Arama

Osmanlı Padişahları - Sultan İkinci Abdülhamid - Sayfa 2

Güncelleme: 8 Ocak 2017 Gösterim: 46.000 Cevap: 18
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
4 Ekim 2010       Mesaj #11
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

2. Abdülhamid

Ìstanbul'da dogmustur. Uzun boylu, bugday benizli, siyah ve sik sakalliydi. Kaslarinin üzeri hafifçe çikintili ve gözleri de siyahti.

Sponsorlu Bağlantılar
Devrinin en kiymetli alimlerinde, çok iyi bir tahsil yapti. Kuvvetli bir hafiza ve basirete sahipti. Gayet güzel ve düzgün konusurdu. Dehâ derecesinde bir siyasete sahipti. Ayni zamanda çok cesur bir padisahti. Spor yapmaktan hoslanirdi. Gayet güzel silah ve kiliç kullanirdi. Son derece takva idi. Tasavvufa ait genis bilgisi vardi.

Padisahligi zamaninda yikilmak üzere olan devleti ayakta tutacak en iyi tedbir ne ise onlari hiç tereddüt etmeden yerine getirdi ve devletin yikilmasini tam 33 sene geciktirdi. Devrinde yapmis oldugu isleri, bazi aydin gecinen tabaka hariç, herkes takdirle karsiliyordu. Aleyhine her türlü iftiralar en kötü isnatlar uyduruluyor ve Avrupa devletlerinin himayesinde yasayan çeyrek aydin bile olamiyanlar gazetelerinde, durmadan bu iftira ve isnatlari yaziyorlardi. Hiç yilmadan ve bikmadan, Devlet-i Aliyyeyi 33 sene idare etti. Dünya savasinin çikacagina inaniyor, ciktiginda ise Osmanli Devletini kurtaracak seyin, ancak denizlerde kuvvetli bir devletin yaninda savasa katilmak oldugunu düsünüyordu. Tahttan indirildiginden hemen sonra bu görüsünün tam ziddi yapilmis koca devlet de tamamen yikilmisti.

Prens Bismark'a göre 100 gram aklin 90 grami Abdülhamid Han'da, 5 grami kendisinde, 5 grami da diger siyasîlerdedir.

Ad:  ABDÜLHAMİT VE PETROL.jpg
Gösterim: 819
Boyut:  65.2 KB
En büyük talíhsizligi devleti en kötü sartlar altinda eline almis olmasidir. Tahttan indirildikten sonra zaman ilerledikçe, aleyhinde olup da pisman olmayan hemen hemen kalmamis gïbiydi.Son derece dindar ve namuslu idi. Zevk ve sefaya düskün degildi. Abdestsiz olarak hiç bir devlet isine imza atmadigi meshurdur. 1908 senesinde düzmece bir irtica olayini bahane ederek tahttan indirdiklerinde yüksek bir velî derecesinde olan Büyük Hakan : "Bu Cenabi Hakkin takdiridir." diyerek elinde muazzam kuvvetler oldugu halde müdahale bile etmeden tahtini terketmistir. Tahttan indirilmesinde birinci derecede Yahudilerin rolü vardi. Çünki daha o zamanlar Yahudiler Filistin'den toprak istemisler, Sultan Abdülhamidde reddetmisti.

Siyasî ve diplomatik hadiselerin en cok oldugu devir süphesiz Abdülhamid Han devridir. Bu büyük padisaha, bütün tarihî hakikatler ortaya çikmis olmasina ragmen, hala iftira edenlere rastlamak mümkündür.

Tahta çiktiginda, amcasi Sultan Abdülaziz' in intihar edip etmedigini tesbit etmek icin bir mahkeme kurdurmus ve kurulan bu mahkemede; Hüseyin Avni, Mithat Pasa ve daha bazilarinin oldurttuklerini tesbit etmis, bunun uzerine Mithat Pasanin idam edilmesini, Gazi Osman Pasa ve Ahmed Cevdet Pasa gibi buyuk dahiler bile istemis olmalarina ragmen idam cezzasini muebbet hapse cevirmistir.

Yeryüzünün son bagimsiz Müslüman Türk Devletinin Hükümdari Íkinci Abdülhamid'e Cuma selâmliginda camiden çikarken atilan bombanin fitilini bir sahis degil, koca bir ehlisalip cephesi ateslemisti. O gün gaflet içinde bulunan bazi aydinlarimiz, bu arada sâir Tevfik Fikret suikastçinin Sahsinda ehlisalip cephesine kasîde yaziyorlardi. Çocugu Halûk'a verdigi terbiye ile onu ancak papaz yapabilen bir sâirin bu açik ihanet vesikasi çok acidir.

Abdülhamid neler yapmistir:
Polis teskilâtini gelistirdi. Komiserlik ve baskomiserlik makamlarini ihdas etti. Savcilik müessesesini kurdu. Ceza ve Ticaret usulü kanunlarini çikartti. Askerï dikimevleri, tersaneler, feshaneler kurdurdu. Ístanbul, Ízmir limanlarini tesis etti. Taht'a çiktigi zaman 252 milyon altin borcumuzu taht'i biraktiginda 30 milyon altina indirdi. Hereke Hali ve Dokuma, Beykoz Deri, Yildiz Çini, Cibali Tütün, Yedikule Íplik ve Havagazi, Kireçburnu Tugla, Cubuklu Carn, Istinye Buz Fabrikalarini isletmeye açti. Ziraî alanda haralar, örnek çiftlikleri tesis etti; Ziraat, Baytar, Ipek böcekçilik, Halkali Ziraat, Orman ve Maden, Ticareti Bahriye, Mülkiye, Hukuk, Sanayiî Nefise, Tibbiye, Ticaret ve Hendesei Mülkiye, Dârü'I-muallim, Därülfünûn gibi her dereceden okullari açtirdi ki bugün hepsi kullanilmaktadir. Köylerdeki ilkokullarin disinda 300 tane ortaokul açtirdi ki bu okullarda yabanci dillere kadar birçok yeni dersler okutuluyordu. Arkeoioji, Askerî Müze, Yildiz Müzesi, Yildiz ve Beyazit Kütüphaneleri yine o devirde acildi. Gureba Hastanesi, Hamidiye Etfal Hastanesi, Yildiz Askerî Hastanesi o devirde hizmete girdi. Kuduz Müessesesi o devirde açildi, bugünkü Darülâceze vine o devirde hizmete girdi. o Hamidiye çesmeleri ve Terkos Su Sirketini yine Abdülhamit kurdurdu ve Kirkçesme ile Halkali Sularl'nin Islahi yine Abdülhamid'e nasip oldu.

Tahttan indirildikten sonra Selãnik'e sürülmüs, bir çok iskenceler yapilmis ve Selânik'in düsman isgali altinda kalma ihtimali çikinca Ístanbul'a Beylerbeyi Sarayi'nda oturmaya mecbur ediÌmistir. Büyük Hakan 1918 senesinin 10 Subat'inda bu sarayda hayata gözlerini yummus, Divanyolu'ndaki Sultan Mahmud türbesine, amcasi Sultan Abdülaziz ile dedesi Ikinci Mahmud'un yanina defnedilmistir. Vefatinda 75 yasini 4 ay geçiyordu. Cenazesinde en hareketli aleyhtarlari bile aglamislardir. (Allah rahmet eylesin).

Erkek çocuklari : Mehmed, Selim, Abdülkadir, Ahmed Nuri, Mehmed Burhaneddin, Abdürrahim, Ahmed Nureddin, Mehmed Ãbid, Ahmed.

Kiz çocuklari : Ulviye Sultan, Zekiye Sultan, Naime Sultan, Naile Sultan, Ayse Sultan, Refia Sultan, Sadiye Sultan.

MsXLabs.org & Osmanlı Tarihi

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 8 Ocak 2017 22:50
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
29 Mart 2011       Mesaj #12
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

II. Abdülhamit


(1842 İstanbul - 1918 İstanbul)
Sponsorlu Bağlantılar
Osmanlı padişahlarının otuz dördüncüsü.

Abdülmecit'in oğludur. Kardeşi V. Murat'ın tahttan indirilmesinden sonra, meşrutiyeti kabul edeceğine dair söz verdiğinden, 1876 yılında Osmanlı tahtına getirildi. 23 Aralık 1876'da meşrutiyet ilân edildi. 1876 yılı, Osmanlı Devleti için bir buhran yılıydı. Bosna, Hersek, Bulgaristan ayaklanmaları, Sırbistan ve Karadağ ile yapılan savaşlar imparatorluğu güç durumda bırakmıştı. Bu sorunları görüşmek üzere İstanbul'da uluslararası bir konferans toplandı. Ancak bu konferanstan olumlu bir sonuç alınamadı. Bunun üzerine 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı çıktı. Osmanlı ordularının Plevne ve Doğu Anadolu'daki başarılarına rağmen savaş, Osmanlı Devleti'nin yenilgisiyle sonuçlandı. Önce Ayastefanos, daha sonra da Berlin antlaşmaları imzalandı.

Abdülhamit bu olayları bahane ederek 14 Şubat 1878'de meşrutiyet meclislerini dağıttı ve kişisel yönetimini kurdu. Bu dönemde Avrupa'da Alman Birliği kuruldu (1870). Birliğini kurduktan kısa bir süre sonra sanayi devrimini de tamamlayan Almanya ve ona katılan İtalya, dünya sömürgelerinin yeniden paylaşılması için isteklerde bulunmaya başladılar. Bir süre sonra Avrupa, bir tarafta Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan; diğer tarafta İngiltere, Fransa, Çarlık Rusyası olmak üzere iki devletler grubuna ayrıldı. Abdülhamit bu parçalanmadan yararlandı; onlarla kesin bir işbirliği hâlinde, fakat hiçbirine fazla yaklaşmayan dengeli bir politika güttü.

1889 yılında Askerî Tıbbiye öğrencilerinin kurduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti, Selânik'te çok hızlı bir gelişme gösterdi. Cemiyete bağlı genç subaylar, birlikleriyle dağlara çıktılar. Abdülhamit bu baskılara daha fazla karşı koyamadı ve meşrutiyeti yeniden ilân etmek zorunda kaldı (1908).

Bir süre sonra, 31 Mart Olayı sonucunda, tahttan indirilerek (1909) Selânik'e sürgün edildi. Balkan Savaşı çıkınca ve Selanik tehlikeye girince İstanbul'a getirildi. Burada Beylerbeyi Sarayı'nda oturdu ve yine burada öldü.

Abdülhamit döneminde 1881'de ilân edilen bir fermanla, tuz, içki, ipek ve balık avı vergilerinin toplanması ve damga resmi, Osmanlı Devleti'nden alacağı olanların temsilcilerinden oluşan ve Düyunu Umumiye İdaresi denilen uluslararası bir kuruluşa bırakılmıştı.

Abdülhamit zamanı, ekonomik ve malî bağımsızlığın büyük ölçüde yitirildiği bir devir olmasının yanı sıra, Osmanlı Devleti için 17. yüzyıl sonlarında başlayan dağılma sürecinin de hızlandığı bir dönem oldu. Bu dönemde Kıbrıs (1878), Tunus (1881), Mısır (1882) ve Doğu Rumeli (1885) Osmanlı Devleti'nin elinden çıktı.

Abdülhamit devrinin bu olumsuz yanlarına karşılık olumlu yönlerinden biri, oldukça yaygın bir eğitim faaliyetidir. Pek çok yerde ortaokul, lise ve askerî okullar, yükseköğrenim alanında da Hukuk Mektebi, Ticaret ve Hendesei Mülkiye Mektebi, Darülfünun açıldı.

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Son düzenleyen perlina; 8 Ocak 2017 22:49
Sinem12 - avatarı
Sinem12
Ziyaretçi
16 Ekim 2012       Mesaj #13
Sinem12 - avatarı
Ziyaretçi

II.ABDÜLHAMİT HAN


Abdü’l-Hamīd-i sânî- d. 19 Ağustos[1] 1842 – ö. 10 Şubat 1918), Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. padişahı ve 113. İslam halifesidir.

