Arama

Hadis, Tanımı ve Hadis Hakkında Genel Bilgiler - Sayfa 2

Güncelleme: 12 Mayıs 2015 Gösterim: 45.425 Cevap: 15
vertyucek - avatarı
vertyucek
Ziyaretçi
16 Aralık 2012       Mesaj #11
vertyucek - avatarı
Ziyaretçi
Eüzübillahimineşşeytanirracim bismillahirrahmanirrahim

Sponsorlu Bağlantılar
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN S.A.V İslam'ın ilk yılları için böyle bir yasağı vardır. Ama bu hadislere değildir. PEYGAMBER EFENDİMİZ S.A.V bu yasağı uygularken şunu da söylemiştir
"Benden (bir şey) yazmayınız. Kim benden Kur'an'dan başka bir şey yazdı ise onu imha etsin. Benden rivayet ediniz. Bir beis yoktur. Kim benim üzerime yalan söylerse Cehennemdeki yerini hazırlasın" (muslim 4/2298).
Yasak İslamın ilk yılları için geçerlidir.daha sonra hadis yazımına izin vermiştir.

Yasak ile ilgili hadisler:

"Sahabe Peygamber 'den sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak onlara izin verilmedi."
Darimi-Mukaddime/41-43

"Benden Kur'an dışında bir şey yazmayın. Kim, benden Kur'an dışında bir şey yazmışsa, onu imha etsin."
Muslim-Zuhd/72(3004) /4137 Ebu Davud-İlm/3(3647) /4136 Musned-c.3/12,21,39 Darimi-Mukaddime/42

Bu hadisleri kullanarak ve PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN S.A.V sözlerine ve sünnetine düşman olan bazıları.
İnsanların kafasını karıştırmaya çalışanlar hadisleri reddediyorlar. Bunlar içerisinde alim geçinen ve PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN S.A.V emirlerini reddenlerde var başörtüsünü,kurbanı ve bir çok İSLAM'ı ibadetleri ya sulandırmaya çalışıyorlar ya da yoktur diye inkar ediyorlar PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN S.A.V sünnetinde olan bu şeyleri inkar ederek İSLAM'DAN geriye bir şey bırakmamaya adeta yeminliler. Hatta PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN S.A.V sonradan bu yasağı kaldırmış olmasınıda insanlardan saklamaları niyetlerini açıklıyor aslında.

PEYGAMBER EFENDİMİZ S.A.V İSLAM'IN geniş coğrafyalara yayılması, müslümanların,KUR'AN'ı ve İSLAM'ı mevzuların fazlalaşması ile Hadis yazımına uyguladığı yasağı kaldırmıştır.
En çok Hadis rivayet eden EBU HUREYRE RADIYALLAHU ANH'IN şöyle bir sözü nakledilmiştir.
"Efendimiz (s.a.v.)'in ashabı içinde, Abdullah ibni Amr (r.a.) müstesna, benden daha çok hadise sahip olan yoktu. Abdullah (r.a.)hadisleri yazardı, ben ise yazmazdım"
(Buhari 1/36)

Buhari,müslim gibi PEYGAMBER EFENDİMİZ'DEN S.A.V yüzlerce yıl sonra yaşamış hadis katiplerinin aksine ilk devir hadis katiplerindendir. Abdullah (r.a.) onun yanında sahabenin en önde gelen alimlerinden HAZRETİ ALİ gibi sahabei kiramdan ilk devir hadis katipleride vardır. Bu yasağın sonradan kaldırılmış olmasının en büyük delillerinden biridir aynı zamanda ABDULLAH RADIYALLAHU ANH bu konuda şöyle söylemiştir:
"Efendimiz (s.a.v.)'den işittiğim herşeyi yazardım. Gayem bunları ezberlemekti. Ashab beni bu işten menettiler ve sen Rasulullah (s.a.v.)'den her işittiğini yazıyorsun; halbuki o bir beşerdir ve rıza halinde olduğu gibi, gadap halinde iken de konuşa bilir, dediler. Bunun üzerine yazma işini durdurdum. Sonra onların sözünü efendimiz (s.a.v.)'e naklettim. Bana; yaz, Nefsim yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki,benden yalnız hak (doğru) olan sadır olur."
(İbni hanbel musned 10/21 ebu davud 2/86)

Semura İbni Cundep de efendimizden izin alıp hadis yazanlardandır. Hakkında geniş bilgi verilmese de, onun bir hadis kitabı olduğunu, Muhammed İbni Sirinin
"Semura'nın oğulları için yazdığı risalede pek çok ilim vardı"
sözünden anlıyoruz.(ibnul esir,usdul gabe,2/354; ibni hacer,isabe,3/130 tehzip 4/236)
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
9 Şubat 2013       Mesaj #12
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye

Sponsorlu Bağlantılar

Günümüzİslam anlayışında, hadislerin önemi çok büyüktür. Hatta önemini daha iyianlatabilmek için, bir Diyanet görevlisinin Cuma hutbesinde, hadisler konusundasöylediklerini sizlere nakletmek istiyorum.



“Hadisler tıpkı Kur’an ayetlerigibidir, nasıl bir ayeti kabul etmediğimizde, gerçek iman etmiş olmuyorsak,peygamberimizin hadislerinden birisini dahi, ben bunu kabul etmiyorum dersek,gerçek iman etmemiş sayılırız.”



Busözleri söyleyen herhangi cemaatin ya da tarikatın elamanı değil, Diyanetinkontrolünde bir vaiz.



Hadisnakli ya da yazımı, peygamberimiz zamanında yasaklanmıştır. Daha sonrapeygamberimiz izin vermiştir diyenler, dört halife devrinde hadisnakli ve yazımı konusunda nasıl yasaklar getirilerek, mücadele edildiğini iyiaraştırmalıdırlar. Peygamberimizin döneminde yazılmış ve günümüze kadar gelmiş,hiçbir hadis kitabı yoktur. Eğer yazdırmış olsaydı ve Allah koruması altındaolsaydı, tıpkı Kur’an gibi bizlere günümüze ulaşmaz mıydı?



Hattadört halife devrinden günümüze toplanıp, kitap halinde ulaşmış da hiçbir hadiskitabı yoktur. Hadislerin toplanmaya başlanması, dinin mezheplere bölünmesi ilebaşlamıştır. Yani peygamberimizin ölümünden yüzlerce yıl sonra. Lütfen bugerçeği göz ardı etmeyelim.



İslamı Kur’an merkezli yaşamayan, hadis rivayetleri ile inançlarınışekillendirenler, Kur’an ın asla onay vermediği, hadislerinde Allah korumasıaltında olduğunu söylemekte bir kusur görmemişlerdir. Hâlbuki Allah yalnızKur’an ı koruması altına aldığını, bizlerin Kur’an ın ipine sarılarak,Kur’an ın sınırlarını aşmamamız için, emin olmadığınız bilgilerin ardınadüşmeyin, bunun hesabını sorarım diyerek bizleri uyarmıştır.



Oysabizler, Kur’an ile aramıza girenlerin sayesinde, Allah ın apaçık hükümverdikleri ayetleri görmezden gelerek, beşerin rivayetlerine hiç düşünmeden,Kur’an süzgecinden geçirmeden onlara sarılarak, emin olmadığımız bir yolunyolcusu olmuşuz.



Hadisleringünümüze gelişi konusunda, aşağıda vereceğim örnek, eğer sizleri hala hiçtedirgin etmeyip korkutmadıysa, bu söylediklerimi lütfen dikkate almayınız.



Günümüzdebazı kesimler, Buhari nin bir hadisini inkâr eden,dinden çıkmıştırdiyecek kadar ileri gideler. Acaba bunu söyleyenlerin, Buhari nin hadistoplarken, izlediği yöntemi konusunda bilgisi var mı?



BakınBuhari 600 000 hadisin içinden, nasıl bir yöntemle seçmeler yapmış,diğerlerini hurafe diye ayıklayıp ve bu hadislerin içinden de, 9082 sinikabul edip, kitabına nasıl dâhil etmiş.





“Herhangi bir hadisi Sahih’e dâhil etmezden önceyıkanıp iki rekât namaz kılarak, Allah’a istihârede Bulunup manevi bir işaretaramış, ondansonra hadisin sıhhatine hükmetmiştir“Bu şekilde sıhhati nazarımdasübût bulmayan hiçbir hadisi Sahih’e almadım”der. ”.(K.S. Sayfa 197)





Değerlidin kardeşlerim, bugün belirli bir kesimin hiç şüphe duymadan kabul ettiği vedinin temelini oluşturdukları hadis rivayetleri, bizlere bu yöntemle ulaşmış. Nedersiniz, bu bilgiler bu yöntemle bizlere ulaşmışsa, bizlerin tavrı nasılolmalıdır sizce?





Neyazık ki bu bilgiyi, günümüz cemaat ve tarikat eksenli İslam ı yaşayankardeşlerimiz hiç konuşmazlar, söz etmezler. Belki de bu bilgilerden haberleridahi yoktur. Haberleri olanlarında, gönülleri çok fazla rahat değil buyöntemden. Ama bununda üstü örtülerek, toplumdan saklamayı seçiyorlar, çünkü o acımasız nefis ağırbasıyor.





