Arama

Atatürk Devrimleri / Hukuk Devrimleri - Türk Medeni Kanunu

Güncelleme: 17 Haziran 2010 Gösterim: 30.007 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Mayıs 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türk Medeni Kanunu

Sponsorlu Bağlantılar
Medeni hukuk, şahıslar arasındaki ilişkileri düzenleyen, şahısların doğumdan (tüzel kişilerde kuruluşundan) ölümüne (tüzel kişilerde sona ermesine) ilişkilerini düzenleyen özel hukuk dalıdır. Kişiler hukuku, Aile Hukuku, eşya hukuku, miras hukuku medeni hukuk kapsamında yer alırlar ve medeni kanunla düzenlenirler. Borçlar hukuku ve ticaret hukuku da aslında medeni hukukun uzantısıdır. Medeni hukuk salt bir hukuk dalı olmaktan öte hukukun özüdür.
Türkiye'de Medeni Kanun, İsviçre Medeni Kanunundan iktibas edilmiştir. Kazuistik metoda sahip Prusya Kanunu ile devrimci bir felsefeye sahip katı Fransız Kanunu arasında kalarak ortalama bir yol izlemiştir. Kanuna öncelik tanımakla birlikte hakime takdir hakkı da tanımaktadır. 1 Ocak 2002 tarihinde tümüyle gözden geçirilerek yenilenmiş ve Yeni Medeni Kanun yürürlüğe girmiştir.
Türk Medeni Kanunu'nun Türkiye'nin modernleşmesinde benzersiz katkısı bulunmaktatır. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Kemal Oğuzman, Jale Akipek'in de aralarında bulunduğu hukukçular bu hukuk dalına büyük katkılar yapmışlar, ülkemizde medeni hukuk doktrininin oluşmasında büyük rol oynamışlardır.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Kasım 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KABUL EDİLMESİ
17 Şubat 1926'da İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak TBMM'de kabul edilen Türk Medeni Kanunu, 4 Ekim 1926'da yürürlülüğe konmuştur.
Sponsorlu Bağlantılar
Türk Medeni Kanunu İle ;
• Ailede kadın-erkek
eşitliği sağlandı.
• Evlilikte resmi nikah zorunluluğu getirildi.
• Tek eşle evlilik esası getirildi.
• Kadınlara, istedikleri mesleğe girebilme hakkı tanındı

• Mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında kadın-erkek eşit hale getirildi
• Patrikhanelerin, din işleri dışındaki yetkileri kaldırıldı

Siyasal Alanda Kadınlara Tanınan Haklar ;
• 1930'da Belediye seçimlerine katılma hakkı
• 1934'te Milletvekili seçme ve seçebilme hakkı


Türk Medeni Kanunu
Osmanlı devletinde toplumun ihtiyaçlarını "mecelle" (Adli kurallar Kitabı) karşılıyordu.Medeni hukuk konusunda Mecelle'nin yetersizliği,Birinci Dünya Savaşı sırasında anlaşılmış ve değişiklik yapılmasına karar verilmiştir.Ancak,savaştan yenilgiyle çıkınca,bu konudaki çalışmalar kesilmişti.1922 yılında TBMM bu konu üzerinde yeniden çalışmalara başladı.Bu konuda,Batılı devletlerin medeni kanunlar incelendi.İncelemeler sonucu İsviçre Medeni Kanunu'nun alınmasına karar verildi.İsviçre Medeni Kanunu'nun kabul edilmesinin nedenleri şunlardı:
a)Avrupa'daki medeni kanunların en yenisi olması,
b)Sorunlara akılca kolayçözümler getirmesi,
c)İfadesinin sadec ve anlaşılır olması,
d)Kadın - erkek eşitliğine dayanan aile hukukunun iyi düzenlenmiş olması,
TBMM 17 Şubat 1926'da bazı değişiklikler yapılarak Türkçeye çevrilen İsviçre Kanunu'nun bir bütün halinde "Türk Medeni Kanunu" olarak kabul etti.Medeni Kanun,4 Ekim 19262'da yürürlüğe girdi.
Türk medeni Kanunu,Türkiye Cumhuriyeti'nin Batılı ve çağdaş anlayışa yönelmesini sağlaması açısından önem taşır.

Medeni Kanun'un getirdiği yenilikler şunlar oldu:
a)Hukuk birliği sağlandı.
b)Vatandaşlar arasında din,mezhep ayrılıkları gözetmeksizin, hak ve ödevler bakımından eşitlik sağlandı.
c)Tek eşlilik sağlandı.
d)Mirasta, kadın-erkek ayrılığı kaldırıldı.
e)Toplumsal hayatta kadın-erkek eşitliği getirildi.
f)Evlenme ve boşanmada belirli şartlar getirmiş, özellikle erkeğin tek taraflı boşamasını kaldırarak boşanmayı hakimin takdirine bırakmıştır.
g)Kadınlar yönetim alanında da 1930 yılında belediye seçimlerine katılma, 1934 yılında da milletvekili seçilebilme haklarını elde etmişlerdir.

Medeni Kanun
Medeni Kanun,toplumun rahat ve mutluluk içerisinde yaşayışını,devamlılığını sağlamak amacıyla düzenlenmiş bir kurallar bütünüdür.Bir toplumdaki kişilerin hakları, borçları, aile kurması, bunu işleyişi, boşanma, miras ve kişilerin birbiri ile ilgili çeşitli işlemleri bu kanunun içindedir.
Çeşitli Avrupa ülkelerinden medeni hukuk ve ilgili kanunlar toplanmış ve düzenlenmiştir.Bizde, bu amaçla "Mecelle" adı verilen, dini karakterli bir kanun uygulanmaktaydı.Bu kanun, 1926 yılına kadar yürürlükte kaldı.
Türk toplumu, çağdaşlaşmak için inkılaplar yapmaktaydı. Kanunların da zamanın şartlarına uyması gerekliydi."Mecelle", artık toplumun ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmişti.Birinci Dünya Savaşı sırasında bu tamamıyla anlaşılmış ve değişiklik yapılmasına karar verilmiştir.Ancak,savaştan yenilgiyle çıkınca,bu konudaki çalışmalar kesilmişti.Toplumun temeli aile olduğu için, ilk önce ailenin kuruluşu ve işleyişi ile ilgili konular ele alındı.Bunun için laik ve akılcı ilkelere uygun bir medeni kanun hazırlanması gerekiyordu.Bu kanunun hazırlanması çok uzun sürebilirdi.Oysaki, kalkınmakta olan ülkemiz bu kadar uzun süre bekleyemezdi.Medeni kanunu hazırlamak amacıyla bir komisyon kuruldu.Bu komisyon, çeşitli Avrupa ülkelerinin medeni kanunlarını inceledi.
İsviçre Medeni Kanunu, Avrupa 'da hazırlanan kanunların en iyisi ve toplumumuza en uygun olanıydı. Demokrasi ilkelerine uygun ve kolay uygulanabilir bir özellik taşıyordu.Bunun, bir bütün halinde, Türk Medeni Kanunu haline getirilmesine karar verildi.Hukukun temeli olan bu kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilerek,4 Ekim 1926'da yürürlüğe girdi.Türk Medeni Kanununun Türkiye'nin modernleşmesinde benzersiz katkısı bulunmaktadır. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Kemal Oğuzman, Jale Akipek'in de aralarında bulunduğu hukukçular bu hukuk dalına büyük katkılar yapmışlar, ülkemizde medeni hukuk doktrininin oluşmasında büyük rol oynamışlardır.
Bu kanun ile; aile hukukunda, kadın erkek eşitliği sağlandı.Evlenmelerde, her iki tarafında fikri esas alındı.Resmi nikah usulü ve tek eşlilik gibi yenilikler getirildi.Boşanma hakkı, kadına da tanındı.Mirasta, kadın erkek eşitliği sağlandı.Bu suretle, Türk ailesinin kuruluş ve işleyişi çağdaş, demokratik kurallara dayandırıldı.
Bundan sonra, devlet ve toplumun hayatını ilgilendiren diğer kanunlar da ele alındı.


Osmanlı Medeni Kanunu Ya da Mecelle
Osmanlı devletinde fıkıh kuralları geçerli olduğu için ayrı bir medeni kanun olmayıp fıkıh kitapları mahkemelerde uygulanıyordu. Özellikle şeyhülislamların verdiği fetvalar mahkemelerin işlerini oldukça kolaylaştırmıştır. Tanzimat fermanından sonra Osmanlı devletinin bir medeni kanunun olması ve bunun da özellikle Fransa’dan alınması için büyük gayret gösterilmiştir. Devrin ileri gelenleri arasındaki anlaşmazlıklar sonucunda bu başarılamamış ve 1868 yılında yine fıkıh kitaplarına dayanan Mecelle vücuda getirilmeye başlanmıştır. Mecelle, 1868-1876 tarihleri arasında kitaplar şeklinde hazırlanmıştı. Tamamı 1851 madde olup, akitlere, haksız fiillere, bir kısım şahsın hukukuna, bir kısım ayni haklara ve bir kısım da hukuk muhakemeleri usulüne ait olmak üzere çeşitli hükümlere yer verilmişti. Mecelleyi hazırlayan kurul aslında 16. kitaptan sonra dağılmamış, aile, miras, vasiyet, vesayet, vakıf gibi hususları hazırlamaya devam etmiştir. Ancak bu hususlar kanunlaşamadan ilgili komisyonun çalışmaları tatil edilmiştir. Kanun tekniği ve tasnif bakımından o devirdeki batı mevzuatına, mesela Fransa veya Avusturya medeni kanununa nazaran geri olmakla birlikte, kendisinden önceki Osmanlı mevzuatına nazaran terakki etmiş bir sistematiğe sahiptir. Daha da önemlisi dağınık bir halde bulunan fıkıh hükümlerini bir sisteme bağlı olarak bir araya getirmesi açısından büyük bir yenilik ve ilerilik arz eder. Mecellenin hazırlandığı devri de göz önüne almak gerekir. Yetkin hukukçuların yetişmediği bir dönemde ve hukukçu olmayan üyelerden kurulmuş olan ticaret ve nizamiye mahkemelerinde de uygulanmak üzere hazırlanmıştır. Bu nedenle tekrar, tarif ve mukaddimelerle onlara bir nevi hukuk kitabı vazifesi görmeyi de üstlenmiştir. Medeni kanun sistematiğine bağlı olarak değil de, o devirde acilen ihtiyaç görülen kısımlarına öncelik verilerek hazırlanmıştır. Ayrıca Mecellenin zamanına göre, sade, basit anlaşılır ve hukuki bir dil ile yazıldığı söylenebilir.

Mecelle Üzerinde Değişiklik Çalışmaları

Mecelle, aile ve miras başta olmak üzere normal bir medeni kanunda bulunması gereken hususları içermiyordu. Bu sebeple İkinci Meşrutiyetten sonra Mecelleyi bir medeni kanun olarak tamamlamak üzere çeşitli komisyonlar kurulmuştur. Bunlardan sadece aile hukukunu tanzim eden Hukuk-ı Aile Kararnâmesi yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kararname, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi aile hukuklarını tanzim etmiştir. Müslümanlar tarafından dört mezhebi birleştirdiği (telfik) azınlıklar tarafından da aile hukuku ile ilgili yetkileri ellerinden alarak şer’iye mahkemelerine verdiği için eleştirilmiştir. Bu sebeple iki yıldan daha az bir süre yürürlükte kalabilmiştir. 1916 yılında kurulup alt komisyonları aracılığı ile uzun süre çalışmalar yapan Kanun-ı Medeni Komisyonundan beklenen sonuç elde edilemeyince 1923 yılında isimleri değiştirilerek ve görev alanları yeniden belirlenerek yeni komisyonlar oluşturulmuştur. Ne var ki, komisyonların çalışmalarından kayda değer bir netice elde edilememiştir.

CUMHURİYET'TEN SONRA
Medeni Hukuk
Cumhuriyetin kurulması ile yönetim şekli kadar önemli olan bir başka husus da medeni hukuk alanında yapılan devrimlerdir. Başka bir ifade ile İsviçre Medeni Kanunun iktibas edilerek yürürlüğe konmasıdır. Gerçekten Tanzimat fermanından sonra birçok fikir ve devlet adamının Fransız Medeni Kanunun iktibas edilmesi hususundaki gayretleri netice vermemişti. Yukarıda da ifade edildiği üzere 1868-76 yılları arasında hazırlanıp yürürlüğe konun Mecelle, yürürlükte bulunuyordu. Cumhuriyet ilan edildikten sonra o anda Mecelleyi tadil için çalışan Ukûd ve Vâcibât Komisyonu ile Ahkâm-ı Şahsiye Komisyonu üyelerinin görevlerine son verilerek yerlerine yeni üyeler atamakla işe başlanmıştır. Konu ile ilgili talimata göre, yapılacak kanunların tamamen asrî bir devlet mefhumuna ve temel esaslarına azâmî ölçüde uygun olması ve memleketin ihtiyaçları nazara alınmalıydı. Bu maksada ulaşmak için gerek yürürlükteki mevzuattan gerekse yüksek medeniyeti temsil eden batı milletleri eser ve kanunlarından gereken bütün esaslar alınmalıydı. Aradan geçen iki yıldan fazla zamana rağmen istenen medeni kanun bir türlü ortaya konulamamıştı. Bu durum, yeni bir kanun yapmaktansa Batı kanunlarından birisini tercüme suretiyle almak düşüncesini yeniden güçlendirdi. Ancak bunu gerçekleştirmek için her şeyden önce Batı hukukunu bilen kimselere ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla Avrupa’ya öğrenciler gönderilmeye başlandı. Bu öğrenciler yurda dönünce Almanya, Fransa ve İtalya gibi devletlerin hukuk ve kanunları ile ilgili yazılar yayınlamaya başladılar. Bu yazılarla Batı hukukunun kabulü yolunda önemli adımların atılmasına yardımcı oldular. Bir yandan da Batılı devletlerin medeni kanunları, tercüme edilerek yayınlanmaya başlanmıştı. Esasen yeni kurulan Türk Devletinin kararı, Batı medeniyetini kayıtsız ve şartsız kendisine mal etmekti. Medeniyet bir bütün olduğu için ya tamamen alınmalı ya da hiç alınmamalıydı. Yönetim alanında batı medeniyetinin esasları benimsendiğine göre bir birlik teşkil etmesi için hukuk sistemlerinin de kayıtsız ve şartsız alınması gerekiyordu. Ayrıca Lozan anlaşmasının 42’nci maddesi ile Türkiye’deki azınlıklara, aile ve şahsın hukukunu kendi örf ve adetlerine göre belirleme imkanı sağlanmıştı. Bu amacı gerçekleştirmek üzere azınlık gruplarının temsilcilerinden oluşacak bir komisyon kurulacaktı. Lozan anlaşması yürürlüğe girince bu komisyonlar kurulmuş ve çalışmalarına başlamışlardı. Ancak birden fazla hukukun aynı anda ülkede yürürlükte bulunmasının bir kısım sakıncaları vardı. Yüzyıllar süren kapitülasyonlar kaldırılmıştı ancak yeni kapitülasyonlara kapılar açılmıştı. Azınlıklar şer’iye mahkemelerine gitmiyor, şer’î hukukun kendilerine tatbik edilmesine razı olmuyorlardı. İşte bu sebeplerle ülkede bütün vatandaşlara uygulanacak bir kanun, İsviçre Medeni ve Borçlar Kanunu iktibas edilmiş ve Mecelle yürürlükten kaldırılmıştı. Söz konusu kanunun iktibası ile ülkemizde bulunan azınlıklar kendileri için artık ayrı hükümler koymaya gerek kalmadığını, Lozan anlaşması ile getirilen istisnai durumun korunmasında bir yarar görmediklerini, yeni kabul edilmiş olan medeni kanunun kendilerine de uygulanmasını isteyerek bu konu ile ilgili çalışmalar yapmak üzere kurmuş oldukları komisyonları lağvetmişlerdir.

Neden İsviçre Medeni Kanunu?

Tanzimat’tan sonra devamlı gündeme gelen Fransız medeni kanunu yerine İsviçre Medeni Kanunun alınması o devirde de bir çok kimseyi şaşırtmıştır. İsviçre Medeni Kanunun tercihi için şu sebepler ileri sürülmüştür: a) İsviçre’de okuyan hukukçuların Türkiye’de işbaşına gelmesi, b) İsviçre Medeni Kanununun basit ve açık oluşu, c) kadın-erkek eşitliğine dayanan aile hukukunu güzel tanzim etmiş olması, d) hakimlere geniş takdir yetkisi vermesi, e) Fransız medeni kanunun biraz eskimiş ve ihtilal sonrası yapıldığı için Napolyon’un baskıcı izlerini taşıması, buna mukabil İsviçre Medeni Kanununun daha yenilikçi ve demokratik olması.

Medeni Kanunun Getirdiği Yenilikler
Her şeyden önce medeni hukuk alanını laikleştirmiş, yani din temellerinden çıkartıp, akli temeller üzerine oturtmuştur. Din ayrımı gözetilmeksizin bütün vatandaşlara uygulanmayı getirmiştir. Bunlardan başka medeni kanun daha çok kadınlarla ilgili getirdiği hükümlerle dikkat çekmektedir. Gerçekten eski hukuka göre, kız ve erkek kardeşler birlikte mirasçı oldukları zaman ikili birli paylaşıyorlardı. Medeni kanun bu durumu kaldırarak kız-erkek eşit miras hakkı getirmiştir. Mahkemelerde ceza hukuku ile ilgili hususlarda iki kadının şahitliği bir erkeğe denk kabul ediliyordu. Medeni kanun bu hususta da kadın ile erkeği aynı duruma getirmiştir. Evlenme ve boşanmada belirli şartlar getirmiş, özellikle erkeğin tek taraflı boşamasını kaldırarak boşanmayı hakimin takdirine bırakmıştır. Eski hukukun erkeğe tanıdığı dörde kadar evlenme hakkını ortadan kaldırarak sadece bir kadınla evlenmeye izin vermiştir. İmam nikahı olarak bilinen dini nikahı kabul etmemiş, nikah akti yapma yetkisini belediyelere vermiştir. Cumhuriyetin ilanında sonra kadınlar medeni kanun ile bu hakları, yönetim alanında da 1930 yılında belediye seçimlerine katılma, 1934 yılında da milletvekili seçilebilme haklarını elde etmişlerdir.

Mecellenin Kaldırılması

Mecelle, dinin eksikliğinden değil, zorlayan iktisadi ve sosyal koşullar sonunda o çağdaki şeriat hukukunun eskimişliğine bir çare idi. Çünkü hukuk sistemleri devamlı değişiyordu, Batılılaşma reformlarına mecbur kalan imparatorluk bir yandan Batı'dan iktibaslar yapıyor, bir yandan şeriatta düzenlemeler yapıyordu. Bu durum cumhuriyete kadar iki başlı toplum yapısına yol açmıştır. Mecelle Cemiyeti'nin başında Ahmet Cevdet Paşa vardı. 1869'da kuruldu, 1870'de ilk kitabını çıkardı,padişah bunu onayladı, yürürlüğe girdi. Fakat skolastik medreseyi karşısında buldu. İmam Züfer'in ictihadı bahane edilerek Cevdet Paşa azlettirildi. Mecelle fetva kapısına nakledildi. Cemiyet 1888'de lağvedildi. Bu cemiyetin kitapları, 1926'ya kadar yürürlükteydi. 1926'da İsviçre medeni kanunu alınarak mesele kökten halledildi.

Medeni hukuk, şahıslar arasındaki ilişkileri düzenleyen, şahısların doğumdan (tüzel kişilerde kuruluşundan) ölümüne (tüzel kişilerde sona ermesine) ilişkilerini düzenleyen özel hukuk dalıdır. Kişiler hukuku, Aile Hukuku, eşya hukuku, miras hukuku medeni hukuk kapsamında yer alırlar ve medeni kanunla düzenlenirler. Borçlar hukuku ve ticaret hukuku da aslında medeni hukukun uzantısıdır. Medeni hukuk salt bir hukuk dalı olmaktan öte hukukun özüdür.
Türkiye'de Medeni Kanun, İsviçre Medeni Kanunundan iktibas edilmiştir. Kazuistik metoda sahip Prusya Kanunu ile devrimci bir felsefeye sahip katı Fransız Kanunu arasında kalarak ortalama bir yol izlemiştir. Kanuna öncelik tanımakla birlikte hakime takdir hakkı da tanımaktadır. 1 Ocak 2002 tarihinde tümüyle gözden geçirilerek yenilenmiş ve Yeni Medeni Kanun yürürlüğe girmiştir. Türk Medeni Kanununun Türkiye'nin modernleşmesinde benzersiz katkısı bulunmaktadır. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Kemal Oğuzman, Jale Akipek'in de aralarında bulunduğu hukukçular bu hukuk dalına büyük katkılar yapmışlar, ülkemizde medeni hukuk doktrininin oluşmasında büyük rol oynamışlardır

Son düzenleyen Safi; 15 Nisan 2016 20:52
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Nisan 2009       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
TÜRK MEDENÎ KANUNU

Kanun No. 4721
Kabul Tarihi : 22.11.2001

BAŞLANGIÇ
A. Hukukun uygulanması ve kaynakları
MADDE 1.- Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.

B. Hukukî ilişkilerin kapsamı
I. Dürüst davranma
MADDE 2.- Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.

II. İyiniyet
MADDE 3.- Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır.
Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz.

III. Hâkimin takdir yetkisi
MADDE 4.- Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.

C. Genel nitelikli hükümler
MADDE 5.- Bu Kanun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır.

D. İspat kuralları
I. İspat yükü
MADDE 6.- Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.

II. Resmî belgelerle ispat
MADDE 7.- Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur.
Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir.

BİRİNCİ KİTAP
KİŞİLER HUKUKU
BİRİNCİ KISIM
GERÇEK KİŞİLER
BİRİNCİ BÖLÜM


KİŞİLİK
A. Genel olarak
I. Hak ehliyeti
MADDE 8.- Her insanın hak ehliyeti vardır.
Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.

II. Fiil ehliyeti
1. Kapsamı
MADDE 9.- Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.

2. Koşulları
a. Genel olarak
MADDE 10.- Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.
b. Erginlik
MADDE 11.- Erginlik onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlar.
Evlenme kişiyi ergin kılar.
c. Ergin kılınma
MADDE 12.- Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir.
d. Ayırt etme gücü
MADDE 13.- Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.

III. Fiil ehliyetsizliği
1. Genel olarak
MADDE 14.- Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur.

2. Ayırt etme gücünün bulunmaması
MADDE 15.- Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukukî sonuç doğurmaz.

3. Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar
MADDE 16.- Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir.
Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar haksız fiillerinden sorumludurlar.

IV. Hısımlık
1. Kan hısımlığı
MADDE 17.- Kan hısımlığının derecesi, hısımları birbirine bağlayan doğum sayısıyla belli olur.
Biri diğerinden gelen kişiler arasında üstsoy-altsoy hısımlığı; biri diğerinden gelmeyip de, ortak bir kökten gelen kişiler arasında yansoy hısımlığı vardır.

2. Kayın hısımlığı
MADDE 18.- Eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları, aynı tür ve dereceden kayın hısımları olur.
Kayın hısımlığı, kendisini meydana getiren evliliğin sona ermesiyle ortadan kalkmaz.

V. Yerleşim yeri
1. Tanım
MADDE 19.- Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir.
Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz.
Bu kural ticarî ve sınaî kuruluşlar hakkında uygulanmaz.

2. Yerleşim yerinin değiştirilmesi ve oturma yeri
MADDE 20.- Bir yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin edinilmesine bağlıdır.
Önceki yerleşim yeri belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yerini bıraktığı hâlde Türkiye'de henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan kimsenin hâlen oturduğu yer, yerleşim yeri sayılır.

3. Yasal yerleşim yeri
MADDE 21.- Velâyet altında bulunan çocuğun yerleşim yeri, ana ve babasının; ana ve babanın ortak yerleşim yeri yoksa, çocuğun kendisine bırakıldığı ana veya babanın yerleşim yeridir. Diğer hâllerde çocuğun oturma yeri, onun yerleşim yeri sayılır.
Vesayet altındaki kişilerin yerleşim yeri, bağlı oldukları vesayet makamının bulunduğu yerdir.

4. Kurumlarda bulunma
MADDE 22.- Bir öğretim kurumuna devam etmek için bir yerde bulunma ya da eğitim, sağlık, bakım veya ceza kurumuna konulma, yeni yerleşim yeri edinme sonucunu doğurmaz.

B. Kişiliğin korunması
I. Vazgeçme ve aşırı sınırlamaya karşı
MADDE 23.- Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez.
Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz.
Yazılı rıza üzerine insan kökenli biyolojik maddelerin alınması, aşılanması ve nakli mümkündür. Ancak, biyolojik madde verme borcu altına girmiş olandan edimini yerine getirmesi istenemez; maddî ve manevî tazminat isteminde bulunulamaz.

II. Saldırıya karşı
1. İlke
MADDE 24.- Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.

2. Davalar
MADDE 25.- Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.
Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.
Davacının, maddî ve manevî tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.
Manevî tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; mirasbırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.
Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir.

III. Ad üzerindeki hak

1. Adın korunması
MADDE 26.- Adının kullanılması çekişmeli olan kişi, hakkının tespitini dava edebilir.
Adı haksız olarak kullanılan kişi buna son verilmesini; haksız kullanan kusurlu ise ayrıca maddî zararının giderilmesini ve uğradığı haksızlığın niteliği gerektiriyorsa manevî tazminat ödenmesini isteyebilir.

2. Adın değiştirilmesi
MADDE 27.- Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir.
Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilân olunur.
Ad değişmekle kişisel durum değişmez.
Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir.

C. Kişiliğin başlangıcı ve sonu
I. Doğum ve ölüm
MADDE 28.- Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer.
Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder.

II. Sağ olmanın ve ölümün ispatı
1. İspat yükü
MADDE 29.- Bir hakkın kullanılması için bir kimsenin sağ veya ölü olduğunu veya belirli bir zamanda ya da başka bir kimsenin ölümünde sağ bulunduğunu ileri süren kimse, iddiasını ispat etmek zorundadır.
Birden fazla kişiden hangisinin önce veya sonra öldüğü ispat edilemezse, hepsi aynı anda ölmüş sayılır.

2. İspat araçları
a. Genel olarak
MADDE 30.- Doğum ve ölüm, nüfus sicilindeki kayıtlarla ispat olunur.
Nüfus sicilinde bir kayıt yoksa veya bulunan kaydın doğru olmadığı anlaşılırsa, gerçek durum her türlü kanıtla ispat edilebilir.

b. Ölüm karinesi
MADDE 31.- Bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde kaybolursa, cesedi bulunamamış olsa bile gerçekten ölmüş sayılır.

III. Gaiplik kararı
1. Genel olarak
MADDE 32.- Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir.
Yetkili mahkeme, kişinin Türkiye'deki son yerleşim yeri; eğer Türkiye'de hiç yerleşmemişse nüfus sicilinde kayıtlı olduğu yer; böyle bir kayıt da yoksa anasının veya babasının kayıtlı bulunduğu yer mahkemesidir.

2. Yargılama usulü
MADDE 33.- Gaiplik kararının istenebilmesi için, ölüm tehlikesinin üzerinden en az bir yıl veya son haber tarihinin üzerinden en az beş yıl geçmiş olması gerekir
Mahkeme, gaipliğine karar verilecek kişi hakkında bilgisi bulunan kimseleri, belirli bir sürede bilgi vermeleri için usulüne göre yapılan ilânla çağırır.
Bu süre, ilk ilânın yapıldığı günden başlayarak en az altı aydır.

3. İstemin düşmesi
MADDE 34.- Gaipliğine karar verilecek kişi, ilân süresi dolmadan ortaya çıkar veya kendisinden haber alınırsa ya da öldüğü tarih tespit edilirse gaiplik istemi düşer.

4. Hükmü
MADDE 35.- İlândan sonuç alınamazsa, mahkeme gaipliğe karar verir ve ölüme bağlı haklar, aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi kullanılır.
Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm doğurur.

İKİNCİ BÖLÜM
KİŞİSEL DURUM SİCİLİ

A. Genel olarak
I. Sicil
MADDE 36.- Kişisel durum, bu amaçla tutulan resmî sicille belirlenir.
Bu sicilin tutulmasına ve zorunlu bildirimlerin yapılmasına ilişkin esaslar, ilgili kanunda gösterilir.

II. Görevliler
MADDE 37.- Kişisel durum sicili, Devletçe atanan memurlar tarafından tutulur. Sicil kayıtlarını tutmak ve örnek vermek bu memurların görevidir.
Yabancı memleketlerdeki Türkiye temsilcilerine, Dışişleri Bakanlığının önerisi, İçişleri Bakanlığının katılması ve Başbakanlığın onayı ile nüfus memurluğu yetkisi verilebilir.

III. Sorumluluk

MADDE 38.- Kişisel durum sicilinin tutulmasından doğan zararlar, kusurlu memura rücu edilmek kaydıyla, Devletçe tazmin edilir.
Tazminat ve rücu davaları, kişisel durum sicilinin tutulduğu yer mahkemesinde açılır.

IV. Düzeltme
1. Genel olarak
MADDE 39.- Mahkeme kararı olmadıkça, kişisel durum sicilinin hiçbir kaydında düzeltme yapılamaz.

2. Cinsiyet değişikliğinde
MADDE 40.- Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir. Ancak, iznin verilebilmesi için, istem sahibinin onsekiz yaşını doldurmuş bulunması ve evli olmaması; ayrıca transseksüel yapıda olup, cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunluluğunu ve üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak resmî sağlık kurulu raporuyla belgelemesi şarttır.
Verilen izne bağlı olarak amaç ve tıbbî yöntemlere uygun bir cinsiyet değiştirme ameliyatı gerçekleştirildiğinin resmî sağlık kurulu raporuyla doğrulanması hâlinde, mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verilir.

B. Doğum kütüğü
I. Bildirme
MADDE 41.- Doğumlara ilişkin bildirimler ve kimliği bilinmeyen bulunmuş çocuklar hakkındaki işlemler ilgili kanun hükümlerine göre yapılır.

II. Doğum kütüğünde değişiklikler
MADDE 42.- Kişisel durumdaki değişiklikler, özellikle evlilik dışı bir çocuğun tanınması veya hâkimin babalığa karar vermesi, soybağının düzeltilmesi, evlât edinme ya da bulunmuş bir çocuğun soybağının belli olması, ilgili kanun hükümlerine göre kütüğe işlenir.

C. Ölüm kütüğü
I. Ölümün bildirilmesi
MADDE 43.- Ölümlere ilişkin bildirimler ilgili kanun hükümlerine göre yapılır.

II. Cesedi bulunamayan kişi
MADDE 44.- Bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde ortadan kaybolursa cesedi bulunamamış olsa bile, o yerin en büyük mülkî amirinin emriyle kütüğe ölü kaydı düşürülür.
Bununla birlikte her ilgili, bu kişinin ölü veya sağ olduğunun mahkemece tespitini dava edebilir.

III. Gaiplik kararı
MADDE 45.
- Gaiplik kararı, hâkimin bildirmesi üzerine, ölüm kütüğüne kaydolunur.

IV. Değişikliklerin kütüğe geçirilmesi
MADDE 46.- Tescile esas olan bir bildirimin doğru olmadığının tespit edilmesi veya kime ait olduğu bilinmeyen cesedin kimliğinin belli olması ya da gaiplik kararının kaldırılması sebepleriyle zorunlu olan değişiklikler, ilgilinin kütükteki kaydının düşünceler sütununa yazılarak yapılır.

İKİNCİ KISIM
TÜZEL KİŞİLER
BİRİNCİ BÖLÜM
GENEL HÜKÜMLER


A. Tüzel kişilik
MADDE 47.- Başlıbaşına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar.
Amacı hukuka veya ahlâka aykırı olan kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanamaz.

B. Hak ehliyeti
MADDE 48.- Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.

C. Fiil ehliyeti
I. Koşulu
MADDE 49.- Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar.

II. Kullanılması

MADDE 50.- Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.
Organlar, hukukî işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar.
Organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar.

D. Yerleşim yeri
MADDE 51.- Tüzel kişinin yerleşim yeri, kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça işlerinin yönetildiği yerdir.

E. Kişiliğin sona ermesi
I. Sınırlı devam etme
MADDE 52.- Sona eren tüzel kişinin kişiliği, ehliyeti tasfiye amacıyla sınırlı olmak üzere tasfiye sırasında da devam eder.

II. Malvarlığının tasfiyesi
MADDE 53.- Tüzel kişinin malvarlığının tasfiyesi, kanunda ve kuruluş belgesinde aksine hüküm bulunmadıkça, terekenin resmî tasfiyesine ilişkin hükümlere göre yapılır.

III. Malvarlığının özgülenmesi
MADDE 54.- Tüzel kişinin malvarlığı, kanunda veya kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça ya da yetkili organı başka türlü karar vermedikçe, en yakın amacı güden kamu kurum veya kuruluşuna geçer.
Bu malvarlığı olanak ölçüsünde daha önce özgülendiği amaç için kullanılır.
Hukuka veya ahlâka aykırı amaç güttüğü için kişiliği mahkeme kararıyla sona eren tüzel kişinin malvarlığı her hâlde ilgili kamu kuruluşuna geçer.

F. Saklı hükümler
MADDE 55.- Kamu tüzel kişileri ile ticaret şirketleri hakkındaki kanun hükümleri saklıdır.

İKİNCİ BÖLÜM
DERNEKLER

A. Kuruluşu
I. Tanımı
MADDE 56.- Dernekler, en az yedi gerçek kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır.
Hukuka veya ahlâka aykırı amaçlarla dernek kurulamaz.

II. Dernek kurma hakkı

MADDE 57.- Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.
Dernek kurucularının fiil ehliyetine sahip olması gerekir.

III. Tüzük

MADDE 58.- Her derneğin bir tüzüğü bulunur.
Dernek tüzüğünde derneğin adı, amacı, yerleşim yeri, kurucuları, gelir kaynakları, üyelik koşulları, organları ve örgütü ile geçici yönetim kurulunun gösterilmesi zorunludur.
Dernek tüzüğü, kanunun emredici hükümlerine aykırı olamaz.
Dernek tüzüğünde düzenlenmemiş konularda kanun hükümleri uygulanır.

IV. Tüzel kişiliğin kazanılması
1. Kazanma anı
MADDE 59.- Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülkî amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.
Kuruluş bildiriminin içeriği ve gerekli belgelerin nelerden ibaret olduğu, yönetmelikte gösterilir.

2. İnceleme
MADDE 60.- Kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülkî amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.
Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukukî durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhâl kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülkî amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması için durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.
Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhâl derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

3. Dernek tüzüğünün ilânı
MADDE 61.- Dernek tüzüğü, derneğe yapılan yazılı bildirimden başlayarak onbeş gün içinde yerel bir gazete ile ilân edilir.
Tüzük ve yerleşim yeri değişikliklerinde de aynı usul uygulanır.

4. İlk genel kurul toplantısı
MADDE 62.- Dernekler, tüzüklerinin gazetede yayımlandığı günü izleyen altı ay içinde ilk genel kurul toplantılarını yapmak ve zorunlu organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

B. Üyelik
I. Kazanılması
1. Kural
MADDE 63.- Hiç kimse, bir derneğe üye olmaya ve hiçbir dernek de üye kabul etmeye zorlanamaz.

2. Koşulları
MADDE 64.- Fiil ehliyetine sahip bulunan her gerçek kişi, derneklere üye olma hakkına sahiptir.
Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, tüzükte başkaca bir düzenleme yoksa, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

II. Sona ermesi
1. Kendiliğinden
MADDE 65.- Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

2. Çıkma ile
MADDE 66.- Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye altı ay önceden yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

3. Çıkarılma ile
MADDE 67.- Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.
Tüzükte çıkarma sebepleri gösterilmişse, çıkarma kararına bu sebeplerin haklı sayılamayacağı iddiasıyla itiraz edilemez.
Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

III. Kapsamı
1. Üyelerin hakları
a. Eşitlik ilkesi
MADDE 68.- Dernek üyeleri eşit haklara sahiptirler. Dernek, üyeleri arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, din ve mezhep, aile, zümre ve sınıf farkı gözetemez; eşitliği bozan veya bazı üyelere bu sebeplerle ayrıcalık tanıyan uygulamalar yapamaz.
Her üyenin, derneğin faaliyetlerine ve yönetimine katılma hakkı vardır.
Dernekten çıkan veya çıkarılan üye, dernek malvarlığında hak iddia edemez.

b. Oy hakkı
MADDE 69.- Her üyenin genel kurulda bir oy hakkı vardır; üye, oyunu şahsen kullanmak zorundadır.
Onursal üyelerin oy hakkı yoktur.

2. Üyelerin yükümlülükleri
a. Ödenti verme borcu
MADDE 70.- Üyelerin ödenti verme borcu tüzükle düzenlenir. Tüzükte düzenleme yoksa üyeler, dernek amacının gerçekleşmesi ve borçlarının karşılanması için zorunlu ödentilere eşit olarak katılırlar. Dernekten çıkan veya çıkarılan üye, üyelikte bulunduğu sürenin ödentisini vermek zorundadır.
Onursal üyeler ödenti vermek zorunda değildir.

b. Diğer yükümlülükler
MADDE 71.- Üyeler, dernek düzenine uymak ve derneğe sadakat göstermekle yükümlüdürler.
Her üye, derneğin amacına uygun davranmak, özellikle amacın gerçekleşmesini güçleştirici veya engelleyici davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.

C. Organlar
I. Genel olarak
MADDE 72.
- Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.
Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

II. Genel kurul

1. Niteliği ve oluşumu
MADDE 73.- Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur.

2.Toplanması
a. Olağan toplantı
MADDE 74.- Genel kurul, tüzükte belirtilen zamanda yönetim kurulunun çağrısı üzerine toplanır.
Olağan genel kurul toplantılarının en geç iki yılda bir yapılması zorunludur.

b. Olağanüstü toplantı
MADDE 75.- Genel kurul, yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hâllerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı başvurusu üzerine, yönetim kurulunca olağanüstü toplantıya çağrılır.
Yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya çağırmazsa; üyelerden birinin başvurusu üzerine, sulh hâkimi, üç üyeyi genel kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirir.

c. Toplantısız veya çağrısız alınan kararlar
MADDE 76.- Bütün üyelerin bir araya gelmeksizin yazılı katılımıyla alınan kararlar ile dernek üyelerinin tamamının kanunda yazılı çağrı usulüne uymaksızın bir araya gelerek aldığı kararlar geçerlidir.
Bu şekilde karar alınması olağan toplantı yerine geçmez.

3. Toplantıya çağrı
MADDE 77.- Genel kurul, yönetim kurulunca, en az onbeş gün önceden toplantıya çağrılır. Bu amaçla toplantının günü, saati, yeri ve gündemi, yerel bir gazete ile ilân edilir ve aynı zamanda üyelere bir yazıyla bildirilir.
Toplantıya çağrı usulü ve toplantının ertelenmesine ilişkin konular, yönetmelikle düzenlenir.

4. Toplantı yeri ve toplantı yeter sayısı
MADDE 78.- Genel kurul toplantıları, tüzükte aksine hüküm olmadıkça, dernek merkezinin bulunduğu yerde yapılır.
Genel kurul, katılma hakkı bulunan üyelerin salt çoğunluğunun, tüzük değişikliği ve derneğin feshi hâllerinde üçte ikisinin katılımıyla toplanır; çoğunluğun sağlanamaması sebebiyle toplantının ertelenmesi durumunda ikinci toplantıda çoğunluk aranmaz. Ancak, bu toplantıya katılan üye sayısı, yönetim ve denetim kurulları üye tam sayısının iki katından az olamaz.
Genel kurul toplantısı, bir defadan fazla geri bırakılamaz.

5. Toplantı usulü
MADDE 79.- Genel kurul toplantısının açılışından sonra, toplantıyı yönetmek üzere, bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilir.
Genel kurul toplantısında yalnız gündemde yer alan maddeler görüşülür. Ancak, toplantıda hazır bulunan üyelerin en az onda biri tarafından görüşülmesi yazılı olarak istenen konuların gündeme alınması zorunludur.
Genel kurul toplantılarına hükûmet komiseri katılır. Ancak, komiserin toplantıya katılmaması toplantının yapılmasını önlemez.

6. Genel kurulun görev ve yetkileri
MADDE 80.- Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir; dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.
Genel kurul, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

7. Genel kurul kararları
a. Karar yeter sayısı
MADDE 81.- Genel kurul kararları, toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğuyla alınır. Şu kadar ki, tüzük değişikliği ve derneğin feshi kararları, ancak toplantıya katılan üyelerin üçte iki çoğunluğuyla alınabilir.

b. Oy hakkından yoksunluk
MADDE 82.- Hiçbir dernek üyesi, dernek ile kendisi, eşi, üstsoyu ve altsoyu arasındaki bir hukukî işlem veya uyuşmazlık konusunda alınması gereken kararlarda oy kullanamaz.

c. Kararın iptali
MADDE 83.- Toplantıda hazır bulunan ve kanuna veya tüzüğe aykırı olarak alınan genel kurul kararlarına katılmayan her üye, karar tarihinden başlayarak bir ay içinde; toplantıda hazır bulunmayan her üye kararı öğrenmesinden başlayarak bir ay içinde ve her hâlde karar tarihinden başlayarak üç ay içinde mahkemeye başvurmak suretiyle kararın iptalini isteyebilir.
Diğer organların kararlarına karşı, dernek içi denetim yolları tüketilmedikçe iptal davası açılamaz.
Genel kurul kararlarının yok veya mutlak butlanla hükümsüz sayıldığı durumlar saklıdır.

III. Yönetim kurulu

1. Oluşumu
MADDE 84.- Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.
Yönetim kurulu üye sayısı, boşalmalar sebebiyle üye tamsayısının yarısının altına düşerse; genel kurul, kalan yönetim kurulu üyeleri veya denetim kurulu tarafından bir ay içinde toplantıya çağrılır. Çağrı yapılmazsa, üyelerden birinin istemi üzerine, sulh hâkimi, üç üyeyi genel kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirir.

2. Görevleri
MADDE 85.- Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.
Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

IV. Denetim kurulu

MADDE 86.- Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.
Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

D. Sona erme
I. Kendiliğinden
MADDE 87.- Dernekler, aşağıdaki hâllerde kendiliğinden sona erer:
1. Amacın gerçekleşmesi, gerçekleşmesinin olanaksız hâle gelmesi veya sürenin sona ermesi,
2. İlk genel kurul toplantısının kanunda öngörülen sürede yapılmamış ve zorunlu organların oluşturulmamış olması,
3. Borç ödemede acze düşmüş olması,
4. Tüzük gereğince yönetim kurulunun oluşturulmasının olanaksız hâle gelmesi,
5. Olağan genel kurul toplantısının iki defa üst üste yapılamaması.
Her ilgili, sulh hâkiminden, derneğin kendiliğinden sonra erdiğinin tespitini isteyebilir.

II. Genel kurul kararı ile

MADDE 88.- Genel kurul, her zaman derneğin feshine karar verebilir.

III. Mahkeme kararı ile
MADDE 89
.- Derneğin amacı, kanuna veya ahlâka aykırı hâle gelirse; Cumhuriyet savcısının veya bir ilgilinin istemi üzerine mahkeme, derneğin feshine karar verir. Mahkeme, dava sırasında faaliyetten alıkoyma dahil gerekli bütün önlemleri alır.

E. Derneklerin faaliyetleri
I. Genel olarak
MADDE 90.- Dernekler, amaçlarını gerçekleştirmek üzere, tüzüklerinde belirtilen çalışma konuları ve biçimleri doğrultusunda faaliyette bulunurlar.
Yasaklanan veya izne bağlı faaliyetlerle ilgili kamu hukuku nitelikli özel kanun hükümleri saklıdır.
Dernek faaliyetleri ile ilgili yasak ve sınırlamalara aykırılık hâlinde, Cumhuriyet savcısının istemiyle mahkemece faaliyetten alıkoyma kararı verilebilir.

II. Uluslararası faaliyet

1. Faaliyet serbestliği
MADDE 91.- Dernekler, tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere, uluslararası faaliyette bulunabilirler ve yurt dışında şube açabilirler.
Türkiye'de kurulan dernekler, amaçları doğrultusunda uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hâllerde, Bakanlar Kurulunun izniyle yurt dışında kurulmuş dernek veya kuruluşlara üye olarak katılabilirler.

2. Yabancı dernekler
MADDE 92.- Yabancı dernekler, uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hâllerde ve karşılıklı olmak koşuluyla kültürel, ekonomik ve teknik konularda bilgi veya teknolojilerinden yararlanılmak üzere, Bakanlar Kurulunun izniyle Türkiye'de faaliyette bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler, kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler.

III. Yabancıların dernek kurma hakkı

MADDE 93.- Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olan yabancı gerçek kişiler, karşılıklı olmak koşuluyla dernek kurabilirler veya kurulmuş derneklere üye olabilirler.
Onursal üyelik için bu koşul aranmaz.

F. Derneklerin örgütlenmesi
I. Şube açmaları
1. Kuruluşu
MADDE 94.- Dernekler, gerekli görülen yerlerde genel kurul kararıyla şube açabilirler. Bu amaçla dernek yönetim kurulunca yetki verilen en az üç kişilik kurucular kurulu, şube açılacak yerin en büyük mülkî amirine şube kuruluş bildirimini ve gerekli belgeleri verir.
Şube kurucularının, şubenin açılacağı yerde en az altı aydan beri oturmakta olmaları zorunludur.
Şube kuruluş bildiriminin içeriği ve gerekli belgeler, yönetmelikte gösterilir.

2. Şubenin organları ve uygulanacak hükümler
MADDE 95.- Her şubede genel kurul ve yönetim kurulu ile denetim kurulu veya denetçi bulunması zorunludur.
Bu organların görev ve yetkileri ile şubelere ilişkin diğer hususlar hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır.

II. Üst kuruluşlar kurmaları

1. Federasyon
MADDE 96.- Federasyonlar, kuruluş amaçları aynı olan en az beş derneğin, amaçlarını gerçekleştirmek üzere üye sıfatıyla bir araya gelmeleri suretiyle kurulur.
Her federasyonun bir tüzüğü bulunur.
Federasyon, kuruluş bildirimi, tüzük ve gerekli belgelerin yerleşim yerinin en büyük mülkî amirine verilmesiyle tüzel kişilik kazanır.

2. Konfederasyon
MADDE 97.- Konfederasyonlar, kuruluş amaçları aynı olan en az üç federasyonun, amaçlarını gerçekleştirmek üzere üye sıfatıyla bir araya gelmeleri suretiyle kurulur.
Her konfederasyonun bir tüzüğü bulunur.
Konfederasyon, kuruluş bildirimi, tüzük ve gerekli belgelerin yerleşim yerinin en büyük mülkî amirine verilmesiyle tüzel kişilik kazanır.

3. Ortak hükümler
MADDE 98.- Dernekler, bağlı oldukları federasyonun; federasyonlar da bağlı oldukları konfederasyonun genel kurulunda en az üçer üye ile temsil olunurlar. Temsilci üyeler, ilgili derneklerin ve federasyonların genel kurullarınca seçilirler.
Federasyon ve konfederasyonlara ilişkin diğer hususlar hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır.

G. Dernek gelirleri
MADDE 99.- Dernek gelirleri, üye ödentisi, dernek faaliyetleri sonucunda veya dernek malvarlığından elde edilen gelirler ile bağış ve yardımlardan oluşur.

H. Saklı hükümler
MADDE 100.- Kamuya yararlı dernekler ve özel kanunlarla kurulan dernekler hakkındaki özel hükümler saklıdır.
Son düzenleyen Safi; 15 Nisan 2016 21:09
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
17 Haziran 2010       Mesaj #4
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
MEDENİ KANUN (17 Şubat 1926)

- 17 Şubat 1926'da yeni Türk
Devleti dünyanın ileri hukuk
anlayışına uygun olarak İsviçre
Kanunundan faydalanarak

"Medeni Kanunu" kabul etti.

Bu kanuna göre :
1. Vatandaşlar arasında eşitsizlik kaldırıldı.
2. Kadına sosyal ve siyasal alanda haklar verildi.
3. 1930'da kadına Belediye seçimlerine katılma,
4. 5 Aralık 1934'de milletvekili seçme ve seçilme haklan verildi.
5. Kadın kanun önünde erkekle aynı haklara sahip oldu.
6. Medeni Kanun ile kadınlara ilk defa Türkiye'de dünyadan farklı olarak uygulama getirildi. (Avrupalı kadınlardan uzun süre seçme ve seçilmede önde oldu.)
7. Bu kanuna göre Türk Ceza kanunu, Hukuk ve Ceza Muhakemeleri ve Baro Kanunları çıkartıldı.
8. Türk Medeni Kanunu ile vatandaşlara çoğu kanunlarda önemli haklar tanınmış, bu hakların kavranıp, uygulan­masında daha sonra çıkartılan, kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren kanun Soyadı Kanunu gibi kanunlarda da etkili olmuştur.
Bu olay "Yapılan yeniliklerin birbirini tamamlamasıdır."
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:

Benzer Konular

18 Aralık 2011 / ThinkerBeLL Mustafa Kemal ATATÜRK
23 Kasım 2016 / Misafir Mustafa Kemal ATATÜRK
12 Mayıs 2008 / Misafir Mustafa Kemal ATATÜRK
17 Haziran 2010 / Misafir Mustafa Kemal ATATÜRK
23 Mart 2016 / Misafir Mustafa Kemal ATATÜRK