Arama

Menkıbeler (Dini Hikaye, Öyküler) - Sayfa 18

Güncelleme: 16 Mayıs 2014 Gösterim: 390.796 Cevap: 177
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
3 Nisan 2011       Mesaj #171
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Londra’da bir camiiye yeni bir imam gönderilmiş. Adam şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman aynı şoföre rastlıyormuş.
Sponsorlu Bağlantılar

Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş. İmam yanlışlığı oturup parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine düşünüyormuş ”20 kuruşu geri versem mi şoföre?..”diye ama içinden bir ses diyormuş ki “Çok gülünç bir sayı ve şoförün umrunda değil. Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten… Sadece 20 kuruş onlara bir şey yapmaz.” Ve bu parayı saklayabilir diye düşünmüş Allahtan gelen bir hediye gibi…

İnecegi durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve: “Paranın üstünü fazla verdiniz.”demiş.

Şoför gülümsemiş ve demiş ki : “Siz camiinin yeni imamısınız değil mi? Aslında uzun zamandır sizi ziyaret etmek istiyordum caminizde, islamı öğrenmek için.Ve bilerek size fazla para verdim nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim.”

İmam inerken artık bacaklarını hissetmiyormuş, yere yığılacakmış, bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış, gözlerinden yaşlar dökülerek gökyüzüne bakmış ve demiş ki:
“Allahım az daha islamı 20 kuruşa satıyordum!..”

Unutmayın ki belki de bugün siz, müslüman olmayan insanlar için dinimizi tanıtan yegane kişisiniz.

Son düzenleyen Safi; 14 Eylül 2017 02:45
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
middleboy76 - avatarı
middleboy76
Ziyaretçi
6 Nisan 2011       Mesaj #172
middleboy76 - avatarı
Ziyaretçi
Dünyadaki her türlü kötülüğün ve türlü şerliğin baş sorumlusu olarak gösterilen şeytanın yolu bir köye düşmüş, sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineği sağan genç bir kadını uzaktan izlemeye başlamış.

Sponsorlu Bağlantılar
Şeytan, kadını epeyce izledikten sonra buzağının ipini biraz gevşetmiş. Buzağı da annesinin sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış, debelendikçe boynundaki ip biraz daha gevşemiş ve sonunda hepten çözülmüş. Koşarak annesini emmeye giden buzağı, süt kovasına çarpmış ve bütün sütler yere dökülmüş.

Sağdığı süt ziyan olunca siniri tepesine çıkan genç kadın, eline geçirdiği odunu buzağının kafasına vurmuş, yavru kan içinde yere yıkılmış.

Yavrusuna saldırıldığını gören inek bir tekmede kadını öldürmüş.

Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp, elindeki tüfekle ateş ederek ineği öldürmüş.

Silah sesini duyan koca koşup gelmiş. Karısını yerde cansız yatar, babasını da elinde tüfekle görünce, silahını çekip tek atışta babasını öldürmüş.

Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam bu kadar acıya dayanamayacağını düşünüp bir kurşun da kendi kafasına sıkarak canına kıymış.

Şeytan gülerek,"Şimdi herşeyin sorumlusu olarak beni görürler, buzağının ipini gevşetmekten başka ne yaptım ki ben" demiş...


ŞEYTANA PRİM TANIMAMAMIZ DİLEĞİYLE....

''Allah cümlemizi ve cümle Ümmet-i Muhammedi(sav) şeytanın ve şeytanlaşmış

kimselerin şerrinden muhafaza buyursun...(amin-ve -ecmain)

Ya Müin..
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 14 Eylül 2017 02:45
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
6 Mayıs 2011       Mesaj #173
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Hakimin Üç Kusuru

Hazret-i Ömer, hilafeti zamanında Hımıs ileri gelenlerine bir mektup yazıp, çevredeki fakirlerin kendisine bildirilmesini isteyerek yardım edeceğini bildirdi. Hımıs'lılar Şam ve civarında bulunan fakirlerin bir listesini Halife Hazret-i Ömer'e arzettiler. Hazret-i Ömer gelen listeyi açıp baktığında listenin başında kadı olarak tayin ettiği Sa'd bin Amir'in ismini görüp listeyi getirenlere hakiminin mali durumunu sordu. Onlar, (Hakimimiz hakikaten gayet fakirdir. Elinde avucunda olanı fakir fukaraya dağıtıyor, rüşvet olacağı korkusundan, bizim de en küçük bir hediyemizi bile kabul etmiyor) dediler.