Peygamberimizinölümünden sonra, gizli saklı hadis toplama çabasına girenler, yaklaşık 500 civarındahadis topladıkları rivayet edilir. Çünkü dört halife devrinde de hadis yazımı,nakli yasaktı. Daha sonraki dönemlerde, hadis sayılarının yüzlerce kat oluşubile, bu yolun nasıl büyük bir dikkatle incelenmesi gerektiğini gösteriyor.





Buhari600 000hadis içinden, 9082 i seçmiş. Ya bugün ne kadar biliyormusunuz hadis sayısı? Milyonları aşmış, tam sayısını bilen bile yok. Maşallah okadar bereketli ki (!) günden güne artıyor.





Acababu kadar hadis nereden çıktı diye, soran bile yok. Dört halife devrinden sonra,Rabbin sakın dinde bölünmeyiniz, emrini duymazdan gelerek, İslam ın bölünmesisonucunda, hadis toplama yarışına girmişlerdir. Mezhepleri ve topladıklarıhadisleri araştırınız lütfen, bir mezhepte yasak olan diğerinde değildir. Hepsidebahsettikleri konuyu, peygamberimize dayandırırlar. Acaba peygamberimiz aynıkonuda, birbirinin tam tersi hükümler, bilgiler verir mi?





Hadislerkonusunda öyle bir liste vardır ki, o listeyi gören ve biraz düşünen hadisnaklinin nasıl tuzaklarla dolu olduğunu anlar ve gereken önlemi Kur’an ilealır. Kur’an ın onay vermediği hiçbir bilgiyi almaz. İmtihanımızın en zor kısmıda, bu konu olsa gerek. Allah yardımcımız olsun.





İstiharekonusu, okadar ilginç hallere dönüşmüştür ki günümüzde, araştırdığımızda korkmamak,ürkmemek elde değil.





Kendisinipeygamber zanneden, ona tabi olanlarında, bu şahsın gerçek peygamber olduğunuanlamamız için önerdikleri acı gerçek, içinde bulunduğumuz İslam anlayışınıbizlere çok iyi anlatıyor.





Bukişiler, bizler abdest alıp, namaz kıldıktan sonra, istihareye yattığımızda, bahsedilenkişinin gerçek peygamber olduğunu görebileceğimizi söylüyorlar. İnternettenaraştırınız, bu gerçeği göreceksiniz. Bakın bu yanlış yöntem, bizlerinerelere kadar götürebiliyor. Bu yol acaba bizi nereyegötürür dersiniz? Şeytanın tam kucağına değil mi dostlar?





Kur’anda verilen kıssaları masal zannedenler, Kur’an merkezli inancını yaşamayanlar,elbette rüyalarla aldatılacaktır. Rüya tabiri öyle herkesin anlayacağı,bileceği bir şey değildir. Kur’an da Rabbin verdiği Yusuf peygamberimizinkıssasından hisse çıkaramayanlar, Allah ın elçisine verdiği o eşsiz rüya tabirigücünü, bizler küçük aklımızla, eğitemediğimiz nefsimizle, edindiğimiz velilereya da kendimize bile layık görmenin yanlışlığını yapıyoruz. Bu Allah ınpeygamberlere has verdiği, çok özel bir yetkidir güçtür. Bunlardan elbettehaberi olmayanları aldatmak, çok daha kolay olacaktır.





Bukonuda anlatılan rivayetlerde çok ilginçtir. Bakın rüyada gördüklerimiz, neleredelaletmiş.



(Rüyada beyaz veya yeşilgörürse o işte hayır vardır, siyah veya kırmızı görürse hayır yoktur. Ondansakınmak daha iyidir.)



Bu konuda o kadar çok detaylar varki, burada onlardan bahsedip kafanızı karıştırmak istemiyorum. Tümanlatılanları peygamberimize mal etmek, yaptığımız en büyük yanlıştır. Bu türbilgilerin kaynağını, sormaya bile gerek duymadan inanıyoruz.



Kur’an ın bu konudaki önerilerinegelince. Elbette yapmak istediğimiz bir iş, ya da arzu ettiğimiz olaylarınisteğimiz doğrultuda olması için, işi bilen bir kişi ile istişaredebulunabilir, ondan bilgiler alabiliriz. Bunda hiçbir sakınca yok, hatta böyleolması da gerekir. Bu yolu Allah önerip,ehil kişilere danışılmasını ister.



Bir başka Kur’an ın önerdiği yolda, olmasını istediğimiz bir iş için, gereken çabayı bizzat bizler gösterdiktensonra, Allah a dua ederiz, işimizin isteklerimizin olması adına. Bunu namazkılarak ta yaparız. Rabbimiz ne diyordu ayetinde, namazla benden yardım dileyiniz. Bakın Allah ın ayetleri nasıl tahrif ediliyor vebeşerin arzu ve istekleri doğrultusunda, nasıl yanlışa yönlendiriliyoruz.Hâlbuki bunun yolunu Rabbimiz çok güzel anlatmış ve açıklamış Kur’an da. AmaKur’an devre dışı kalınca, yerini elbette hurafe ve batıl alacaktır.



İstihare konusu günümüzde rantkapısı da olmuştur. Bilmem kim efendi, ya da şeyhime bu isteğimizi sunarak,tabi gereken bağışı yaparak, onun istihareye bizim için yatmasını sağlayıp, isteklerimizinolup olmayacağı da öğrenilmeye çalışılmaktadır günümüzde (!) Allah yardımcımızolsun.



Peygamberimiz eğer bu konuda birşey söylemişse, elbette Kur’an ın emrettiği şekliyle anlatmıştır. Bunun dışındabir şey söylemesi asla beklenemez. Bekleyenler Allah ın yolundan sapacağınıunutmamalıdırlar.



Allah sizleri Kur’an dan sorumlututuyorum, yani Kur’an dan hesaba çekeceğim diyorsa açık ve net, sizce Kur’anın bahsetmediği, onay vermediği bir bilgiden de sorumlu tutarak hesaba çekermi?



Hadis konusu günümüze nasıl vehangi yol, yöntemle ulaştığını gördünüz. Sanırım bu konuda çok dikkatli olmamızgerektiğini fark etmişsinizdir. Din ve iman şakagötürmez bunu unutmayalım. Hepimiz imtihandayız, imtihan olduğumuzkitap Kur’an ise, her bilgiyi, her konuyu mutlaka Kur’an a danışalım.



Eğer Kur’an onay veriyorsa, alalımfaydalanalım. Yok, eğer Kur’an süzgecinden geçmiyorsa, ondan sakınalımuzaklaşalım. Tabi hesabın görüleceği o çetin gün, yüzlerimizin gülmesini,amellerimizin boşa gitmemesini istiyorsak, hakka batıl asla karıştırmamalıyız.



Dilerim Allah dan, FURKAN ın kıymetini bilen, eğri ile doğruyuayırmak için ona müracaat eden, Rabbin halis kullarından oluruz.



Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK



Bachata - avatarı
Bachata
Ziyaretçi
14 Haziran 2013       Mesaj #13
Bachata - avatarı
Ziyaretçi
Sahih Hadis Nedir?
MsXLabs.org & Dini Kavramlar Sözlüğü

Adalet ve zabt özelliklerini taşıyan râvîler tarafından muttasıl bir isnatla rivâyet edilen, şaz ve illetli olmayan hadislere denir.

Bu tarife göre sahih hadiste şu beş şartın bulunması gerektiği anlaşılmaktadır. Senedi muttasıl olmalıdır. Yani baştan sona kadar senette bulunan her râvînin, hadisi bizzat hocasından görüşerek almış olması gerekir. Bu durum hadisin kesin rivâyet sıygaları ile aktarılmasını zorunlu kılar.

Kesin rivâyet sıygaları, hadisin beş duyu ile alındığını ifade eden lafızlardır. Râvîler adaletli olmalıdırlar. Adalet, râvînin her türlü günahtan ve mürüvvete aykırı olan hallerden uzak olması demektir. Buna göre râvî takvalı olmalıdır. Her türlü şirk, fısk, bid'at ve küçük günahlardan sakınmalıdır. Muttakî olduğu bilinmeyen râvînin hadisi sahih olmaz. Râvîler zabt sahibi olmalıdırlar. Zabt, râvînin gaflet içerisinde olmayıp, uyanık ve dikkatli olması; hadisi ezbere rivâyet ediyorsa istediği anda okuyabilecek ve hatasız aktarabilecek şekilde ezberlemesi; kitaptan rivâyet ediyorsa, hadisi aldığı andan itibaren başkasına aktarana kadar değişikliğe uğratmadan koruyabilmesi; mana ile rivâyet ediyorsa, manayı bozacak durumları bilmesi demektir. Zabt niteliğini taşımayan râvînin hadisi sahih olmaz. Hadis şaz olmamalıdır. Şaz hadis, sika bir râvînin, kendisinden daha sika bir râvînin rivâyetine veya kendi derecesindeki birden çok sika râvînin ortak rivâyetlerine aykırı olarak rivâyet ettiği hadisdir.

Bu durumda daha güvenilir olan râvînin ya da güvenilir olan râvîlerin ortak rivâyeti tercih olunur. Bunlara aykırı olan şaz rivâyet ise sahih olma özelliğini kaybeder. Hadis illetli olmamalıdır. İllet, hadisi çoğu kere zayıflığa götüren, zor anlaşılabilen kusurdur. Bu kusur tespit edilince hadis sahih olmaktan çıkar. İllet hadisin senedinde veya metninde olabilir. İlletli hadise muallel hadis denir.

Sahih hadisler kendi aralarında ikiye ayrılır;

a) Sahih li-zâtihi: Sahih hadiste bulunması gereken şartları en üstün derecede kendisinde taşıyan hadislere denir. Bu tür bir hadisin sıhhati için destekleyici bir isnada ihtiyacı yoktur.

b) Sahih li-gayrihi: Sahih hadiste bulunması gerekli olan şartları en üstün derecede kendisinde bulundurmadığından, aslında hasen olduğu halde, başka isnadlarla desteklendiği için sahih rütbesine yükselen hadise denir.

Hadislerin bir üst dereceye yükselmeleri şahid ve mütâbî denen destekleyici hadisler sayesinde olur. Hadis usulü ilmine göre yukarıda kısaca açıklanan beş şartı taşıyan hadis sahihtir. Bazen bir hadisin sahih olup olmadığı hadisçiler arasında tartışmalı olabilir. Bunun sebebi, sahih hadiste bulunması gereken şartların farklı olarak değerlendirilmesidir. Sahih hadisin hükmü: Âlimler, ibadet, muamelat gibi bütün dini hükümlerde sahih hadisin delil olduğunu ve onunla amel etmenin gerekli olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. İnanç esaslarında ancak mütevatir hadis delil olur. Sahih hadislerin isnâdında yer alan râvîlerin adalet ve zabt özellikleri ile sıhhatte esas alınan diğer niteliklerin farklı düzeylerde olması nedeniyle, sahih hadisler kendi aralarında derecelendirilmiştir.

Sahih hadislerin sıhhatteki üstünlükleri açısından sıralamaları şöyledir:

Birinci Derece: Buhârî ve Müslim'in birlikte rivâyet ettikleri (muttefekun aleyh olan) hadisler.

İkinci Derece: Buhârî'nin rivâyet ettiği Müslim'in rivâyet etmediği hadisler.

Üçüncü Derece: Müslim'in rivâyet edip, Buhârî'nin rivâyet etmediği hadisler.

Dördüncü Derece: Buhârî ve Müslim'in ortaya koyduğu sıhhat şartlarına uygun olan hadisler.

Beşinci Derece: Buhârî'nin sıhhat şartlarına uygun olan hadisler.

Altıncı Derece: Müslim'in sıhhat şartlarına uygun olan hadisler.

Yedinci derece: Buhârî ya da Müslim'in sıhhat şartlarına uygun olmadığı halde, diğer muteber hadis âlimlerince sahih kabul edilerek rivâyet edilen hadisler.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Intersect - avatarı
Intersect
VIP VIP Üye
7 Kasım 2013       Mesaj #14
Intersect - avatarı
VIP VIP Üye
Hadis
MsXLabs.Org / Vikipedi, özgür ansiklopedi

Hadis nedir?

Hadisler (Arapça: اَلْحَدِيثْ ‎) veya Hadis-i Şerif (Ar.: اَلْحَدِيثِ شَرِيفْ ‎), bir rivayet zinciri ile Muhammed'e isnad edilen ve kendisinin değişik olaylar ve sorunlar karşısında veya Kur'an'ın âyetlerini açıklamak için söylediğine inanılan söz, fiil ve takrirler bütünüdür. Lügatte söz, haber, sonradan vücuda gelen şey anlamındadır. Hadis ilmiyle ilgilenen kişiye muhaddis denir.
Başlangıçta birkaç yüzyıl boyunca sözlü rivayetler şeklinde anlatılan hadisler, daha sonra yazıya geçirilen İslâm'ın "sözel geleneğini" oluşturmuşlardır.

Tanımlama; yapı ve kapsam

Hadisleri tanımlamak için değişik kelimeler kullanılır. Hadis eşdeğeri olarak kullanılan bu kelimelerden bazıları haber, eser ve uygulamaya dönük anlatımlar için kullanılan sünnet kelimeleridir.
Hadisin iki ana unsuru metin ile beraber isnad veya senettir. Senet, rivâyet eden kişilerin adlarından oluşan, hadisin ana metninden olmayan, hadisçilerin, haberin doğruluğunu ve güvenilirliğini kanıtlama için kaydettikleri isimler zinciridir. Hadisi nakleden ravilerin, haberi kimden aldığını gösteren kronolojik listedir. Zincirin sonunda hadisi ilk rivayet eden kişiyle metnin kendisi gelir.

Kapsamı; Muhammed'in (Kur'ân dışında) söylediği rivayet edilen sözler, yazdırmış olduğu mektuplar ve evrak, Muhammed'in vasıflarını, bir olay karşısında takındığı tutum ve tavrını anlatan rivayetler ve Muhammed'in hayatında vuku bulmuş bir olaya şâhid olanların sözleri, hadis kapsamını oluşturur.
Şiiler Muhammed'in sözleri yanında masum kabul edilen imamların sözlerini de hadis kabul etmektedirler. Sünnilerin güvenerek hadis aldıkları Ali taraftarı olmayan pek çok sahabe ve tabiine şiilerce güvenilmez. Sünni hadis kitapları Muhammed'in zamanından 200-300, şii hadis kitapları 400-500 yıl sonra yazılmışlardır.

Kutsi Hadis

Peygamberin ağzından Allah'a isnad edilerek rivayet edilen, ancak Kur'an'da yer almayan sözleri ifade eder.

Hadis tarihi ve başlıca raviler

Başlangıçta hadislerin yazılmasına karşı çıkılmış, ""birkaç yüzyıl"" devam eden ""sözlü"" dönemden sonra bu tutum değişerek, neredeyse bütün duyumların ve rivayetlerin kaydedildiği, sonra da tasniflerinin yapıldığı zengin bir yazılı döneme geçilmiştir. Hadisleri ilk olarak büyük ölçüde toplayarak bir araya getiren İmam Mâlik, bunları Muvattâ adlı eserinde toplamıştır. Hadislerin sistematik olarak yazılıp-toplanmasına tabiin zamanında başlandı. Muhammad ibn-i Muslim ibn-i Ubeydullah, hadisleri verimli bir şekilde anlatmıştır. İbn-i Hacer'e göre İbn-i Şihab al-Zuhrî, ilk hadis toplayan kişidir ve hicri 719 yılında Ömer bin Abdülaziz'in emriyle hadisleri toplamaya başlamıştır.”
Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadis ise şöyledir: "Biz hadis ya­zarken Hazreti Peygamber yanımıza geldi ve: "Yazdığınız şey nedir?" dedi. "Senden işittiğimiz hadisler", dedik. Hazreti Peygamber: "Allah'ın Kitabı'ndan başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah'ın Kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için dalalete düştüler", dedi."

Ebu Said el-Hudrî'den rivâyet edilen bir hadis'te Muhammed'in;"Benden Kur’an haricinde hiç bir şey yazmayınız. Kur'an'dan başka benden bir şey yazmış olan varsa onu derhal imha etsin. Benden hadis rivayet ediniz, bunun bir mahzuru yoktur, benim söylemediğim bir şeyi kim bile bile bana isnad ederse cehennemdeki yerine hazırlansın." dediği rivayet edilmektedir. Hattabî, kitabında bu hadise işaret ederek Muhammed'in birbirine karışmaması için hadisle Kur'an'ın aynı sayfalara yazılmasını yasaklandığını ifade eder.
Muhammed'in hadis yazmayı yasaklaması umumîdir. Hadislerin yazılması konusunda bazı sahabiye hususi izin verilmiştir. Abdullah bin 'Amr' bunlardan birisidir. Yine Yemen'li Ebû Şâh'ın hadisi de Muhammed'in hayatının son yıllarında hadislerin yazılmasına izin verdiğini göstermektedir.
Sonraki dönemlerde Kur'an ayetlerinin başka sözlerle karışması endişesinin ortadan kalkmasıyla Muhammed'in, "İlmi (hadisi) yazı ile tespit ediniz" şeklinde hadislerin yazılmasına müsaade ettiğine inanılır. Bazı sahabilerin hadisleri Sahife denilen mecmualarda topladığı, ancak, dört halifenin hadis yazımına olumsuz yaklaşması ve bunların zamanla (Yahudi sözlü kanunları mişnada olduğu gibi) kutsanabileceği endişesiyle hadis mecmualarını toplatıp yaktırdıkları ve hadisin değil de sadece Kur'ân'ın kaynak görülmesini iştedikleri kaydedilmiştir.]
İmam Buhârî (810-869) ve diğer hadis imamları Muhammed'in ölümünden yaklaşık iki yüzyıl sonra, o zamana kadar rivayetlerle aktarılan bu "sözlü kültür ürünleri"ni toplayıp yazarak hadis külliyatlarını oluşturdular. Sünnî ekol arasında güvenilen ünlü olmuş altı adet (Kütüb-i sitte) hadis külliyatı bulunur. Bunlardan Buhârî ve Müslim'in kitaplarına sahiheyn de denilir. Buhârî ve Müslim'in kitaplarında ortak olarak bulunan hadislere müttefekun aleyh denilir. Bazı hadis külliyatları ise yazarları tarafından Cami, Müsned, Mucem, Müstedrek, Mustahrec, Cüz, Tabâkat gibi isimlerle isimlendirilmişlerdir.
Hadis öğrenimi mecâlis denilen sohbet toplantıları şeklinde İslâm'ın ilk devirlerinde başlanmıştır. Eğitimin sistematize edilmesi özel medreselerin açılmasıyla başlamıştır. Hadis öğretimi yaptığı bilinen ilk dâru'l hadîs, hicrî 6. yüzyılda (M.S. 12. yüzyıl) Şam'da Sultan Nûreddîn Mahmud tarafından kurulan “en-Nûriyye” medresesi olup ilk idarecisi İbn Asâkir'dir. Bundan sonra Eyyûbî hükümdarlarından Nâsıruddin Muhammed tarafından hicrî 622 hicri (M.S. 1225) Kahire'de “el-Medresetu'l-Kâmiliyye” kurulmuştur. 626'da yine Şam'da el-Meliku'l-Eşref Ebu'l-Feth Musa b. Âdil “el-Medresetu'l Eşrefiyye” adlı ikinci bir dâru'l-hadis açıldı. Yine hicrî altıncı yüzyılda aynı yerde Emevî Camii içinde Seyfeddîn Muhammed bin Urve'ye nisbetle “Dâru'l-Hadîsi'l-Urviyye” adını taşıyan ve bir kütüphânesi olan başka bir hadis medresesi daha açıldı. Daha sonraları İslâm âleminin her tarafında dâru'l-hadisler yaygınlaştı.
"Başlıca raviler""; Ehl-i Sünnet'in hadis kitaplarında güvenilen ve kendilerinden en çok hadis rivayet edilen sahabeler şunlardır:
Ebu Hüreyre 5.374, Abdullah bin Ömer 2.630, Enes bin Mâlik 2.286, Aişe 2.210, Abdullah bin Abbas 1.660, Câbir bin Abdullah 1.540, Ebû Said el-Hudrî 1.170

Muhammed zamanında yazılan sahîfeler
  • Sa'd b. Ub'ade el-Ensârînin sahîfesi. Ancak Buhârî, bu sahîfenin Abdullah b. Ebî Evfa'nın sahîfesinin bir nüshası olduğunu söylemektedir.
  • Semure b. Cündüb'ün sahîfesi.
  • Câbir b. Abdullâh'ın sahîfesi.
  • Abdullah b. 'Amr b. 'Âs'ın sahîfesi: Sahîfe-i sâdıka. İbnu'l Esîr'in söylediğine göre bu sahifede bin hadis bulunmaktadır.
  • Hicretin birinci yılında Muhammed'in kendisinin yazılmasını emrettiği sahîfe. Medinede'ki Yahudilerle yapılan antlaşmanın tedvîn edildiği sahîfedir.
    Abdullah b. Abbas'ın sahîfesi.

Hadis çeşitleri ve uydurma hadisler

Hadisler muhaddis denilen hadis alimleri tarafından değişik sınıflandırmalara tabi tutulmuşlardır. Ancak bu sınıflandırmalar mutlak olmayıp, sınıflandırmayı yapan kişinin bilgi altyapısı, ön kabulleri, tanımları ve değerlendirmeleri gibi öznel unsurlara dayanır. Bazı alimlere göre sahih, manen mütevatir, ya da mütevatir gibi en güvenilir sınıfta yer alan ve reddedenin kâfirlik veya fasıklıkla suçlanabildiği hadisler, bir başka ilahiyatçının değerlendirmesinde mevzu, yani uydurma hadis kategorisinde yer alabilmektedir. Prof. Dr. Mehmet Özdemir Siyer yazıcılığı ile ilgili bir makalesinde Muhammed'in kişiliği ve hayatı bağlamında bu durumun ve hadis uydurmacılığının boyutlarını göz önüne sermektedir.

Geleneksel hadisçiler ravi ve isnad zinciri yönünden sakıncalı gördükleri hadisleri zayıf veya uydurma kabul ederlerken, günümüzde mehdi, mezhep imamları, mezhepler, geleceği bildiren hadisler gibi belirli konularda kaydedilen hadisler ve hangi kaynakta yer aldığına ve isnad zincirine bakılmaksızın peygambere atfedilemeceğine inanılan, ahlaki düşkünlük, akıl ve bilim dışılık, Kur'an'a aykırılık gibi subjektif ölçütler ile hadislerin sahih veya uydurma olduğu konusu tartışılmaya devam etmektedir.

Dini anlayış ve fıkıhta yeri

Geleneksel İslam anlayışında hadis ve sünnet Kur'an'dan sonra ikinci sırada yer alır. Bu sebeple İslam inançları, ibadet tefsir, siyer, fıkıh, tasavvuf ve tarikat gibi alanlarda yol gösterici, bazen de şeriat hükümlerinde olduğu gibi kanun belirleyici ve emredici olarak görülür. Kur'an'da peygamberin söz ve davranışlarının örnek alınmasını emreden ayetler bulunur;
Hayır, Rabbine andolsun ki anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. (4:65)
Resûle itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. (4:80)
Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan da sakının! (59:7)
Şeriat ve fıkhın diğer kaynakları ise icma, kıyas, örf ve maslahat (faydalı görülme) tır.

Kur’an'ın farklı yorumları gibi hadislerin de farklı yorumlarının yapılması, hangi hadislerin kaynak kabul edileceği, hangilerinin edilmeyeceği gibi hususlar farklı fıkıh mezheplerinin oluşmasına yol açmıştır. Şianın hadis konusundaki tutumu tamamen farklı olmakla birlikte, rey ehli olarak tanımlanan Hanefî mezhebi ile rivayetçi (veya hadis ehli) olarak bilinen Şafiî, Mâlikî, Hanbelî mezhepleri de hadisler konusunda farklı tutumlara sahiptirler.
İmam Ebu Hanife dinî görüşlerini oluşturmada diğer imamların aksine hadislere çok az güvenmekte ve onlara az yer vermekteydi. Ebu Hanife rey ehli olarak bilinir, hadisleri sadece senet ve rivayet açısından değil, anlam açısından da kritiğe tabi tutar. Mana açısından akla aykırı gördüğü ve Muhammed'e atfedilemiyeceğine inandığı hadisleri kabul etmez ve bu hadislere aykırı fetvalar vermekten çekinmezdi. Bu şekilde 200 kadar hadîse aykırı fetvası bilinir ve bu yüzden hadisleri dinde "mutlak nass" gören hadisçiler tarafından şiddetle tenkit edilir. Hadislere güvenmemesi ve hadis karşıtlığından dolayı kendisi İmam Malik gibi bazı hadis ehli tarafından şiddetle eleştirilmiş, hattâ kâfir, deccal veya zındık olmakla suçlanmıştır.

Ehli Hadis; Ahmed ibni Hanbel, Şafii ve Malik gibi, hadisleri derleyen ve fıkhi görüşlerini bu rivayetlere dayandıran nakilcilerden oluşuyordu. Nakilciler rivayet zinciri açısından "sahih" gördükleri hadisleri muhkem nasslar olarak değerlendirirler ve akıl yönünden kritiğe tabi tutmazlar.
Rivayetçi eğilimlerin bir başka karakteristiği, halkın nezdinde hadislerin itibarını artırmak için hadis imamlarına insanüstü vasıflar yüklenmesidir. Bu rivayetlere göre hadis imamları milyonlarca hadisi ravi zincirleriyle birlikte hafızalarında tutabilirler. İmam Buhârî bir hadisi kaynağından almak için aylarca yolculuk yapar, ancak rivayet eden kişi bir atı kandırdığı için hadisi almaktan vazgeçer, şartlarına tamamen uygun bile olsa rüyasında peygamberi görerek, kaydettiği bütün hadisleri tasdik ettirir.
İmamiyye Şiiliği Sünnilikten farklı olarak yalnızca 12 imam kanalıyla gelen söz ve rivayetleri dinî kaynak (hadis) olarak kabul etmektedir.

Günümüzde geleneksel Müslümanlardan ayrılarak, Kur'an merkezli İslâm'ı savunan bazı dinî gruplar için hadislerin herhangi bir dinî değeri yoktur. Bazı alimlere göre fıkıh usulünde hadislerle dinî hüküm konulamaz, inançla ilgili konularda kanıt olamaz. Bazı dini eğilimler onları Kur'anda olduğu gibi bilime ilham veren ve yol gösteren ifadeler (Bucailizm) olarak değerlendirirlerken, bazıları ise ise (F.Gülen) onları bilimsel bilginin de ilerisinde görme eğilimi sergilerler.

Rivayetçiliğin tarihi ve sosyal psikoloji

7. yüzyılda aklı öne çıkaran İslam felsefecileri Kelamcılar ile ehli-hadis arasında tartışmalar çıkmış, bu tartışmalarda hadisler sorgulanmaya başlanmıştır. Birbiriyle zıtlaşan akıl ile nakil arasında hangisinin tercih edilmesi gerektiği islam coğrafyasında tartışılagelmiş, son dönem Osmanlı ulemasında dahi bu tartışmalar yaşanmaya devam etmiştir.
Siyerciler, tefsirciler, din anlatıcıları, vaizler, hikâyeciler vb. için hadisler vazgeçilmesi mümkün olmayan, zengin bir kaynaktır. İslam inançları ve mitolojisinin gelişiminde de hadislerin önemli bir payı bulunur.

Hadisler ve yer yer birçok ayrıntıyı da içeren, zaman zaman gerçeküstü destansı unsurlarla süslenen dinî anlatılar toplumu etkilemeye devam etmektedirler. Toplumun genel olarak hadislere ilgisinin, hadislerle bilimsel olarak ilgilenenler bir kenara bırakılacak olursa, anlatılanların gerçekliği ile değil, "hikayelerin gücü" ile devam ettiğini söylemek mümkündür. Günlük kavrayışın ötesinde aşkınlık arayan toplum için, olaya bilimsel bakanlar hangi tespitleri yaparlarsa yapsınlar, benzeri anlatılar ve aşkın dinî hikayeler din mesleğinde çalışanlar açısından da elden çıkarılamayacak bir materyal olarak görülür ve tarih boyunca olduğu gibi anlatılmaya ve dinlenmeye devam edilir.


Eleştiriler

Hadisler Peygamberin yaşadığı dönemden 1-2 asır sonra yazılı hale getirilen, bir nakil (ravi) zinciri ile Peygamber'e atfedilen "sözlü kültür" ürünleridir. En önemli hadis yazarları Peygamber'den ortalama olarak 200 yıl sonra yaşamış kişilerdir. Bu rivayetlerde unutma, atlama, yanlış hatırlama, yüceltme, alçaltma, abartma, önemsizleştirme, ayıklama hatta uydurmacılık gibi gerçeğin kısmen veya tamamen değiştirilmesini, bazen de mitolojik paçaların ilave edilmesini içeren problemlere rastlanabilir. Hadisleri kayda geçirenler rivayet zincirindeki kişilerin hafıza ve dürüstlüklerine güvenerek hadisleri kayda geçirirler. Zincirdeki son kişiyi görme olanakları bulunsa bile diğer kişiler bir önceki nesle ait ve çoğunlukla ölmüş kişilerden oluşur. Bu bakımdan rivayet zincirinin doğrulanması mümkün görülmemektedir.[51]
Hadisleri rivayet edenler, yazanlar gibi dini kaynak olarak kullananlar da bazı yazarların eleştirilerine hedef olmuşlardır. Edip Yüksel " Fakat kendisinin şerif ve sahih diye kutsadığı kaynakları Muhammed’i korkak, vahşi, soğuk-kanlı bir katil, cinsel sapık, kadın düşmanı, sapkın, çarpık inancı, yağmacı, hedonist, zekâ özürlü, ırkçı, düzenbaz, nankör ve hileci olarak tanıtıyor. Hadis aktarıcıları ve takipçileri Muhammed’in asıl düşmanlarıdırlar." şeklindeki ifadeleri ile hadislere ve hadisleri dinin ikincil derecede en önemli kaynağı olarak görenlere karşı bakış açısını ortaya koymuştur.

Kendisinden sonraki birçok araştırmacı için ilham kaynağı olan Alman araştırmacı Goldziher’e göre hadis olarak rivayet edilen haberlerin Peygamber’le ilgisi yoktur. Bu rivayetler İslam’ın birkaç asır devam eden oluşum süreci içinde bu sürece katılan siyasi, ictimai, iktisadi vb. birçok faktörün belgeleridir. Müslümanlar Kur’an’da bulamadıkları pek çok konuyu, ayrıca kendi kanaatlerini ve doğru bulduklarını hadis formunda ifade etmişlerdir. Yazar Ferec Hüdür'e göre hadisler Arap olmayan kişiler tarafından ravi zincirleriyle birlikte Kur'an'a karşı uydurulmuş sözlerden ibarettir. Kendisi ayrıca birçok rivayet zincirinde 1. isim olan ve kendisinden en fazla rivayet yapılan sahabe ünvanına sahip olan Ebu Hüreyre'nin hayâlî bir şahıs olduğu kanaatini ifade etmektedir.
Yok bir şey iyiyim. Sadece ölü olmayı tercih ederdim.
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
30 Kasım 2013       Mesaj #15
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Yazılarımı okuyanlar bilir, yazdığım yazılarımın bir kısmının konusunu,özellikle bana verilen cevaplar oluşturur. Böylece güncel konuları gündemegetirerek, doğru zannedilen yanlışları konuşup tartışarak, üzerindedüşünülmesine vesile olmaktır amacım. Yine bir yazıma cevap verme nezaketinigösteren kardeşimizin, bana verdiği cevabın bir bölümünü önce yazmak ve dahasonra üzerinde konuşmak istiyorum.


(Vahyin önem ve önceliğini anlatırken hadis-i şeriflere o kadar rijityaklaşıyorsunuz ki insanlar sizin ifadelerinizden sizi hadis düşmanı sanmalarıgayet doğal. Tek bir cümle ile hadisleri top yekûn inkâr etmediğinizi beyanediyorsunuz. Ama bu yeterince inandırıcı olmuyor. Çünkü tasvip ettiğiniz tekbir tane bile hadis örneğini hiç bir yazınızda göremiyoruz. Tasvip ettiğinizhadisleri hangi kaynaklardan aldığınız hakkında da en küçük bir bilgikırıntısına dahi sahip değiliz.


Böyle olunca hangi hadisleri nasıl süzgeçten geçirdiğiniz bilgisine sahipolmadığımızdan sizin tasvip ettiğiniz hadisler hakkındaki kanaatimizde yeterlibilgiye sahip olamamaktayız.


Bu durumda meramınızı anlatacağım diye çırpınıp durmaktasınız. Ama buçırpınışlarınız dalgalarla boğuşup yerinizde saymanıza bir miligramilerleyememenize neden olmaktadır.

Lütfen tasvip ettiğiniz hadisler hakkında daha ayrıntılı bir izahat.)


Değerli kardeşimiz, benim rivayet hadislere karşı rijit yani çok sert, katıdavrandığımı söylüyor. Ben ona sert ve katı tabiri yerine, çok fazla titizdavrandığımı söylersem, daha doğru bir açıklama yapmış olurum. Peki, nedenböyle davranıyorum dersiniz? Elbette Yüce Rabbimiz, benim sorumlu olduğumKur’an da böyle davranın dediği için. Allah söylemediği halde, bunlarda Allahkatındandır diyenleri, nasıl bir son bekliyor bunu biliyorum, titizliğim buuyarılar adınadır. Bu konuda birçok örnek var ama birkaç tanesini hatırlatmakisterim.


Bakara 79: Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu azbir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerininyazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onlarınhâline!


İsra 36: Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz vegönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.


Bakara 42: Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.


Bakar mısınız Rabbimiz nasıl uyarıyor bizleri. Kur’an ın dışından, beşerinyazdıklarına, bunlarda Allah katındandır diyenlere inananlara, Rabbimiz nediyor? Vay onların haline. İşte ben bu acınacak insanların durumuna düşmemekiçin, elimden geldikçe titiz davranıyorum.


Allah yine uyarısında, hakkında emin olmadığın sözlerin, bilgilerin ardınadüşme, bunun hesabını sorarım diyor. Lütfen bu sözler üzerinde düşünelim. Allahbir ayetinde ne diyordu? Kur’an ı ben koruyorum, yalnız Kur’an ın ipinesarılın. Daha da emrini netleştiriyor ve Zühruf 44. ayette, sizleri Kur’an dansorgu suale çekeceğim diyordu. Bu durumda hepimizin çok titiz davranarak,bunlarda Allah katındandır, ya da bunları da Kur’an ın dışından peygamberimizsöylemiştir diye bizlere ilettiklerinde, çok dikkatli olmamız gerekmez mi?


Allah çok açık sizlere indirdiğimden başkasına uymayın emrini, bakın nekadar net ve sert bir şekilde vermiş bizlere.

Araf 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takımdostların/velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.

Allah bizlerin uyacağımız kitabın, yalnız Kur’an olduğunu söylüyor. Kur’anile birlikte sakın dostlar veliler edinerek, din ve iman adına farklı sözlerinpeşi sıra gitmeyin diyor. Sanırım Yaradan ın bu sözlerini görmezden gelenkullarına da, siz ne kadar az öğüt alıyorsunuz diyerek kızgınlığını belirtiyor.

İşte ben Rahmanın bu uyarılarını tebliğ almış bir Müslüman olarak, banaKur’an dışından iletilen her bilgiyi, titizlikle Kur’an a danışıyor ve öylekabul ediyorum. Onun onayından geçen her bilgi başımın tacıdır.


Bu gerçekleri anlatmak içinde, çırpınıp duruyorum çok doğru. Beni anlamakistemeyene, ben kendimi anlatmak zorunda değilim. Ama hurafe, rivayet ve sanı okadar güçlü ki, benim çırpınışlarımı örtüyor, saklıyor duyulmaz hale getiriyor.Bu çırpınışlarımı duymak bile istemeyenler, sitelerinden yazılarımı siliyor,beni uzaklaştırıyorlar. Onları Rabbime havale ediyorum. Hak olan asla batıldankorkmaz. Ancak batıl haktan, yani gerçeklerden korkar ve yanından uzaklaştırır.

Arkadaşımız benim tasvip ettiğim hadislerden, daha detaylı bilgi istemiş.Cevabım ancak, Kur’an a uyan, onun onayını alan her hadis benim için bilgi vepratik kaynağıdır diye cevap verebilirim. Rivayet hadisler dine hüküm koyamaz,ancak yaşantımızda çağımıza uygun örneklik teşkil eder. Tüm rivayet hadisleredikkatle yaklaşmalı ve peygamberimizin sözü olup olmadığını mutlaka Kur’an ilekontrol etmeliyiz. Peygamberimizin şu sözlerini lütfen unutmayalım.


(Benden Kur'an dışında bir şey yazmayın. Kim, benden Kur'an dışında bir şeyyazmışsa, onu imha etsin."
Muslim-Zuhd/72(3004) /4137 Ebu Davud-İlm/3(3647) /4136 Musned-c.3/12,21,39Darimi-Mukaddime/42 )


Beni hadis düşmanı ilan edenlere söyleyecek sözüm olamaz. Çünkü aklı başındahiç kimse doğru bilgiyi göz ardı etmez. Ben söylediklerimden sorumluyum,karşımdakinin anladıklarından değil.


Benim top yekûn hadisleri inkâr etmediğimi söylediğimi, ama bunun inandırıcıolmadığını söylemiş din kardeşimiz. Fakat bana yönelttiği tenkidi kabul etmemmümkün değil. Tekrar hatırlatıyorum bakın bu konuda ne demiş.


(Çünkü tasvip ettiğiniz tek bir tane bile hadis örneğini hiç bir yazınızdagöremiyoruz.)


Bu kardeşimiz sanırım benim birkaç yazımı okumuş. Çünkü ben özelliklepeygamberimizin söylemiş olması mümkün olabilecek hadislerinden örneklerverdiğim gibi, doğru olması asla Kur’an a göre mümkün olmayan birçokhadislerden de, yazılarımda özellikle örneklerini veririm. Çünkü yanlış bilgibile, bizlere dersler verir. Hiçbir bilgi toptan reddedilemez. Ama bu bilgiyielimizde bir ölçme kaynağı varsa, o kaynağın onayı mutlaka alınmalı kontroledilmelidir. Din ve iman adına ölçümüz Kur’an olduğuna göre, akıllı bir insanınyapacağı çok açıktır.

Yine beni hadisler konusunda ikaz eden kardeşimiz, aslında üzerinde çokdüşünmemiz gereken bir noktaya parmak basmış ve bakın ne demiş tekrar hatırlayalım.


(Tasvip ettiğiniz hadisleri hangi kaynaklardan aldığınız hakkında da, enküçük bir bilgi kırıntısına dahi sahip değiliz.)

Değerli din kardeşlerim, işte İslam ı bölen, parçalayan hatta birbirinedüşman eden yol ve yöntem. Rivayet hadisleri kimden aldın. Senin kaynağın benimkaynağımdan daha emin, daha garanti. Acaba hangi mezhebin topladıkları hadislergerçekten peygamberimizin sözleridir?


Günümüze kadar nakledilen rivayet hadisler, acaba ismini verdiğimiz dinâlimlerine hiçbir değişiklik yapılmadan ait olduğuna, kim ya da kimler garantiverebilir? Bunun garantisini verebilecek var mı aramızda? Eğer bu garantiyiverebilecek bir güç makam yoksa lütfen elde Kur’an, onun onayını mutlakaalmalıyız. Tabi yalnız Kur’an ile iman olmaz, Kur’an yeterli değildirdiyenlere, sözüm meclisten dışarı.


Genelde yazılarımda alıntı yaptığım hadisler, Kütübü sitte dendir onu dabelirtmek isterim. Ama her kaynaktan alır, doğruluğunu Kur’an ile kontrolederim. Kontrolsüz bilgi, asla fayda vermez, tam tersine büyük zararlar verir.Onun için Allah, Kur’an ın sınırlarını aşmayın diye uyarıyor bizleri.


Sarraf altın bozdurmaya gelen müşterisinin elindeki altını, nasıl zararetmemek, aldanmamak için, gerçek altın mı diye elindeki imkânlarla kontrolediyorsa, lütfen aynı yolu ve yöntemi, titizliği ziyana uğramamak vekaybedenlerden olmamak istiyorsak, bizlerde bu yolu izlemeli, her bilgiyiKur’an ın süzgecinden geçirmeliyiz. Çünkü Rabbimiz sizleri Kur’an dan sorumlututuyorum diye, apaçık hüküm veriyor. Bu hükmü veren Yaradan, daha sonra Kur’anın hükmü olmayan bir bilgiden de, sorumlu tutar mı?


Hadislere dikkat ediniz lütfen, hepsi bir rivayete göre diye başlar ve ikinciüçüncü şahısların nakillerdir. Peygamberimiz kendi sözlerini aslayazdırmamıştır. Düşündürücü değil mi?


Bu konuda da aynı arkadaşımızın bana, bir ikazı ve uyarısı var.


( Müslümanlar inancını Kuran ile sorgulayacak da, Türkçeye doğru dürüsttercümesini yapamadıkları meallerden hareketle mi Kuran'ı anlayabilecek?Diyanetin bile mealinde bir yığın hatalı tercüme var. )


Arkadaşımızın bu sözlerine, kısmen katılmamak mümkün değil. GerçektenDiyanet bile başkan değiştirdikçe, yeni Kur’an meali yazıyor, diğerinden farklıyerleri var. Fakat şükürler olsun ki birçok yazar ve ilahiyatçının tercümeettiği mealler var elimizde. Eğer bu meallerin birisine kapılmadan, hepsindenaraştırma yaparak, Kur’an ı bir bütün olarak anlamaya çalışırsak, tümgerçekleri görebiliriz. Çünkü Allah siz anlayasınız diye, her şeyden niceörnekleri, değişik ifadelerle Kur’an da verdik der. Yani Kur’an ı yine Kur’anayetleri ile açıkladığını söyler bizlere. İsteyen istediğini yazsın, Allah ınkitabı öyle bir nur ki, yaptıkları yanlışlar, yanlış tercümeler hemen ortayaçıkıyor.


İşte imtihanın zor yanı da burası olsa gerek. Çaba harcamak, gayret bizden,yardım Allah tan. Allah yemin ederek sizlere kolaylaştırılmış bir kitapindirdim diyorsa, Allah ın rehberini zor anlaşılır ilan etmek, Yaradan a büyüksaygısızlıktır diye düşünüyorum. Allah asla anlaşılması zor, her dileçevrilmeyen bir rehber gönderip, daha sonrada kullarını sorumlu tutmaz.Rabbimiz Kur’an ayetlerini okuyup düşünenlerin, gönül gözlerini açarım diyorsa,lütfen bu uyarıyı dikkate alalım.


Kur’an ın verdiği örnekler üzerinde lütfen düşününüz. Muhkem ayetler,herkesin anlayacağı şekilde, kolay ve anlaşılır örneklerle açıklanmıştır. İŞTEONUN İÇİNDİR Kİ KUR’AN IN BİR AYETİNE, DOĞRU OLMAYAN BİR ANLAM BİLE VERSELER,BİR BAŞKA AYET ONUN YANLIŞLIĞINI ORTAYA ÇIKARTIR. Kur’an işte böyle mucize birkitaptır. Yeter ki ondan istifade etmesini bilelim. Yeter ki düşünerek imanedelim.


Ben her türlü kaynaktan hadis alır ve üzerinde düşünürüm. Bu rivayet hadisiacaba peygamberimiz söylemiş midir diye. Neden biliyor musunuz? Çünkü ümmetinibu konuda öyle bir uyarmıştır ki peygamberimiz, emin olmadığın sözleripeygamberimize nispet ette görelim. Bakın neler söylemiş.


5176 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatuvesselâm buyurdular ki: "Benim hakkımda yalan söylemeyin. Zira benimüzerime yalan uyduran cehenneme girer."
Buhâri, İlm 38; Müslim, Mukaddime 1, (1); Tirmizi, İlm 8, (2662).


5177 - İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Babama dedim ki: "Benniye senin Resülullah'tan hadis rivayetini işitmiyorum. Halbuki falan vefalandan çokça işitiyorum?" Bana şu cevabı verdi:
"Evet ben, Müslüman olduğum günden beri Aleyhissalâtu vesselâm'ı hiçterketmedim. Hep beraber olduk. Ancak O'nun şöyle söylediğini de işittim:
"Kim bile bile bana yalan nisbet ederse ateşteki yerini hazırlasın."
Buhâri, İlm 38; Ebü Dâvud, İlm 4, (3651).


İşte ben peygamberimizin, bu uyarılarının Kur’an ın bire bir uygulamasıolduğunu Kur’an dan apaçık görüyorum ve titizliğim bundandır. Bu hadislerinasıl olurda kabul etmem, görmezden gelirim. Hadis naklinde, sözlerinanlamlarının değişme ihtimali çok büyüktür, titizliğim bunadır. Ayrıcanakledilen konunun, nakledenin kendi düşünceleri ile şekillendirilmesi, hattafarklı anlamlar vermesi de kaçınılmazdır. Lütfen bu gerçeği de unutmayalım.


Hadis yazımını ve naklini peygamberimiz, önce serbest bırakmış ama yapılanyanlışları gördüğünden, kesinlikle yasaklamıştır. Bir kısım kardeşlerimizin,daha sonra serbest bırakmıştır düşüncelerinin yanlış olduğunu, dört halifedevrinde hadis yazımı ve nakliyle nasıl mücadele edildiğini araştırmalarınıöneririm. Size bu konuda bir örnek vermek isterim.


Hz. Ebu Bekir, peygamberin vefatından sonra Müslümanları toplayarak şöyledemişti: “Sizler, Peygamberden hadis rivayet ediyorsunuz ve bu hadislerdeihtilafa düşüyorsunuz. Sizden sonrakiler ise daha fazla ihtilaf edecektir.Peygamberden hiçbir şey tahdis etmeyin. Size bir soru soran olursa, “Bilgimizlesizin aranızda Allah’ın kitabı var” deyin ve onun helal kıldığını helal, haramkıldığını haram kılın”
[Zehebi, “Teskiretu’l Huffaz, I, 2-3]


Bizden önceki Ehli kitabın yoldan sapmaları, ne yazık ki Allah ın kitabınırehber almak yerine, atalarından gelen rivayetlerin ardına düşmeleriydi.Peygamberimiz ve en yakın ashabı da bunu bildiği için toplumu uyarmıştır.


Bugün aynı yanlış devam ediyor. Hatta öyle güçlü devam ediyor ki, rivayethadisler olmasaydı, Kur’an anlaşılmaz kapalı kalırdı diyerek, adeta Kur’an ınüzerine çıkartılıyor bu bilgiler. Allah bizleri affetsin. Bu acı gerçeği görenher Müslüman, rivayet hadislere karşı çok dikkatli olmalıdır. Bende bunuyapıyorum, Allah şahittir.


Yine Kütüb ü sitte den, çok dikkat çekici ve bir o kadar düşündürücü birrivayet hadis nakletmek istiyorum. Çünkü bu hadis adeta yazımızın bir özeti.


5179 - Mücâhid merhum anlatıyor: "Büşeyr el-Aşevi, Hz. İbnu Abbâs
radıyallahu anhümâ'ya gelip:
"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki..." diyerekbirşeyler anlatmaya kalktı. Ancak İbnu Abbâs onu konuşmaya bırakmadı vekendisine iltifat etmedi. Büşeyr:
"Sözlerimi niye dinlemiyorsunuz? Ben size Resülullah aleyhissalâtuvesselâm'dan anlatıyorum, hiç tınmıyorsunuz, niçin?" diye sordu. İbnuAbbâs ona şu cevabı verdi:
"Biz vaktiyle, bir kimsenin "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmbuyurdular ki" dediğini işitince, gözlerimizi ona çevirip kulaklarımızı dadinlemek üzere uzatıyorduk. Ne zaman ki, insanlar hadis rivayetindelaubalileştiler, biz de onlardan ancak bildiklerimizi almaya başladık."
Müslim, Mukaddime 7, (7).


Değerli din kardeşlerim, işte bizler bugün hadis naklinde o kadarlaubalileştik ki, adeta söylenenler, peygamberimize iftira niteliğini taşıyor.Ben bu yalanın iftiranın içinde olmamak için, elimden geleni yapıyor ve titizdavranmaya çalışıyorum. Bu söylenenler unutmayalım, peygamberimizin ölümündençok sonra söylenen sözler değil. Birde aradan yüzlerce yıl geçtiğini düşünün,ne anlatmak istediğimi daha iyi anlayacaksınız.


Karar ve yorum sizlerin. Ömür geldi ve geçiyor. Emanetimizi teslimettiğimizde, hesabın görüleceği O çetin gün, pişman olmak istemiyorsak, gelindersimize Kur’an dan bizzat kendimiz çalışalım. Daha sonrada soralım,soruşturalım. Sen Kur’an ı anlayamazsın diyenlerin sözlerine aldanmadan,İmanımızın sınırlarını Kur’an dan öğrenelim. Kur’an ın sınırlarının dışındanbilgi verenlere, itibar etmeyelim. Kur’an ın sınırlarını aşan, şeytanınoyuncağı olur, lütfen bu gerçeği unutmayalım.


Yaradan Enbiya suresi 10. ayetinde yemin ederek, sizlere öyle bir kitapgönderdim ki, bütün şan ve şerefiniz, tüm gerçekler ondadır diyorsa, gelinbeşerin ipine değil, Kur’an ın ipine sarılalım.


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
21 Mayıs 2014       Mesaj #16
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Kur’an da öyle ayetler vardır ki, üzerinde düşünmediğimiz de okur geçeriz. Ama üzerinde inceden inceye düşünmeye başladığımızda, inanın daha önce idrak edemediğimiz, anlayamadığımız birçok sorumuzun da cevabını alırız.

Günümüzde İslam toplumları içinde, çok tartışılan bir konuda, peygamberimizin hadis yazımına ve nakline izin verip vermediği konusudur. Peygamberimizin önce hadis yazımına ve nakline izin verdiği, ama daha sonra yasakladığı rivayet edilir. İslam âleminin bir kısmı ise, önce yasaklamış ama daha sonra peygamberimiz tekrar izin vermiştir fikrini savunur.

Daha sonra izin vermiştir diyenler, ilk yasaklamasının nedeni olarak, Kur’an ile karışmasını engellemek adına olduğu savunmasını yaparlar. Peki, daha sonra peygamberimizin hadis yazımına ve nakline tekrar izin vermesi, Kur’an ile karışma, ya da Kur’an ı bir kenara koyma tehlikesini oluşturmaz mı? Yani söyledikleri gibi, ilk önce görülen tehlike, daha sonra hadis yazımı ve naklinin serbest bırakılmasıyla, tekrar gündeme gelip daha kötüsü, yazılan rivayet hadisler el üstünde tutulup, KUR AN DEVRE DIŞI KALMAZ MI?

Bu konu üzerinde birçok yazılar yazdım, örnekler verdim. Onun için çok fazla detaya girmek istemiyorum. Yalnız hatırlatmak istediğim konu, peygamberimizin ölümünden sonra, dört halife devrinin tamamında, hadis nakli ve yazımı yasağının, titizlikle devam ettiğini görüyoruz. Bu demektir ki peygamberimiz, daha sonra hadis nakli ve yazımına asla izin vermemiştir. Birkaç örnek verelim.

Hz. Ebu Bekir, peygamberin vefatından sonra Müslümanları toplayarak şöyle demişti: “Sizler, Peygamberden hadis rivayet ediyorsunuz ve bu hadislerde ihtilafa düşüyorsunuz. Sizden sonrakiler ise daha fazla ihtilaf edecektir. Peygamberden hiçbir şey tahdis etmeyin. Size bir soru soran olursa, “Bilgimizle sizin aranızda Allah’ın kitabı var” deyin ve onun helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kılın”
[Zehebi, “Teskiretu’l Huffaz, I, 2-3]

Hz. Ömer şöyle der. “Ancak sizden önceki kavimleri hatırladım, onlar da kitaplar yazmışlardı ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı. Allah’ın Kitabi’nı asla başka bir şeyle değiştirmem” başka bir rivayette “Ben yemin ederim ki, Allah’ın Kitab’nı hiçbir şeyle gölgelemem. ”
[El Hatip, Takyıdull İlm Sayfa 50; İbn Sad, Tabakat, 3/206]

Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden ötürü Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına göndermekle tehdit etmiştir.
[Tahzırul Havas 10b. ]

Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre o yanında yazılı sahifeler bulunan kimseleri, bunlara müracaat etmekten sakındırmış ve “Sizden önceki insanlar, Rabb’lerinin Kitabını terk ederek âlimlerinin sözlerine uydukları için helak olmuşlardır” demiştir.
[İbn Abdilberr, 108]

Hz. Ali minberden şu hutbeyi veriyordu: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yok etsinler. Zira halkı helak eden olay, âlimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.”
İbn Abdülberr, Camiul Beyanil İlm

Bu konu gerçekten, İslam toplumunu bölen, parçalayan hatta İslam ı Kur’an dan uzaklaştıran, çok önemli bir konudur. Sizlere bir ayet hatırlatmak istiyorum. Bu ayet üzerinde düşünürken, ayeti Cebrail den tebliğ alan peygamberimizin, ümmetine nasıl bir duyguyla tebliğ etmiş olabileceğini, düşünmenizi rica ediyorum.

Furkan 30: Peygamber, “EY RABBİM! KAVMİM ŞU KUR’AN’I TERK EDİLMİŞ BİR ŞEY HÂLİNE GETİRDİ” dedi.

Yukarıdaki ayet, hesap günü geldiğinde, peygamberimizin şahitliğinde mahşer günü söyleyeceği, şimdiden bizlere tebliğ edilen bir ayet. Lütfen bu ayetin Cebrail tarafından peygamberimize tebliğ ediliş anını hayal ediniz. Sizce peygamberimiz bu ayeti tebliğ aldığında, neler düşünmüş olabilir?

Peygamberimiz Allah dan bir görev alıyor ve bu görevi gereği gibi yerine getirmek için, canla başla var gücüyle çalışıyor. Ama sana tabi olan ÜMMETİN/toplumun daha sonra senin tebliğ ettiğin kitabı, terk edilmiş bir hale getireceklerinin haberini de alıyorsun ve bunu da topluma tebliğ ediyorsun. Ne dersiniz, çok dikkat çekici ve düşündürücü değil mi?

GELECEKTE ÜMMETİNİN, KUR’AN I TERK EDİLMİŞ BİR HALDE İSLAM I YAŞAYACAKLARI BİLGİSİNİ ALAN, KUR’AN IN İLMİYLE DONATILMIŞ, ALLAH IN RESULÜ, SİZCE KUR’AN IN DIŞINDAN, TEK KELİME BİLE YAZDIRMIŞ OLABİLİR Mİ? ELBETTE MÜMKÜN DEĞİL.

Kur’an dışından asla peygamberimizin herhangi bir şey yazdırmayacağı, yazdırmasının da mümkün olmadığı, zaten ayetle de sabittir.

Hakka 44–45–46: Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı. Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik.

Ayet çok açık ne diyor? Eğer elçimiz, kendi sözlerini, Allah a isnat edip, bunlarda Allah katındandır, dinimizi yaşamak için gereken hükümlerdir demiş olsaydı, açıkça onun canını alırdık diyor. Sizce böyle bir uyarıdan sonra, Kur’an ın hüküm verdiği konuların dışında, bunlarda Allah katındandır diye, peygamberimiz söylemiş ya da yazdırmış olabilme şansı var mı? Hala var diyenlere, sözüm meclisten dışarı.

Bizler için Kur’an da örnek gösterilen Allah ın resulü, Ahkaf suresi 9. ayetinde, deki onlara diye başlayan Allah ın emriyle, bana vahyedilenden başkasına uymam diyorsa, Kehf suresi 26. ayetinde, Allah kendi hükmüne kimseyi ortak etmez diye hükmettiyse, Casiye suresi 6. ayetinde Allah tan ve onun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar diyen Rahmanın ayetlerini tebliğ alıp, ümmetine tebliğ eden Allah elçisi, Kur’an ın dışından dine ilaveler yapmış olabileceğini, nasıl düşünürüz?

Allah elçisine hitaben bakın ne diyor.

Yunus 109: (Ey Muhammed!) Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

Yüce Yaradan ın ayetlerini, hurafe inançlarımızı yaşamaya devam etmek adına, görmezden gelenlere, hurafe inançlarını doğrulamak adına, kelimelere farklı anlamlar yükleyenlere,
Furkan 30. ayetin öncesinde, hesap günü yaptıklarına pişman olanların feryatlarını hatırlatırım.

Furkan 28: “Yazıklar olsun bana, KEŞKE FALANI DOST EDİNMESEYDİM!”
29. “Andolsun, KUR’AN BANA GELDİKTEN SONRA BENİ ONDAN O SAPTIRDI. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.”

Değerli din kardeşlerim. Unutmayalım lütfen, bu feryadı yapan peygamberimize iman ettiğini zanneden bir Müslüman. Bu üzüntüyü, mahşer günü bizlerde yaşamak istemiyorsak, lütfen geleneğin ve mezheplerin dine ilavelerini Kur’an da göremediğimizde, bakın demek ki Kur’an da her şey olmuyormuş, Kur’an özet bilgidir her şey yazmaz demeyelim ve bu sözlere itibar etmeyelim. Bunu söylemeye devam edersek, bir gün yukarıdaki feryadı bizlerde yapmak zorunda kalırız, bunu da unutmayalım.

Birileri bizlere, namazın nasıl kılınacağı, orucun nasıl tutulacağı, zekâtımızı nasıl vereceğimiz Kur’an da açıklanmamıştır diyorsa, lütfen Kur’an a atılan bu iftiraya inanmayalım. Şunu sakın unutmayalım, Allah açıklamadığı, detay vermediği hiçbir şeyden bizleri sorumlu tutmaz. Bir hüküm verdiyse Allah, onu mutlaka gerektiği kadar anlatmış, izah etmiş ve açıklamıştır.

Bizler öyle büyük hatalar yapıyor ve İslam ı yaşıyoruz ki, gerçekten peygamberimizin mahşer günü söyleyeceği, benim ÜMMETİM Kur’an ı devre dışı bıraktı sözleri, ne yazık ki gerçek oldu. Çünkü bizler Kur’an ın özet bilgiler verdiğini ve herkesin onu anlayamayacağını kabul ederek, devre dışı bıraktık. Onun yerine edindiğimiz velilerin, şeyhlerin, efendilerin kitapları ile amel eder olduk. Allah bizleri affetsin.

Sizlere bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Peygamberimiz bu ayeti ÜMMETİNE tebliğ ettikten sonra, bunlarda Kur’an dışından, Kur’an da olmayan bilgilerdir, bunlardan da sorumlusunuz diye, Kur’an ın bahsetmediği bilgileri yazdırmış ve nakline izin vermiş olabilir mi?

Zühruf 44: Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür VE SİZ ONDAN SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ

Kur’an a müracaat eden, onun nuruyla nurlanan, tüm gerçekleri hemen anlayacaktır. Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim dediyse ve peygamberimiz bu ayeti topluma tebliğ ettiyse, peygamberimiz Kur’an dışından tek bir kelime bile yazdırmıştır dememiz, büyük hata, büyük günah olur.

Zühruf suresi 36. ayetinde Allah ın uyardığı gibi, kim Rahmanın zikrini görmezden gelirse, ona bir şeytan musallat ederiz diyor. Bizler hurafe itikatlarımıza kanıt olsun diye, peygamberimize öyle yetki ve sorumluluklar yüklüyoruz ki, bu yanlışımız bizleri dinden saptırıyor, farkında bile değiliz. Son olarak Allah elçisine verdiği yetki ve sorumluluklardan sizlere, birkaç ayet hatırlatmak istiyorum.

Ankebut 18: “Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı. PEYGAMBERE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.”

Kehf 56: Biz peygamberleri, SADECE MÜJDELEYİCİ VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. Kâfir olanlar ise hakkı yerinden kaydırıp ortadan kaldırmak için bâtıl uğruna mücâdele verirler. Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan tehditleri de alay konusu edinirler.

Gaşiye 21: Artık sen öğüt ver! SEN ANCAK BİR ÖĞÜT VERİCİSİN.

Ankebut 50: Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır VE BEN ANCAK APAÇIK BİR UYARICIYIM.”

Neml 92: "Ve Kur'an'ı okumam (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: BEN SADECE UYARICILARDANIM.

Ne dersiniz, Allah ın elçisine verdiği yetki ve sorumluluklarını okudunuz. Bu ayetleri tebliğ alan peygamberimiz, Kur’an dışından da dine ilave tek bir söz söylemiş ya da yazdırmış olabilir mi? Yorum ve karar sizlerin. Hepimiz bu dünyada imtihandan geçiyoruz. Allah Kur’an ın ipine sarılın diyorsa, bizlere düşen beşerin ipine değil, sorumlu olduğumuz Kur’an ın ipine sarılmak olmalıdır.

Dilerim hesabın görüleceği o çetin gün, yaptıklarından pişman olup ta, KEŞKE FALANI DOST EDİNMESEYDİM, diye feryat etmeyen, yalnız Kur’an ın ipine sarılan, Rabbin halis kullarından oluruz.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Benzer Konular

14 Aralık 2019 / virtuecat Botanik
21 Şubat 2016 / Misafir Cevaplanmış
6 Mart 2013 / Misafir Soru-Cevap
25 Kasım 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış