir, kimine de bol ihsan eder. Bu, ilahi bir tensip ve akılla izahı kolay olmayan bir taksimdir. Kullar teslimiyet-i külli ile hareket etmeli ve kadere rıza göstermelidir. Bu hususla ilgili bir Ayet-i Kerime, (eş-Şüra suresinin 27. Ayet-i Celilesi) bulunmaktadır. Üzerinde ibretle düşünmenize vesile olur ümidiyle aşağıya yazıyorum: "Eğer Allah bütün kullarına (müsavat üzere) bol rızık verseydi, yeryüzünde muhakkak ki taşkınlık ederler, azarlardı. Fakat O, ne miktar dilerse (rızkı o kadar) indirir. Şüphe yok ki O, kulların (ın her halin)den hakkıyla haberdardır, (her şeyi) kemaliyle görendir."

21 - Soru: Cenab-ı Allah, bütün ruhları alem-i ervahta yarattı. Biz, ecdadımızın torunları sayılmaktayız. Biz mi onların torunlarıyız, yoksa onlar mı bizim torunlarımızdır? Bu husus bilinmemektedir. Çünkü ruhlarımız hep birlikte yaratıldı. Bu hususta bizi aydınlatır mısınız?

Cevap: Bunu bilinmeyecek ve aydınlatılmaya ihtiyaç gösterecek bir tarafı yok. Fakat her nasılsa sizin içinize bir kurt düşmüş olacak. Bildiğimiz kadarı ile durumu açıklayıp size faydalı olmaya çalışacağız. Vücutların ruhlarla imtizacı neticesinde bu aleme gelişlerindeki sıra ile, dünyaya gelmelerine sebep olan babanın tesiri dikkat alınınca, önce gelen, daha sonra doğandan büyük olmakta ve yakınlık derecesine göre baba ve dede diye isim almaktadır. Aynı gün meydana gelen birçok yumurta, kuluçka makinasına veya tavuğun altına değişik zamanlarda konulsa, aralarındaki bu fasıla ikişer ay olsa, yumurtadan ilk çıkan civciv, ikinci çıkacak yavrulardan iki ay büyük, daha sonra çıkacak civcivlerden dört ay büyük olmaz mı? Yumurtalar aynı gün doğduğu için, bu fasılalarla meydana gelen civcivleri aynı yaşta kabul etmeye mantık ve ilmi hakikatler müsait mi? Ne dersiniz?

22- Soru: Zamanın tebeddülü ile ahkam tebeddül eder, sözü her sahada geçerli midir?

Cevap: Ayet ve hadis ile hükme bağlanmış şeylerde zamanların tebeddülü ile en küçük bir değişiklik asla caiz olmaz. Bu fıkıh kaidesinde değişeceği bildirilen hükümler, ancak örf ve adete dayalı şeylerdedir. Beldelerin "Kile" diye isimlendirdikleri ölçek, birçok memlekette birbirinden farklı bulunmaktadır. Bunda bir mahzur yoktur. Zira örf-i belde böyle devam edegelmiştir. Havaların sıcak ve soğukluğuna göre değişik giyiniş tarzı da örf ve adetlerle tesbit edilebilir. Yoksa namaz, oruç gibi ibadetlerin ne zamanında, ne edasında asla bir değişiklik düşünülemez. Bu, zamana değil, Kur'an'a bağlı bir hükümdür.

23 - Soru: Elfaz-ı küfrü telaffuz edenin hükmü nedir?

Cevap: Böyle bir kelimeyi söyleyen küfre girer, îman ve nikahını yenilemesi gerekir. İman edince nikah geri gelir. Bu söz, boşanmada kullanılan bir lafız gibi nikahı noksanlaştırmaz.

ALLAH (C.C.)'IN SIFATLARI

1 - Soru: Cenab-ı Hakk'ın sıfatları zatının aynı mıdır, yoksa gayrı mıdır?

Cevap: Allah Teala'nın sıfatları zat-ı ilahinin ne aynıdır, ne de gayrıdır. Aynı olan zat ile müttehid olması ve teaddüd-i zat lazım elir. Gayri olsa, sıfat-ı ilahinin zat-ı ilahiden ayrılması lazım gelir ki, bu durumda ya binefsihi kaim olması veya gayr ile kaim olması gerekir. Bunların hepsi de muhaldir. Bu sıfatlar, kıdem-i zamani ile kadim ve hudus-i zati ile hadistirler.

2 - Soru: Cenab-ı Hakk'ın Semi ve Basar sıfatları mevcut ve madum olan her şeye taalluk eder mi?

Cevap: Hak Teala'nın Semi ve Basar sıfatları mevcut olan şeylere taalluk eder. O mevcut, ister vacip isterse caiz olsun. Fakat Rabbimizin bu sıfatları, maduma taalluk etmez. Zira madum (yok olan), görülüp işitilmeye müsait bir şey değildir.

3 - Soru: Bizleri yoktan var eden yüce Allah'ımızın(cc) 1001 ism-i şerifi olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Kur'an'da geçen doksan dokuz ism-i şerifi var. Biz 99 ism-i şerifin içinde Tanrı diye bir isim bulamadık. 99 ism-i şerifin haricinde kalan 902 ism-i şerifin içinde mi? Açıklar mısınız?

Cevap: Tanrı kelimesi Türkçe olup ilah ve ma'bud kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Allah lafzının karşılığı olarak kullanılamaz. Kur'an-ı Kerim'de ve Esma-i Husna arasında Tanrı kelimesi yoktur. Zira bu lafız Türkçedir. Allah lafzı ile Tanrı kelimesi arasında fark vardır. Şöyle ki: Tanrı kelimesinin sonuna "ler" takısı getirilerek cemi (çoğul) yapılabilirse de Allah lafızı çoğul olarak kullanılamaz.

4 - Soru: İrşadiye kitabının 29. sayfasında "Ve yükferu bi kavlihi Reeytullahe fil menami" ibaresi vardır. Bu ibareye göre bir kimse, "Rüyada Allah'ı gördüm" dese kafir olur. Mısır'da tahsil görenlerden bazılan bu ibarede yanlışlık görerek Allah'ı rüyada görmek sevaptır demişlerdir. Siz ne dersiniz?

Cevap: Bahsettiğiniz kitabın ibaresinde, ya mürettibin veya müellifin bir hatası olmuş. Bu yanlışı kimin yaptığını bilemediğimiz için tayinden çekiniyoruz. Muhakkak olan bir şey varsa, bu ibare ve ifade tamamen yanlıştır. Akaid şerhi Kesteli ve onun haşiyesi Ramadan Efendi ile diğer akaid kitaplarımızın tafsialt ile anlattıkları husus, "Rüyada Cenab-ı Hakk'ı görmenin" caiz olduğu ve İslam büyüklerinden birçoğunun bu saadete mazhar bulunduğudur. "Abdüllatif" adlı va'z kitabından (s.201) naklettiğimiz İmam-ı Azam efendimizle ilgili bir bahis de doğrudur ve akaid haşiyesinde vardır.

5 - Soru: Cenab-ı Hakk'ın Rezzak sıfatını inkar eden ne olur?

Cevap: Kafir olur.

6 - Soru: Bostan, Gülistan adlı kitabın 13. sayfasında Allah Teala'ya "Efendi" tabiri kullanılmıştır. Bu ne derece doğrudur?

Cevap: Allah Teala'nın isim ve sıfatları tevkifidir. Bunların dışında bir isim ve sıfatın kullanılması doğru olmaz. Anlayamadığımız bir husus olmuştur: Sorunuzda iki kitap ismi verdiğiniz halde bir tek sayfa numarası göstermektesiniz. Bu sayfa hangi kitaba ait olmaktadır?

7 - Soru: Canlılar arasında bir dişiden dünyaya gelmemiş varlık var mıdır?

Cevap: Evet, mevcuttur. Üç canlı (Adem aleyhisselam, Hazret-i Havva ve Salih aleyhisselamın devesi) bir canlı vasıta olmaksızın ilahi kudretin tezahürü neticesinde yaratılmıştır.

CENNET-CEHENNEM

1 - Soru: Şu anda cennet ve cehennem var mıdır? Mekan tahsis edilmiş midir?

Cevap: Cennet de cehennem de el'an mevcuttur. Ayet-i kerimelerde cennet ve cehennemden bahsedilirken mazi (geçmiş zaman) sigası ile "Üuıddet" (hazırlandı) buyrulması, onların halen mevcut olduğunu gösteren delillerden biridir. Me'va adlı cennetin Sidretü'l-Münteha'nın yanında bulunduğu, Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle (Sure-i Necm ayet 15) sabittir. Hz. Nuh'un kavmi; suda boğulduğundan onların derhal cehenneme sokulduklarını haber veren Ayet-i Kerime (Sure-i Nuh 25) cehennemin varlığını ifade etmektedir. İşte bu ve benzeri birçok Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerifler, cehennemin el'an mevcut bulunduğunun belgeleridir. Akaid kitapları bu hususu açık ve geniş olarak beyan etmektedir.

2 - Soru: Kadınlar, cennete girince yine dünyadaki kocaları ile mi evlenecekler?

Cevap: Hayatta iken birbirinden memnun yaşadılarsa ve hoşnutlukla ayrıldılar ise kadın zevcin hanımı olacak. Kadının birden fazla evlilik yapması halinde; hangi kocasından memnun olarak ayrıldı ise onun hanımı olarak kalacak.

3 - Soru: Veled-i zina olan bir kimse, bihakkın İslam'ı yaşamış olsa bile cennete giremez, deniliyor. Bu söz doğru mu?

Cevap: Böyle bir iddia doğru değildir.

4 - Soru: Bazı kimseler, borazancının, çaldığı düdüğü ile; sarhoşun, kadehiyle birlikte haşrolunacağını; müezzinlik yapanların, ezan okuyarak haşrolunacağını ifade etmektedirler. Bu hususun sıhhat derecesini açıklar mısınız?

Cevap: Peygamber Efendimiz'in "Yüb'asü küllü abdin ala ma mate aleyh" Hadis-i Şerifi buna delalet etmektedir.

MEZHEPLER

1 - Soru: Biz Hanefîlerin itikatta İmamı Ebu Mansur Muhammed Maturidi'dir. Diğer üç mezhebin imamları aynı mıdır?

Cevap: Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhebi mensuplarının itikadi meselelerde İmamı, Ebu'l-Hasen el-Eşari'dir.

2 - Soru: Mezhepler arasındaki farkların giderilmesi ve bunların birleşmesi kabil midir? Bir mezhepte olan kimse diğer mezhepteki bir şahsa ne zaman imamlık yapabilir? Birbirinin mezhebine girebilir mi?

Cevap: Mezheplerin arasındaki fark, esasta değil, fer'i hükümlerdedir. Namaz, her mezhepte farzdır. Fakat namazın farz ve vaciblerinin sayısında mezhepler arasında fark bulunabilir. Hanefi, Maliki, Hanbeli ve Şafii gibi mezhebin salikleri, diğer bir mezhepteki imama uyabilirler. Yeter ki imam olan şahıs kendisine uyacak diğer mezhepteki şahsın mezhebindeki abdesti bozan şeylerden sakınmış olsun. Bunların birleşmesi (telfiki) doğru ve caiz değildir. Tamamen taklit etmek şartıyla bir Şafii, Hanefi mezhebine girebilir. Bir Hanefi de Şafii mezhebini taklit edebilir. Fakat canının istediği zaman Hanefi, işine geldiği zaman Maliki veya Hanbeli mezhebini taklit etmek suretiyle daldan dala konan kuş misali hareket edemez.

3 - Soru: Mezhebler ne için ve nasıl ve ne zaman çıkmıştır?

Cevap: Ashab-ı Kiram devrinden sonra, Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerden hüküm çıkarma kudretine sahip müctehidler azalmıştı. Bunun üzerine Müslümanlar, içtihat kudretinde bulunan fakihlere tabi olma yolunu tuttular. Onların derslerinde bahsettikleri mevzular, sorulara verdikleri cevaplar ve fetvalar halkın takip ettiği bir yol ve fıkhi bir mezhep olarak doğmuş oldu.

4 - Soru: Suudi Arabistan ve diğer Arab memleketlerinde İslamiyeti ehl-i sünnet mezhebi üzere yaşayanlar var mıdır?

Cevap: Suudi Arabistan devleti, Vehhabilik mezhebinin yayılmasını hedef almış bulunmaktadır. Fakat halkın arasında ve bilhassa orada yerleşmiş Türklerde ehl-i sünnet mezhebiyle amel etmek yaygındır.

5 - Soru: Bir kimse, canı istediği zaman Hanefi mezhebine, dilediği zaman diğer mezheblerin hükümlerine göre hareket edebilir mi?

Cevap: Edemez. Taklitte bir imam tercih etmesi gerekir.

6 - Soru: Ehl-i sünnetin dört fıkhi mezhebinin dışında, yine ehl-i sünnete bağlı olduğu halde, tabileri kalmadığından yaşayamamış ve bu sebeple günümüze kadar gelememiş fıkhi mezhebler var mıdır? Varsa adları nelerdir?

Cevap: İkinci ve üçüncü asırda, en fazla şöhret yapmış müctehidler; İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed bin Hanbel'dirler. Tabiin ve tebei tabiinden müctehidlik derecesinde bulunup da mezhepleri devam etmemiş bulunan zatlar şunlardır: İbrahim Nehai, İbni Ebi Leyla, İbni Şübrüme, Süfyan-ı Sevri, Hasan ibni Salih, Abdurrahman Evzai, Amr b.Haris, Leys bin Sa'd, Abdullah ibni Ebi Cafer, İshak bin Raheveyh, Ebu Ubeyd Kaasım bin Selam, Ebu Sevr-i Bağdadi, İbni Huzeyme, İbni Nasr-ı Mervezi, İbni Münzeri Nisaburi, Davud-ı Zahiri, İbni Cerir-i Taberi.

7 - Soru: Mezheplerin hak ve batıl olduklarını nereden anlayıp da hak-batıl olduğuna hükmediyoruz? Bazı mezhepler var ki aynı yıl içinde kurulmuşlardır. Mesela Zeydi, Caferi ve Hanefi mezhepleri gibi. Ayrıca Caferi mezhebinin kurucusu diye bilinen Cafer-i Sadık (k.s.) silsile-i sadatdan değil mi?

Cevap: Mezheplerin hak oluşu, umumi hükümler bakımından, İslam dininin inanç, ibadet ve muamelat ile alakalı hükümlerine her bakımdan uygun düşmesi ile anlaşılır. Batıl mezhep de bu esaslara ters düşen yolun adıdır. Mezhep kurucularının aynı tarihte yaşamaları, aynı şehir ve hatta aynı medresede yetişmiş olmalarıyla, kurdukları mezheplerin hak veya batıl olarak vasıflandırılmasında aynı sıraya konulamaz. O zatın İslam'a mutlak bağlı olması, fasit te'villere, kusurlu tefsirlere ve mantıksız tezvirlere kaçmaması ile mezhebinin hak olduğu anlaşılır. Vasıl bin Ata, Hasan Basri Hazretleri'nin rahle-i tedrisinde yetişmiş ve fakat sonunda ondan yüz çevirmiş ve Mütezile'nin önderi olmuştur.

8 - Soru: Ehl-i sünnet dışında kalan fırka-i dalaletten hangisi küfre nisbet olunur?

Cevap: Bu hususta size, Milel ve Nihal Tercümesi'ni tetkik etmenizi tavsiye ederim.

9 - Soru: Ehl-i sünnet ve'l-cemaattan olan mezheplerin hak olduğunu biliyoruz ve inanıyoruz. Fakat, bize "Hak olduğunu ne ile isbat edersiniz, deliliniz nedir?" diye soruldu. Bu hususta bizi aydınlatır mısınız?

Cevap: Allah'ın (cc) kitabı ve Resulü'nün (sav) sünneti, amellerin hükme bağlanmasında en sağlam ölçü ve şaşmaz bir kıstastır. Bu esaslara uyan bir şey, meşru ve hakka uygun kabul edilir. Ehl-i sünnet mezhebinin hak olduğunu, Allah'ın(cc) Kitabındaki hükümlere, Resulü'nün(sav) sünnetine ve Ashab-ı Kiramın yürüdüğü yola uygun olması ile isbat ederiz.

10 - Soru: Şafii mezhebine mensup bulunan bir kişi, vefat ettiği zaman devri nasıl yapılacak?

Cevap: Aynı Hanefi mezhebinde olduğu gibi yapılacaktır.

11 - Soru: İslamiyet bir olduğuna göre mezhep ne için dört olmuştur?

Cevap: El bir tane olduğu halde, parmakların beş tane oluşu nasıl bizim iş görmemizi kolaylaştırmakta ise, mezheplerin durumu da aynen öyledir. Hepsi İslam esaslarına bağlı olup, halkın kolaylığı içindir.

12 - Soru: Vehhabilik nedir, hangi ülkede mevcuttur?

Cevap: "Selefi'lik iddiası içinde kamufle edilmiş, sarılıp sarmalanmış bir "Mücessime" sempatizanlığıdır. Suudi Arabistan'dan kaynaklanmaktadır. Orada tahsil görmüş bazı kimseler tarafından veya bu işin çığırtkanları vasıtası ile İslam aleminin birçok beldesine sıçramıştır.

13 - Soru: Bizim mezhep (Hanefi) de altın diş yasak mı?

Cevap: Dişinde çürük falan yok iken keyf ve süs için yaptırılırsa hem gusle mani, hem de altınla zinetlenmek erkeğe haramdır. Fakat dişlerindeki çürük sebebiyle yaptırılacak ise, bu zaruret halidir. Zaruret halinde ve zaruret miktarını geçmemek şartı ile diş doldurtmak veya altın kaplatmak İmam Muhammed'e göre caizdir.

14 - Soru: Ramazan ve Kurban Bayramı namazları biz Hanefîlerce vacib bulunmaktadır. Diğer üç mezhepte bu namazların hükmü nedir?

Cevap: Maliki ve Şafii mezheplerinde, bu namazlarla ilgili iki hüküm vardır. Birinci hüküm, bu namazlar sünnet, diğer bir kavle göre farzdır. Hanbeli mezhebinde ise farz-ı kifayedir.

15 - Soru: Sehiv secdesi, biz Hanefilere göre vacibtir. Şafii mezhebine göre bu secdenin hükmü nedir? Zira bulunduğumuz yerlerde Şafii bir imama uyduğumuz oluyor. Durumu bilmemizde fayda vardır?

Cevap: Sehiv secdesi, gerek Şafii gerekse Maliki mezheplerinde "sünnet" bulunmaktadır. Ancak şu var ki, imam sehiv secdesi yapacak olursa, bu mezhepteki kimsenin imama uyarak secdeyi yapması vacib olur.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
28 Şubat 2008       Mesaj #15
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
BEŞ VAKİT NAMAZ

1 - Soru: Sabah namazını kılamayan bir kimse, cuma ve cenaze namazı kılamaz diye iddialar oluyor. Bu hususta cevabınızı rica ederim.

Cevap: Her namazın mükellifiyet ve sorumluluğu ayrı ayrıdır. Kıldığı namazın borcunu ödemiş ve sevabına erişmiş olur. Bir kimsenin kılamadığı namazdan sorumlu olması, diğer namazları kılma emrini ortadan kaldırmaz.

2 - Soru: Bütün namazların sünnetleri evvel kılınıyor da niçin akşam namazının farzı evvel kılınıyor?

Cevap: Bu durum Hanefi mezhebine göredir. Şafii mezhebinde ise akşamın hem farzından önce hem de farzını takiben sünnet namaz kılınmaktadır.

3 - Soru: Sabah namazından sonra Kur'an okunduğu zaman "Haşr" suresinin son sayfasını okurken, sondan üç ayeti okuyorum. Bazı imamlar, yukarı ayetlerden okunmasını tavsiye ediyorlar. Bu hususta izahat verirseniz memnun oluruz.

Cevap: Ma'kıl b.Yesar'dan Tirmizi'nin rivayet ettiği Hadis-i Şerifte sure-i Haşr'ın son üç ayetini okumak tavsiye edilmiştir. Buna hiçbir ilave yapmak doğru olmaz. Yapılan işin çokluğundan ziyade, Allah Resulü'nün (sav) tavsiyesine uygun olarak yapılmasına dikkat etmelidir.

4 - Soru: Peygamber Efendimiz'den (sav) önce gelip geçen peygamberlere kaç vakit namaz tebliğ ile emrolundu? Onlar da bizim kıldığımız gibi kılıyor idiyse, ka'dede okunan "Ettehiyyatü" yerine ne okuyorlardı? Zira bu dua Peygamberimiz'e Mirac'da hediye edildi.

Cevap: Bilinen bir şey varsa, o da bizden evvelki ümmetlere elli vakit namazın farz kılındığıdır. Namaz içinde neler okudukları hususuna gelince, bu nokta, meselenin teferruat noktasıdır. Bunu bizim bilmemize imkan ve sizin öğrenmenize de bir zaruret görmüyorum.

5 - Soru: Beş vakit namazlara göre bu surelerin okunmasındaki tertip nasıl olacaktır?

Cevap: İster imam olsun isterse kendi başına namaz kılsın, mukim olan kimse için sünnet olan kıraette, sabah namazında ve öğle namazmda Fatiha'yı okuduktan sonra "Tıval-i mufassal" adı verilen surelerden; ikindi ile yatsı namazlarında, "Evsat-ı mufassal" diye adlandırılan surelerden; akşam namazında ise "Kısar-ı mufassal" adı verilen surelerden bir sure okumaktır.

6 - Soru: Namazın farz olması Mekke'de mi, yoksa Medine'de mi olmuştur?

Cevap: Bunda ulemanın ittifakı vardır. Namaz Mekke'de iken farz olmuştur. Peygamberlik ile birlikte namaz da farz kılınmıştır. Bu farziyyet iki vakit olarak başlamış olup, Miraç gecesinde beş vakte çıkarılmıştır.

7 - Soru: Bir insan, beş vakit namazın farz olanını, nafile olandan ayın edemese namazını nasıl kılması gerekir?

Cevap: Kişi, namazlarını farzları ile sünnet olanını birbirinden ayırt edemeyecek durumda ise, bunları öğrenip bilesiye kadar, namazlarının hepsini farz niyeti ile eda eder. Mesela, sabah namazını ikişer ikişer eda etmekle beraber, onların dört rekatını da farz olarak eda etmesi gerekir. Ta ki farz olan namazları nafile olarak kılmış olmasın. Nafile namazları farz olarak kılmak mümkün ise de farzları nafile niyeti ile eda etmek caiz değildir.

8 - Soru: Mihrabın önünde bir vakitte iki farz kılınır mı?

Cevap: Cemaatle farz kılındıktan sonra, ikinci defa cemaat olunması halinde mihraptan başka bir yerde cemaat teşkil etmelidir.

9 - Soru: Akşam ve yatsı namazlarının farzlarının birinci ve ikinci rekatlarında açıktan okuyup, daha sonraki rekatlarda ise gizli okumanın hikmeti nedir?

Cevap: Gündüz namazlarında ilahi tecelliyat ağır, gece namazlarında ise daha hafif bulunmaktadır. Bu sebeple, gündüz namazlarında gizli okumak emrolunmuş bulunmaktadır. Zira açıktan okumakta da ağırlık vardır. İki ağırlığın bir arada bulunmaması için böyle emredilmiştir. Gece namazlarındaki tecelliyat hafif bulunduğundan, açıktan okumak vacib olmuştur.

- Behce Fetvalarından: "Kıyam'ın farz olması, farz olan namazlara mahsustur" (H.Ec. 1/9)

Açıklama: Kıyam'ın rükün oluşu, farz ve vacib namazlara mahsustur. Sünnet ve nafile namazlarda kıyam sünnettir. Bu itibarla, bir özür bulunmadığı halde, oturarak nafile namaz kılınabilirse de ayakta kılmak evladır.

- Behce Fetvalarından: "Farzları dörder rekat olan namazların ikişer rekatı, hicretten önce; ikişer rekatı da hicretten sonra farz olunmuştur" (H.Ec. 1/8)

Açıklama: İslam'ın başlangıcında namazlar, mukim ve misafir bulunan her Müslümana ikişer rekat farz kılınmıştır. Daha sonra, mukimin namazı dörde çıkarılmış, misafirinki iki rekat olarak bırakılmıştır. Bahsi geçen yükselme, fetvada ifade edildiği gibi, hicretten sonraki tarihe tesadüf etmektedir.

10 - Soru: Finlandiya'da gece ve gündüzler 48 saattir. Burada yaşayan insanların veya buraya gelen Müslümanların namaz kılmaları veya Ramazan'da oruç tutma hükümleri nasıl olmalıdır?

Cevap: Bu mevzu ile ilgili cevabımızı "Tenkidlerim, Tedkiklerim" adlı kitabımızdan naklen aşağıya alıyoruz: "Şimal kutbunda namaz ve orucun edasına gelince; önce şu hususu belirtmek isteriz: Bu ibadetler vakitle şartlıdır. Fıkıh kitaplarında açıklanan zamanları girdiğinde sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazları eda olunur. Bazı memleketlerde, güneş battıktan biraz sonra tan yeri ağarıp şafak sökmektedir. Bu gibi memleketlerde yatsı namazı vakti bulunmadığı için, o bölgede yaşayan halk, yatsı namazı kılmakla mükellef tutulmamıştır. Gece ile gündüzü normal zaman şartlarına göre bir yıl devam eden kutuplarda bulunacak bir Müslüman için, senede beş vakit namaz kılma mükellefiyeti vardır. Vakitleri girince bu namazlar eda olunur. Bu hüküm, oradaki yaşama zorluklarına karşı ilahi bir kolaylık ve istisnai bir hüküm teşkil etmektedir.

Oruç, Ramazan hilalinin görülmesi ile başlayan ve tan yerinin ağarmasından akşama kadar yemekten, içmekten ve nefsani arzulara uymaktan -Allah Teala'ya kulluk niyyeti ile- kendini tutmaktır.

Tan yerinin ağarması ile güneşin batması altı aydan aşağı olmayan bu yerde oruç tutmaya imkan yoktur. Ramazan hilalini görmek de müyesser olmayınca, bulunmayan bir vaktin orucunu tutmak mükellefiyeti olmaz. Bu bölge ile ilgili olarak takip edilecek ve ihtiyata uygun düşen bir yol vardır. Kuzey kutbuna en yakın ve 24 saatlik normal günü bulunan bir beldenin namaz vakitlerini tespit edip o saatler geldiğinde beş vakit namazı kılar. O beldenin imsak ve iftar vakitlerini esas alarak ihtiyaten o kadar müddet bir zaman oruçlu gibi hareket eder.

Kitap, sünnet, icma ve Kıyas-ı Fukaha diye ifade edilen dört delil ve ana kaynak içinde, aranılacak mesele erbabına açıktır.

11 - Soru: Zeval vakitlerinin kerahet vaktinden olduğu malumdur. Yalnız cuma gününe mahsus olmak üzere bir istisna var mıdır?

Cevap: Zeval vakti, namaz kılmanın mekruh sayıldığı vakitlerden biridir. Ancak, İmam Şafii cuma gününü bu kerahetten müstesna tutmuştur. Mezkur günün vaktinde camii şerife gelen kimsenin "Tahiyyetü'l-mescid" namazını kılabileceği Şafii fıkhında açıklanmaktadır. (el-Fıkh ala mezahibi'l Erbea c. l, s. 272) Hanefi müctehidlerinden İmam Ebu Yusuf'un görüşü de bu istikamettedir. (Büyük İslam İlmihali 3. kitap, madde 406)

12 - Soru: Ben, yatsı namazına bir saat kala işten geliyorum. Akşam namazını kılayım mı, yoksa kazaya mı bırakayım?

Cevap: Namazınızı hemen kılınız. Kazaya bırakmanız doğru olmaz. Akşam namazınızı yıldızlar iyice belli oluncaya kadar bırakmadan kılmak sünnettir.

13 - Soru: Bahsi geçen kitabın gene 190. sayfasında, "Seyahat edenler ve zamanları çok dar olanlar, öğle ile ikindi namazlarını, öğle vaktinden güneş batıncaya kadar, ne zaman olursa olsun; akşam ile yatsıyı, gecenin hangi saatinde olursa olsun, bir arada kılmaya mezundurlar" demektedir. Bu hususta ne dersiniz?

Cevap: Böyle bir müsaade, Hanefi mezhebinde, sadece hacılar için ve arefe günü ile sınırlı olarak vardır. Yazarın ifade ettiği gibi değil, ikindi ve öğle namazını öğle vaktinde, "Cem'u takdim" suretiyle kılacak; akşam ve yatsıyı, yatsı vaktinde Müzdelife'ye vardıktan sonra "Cem'u te'hir" suretiyle eda edecektir. İmam Şafii, bunu bir isyan ve günah işlemek için yapılmayan seyahat ve seferilik için de geçerli kabul etmiş bulunmaktadır. Yazarın fıkhi yanlışları düzeltilecek olursa İmam Şafii'nin görüşüne yaklaşmış olur.

14 - Soru: Bir kimse sabah namazını vaktinde kılamayıp güneş doğduktan sonra kılsa, eda diye mi, yoksa kaza olarak mı niyet eder?

Cevap: Bir şahsın güneş doğduktan sonra ve kerahat vaktinin çıkmasını takiben kılacağı namaz, eda değil, kazadır. Ancak; bu namaz öğleden önce kılınacak olursa sünneti ile birlikte kaza edilir. Daha sonra kılınır ise yalnız farzını kaza etmek gerekir. Bir namazı vaktinde kılmaya gayret göstermeli, şayet kazaya kalmışsa daha fazla geciktirmeden onu kazaya çalışmalıdır.

15 - Soru: Yatsı namazı, yaz günlerinde, akşam namazından iki saat sonra; kışın bir buçuk saat sonra oluyor. Böyle bir kayıt mevcut mu?

Cevap: Namaz vakitleri saatle dondurulamaz. Şer'i ölçülere göre tesbit edilir ve bu tesbitin hangi saat ve dakikaya rastladığı açıklanır. Bu itibarla yatsı namazının vakti güneş battığı zaman ufukta beliren "Şafak"ın kaybolması ile başlar. Şafak, İmam Azam'a göre, ufuktaki beyazlık; İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'e göre ufukta görülen kırmızılıktır. (Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerinin görüşü de böyledir) Bahsi geçen şafak'ın kaybolması, kışın kısa sürmekte, yazın ise daha uzun devam etmektedir.

16 - Soru: Beş vakit namazların kılınması ile ilgili vaktin giriş ve çıkış zamanlarından başka, edaları için müstahab görülen vakitler var mıdır?

Cevap: Evet, vardır. Şöyle ki:

a) Sabah namazında "İsfar", yani ortalığın aydınlanmasına kadar bırakmak müstehabtır. Bu hükümden hacıların Müzdelife'de kılacakları sabah namazı müstesna bulunmaktadır. Zira onlar, tanyeri ağarınca sabah namazını kılıp peşinden vakfe yapacaklar, daha sonra Mina'ya hareket edeceklerdir.

Sabah namazında "îsfar" sünneti, cemaatle namaz kılan imam ve ona uyan kimselere mahsus değildir. Tek başına namaz kılacak kimse için de "İsfar" sünnet bulunmaktadır. Bu, senenin her mevsiminde, yazda ve kışta sünnettir.

b) Öğle namazını -yaz mevsimine mahsus olmak üzere- ortalığın biraz serinlemesine tehir etmek müstehabtır. Bu tehir, sadece sıcak iklim halkı için değildir. Her yerde uygulanması müstehab bulunmaktadır.

c) İkindi namazını, güneşin parlaklığının değişikliğe uğrayacağı bir zamana kadar bırakmamak kaydiyle, yazda ve kışta biraz tehir müstehabtır. Gözün kamaşmayacağı bir vakte kadar geciktirilmesi kerahat-i tahrimiyye ile mekruhtur. Hava bulutlu olursa, böyle bir kerahet vaktine kadar geciktirme korkusu bulunduğundan, vaktin girdiği yakinen ve kesin olarak belli olduktan sonra ikindiyi kılmakta acele etmek müstehabtır.

d) Akşam namazını vakti girince hemen kılmak müstehabtır. Yani bu namazda bir tehir mevzu bahis değildir. Yaz ve kış uygulanacak usul budur. Sadece hava bulutlu olduğunda, namazı güneş batmadan kılmak korkusu bulunduğundan, acele edilmemesi ve güneşin battığı kesin olarak belli olasıya kadar geciktirilmesi müstehab olmaktadır. Bir de sofranın hazırlanmış olduğu sırada akşam namazı vakti olsa, önce yemeği yemeli, daha sonra namazı kılmalıdır. Peygamber Efendimiz (sav), "Akşam yemeği ile akşam namazı bir araya gelirse akşam yemeği öne alınır" buyurmuşlardır. Bilhassa Ramazan günlerinde bu cevazla amel etmek münasip olur.

e) Yatsı namazını gecenin ilk üçte bir vaktine kadar tehir etmek müstehabtır. Bu geciktirmeyi, yaz günlerinde uygulamak, cemaatin azalmasına yol açacağından, sadece kış mevsimlerinde yapılmalıdır.

17 - Soru: Akşam namazının son vakti ile yatsı namazının giriş zamanı olan "Şafak" ne demektir?

Cevap: İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'e göre "Şafak", güneşin battığı ufukta görülen kırmızılıktır. İmam-ı Azam Hazretleri'ne göre ise, kırmızılıktan sonra görülen beyazlıktır. Kırmızılık kaybolduğunda, İmameyn'e göre akşam vakti çıkmış; beyazlık kaybolduğunda Ebu Hanife Hazretleri'ne göre akşam vakti çıkmış ve yatsı namazının vakti girmiş olur.

18 - Soru: Köylerde bazı alimler, akşam ezanından bir buçuk saat sonra yatsı kılınabilir demişler. Buna karşı siz ne dersiniz?

Cevap: Namazlar saatle değil vakitle tayin edilir. Bu vakit, yazda ve kışta değişik olur. Bilhassa yazın, akşamla yatsının arası iki saate yaklaşmaktadır. Yazda ve kışta bir buçuk saat olarak vaktin dondurulması, her mevsimde geçerli bir ölçü olamaz.

19 - Soru: Yalnız nafile kılınması mekruh olan tanyerinin ağarmasından güneş doğasıya kadar olan zaman ile ikindinin farzını kıldıktan sonra güneşin sararması vaktine kadar olan vakitlerin dışında nafile namaz kılmak mekruh olan başkaca vakitler var mıdır?

Cevap: Evet, vardır.

1- Akşam namazının farzından evvel nafile namaz kılmak mekruh bulunmaktadır.

2- Bayram namazlarından önce evde ve camide nafile kılmak mekruhtur.

3- Bayram namazından sonra sadece camide nafile kılmak mekruhtur.

4- Cuma günü hatip minbere çıktığı zamandan farzı bitiresiye kadar nafile kılmak mekruhtur.

5- Farz namaz için ikamet olunduğu sıra nafile kılmak mekruhtur. Bu hükümden sabah namazının sünneti müstesnadır.

6- Arafat'ta cem'u takdim suretiyle, Müzdelife'de cem'u tehir yoluyla kılınan iki farzın arasında o namazlarla ilgili sünnetler kılınmaz.

7- Vaktin farzı olan namazın pek dar bir zamana kalması halinde, sadece farzı kılmak gerekir. Nafile ile iştigal, farzın kazaya kalmasına yol açabileceği gerekçesiyle, mekruh görülmektedir.

- Netice Fetvalarından: "Şafak kaybolmadan önce tanyeri ağaran bir beldenin Müslüman halkı üzerine yatsı namazı ve vitir (kılmak) vacip olmaz" (H.Ec. 1/8)

Açıklama: Namaz ibadeti, vakitle alakalı bir farzdır. Bazı memleketlerde akşam namazından sonra şafak sökmeye başlar. Buralarda yaşayan Müslümanlar, yatsı vaktine erişmediği için bu namazla ve vitir ile mükellef olmazlarsa da bunları kaza yolu ile kılmak, ihtiyata uygun olur. Vacip olmaz demek, kılındığı zaman caiz olmaz manasında anlaşılmamalıdır. Kılınmasından sorumlu olmamak ayrı bir husus, kaza edilmesi halinde sevabına erişmek ayrı bir mesele olarak mütalaa olunmalıdır.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
29 Şubat 2008       Mesaj #16
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
ABDEST

1 - Soru: Öğlenci ve sabahçı olduğumuz zaman, devamlı şekilde abdestlerimizi iş yerinde alıyoruz. Yalnız ayak yıkama yeri, yüzümüzü yıkayacağımız yere 9-10 metre uzak. Tabii içimizde Hıristiyanlar da olduğu için, "Burası ayak yıkama yeri değil" diyorlar. Elimizi, yüzümüzü ve kollanmızı yıkayıp, ayaklarımızı da bundan 10-15 metre uzaklıktaki bir yerde yıkıyoruz. Bu abdestle de namaz kılıyoruz. Caiz mi, değil mi?


Cevap: Abdest uzuvlarının birbiri peşine yıkanması, Hanefi mezhebine göre sünnettir. Bu sebeple yüzünüzü yıkadığınız yerden 15 metre ilerdeki çeşmeden ayağınızı yıkayarak aldığınız abdestle namaz kılmak caizdir.

2 - Soru: Abdest alırken başımızın dörtte birini mesh manasını nereden anlıyoruz?

Cevap: Abdestin farziyyeti ile ilgili sure-i Maide'nin 6. ayeti, başı meshetmeyi farz kılmıştır. Farz kılınan miktar hususunda müctehidlerin içtihadı ve ihtilafı bulunmaktadır. İmam Ebu Hanife'nin içtihadı dörtte bir miktarın meshedilmesidir. Muğire b. Şube'nin rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif buna mesned olmaktadır. Bu sahabi diyor ki: "Peygamber (sav) bir kavmin süprüntülğüne geldi de küçük abdest bozdu, sonra abdest aldı, başının nasiyesine ve mestleri üzerine mesh etti." Nasiye, alın tarafına doğru uzayan saçların bulunduğu başın tepe kısmıdır. Bu ictihadda bulunan ilim erbabı ve müctehidler, "Bi rüusiküm"deki banın teb'iz için olduğu görüşündedir.

3 - Soru: Namaz kılmasak bile gerektiği zaman namaz abdesti almak, beyhude bir hareket midir? Dinen açıklamasını yapar mısınız?

Cevap: Abdest, namaz, tavaf ve Kur'an-ı Kerim'e el sürmek için farz (şart) tır. Sair hallerde abdestli bulunmak bir fazilettir. Fakat namaz kılmayınca abdestten beklenen fayda tam olarak doğamaz. Her zaman abdestli bulunmanın hikmet ve faydalarından biri de "şeytanın o kimseye namazı bıraktırmaktan ümit kesmesidir." Bir kimse namaz kılmayınca şeytanın ümitlenmesine imkan vermiş ve Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanamamış olur. Namaz kılmadığı halde abdestli bulunmak, devamlı çorap giyip de pantolonsuz gezmeye benzer. Dünyada ahirete giden yolun üzerinde birçok haramiler var. Olmaya ki onlara kapılasınız. Olmaya ki onlara kapılanıp, İslami vazifelerden uzak kalasınız.

4 - Soru: Farz namazların dışındaki vakitlerde, hayrat suyundan alınan bir abdestle en az bir nafile namaz kılmak gerektiğini duyuyoruz. Bu hususta ne dersiniz?

Cevap: Bu tavsiye, yapıldığı zaman sevap olan, yapılmadığı zaman günah bulunmayan bir husus olmaktadır.

5 - Soru: Abdestsiz gezdiğim zaman huzur duyamıyorum ve işim rast gitmiyor. Bu sebeple, abdestli durmaya devam etsek ve fakat aldığımız abdestle nafile namaz kılmasak sorumlu olur muyuz?

Cevap: Bu abdestle nafile namaz kılamadığınız zaman sorumlu olmazsınız. Bir ayet de okusanız hakkını ödemiş olursunuz.

6 - Soru: Ben, abdest ve gusülde şüphelere düşüyorum. Yani, guslü yaptığım zaman "Acaba guslüm oldu mu?" diyor, abdest aldığımda da buna benzer şüpheler içimi kemiriyor. Ben, zaman geliyor da tekrar tekrar abdest alıyorum. Bana abdest ve gusülden tafsilatlı olarak bahseden bir kitap tavsiye eder misiniz?

Cevap: Vehim şeytandandır. Onun şerrinden korunmak için Euzü okuyunuz. Allah(cc)'a sığınınız ve Ayetü'l-Kürsi'yi okuyunuz. Dikkatlice abdest aldıktan sonra gelen bu vesveseye asla kapılmayınız ve içinizden gelen sese "abdestim abdest, guslüm gusüldür. Kör olası şeytan, sen kahrından çatla" diye onunla alay etmek gerekir. Tavsiye edeceğimiz kitaplar, evhamı gidermek için değil, bu husustaki fıkhi ve dini bilgilerinizi genişletmeye yarar. Büyük İslam İlmihali (Ö.N. Bilmen'in) ve Nimetü'l-İslam'ı okuyunuz.

7 - Soru: Abdestin farz olan mahallerini yıkayıp geri kalan taraflarınınn terk edilmesi caiz midir?

Cevap: Asla böyle bir şey doğru ve caiz değildir. Onların faydası olmasaydı Peygamber Efendimiz (sav) terk ederdi. Sünnetlerin ihmali, bid'atların ihyasına ve çoğalmasına yol açar. Bundan dolayı, her zaman ve hele asrımızda sünnetleri ifada azami gayret göstermelidir.

8 - Soru: Abdest alırken ağıza su vermek sünnet olduğu halde gusulde farz olmaktadır. Bunun sebebini açıklar mısınız?

Cevap: Abdestle ilgili Ayet-i Kerimede yüzün yıkanılması emredilmiştir. Yüz, saçın bittiği yerden çene altına kadar ve iki kulak arasında yer alan kısmın dışıdır. Burayı yıkamakla farz yerine gelir. Gusulde ağız ve burunun içi, vücudun dış kısmından kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu sebeple ağız ve burun içinin yıkanılması gusulde farz, abdestte ise sünnettir.

9 - Soru: Suyu ile abedst alınan bir havuza para atmakta bir beis var mıdır? Bu havuzdan abdest almak caiz midir?

Cevap: Bu davranış bir israftır. Malı sokağa atmak gibidir ve ayrıca bid'attır. Fakat içine para atılmış olması, havuzun suyu ile abdest almaya engel olmaz.

10 - Soru: Tuvalette abdest almakta bir mahzur var mıdır?

Cevap: Başka bir yerde abdest almak imkanı bulunmadığı zaman helada da abdest alınabilir. Ancak, buralar temiz olmadığı için dualar okunamaz.

11 - Soru: Bir kimse, abdest alırken, abdest uzuvlarından birini unutuyor. Namazı kıldıktan sonra hatırlıyor. Yeniden abdest alıp namazı iade edecek mi?

Cevap: Evet, o uzvu da yıkayarak abdestini tekrar alması ve namazını tekrar kılması gerekir.

12 - Soru: Abdestin farzlarının dört olduğunu biliyoruz. Bazı kimseler bunun altı olduğunu iddia etmektedirler. Bunların iddiası dini esaslara uygun mudur?

Cevap: Evvela şunu belirteyim ki, bu, dine aykırı olmayıp, tafsilata ihtiyaç gösteren bir husus olmaktadır. Hanefi mezhebinde farz olarak kabul edilen şeyler, diğer mezheplerde de farzdır. Zira hakkında ayet bulunmaktadır. Bundan sonra, diğer üç mezhebin müctehidleri tarafından farz olduğuna hükmedilmiş şeyler de vardır. Şöyle ki: İmam Şafii, abdestin farzlarının altı olduğunu belirtmiş ve bizim bildiklerimizin üzerine "Niyyet" ile "Tertibe riayet'in farz olduğu ictihadında bulunmuştur. Niyyet, İmam Malik'e göre de farzdır. Ahmed bin Hanbel, tertibin farz olması hususunda İmam Şafii ile ictihad etmiş bulunmaktadır.

13 - Soru: Üzerinde ayet bulunan veya Allah (cc) adı bulunan bir parayı abdestsiz olarak almak nedir?

Cevap: Mekruhtur.

14 - Soru: Şia'nın abdestte ayaklarını mesh etmelerinin bir dayanağı var mıdır?

Cevap: Şia'nın hangi harekelinin sağlam bir dayanağı vardır ki, bunda mesned arayalım. Ehl-i sünnete muhalif kalmayı şiar edindikleri için her hususta muhalefeti şuur haline getirmişlerdir.

Şia, Maide suresinin altıncı ayetini "ve ercüliküm" şeklinde mecrur olarak okuyan kıraat imamlarının okuyuşundan hareketle kendisine ahkam çıkarmaktadır. Böyle okunması halinde, "Vemsehü bi rüüsiküm" cümlesi üzerine atıf olmakta, başınızı mesh ediniz, cümlesinin üzerine atfedilen kelimeye de onun hükmünü yükleyip ayaklara meshedileceği hükmünü vermektedirler. Önce şunu belirtmek isteriz ki, kıraat imamlarının hepsi böyle okumakta değildir. Nafi, İbni Amir ve Kisai, Nasb ile "Ve ercüleküm" okumaktadırlar. Mecrur olarak okuması halinde mana yönünden değil, lafız yönünden mütabeate binaen olmaktadır. (Nimetü'l-İslam, Kitabü't-Taharet c. 66). Mecrur olarak okuma, "Cerri civari ve tenasüb-ü kelam içindir" Tefsir-i İbni Kesir, c. 2, s. 26) Mecrur okunduğu zaman meshin cevazı çıplak ayağa değil, ayakta mest varsa onun üzerine mesh etmekle kayıtlıdır. (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 93)

15 - Soru: Acaba Hz. Ali (ra) çıplak ayağının üzerine mesh etti mi?

Cevap: Bilakis Hz. Ali (ra), "Ayaklarınızı topuklara kadar yıkayınız" diye emir buyurmuştur. (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 93) Hz. Ali bir gün halkın arasında hüküm vermekte iken mübarek çocukları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'in abdest ayetinin ayaklarla ilgili cümlelerini mecrur olarak "Ve ercüliküm" ibaresiyle "Ve ercüleküm" okumuş ve şöyle devam etmiş ve "Kelamdan" (varid olanın) önü de sonu da budur" demiştir. Ashabın ulemasından bulunan Abdullah bin Mes'ud ve Abdullah bin Abbas (ra) da, "Ve ercüleküm" okurlardı. (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 93)

Nezzal bin Sebre, Hz. Ali (ra)'den naklederek demiştir ki: Ali (ra) öğle namazını kıldırdıktan sonra, Küfe meydanında halkın arasına oturmuştu. İkindi vaktine kadar orada kaldı. İkindi olunca bir su küpünün yanınaa vardı. Bir avuç dolusu su alıp onu yüzüne, ellerine, başına ve iki ayağına sürdü, sonra ayağa kalkıp onun artanını ayakta olduğu halde içti, sonra, "Halktan bazı kimseler, ayakta su içmeyi kerih görüyorlar. Resulullah (sav), benim yaptığımı muhakkak yapmıştır" dedi ve şöyle devam etti: "Bu, abdestini bozmayanın abdestidir" dedi.

Hazret-i Ali'ye (ra) nisbet edilen ve ayaklar üzerine meshetmekle ilgili bunun dışında bir beyan yoktur. Abdesti olanın eline, yüzüne, başına ve ayaklarına su sürmesi, serinlemek için olmaktadır. (Tefsir-i İbni Kesir, c. 2, s. 26)

İbni Arabi demiştir ki: "Ulema, ayağı yıkamanın vacip olduğu üzerinde ittifak etmiştir. Taberi'den başka bunu reddedeni bilmiyorum." (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 91) Bu kelimeyi mecrud olarak "Ve ercüliküm" okuyanlardan bir kısmı "Ayakları mesihten murat, yıkamaktır" demişlerdir. Sahih olan da budur. Zira mesh kelimesi, sıvazlamak ile yıkamak arasında müşterek bulunmaktadır. Bazen yıkamada bazen de meshetmekte kullanıldığı olmuştur. (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 92)

Peygamber Efendimiz abdestlerinde ayaklarını yıkamış ve "Bu bir abdesttir ki, Allah bundan başkasını kabul etmez" buyurmuştur. (Tefsir-i İbni Ke-sir, c. 2, s. 26; Nimetü'l-İslam; Kitabü't-Taharet, s. 66)

Abdullah bin Zübeyr'e (ra), Peygamber Efendimiz(sav)'in nasıl abdest aldığı sorulmuş idi. Bir kap su istedi ve onlara göstermek için Peygamber Efendimiz'in aldığı şekilde abdest aldı: Önce üç defa ellerini yıkadı, sonra üç defa mazmaza ve istinşak yaptı, sonra da üç defa yüzünü yıkadı, sonra dirsekleriyle birlikte üç defa kollarını yıkadı, sonra başını meshetti de ellerini bir defa öne, bir defa da geriye götürdü, sonra topuklarına kadar iki ayağını yıkadı. (Tefsir-i Kurtubi, c. 6, s. 96)

Şayet ayakta farz olan, mesih olsaydı veya mesih caiz bulunsaydı, yıkamayı terk etmek üzerine vaid (korkutucu beyan) vaki olmazdı. Zira meshetmek ayağın her tarafını kaplamak değil, ancak mestin üzerine olduğu gibi, bazı yerlere elin temas etmesidir. (Tefsir-i İbni Kesir, c. 2, s. 27)

Bir de Peygamber'in (sav) Buhari ve Müslim'de Abdullah bin Amr ile Ebu Hüreyre'den (ra) rivayet edilen hadis-i şeriflerinde "Abdestinizi ikmal ediniz. (Kuru kalan) ökçelerin vay ateşten haline" buyurmaktadır. Aynı metinle bir hadis-i şerifi Müslim, Hz. Aişe'den (ra) rivayet etmiştir. (Tefsir-i İbni Kesir, c. 2, s. 26) Peygamber (sav), abdest alan bir adamın ayağının üzerinde tırnak kadar bir yerin kuru kaldığını görmüş ve "Kuru kalmış ökçelerin vay haline" buyurmuştu. Hz. Enes (ra) nakletmektedir: Peygamber'e (sav) bir adam gelmiş, orada iken abdest almış ve ayağının üzerinde tırnak kadar bir yeri kuru kalmıştı. Bunu gören Peygamber (sav), "Dön de abdestini güzel al" buyurdu. (Tefsir-i îbni Kesir, c. 2, s. 27) Bu hususta daha fazla bilgi için gerek tefsir gerekse fıkıh kitaplarının geniş bilgi ihtiva edenlerim gözden geçirmeleri tavsiye olunur.

16 - Soru: Mesh ne demektir? Ve başın mesihteki mahalli neresidir?

Cevap: Mesh, başka tarafta kullanılmamış bir yaşlığı bir yere değdirmekten ibarettir. Başın, kulağın üst tarafında kalan yerin dörtte birini mesh farz olmaktadır.

17 - Soru: Kişi, abdest aldıktan sonra bazı yerlerin kuru kaldığına dair şek etse ne yapar?

Cevap: Kuru kaldığına dair kesin bilgisi yoksa şekke itibar yoktur.

18 - Soru: Gözler, yüz üzerindeki birer uzuv olduğu halde neden gözlerin içini yıkamıyoruz?

Cevap: Gözlerin içini yıkamak zarar vereceği için abdestte ve gusülde yıkanması caiz değildir.

19 - Soru: Abdest aldıktan sonra başını tıraş ettiren kimsenin yeniden başını mesh etmesi gerekir mi?

Cevap: Mesh etmesi lazım gelmez. Zira, saçlar kesilmekle hades (abdest bozulması) vaki olmuş değildir. İkincisi, başı mesh etme farzı sakıt olmuştur. Düşmüş olan bir mükellefiyet geri gelmez.

20 - Soru: Abdest veya gusülden sonra tırnak kesen kimsenin orayı tekrar yıkaması gerekir mi?

Cevap: Gerekmez. Sadece orayı yıkamak müstehab olur.

21 - Soru: Bir insan abdest almış, daha sonra kolunda bir kuru yer kaldığını görmüş olsa ve eliyle o kuruluğu gidermiş olsa, acaba bu abdest tamam olur mu?

Cevap: Abdestte her uzuv müstakil bir uzuv olarak kabul edilmektedir. Koldaki kuru yer, aynı koldaki yaşlılıkla giderilebilir. Böyle yaparak abdestini tamamlamış olur.

22 - Soru: Taharet-i suğra ne demektir?

Cevap: Abdestsizlik halini gidermek, yani abdest almak demektir.

23 - Soru: İştiyak ne demektir?

Cevap: Misvak kullanmak demektir.

23 - Soru: Teşvis ne demektir?

Cevap: Misvake bedel olarak dişleri parmakla temizlemek demektir.

24 - Soru: Teslis ne manasına gelmektedir?

Cevap: Bir fi'li üçlemek, üç defa yıkamak manasına gelmektedir.

25 - Soru: Tahlil ne demektir?

Cevap: (Parmaklarını) aralamak, parmak aralarını temizlemek demektir.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
EDEBALİ - avatarı
EDEBALİ
Ziyaretçi
1 Mart 2008       Mesaj #17
EDEBALİ - avatarı
Ziyaretçi
Nikahı düşenler düşmeyenler

Sual: Bir erkeğe, ana-babasının hala ve teyzesi, bir kadına da, ana-babasının amca ve dayısı mahrem midir? Kimler kimlerle evlenemez?
CEVAP
Önce usül ve füru meselesini bilmek gerekir.
Usül, ana-baba, bunların ana-baba, dede ve büyük anneler. [Ananın anası ve babanın anası, bunların anaları.]
Füru ise, evlatlar, bunların çocukları ve torunlarıdır.

İlmihallerdeki (Hala ve teyze ile evlenilmez) ifadesinden, ana-babanın da, hala ve teyzesiyle evlenilemeyeceği anlaşılır. Çünkü bir kadına, erkek ve kız kardeşlerinin oğulları ve bunların erkek torunları mahremdir. [Mahrem demek, evlenmesi haram demektir. Mesela annemiz, bacımız, halamız, teyzemiz bize mahremdir.]

Erkeğe de, erkek ve kız kardeşlerinin kızları ve bunların kız torunları mahremdir. Baba, halanın erkek kardeşidir. Halamıza, babamızın oğulları ve erkek torunları mahremdir. Teyzemize de annemizin oğulları ve erkek torunları mahremdir.

Erkeğe mahrem olan kadınlar
Soydan olan ve evlenilmesi erkeğe caiz olmayan yedi akraba şunlardır:
1- Analar:
Anası, ana-babasının anaları, onların da anaları mahremdir.

2- Kızlar:
Kızı, oğlunun ve kızının kızları ve torunlarının kızları mahremdir.

3- Kız kardeşler:
Ana-baba bir veya ana bir veya yalnız baba bir kız kardeşler de mahremdir.

4- Halalar:
Halası, ana-babasının halaları, dedelerinin, büyük annelerinin halaları da mahremdir.

5- Teyzeler:
Kişiye teyzesi, ana-babasının teyzeleri, dede ve büyük annelerinin teyzeleri de mahremdir.

6- Erkek kardeş kızları:
Ana-baba bir, sadece ana bir veya yalnız baba bir erkek kardeşin kızları ve bunların kız torunları da mahremdir.

7- Kız kardeş kızları:
Ana-baba bir veya sadece ana bir yahut yalnız baba bir kız kardeşin kızları ve bunların kız torunları da mahremdir.

Bu yedi kişi soydan olmayıp, süt ile de olsa yine mahremdir. Zina ile de olursa, yine haramdır. Mesela bir kimse, zina ettiği kadının kızı ile, torunu ile veya anası ile evlenemez. Sadece oğlunun sütkardeşi olan kız ile ve erkek kardeşin sütannesi ile evlenmek caizdir.

Nikah sebebi ile haram olanlar
Nikah sebebi ile sonradan akraba olan şu 4 kadınla da evlenmek erkeğe haramdır:
1- Kayınvalideler:
Kayınvalidesi haram olduğu gibi, kayınvalidesinin ve kayınpederinin anneleri de haramdır.

2- Üvey kızlar:
Hanımının, başka erkekten olan kızları, torunları, üvey oğlunun kızları ve torunları da haramdır.

3- Gelinler:
Oğlunun hanımı haram olduğu gibi, torunlarının hanımları da haramdır. Sadece üvey oğlun hanımı namahremdir.

4- Üvey analar:
Babasının hanımı, yani üvey annesi haram olduğu gibi, dedelerinin evlendiği bütün kadınlar da haramdır. Zina sebebiyle de olsa haramdır. Yani bir kimsenin, babasının veya dedesinin zina ettiği kadınla evlenmesi haram olur.

Amca kızı, dayı kızı, hala kızı ve teyze kızı ve yenge, yani kardeş zevcesi (Zirahm-i mahrem) değildir. Yani bu beş kadın, yabancı demektir. Bu beş kadın yabancı olduğundan, bunlarla evlenmek caizdir. Fakat, bunlardan ilk dördü ile evlenmek tenzihen mekruhtur. (K.Saadet)'teki, hadis-i şerifte,
(Bunların çocukları zayıf, hastalıklı olur) buyuruldu. Fakat amca kızının kızı ve amca oğlunun kızı ile, hala kızının kızı veya hala oğlunun kızı ile, dayı oğlunun kızı ve dayı kızının kızı ile, teyze kızının kızı ve teyze oğlunun kızı ile evlenmek mekruh olmaz.

Bazı kimseler, Hazret-i Ali'nin amcasının kızı ile evlendiğini söylüyorlar. Bu yanlıştır. Peygamber efendimiz, Hazret-i Ali'nin amcası değil, amcasının oğludur. Yani Hazret-i Ali, amcasının oğlunun kızını aldı. Bu bakımdan tenzihen de mekruh olmadı.

Erkeğe neseb ile haram olanlar:
1- Anası
2- Büyük analar [Annesinin ve babasının annesi ve onların anneleri]
3- Kızı, oğlunun ve kızının kızları
4- Bacısı
5- Bacısının ve biraderinin kızları
6- Halası
7- Teyzesi.

Erkeğe süt itibariyle haram olanlar:
1- Süt anası
2- Süt büyük anaları
3- Süt kızı, süt oğlunun ve süt kızının kızları,
4- Süt bacısı
5- Süt bacısının ve süt biraderinin kızları
6- Süt halası
7- Süt teyzesi.

Erkeğe nikah sebebi ile haram olanlar:
Kaynanası, üvey kız, üvey anası, gelini.

Erkeğe geçici haram olanlar:
1- Hanımının bacısı,
2- Hanımının halası,
3- Hanımının teyzesi,
4- Hanımının erkek veya kız kardeşinin kızları,
5- Hanımının süt bacısı, süt halası, süt teyzesi, erkek veya kız süt kardeşinin kızları,
6- Kitapsız kâfir kadınları.

Sual: Annemin dayısı, amcası ya da babamın dayısı, amcası bana haram oluyor mu? Yani onlar benim öz dayım gibi oluyor mu?
CEVAP
Onlar sizin de öz dayınız, öz amcanız gibidir.

Sual: Hanımım üvey babam yanında bizimle benimle, bensiz annemle birlikte yemek yemek, sohbet etmek vb gibi nedenlerle bulunabilir mi?
CEVAP
Üvey babanız hanımınıza yabancıdır.


Sual: Dedemin üvey kızını nikah edebilir miyim?

CEVAP
Evet nikah edebilirsiniz.
Babanızın üvey kızını da nikah edebilirsiniz. Çünkü baba ve anne tarafından sana akraba değil.

Sual: Gelinin kocası ölse, kayınpederine olan mahremliği devam eder mi?
CEVAP
Kayınpeder öz baba gibi mahremdir.

Sual: Torunun hanımı dedeye mahrem midir?
CEVAP
Torunun hanımı, dedenin gelinidir, yani mahremdir.

Sual: Annemin üvey annesi bana ve babama yabancı kadın mıdır?
CEVAP
Evet yabancı kadındır.

Sual: Benim amcam hanımıma yabancı erkek hükmünde midir?
CEVAP
Evet, yabancı erkek hükmündedir.

Sual: Kuzenlerle evlenmek caiz midir?
CEVAP
Kuzenden kastınız amca, dayı, hala ve teyze çocukları ise, hepsi ile evlenmek caizdir. Fakat tenzihen mekruhtur. Yeğene de kuzen denebiliyor. Onlarla evlenilmez.

Sual: Üvey oğlun hanımı mahrem mi?
CEVAP
Mahrem değildir. Yabancıdır.

Sual: Üvey kızın kızı da mahrem mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Benim üvey babam, hanımıma yabancı mı?
CEVAP
Evet.

Sual: Bir babanın üvey kızı, kendi öz kızı gibi mahrem midir?
CEVAP
Evet.

Sual: Gelin, insanın kendi kızı gibi midir? Nerelerine bakmak caiz, nerelerine bakmak caiz değildir?
CEVAP
Gelin, insanın kendi kızı gibidir. Kızının neresine bakması caiz ise, gelinin de aynı yerine bakması caizdir. Erkek, nikahla alması ebedi haram olan 18 kadının, mesela annesinin, kızının ve gelininin saçına, yüzüne, gerdanına, kollarına, dizden aşağı bacağına, şehvetten emin ise, bakabilir. Göğüslerine, koltuk ve yanlarına [böğürlerine], uyluk ve dizlerine ve sırtına bakamaz.
(Bedayı)

Sual: Bir kadın, mürted amcanın yanında başı açık oturabilir mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Gayrı müslim kardeş, kayınpeder, mürted amca dayı yabancı sayılır mı?
CEVAP
Evet.

Sual: Kayınvalidenin annesi de, kayınvalide gibi mahrem mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kardeş torunu mahrem mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Babamın teyzesi yabancı mıdır?
CEVAP
Kendi teyzeniz gibidir.

Sual: Damadımın yanında başı açık durabilir miyim?
CEVAP
Kayınvalide, aynen anne gibidir. Başınız açık, kollarınız açık, diz kapağınızdan altı yani bacaklarınız açık olarak damadınızın yanında durabilirsiniz. Hiç mahzuru olmaz. Ancak genç iseniz, fazla açık durmanız iyi olmaz

Sual: Kaç yaşındaki kadına ihtiyar kadın denir?
CEVAP
55 yaşından büyük olana ayise [ihtiyar kadın] denir.

Sual: Bir erkeğe, hanımı mahrem midir, yoksa namahrem midir?
CEVAP
Mahrem, nikah düşmeyen, evlenmesi haram olan demektir. Hala, teyze gibi evlenilmesi haram olan kadınlara mahrem denir.
Namahrem, yabancı, nikah düşen demektir. Evlenilmesi haram olmayanlar, başkalarının hanımları ve bütün yabancı kadınlar namahremdir.
Bir erkeğin hanımı, onun mahremi olmadığı gibi, namahremi de değildir. Onun nikahlısı, yani helalidir.

Sual: Bir kadını kendim, kızını da oğlum için almam caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Nikahlısını, halvet olmadan boşayan erkek, bu kadının kızı ile evlenmesi caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: 16 yaşında baliğ olmayan, baliğ hükmünde midir?
CEVAP
Evet.

Sual: İki kız kardeşle aynı anda evlenmek caiz mi?
CEVAP
Caiz değildir. Caiz demek âyeti inkâr olur. Harama helal demiş olur. Kendi kız kardeşi ile evlenenin durumu da aynıdır. Annesi ile evlenenin durumu da aynıdır. Anne ile kardeş ile evlenmek caiz diyen kimse, Allah'ın bildirdiği âyeti inkâr etmiş olur. Harama helal demiş olur. Meşhur bir harama helal diyen de kâfir olur.

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Analarınız; kızlarınız, bacılarınız, halalarınız, teyzeleriniz, kardeşlerinizin kızları, bacılarınızın kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada alarak evlenmek, size haram kılındı.) [Nisa 23]

Sual: Öz ablamın kızı ile evlenmem caiz midir?
CEVAP
Abla kızı da, aynen abla gibidir. Evlenmek asla caiz değildir. Nisa suresinin 23. âyet-i kerimesinde haram olduğu yazılıdır. Ablanızın kızının kızı ile de ve bütün torunları ile evlenmeniz caiz değildir.

Hıristiyanlık ve Yahudilikte bile abla kızıyla evlenmek caiz değildir. Amca ve dayı ile, hala ve teyze ile de evlenilmez. (Nisa 23)

Sual: Üvey ağabeyim ile üvey ablam evlenebilir mi? Yani Babamın hanımı ölünce, dul bir kadınla evlendi. Bu kadının bir kızı var. Babamın da ölen karısından bir oğlu var. Bu oğlan bu kız ile evlenebilir mi?
CEVAP
Evlenebilir. Çünkü hiç akrabalığı yoktur.

Sual: Çocuklu dul bir kadınla evlendim. Bu kadının oğlunun hanımı bana yabancı mı?
CEVAP
Evet, yabancıdır. Ama bu kadının kızları size yabancı olmaz.

Sual: Hanımımın üvey annesi, bana namahrem mi?
CEVAP
Evet yabancıdır.

Sual: Dul bir kadın ile kızı var. Kadın ile babam, kızı ile de ben evlenebilir miyim?
CEVAP
Evet evlenebilirsiniz.

Sual: Bir hoca, süt bacı, genç kayınvalide, başka bir kocadan olma kızı ve benzerleriyle halvetin caiz olmadığını bildiriyor. Bunlar mahrem değil mi, bunlarla halvet caiz olmaz mı?
CEVAP
Bu kadınlar ebedi mahremdir. Ebedi mahrem olan kadınlarla halvet caizdir.
Süt kardeş ile, Genç kaynana ve Gelin ile, fitne şüphesi yani insanların suizan edip yanlış anlaması söz konusu olunca, mekruhtur. Fitne şüphesi olmayınca mekruh olmaz.

Sual: Bir erkeğin ölen hanımından olan kızı ile evli olan damadı, sonraki evlendiği hanımına mahrem mi, namahrem mi? Yani bir erkeğe, karısının üvey annesi mahrem midir?
CEVAP
Namahremdir yani yabancıdır.
EDEBALİ - avatarı
EDEBALİ
Ziyaretçi
1 Mart 2008       Mesaj #18
EDEBALİ - avatarı
Ziyaretçi
Eti yenen ve yenmeyen hayvanlar Sual: Eti yenen ve yenmeyen hayvanlar nelerdir?
CEVAP
Kurt, ayı, aslan, kaplan, pars, sincap, samur, sansar, maymun, sırtlan, fil, köpek, kedi, tilki, gelincik gibi avını köpek dişi ile yakalayan yırtıcı hayvan yenmez.[Şafii'de tilki, sırtlan, samur, sincap, gelincik yenir.] Avını pençesi ile yakalayan ve leş yiyen, çaylak, kartal, kerkenez, kuzgun, akbaba, leş kargası, yarasa, atmaca, şahin gibi kuşlar yenmez.

Haşarat, yani toprak içinde yuvası olan küçük hayvanlar helal değildir. Fare, akrep, yılan, kertenkele, kene, kurbağa, kaplumbağa, arı, sivrisinek, kara sinek, köstebek, kirpi, bit, pire gibi haşarat yenmez. [Şafii ve Maliki'de kirpi, kertenkele yenir.]

İğrenç olmayan, leş yemeyen, avını pençesi ile yakalamayan kuşlar yenir. Mesela ördek, saksağan, kumru, bülbül, keklik, deve kuşu, bağırtlan kuşu, güvercin, bıldırcın, tarla kargası, tavus, kırlangıç, baykuş, papağan, turna, serçe ve sığırcık gibi kuşlar helaldir. Hüdhüd [ibibik] mekruhtur.

[Şafii'de kırlangıç, tavus, hüdhüd, papağan, yarasa yenmez. Leylek hariç, martı ve balıkçıl gibi deniz kuşlarının hepsi yenir.]

Zürafa, geyik, ceylan, tavşan ve evcil hayvanlardan sığır, davar ve kümes hayvanları yenir.

Tezek ve başka necis şeyleri yiyen hayvanın eti kokarsa yemesi mekruhtur. Temiz şey ile beslenip, pis kokusu kalmazsa caiz olur.

[Necaset yemiş olan tavuk, koyun ve sığırı hemen kesip yemek mekruhtur. Tavuğu 3, koyunu 4, sığır ve deveyi 10 gün hapsetmek, yani necaset yedirmeyip temiz gıda ile beslemek gerekir. Şafii'de ise deve 40, sığır 30, koyun 7, tavuk 3 gün hapsedilir.]

Yalnız süt emip başka bir şey yememiş olan küçük kuzuların öldükten sonra karınlarından çıkarılan peynir mayaları temizdir. Koyun, sığır gibi ölmüş hayvanların memelerinden çıkan sütler de temizdir.

Hasta veya bayıltılan bir hayvan, diri olup olmadığı bilinmiyorsa, boğazlanırken hareket ederse veya diri hayvandaki gibi kan çıkarsa yenir. Çünkü bunlar hayat alametidir. Hayat alameti yoksa yenmez.

Hayvanların akan kanı necistir. Etteki akmayan kanı, karaciğeri ve dalağı temizdir.

Çok kimse, bilmediği için, çekirge yenmez zanneder. Çekirgenin helal olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir. Dört mezhepte de yenir.

Besmelesiz kesilen hayvan yenmez. Besmele çekmek unutulursa yenir.
Şafii'de Besmelesiz kesilen hayvanı yemek de caizdir. Maliki'de, Besmele unutulursa da yenmez.

Dinsizlerin kestiği, hayvan yenmez. Kesmeyip de, bir yerine bıçak saplayarak, alnına vurarak veya boğarak veya ilaçlayarak, elektrikleyerek öldürülen kara hayvanları, leş olur. Bunları yemek haram olur.

Müslüman kasaptan alınan bir etin, nasıl kesildiği bilinmiyorsa, helal olmak ihtimali varsa, [yani, kesenler müslüman ve dinsiz karışık ise], yemek caiz olur.
(Mizan-ül-kübra, Hadika, Berika, Mezahib-i erbea, Hayat-ül hayvan)

Sual: Eti yenen hayvanların yenmeyen yerleri nelerdir?
CEVAP
Eti yenen her hayvanın 7 yeri yenmez. Bunlar, akan kan, idrar aleti, hayaları [koç yumurtası], bezleri [guddeleri], safra kesesi, dişi hayvanın önü ve idrar kesesidir.

Sual: Martı yenir mi?
CEVAP
Hanefi ve Hanbeli'de yenmez. [Şafii ve Maliki'de martı ve balıkçıl yenir.]

Sual: At eti yenir mi?
CEVAP
At eti, tenzihen mekruhtur. [Şafii ve Hanbeli'de helal, Maliki'de haramdır.]

Sual: Denizden çıkan her hayvan yenir mi?
CEVAP
Hanefi mezhebinde balık şeklinde olmayanlar yenmez. Kalkan, sazan, Yunus balığı, yılan balığı yenir. Kalamar, mürekkep balığı, deniz hınzırı, deniz aygırı gibi hayvanlar ve yengeç, midye, istiridye, ıstakoz, kerevit, karides gibi deniz haşaratı yenmez.

Kara salyangozu hiç bir mezhepte yenmez. Deniz salyangozu sadece Hanefi mezhebinde yenmez. Diğer üç mezhepte ise, deniz ürünlerinin hepsi yenir.

[Şafii'de denizde yaşayan her hayvan yenir. Bir kısım Şafii âlimlerine göre ise, tab'an pis olanlar yenmez. Peygamber efendimiz,
(Denizin suyu temizdir, meytesi [bir sebeple öldürülmüş olanı] helaldir) ve (Kendiliğinden ölüp de, su üstüne çıkan balığı yeme, su çekilip de açıkta kalarak ölmüşse onu ye! Böyle bir sebeple denizde öleni de ye!)

Su içinde kendiliğinden ölüp, karnı üst tarafta duran balık yenmez. Fakat ağ, saçma, ilaç, sarsıntı, dinamit veya herhangi bir madde ile ölen her balık yenir. Suyun açılıp kurumasında, fazla sıcaktan veya fazla soğuktan dolayı ölen veya kuşlar tarafından öldürülen, su içinde bağlı tutulmakla ölen, buz arasında sıkışarak ölen balıklar yenir. Deniz içinde ölen veya sudan çıkarılmadan tokmak ile vurulup öldürülen veya bıçakla başı kesilen balıklar yenir. Temiz olmayan suların içindeki balıkları yıkayıp yemek caizdir. Avlanan bir balığın içinden çıkan balık, sağlam ise yenir.
buyurdu.]
Sual: Buffalo, zürafa, zebra, kanguru, deve kuşu yenir mi?

CEVAP
Hepsi de yenir. Avını köpek dişi ile yakalayan hayvanın eti yenmez. Avını pençesi ile yakalayan, leş yiyen kuşların eti yenmez.

Bir hadis-i şerif meali:
(Azı dişi olan yırtıcı hayvanlar ve pençesiyle avlanan kuşlar yenmez.) [Müslim]

Buffalo, sığır gibi ot yer, geviş getirir. Zürafa ve zebra ceylan gibi ot yer, kanguru, tavşan gibi ot yer. Bunların köpek dişleri yoktur. Deve kuşu, hindi gibidir, avını pençesiyle yakalamaz, leş yemez. Yumurtası da yenir.

İhtiyaç halinde mezhep taklidi
Sual: İhtiyaç olunca diğer mezhepleri taklit ederek deniz haşaratı yenir mi?
CEVAP
Mezheplerdeki farklı hükümlerin rahmet olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir. Zaruret veya ihtiyaç olunca, başka mezhep taklit edilerek, o mezhepteki helal olan bir hayvan yenir. Mesela kirpi etinin ekzama, kaşıntı, sedef, baras gibi deri hastalıklarına ve gelincik denilen fil hastalığına iyi geldiği
Hayat-ül hayvan kitabında yazılıdır. Hanefi ve Hanbeli mezhebinde kirpi eti yemek haramdır. Şafii ve Maliki mezhebinde caizdir. Tesirli başka mubah bir ilaç yoksa, hastanın, bu iki mezhepten birini taklit ederek kirpi eti yemesi caiz olur. Kirpinin başını besmele ile kesmek gerekir. Kirpi insanların yanında başını gizler, suya konunca başını çıkarır. Böylece başını kesmek kolay olur.

Aç kalıp kendi mezhebine göre helal olan yiyecek bulamayan kimse, başka mezhepte helal olan bir yiyeceği yer. Hiçbir mezhepte de çare bulamazsa, ölmeyecek kadar haram olan gıdadan yiyip içmesi caiz olur.
(Hadika)

Yenmeyen hayvanlar
Sual: Bazıları,
(Köpek, yılan, kartal gibi bütün hayvanlar helaldir. Domuzdan başka hiçbir hayvan haram değildir. Domuzun da yağı, derisi ve gerisi helaldir. Hiçbir hadise inanılmaz) diyorlar. Peygamber efendimiz 23 yıl dini tebliğ etmedi mi? 23 yıl içinde neyin haram, neyin helal olduğunu bildirmedi mi? Köpeğin helal olduğunu bildiren hiçbir kitap var mıdır? Bunlar Peygamber efendimizin bildirdiklerine niye inanmıyorlar?
CEVAP
Bir hayvan leş ise, eti pis, yağı ve kanı temiz olmaz. Kur'an-ı kerimde açıkça yazmıyor diye domuzun pisliğine helal denir mi hiç?

Bunların hadis-i şeriflere inanmamalarının birkaç sebebi olabilir:
1- Resulullahın yalan veya yanlış söyleyeceğini sanmış olabilirler. Peygamber efendimizin doğru, emin olduğu bir çok âyet-i kerime ile bildiriliyor. Hâşâ Allahü teâlânın helal ettiklerine haram demiş olsaydı, Allahü teâlâ müdahale etmez miydi? İşte bir âyet-i kerime meali:
(Eğer o [Peygamber]
bize atfen, bazı sözler uydursaydı, biz onu kıskıvrak yakalayıp can damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.) [Hakka 44-47]

Demek ki, Peygamber efendimizin Kur'an-ı kerime aykırı bir şey söylemediği, bu âyet-i kerime ile de sabittir. Şu halde, Resulullah efendimizin haram ettiği her şey Kur'ana uygundur.
Ona uymak Kur'ana uymak olur. Birkaç âyet-i kerime meali:
(İhtilaflı bir işin hükmünü öğrenmek için Kur'ana ve Sünnete bakın!) [Nisa 59]

(İhtilaflı şeyleri insanlara açıklayasın diye bu Kitabı sana indirdik.) [Nahl 44, 64]

(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Araf 158, Nur 54]

(Resule itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(O nebi, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157]

2- Eshab-ı kiramın yalan söylediğini sanıyorlardır. Eshab-ı kiram Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an-ı kerimde övülmüş, her birinin Cennetlik olduğu açıkça bildirilmiştir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Mekke'nin fethinden önce Allah için mal verip savaşanlar, daha sonra mal verip savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayıp savaşanlardan daha yüksektir. Fakat Allah hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vaad etti.) [Hadid 10]

Âyet-i kerimede, sapıklara fırsat vermemek için,
ve küllen vaadallahü hüsna buyuruluyor. Yani Allah her birine Cenneti söz vermiştir buyuruluyor. Fazilet bakımından, Mekke'nin fethinden önce Müslüman olanlar, daha sonra Müslüman olanlardan elbette üstündür. Ama hepsi de Cennetliktir.

Hepsinin Cennetlik olduğuna dair başka bir âyet-i kerime meali:
(Muhacirlerin ve Ensarın [Muhacir eshaba yardım edenlerin] önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allah'tan razıdır. Allah bunlar için, altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır.) [Tevbe 100]

3- Resulullah da, Eshab da doğru söyledi. Ama hadis âlimleri yalan söylemiş sanabilirler. Âlimlere itimat etmemizi Allahü teâlâ bildiriyor.
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun) buyuruyor. (Nahl 43)

Peygamber efendimiz de buyuruyor ki:
(Âlimlere tâbi olun.) [Deylemi]

(Alimler, Peygamberlerin vârisleridir.) [Tirmizi]

(Âlimler rehberdir.) [İ.Neccar]

Bu iddia sahipleri başka dinden olabilirler. Müslümanmış gibi gözüküp müslümanların itikadlarını bozmak istiyorlardır. Geriye, başka ihtimal kalmadı zaten.

Balık nasıl yenir?
Sual: Yalnız Kur'an diyenlere göre, balık avlayıp yemek caiz mi?
CEVAP
Kur'an-ı kerimde balık eti hakkında mealen buyuruluyor ki:
(Taze et [balık] yemeniz ve [inci mercan gibi] ziynet çıkarmanız için denizi emrinize veren Odur.) [Nahl 14]

Hangi hayvanların nasıl yeneceği de şöyle bildiriliyor:

(Meyte, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilenler size haram kılındı. Henüz ölmeden kesmeniz hariç, boğulmuş, vurulmuş, düşmüş, boynuzlanmış ve canavar tarafından parçalanmış hayvanlar haramdır.) [Maide 3]

Devamındaki âyette de, keserken Allah adının anılması, yani Besmele çekilmesi bildiriliyor.

Meyte, boğazlanmadan, dine uygun kesilmeden ölen hayvandır, leştir. Bir hayvan ötekini öldürse, dine uygun boğazlanmadığı için yenmez. Âyete bakınca, balığın da Besmele ile boğazlanması gerektiği anlaşılıyor. Ama balıkları hiç kimse kesmiyor. Âyetten anladığımıza uyarsak, balığı kesmeden yemek caiz olmaz. Fakat Peygamber efendimiz açıklıyor,
(Balıkları kesmek gerekmez), hatta (Besmele çekmek de gerekmez) buyuruyor.

Balıkları dinamitle veya başka şeylerle öldürünce yine yenir. Hatta bir balık ötekini yese, her iki balık da yenir. Halbuki aslan bir geyiği parçalasa, o geyik yenmez. Peygamber efendimizin açıklaması olmadan bunları Kur'an-ı kerimden anlamak mümkün olmaz.

Âyette, kanın da haram olduğu bildiriliyor. Dalak da kandır. Âyete bakarak dalak yemenin de haram olduğunu söyleyen cahiller olmuştur. Peygamber efendimiz, iki kanın helal olduğunu bildirmiştir.
Bu iki kanın birisi dalak, öteki de ciğerdir.

Namazlar ne zaman, nasıl kılınır? Namazın farzları, müfsitleri, vacipleri, sünnet ve mekruhları nelerdir? Bunları Kur'an-ı kerimden çıkarmamız mümkün değildir. Peygamber efendimiz bunların hepsini açıklamıştır. Onun açıklamasına uymayan, mezhep tanımayan kimseler büyük dalalet içindedir.

Başka mezhebi gözetmek
Sual: Kendi mezhebinde caiz, fakat başka mezhepte haram olan bir şeyi yememek evla değil midir? Mesela tilki eti Şafiide helal, Hanefide haramdır. Şafiilerin de yememesi uygun olmaz mı?
CEVAP
Elbette diğer mezhepleri de gözetmek müstehab olur, iyi olur. Mesela Şafiiler deniz haşaratı yemese iyi olur.
Şafiide kadına dokunmak abdesti bozar. Hanefiler de kadına dokununca abdest almaları müstehab olur, iyi olur. Almasalar da caiz ama, öteki hak mezheplere de uymak müstehab olur.

Tavşan eti yenir mi?
Sual: Peygamber efendimiz, çekirgeyi, idrar süzme organı olduğu için böbrekleri, kanlı olan dalak ve ciğeri yemediği gibi, yine bir kanlı hayvan olan tavşanı yemediği söyleniyor. Bunları haram olduğu için mi yememiştir?
CEVAP
Hayır, böbrek, ciğer, dalak haram değildir, helaldir.
Çekirge de helaldir. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)

Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur:
(Çekirgeyi ne yerim, ne de, haram kılarım.) [İbni Mace, Ebu Davud]

Resulullah efendimizin yememesi onu haram kılmaz. Soğan sarımsak da yemezdi. Yenmesi için izin vermiştir.
Tavşan eti de helaldir. (Dürer, Mecma'ul-enhür)

Abdüllah ibni Abbas hazretleri buyurdu ki:
Resulullah ile otururken, bir köylü, tavşan kebabı hediye getirdi. Bize, (
Yiyin) buyurdu.
Muhammed bin Safvan dedi ki: (İki tavşan yakaladım, kestim. Resulullaha sordum. İkisini de yememi emretti.) [
Bedayi]

Hazret-i Enes anlatır:
Avladığımız tavşanı Ebu Talha'ya getirdim. O da, tavşanı keskin bir taşla kesti. 'Şu budu Resulullaha götür' dedi. Hemen götürdüm. Resulullah onu yedi. (
Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)

Hazret-i Cabir anlatır:
Kavmimden biri, taşla kestiği tavşanı, Resulullaha soruncaya kadar bekletti. Efendimiz yemesini emretti. (
Tirmizi)

Halid İbn-ül Huveyris hazretleri anlatır:
Bir adam, avladığı tavşanı Abdullah İbni Ömer'e, 'bunun eti yenir mi' diye sordu. O da, "Bir tavşan Resulullaha getirildi. Ne yedi, ne de yenmesini yasakladı, tavşanın hayız gördüğüne inanıyordu" dedi. (
Ebu Davud)

Bu hadis-i şerifler de, tavşanın helal olduğunu bildirmektedir.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
3 Mart 2008       Mesaj #19
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
ORUÇ NASIL TUTULUR, NASIL NİYET EDİLİR?

1 - Oruçta farz olan niyet neden ibarettir?

Cevap: Oruçlu olduğunu kalben bilmektir.

2 - Soru: O halde oruca dil ile niyete lüzum var mı, varsa dil ile niyetin hükmü nedir?

Cevap: Dil ile niyetin hükmü sünnettir. Bu unutulacak olsa, orucun sıhhatine engel teşkil etmez.

3 - Soru: Bir kimse dil ile yaptığı niyette "İnşaallah" kaydını kullanırsa niyeti sahih olur mu?

Cevap: Bir kimse, "Ben inşa Allah yarın oruç tutacağım" diye niyet etse bu niyet ile tutulan oruç sahih olur.

4 - Soru: Bir kimse, "Davete çağırılırsam iftar etmeye, çağrılmazsam oruç tutmaya niyet ettim" dese bu niyet ile oruç sahih olur mu?

Cevap: Böyle bir niyet ile oruçlu olmaz.

5 - Soru: Niyetleri geceden yapılması ve tayin edilmesi şart olmayan oruçlar hangisidir?

Cevap: Ramazan edası, zamanı belirtilmiş adak orucu ve nafile oruçlardan ibaret olmak üzere üçtür. Bu oruçlara, gecenin herhangi bir cüz'ünden gündüzün yarısına kadar niyet edilebilir.

6 - Soru: Norveç'te yazın Ramazan'a yakın ve Ramazan içinde, geceler 2.5 saate kadar iniyor. İftarı yapınca sahura az bir vakit kalıyor. Oruca iftardaki yemekle mi niyetlenmek lazım, yoksa ayrı yemek mi yemek gerekir? İftardan iftara 24 saat oluyor. Bu durumda nasıl hareket etmemiz gerekir?

Cevap: Ertesi günü oruca dayanacak kadar yemek suretiyle orucunuzu tutunuz. İster iftar yemeğinde, ister sahur yemeğinde oruca niyet edebilirsiniz. Günlerin uzunluğu ve işlerin ağırlığı karşısında orucu tutmanızı zorlaştıran engelleri aşmalısınız. Çok çaresiz kalırsanız, izin alıp orucunuzu yine tutmanız gerekir. İş için ibadet ne ihmal ne de terk edilebilir.

7 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Ramazan'da niyeti geceden yapmayı unutup, gündüz, zevalden önce niyet etse orucu sahih olur" (H.Ec. 1/23)

Açıklama: Niyet, orucun farzlarındandır. Bu niyetin ilk vakti imsak, son vakti ise zeval vaktidir. İmsaktan önce, geceleyin, hatta iftar sofrasında iken ertesi günün orucuna niyet edilebilir. Fakat, zeval vaktinden sonra niyet edilemez.

8 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Oruç tutayım diye akşamdan niyet edip daha sonra oruç tutmamak üzere niyetinden dönse, bu dönüş sahih olup kaza lazım gelmez" (H.Ec. 1/22)

Açıklama: Tanyeri ağarasıya kadar niyete sebat edilebileceği gibi, karardan dönülebilir. İmsak vakti olduğunda hangi niyet üzere bulunuyor idiyse ona göre devam etmek gerekir. Niyetten dönüş, İmsaktan önce olduğu için kaza lazım gelmez.

9 - Soru: Hangi oruçların niyetlerinin geceden yapılması ve tayin edilmesi şarttır?

Cevap: Dört türlü oruç vardır ki, bunların niyetlerinin hem geceden yapılması hem de niyetlerinin belirtilmesi şarttır. Bunlar: Ramazan orucunun kazası, bozduğu nafile ile orucun kazası, her türlü kefaret oruçları ile mutlak adak oruçlarıdır.

10 - Soru: Oruçlu bir kimseye tayyare ile yolculuk yaparken, kendi memleketinin iftar saatine göre mi iftar edecektir?

Cevap: Tayyarede seyrederken güneşin batması ile olacaktır. Tayyare, hızla güneşin battığı istikamete doğru seyrederse, iftar da ona göre uzamış olacaktır. O kimse bir yerde kararlı olmadığı için, herhangi bir yerin iftar saat ve dakikası esas alınarak iftar edilmesi doğru olmaz. Tayyare yere inerse ve o mahallin arzına göre iftar vakti gelmiş ise veya biraz önce ifade ettiğimiz gibi tayyarenin seyri sırasında güneş batar, kaybolursa iftar yapılabilir.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
7 Mart 2008       Mesaj #20
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
NİŞAN

1 - Soru: Bazı yerlerde nişan merasiminde kız ile oğlan birbirini görüp konuşurlar. "Dinimizde nikahlanmamış bir kadın veya kız, başka bir erkekle konuşamaz" diye dini nikah yapıyorlar. Bir zaman sonra, kız ile oğlanın arasında geçimsizlik doğuyor ve nişan bozuluyor, fakat oğlan yapılan dini nikahı koruyup kızı boşamıyor. Bu durumda kız başkasına nikah yapılabilir mi?

Cevap: Ekseriyetle nişan merasimlerinden sonra oğlanın kız evine girip çıkmasını kolaylaştırmak için dini bir nikah yapıldığını işitmekteyiz. Bu akit, dinen muteber sayılacağından, eve girip çıkmasını kolaylaştırır, ama sonunda telafisine imkan bulunmayan durumlar da doğabilir. Nişanın bozulması halinde erkeğin dini nikahı da iptal etmesi ve kızı boşaması lazımdır. Aksi halde başkasıyla nikahlanması, dini esaslar dikkate alındığı zaman mümkün değildir.

2 - Soru: Nişanlı bir kız, Hollanda'da bulunan amcasının yanına gitmiş ve oradaki gayrimüslimlerin çocuklarına bakacak. Bu kızın orada kalması ve nişanlısının da onu beklemesi doğru mudur?

Cevap: Her ne kadar amcasının yanında kalsa bile, genç bir kızın gayri-müslimlerin arasında kalması ve onların çocuklarına bakması nasıl caiz görülebilir? Bu kızın amcası, yeğeninin çalıştığı yerde ve başını bekleyecek durumda değil ki. Bir de onunla evlenmek üzere sözleri kesilmiş bir kimse var ise, bu hüküm daha fazla daralır. Nişanlısı olan erkek için yapacak şey, "Ya çalışmaktan vazgeç, ya da benden" teklifinde bulunmaktır. Tercihi kız yapsın.

3 - Soru: Nişanlılar bir odada başbaşa kalabilirler mi?

Cevap: Yanlarında kimse bulunmaksızın nişanlıların bir odada başbaşa kalması asla caiz değildir. Bir kadın nişanlı bulunduğu erkeğe evlenme vaadinde bulunmakla nikahlı sayılamaz. Nişanlılar veya bunlardan biri, evlenmekten vazgeçse, mihre mahsuben verilen şeyler tamamen geri verilir. Elde mevcut hediyeleri de karşılıklı olarak iade gerekir.

4 - Soru: Köyümüzde nişan merasimlerinde, erkekler bir odada kadınlar da ayrı bir odada oturuyorlar. Nişanı yapılan kız, erkeklerin odasına gelip oradakilerin ellerini öpüyor. Böyle adet olmuş. Bunun bir mahzuru var mı?

Cevap: Bir kızın veya kadının, yabancı bir erkeğin elini sıkması veya tutup öpmesi caiz görülemez. Meğer ki o erkek, bahsi geçen kızın babası, dedesi, amcası gibi nikahı müebbeden haram olan yakın hısımlardan birisi olsun. Başka türlü caiz görülecek bir iş değildir.

5 - Soru: Nişan, nikah sayılmaz mı? Kuduri kitabında "nikah icap ve kabul ile mün'akit olur" diyor. Nişan yapılırken erkeğin ebeveyni, kızı istediklerinde kızın anne, babası da "Biz size kızımızı veriyoruz" diyorlar. Sonra kız ve erkek de beğenip nişan yapılıyor. Kanaatimce bu bir nevi nikah sayılmaz mı?

Cevap: Nişan, bir evlenme va'di veya kızını bir erkeğe vermek için vaadde bulunmaktan ibarettir. Nikahta ise, şahitlerin huzurunda ve mehir tesbiti suretiyle erkek ve kadının "aldım, vardım" diye kafi ifadeleriyle yapılan dini bir akittir. Tarifte yer alan unsurlar dikkatle incelendiği zaman nişanın nikah akdine benzeyen tarafları varsa da nikahın aynı sayılamaz. Bu itibarla:

a) Nişanlılardan birisi ölse, hayatta kalan, ölenin mirasından hisse alamaz.

b) Bir erkeğe evlenme vaadinde bulunan (nişanlı olan) kadın, araları bozulunca, erkeğin "seni boşadım" demesine ihtiyaç duymadan başka bir erkekle evlenebilir.

c) Nişanlı taraflar veya bunlardan bir taraf, nikah yapmaktan caysalar, elde mevcut hediyeler ve mehre mahsuben takılan bilezik vs.'yi tamamen geri verirler. İşte, ifadeye çalıştığımız bu hususlar dikkate alındığında, nişanın nikahla aynı şey olmadığı ortaya çıkar.

6 - Soru: Ben okulda iken babam beni nişanlamış. Benim üç dört ay sonra haberim oldu. Fakat dünyalar başıma yıkıldı. Çünkü nişanlımı sevmiyorum. Şimdi bir muskacıya vanp, bir şeyler yazdırıp, nişanlımın kız tarafından bozulmasını sağlayacağım. Bu işte dinen mahzur var mı?

Cevap: Dolambaçlı, hileli ve günah olan yollarla böyle bir teşebbüste bulunmak yerine, onunla evlenmek istemediğinizi açıkça ifade etmelisiniz. Sonunda geçimsizlik ve aile yuvasının yıkılması ile sonuçlanacak bir işe baştan girmemelisiniz.

7 - Soru: Bir gencin, şehvanî arzularını terk ederek, nişanlısı ile konuşmasında bir mesuliyet var mıdır?

Cevap: O kimsenin nişanlısı ile konuşması, şehvani hislerinin tahriki ile olmaktadır. Bu gibi hislerin olmadığını sanmak veya iddiada bulunmak, kendini aldatmak olur. Mahzuruna gelince, arada nikah bulunmadığı için, onun yabancı bir kadından farkı yoktur. Nişan; namzetlik devresi olup, nikah gibi, mahzurları ortadan silip kaldıran bir akit değildir.

8 - Behce Fetvalarından: "Zeyd, namzedine nişan (hediyesi) adıyla birtakım eşya verip onlar henüz kadında mevcut iken evlenmekten vazgeçse, Zeyd o şeyleri geri almaya muktedir olur" (H.Ec. 1/39)

Açıklama: Nişan, nikah mahiyetinde bir akit değildir. Bu sebeple, verilen hediyeler, iki tarafın arasına te'life yarayan şeylerdir. Ancak, aralarının bozulması halinde, iki taraf elde bulunan şeyleri geri vermek zorundadırlar.

9 - İbni Nüceym Fetvalarından: "Hind, nişanlı bulunduğu şahıstan başkasına kendini nikahlasa, caiz olur" (H.Ec. 1/29)

Açıklama: Nişanlı olmak, nikahlı olmak manasına gelmez. Nişanlı bir kız, kendisini başka bir erkeğe nikahlasa, yapılan akit geçerli olur.

10 - Netice Fetvalarından: "(Bir kadın) nişanlımdır, diyerek nikaha zorlanamaz" (H.Ec. 1/30)

11 - Netice Fetvalarından: "Nişanlı olan bir erkek ve kadından biri (ölse) diğeri ona varis olmaz" (H.Ec. 1/30)

12 - Soru: Zamanımızda nişan yapıldığı zaman, erkeğin kız evine gelmesi veya kız ile gezip tozmasını kolaylaştırmak için dini nikah yapılıyor. Bu doğru mu?

Cevap: Nişanı müteakip kıyılan bu nikah, dini şartlara uygun bir biçimde yapılmış ise, dinen makbuldür. Ancak akla gelen birtakım sorular var. Şöyle ki:

a) İleride bir anlaşmazlık yüzünden nişan bozulsa, erkek yapılan dini nikaha dayanarak boşama yapmasa, kadının başka bir erkekle nikahlanması, dini esaslara göre nasıl mümkün olacak?

b) Önceden nikah yapılmış olduğu için, nişan bozulduğu zaman kadının nikahta tayin edilen mehirdeki hakkını alması gerekir. Bu nasıl mümkün olacaktır?

c) Nikah yapılmış olduğu için, bu kadın veya erkekden biri, düğünden önce vefat etmiş olsa, hayattaki eş ona varis olur. Bu miras hükmü nasıl yerine getirilecektir? Buna benzer daha nice sorular aklı zorlamaktadır.

Kız ile erkeğin görüşmelerine zemin hazırlamak için yapılan bu nikah sonunda doğabilecek dini ve ahlaki mahzurlardan kurtulmak için, düğüne yakın yapılmalıdır.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

2 Aralık 2013 / Misafir Bilgisayar
24 Mayıs 2015 / XZixYaxRetxÇiX Cevaplanmış
13 Mayıs 2011 / Drawradar Cevaplanmış