Hazret-i Ömer sordu:
- Allah'tan bu kadar korkan hakiminizin hoşunuza gitmeyen tarafları da var mı?

Evet diyerek kusurlarını şöyle sıraladılar:
1- Vazifesine sabah namazından sonra başlaması gerekirken kuşluk vakti başlıyor.
2- Evine çekilir aramıza girmez.
3- Haftada bir gün, evinden dışarı bile çıkmaz. Kapısı arkasından kilitlidir.

Hazret-i Ömer, onlara bir kısım erzak ve giyecek vererek gönderdi. Hakim Sa'd bin Amir'i de bunların sebebini öğrenmek üzere huzuruna davet etti.

Hakim, Hazret-i Ömer'in huzuruna gelince durumu anlattı:
Birinci kusurum; ailem hasta olduğundan evin bütün işlerini bizzat kendim görüyorum ve bu sebepten vazifemin başına ancak kuşluk vakti gelebiliyorum.

İkincisi ise
; akşam olunca gün boyu yaptığım işlerin muhasebesini yapıyor acaba yaptığım işlerde bir kusurum var mı diye onu tetkik ediyorum.

Üçüncüsü
; sırtımdakinden başka giyecek elbisem yoktur. Haftada bir gün giydiğim çamaşırlarımı yıkıyor temizlik işleri ile meşgul oluyorum. Hatta evimde bile üzerime alacak bir elbisem olmadığından yıkadığım çamaşırlarım kuruyuncaya kadar hiçbir kimseyi görüşmeye bile kabul edemiyorum.

Sa'd bin Amir'in bu izahatı karşısında Hazret-i Ömer çok memnun oldu ve ondan sonra Sad'ı hatırladıkça, (Ah Sa'd ah, Allah korkusu seni ne kadar yüceltmiş) der onunla iftihar ederdi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mayıs 2011       Mesaj #174
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YEŞİL ELBİSE

Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.
-Gel seni camiye götüreyim,dedim.Bugün Cuma biliyorsun.
-Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun,dedi
-Biliyorum ama,sebebini gerçekten merak ediyorum.
-Ne bileyim olmuyor işte,dedi.Hem pantolonumun ütüsü bozulup,dizleri çıkar diye endişe ediyorum.
Gayri ihtiyari gülmeye başladım.
-Herhalde şaka yapıyorsun,dedim.Bunun için cami terk edilir mi?
-Ciddi söylüyorum,dedi.Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin.
Gerçekten öyleydi.Giydiği birbirinden güzel elbiseleri mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.
-Peki,dedim.Hayatında hiç camiye gitmedin mi?
-Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim,dedi.Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum.Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.
Söyledikleri beni son derece şaşırtmış ve bu konuyu açtığıma pişman etmişti. Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.
Onunla konuşmamızdan 2 ay sonra, kendisinin camide olduğunu söylediler.Hemen gittim.Bahçedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı.
Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:
-Hani,dedim.Camiye gelmeyecektin?

Hiç sesini çıkarmadı.Çünkü musalla taşının üzerinde,yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
29 Haziran 2011       Mesaj #175
nicely - avatarı
VIP VIP Üye
Öldükten Sonra Dirilen Sahabe Nevfel (ra)


Birgün Hz. Peygamber, Allah yolunda cihad etmenin faziletinden bahsediyordu. O kadar ki, o yolda şehit düşenlerin karşılaşacağı nimetler ve göreceği ikramlar dinleyenleri âdeta mestediyordu. İşte bu dinleyenlerin arasında Nevfel adında biriside vardı.

Silahını kuşanıp atına binip Hz. Peygamberin yanına geldiği zaman, anneciği de yanında idi.

Kadıncağız ağlayarak:

Yâ Resûlallah! Benim gözümün yaşına acı. Benim hayatımda gören gözüm ve tutan elim bu oğlumdur. Bundan başka sığınacak kimsem yoktur. Çok garip ve fakirim. Oğlum da çok gençtir. Harb etmesini bilmez. Soğuğa sıcağa dayanamaz. Sonra ben yalnız kalır kötü durumlara düşerim. Kimse hâlimi bilmez dedi.

Resûl-i Ekrem kadına acıdı ve Nevfele:

Evladım ben sana kefil oluyorum. Cihâd sevabını aynen alacaksın. Şehid olma mertebesini de kazanacaksın. Yaşlı ve kederli annenin rızâsını al, göz yaşlarını akıtma. Bize şefâate gelmişken onu ayrılık ateşine yakma buyurdular.