Sultan Abdülmecid'in oğludur. Henüz 10 yaşındayken annesi Tirimüjgan Sultan ölünce, bakımını Abdülmecid'in diğer çocuksuz eşi Piristû Kadın Efendi üstlendi. Piristû Kadın Efendi, Abdülhamid'i kendi çocuğu gibi büyüttü. Babasının ölümünden sonra yerine geçen amcası Abdülaziz diğer şehzadelerle birlikte Abdülhamid'in eğitimiyle de yakından ilgilendi. 1867 yılında çıktığı Avrupa gezisine Abdülhamid'i de beraberinde götürdü. Amcası Abdülaziz'in 1876'da tahttan indirilmesi ve şüpheli koşullarda ölümü, ağabeyi V. Murat'ın tahta geçirildikten üç ay sonra ruhsal çöküntü geçirdiği iddiasıyla tahttan indirilerek Çırağan Sarayı'na hapsedilmesi olaylarına tanık oldu. 31 Ağustos 1876'da padişah ilan edildi ve 7 Eylül günü Eyüp'te kılıç kuşandı.[2] Ağabeyinin yerine tahta geçirildikten sonra, her iki saltanat değişiminin mimarı olan Mithat Paşa'yı sadrazam yaptı. 33 yıl padişahlık yaptıktan sonra 27 Nisan 1909'da tahttan indirildi. 3 yıl Selanik'teki Alatini Köşkü'nde ev hapsinde tutulduktan sonra 1912'de İstanbul'daki Beylerbeyi Sarayı'na getirildi. 10 Şubat 1918'de İstanbul'da vefat etti. Mezarı, büyük babası için Divanyolu'nda yaptırılmış Sultan II. Mahmut Türbesi'nde bulunmaktadır.

Siyasi olaylar


Büyük imtiyaz madalyası. Küçük imtiyaz madalyası. Tahta çıkışı ve Birinci Meşrutiyet Meclis-i Mebusan'ın açılışı, 1876Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu büyük bir bunalım içindeydi. 1871'de Âli Paşa'nın ölümünden sonra saray ile Bâb-ı Âli arasındaki çekişme alevlenmiş, 1875'te devlet borçlarını ödeyemez hale düşerek Muharrem Kararnamesi ile moratoryum ilan etmiş, Rusya'nın başını çektiği Panslavizm akımının etkisiyle Balkanlar'da ulusal ayaklanmalar baş göstermişti. Yurt içinde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyor, hatta padişahlığın tasfiyesiyle cumhuriyet ilânı fikri tartışmaya açılıyordu. Abdülhamid, tahta geçmeden Mithat Paşa'ya verdiği taahhüt uyarınca 23 Aralık 1876'da, ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasî'yi ilan etti. Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis 19 Mart 1877'de açıldı. Böylece I. Meşrutiyet dönemi başladı. Padişah ile meclisin ülkeyi birlikte yönetmesi ilkesine dayanan anayasayla yargı bağımsızlığı ve temel haklar güvence altına alınmasına rağmen egemenliğin esas kaynağı yine padişahtı.[3] Abdülhamid, Kanun-ı Esasî'nin 113. maddesiyle kendisine tanınan "idari sürgün yetkisi"ni kullanarak, daha meclis toplanmadan Mithat Paşa'yı sürgüne yolladı.

93 Harbi


Ayastefanos Antlaşmasının imzalandığı konakRusya'nın Balkanlar'da ıslahat için verdiği tekliflerin 12 Nisan 1877'de İbrahim Ethem Paşa hükümeti tarafından reddedilmesi üzerine 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı patlak verdi. Abdülhamid'in karşı olmasına rağmen[4] Mithat Paşa, Damad Mahmud Paşa ve Redif Paşa gibi devlet adamlarının ısrarlarıyla girilen savaşta Rus orduları Balkan ve Kafkas cephelerinde Osmanlı kuvvetlerini bir dizi yenilgiye uğratarak doğuda Erzurum'u, batıda ise Bulgaristan'ın tamamı ile Trakya'nın İstanbul surlarına kadarki kısmını işgal ettiler. Meclis-i Mebusan'da hükümetin savaş politikalarına yöneltilen ağır eleştiriler üzerine Abdülhamit, meclisi 18 Şubat 1878'de tatil etti.

Takip eden 30 yıl boyunca meclisi bir daha toplantıya çağırmadı ve bu süre zarfında meşrutiyet anayasası olan Kanun-ı Esasî'yi kağıt üzerinde de olsa muhafaza ederek, aldığı kararları yine bu anayasaya göre yürürlüğe koydu. 93 Harbi, 3 Mart 1878'de İstanbul surları dışındaki Ayastefanos'ta karargâh kuran Rus kuvvetlerinin dikte ettiği Ayastefanos Antlaşması ile sona erdi. Anlaşmaya göre; Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı, sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak bağımsız bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek, Kars, Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt Rusya'ya verilecek, Teselya Yunanistan'a bırakılacak, Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak, Osmanlı İmparatorluğu Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti. Oldukça ağır şartlar içeren bu antlaşmaya, Rusya'nın aşırı derecede güçlenmesinden kaygı duyan diğer Avrupa devletleri karşı çıktılar. 13 Temmuz 1878'de Ayastefanos Antlaşması'nın yerine geçen Berlin Antlaşması imzalandı. Yeni antlaşmayla Rusya'nın toprak kazanımları geri alındıysa da, Romanya ve Karadağ'a bağımsızlık verilirken, Bulgaristan'da Almanya ve Avusturya himayesinde özerk bir prenslik oluşturuldu.

Toprakları elde tutma dönemi


Berlin Antlaşması, Doğu Anadolu'daki Ermenilerin Rus himayesine yönelmelerine engel olmak amacıyla, Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu bölgedeki Ermenilerin durumunu düzeltmeye yönelik bir dizi reform yapmasını talep etti. Abdülhamid yönetiminin bu reformları ertelemesi ve bölgedeki Kürt aşiretlerini muhtemel bir Ermeni isyanına karşı silahlandırma yoluna gitmesi üzerine Ermeniler arasında devrimci ve milliyetçi örgütler güç kazandı. 1887'de Maraş'a bağlı Zeytun'da, 1891'de ise Siirt'e yakın Sason'da Ermeni devrimci örgütlerince desteklenen direniş hareketleri başlatıldı. 1895'te bu olayların ülke çapında bir ihtilale dönüşmesi olasılığının doğması ve İstanbul'da Ermeni örgütlerinin Kumkapı'da Batı kamuoyunu etkilemeye yönelik bir ayaklanma düzenlemesi üzerine Kâmil Paşa hükümeti tarafından Anadolu'da Ermeni topluluklarına yönelik sert bastırma tedbirleri alındı. IV. Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa, Ermeni isyanını bastırmakla görevlendirildi.

Doğuda Kürt aşiret reisleri Hamidiye Alayları adı altında düzensiz milis birliklerinde örgütlendi. 1895 yazında tüm Anadolu taşrasında gerçekleşen kanlı olaylar Batı kamuoyunda genellikle "Ermeni katliamı" olarak değerlendirildi; liberal Avrupa basınında Abdülhamid aleyhine şiddetli bir kampanya başlatılmasına sebep oldu. II. Abdülhamit1897 yılında, Girit'in Yunanistan'a ilhakını isteyen Yunan hükümetinin Tesalya sınırında ihlallere girişmesi üzerine "barut kokusu" artık duyulmaya başlamıştı. Bunun üzerine vükela meclisi Mâbeyne çağrıldı. Padişah tarafından, durumun müzakere ve bir neticeye bağlanması için emredildi. Meclis ara vermeden 56 saat durumu konuştu. Herkes Yunanlılara harp açılmaması yolunda fikirler ileri sürdü. Bunu söyleyenler, ülkenin durumunun iyi olmadığını izah ederek: -Harbe girmek hata olur, diye rey veriyorlardı. Bu fikrin baş müdafii İzzet Paşa idi. Zaman zaman dışarı çıkarak padişahın yanına gidiyor, müzakereler hakkında bilgi veriyordu. Fakat Rıza Paşa ve birkaç devlet adamı, eğer Yunanistan'a karşı korkak bir tavır içine girilirse, bütün Rumeli’nin parçalanacağını ve belki de İstanbul’un tehlikeye düşeceğini savundular ve Sultan II. Abdülhamid ile gizlice görüşerek bu fikirlerini ona bildirdiler. Savaş taraftarı olan padişah hemen hazırlıkların yapılmasını istiyordu. İşte tam bu sırada harekete geçen Yunan ordusu Alasonya'ya saldırdı.
Hazırlıksız bulunan Yanya'daki Osmanlı tümeni, Yunan birlikleri önünden ric'at etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine İstanbul'daki I. Ordu, Umum Kumandanı Ethem Paşa kumadasında Yunanistan üzerine harekete geçti. Birkaç gün içinde Yenişehir'i (Tesalya) ele geçirdi. Daha sonra Atina yolu üzerindeki Milona geçitlerine geldi ve burasını savunan Yunan ordusunu, 23 Nisan 1897 günü büyük bir mağlubiyete uğrattı. Milona Meydan Savaşı ile, Avrupalıların, geçilemez de dikleri bu geçitleri aşan ordu, güneye çekilen Yunan ordusu ise, Atina ile Tesalya arasındaki Dömeke’de yeniden karşılaştı. Yunanlıların son müdafaa hatları olan Dömeke’de, 25 bin kişilik Yunan ordusu perişan edildi ve bir daha toparlanamadan darmadağın edildi. Bu muharebede Abdülezel Paşa şehid düştü. Ordu hızla ilerleyerek birkaç saat içinde Atina'ya girdi. 15-17 Mayıs tarihinde Dömeke'de yapılan muharebede Yunan ordusu kesin bir yenilgiye uğradı. Avrupa devletlerinin müdahalesi ile mütareke yapıldı. Osmanlı lehine Tesalya sınırındaki bazı küçük değişiklikler dışında savaştan önceki sınırlara dönüldü. Yunanistan Osmanlı Devleti'ne 4 milyon lira savaş tazminatı ödemeyi kabul etse de bu tazminat tahsil edilemedi. Oysa buna karşılık Girit'e özerklik verilmişti.[5] İttihatçılar tarafından Abdülhamid dönemine "Devr-i İstibdâd" (İstibdat Dönemi) adı verilir.

Tedbir Dönemi


II. Abdülhamit devrinde Osmanlı Devleti'nin sınırlarıII. Abdülhamid Meclis'i kapatarak yönetimi kendi eline aldıktan sonra Osmanlı tarihinde ilk defa geniş kapsamlı bir polis ve istihbarat örgütü kurdu. 1880 yılında Yıldız İstihbarat Teşkilatını kurdu[6]. Çok sayıda hafiyeden oluşan bu örgütün amacı Abdülhamid'in siyasi rakipleri hakkında bilgi toplamak ve Abdülhamid'e karşı hazırlanan darbe veya ayaklanma girişimlerini önlemekti. Hafiyeler sadece kendi başlarına bilgi toplamakla kalmıyor, halk arasında çok sayıda kişiye maaş bağlayarak geniş bir istihbarat ağı oluşturuyorlardı. Jurnalci adı verilen bu kişiler Abdülhamid yönetimine karşı olabilecek faaliyetleri bildiriyorlar, böylece her türlü hareketin önü önceden kesilmiş oluyordu.[7] Abdülhamid'in dönemi bazı uzmanlarca Osmanlı Devleti'nin ömrünü 30-40 yıl daha uzatmış olduğu ileri sürülmüştür:[8] Düvel-i Muazzama'nın bu meclisin açılmasını demokrasi ve insan hakları için değil, kendi adamları olan milletvekilleri eliyle iç idareye daha rahat karışabilmek için istediği öne sürülmüştür.

İcrayı baskı altında tutan bir meclis vardı.


Azınlık milletvekilleri, her bir grup arkasına bir Avrupa Devletini alarak, üyesi olduğu bağımsız devletler kararı çıkarmak için uğraşmaktaydılar. Girit, Teselya ve Yanya'nın Yunanistan'a bırakılması gerektiğini ifade eden vekiller çıkmıştır. II. Abdülhamid, 13 Şubat 1878'de Meclisi tatil etti. Durumdan rahatsız olan İngiltere, V. Murat'ı Padişah, Mithat Paşa'yı sadrazambaşbakan yapmak için Genç Osmanlılardan Ali Suavi'yi tahrik ederek tarihe Çırağan Baskını olarak geçen başarısız darbeyi yaşattı. 23 ihtilâlcinin ölümü ile sonuçlanan bu sonuçsuz darbe, II. Abdülhamid'in hafiyye denilen gizli teşkilâtını kurarak daha sıkı idareyi ele almasına mecbur etti.

İkinci Meşrutiyet


II. AbdülhamitAbdülhamid’in örfi yönetimine karşı muhalefet de giderek güçlendi. 1889'da İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. 1908'de İttihat ve Terakki yanlısı bazı subaylar Manastır ve Selanik kentlerinde ayaklandılar. Bu baskıların üzerine, Abdülhamid 24 Temmuz 1908'de anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı ve II. Meşrutiyet ilan edildi. Yapılan seçimlerle oluşturulan yeni meclis 17 Aralık 1908'de açıldı. Artan huzursuzluklar ve İttihat ve Terakki karşıtlarının baskıları sonucunda, 13 Nisan 1909'da İstanbul’da ayaklanma çıktı. Rumi takvimle 31 Mart günü patlak verdiği için bu ayaklanma 31 Mart Olayı olarak bilinir. Selanik'te kurulan Hareket Ordusu 23-24 Nisan gecesi İstanbul'a girerek ayaklanmayı bastırdı. İkinci Meşrutiyet dönemi ağırlıklı olarak İttihat ve Terakki hükümetlerinin yönetiminde geçti. Devlet yönetiminde İttihat önderleri Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa etkili oldular. Bu dönemde Osmanlı Devleti, Trablusgarp, I. ve II. Balkan Savaşları ve I. Dünya savaşlarına girdi. I. Dünya Savaşı'nın hemen ardından VI. Mehmet, İtilaf Devletleri’nin baskısıyla 21 Aralık 1918'de parlamentoyu kapattı.

31 Mart Ayaklanması ve Tahttan İndirilişi


12 Nisan'ı 13 Nisan'a bağlayan gece, Taksim Kışlası'ndaki Avcı Taburu'na bağlı askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan'ın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükümet üyeleri tek tek istifa etti.

Abdülhamid, olayların başlama sebebini hatıratında şu şekilde anlatır:
Vekâyi'ın(olayların) ve acemi bir idârenin hergün bir sûretle izhâr ettiği mevâdd-ı müşte-ıle(tahrik edici hususlar) elbette infilâk edecekti. Hatta 31 Mart'a kadar te'hîri bile şâyân-ı hayrettir. Hiçbir kimseye hesap vermek mecburiyetinde bulunmadığım bir zamanda, ma'a'l-kasem(yemin ederek) te'mîn ederim ki ben bir fenalık olmamasına elimden geldiği kadar çalıştım. Tehlikenin te'ehur vuku'unda(gerçekleşmesinin gecikmesinde) bu mesâ'î-i hayır-hâhânenin dahli bulunduğunu zannederim.

Ayaklanma Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu. O gün İttihat ve Terakki üyesi mebuslar, can güvenlikleri olmadığı için meclise gitmediler. Bazıları İstanbul'dan uzaklaşırken, bazıları da kent içinde gizlendi. Bu arada ayaklanmacılar İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı. Hükümetin ve meclisin etkisiz kalmasıyla, II. Abdülhamid yeniden duruma egemen oldu. Ayaklanmayı başlatan muhalefet ise, herhangi bir programdan yoksun olduğundan önderliği elde edemedi. İstanbul'da denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki asıl güç merkezi olan Selanik'teki 3. Ordu'yu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu.Ayaklanmacılar 23 Nisan'ı 24 Nisan'a bağlayan gece İstanbul'a girmeye başlayan Hareket Ordusu'na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan da bir gece önce Yeşilköy'de toplanarak Hareket Ordusu'nun girişiminin meşruluğunu onaylamışlardı. Diğer bir iddiaya göre 31 Mart ayaklanmasını İttihat Terakki, İngiltere ve Abdulhamid'e Filistin nedeniyle husumet besleyen Mason teşkilatları tertip ederek Abdulhamid'i tahttan indirmeyi amaçlamışlardır.

Nitekim Abdulhamid'in tahttan inmesiyle Yahudiler Filistin'de toprak satın alma izni almışlardır.
İttihad Terakki ise hiçbir etkisi olmayan padişah Mehmet Reşad sayesinde yönetime tamamen hakim olmuştur. Abdulhamid'ten sonra imparatorluk hızlı bir parçalanma sürecine giderek İngiltere de istediğini elde etmiş oldu.[9] Alatini Köşkü (Selanik, sürgün edilen Abdülhamid'in kaldığı köşk)Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri divanıharpte yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı. Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'ın 27 Nisan'da II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmed'in geçirilmesini kararlaştırmasıydı.Ayrıca II. Abdülhamid'in İstanbul'da kalması da sakıncalı bulunarak Selanik'te oturması uygun görüldü. Divanıharp II. Abdülhamid'i yargılamak istediyse de, yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti bunu kabul etmedi. Abdülhamid, Selanik'ten gelen Hareket ordusuna karşı herhangi bir direniş göstermedi. Kendi hatıratında bunu kardeş kanı dökülmesin diye yaptığını yazar. Oysa Osmanlı Paşaları bu toplama orduyu rahatlıkla geri püskürtebileceklerini padişaha arz etmişlerdi.

Adı


II. Abdülhamid'in ismi Latin harfli Türkçe metinlerde Abdülhamit, Abdülhamid, Abdulhamit, Abdulhamid gibi değişik imlalar ile yazılır. Türk Dil Kurumu, günümüzde Abdülhamit şeklindeki yazımı benimsemiştir.

Şahsiyeti


Fiziksel görünümü ve kişiliği
II. Abdülhamid, 1867'de amcası Sultan Abdülaziz'in Avrupa seyahati sırasında İngiltere Balmoral'da ikenSultan Abdülhamid uzunca boylu, esmerce tenli, uzunca burunlu, ela gözlü, hafif kıvırcık sakallı idi. Zeka ve hafızasının güçlü olduğu, açık bir tarzda konuştuğu, kendisine anlatılanları uzun müddet sabırla dinlediği söylenir.
Sultan Abdülhamid oldukça dindar bir insandı. Kızı Ayşe Sultan babasının dindarlığını şöyle anlatmıştır: “ Babam doğru ve tam dinî itikada sahip bir Müslümandan başka biri değildir. Beş vakit namazını kılar, Kur'ân-ı Kerîm okurdu. Daima camilere devam ettiğini, Ramazanlarda Süleymaniye Camii'nde namaz kıldığını, o zamanlar camide açılan sergilerden alışveriş ettiğini hikâye tarzında anlatırdı. Babam herkesin namaz kılmasını, camilere devam edilmesini çok isterdi. Sarayın husus'i bahçesinde beş vakit Ezân-ı Muhammedi okunurdu. Babamın bir sözü vardı: "Din ve fen," derdi. "Bu ikisine de itikat etmek caiz" olduğunu söylerdi. ”
Sultan Abdülhamid çalışkan bir padişahtı. Günde muntazam 15-16 saat çalıştığı söylenmektedir. Çalışma saatleri dışında hobi olarak marangozlukla uğraştı. Gençliğinde binicilik, yüzme, atıcılık, güreş gibi sporlar yaptı. Tiyatro ve operaya ilgi duyardı. Yıldız Sarayı'nda yaptırdığı tiyatroda çeşitli oyun ve operaları hususi olarak getirtir ve ailesiyle birlikte seyrederdi. En sevdiği piyeslerden birisi, ünlü Alman şairi Friedrich Schiller'in Haydutlar adlı eseriydi. La Traviata, Aida, Carmen, Faust, Manon en sevdiği operalardandı.

Kitap koleksiyonu


II. Abdülhamit (1908)Abdülhamid matbaa ve yayın işlerine çok meraklıydı. Modern matbaa makinelerini Türkiye'ye getirtip kaliteli divan eserleri bastırdı. Mesela Cem Sultan Divanı'nı bastırıp bazı nüshalarını İngiltere'ye, Almanya'ya ve Amerika'ya göndertti. Abdülhamid dedektif romanlarına ve seyahatnamelere çok meraklı bir padişahtı. Abdülhamid'in 2 ile 5 bin adet arasında olduğu rivayet edilen bir polisiye roman koleksiyonu vardı, bunların birçoğu Yıldız yağması sırasında ortadan kayboldu. Sherlock Holmes'un bütün maceralarını eksiksiz olarak Osmanlıcaya tercüme ettirmişti.

Abdülhamid Yıldız Sarayı'nda çok büyük bir kütüphane kurdurtmuştu. Bu kütüphane 4 bölümden oluşmaktaydı:
1.Yabancı dillerde Türkiye ile ilgili yazılmış eserler: Bunların içerisinde elyazması pek çok kitap vardır. Bunlar özel olarak tercüme ettirilerek telif hakkı ödenmiş kitaplardır. Dolayısıyla bunları basmak ve dağıtmak yasaktı. Tek nüshadırlar.
2.Gazeteler: Kütüphane, Avrupa'da çıkan bütün önemli gazetelere aboneydi. Dolayısıyla son derece zengin bir süreli yayın koleksiyonu mevcuttu.
3.Roman ve hikâyeler: 6.000 kadar kitap özel olarak saray için çevrilmişti. Bu romanlar haremde de okunur ve elden ele gezer, sonra kütüphaneye teslim edilirdi. Mesela Carmen Silva'nın bütün eserleri mevcuttu. Kütüphanenin bir de Arapça ve Farsça eserleri içeren kısmı vardı ama bu kısım diğerlerine nazaran fakirdi.
4.Coğrafya ve seyahatnameler: Yıldız Sarayına kapanmış bir hayat süren Abdülhamid'in dünyayı bu eserler sayesinde tanıdığı ve takip ettiği söylenir.

Hakkındaki görüşler


Özellikle Ermeni isyanını bastırırken kullandığı tedbirler nedeniyle batılı tarihçiler ve muhalifleri tarafından "kızıl sultan" diye anılmıştır.Öte yandan, taraftarları onu "ulu hakan" gibi yüceltici lakaplarla anarlar. Abdülhamid, baskıcı rejimi, azınlıklara karşı uyguladığı sert siyaset ve muhafazakârlığı nedeniyle, günümüzde hâlâ onu destekleyen genellikle sağ siyasi çevreler ile eleştiren sol çevreler arasında bir tartışma odağı olmaya devam etmektedir.

Sultan II. Abdülhamit Han, `Abdü’l-Hamīd-i sânî, عبد الحميد ثانیÖnceleri İttihat ve Terakki Fırkası içinde Sultan Abdülhamid'e karşı olan Filozof Rıza Tevfik ve Süleyman Nazif sonradan duymuş oldukları pişmanlıklarını şiirleri ile dile getirmişlerdir.
“ Padişahım gelmemişken yâda biz, İşte geldik senden istimdada biz, Öldürürler başlasak feryada biz, Hasret olduk eski istibdada biz Süleyman Nazif

İlber Ortaylı'ya göre Dünyanın son hükümdarı, son evrensel imparator II. Abdülhamid Han'dır. Abdülhamid'in idare tarzı azami müsamahadır.
Atatürk. Dünyâda 100 gram akıl varsa, bunun 90 gramı Abdülhamîd Han'da, 5 gramı bende, kalan 5 gramı da diğer dünyâ siyâsîlerindedir. ( Alman Milli Birliğinin kurulmasını gerçekleştiren meşhur Alman devlet adamı, Prens Bismarck )
Ayıp, ayıp. Bu adam 32 sene Hakan ve Halife idi. Sultan Hamid için şu söylenen, yazılan, çizilenlerin büyük kısmının yalan ve iftira olduğunu bildiğimiz halde, nasıl tahammül edip imkân veriyoruz? Bu iftira selinin yarınki muhatapları da bizler olacağız. Ahmet Rıza Bey'den Talat Paşa ve Eyüp Sabri Bey'e Kızıl Sultan iddası, Albert Vandal adlı bir Fransız yazar tarafından ortaya atılmıştı. Atılış sebebi de, Abdülhamid'in Ermeni isyanlarını bastırtmış olmasıdır. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa kamuoyunda Abdülhamid'in kan dökücü bir padişah olduğu propagandası başlatıldı. İşte "Kızıl", yani kan döken Sultan lakabı bu sırada asıldı boynuna. Hadi Ermenilerin böyle demesini anladık; iyi ama bir tekini bile idam ettirmemiş olan Abdülhamid'e Jön Türkler neden "Kızıl Sultan" dediler? 1915'te yüzbinlerce Ermeni'yi tehcir ettirecek olanlar, 25 yıl önce Ermeni propaganda ordusunun neferleri olmakta sakınca görmemişlerdi.

Gerçekleştirdiği projeler


Abdülhamid döneminde yapılan Haydarpaşa GarıOrdu'nun Modernleştirilmesi ve Donanmanın Durumu: 1879'da Osmanlı İmparatorluğu'nun hezimetiyle sonuçlanan 93 Harbi'nden sonra, Sultan II. Abdülhamid Rus Yayılmacılığı'na karşı Osmanlı Ordusu'nun modernleşmesi gerektiğine karar verdi ve bu yayılmacılıktan etkilenen diğer ülke olan Almanya ile işbirliğine karar verdi. Aralarında sonradan Müşir rütbesi verilecek olan Baron Von der Goltz komutasında bir Alman askeri heyeti İstanbul'a geldi. Von der Goltz, askeri okullarda köklü reformlar gerçekleştirip genç subayların yetiştirilmesi için önkoşulları oluşturdu. Ancak bununla birlikte von der Goltz, Türk generallerinin günümüze kadar dayanan, herkesten daha modern yöntemlerle eğitilmiş olma ve en yeni askeri teknolojileri takip etme bilincinin temel taşını oluşturdu. Mamafih, Prusya geleneğinin bir diğer temeli olan askerlerin sivil siyasete karışmama prensibini aşılamakta başarılı olamadığı Babıali Baskını ile ortaya çıktı.

II. Abdülhamit devri demiryolları


II. Abdülhamit döneminde, borçların artmaması, genel durum vb. (ki gemiler hep borçlarla alınıyordu.) sebepler yüzünden Osmanlı donanmasının gücü azaldı. Osmanlı Donanması Haliç Tersanesi'nde kalmıştır. Bu dönemde dünyada ilk kez Osmanlı tarafından denenen Abdülhamid ve Abdülmecid zırhlı denizaltıları denemelerde başarılı olmuştur. Ayrıca, ilk deniz müzesi de bu dönemde açıldı. (1897) Ancak, çeşitli sebeplerden dolayı Osmanlı Devleti denizaltı yarışına I. Dünya Savaşı'nda elinde tek denizaltı bile olmadan devam etmiştir. En uzun süre Bahriye Nazırlığı yapan Hasan Hüsnü Paşa döneme damga vurmuştur.

Ordunun von der Goltz tarafından yeniden yapılandırılmasıyla birlikte Osmanlılar, Krupp ve Mauser gibi Alman şirketlerine ilk kapsamlı silah siparişlerini verdiler. Von der Goltz, Almanya'nın ve Osmanlı Devleti'nin Doğu'daki nüfuzunu garantilemek için Bağdat tren yolunun inşa edilmesini de destekledi. Bu fikir, yeni pazarlar bulmak için tren yollarının yapılmasını destekleyen Alman ekonomisinin çıkarlarıyla da örtüşüyordu. 1888 yılında Sultan II. Abdülhamid, Bağdat tren hattı inşaası lisansını, Alman Bankası Deutsche Bank tarafından yönetilen bir Alman konsorsiyumuna verdi. Osmanlı Ordusunun modern silahlar kullanmaya başlaması, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda hemen semeresini gösterdi. Osmanlı Ordularının Atina'yı tekrar ele geçirmelerine ancak Rus Çarı II. Nikolay'ın Sultan II. Abdülhamid'e haber göndererek, eğer derhal ateş-kes sağlanmazsa Rus Ordularının Erzurum'a hücum edeceğini bildirmesi engel oldu.

Eğitim


İlk kız okulları II. Abdülhamid zamanında açılmıştır. Nitekim bilgili bir kişi olan Abdüllatif Suphi Paşa'nın ilk defa bir kız sanat okulu açma teşebbüsünde tereddüt geçirmesi ve titizlenmesi üzerine Abdülhamid, Sen mektebi aç, ben arkandayım, diyerek açıktan destek vermiş ve çevresini, daima kızların okuması için ilk adımları atmaya teşvik etmiştir. Osmanlı tarihinin en canlı eğitim hamlesi, Abdülhamid dönemine rastlar. Sevan Nişanyan'ın hesaplamalarına göre Türkiye, Abdülhamid dönemiyle kıyaslanabilecek bir okullaşma düzeyine yeniden ancak 1950'li yıllarda ulaşabilmiştir. Mesela 1895'te TC sınırlarına tekabül eden bölgede bine yakın (835) ortaokul ve lise bulunuyorken 1923'te bu sayı 95'e düşmüştür. 1895'teki yüz bine yakın öğrenci sayısı (97.837), 1950-51 sezonunda aşağı yukarı aynı seviyede seyretmektedir (90.356). Öncesiyle kıyasladığımızda Abdülhamid dönemindeki eğitim patlaması daha görünür hale gelir. Tahta geçtiği yıl 250 olan rüşdiye sayısı 1909'da 900'e, 6 olan idadi sayısı 109'a çıkmıştır. 1877'de İstanbul'da sadece 200 tane modern ilkokul varken 1905'te 9 bine çıkmıştı. Her yıl ortalama 400 ilkokul açılmıştır ki, bu, Cumhuriyet döneminde bile kırılamamış bir rekordur.

Ulaşım


Büyük ölçüde gerçekleşen projelerden birisi Hicaz Demiryolu'dur. Bu proje Almanların finanse edip Haydarpaşa-Ankara arasında gerçekleştirdikleri Bağdat Demiryolu'nun aksine, finansmanıyla, inşaatıyla, tasarımıyla, İslam âleminden toplanan bağışlarla tamamen yerli bir girişimin eseridir. Sirkeci ve Haydarpaşa garları Abdulhamid'in yaptırdığı önemli binalardır. Haydarpaşa Garı'nın yapımına 30 Mayıs 1906'da başlanmıştır. Abdülhamid dönemimde yapılan Şam (Dımeşk)

Garı


Abdülhamid döneminde yapılan Sirkeci Garı II. Abdülhamid zamanında bütün Anadolu'yu baştan başa dolaşacak bir karayolu ağının (şose şebekesinin) projelendirilip tatbikata geçirildiği çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir.1869 yılında getirilen bir sistemle halkın kara yollarının yapımına katılması sağlanmıştı. Buna göre 16-60 yaş arası erkek nüfus ile her hanenin sahip olduğu yük ve araba hayvanları senede 4 gün yol inşaatında çalışacaktı. Bu sayede inşaatın hızla bitirilmesi sağlanmıştır. Gümüşhane-Bayburt-Erzurum-Doğubeyazıt-İran kara yolu (1879) haricinde 12 bin kilometrelik bir güzergâha sahip Samsun-Bağdat şosesi 1895 yılma kadar tamamlanmıştı. Açılan yollar Samsun'a göçü başlatmış ve bu şehrin önemli ölçüde büyümesi Abdülhamid döneminde olmuştur.Bursa için de durum böyledir. Hem şehir içi, hem de şehirler arası yollarla Bursa, yeniden bölgenin önemli bir kara yolu kavşağı haline gelmiştir.

İletişim


İlk olarak 1877'de Posta Telgraf Teşkilatı konuya daha etkenlik kazandırmak amacı ile aynı isimle bakanlık haline getirildi. Ayrıca 27 Haziran 1900'de Posta Telgraf Teşkilatında ilk defa bir "havale kalemi" devreye sokulmuş, 30 Mayıs 1901'de Şehir Postaları kurulmuş, 30 Ağustos 1901'de ise postaların yerine daha hızlı ulaşabilmesi için demiryolları (o zamanki adı Şark Şimendiferleri) şirketiyle özel bir anlaşma yapılmıştır. Telefon ise Avrupa'da kullanılmaya başlandığı tarihten (1876) sadece 5 yıl sonra, yani 1881'de İstanbul'a getirilmiş ve sınırlı da olsa istifadeye sunulmuştur. Telgraf hatları döşenmesine onun zamanında hız verilmiş, hatta bu hatların her birinde meteorolojik gözlemler yapılması için talimat verilmiştir. Böylece telgraf hatlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, hatların ulaştığı noktalardaki hava durumunun merkeze bildirilmesi imkân dahiline girmekte, böylece bu çabalar çağdaş 'hava durumu' raporlarımızın başlangıcını oluşturmaktadır.

Sağlık


1899 yılında, halen faaliyette olan Şişli Etfal Hastanesi'ni kurdu.

Sosyal yardımlaşma


25 Mart 1906 tarihli fermanıyla Okmeydanı'ndaki Darülaceze'yi kurdurmuştur. Gerçekleştiremediği projeleri
II. Abdülhamid 20. yüzyılın başlarında İstanbul'da Haliç'e, dahası Boğaziçi'ne birer köprü yaptırmayı düşündü, bunun için projeler hazırlattı. Fernidan Arnoden adlı Fransız mimarın 1900 tarihinde bir, Boğaziçi Demiryolu Kumpanyası'nın iki Boğaz köprüsü projesi, gerçekleştirilememiş olsa da, en azından belgeleri, çizimleri, resimleri bulunmaktadır.
Gerçekleşemeyen ama projesi çizdirilen, fizibilitesi çıkartılan ve ihalesi yapılarak inşasına başlanan projelerden birisi de Yemen Demiryolu'dur. Raporu 1898'de o zamanlar Yemen Valisi olan (sonradan Sadrazam) Hüseyin Hilmi Paşa vermiş ve 1913 yılında inşasına başlanmıştır. Ancak İtalyan kuvvetlerinin Yemen'deki Cibana limanını topa tutmasıyla çalışmalar durmuş ve proje iptal edilmiştir.

Döneminde yapılan mimari eserler


Kültür, sanat ve mimari gibi konulara önem veren bir padişah olan Abdülhamid döneminde, özellikle yabancı mimarların faaliyetleri göze çarpar. II. Abdülhamid'in padişahlığı döneminde yerli ve yabancı mimarların yaptıkları mimari çalışmalardan bazıları şunlardı; II. Abdülhamid Döneminde


Popüler kültürdeki yeri


Necip Fazıl' ın Ulu Hakan II. Abdülhamid Han adlı bir eseri bulunmaktadır. Kadir Mısıroğlu' un Bir Mazlum Padişah - Sultan II. Abdülhamid Han adlı bir eseri bulunmaktadır. Gazi Kadın/Nene Hatun (1973) filminde Ali Poyrazoğlu tarafından canlandırıldı.[Ferzan Özpetek'in yönettiği, 1999 yapımı Harem Suare filmi II. Abdülhamid'in son dönemlerini anlatmaktadır. Sultanı Haluk Bilginer oynamıştır.Abdülhamid Düşerken (2002) filminde Çetin Öner tarafından canlandırıldı.

Abdulhamid Han Belgeseli


II. Abdülhamid'in Sultan Hasan olarak geçtiği ve Ömer Şerif tarafından canlandırıldığı 1986 tarihli bir televizyon yapımı bulunmaktadır. ATV'de yayınlanan Elveda Rumeli isimli TV dizisinde Tuna Orhan tarafından canlandırılmaktadır. TRT yapımı 7 bölümden oluşan II.Abdülhamid Belgeseli. Abdülhamid'in tahta çıkışından, tahttan indrilmesine ve ölümüne kadar geçen süredeki sosyal ve siyasi gelişmeleri anlatmaktadır.

Osmanlı Padişahları - Sultan İkinci Abdülhamid

Son düzenleyen perlina; 8 Ocak 2017 22:46
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
5 Kasım 2012       Mesaj #14
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye

lI. Abdülhamid'in 33 Yıl Süren Siyasetinin Sırrı Neydi?


II. Abdülhamid, tahta çıktığında devletin içinde bulunduğu şartlar pek de iyi değildi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nı kaybettikten sonra, devletin tek başına yaşayacak ve direnecek gücünün olmadığını anlayan II. Abdülhamid, yeni bir siyaset belirlemişti kendine:

"Büyük devletlerin birbirleriyle çatışmalarından faydalanarak devleti eski ihtişamına kavuşturmak..."
II. Abdülhamid'in kırk yıl sır olarak en yakın sadrazamlarına bile açıklamadığı bu sırrı gerçekleşmiş ama iş işten geçmiş, O, tahttan uzaklaştırılmıştı.
"Kırk yıldır büyük devletlerin birbiriyle kapışmasını bekledim. Bütün ümidim oydu ve Osmanlı'nın bahtını buna bağlı görürdüm. O beklediğim gün geldi. Heyhat ki ben tahttan uzaklaştırılmış, ülkemi idare edenler de akıldan ve basiretten uzaklaşmışlardı. Kırk yıl beklediğim büyük fırsat, bir daha ele geçmemek üzere Osmanlı'nın elinden çıktı gitti.Bu kadar yıl tahttan uzaklaşmamak için çalışmışsam, bunun içindi! Saltanat günlerimde bazı büyük devletlere tavizler vermişsem, bunun içindi. Donanmayı Haliç'e kapamış, talime dahi çıkarmamışsam bunun içindi. Girid'i İngilizlere kaptırmamak için Yunan muharebesini göze almışsam, bunun içindi... Velhasıl otuz yıl ne yapmışsam, ne etmişsem, doğrusu da yanlışı da yalnız bunun içindi!" diyen II. Abdülhamid, "Bizi parçalamakta birleşmiş düşmanlarımız kendi aralarında parçalanırlarsa ve biz de bu parçalardan birinin vazgeçemeyeceği kuvvet olabilirsek, yeniden dünya için söz sahibi olabilirdik." diyerek, 33 yıllık sırrını açıklar:
"Büyük devletlerarasındaki rekabetin eninde sonunda onları çatışmaya götüreceği gözler önündeydi. Öyleyse Osmanlı Devleti de böyle bir çatışmaya kadar parçalanma tehlikelerinden uzak yaşamalı ve çatışma günü ağırlığını ortaya koymalıydı, işle benim 33 yıl süren siyasetimin sırı..."

II. Abdülhamid, hakkında yapılan şikâyetlere de şöyle cevap veriyordu;
"Her insan, hayat istikameti yönünden olayları eğitimin etkisi altındadır. Hangi şartlar içinde yetişmiş olduğumu unutuyorlar. Kız ve erkek kardeşlerim şımartılmıştı. Bana gelince, bilmediğim sebeplerden dolayı babamdan ekseriya fena muamele görüyordum.
Çocukluğumdan beri karakterim vakarlıdır. Oyunları az severim ve insan varlığını ciddi meseleler üzerinde düşünürdüm. Ancak etrafımdakiler beni anlamadıkları için, devamlı içime kapandım. Ağabeyimden sonra tahta çıkağımda etrafımın, dolapçı ve beni esir etmek isleyen insanlarla çevrilmiş olduğunu gördüm. Bunun üzerine hayatımı ve tahtımı muhafaza edebilmek için, ben de hileye karşı hile ile karşı koymak zorunda kaldım."
II. Abdülhamid, büyük devletlerin bir gün çıkar kavgasına gireceklerini biliyor, bu durumda taraflardan birinin salında yer alarak yeniden devleti eski ihtişamına kavuşturmayı amaçlıyordu.

kaynak: Bilinmeyen Yönleriyle II.Abdülhamit
Son düzenleyen perlina; 9 Ocak 2017 21:54
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
8 Ocak 2017       Mesaj #15
perlina - avatarı
Ziyaretçi

2.Abdülhamit Dönemi Hizmetler (Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Gelişmeler)


  • Mülkiye(Siyasal Bilgiler), Fakülte düzeyine getirilerek açıldı 1876
  • Memurlara sicil tutulmaya başlandı Eski Eserler Müzesi açıldı 1879
  • Hukuk Fakültesi açıldı 1879
  • Muhasebat Divanı(Sayıştay) kuruldu
  • Güzel Sanatlar Fakültesi açıldı Ticaret Fakültesi açıldı
  • Yüksek Mühendislik Fakültesi açıldı
  • Dârülmuallimât(Kız Öğretmen Okulu) açıldı
  • Terkos Suyu hizmete girdi
  • Bütün yurtta İdadiler(Lise) açılmaya başlandı
  • Ziraat Bankası kuruldu Bursa'da İpekhane açıldı
  • Emekli Sandığı kuruldu
  • Halkalı Ziraat ve Veterinerlik Fakülteleri açıldı
  • Bursa Demiryolu hizmete girdi
  • Aşiret Okulu açıldı
  • Bütün yurtta Rüşdiyeler(Ortaokul) açılmaya başlandı
  • Kudüs Demiryolu hizmete girdi
  • Ankara Demiryolu hizmete girdi
  • Kağıt Fabrikası kuruldu
  • Kadıköy Gazhanesi kuruldu
  • Beyrut'ta liman ve rıhtım inşaa edildi
  • Osmanlı Sigorta Şirketi kuruldu
  • Kadıköy Su Tesisatı hizmete girdi
  • Selanik-Manastır Demiryolu hizmete girdi
  • Şam Demiryolu hizmete girdi
  • Eskişehir-Kütahya Demiryolu hizmete girdi
  • Galata Rıhtımı inşa edildi Beyrut Demiryolu hizmete girdi
  • Darülaceze(Kimsesizler yurdu) hizmete girdi
  • Mum Fabrikası kuruldu
  • Afyon-Konya Demiryolu hizmete girdi
  • Sakız Adası'nda Liman ve Rıhtım inşaa edildi
  • İstanbul-Selanik Demiryolu hizmete girdi
  • Tuna Nehri'nde Demirkapı Kanalı açıldı
  • Şam-Halep Demiryolu hizmete girdi
  • Şişli Etfal Hastanesi hizmete girdi
  • Hicaz Telgraf hattı kuruldu
  • Hama Demiryolu hizmete girdi
  • Basra-Hindistan Telgraf hattı Beyoğlu'na bağlandı
  • Hamidiye Suyu hizmete girdi
  • Selanik'te Liman ve Rıhtım inşaa edildi
  • Haydarpaşa Liman ve Rıhtımı inşaa edildi
  • Maden Fakültesi açıldı Şam Tıp Fakültesi açıldı
  • Haydarpaşa Askeri Tıp Fakültesi açıldı
  • Trablus-Bingazi Telgraf hattı kuruldu
  • Konya Ereğlisi'nde demiryolu hizmete girdi
  • Trablus Telsiz İstasyonu kuruldu
  • Bütün yurtta Telsiz İstasyonları kuruldu
  • Medine Telgraf Hattı kuruldu
  • Şam'da Elektrikli tramvay hizmete girdi Hicaz Demiryolu hizmete girdi.
  • 27 Ağustos'ta İstanbuldan kalkan tren, 3 gün sonra Medine'ye ulaştı 1876 1879 1879
Derlemedir
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
8 Ocak 2017       Mesaj #16
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Osmanlı Padişahları - Sultan İkinci Abdülhamid
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD (1876 - 1909)
Babası : Sultan Abdülmecid
Annesi : Tir-i Müjgan Kadın Efendi
Doğumu : 21 Eylül 1842
Ölümü : 10 Şubat 1918
Saltanatı : 31 Ağustos 1876 - 27 Nisan 1909

HAYATI
Sultan İkinci Abdülhamid 21 Eylül 1842 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülmecid, annesi Tir-i Müjgan Kadın Efendi'dir. Annesi Çerkezdir. Sultan İkinci Abdülhamid çok küçük yaşta iken annesini kaybettiği için öksüz büyüdü ve onu üvey annesi Piristu Kadın yetiştirdi. Çocukluğunda çok zayıf bir bünyeye sahip olan Sultan İkinci Abdülhamid sık sık hasta olurdu. Babasının padişahlığı sırasında bu durumu yüzünden özel ilgi gördü. Çok hoşgörülü bir ortamda büyüdü. Kültür derslerinin yanında musiki dersleri aldı ve piyano çalmayı öğrendi.

Bekarlığı sırasında çok serbest bir hayat yaşayan Sultan İkinci Abdülhamid, evlendikten sonra tüm boş zamanını ailesiyle, çocuklarıyla geçirmeye başladı. Sultan İkinci Abdülhamid, yıkılmak üzere olan Osmanlı İmparatorluğu'nu 33 yıl ayakta tutmayı başarmış büyük bir padişahtır. Dindar bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid ibadetlerini aksatmazdı. Hayırsever ve cömert bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid, sıradan bir vatandaş gibi yaşardı. Yunan seferi sırasında, kendisine hazinede yeterli para bulunmadığı söylenince, atalarından kalma şahsi servetinden masrafları karşılamış, devletten beş kuruş almamıştı.

Boş vakitlerini marangozhanede geçirir, harika eşyalar yapar, bunları sattırır ve parasını fakire fukaraya dağıttırırdı. Son derece şefkatli bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid'in kendisini öldürmek isteyenleri bağışlaması, dünya siyaset tarihinde görülmemiş bir olaydır. Sultan İkinci Abdülhamid, kültüre önem vermiş ve eğitim konusunda hizmet verecek birçok mekan yaptırmıştır.

Üniversiteler, Güzel Sanatlar Akademisi, Ticaret ve Ziraat Okulları kuran Sultan İkinci Abdülhamid, ilk ve orta dereceli okullar, dilsiz ve kör okulları, kız meslek okulları da yaptırmıştır. Vilayetlere liseler, kazalara ortaokullar kurmakla beraber, ilkokulları köylere kadar ulaştırdı.

İstanbul'da Şişli Etfal Hastahanesi'ni ve Darülaceze'yi kendi şahsi parasıyla yaptırdı. Hamidiye adı verilen nefis içme suyunu borularla İstanbul'a getirtti. Karayollarını Anadolu içlerine kadar uzatan Sultan İkinci Abdülhamid, Bağdat'a ve Medine'ye kadar da demiryolları döşetmiştir. Büyük şehirlere atlı tramvay hatları döşetti.

I. MEŞRUTİYET'İN İLANI
İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleri, Balkanlar'da ard arda çıkan isyanlar ve giderek çoğalan ülke bunalımlarını bahane ederek, Sultan Abdülaziz'i tahttan indirip yerine Sultan Beşinci Murad'ı padişah yapmışlardı. Kısa bir süre sonra Sultan Murad'ın hasta olduğunun anlaşılmasından sonra yerine Sultan İkinci Abdülhamit getirildi.

Avrupa ile olan ilişkiler sonucu Osmanlı Devleti'nde de bir aydın sınıf oluşmuştu. İttihat ve Terakki Cemiyeti bu aydınların sözcüsü gibi çalışıyor ve Meşruti yönetimin gelmesiyle ülkede bir rahatlama olacağına inanıyorlardı. Sultan İkinci Abdülhamid tahta çıkmadan önce Meşrutiyeti ilan edeceğini vadetmişti. Padişah olur olmaz bu sözünü tuttu ve 23 Aralık 1876'da Osmanlıların ilk anayasası olan Kanun-i Esasi'yi ilan etti.

İlan edilen I. Meşrutiyet çok uzun sürmedi. Mithat Paşa padişahların yetkilerini kısıtlamak istiyordu. Bu durumdan rahatsız olan Sultan İkinci Abdülhamid, Sultan Abdülaziz'in öldürülmesinden sorumlu tuttuğu Mithat Paşa'yı sadrazamlıktan azletti ve sürgüne gönderdi. Osmanlı-Rus savaşı ve Meclisteki Mebusların aralarındaki çekişmeleri yüzünden meclis çalışamaz hale gelmişti. Sultan Abdülhamid meclisi tatil ettiğini açıkladı (1878).

1877 -1878 OSMANLI - RUS SAVAŞI (93 HARBİ)

Osmanlı-Rus gerginliği Paris Antlaşmasıyla aşılmıştı ama, Rusya bu durumdan memnun değildi. Çünkü bu antlaşmada var olan Karadeniz'in tarafsızlığı ilkesi Rusya'nın çıkarlarına ters düşüyordu. Ayrıca Rusya Slav ırkından olan uluslar arasında yaymaya çalıştığı Panislavizm hareketlerine hız vermişti. Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan'da ayaklanmalar çıktı.

Yeni bir savaştan çekinen Avrupalılar bir konferans düzenlediler. Konferans devam ederken Osmanlı Devleti, Birinci Meşrutiyeti ilan etti. Osmanlı Devleti İstanbul Konferansı'nda alınan kararları kabul etmedi. Çünkü müzakerelerde Bosna'ya, Hersek'e ve Bulgaristan'a muhtariyet verilmesini, Sırbistan ve Karadağ'dan Osmanlı kuvvetlerinin çekilmesini istediler. Avrupalılar Londra'da yeni bir konferans topladılarsa da savaşa engel olunamadı.

Savaş, Rusların Balkanlarda Tunayı geçerek Osmanlı topraklarına saldırmasıyla başladı. Doğu'da ise Arpaçay'ı geçen Ruslar, Kars ve Ardahan'ı ele geçirdiler. Rus ordusunu Gazi Ahmet Muhtar Paşa Erzurum'da durdurdu. Batı'da, Gazi Osman Paşa Plevne'de Rus saldırılarına uzunca bir süre başarıyla karşı koydu ise de gerekli yardımı alamadı. Ruslar Plevne ve Sapkayı geçtiler. Böylece Edirne yolu Ruslara açılmış oluyordu. Rus Ordusu'nun Yeşilköy'e kadar gelmesi üzerine Osmanlı Devleti barış istedi.

AYASTEFANOS ANTLAŞMASI
1878'de imzalanan Ayastefanos Antlaşmasına göre;
- Osmanlı Devleti'ne bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacaktı.
- Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek
- Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek
- Kars, Ardahan, Batum ve Doğu Beyazıt Rusya'ya verilecek
- Teselya Yunanistan'a bırakılacak
- Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak
- Osmanlı Devleti Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti.
Rusya'nın Osmanlı Devleti'ni Ayastefanos Antlaşmasıyla istediği gibi parçalamasını istemeyen Avrupalı Devletler bu antlaşmaya itiraz ettiler. Berlin'de toplanan konferanstan sonra yeni bir antlaşma imzalandı. Berlin Antlaşması ile:
- Ayastefanos Antlaşmasıyla kurulan Bulgaristan, üç kısma ayrıldı.
- Bosna-Hersek Osmanlı Devleti'ne ait kabul edilecek fakat Avusturya tarafından yönetilecekti.
- Karadağ, Sırbistan ve Romanya'nın bağımsızlığı devam edecek, fakat sınırları değiştirilecek
- Kars, Ardahan, Batum, Ruslarda kalacak, fakat Doğu Beyazıt Osmanlı Devleti'ne bırakılacak
- Teselya Bölgesi Yunanistan'a ait olacak
- Rumeli'de ve Anadolu'da Ermenilerin oturduğu bölgelerde ıslahatlar yapılacak
- Osmanlı Devleti, Rusya'ya 60 milyon ruble savaş tazminatı ödeyecekti.
OSMANLI DEVLETİ'NİN DAĞILMASI
Berlin Antlaşması'ndan sonra Osmanlı Devleti dağılma sürecine girmiştir. Balkanlarda yaşayan ulusların bağımsızlıklarını kazanmaya başlamaları ve ardından Rusya ile yapılan savaş neticesinde imzalanan antlaşmalarla Osmanlı Devleti o görkemli devirlerini aramaktaydı. Rusya'nın Akdeniz'e açılması ihtimalini öne süren İngilizler Kıbrıs'ı işgal etti. Osmanlı Devleti toprak mülkiyeti kendisinde kalmak şartı ile adayı geçici olarak İngiltere'ye devretti.

Fransa, Cezayir'e yerleştikten sonra gözünü Tunus'a dikmişti. Berlin Konferansı'nda aradığı fırsatı ele geçiren Fransa, Tunus'u işgal etti. Osmanlı Devleti'nin Protestosu sonuç vermedi. Fransızların Tunus'u işgal etmeleri üzerine İngilizler de harekete geçti.

1869 yılında Süveyş Kanalının açılması Mısır'ın Jeopolitik konumunu artırmıştı. Bu durum Mısır üzerindeki İngiliz ve Fransız rekabetini hızlandırdı. Mısır Hıdivi İsmail Paşa Mısır'ı iyi idare edemiyor ekonomik problemler halkın Avrupalı tüccarların işyerlerine saldırmalarına yol açıyordu. Bu gelişmeleri bahane eden İngiltere Mısır'ı işgal etti (1882).

Yunanistan'ın bağımsızlık kazanmasından sonra Giritli Rumlar Yunanistan'a bağlanmak istedi. Osmanlı Devleti bunu kabul etmedi. Çıkan isyan bastırıldı. Yunanistan'ın Girit'e asker çıkarması üzerine Osmanlı Devleti Yunanistan'a savaş açtı. Teselya bölgesinde yapılan savaşta, Gazi Ethem Paşa komutasındaki Osmanlı Kuvvetleri Yunanlıları bozguna uğrattı (1897). Avrupalı devletlerin araya girmesiyle bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşma ile Girit'e muhtariyet verildi. 1908 yılında Yunanistan adayı yeniden işgal etti. Balkan Savaşlarından sonra Girit tamamıyla elimizden çıktı.

Bosna-Hersek'in idaresi Berlin Antlaşmasıyla geçici olarak Avusturya'ya verilmişti. Sultan İkinci Abdülhamid'in İkinci Meşrutiyeti ilan etmesinden sonra yaşanan karışıklıklar sonunda Avusturya bu bölgeyi resmen topraklarına kattı. Osmanlı Devleti Yeni Pazar sancağı bizde kalmak şartı ile bunu kabul etmek zorunda kaldı (1908).

Berlin Antlaşmasıyla üç bölgeye ayrılan Bulgaristan Prenslik haline gelmiş Doğu Rumeli ve Makedonya ıslahat yapılmak şartıyla Osmanlı Devleti'nde kalmıştı. 1885'de Doğu Rumeli'de isyanlar çıktı. Bulgaristan Doğu Rumeliyi Kendisine bağladığını ilan etti. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Bulgaristan bağımsızlığına kavuştu ve Doğu Rumeli'yi de içine alan bir Bulgaristan Krallığı kuruldu (1908).

II. MEŞRUTİYET'İN İLANI
Meşrutiyet yanlıları Jön Türkler adı altında çalışmalara başlamışlar ve padişah Sultan İkinci Abdülhamid'e Meşrutiyeti tekrar ilan etmesi için baskıda bulunuyorlardı. Daha çok Makedonya'da örgütlenen İttihat ve Terakki Partisi ileri gelenleri beraberindekilerle ayaklanmaya başladılar bu isyanların daha da büyümesinden çekinen Sultan İkinci Abdülhamid, Meşrutiyeti İkinci kez ilan etti (23 Temmuz 1908).

İkinci Meşrutiyetin ilanı ile; ülkede asayiş ve güven ortamı kurulmuş, sansür kaldırılarak basına serbestlik tanınmış, hürriyet ve güven ortamı kurulmuş, siyasi partiler oluşmaya başlamış, Kanun-i Esasi yürürlüğe girmiş ve anayasa üzerinde önemli değişiklikler yapılmış ve halk ikinci kez yönetime padişah yanında katılma imkanı bulmuştur.

31 MART OLAYI

Meşrutiyetin yeniden ilanından sonra çeşitli gruplar arasında çekişmeler ve tartışmalar başlamıştı. Meşrutiyete karşı olanlar avcı taburları ile birleşerek İstanbul'da büyük bir İsyan başlattı. Selanik'ten gelen hareket ordusu bu isyanı bastırdı. Tarihimize 31 Mart vakası olarak geçen bu olaydan sonra İttihat ve Terakki Partisi daha da güçlendi ve bu olaydan dolayı sorumlu tutulan Sultan İkinci Abdülhamit tahttan indirildi. Sultan İkinci Abdülhamid'in yerine Sultan Mehmed Reşad padişah oldu.

MİMARİ ESERLER
Kültür, Sanat ve Mimari gibi konulara önem veren ve ince ruhlu bir padişah olan Sultan İkinci Abdülhamid döneminde, özellikle yabancı mimarların faaliyetleri göze çarpar. Sultan İkinci Abdülhamid'in padişahlığı döneminde yerli ve yabancı mimarların yaptıkları mimari çalışmalardan bazıları şunlardı;
  • İstanbul Arkeoloji Müzesi,
    tugra34
  • Eski Şark Eserleri Müzesi,
  • Yüksek Ticaret Merkezi,
  • Tarabya İtalyan Sefareti,
  • Haydarpaşa Tıbbiye Mektebi,
  • Düyun-ı Umumiye ve Karaköy Osmanlı Bankası,
  • Karaköy Palas İşhanı,
  • Maçka Palas,
  • Ankara İş Bankası,
  • İstanbul Maçka İtalyan Sefareti,
  • Haydarpaşa Garı,
  • Sultanahmet'de Alman Çeşmesi,
  • Sirkeci Garı,
  • Kütahya Ulu Camii,
  • İstanbul Yıldız Hamidiye Camii,
  • Cihangir Camii.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 8 Ocak 2017 23:10
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
8 Ocak 2017       Mesaj #17
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Tarihimizin İlk Bombalı Saldırısı -Yıldız Suikasti


21 Temmuz 1905 Cuma günü, tarihimizde “bomba hadisesi” diye geçen ve Türk tarihinin ilk bombalı saldırısı olarak tarihe geçmiş meşhur olay .Ermeni komitacıları tarafından Cuma namazından hemen sonra Yıldız (Hamidiye) Camii önünde patlatılan 100 kiloluk bir bomba ile Sultan İkinci Abdülhamid Hân’a suikast yapılmıştır.

Padişah II. Abdülhamid'e Yıldız camisindeki cuma selâmlığından çıkmış, arabasına doğru ilerliyordu. Her zamanki gibi, caminin merdivenlerinden inecek ve dört yüz metre ileride bekleyen arabasına binecekti. Fakat bu sefer ufak bir gecikme olmuştu. Şeyhülislâm Cemalettin Efendi, Abdülhamid’in yolunu kesmiş, bazı konularda bilgi istemişti.

Ad:  yıldız suikasti.jpg
Gösterim: 462
Boyut:  36.4 KB
Padişah II. Abdülhamid'le Şeyhülislâm Cemalettin Efendi arasındaki konuşma oldukça uzamıştı. Tam bu sırada korkunç bir patlama duyulmuş, arkasından araba parçaları ve insan kol ve bacakları dört bir yana savrulmaya başlamıştı. Padişahın yanında bulunanlar korkuyla kaçışıyor, canlarını kurtarmak için sığınacak yer arıyorlardı. O kadar kalabalığın arasında kılını kıpırdatmayan, yüzünde en ufak bir heyecan ve korku izi görülmeyen tek bir kişi vardı: Kuruntu ve kuşkusu herkes tarafından bilinen II. Abdülhamid.

Ortada heykel gibi kıpırdamadan duruyordu. Yaverlerinden Miralay Sadık Bey korku ve telâştan kılıcını yere düşürmüş. Miralay Süleyman Şefik Bey de apoletini kaybetmişti. Çevresindekilerin can kaygısına düşüp çil yavrusu gibi dağılmaları, II. Abdülhamid’i çok kızdırmış ve olaydan sonra yaveri için :

"Kılıcını düşüren yaveri maiyetimde görmek istemem, Trablus'a sürgün gidecek!.." emrini vermişti. Tehlike savuştuktan sonra, sığındıkları yerlerden çıkanlara Padişah şunları söylemişti:

"Arabamı çekiniz, burayı kordon altına alınız, sorumluları tutuklayınız!.." Bu sırada, muhafız kıtalarının tüfeklerine mermi sürdüklerini görünce, töreni yöneten subaya :

"Selâm emrini verdir, ne duruyorsun!." diye bağırmıştı. Muhafız kıtası hazır ol durumuna geçince, cami kapısına getirilen arabaya binen Abdülhamid, âdeti olmadığı halde ayakta durmuş, dizginleri kendi kullanarak Çit köşküne varmıştı.

Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermenistan kurmaya çalışan Ermeni Komitacıları karşılarında en büyük engel olarak gördükleri Padişah II. Sultan Abdülhamid'i öldürmek istemişlerdi. Kendileri bu işte yeteri kadar tecrübeli olmadıklarından, Avrupa ve Rusya'daki uluslararası anarşistlerle ilişki kurmuşlar, onlardan Abdülhamid'in öldürülmesi konusunda yardım ve destek sağlamışlardı.

Bu iş için özel olarak İstanbul’a gelenlerden biri de Belçikalı ünlü anarşist Edvard Jorris'ti. O dönemde anarşizm bütün dünyayı sarmış, suikasta uğramayan hükümdar ya da cumhurbaşkanı hemen hemen kalmamıştı. Şimdi sıra II. Abdülhamid'teydi. Edvard Jorris, göze çarpmamak için Singer şirketine memur olarak girmiş, Padişah'ın cuma selâmlıklarını büyük bir dikkatle izlemeye başlamıştı. Abdülhamid, cuma günleri Yıldız camisinden çıktıktan sonra, 1 dakika 42 saniyede arabasının yanına gidiyordu. Birkaç cuma selâmlığını gözleyen Jorris, bu sürenin hiç değişmediğini. Padişahın bir saat düzeni içinde bu yolu, daima 1 dakika 42 saniyede aldığını görmüştü.

Suikastı hazırlayan örgüt oldukça genişti. Jorris'ten başka, Rusya'dan gelen Kristofor Mikaelyan ve kızı olarak tanıttığı Robina, Hacı Nişan Minasyan, Mıgırdıç Serkis Garibyan, Karabet Ohanesyan, Vahram Sabun Kendiryan, Silviyoriçi, Sari Torkom, Trase Yuvanoviç bu örgütün belli başlı üyeleriydiler.

Hazırlanan plana göre, Yıldız camisi önünde bomba çatlatılıp II. Abdülhamid öldürüldükten sonra, Galata Köprüsü, Tünel, yabancı banka ve kurumlar havaya uçurulacak, yabancı devletlerin işe karışmaları sağlanacaktı. Filibe şehrinde Ermeni Komitacıları büyük bir toplantı yapmışlar, bu toplantıya Slav ve Siyonist örgütleri de katılmıştı. Pro Armenia gazetesi başyazarı Pirkiyar da bu toplantıda bulunanlar arasındaydı. Yapılan görüşmeler sonunda plan hazırlanmış ve II. Abdülhamid'in Yıldız camisinden çıkarken öldürülmesi kararlaştırılmıştı.

Gerçek adı Kristofor Mikaelyan olan fakat Samuel Fayn takma adiyle dolaşan Rus Ermenisi, Viyana'da Neseldorfer Wagenbefcu Fabriks Geselschaft firmasına bir fayton yaptırmış ve bunu parça parça Türkiye'ye sokmuşlardı. Deniz yoluyla gelen faytonun parçalarını İstanbul’da komitenin adamı Silviyoriçi alıyor, muayenesiz geçmesi için de gümrük memurlarına para yediriyordu.

İçine patlayıcı madde yerleştirilecek biçimde yaptırılan bu araba, bir araya getirildikten sonra, Şişli dışında denenmiş, amaca uygun bulunmuştu. Faytona 80 kilo patlayıcı maddeyle 20 kilo demir parçası konmuş, arabaya koşulacak atlar da, o dönemin ünlü tiyatrocularından "Kel" Hasan Efendi’den satın alınmıştı. "Machine İnfernale-Cehennem Makinesi" adı verilen ve bombayı istenilen zamanda patlatacak olan araç, Fransa'dan getirtilmişti. Bütün bunlar tamamlandıktan sonra, 21 Temmuz 1905 cuma günü fayton, Abdülhamid'in dört at koşulu arabasının yanına bırakılmış, Padişahın camiden dışarıya çıkması beklenmeye başlanmıştı.

Abdülhamid, caminin kapısında görününce Kristofor Mikaelyan ve kızı olarak tanıttığı Robina, Cehennem Makinesini çalıştırarak, bomba 1 dakika 42 saniye sonra patlayacak duruma getirilmişti. Fakat Padişah, kapı önünde Şeyhülislâm Cemalettin Efendi'yle konuşmaya dalınca, süre dolmuş, Abdülhamid ölümden kurtulmuştu. Suikast amacını gerçekleştirememişti ama, tam 26 kişi ölmüş, 58 kişi de yaralanmıştı. Ayrıca, 17 arabayla 20 at da parçalanmıştı. Cehennem Makinesi'ni çalıştırdıktan sonra kaçamayan Kristifor Mikaelyan da ölüler arasındaydı.

Suikastçılardan birçoğu yabancı pasaport taşıdıklarından yurt dışına kaçmışlardı. Fakat Edvard Jorris yakalanmıştı. Arabanın parçaları arasında bulunan Neseldorfer kelimesiyle 11123 rakamı, olayın aydınlanmasını sağlamış, konuşmamakta direnen Edvard Jorris de her şeyin ortaya çıktığını görünce, bütün bildiklerini anlatmıştı. Suikastçılardan Hacı Nişan Minasyan, sorgusu sırasında gittiği yüznumarada, teneke ibrikle bilek damarlarını ve karnını yırtarak intihar etmiş, geri kalanlar idam cezasına çarptırılmışlardı.

Abdülhamid, Edvard Jorris'i bağışlamış, ayrıca kendisine 500 altın vermişti. Jorris, daha sonraları Avrupa'da Abdülhamid'in bir ajanı olarak çatışmış, saraya önemli raporlar göndermiştir.

Abdülhamid'in Ermeni Komitacıları tarafından öldürülememesi, nedense Tevfik Fikret'i pek üzmüş ve bu üzüntüsünü "Bir Lâhza-i Ta'ahhur - Bir anlık duraklama" adlı şiirinde şu mısralarla belirtmişti :

"Ey şanlı avcı, damını bihûde kurmadın.
Attın fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın"

Abdülhamid Hân devrinin önemli olaylarından olan bu bomba hadisesini bütün sebep ve sonuçlarıyla ortaya koyabilmek için Ermeni isyanlarına kısaca göz atalım:


Akdeniz’e inebilmek gayesiyle memleketimizdeki Ortodoksların himayesini üzerine alan ve Ermenilerle Balkanlar’daki gayritürk unsurları devamlı tahrik eden ezelî ve ebedî düşmanımız Moskof, kendi idaresi altındaki Ermenilerin istiklâllerini hatır ve hayâle getirmemiş iken, Türkiye’deki Ermenileri Doğu’da kuracakları özerk bir Ermeni devleti vaadiyle, gerçekteyse kendi menfaatleri uğruna himâye ve tahrik etmiştir. Bir taraftan Hınçak teşkilatının tehdit ve tahrikleri, diğer taraftan özerk Ermenistan hülyâsıyla ayaklanıp büyük devletler tarafından korunan Ermeniler, İstanbul’da, Adana’da ve Doğu’da büyük tedhiş / terör hareketlerine girişmişlerdir.

Meşhûr 93 Harbi sonunda Balkanlar’dan ümidini kesen Moskof, İskenderun ya da Basra Körfezi’ne inebilmek için bütün çalışmalarını Ermenilerin üzerinde yoğunlaştırmış ve sözde Ermenileri himaye / koruma maksadıyla Berlin Muâdehesi’nin ünlü 61. maddesinin tatbîki için Bâbıâlî’yi sürekli kışkırtmıştır. Doğu’da Ermeniler lehine bazı reformlara mecbûr edildiğimiz bu meşhur 61. maddenin tatbîki konusunda bütün bu kışkırtmalara Sultan II. Abdülhamid Hân, metanetle göğüs germiş, hatta Alman Büyükelçisine; “Bu maddeyi yürürlüğe koymaktansa ölümü tercih ederim!” diyerek direnmiş ve şahsî gayretiyle Doğu Anadolu’yu Ermenilerin elinden kurtarmıştır.

1894’te Muş’la Siirt arasındaki Sason kazâsında patlak veren Ermeni isyanı sonucunda Ermeniler tarafından yüzlerce Müslüman öldürülmüş, büyük devletlerin müdahalesini temin için Türk köylüsü kıyafetine giren Ermeniler, kendi ırktaşlarını bile öldürmekten çekinmemişlerdir. Çabuk bastırılan bu isyanın sonucunda, isyanın elebaşısı Hamparsum Boyacıyan kaçmış; fakat ne hazindir ki bu adam, Sason İsyanı’ndan 13 yıl sonra, İttihatçi gâfiller tarafından Harput Milletvekili yapılarak Türk Meclîs-i Meb’ûsânı’nda boy göstermiştir!..

Sason İsyanı’ndan 1 ay sonra, Diyarbakır’da, 1 yıl sonra da İstanbul’da tekrar ayaklanan Ermeniler, 1896’da Patrik İzmirliyan idaresinde İstanbul’da büyük bir harekâta girişerek Osmanlı Bankası’nı basmışlarsa da muvaffak olamamışlardır.

Sultan Abdülhamid Hân, Osmanlı Baskını olayından sonra aldığı sert tedbirlerle Ermenileri sindirmesini bilmiş ve Türk topraklarının selâmeti uğruna alınan bu sert tedbirler neticesidir ki, Sultan İkinci Abdülhamid Hân’a Fransız tarihçisi Albert Vandal tarafından “Le Sultan Rouge” (Kızıl Sultan) adı verilmiştir. Bu vesileyle hemen kaydedelim ki Türk topraklarını Ermenilere vermediği, büyük devletlerin müdahalesini temin etmek gayesiyle ikide bir ayaklanan Ermenileri aldığı sert tedbirlerle sindirip perişan ettiği, dolayısıyla Türk düşmanlarının iştihâlarını kursaklarında bıraktığı için bir yabancı tarafından uydurulan bu “Le Sultan Rogue” adını, bizim millî şuur yoksunu kimi aydın(!)larımız, “Kızıl Sultan”a çevirerek Türk’ün şerefli bir evlâdını lekelemekten utanmamışlardır.

Abdülhamid Han’ın Ermeniler’e karşı takındığı bu tavrı inceleyen Mâbeyn Başkâtibi Tahsin Paşa, alınan tedbirlerden bahisle Hâtıratında diyor ki;

“Ermeniler, gerek ticaret aleminde ve gerek hükümette müteahhitlik işlerinde çok esaslı ve kuvvetli mevkileri işgâl ediyorlardı. Sultan Hamid, Ermeni ihtilâlinin bu kaynaklardan kuvvet ve para aldığına kâni ve hakikat de bu merkez de olduğundan, ilk tedbir olarak Ermenilerin badema hiçbir münakaşa ve muameleye kabul edilmemelerini ve kendileriyle kat’ı hesap olunmasını suret-i katiyyede emretti. Hünkârın bu iradesi, lâyık-ı vech ile tatbik edilip edilmediği, sık sık kontrol olunmakta idi. O vakit, sarayın Kuyumcubaşılığı, Ermenilerde idi ve bu yüzden külliyetli istifade ederlerdi. Sultan Hamdi bunları da Saray’dan çıkardı. Bu memnuiyet, İstanbul’dan vilayetlere de temsile dilerek bilimum vali ve mutasarrıflıklara tebligat-i kat’iye ifâ olundu. Bu tedbir, Ermenileri fevkâlade sarsmıştı. Ermeni milleti, yıllarca çalışıp kazandığı ticaretten, piyasadan ve hükümet kapısından mahrum oluyordu. Ermeniler, bu memnuiyeti kaldırtmak ve eski mevkilerini tekrar ele geçirebilmek için çok çalıştılar. Birçok istirhamlarla Hünkâr’ın merhametine müracaat ettiler. Fakat Hünkâr, Ermeni ihtilâlcilerine ve bu ihtilâlcilere yardım eden diğer Ermenilere o kadar gayz ve gazap taşıyordu ki, o istirham ve niyazlar, netice vermek şöyle dursun, bazen buna kalkışanlar bile fena muamele görüyordu.”

Sultan II. Abdülhamid Hân, aldığı bu ve benzeri tedbirlerle Ermeni melanetine mâni olup Türk’ün hukûkunu midafaa ve muhafaza etmiş ve bu hassasiyeti dolayısıyla o, bütün Ermeniler’in düşmanlığını kazanmıştır. Esasen o devirde yalnız Ermeniler değil; gayrütürk ve gayrimüslim unsurların cümlesiyle onlara uyan kendi içimizdeki gafilleri maşa olarak kullanan büyük devletler, Abdülhamid Hân’a düşmandırlar.

Derlemedir
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
8 Ocak 2017       Mesaj #18
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Yıldız Suikasti



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
8 Ocak 2017       Mesaj #19
Safi - avatarı
SMD MiSiM

ABDÜLHAMİT II


(İstanbul 1842- ay.y. 1918),
Türk padişah (1876-1909).

Abdülmecit'in Tirimüjgan Kadın'dan olan oğlu. Tanzimat'ın batılılaşma ortamı içinde yetişti. Saray halkı bu zeki, ama içine kapalı şehzadeyi pek sevmezdi. Amcası Abdülaziz'in Mısır ve Avrupa gezilerine katıldı. Borsa oyunlarıyla ilgilendi, emlakini yönetti. Tahta çıktığında oldukça büyük bir kişisel serveti vardı. Telaşlı ve kuşkucuydu. Kendisinden önce iki padişahın tahttan indirilmesi tedirginliğini artırmış, hal edilme korkusu, saplantıya dönüşmüştü.

Hastalık derecesine varan Abdülhamit II nın güvensizliği nedeniyle tümüyle anlamsız tuğrası işler yaptığı olurdu. Devlet işleriyle yakından ilgilenir, geç saatlere kadar çalışırdı. Bütün önemli kararları tek başına alırdı. Güçlü bir belleği vardı, insanları kendisine bağlamayı bilirdi. Usta bir marangozdu; zamanının önemli bölümünü sarayın marangozhanesinde geçirirdi. Batı müziğine düşkündü. Sekiz kadını ve beş ikbalinden on yedi çocuğu oldu.

Meşrutiyet yanlısı Mithat Paşa ve arkadaşlarıyla anlaşarak tahta çıktığında (31 ağustos) Bosna, Hersek, Bulgar ayaklanmalarına Sırbistan ve Karadağ savaşları da eklenmişti. Bu ayaklanmaları destekleyen Rusya Şark meselesi'ni kendi çıkarına göre çözmek için fırsat kolluyordu. Abdülaziz'in son yıllarında Mahmut Nedim Paşa'nın aldığı dış borçlarla ilgili kararın Avrupa'da yarattığı olumsuz etki silinmemişti.

İstanbul’daki siyaset ve aydın çevrelerinde anayasal ve meşruti bir yönetime geçilmesi tartışılıyordu. Sırplar karşısında sağlanan askeri başarılara karşın, Rusların savaşa son verme konusundaki ültimatomunu BabIâli kabul etmek zorunda kaldı. Sırbistan ile ateşkes imzalandı. Bu arada anayasanın hazırlanması için oluşturulan komisyon,çalışmalarına başladı, istifa eden Rüştü Paşa’nın yerine Mithat Paşa sadrazamlığa getirildi (19 aralık 1876). Dört gün sonra Paris antlaşması'nda imzası bulunan devletler Balkanlardaki durumu görüşmek üzere İstanbul'da toplandı (Tersane konferansı). Aynı gün osmanlı anayasası (Kanuni esasi) ilan edildi (23 aralık 1876). Anayasa'nın Tersane konferansı'na yetiştirilmesinin amacı Balkanlar'daki azınlıklara verilecek ayrıcalıklar konusundaki aşırı istekleri engellemekti. Ancak, büyük devletler Anayasa’yı ciddiye almadılar ve Osmanlı devletini Balkanlarda önemli ödünler vermeye zorlayan bir program sundular.

Osmanlı hükümeti Tersane konferansı'nın kararlarını reddetti. Abdülhamit ll’nin isteğiyle sorun olağanüstü bir mecliste yeniden görüşüldü ve bir kez daha reddedildi. Karar Tersane konferansı' nın son toplantısında (20 ocak 1877) ilgili devletlere bildirildi. Büyük devletlerin elçileri, yerlerine birer işgüder bırakarak İstanbul’dan ayrıldılar.

Konferansın dağılmasının ardından Abdülhamit II, Mithat Paşa’yı azletti ve Anayasa’nın ünlü 113. maddesine dayanarak yurt dışına sürdü. Ancak, Kanuni esasi ye karşı çıkmadı. Seçimleri yaptı ve meclisi topladı (19 mart 1877). Rusya’nın savaş açmasını engellemek isteyen İngiltere'nin girişimiyle hazırlanan Londra protokolü mebusan ve ayan meclislerinde görüşülerek reddedildi. Bunun üzerine Rusya, Osmanlı devletine savaş açtı (24 nisan 1877). Savaş, Osmanlı devleti aleyhine gelişti. Ruslar doğuda Erzurum'a, batıda Edirne’ye kadar geldiler (DOKSAN ÜÇ HARBİ). Abdülhamit II ateşkes istemek zorunda kaldı. Rusların öne sürdüğü barış koşullarının mecliste görüşülerek bir karara varılmasını istedi. Ancak meclis böyle bir sorumluluğu almak istemedi.

Anayasa gereğince seçilen ikinci meclis 1878 ocak başlarında toplandı. Mecliste yenilginin gerginliğiyle başta sadrazam olmak üzere devlet adamları sert biçimde eleştirildi, yenilgiye neden olan komutanların yargılanmaları istendi 31 ocak 1878'de Ruslarla mütareke imzalandı. Ardından Abdülhamit II. Anayasa’nın kendisine verdiği yetkiye dayanarak Meclisi mebusanı süresiz tatil etti (13 şubat 1878). ingilizlerin donanmalarını Marmara'ya sokmaları üzerine Ruslar Ayastefanos'a (Yeşilköy) kadar ilerledi İmzalanan Ayastefanos antlaşmasıyla (3 mart 1878) Karadağ, Sırbistan ve Romanya'ya tam bağımsızlık ve toprak veriliyor; Tuna'dan Ege'ye uzanan ve Makedonya'yı da içine alan bir Bulgaristan kabul ediliyordu. Bosna-Hersek'e, Girit’e, Ermenilerin de bulunduğu vilayetlere ayrıcalık veriliyor; Kars, Ardahan, Batum, Bayezit Rusya'ya bırakılıyor, ağır savaş tazminatı yükleniliyordu.

Ayastefanos antlaşma Araplar arasındaki ayrılıkçı eğilimleri etkisizleştireceğine inanıyordu. Bu amaçla Arap eyaletlerinin ulema ve memurlarını yüksek rütbelere yükseltti ve kişisel hizmetine aldı. Arap eyaletlerindeki tekke ve zaviyelere ayrıcalıklar tanıdı, para yardımı yaptı. İstanbul'da topladığı tarikat önderlerine geniş olanaklar sağladı. Avrupa'dan alınmış yöntemlerle değil, geleneklere ve şeriata dayanarak ayakta duran bir düzene kavuştuğuna inanan halk, Abdülhamit II rejiminin asıl dayanağını oluşturdu.

Çoğu Avrupalı devletlerin işgalinde bulunan İslam ülkelerinde halifenin saygınlığı arttı. Avrupa diplomasisinin, Abdülhamit 2'nin halifeliğinde gizli bir gûç yattığı sanısına kapıldığı zamanlar oldu. Abdülhamit II dış borçların daha fazla artmamasına, var olanlarının düzenli biçimde ödenmesine özen gösterdi. Ancak, sürekli para sıkıntılarından kurtulmak için, kendisinden önceki padişahlar ölçüsünde olmamakla birlikte o da istikraz yapmak zorunda kaldı. Dış borçların ödenmesi için kurulan Düyunu umumiye idaresi (1881) ülkenin belirli gelirlerine el koyarak tüm iktisadi yaşama egemen oldu. Ülkedeki yabancı sermaye yatırımları arttı.

Fransız, İngiliz ve Alman sermayesiyle Anadolu ve Rumeli’de demiryolları yapıldı. Bağdat demiryolu için Almanya'ya imtiyaz verilmesi ingilizlerin ve Fransızların tepkisiyle karşılaştı.

Tanzimatla başlayan yeni düzenlemeler Abdülhamit II döneminde de sürdü. Rüştiye ve idadiler yaygınlaştırıldı. Hukuk mektebi, Sanayii nefise, Ticaret mektebi, Darülfünun açıldı. Polis örgütü batılı örneklerine göre yeniden düzenlendi. Emekli sandığı kuruldu. Ceza usulü ve Ticaret usulü kanunları çıkarıldı. Aralarında Colmar von der Goltz'un da bulunduğu alman askeri uzmanların yardımıyla ordunun yenileştirilmesine çalışıldı, Abdülhamit II rejimi baskıcı yöntemlerine, görünüşteki durgunluğuna karşın yeni bir muhalif kuşağın doğmasını engelleyemedi. Siyasal düzeyde başkaldırı, genç kuşak arasında ve bir aydın hareketi olarak ortaya çıktı. Yüksek öğrenim kurumlarında özellikle Tıbbiye ve Harbiye'de gizli cemiyetler; çoğunluğu subaylardan oluşmakla birlikte, sivilleri de içine alan gizli komiteler kuruldu.

Avrupa’ya kaçan muhalifler Paris'te, Cenevre'de merkezler oluşturdular. (JÖN TÜRKLER.) 1908 haziranında, Manastır ve Selanik'teki birlikler Abdülhamit II rejimine karşı ayaklandılar. Saraya Kanuni esasi'nin yürürlüğe konmasını isteyen telgraflar yağmaya başladı. Abdülhamit II bu durum karşısında Kanuni esasi yi yürürlüğe koymak zorunda kaldı (23 temmuz 1908). Yeni meclis 17 aralık 1908’de Abdülhamit II tarafından açıldı. Mecliste çoğunluğu ele geçiren ittihat ve Terakki fırkasının komitacı yöntemlerinin yarattığı tepki Meşrutiyet karşıtı 31 mart vakasfna yol açtı.

Rumeli’deki kuvvetlerden derlenen Hareket ordusu İstanbul'a yürüyerek ayaklanmayı bastırdı. Ayastefanos'ta toplanan Ayan ve Mebusan meclisleri Abdülhamit II’nin tahttan indirilmesine karar verdi (27 nisan 1909).
Abdüihamit II yakınlarıyla birlikte Selanik’teki Alatini köşküne yerleştirildi. Balkan savaşı sırasında Selanik’in savunulamayacağı anlaşılınca İstanbul'a getirildi. Kalan yaşamını Beylerbeyi Sarayı'nda tamamladı. Karaciğer kanserinden öldü. Cenazesi hükümdarlara özgü törenle Divanyolu’ndaki Mahmut 2'nin türbesine gömüldü.

Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

23 Eylül 2016 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu
19 Haziran 2016 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu
29 Mart 2011 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu
18 Ağustos 2013 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu
5 Ekim 2010 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu