Arama

Atatürkçülük (Kemalizm)

Güncelleme: 1 Ocak 2012 Gösterim: 43.730 Cevap: 21
buioaquila - avatarı
buioaquila
Ziyaretçi
28 Nisan 2006       Mesaj #1
buioaquila - avatarı
Ziyaretçi
ATATÜRKÇÜLÜK (KEMALİZM) NEDİR?

Sponsorlu Bağlantılar

Atatürkçülük,en kısa tanımla,Türk ulusunun çağdaşlaşma ideolojisidir.

Türk Devrim sürecinde izlenen yöntemler ve gerçekleştirilen eylemler; uygulamayla doğruluğu kanıtlanan kurallar olarak ortaya çıktı. Devrimin içinden süzülüp gelen bu kurallar Kemalizm’i oluşturdu. Devrim sürecinde ve devrimin önderi tarafından ortaya konulan bu kurallar Kemalizm’in ilkeleridir. İlkelere bir bütün olarak Kemalizm (Atatürkçülük) adı verilmektedir.

Bir başka tanımla Kemalizm, Türk Kurtuluş Savaşında ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda temel olan fikir ve ilkelerin tümüdür.

-“Kemalizm, kapitalist ve sosyalist sistemlerin analiz ve sentezinden doğmuş, anti-emperyalist bir yöntemdir” (ideolojidir) (K.Odabaşı)

-“Kemalizm (Atatürkçülük) , kaynağını Türk Ulusal Kurtuluş Savaşından alır. Amaçladığı toplum ve devlet yapısı, batının usa, bilime dayalı çoğulcu, özgürlükçü demokrasi anlayışıdır.”(Suna KİLİ)


Kemalizm, altı ana ilke ve bütünleyici ilkelerden oluşur :
Ana ilkeler;

1-Ulusalcılık (ulusçuluk, milliyetçilik),

2-Halkçılık,

3-Cumhuriyetçilik,

4-Laiklik,

5-Devletçilik,

6-Devrimciliktir (inkılâpçılık) .

Bütünleyici ilkeler anayasaya girmediği için , kesin sayılarını belirtmek zordur. Ayrıca Kemalizm, kuramcıların oturup yazdıkları ve sonra toplum yaşamına uygulanan bir sistem değildir.Yaşamın ve savaşımın içinden doğmuş, sonra sistemleştirilmeye çalışılmıştır.Bu nedenle bütünleyici ilkeler, değişik kaynaklarda, değişik sayılar ve adlarla belirtilmektedir. Bu durum, bütünleyici ilkelerin önemini azaltmaz. Çünkü, bütünleyici ilkeler göz ardı edilirse Kemalizm anlaşılamaz. Çoğu kez bu yanlışa düşülmüştür. Bu yüzden Kemalizmi sadece altı ilkeden ibaret sanan, onları da yeterince kavramamış insanlar çoktur. Aydınlar arasında bile..!

Bütünleyici ilkeleri şöylece sıralayabiliriz :

1-Tam bağımsızlık

2-Ulusal Egemenlik

3-Akılcılık ve bilimcilik

4-Gerçekçilik

5-Çağdaşlık

6- Barışçılık

7- İnsancıllık

8- Evrensellik

9- Emperyalizm karşıtlığı

10- Eşitlikçilik

11-Ulusal birlik

12- Ülke bütünlüğü...

Önemli bir uyarı; Kemalizm’in bütün ilkelerini kafamıza göre değil, içeriğini doldurarak kavramalı ve yorumlamalıyız.İşte bu yüzden, önce iyi okumalı ve anlamalıyız. İlkelerin adlarına ve sözcük anlamlarına göre kestirmeden varacağımız yargılar bizi yanıltır. Yanlışa düşeriz. Türkiyede siyasi çevreler de bu yanlışa düşmekte, bir çok sorun, sırf bu yüzden çözümsüz kalmaktadır.


nemutlutrkmdiyeneveimza4oy



KEMALİZMİ DOĞRU YORUMLAMAK

Günümüz dünyasında insanlar her şeye bilimsel olarak bakarlar. Bilimsel olmayan bakış, doğru göremez, anlayamaz, kavrayamaz, yorumlayamaz, gelişemez, yararlı değil zararlıdır.

Kemalizmi öğrenirken de bilimsel olmak gerekir. “.Benim gerçek mirasım akıl ve bilimdir” diyebilen bir önderin öğretisinde bilimsellik önde gelen bir niteliktir.
Hepimiz, Atatürk ve Atatürkçülük konusunda bebeklik yıllarımızdan beri çok şey duyduk, çok şey öğrendik. Herkes bir şeyler söyledi. Herkesi Atatürkçü bildik. Sonradan, gördük ki Atatürkü tanıyanlar, Kemalizmi bilenler pek de fazla değilmiş ! Hele gerçek Kemalistler daha da az!


Kimi yeterince öğrenememiş, kimi yanlış öğrenmiş, kimi pek merak etmemiş, kimi işine geldiği gibi yorumlamış...Baktık ki ,herkes kendinden menkul Kemalist ! Yalnız ulusçuluk ilkesini benimseyip, onu da kendine göre yorumlayan, yalnız laikliği, yalnız devletçiliği ya da devrimciliği benimseyenler, hatta Atatürkçü olduğunu söyleyip bambaşka ilkeler ortaya atanlar var.

Kemalizm bir bütündür. İşimize gelen birkaç ilkesini benimseyip, işimize geldiği gibi yorumlamamız bizleri Kemalist yapmaz. Üstelik, Türkiyede Kemalist olmak zorunluluğu da yoktur. Eğer Atatürkçü değilsek, bunu açıkça söylemek, sözde Atatürkçü olmaktan iyidir. Bu konuda bir bilim adamının değerlendirmesi şöyle:
“..O’nun yürekten hayranlarıyla, yürekten düşmanları bu saygıyı hak ediyorlar. Hiç olmazsa bu insanlar Atatürkü kalkan olarak kullanmıyorlar, sömürmüyorlar.”
Şimdi, bazı Atatürk sömürücülerini sıralayıp, kısa kısa açıklamaya çalışalım :
  • TÖREN, HEYKEL ATATÜRKÇÜLERİ : Törenlerde gördüğümüz zevattır. “ İstiklal Marşı okundu. Göndere bayrak çekildi” şeklindeki haberlerde, yüzeysellik, içeriksizlik, şekilcilik bunlarla özdeşleşmiştir. Anneler günü ve benzeri günlerde, futbol karşılaşmalarında, içkili, yermekli eğlencelerde İstiklal Marşı okutan, yapılan her yapıya Atatürk adı koyan, olur-olmaz yerlere Atatürk heykelini ya da büstünü dikenler bunlardır.
  • CUNTA ATATÜRKÇÜLERİ : Atatürk adına darbe yapan, Atatürk adına, Atatürkün eserlerini yıkan, Atatürkün vasiyetini bile çiğnemekten çekinmeyen,Türkiyeyi emperyalizme bağlayan, dinci gericiliğin de yolunu açanlardır.
  • ŞOVEN ATATÜRKÇÜLER : Atatürkü bir kahraman olarak seven, ama Atatürk ulusçuluğu yerine Turan ulusçuluğunu benimseyenlerdir. Genel özellikleri arasında, kendisini kurtaramadan Türkiyeyi kurtarma, dahası Türk dünyasını kurtarma alışkanlıkları vardır.
  • GARDROP ATATÜRKÇÜLERİ : Modaya, modern yaşama, burjuvalığa hevesli, harcayacak para sıkıntıları, ülke ve ulusa ilişkin dertleri pek yoktur. Onlar için Atatürk, Batı tarzında bir yaşam sağlamıştır. Batılı gibi giyinirler. Fakat, büyük çoğunluğun kafası doğuludur. Atatürkçülükleri sadece giyimlerinden anlaşılır.
  • SÖYLEV ATATÜRKÇÜLERİ : Bunlar Atatürkçülüğün özünde ve eyleminde değil, söylemindedirler. İşin edebiyatını yaparken Atatürkçü, konu bittikten sonra değildirler. Bu konuda kendilerini sorumlu görmezler.
  • SOSYALİST ATATÜRKÇÜLER : Bir bölüm sosyalist, Kemalist devrime dayanmadan sosyalist devrim gerçekleşemez, düşüncesiyle Atatürkçüdürler.
  • NUMARACI ATATÜRKÇÜLER : Bunlar 1923’e kadar M. Kemali beğenirler.(dinciler gibi) Daha sonraki devrimin kuruluş ve aydınlanma bölümüne ‘”uyduruk şeyler” diye bakarlar. Dünya küreselleşiyor. Ulus neymiş, devlet neymiş,şeklinde düşünerek her fırsatta Atatürkün eserlerine sövmeden duramazlar. ayrıca Atatürkçü olduklarına da sizi inandırmaya çalışırlar.
  • SAĞ ULÛFECİLER : Devleti, yağmalanacak ve yandaşlara paylaştıracak bir mal olarak görüp, ona sahip olmak için her numarayı çeviren merkez sağdaki partilerdedirler.
  • SOL ULÛFECİLER : Büyük burjuvazinin karşısında, küçük burjuvaziyi, işçi ve köylüyü devletten nemalandırmaya çalışan, ama bunu bir türlü beceremeyen merkez sol partilerde yaşarlar. Atatürkten çok söz ederler. Ama nedense, Atatürk’ün yolu, onların yolu değildir.
  • ILIMLI ŞERİATÇILAR : Fethullahçılar, Faziletçiler bu gruba girerler. Amaçları iktidara gelerek hazineyi kendileri için kullanmaktır.
  • AYMAZLAR : Alıştıkları iyi-kötü bir düzenleri vardır. Adam sendeci ve umursamazdırlar. Nazi döneminde çevrelerindeki herkesin götürülmesine aldırış etmeyen Almanlar benzerler. Kendi düzenleri bozulursa ortaya çıkarlar.
  • HALKIN ATATÜRKÇÜLÜĞÜ : Türk halkının ezici çoğunluğu Atatürke sevgi, saygı ve minnet duygularıyla doludur. Atatürkün Türk ulusunu kurtardığını, bu günümüzü ona borçlu olduğunu bilir. Yurdu ve ulusu için ölmeye hazırdır. Özellikle Atatürk sömürücüleri tarafından sömürülür,kullanılır. Nasıl Atatürkçü olunacağı ona bilinçli olarak öğretilmemiştir. O, devleti baba olarak görür. Babanın kendisini kurtarmasını bekler. Her şeyin kendi elinde olduğunun ayrımında değildir.
Bu sıralamayı daha da sürdürmek olasıdır. Ama sanırım, bu kadar yeter. Akşam-sabah Ulusça izindeyiz deyip durduğumuz ulu önderi nasıl tahrif ettiğimiz, sömürdüğümüz ortada değil midir?
Öyleyse buna bir son vermek gerekir. Yalanlarla birbirimizi kandırmaktansa doğruyu söylemek her zaman daha yararlıdır.

Türkiyenin Kemalist olmadığını, çoğunluğun Kemalizmi sömürdüğünü söylemek, kendimize bir doğruyu itiraf etmektir.Bunu bildikten sonra ya Kemalizme dönülecek, ya da yeni bir yol aranacaktır.

50 yıllık kandırmaca bitti. Kişiliksiz, tutarsız, popülist siyaset iflas etti. Bu nedenle belli siyasetçilerle yardakçılarının bol bol övündükleri, geleceği ipotek edip borç alarak, borcu borçla kapatarak, ülkeyi yabancılara peşkeş çekerek sürdürülen günü kurtarma politikalarının sonu göründü. Deniz bitti. Türkiye, yeniden sömürge durumuna düşürüldü. İzlenen yolların kurtuluş olmadığını herkes anladı.

Türkiyenin kurtuluşu, yeniden Kemalizme dönüştedir. Sıra, bunu ulusça anlamamıza gelmiştir. Türk Ulusu en kısa sürede bunu anlayacak ve gereğini yapacaktır.
Yekta Güngör Özden’in dediği gibi:

TÜRKİYE ATATÜRK, ATATÜRK TÜRKİYEDİR...


nemutlutrkmdiyeneveimza4oy

Son düzenleyen buioaquila; 28 Nisan 2006 04:24 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
28 Nisan 2006       Mesaj #2
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kemalizm, Atatürk'ün ortaya koyduğu eylemler ve belirttiği düşünceleri bir ideoloji olarak kendisi tarafından verilen bir isimdir. Mustafa Kemal Atatürk,1935 te kendi el yazısıyla yazdığı CHP programında Kemalizm sozcugunu kullanmıs ve 1937 de kurulan yeni hukumetin programında Kemalizm sozcugu once M. Kemal Ataturk'un yaptıgı konusmada sözünü ettiği memleket davalarının ideolojisine atıfla defalarca Kemalizm olarak gecmistir.

Sponsorlu Bağlantılar
Mustafa Kemal, toplum ve yönetim ilişkilerini tanımlarken, ulusal egemenlik gibi ortak ögeleri içeren bir toplum, dinle devlet işlerinin ayrılması, pragmatik akılcılık gibi ilkelere sahip bulunan bir devlet yapısını söylevlerinde ve Nutuk'ta iletmektedir. Atatürk kullandığı bu olgular bütünlüğünü çağdaş toplumların temel karakteri olarak adlandırmaktadır. Bu yapıları içeren devlet görüşüne bazılarınca Kemalizm denmektedir. Kemalizm, Türk ulusunun çağdaşlaşma ideolojisidir.
1935 te parti tüzügünde gecen Kemalizm sözcugu 1939 icin M. Kemal Atatürk tarafından 1937'de hazırlanan ikinci taslakta aynen korunmus fakat kullandıgı dil olumunun hemen ardından yapılan kurultayda degistirilmis ve 1943 te Kemalizm parantez icine alınmıs ve 1954 te parti programından cikarilmistir.

Mustafa Kemal, Cumhuriyet anlayışını devletin merkezine koymuş ve ismini Türkiye Cumhuriyeti olarak ilan etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti değiştirilmez temel anlayışlarında:
  • Laiklik
  • Milliyetçilik
  • Devletçilik
  • Halkçılık
vardır.
Kemalizmm devletinin topluma yaklaşımı asimilasyoncu olmayıp toplumu ortak yanları üzerine kurulmuştur. Kemalizm Anadolu'da yaşayanların (etnik ve dinlerin) hepsinin üstünde bir Türk kimliği görür. Devletin varlığını bu kimliği geliştirmesinde bulur. Atatürk milleti şöyle tanımlamaktadır:
Bir insan topluluğunun millet sayılabilmesi için "zengin bir hatıra mirasına, birlikte yaşamak hususunda ortak istekte samimi olmaya, sahip olunan mirasın korunmasını birlikte sürdürebilmek konusunda iradelerin ortak bulunmasına, gelecekte gerçekleştirilecek programın aynı olmasına, birlikte sevinmiş, birlikte aynı ümitleri beslemiş olmaya" ihtiyaç vardır, işte bu ana şartları taşıyan bir insan topluluğu millet sayılır. Atatürk'ün devletinin laik ve üniter olması devletin toplumla ilişkilerinde din ve etnik ögelerde bakımından tarafsız olması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Atatürk'ün devleti şekillendirmeyi bu başlamda milletle ilişkisini düzenlemeyi savunmuşdur. Atatürkün millet anlayışında özel alanlarda konuşulan dillerin, inançların veya kültürel faliyetlerin yasaklanması söz konusu olmaz.


Türk Devrim sürecinde izlenen yöntemler ve gerçekleştirilen eylemler; uygulamayla doğruluğu kanıtlanan kurallar olarak ortaya çıktı. Devrimin içinden süzülüp gelen bu kurallar Kemalizm’i oluşturdu. Devrim sürecinde ve devrimin önderi tarafından ortaya konulan bu kurallar Kemalizm’in ilkeleridir. İlkelere bir bütün olarak Kemalizm (Atatürkçülük) adı verilmektedir. Bir başka tanımla Kemalizm, Türk Kurtuluş Savaşı’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda temel olan fikir ve ilkelerin tümüdür.
Kemalizm, kuramcıların oturup yazdıkları ve sonra toplum yaşamına uygulanan bir sistem değildir.Yaşamın ve savaşımın içinden doğmuş, sonra sistemleştirilmeye çalışılmıştır.

Kemalizm'in bir ideoloji olup olmadığı tartışılmaktadır. Prof. Dr.İsmet GİRİTLİ ye göre Kemalizm "Analitik Akıl"a dayanılarak müsbet bir devlet anlayışı yaratmak istemektedir. Bu şekliyle Kemalizm'in ulusal modernleşmenin inanç sistemi ve aksiyon programı olmak yönünden bir ideoloji olduğu ortaya atmaktadır.
buioaquila - avatarı
buioaquila
Ziyaretçi
28 Nisan 2006       Mesaj #3
buioaquila - avatarı
Ziyaretçi
21. YÜZYILDA KEMALİZM


Sınıfsal devrimlerin ezilen ulusların yazgısını değiştirmediği birçok uygulamada görülmüştür. Sovyet devrimi buna iyi bir kanıt olmuştur. Rusya gelişmiş, kafkaslar,Sibirya ve Türkçe konuşan uluslar sömürülmüştür. Ayrıca bürokrasi,yöneten ve sömüren yeni bir güç olarak ortaya çıkmıştır.

Öte yandan, bir seçenek olarak ortaya çıkan Sosyal demokrasi de ancak kapitalizmin gelişmiş bir görüntüsü olabilmiştir.. İçeride sınıfsal dengeleri gözetirken, dışarıda ezilen ulusların sömürüsünü acımasızca sürdürmiştür.
Kemalizm, sosyalizmin sınıf çelişisi yerine ezen ve ezilen uluslar arasındaki çelişkiyi temel çelişki olarak görür.Bu nedenle bir üçüncü dünya ideolojisi olarak ortaya çıkmıştır. Kemalizm, önce ulusal bağımsızlığın kazanılması; sonra toplumda eşitlik, özgürlük ve adaletin yerleştirilmesi, ekonomik ve sosyal gelişmenin sınıflar, katmanlar ve bölgeler arasında dengeli olarak sürdürülmesi; ve daha sonra da uluslar arasında karşılıklı yararlara dayalı eşit ilişkilerle, barış içinde, insanca bir düzenin kurulabileceği savındadır. İç sömürünün engellenmesinde, toplumun iç dengelerinin sağlanmasında halkçılık ve devletçilik ilkeleri belirleyicidir. Kemalizmin temel ilkeleriyle, bütünleyici ilkeleri, belirtilen dünya düzeninin kurulmasını sağlayacak kuralları içermektedir.

Kemalizmin bir üçüncü dünya (eski adıyla bağlantısızlar) ideolojisi olması, geçerliliğini azaltmaz.Tersine çoğunluğu oluşturan ezilen ulusların gereksinmelerine yanıt vermesi, dünyanın geleceği için çok önemlidir. Akılcı ve bilimci bir düşünce sistemi olan Kemalizm, öteki üçüncü dünya ideolojilerinden üstündür.Toplumu bir mühendis gözüyle inceler. Bir toplum mühendisliği projesidir. Az gelişmiş ülkeler için özgün bir model olan Kemalizmi her toplum, kendi tarihine, coğrafyasına, toplumsal yapısına, ortam ve koşullarına göre uygulamalıdır. Kemalizmin geçmişteki ya da gelecekteki uygulamaları başka ülkelere bir kalıp gibi giydirilemez.


Kemalizm, Türkiye’de de 21. yüzyıl koşullarına uygun olarak yorumlanmak ve uygulanmak durumundadır. Antik çağ düşünürü “aynı suda iki kez yıkanılmaz” derken sürekli bir değişimin varlığını, bu nedenle hiçbir şeyin aynı kalmadığını anlatıyordu. Bugün kemalizme karşı olanlar,”Türkiye 1930’lara dönemez “ derken hem bu bilimsel gerçeği, hem de Kemalizmin akılcı ve bilimci devrimciliğini bilmezlikten geliyorlar.


Önemli olan öz’ün korunmasıdır.


21.Yüzyılda Kemalizm’in yeniden öne çıkması için salt yirmi yıllık tarihsel ve başarılı bir deneyim olması yetmez. Öncelikle Türkiyede, yeniden yönetime gelmesi gerekmektedir. Türkiye yeniden önder ve örnek ülke olmalıdır. Bunun için, amaçlarını ve stratejilerini belirleyen Kemalist hareket, basit bir muhalefet hareketi gibi düşünülmemelidir. Okullar, üniversiteler, sendikalar, odalar, kooperatifler, dernekler ve resmi kurumlarda Kemalist düşüncenin egemen olması gerekmektedir. Gençlik kazanılmalıdır. Gençliğin olmadığı hiçbir devinimin başarı şansı yoktur.Hareketin geleceği için de güvence gençliktedir.

M.Kemal, bu yüzden Cumhuriyeti gençlere emanet etmiştir.


Türkiye, Kemalist ulus devleti yeniden yaratmalı ve bir dünya sistemi olarak geliştirmelidir.Kemalist ulusçuluk ve laiklik, bütün islam ülkeleri ve Türkçe konuşan uluslar için sağlam bir temel oluşturmaktadır. İslam devrimi ihraç etmeye heveslenen devletlerin korkusu Kemalizmdir. Bu nedenle diyoruz ki,

Tarih, Kemalizmi yeniden yazacaktır.


Yeryüzünde ileri bir bilimsel ve teknolojik küreselleşme yaşanmaktadır.Teknolojik küreselleşmenin getirdiği olanaklarla siyasal bir küreselleşmeyi dayatan emperyalizm, kitleleri baskı altına almıştır..Amaç, ulus devlet anlayışını yok etmektir. Türkiyedeki piyasa ekonomisi, özelleştirme ve küreselleşme bayraktarları ile siyasal islamcılar ulus devlete karşıdırlar. Ayrılıkçılar da emperyalist güdümlü olduklarından Kemalist ulus devlete düşmandırlar. Kendileri için düşündükleri güçsüz ve şoven devlet, tam küreselcilerin istediği gibi bir devlettir.


Bu oyunun asıl aktörü emperyalizmdir. Kârlı çıkan da emperyalizm olacaktır.

İşin en ilginç yanı, dünyada ulus devletlerin sonunun geldiğini ve ortadan kalkmaları gerektiğini söyleyen emperyalist devletlerin tümü de ulus devlettir. Fransa, Almanya, İngiltere,Japonya hatta ABD ve ötekiler... Gelişmekte olan ülkelerden gelen mallar için yasaklar, kotalar koyarak kendi piyasalarını korurlar.Yurttaşları onlar için çok değerlidir. Ülkelerine vizesiz girilmez. Kendi ulus devleleri iyidir. Bizimkilerin yok olması uygundur.Hatta kendi ulus devletleri, - dış ilişkiler dışında- tam da M.Kemal’in ulus devleti gibidir.

Örneğin, ABD 50 küçük devletten oluşmuştur.Dil, din,ırk bakımından farklılıklarla doludur. Buna karşın zencilerin çoğunlukta olduğu bir eyelette bir zenci devleti kurulmasının düşünülmesi bile suçtur.Fakat, dünyanın diğer ülkelerini küçük küçük parçalara ayırıp yönetmek ve sömürmek dış politikasının özünü oluşturur.


Fransa Başbakanı Jospin; Avrupa Birliğini bir ulus devletler birliği olarak değerlendirmektedir.


Süper güçlerin dünyaya dayattığı küreselleşmenin olumsuz sonuçları şimdiden görülmeye başlanmıştır. 21, yüzyılda varsıl Kuzeyle yoksul Güney arasındaki ekonomik kırık hattı iyice büyüyecek, bunalım yeni çatışmalar yaratacaktır. Gelir adaletsizliği ve küresel sömürü, dünya barışını iyice bozacaktır. Ezen uluslar, Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” diyerek özetlediği yönde politikalarını değiştirmek zorunda kalacaklardır.


Kemalizm, 20. yüzyılda olduğu gibi 21. yüzyılda da ezilen ulusların esin kaynağı olacaktır.


M.Kemal’in ulus devleti geleceğin de devletidir. En azından 21. yüzyıl için böyledir.


A.Taner Kışlalı’nın sözüyle bitirelim:

“ Kemalizm geleceğin güvencesidir...”
Yakın geleceğimiz açısından, böyle bir güvenceyi görmeme hastalığımızı, sağaltmamız gerekiyor.


nemutlutrkmdiyeneveimza4oy
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
28 Nisan 2006       Mesaj #4
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
ATATÜRKÇÜLÜK

Atatürkçülük, Türkiyenin gerçeklerinden doğmuş
bir düşünce sistemidir. Türk milletinin iredesiyle
oluşmuş, tarihi bir gelişmenin ürünüdür.
Atatürkçülük, her şeyden önce millete haklarını
tanıma ve tanıtmadır; millet egemenliğinin
ifadesidir. Atatürkçülük bir kurtuluştur, milletçe
bağımsızlığa kavuşmadır.

Atatürkçülük, çağdaş uygarlık seviyesine
ulaşmadır,
batılılaşmadır;bir diğer anlamda da
modernleşmedir; hür düşünceyi temsil eder,
hürriyet
ve demokrasi anlayışıdır.


Atatürkçülük, modern bir toplum hayatı yaşama
demektir; laik bir düzen kurma, müsbet bilim
zihniyetiyle devleti yönetmedir. Bu iki anlamıyla
Atatürkçülük, Türk toplumuna uygun sosyal ve
siyasal kurumları kurma ve modern toplum olma
demektir.

Atatürkçülük ilkelerini “Temel İlkeler” ve
“Bütünleyici İlkeler” olmak üzere iki grupta
değerlendirmekteyiz. “Temel İlkeler”:
Cumhuriyetçikik, Milliyetçilik, Halkçılık,
Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılıktır. “Bütünleyici
İlkeler” ise: Milli Egemenlik, Milli Bağımsızlık,
Milli Birlik ve Bereberlik, “Yurtta Sulh, Cihanda
Sulh”, Çağdaşlaşma, Bilimsellik ve Akılcılık, insan
ve insanlık sevgisidir.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
29 Nisan 2006       Mesaj #5
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Egemenliği dinsel kaynaklarda gören hiçbir toplum gelişip uygarlaşamamıştır. Gelişmiş bir toplum olmak için, laik bir toplum düzeni kurmak gereklidir. Kemalist Türk Devrimi, daha yolun başında egemenliği ulusa dayandırmıştır. “Egemenlik bağılsız koşulsuz ulusundur” özdeyişinin anlamı budur. Bağımsızlığın elde edilmesinden sonra , toplum ve devlet yaşamını akla ve bilime dayandırmak için, gerekli düzenlemeler bir süreç içerisinde tamamlanmıştır. Laiklik ilkesi , demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olarak Türkiye Cumhuriyetinin temel taşını oluşturmuştur. Laiklik olmazsa Türkiye Cumhuriyetinin yıkılacağı kesindir.
LAiKLİĞİN GETİRDİĞİ YARARLAR :
  • Toplumda ümmet bilinci yerine ulus bilinci yerleşti.
  • Laiklik ilkesiyle, bütün yurttaşlar arasında hukuk birliği sağlandı.
  • Dinin özüne dönüldü. Herkes inancının gereklerini özgürce yerine getirdi.
  • Ülke içindeki din ve mezhep ayrımcılığını, anlaşmazlıkları önledi.
  • Farklı inançtaki toplum kesimleri, bir arada barış içinde yaşamaya başladılar.
  • Din, devlet ve toplum yaşamına etkin olarak karışamadı.
  • Devlet, doğmaların ve inançların değişmeyen kuralları yerine, gelişen bilime ve değişen toplum koşullarına göre yönetilebildi
buioaquila - avatarı
buioaquila
Ziyaretçi
29 Nisan 2006       Mesaj #6
buioaquila - avatarı
Ziyaretçi
Kemalist Türk devriminin dünya üzerindeki etkileri bizim düşündüklerimizin çok ötesindedir. Emperyalizm çağında, emperyalizme kafa tutarak, ne denli olanaksızlık olursa olsun bağımsızlığın kazanılabileceğini gösterdi. O güne kadar bunu hayal bile edemeyen sömürgelere örnek oldu. 20. yüzyıla ulusal bağımsızlık savaşları damgasını vurdu O günden bugüne 150’ye yakın ülke bağımsızlığını kazandı.. Bunların çoğu da, Türk bağımsızlık savaşını örnek aldı.
Öte yandan Kemalizm, bu ülkelerin kalkınma çabalarına da örnek olmuştur. Uluslararası dilde Kemalizm, bir çağdaşlaşma modeli olarak tanımlanmaktadır. Değişik ülkeler Kemalizmin belli ilkelerini, yöntemlerini, kendi koşullarına uyarlayarak uygulamışlardır. Kemalizm, onlara deneyle başarısı kanıtlanmış bir uygarlık tasarımı sunmuştur.
Kemalizmin asıl evrensel yönünü de Özer Ozankaya şöyle açıklıyor:
“M.Kemal Türkiye Cumhuriyetini öyle ilkelere dayandırmıştır ki, bu ilkeler tüm uygar insanlığın özlemini çektiği demokratik toplumsal düzenin hem ulusal, hem uluslararası düzeydeki gereklerini tutarlı bir şekilde karşılayabilecek niteliktedir.”
“Uluslararası ilişkilerin, başka ulusların haklarına saygılı, kıskançlıktan, aç gözlülükten, kinden arınmış, ikiyüzlülükten temizlenmiş bir yapıya kavuşturulması; ulusların yaşamı tehdit edilmedikçe savaşın cinayet sayılması ve böylece silahlanma yarışının sona ermesi, yine uygar insanlığın karşılanamamış bir özlemi olarak süregitmektedir...”
“Kemalizm,böyle bir uygarlık projesi oluşturacak değerdedir...”
Konumuzu yabancı bilimcilerin bu konudaki değerlendirmeleriyle sürdürelim.
Tarihçi Toynbee:
“Yeryüzünde hiçbir devrim, Kemalist Türk devrimi kadar dünyada şaşkınlık yaratmadı. Batı Atatürkten sonra devrimin yaşayabileceğine inanmıyordu. Lozan’da verdiklerini birer birer alacaklarını düşünüyorlardı..”
“Bir an için hayal ediniz ki, Batı dünyasında Rönesans, Reformasyon, 17.yüzyıl sonundaki bilim ve düşünce devrimi, Fransız devrimi ve sanayi devrimi bir insan ömrünün içine sığdırılmıştır !..”
Sözü Roma Üniversitesinden Gastone Manacorda’ya bırakalım:
“Fikir özeti olarak Kemalizm, bir çağdaşlaşma ve sanayileşme hareketidir. Bu hareketin, geri kalmışlıktan kurtulma çağını açmış olması itibariyle dünya üzerinde etkisi büyük olmuştur.Çünkü bu tez orijinaldir ve ideoloji olarak ampirik (deneysel) karaktere sahiptir. Kemalizm önceden mevcut bir doktrine bağlı değildir ve birtakım hipotez gelişmelerinin eseri değildir...”
Mauris Duverger’in değerlendirmesi:
“Kemalizm,Türkiye tarihinin bir sayfası olmaktan çıkıp siyasal bir sisteme önderlik etmeye başladı.Çünkü, yeryüzünde henüz Moskova ya da Pekin etkisine girmemiş üçüncü devletlere bu sistem yol göstermektedir.Bu sistem yarı gelişmiş uluslar için Marksizmin karşısına dikilen ikinci bir seçenektir...” ( birinci seçenek Kapitalizmdir.)
Polonyadan prof.Jerzy Wietr’in tanımına bakalım: “Kemalizm, ilk defa gelişmekte olan bir ülkede görülen ve tarihi deneyimden geçmiş bir gelişme ideolojisidir.”
Fransız Georges Duhamel:
“M.Kemal, bütün insanlığın içinde çırpındığı uygarlık bunalımının temel sorununa, yani çağdaş bilimin sağladığı güçlü teknolojinin nasıl kullanılacağı sorununa en geçerli yaklaşımı getirdi.”
“Belki bir gün bu ulus,dünya üzerindeki insan topluluklarının denge içinde yaşamalarına uygun bir Avrupa, hattaAtlantik uygarlığının kurulmasında sırası gelince bize yardım edecektir.” (Yeni Türkiye. Bir Batı devleti. Georges Duhamel)
Gelişmiş devletlerin ikiyüzlü politikaları, kaba güce başvurmaları, bilim ve tekniği sömürülerine araç yapmaları temel bir uygarlık bunalımıdır. Kemalizmin ilkeleri, Duhamel tarafından bu soruna en geçerli en uygun çözüm olarak görülmektedir.
Paul Dumont da Kemalizmi,”köleleştirilmiş ve sömürgeleştirilmiş ülkeler için bir model” olarak tanımlamaktadır.
Fransız Prof. Maurice Beaumont : “Kemalizmin parlak başarıları bütün sömürgeler için örnek olmuştur.”
Macar Prof. Fekete Lajos. “Batıda ihtilal vedevrimlerin yavaş yavaş elde ettiklerini Atatürk’ün ülkesi birdenbire kazandı. Ürkün yaşamında o kadar derin izler bıraktı ki, batıda bu, ancak yüz yılda erişilecek bir başarı idi..”
Alman düşünürü Herbert Melzig ‘Türkiyenin çöküşü ve yükselişi’ adlı yapıtında Atatürk ve Yeni Türkiye için şu değerlendirmeyi yapar:
“Eski çağın büyük filozofu Platon’un ‘ya yöneticiler filozof, ya da filozoflar yönetici olsalar yolundaki ikibin yıllık dileği, ilk kez 20. yüzyılda Atatürkün kişiliğinde tam olarak gereçekleşmiş bulunuyor.Atatürk, bir dahi, bir düşünür olarak ulusunun yazgısını eline almış, bu ulusla atıldığı bağımsızlık savaşı ile ve başka ulusları haklarını koruyan bir barışla insanlığa görkemli bir örnek vermiştir.Yeni Türkiye atatürkle, yalnız islam anlayış ve görüşlerini değil,aynı zamanda Avrupanın düşünce biçiminide aşmıştır.Türkiye bir dürüstlük, içtenlik ve gerçekçilik politikası gütmekte ve bu yüzden tepkilere, başarısızlıklara uğramamaktadır.”
Gerard Tongas;”Kemalizm, on asra sığacak işi on yılda başarmiştır” diyor.
Atatürk de Kemalist hareket için; “tüm uygar insanlığın dikkatle üzerinde durmasına değer”demektedir.
Bir de eleştirisi var:”yüzyıllardan beri zavallı beşeriyeti mutlu etmek için tutulan yolların, kullanılan araçların verdikleri sonuçların ne derece güven verici olduğu incelenmeye değer.”
Örnekleri çoğaltmadan sözün özüne gelelim.
Kemalist Türk Devrimi devlet, ulus, yurt, aile eğitim, ekonomi kavramlarına verdiği anlamla; üstün insani değerlere verdiği önemle; devrimin inşasındaki ustalığıyla bütün dünyaya örnek olacak değerlere sahiptir. Ayrıca, siyasal amacı olan demokrasiyi kolaylaştıracak yöntemler uygulamıştır. Bu yönüyle de dünyadaki öteki devrimlerden daha üstündür.
Emperyalizmin ilk büyük küresel çatışma döneminde ortaya çıkmış ve onu yenmiştir.O sıralarda emperyalizme karşı çıkmak ezilen uluslar arasında delilik olarak görülmüştür.
Emperyalizm, Kemalizmin başarısından ve İkinci Dünya Paylaşım Savaşından sonra, askeri işgale dayalı sömürgecilik siyasetini değiştirmiştir.
Bugün sayları 200’e yaklaşan BM üyesi devletlerin 150 kadarı ulusal bağımsızlıklarını Kemalizm sonrasında elde etmişlerdir. Bunların bir kısmında doğrudan, bir kısmında da dolaylı olarak Kemalizmin etkisi vardır. Attila İlhan’ın sözleriyle olay şudur:”Kuvayı milliye,20.yüzyılın ilk halk kurtuluş ordusudur. Misakı Milli, Bandung Konferansında bir araya gelen tarafsızlar, ya da 3.Dünya uluslarının ilk bağımsızlık bildirgesidir...”
Kemalizm, salt bir askeri kurtuluştan öte, gerçek bir çağdaşlaşma modeli olarak kurumlaşmış ve evrensellik kazanmıştır.
20.Yüzyıla girerken ABD, Almanya, Japonya ve İngiltere dünyaya egemendi. Bu yüzyıl içinde bir Sovyet deneyimi yaşandı. İngiltere geri plana itildi. Çok sayıda ulus bağımsızlığını elde etti.
21.yüzyıla girilirken, yine 100 yıl önceki devletlerin dünya egemenliklerinin sürdüğünü görüyoruz. Değişen şey, bilim ve teknolojideki korkunç ilerleme. Bu ilerlemenin getirdiği korkunç olanaklar. Bu olanakların kullanılmasıyla “küreselleşme” denilen yeni sömürü düzeni ..!
Dünyadaki temel çelişki yine ezen ve ezilen uluslar arasındaki çelişkidir.
20.Yüzyılın ilk çeyreğinde bu çelişkiyi ortadan kaldırmak amacıyla ortaya çıkan Sovyet Devrimi Kemalizmin savı olan ezen ulus-ezilen ulus çelişkisini ortadan kaldırmadı. Birlik üyesi ulusları sömürdü. Kemalist Devrim de kendi ülkesinde gözardı edildi.
Biliyoruz ki emperyalizm ve sömürü var oldukça Kemalizm de var olacaktır. Tıpkı sosyalizm fikrinin de yaşamaya devam ettiği gibi.
Eğer toplumbilimcilerin değerlendirmeleri doğruysa,

KEMALİZM YENİDEN KURTULUŞUN ADI OLACAKTIR!!!


nemulutukumdiyene2vv
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #7
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Atatürkçülük; Atatürk ün yaptığı ilke ve inkılapların, hayatının, kişiliği ve kişilik özelliklerinin tam olarak kavratılmasıyla anlaşılabilir. Bilinçli bir öğretim sürecinde; sadece Atatürk le ilgili hatıra ve hayat hikayeleri, Atatürkçülüğün kavratılması için yeterli değildir. Bu sürece mutlaka çeşitli etkinlikler yerleştirilip, tanımadan çok kavramaya, bellekte tutmaktan çok yaşamaya, bilmekten çok uygulamaya dönüştürerek, Atatürkçülüğü kavratıp, yaşatıp, uygulatmak gerekmektedir.



Bütün öğretmenlerimizin Milli Eğitim Temel Kanunu ve genel programlarda yer alan amaçlar doğrultusunda hareket ederek, öğrencilerin Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı yurttaşlar olarak yetiştirmeleri görevlerinin gereğidir. Bu durumda, okullarımızda her türlü branş öğretmenleri ile sınıf öğretmenlerinin bu konuya önemle eğilmeleri ve programlara uygun biçimde etkinlik göstermeleri zorunlu bulunmaktadır.



Bütün öğretmenler ders dışı eğitsel çalışmalarda ve rehberlik saatlerinde, diğer derslerin yanı sıra, Atatürkçülüğü bir davranış olarak kazandırma yolunda yapabilecekleri çalışmaları, mevcut programlardaki amaç ve açıklamalar göz önünde tutularak , ders içi ve ders dışı çalışmalarda, Atatürk ü bilinçli olarak sevdirme, O nun eserlerine içtenlikle bağlanma yol ve yöntemlerini içerecek şekilde düzenlenmelidir.



Temel Eğitimin I. Kademe sınıflarında; Atatürk ve eserlerinin tanıtılması, benimsetilmesi, sınıf öğretmenlerinin sadece belirli bir ders içindeki ünitelerin işlenmesi sırasında vereceği bilgilerle sınırlı tutulmamalıdır. Atatürk ün Kişiliği, Kurtuluş Savaşındaki önemli olaylar, Atatürk İnkılabı, Atatürk ilke ve Görüşleri, Ulu önderimizin özdeyişleriyle birlik ve beraberlik içerisinde her fırsatta öğrencilere duyurulmaya çalışılmalı, öğrenciler Atatürkçülük konusunda bilinçlendirilmelidir.


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
5 Mayıs 2006       Mesaj #8
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kemalizm ve sonuçları

Türkiye’nin ekonomik gelişimi, tarım sorunun çözümünü ve Osmanlı İmparatorluğu’na damgasını vuran dini ve ulusal bölünmelerinin üstesinden gelinmesini gerektiriyordu. Büyük Güçler bu bölünmeleri, milliyetçi önderlerle veya aşiret reisleriyle ittifaklar yaparak sürekli olarak kullanmışlardı. Kemalist subaylar bu sorunu kendi bildikleri yoldan ve kendi toplumsal konumlarına uygun olarak, demokratik bir şekilde değil, fakat şovence ve muhafazakar bir biçimde "çözdüler".
Yeni hükümetin üzerlerine sert bir biçimde yürüdüğü feodal güçler yalnızca bir zamanlar ayrıcalıklı olan Ağalar ve Kürt aşiret reisleriydi. Ankara ile işbirliği yapanların dışındakiler, tıpkı yüz binlerce Kürt köylüsü gibi, zorla Türklerin çoğunluğu oluşturduğu yerlere gönderildiler. Bu köylü kitleleri, İslamcı düzenden ve diğer daha önce ayrıcalıklı olan kesimden olanlarla birlikte, Ankara’nın acımasız zorla asimilasyon politikasına karşı bir çok ayaklanmaya öncülük ettiler. Bu ayaklanmalar kanlı bir şekilde yenilgiye uğratıldı ve hatta daha büyük siyasi baskıları haklı göstermek için kullanıldı.
Kemalizm, laiklik konusunda hiç bir zaman Batıda genellikle sunulduğu şekilde tutarlı olmadı. Atatürk dini alt etmeye çalışmıyordu, ancak modernleşmiş bir İslam’ı Türk milliyetçiliğine emdirmeye çalışıyordu. Devlet ve ruhban sınıfı tamamen ayrılmamıştı. Onun yerine imamlık devlet gözetimi altına kondu ve devlet tarafından maaşa bağlandı. Atatürk’ün halefleri o günden beri İslamlaşmayı daha da ileriye götürdüler.
İdeoloji olarak Kemal’in en önemli teorisyenlerinden biri olan Ziya Gökalp bu din ve ulusun bir ortakyaşarlığını formüle etmişti. Kemal, diğer şeylerin yanı sıra, Kuran’ı Türkçe’ye çevirterek, Arapça ve Farsça etkilerinden "temizlemeye" çalıştı. Bugün "laik" ordu komutanlarının bir kesimi ve Mesut Yılmaz gibi siyasetçiler Gökalp’ın fikirlerini yeniden canlandırıyorlar.
Atatürk, Türkiye’nin ekonomik geri kalmışlığını aşabilmek için korumacılığa, ithal ikamesine ve devlet müdahalelerine bel bağladı. 1934 yılında, muhtemelen Sovyet sanayileşmesinin başarılarından etkilenerek, ilk beş yıllık plan yürürlüğe kondu.
Bu milliyetçi ekonomi politikası ilk başlarda belli ilerlemeler sağladı. Üretim hızla arttı, bir altyapı ve ağır sanayinin temelleri oluşturuldu; bununla beraber bunda Almanya ile olan yakın ekonomik ilişkiler az rol oynamadı.
Kaçınılmaz olarak, bu ekonomik gelişme ile birlikte dünya ekonomisine olan bağımlılık da arttı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ve 1970lere gelinceye kadar ithal ikamesi politikasına dönme çabaları olduysa da, bunların hepsi başarısızlığa uğradı. Ekonomik gelişmeden en çok kazançlı çıkanlar ekonomik otarşiye [kendi kendine yeterlilik - ç.n.] ve devlet müdahalesine çok az ilgi duyan büyük şirketler, bankalar ve büyük toprak sahipleri oldu. Onlar her şeyden çok, Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Avrupa’nın yatırımlarına ve kredilerine ihtiyaç duyuyorlardı.
Ekonomik bağımlılığı siyasi ve askeri bağımlılık izledi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye NATO’nun Ortadoğu’ya uzanan köprübaşı oldu. ABD ile ilk ikili askeri anlaşmalar 1947 yılında imzalandı ve 1953 yılında Türkiye NATO’ya üye oldu. O zamandan beri Türkiye, herkesten önce Amerika ve Almanya’dan büyük boyutlarda mali ve askeri yardım aldı. Batı yardımıyla sadece düzenli ordu kudretli bir güç haline gelmedi, aynı şey o korkulan paramiliter birlikler için de geçerliydi. Siyasi ve toplumsal çalkantılar her ne zaman askeri bir darbeyle karşılansa, bu NATO’nun desteğiyle ya da en azından müsamaha etmesiyle gerçekleşti.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
5 Mayıs 2006       Mesaj #9
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Öğretmenlerin Atatürkçülüğün kavratılması ve yaşatılması için yapması gereken çalışmalar şöyle özetlenebilir:



- Sınıflarda bakanlık tavsiyeli Atatürk le ilgili yayınlardan öğrenci seviyesine uygun Atatürk kitaplığı oluşturulmalı, her öğrenci okuduğu en az bir kitabı takdim etmelidir.

- Öğrenciler, Atatürk le ilgili şiir ve özdeyişleri toplamaya ve bir Atatürk Şiirleri Antolojisi meydana getirmeye teşvik edilmelidir.

- Her ay değişecek şekilde, bir panoda haber levhası hazırlatmalı, gazete ve dergilerde Atatürk hakkında çıkan şiir ve yazılarla öğrencilerin yazdıkları aynı konudaki şiir ve yazılar bu levhaya konulmalı, sınıf öğrencilerinin bilgi edinmeleri sağlanmalıdır. Daha sonra bu yazılar, gelecek yıllarda kullanılmak üzere sınıflarda tutulacak dosyalarda saklanmalıdır.

- Yıl içerisinde yazdırılacak kompozisyon ödevlerinden en az birisi Atatürk ün ilke ve görüşleriyle ilgili özdeyişleri de açıklanması konusunda verilmelidir.

- Ders kitabındaki metinlerde geçen kelimelerle cümleler yaptırılırken, sık sık Atatürk inkılabıyla ilgili cümleler kurdurulmalı; dil bilgisi cümleleri de bu yönde olmalıdır.

- Öğrencilerden bulundukları yerlerdeki Atatürk le ilgili müze ve anıtları görmeleri istenmeli, derslerde gezi notları, Atatürkçülük duygusu ile birleştirilerek sözlü veya yazılı olarak anlattırılmalıdır.

- Öğrencilerin ellerindeki Türkçe kitaplarında yer alan Atatürk, Kurtuluş savaşı, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla ilgili bulunan serbest okuma parçaları da, kitaptaki esas metinler gibi işlenmelidir.

- Her sınıfta Müfredat Programı na göre ders öğretmenin seçimine bırakılmış olan Kompozisyon örneklerinin Atatürk ün inkılap, ilke ve görüşlerinden alınmasına özen gösterilmelidir.

- Fıkra , Hatıra , Portre , Tasvir , Mülakat gibi yazı türlerinde Atatürk bir kaynak olmalı ve bu konularda yazılmış pek çok yazarın eserlerinden seçmeler yapılmalı ve uygun bulunan metinlerin işlenmesi yoluna gidilmelidir.

- Sözlü ve yazılı açıklamalarda Atatürk ün özdeyişlerinin anlatım içine girmesi sağlanmalıdır.

- Ders kitaplarında yer alan yazarların metinleri işlenirken ilgisine göre, Atatürk ve inkılabıyla bağlantı kurulmalı

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #10
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Atatürkçülük,Ulu Önder Mustafa KemalAtatürk'ün Türkiye Cumhuriyetini kurduktan sonra üzerine oturttuğu temellerin bütünüdür.Atatürkçülük,bilimi ve aklı kendisine rehber eder,dogmaları reddeder.Ulu önder Mustaf kemal Atatürk,"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,fendir.İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır."diyerek aslında özetlemiştir de.Atatürk'ün geçliğe hitabesi,bu ülkeyi emanet ettiği biz gençlere aynı zamanda bir yol çizmiştir.Yaşamının her anında,ülkesine hizmeti kendisne bir borç bilmiş ulu nöder Mustafa Kemal Atatürk'ün bize emanet ettiği cumhuriyeti,ilkeleri,devrimleri ve fikirleri,Türkiye Cumhuriyetinin ilelebete kadar var olma koşullarını da bir bakıma göstermiştir.Bilinçli olarak,onun bir takım fikirlerine karşı çıkan,devrimlerini yok sayan bir takım çevreler,aslında bu ülkenin yıkaılmasına zemin hazırlayanlardır.Çünkü Mustafa Kemal'siz bir Türkiye,Türkiye'siz bir Türk,Türk'süz bir Atatürk oalmaz.Türk'e milli benliğini,kültürünü,dilini kısacası Türk'e Türklüğünü geri veren ulu önder Atatürk'tür.

spacerspacerspacerspacer

Benzer Konular

5 Mayıs 2011 / Misafir Soru-Cevap
3 Nisan 2011 / Misafir Soru-Cevap