Nevfel:

Yâ Resûlallah, beni cihâddan geri bırakmayınız. Bu arzumdan vazgeçmek elimde değil. Hak yoluna canımı ve başımı koymuşum. Anneme dua buyurunuz Rabbim ona çok sabırlar versin” dedi.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Nevfelin annesine:

Gel bu yiğiti hayırlı yoldan alıkoyma! buyurdular.

Annesi Hz. Peygamberin ricası karşısında :

Yâ Resûlallah, oğlum savaş hâllerini bilmez, ama onun her halini koruyup gözetmen için sana ısmarladım dedi.

Hz. Peygember kadıncağızın bu dileğini kabûl ettiler.

Sefer bitti ve İslâm ordusu, pek çok ganimetle birlikte geri döndü. Ancak bazı sahabeler şehit olmuşlardı. Nevfel de onlardan biriydi.

Nevfelin annesi Resûl-i Ekremin huzuruna varıp, oğlunu sordu. O Şefkâtli Nebî bu haberi annesine vermekle onun gönlünü incitmekten çekindi.

Geride kaldı, gelenlerden sor! buyurdu.

Kadıncağız, Hz. Ali yanına geldiğinde ona sordu. Hz. Ali:

Resulullahtan sordun mu? dedi.

Kadıncağız:

Evet sordum deyince, Hz. Ali, Resûl-i Ekremin kadının kalbini incitmemek için böyle söylediğini anladı ve arkadakileri göstererek:

Geriden gelene sor dedi.

Kadıncağız geriden gelen Hz. Osman ve Hz. Ömere den de aynı cevabı aldı.

Yol bekleyen gözleri Hz. Ebu Bekiri gördü. Nevfelini gelip, Hz. Ebu Bekirden sordu. Resûl-i Ekremin mağara arkadaşı, mûbarek sakalını dudakları arasında sıkarak içinden:

Ya Rabbî, bir gönül kırmaktan Habib-i Ekremin sakındı ve Ali ve Osman ve Ömer de kaçındı. Ben zor bir halde kaldım. Eğer Nevfelin şehit olduğunu söylesem Hz. Peygambere muhalefet etmiş olurum. Eğer geride kaldı, geliyor desem, yalan söylemiş olurum. Doğru söylesem, bir gönlü yıkmış olurum. Yalan söylersem din yıkılır.

Sen bana bir söz ilham et. Bu annenin yanık yüreğini teselli edecek bir kolaylık ihsan eyle diye dûa etti ve içten gelerek: Yâ Allah! dedi.

O anda okun yaydan çıktığı gibi Nevfel, elinde kılıç olduğu halde süratle geldi. Hz. Ebu Bekire selam verip:

Beni mi çağırdın yâ Ebu Bekir, buradayım! dedi. Hz. Aliye ve bütün ashab-ı Kirama selam verdi. Bütün sahabeler hayrete düştüler.

Zübeyr bin Avvâm diyor ki: Resûllullah (s.a.s.) seferden dönünce mescide gidip iki rekat namaz kılar idi. Bu sefer de Resûl-i Ekrem mescidde oturuyordu. Kapıda bir kalabalık toplandı. Nevfelin içeri girip selam verdiğini gördüler. Resûl-i Ekrem Nevfeli karşılayıp selamını aldı. Otururken:

Bu, Allahın bir âyetidir, acaba kimin duasıyle meydâna gelmiştir? dedikleri sırada, Cebrail (a.s) gelip:

Ya Resûlallah! Şükür secdesi et! Cenab-ı Hak, ümmetinden Hz. İsa gibi ölüleri dirilten birini yaratmıştır. Allah selam ediyor, mağara arkadaşın Sıddık sakalı ağzında iken bir kere daha Ya Allah deseydi, İzzetim ve Celalim hakkı için bütün şehidleri diriltirdim. Ben, Ebu Bekirden razıyım. O da benden razı mıdır? Onun sözünün üzerine Nevfeli dirilttim. Çünkü o câhiliyet devrinde yalan söylememiştir, buyurduğunu haber verdi.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem, Hz. Ebu Bekirin sakalını öpüp Cebrail nin getirdiği müjdeyi haber verdikten sonra:

Allah sana büyük bir ikram da bulunmuştur. Rabbime hamd olsun ki, ben dünyadan ayrılmadan önce ümmetimden Hz. İsa gibi Allahın izniyle ölüleri dirilten birini gösterdi buyurdu.

Bu olaydan sonra Nevfel iki yıl daha yaşadı. Evvel ki oğullarından başka iki oğlu daha oldu. Sonra Yemâme cenginde şehit oldu.
Selam ve dua ile...
Son düzenleyen Safi; 14 Eylül 2017 02:46 Sebep: Sayfa Düzeni
Birbirimize tutundukça ;Bıçakların ucu kapanacak.. ~Smiley9TenderMsn Inlove
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
3 Haziran 2012       Mesaj #176
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi ... Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar ... adam çok susamıştı.. biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı, ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın.. Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu:
"Afedersiniz... burası neresi?"
Kadın ona gülümsedi: "Burası Cennet, efendim"
Adam bunun üzerine sevinçle "Harika...!!!" dedi "Peki bana biraz su verebilir misiniz, gerçekten çok susadım"....
Kadın cevap verdi: "Tabi efendim, içeri girin... içerde dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz....."
Böylece adam köpeğine döndü, "Hadi oğlum içeri giriyoruz" diyerek kapıya yürüdü......... ama kadın onu birden durdurdu:
"Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez.. hayvanları içeri almıyoruz..."
Bunun üzerine adam bir an durdu.. düşündü.. ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular.... bir süre geçtikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular, ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı... adam sordu:
"Afedersiniz.... bana biraz su verebilir misiniz??"
Dede "İçeri gel" dedi.. "kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir ceşme var..."
Adam sordu: "Peki arkadaşım da benimle gelip ordan içebilir mi?"
Dede " Tabii..."dedi.. "ceşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın..."
Bunun üzerine adam kapıdan girdi... biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çeşmeyi buldu.. adam ceşmeden köpek de oracıktaki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler... derken adam geri giderek girişte bekleyen dedeye sordu:"Su için çok teşekkür ederim... peki burası neresi..?"
Dede "Burası cennet" dedi.. bunu duyan adam şaşırdı:
"Ama nasıl olur..? az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler..." Dede "şu rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?" dedi... "ama orası Cehennem..."
Adam iyice şaşırmıştı: "Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz..??"
Dede gülümsedi: "Kızmıyoruz..... çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları Cennet'ten uzak tutuyorlar....
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
KahR` - avatarı
KahR`
Kayıtlı Üye
1 Eylül 2012       Mesaj #177
KahR` - avatarı
Kayıtlı Üye
Eshâb-ı kirâmdan Hanzala hazretlerinin henüz yeni evlendiği günün gecesiydi. Sevgili Peygamberimiz, eshâbını toplayarak islâma saldırmak ve yok etmek için bütün savaş hazırlıklarını tamamlayan Mekkeli müşriklere karşı harp yapılması kararını vermişlerdi. Harbe katılacak sahâbiler tek tek evinden çağırıldı. Harp haberini duyuran haberci, Hanzala ın evine uğradı. Bu karar ve resûlullah Efendimizin emri ona da ulaştı. Emri duyan Hanzala, boy abdesti alma fırsatını bulmadan Uhuda gitmek üzere hemen sahâbenin arkasından koşmaya başladı ve eshâbının arasına katıldı.
Harp sona erince Müslümanlar Medineye dönmeye başladılar.
Harbe iştirak edenlerin yakınları acaba bizden geriye dönen olacak mı heyecanı içerisinde yollara sıralanmışlardı. Bunların arasında henüz bir günlük evli olup, gece yarısı sevgili peygamberimizin emrine uyarak harbe giden ve şehitlik şerbeti içen hazreti Hanzala ın dul hanımı da vardı.Herkes büyük bir heyecanla harpten dönenlere yakınlarını soruyor, fakat hiç kimse kimseye cevap vermiyordu. Ancak sorulan soruları sevgili peygamberimiz\aleyhisselâm\ cevaplıyordu. En son olarak soru sorma sırası, şehit olan Hanzala ın hanımına gelmişti. Resûlullah Efendimize yaklaşarak
- Ey! Allahın Resûlu! Hanzala nerede, demesi üzerine sevgili peygamberimiz cevabında
- "Hanzala şehit oldu", buyurdu.
Bunun üzerine Hanzala'ın hanımı:
- Yâ Resûlullah, şu anda söyleceğim bir aile sırrıdır. Sizler de biliyorsunuz ki, kocamla daha henüz ilk evlendiğimiz geceydi. Kocam Hanzala, sizin mübârek emrinize uyarak boy abdestini alamadan harbe katıldı. Bildiğiniz gibi şehit oldu. Bu sebeple, emir veriniz de kocamı bulsunlar ve yıkasınlar, dedi. Bunun üzerine sevgili peygamberimiz yarı hüzünlü bir şekilde (sen Hanzala için hiç merak etme! Ben Hanzalayı rahmet suları ile melekler tarafından yıkanırken gördüm) buyurdu.Bunun üzerine bütün sahâbiler Uhud yolunu tuttu ve herkes Hanzalayı aramaya başladı. Daha sonra sahâbiler Hanzala ın henüz vücûdu kurumamış ve ıslak bir şekilde buldular.

Sevgili peygamberimizin müjdesini bizzat gözleriyle gördüler. Bunun için O a \Gasilül- melâike\ yani (Meleklerin gusül ettirdiği Hanzala\ denir. Bu evlilikten Eshâbın büyüklerinden hazret-i Abdullah dünyaya geldi...

Allah O'ndan Razı olSun...
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
16 Mayıs 2014       Mesaj #178
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa
>Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve
>öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu,
>abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları
>beylerine ister. Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları
>koyup, izdivaç teklif ederler. Hifa Hatun'un methi hızla
>yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın hekimleri, tüccarları;
>vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi bir İmparatoru
>bile reddeder sadece ve sadece ALLAH'ın rızasını diler. Ama
>taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer...
>Kimi eşiğine cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip
>kapısına bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne
>atanları mı? Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin
>huzuruna çıkıp "Ey ALLAH'ın Resûlü" der, "bana cennete ****ürecek bir
>şeyler öğretsene." Doğrusu o, Peygamber Efendimiz'in (sallallahu
>aleyhi ve sellem) 'gündüzleri oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl'
>gibi bir tavsiyede
>bulunacağını sanır ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım"
>buyururlar "zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!" Hifa,
>büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve "siz kimi münasip görürseniz
>ben ona razıyım" der.
>
>Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin
>de "özel" olması gerekir. Lâkin Resûlullah (sallallahü aleyhi ve
>sellem) ne kimseye ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her
>zamanki gibi basit ve pratik bir çare
bulur "yarın sabah mescide ilk
>gelenle evlen" buyururlar. Bu teklifi herkesin hoşuna gider,
>talipler erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık
>yaparlar. Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate
>almaz. Zira o fakir ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını
>zor doyurur. Kah ağaç altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine
>kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse
>ayaklarını yerden kaldırır. Ama bakın şu işe ki o gece ALLAHü teâlâ
>bütün sahabelere derin bir uyku verir, Hifa Hatun'un talipleri
>gözlerine çöken ağırlığa yenilirler.
>
>Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) her zamanki gibi
>imsak sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi
>bekler. Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri

>girer. Resulullah Efendimiz namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp
>neticeyi bildirir. Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul
>eder.Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar.
>Sonra şanslı sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına
>bir hediye al ve tut elinden evine ****ür."Suheyb Radıyallahu anh
>ellerini çaresizlikle iki yana açar. "İyi ama" diye mırıldanır,
>"benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var." Hifa Hatun
>kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan
>süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye
>ettim" der. Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar
>ederler. süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama
>doğru utana sıkıla konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem
>sofradan ya
bir, ya iki hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen
>benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece
>mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen sabretsen gerek. İster misin şu
>geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira Efendimiz (Sallallahü aleyhi
>ve sellem) "Cennette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız
>şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular. Ve öyle de
>yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr ile
>aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah
>Efendimize anlatır ve onları ALLAHü teâlânın cenneti ve cemaliyle
>müjdeler. Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına
>oturtur "Ey Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben
>mi anlatayım?" Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir
>sesle "ALLAHın Resulü en iyisini
bilir" cevabını verir.
>
>Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de
>cennetliksiniz" buyururlar, "... ve ALLAHü teâlâyı göreceksiniz!"
>Süheyb derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki
>beni mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!" ALLAHü teâlâ
>bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde
>bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (sallallahu
>aleyhi ve sellem) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu
>anda Hifa Hatun da ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar.
>Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server
>kıldırır. İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir
>tahta çakar.
>
>Birine "şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "sabredenlerden Hifa"
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
2 Ekim 2006 / Misafir Din/İlahiyat
26 Ocak 2007 / Misafir Din/İlahiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar