Arama

Kehanet Nedir?

Güncelleme: 21 Aralık 2009 Gösterim: 26.602 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Kasım 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kehaneti, en yalın anlamıyla, duyular dışı bir sezgi yoluyla, doğrudan doğruya geleceğin bilinmesi olarak tanımlayabiliriz. Kehanet olgusuna en ilkel kabine kültürlerinden en gelişmiş uygarlıklara kadar her toplumda rastlamak mümkündür. Çünkü bu olgu biz insan şuuruna özgü bir yeteneğin eseridir ve bazı insanlarda doğuştan mevcut olmakla beraber aslında hepimizin içinde saklı durmaktadır. Nitekim hemen hepimiz yaşamlarımızda en azından birkaç kez geleceğe ait sezgiler ya da rüyalarımızın gerçekleşmesi gibi -gerek kendimizde, gerekse çevremizde- olaylara rastlamışsızdır.

Sponsorlu Bağlantılar
Dilimizde yaygın olarak kullanılan kehanet Arapça kökenli bir sözcüktür ve Türkçe karşılığı önbili'dir. Kehanette bulunan kişilere her çağda, her toplumda farklı isimler verilmiştir. Bu isimlerden dilimizde en yaygın olarak yerleşmiş olanı kahin (erkek) veya kahine'dir (kadın). Kahin sözcüğünün anlamı, gaipten haber veren ve Tanrı habercisidir.

Ruhsal alem, beş duyumuzun algı sınırlarının üzerinde bulunan ve çok daha ince vibrasyonlardan oluşan, fizik kanunların dışındaki kanunlara tabi olan bir boyuttur ve insan her an bu boyutla iç içe yaşamaktadır.

Duyular dışı yeteneklere sahip olan kişilere genel anlamda medyum adı verilmiştir. Özel yeteneklere sahip olan medyum tabiatlı kişiler, ruhsal alem veya ruhsal boyutun varlıklarıyla iletişim kurabilmektedirler. Alınan bilgiler, insanın günlük yaşamı içerisinde duyular kanalıyla algılayamadığı, fakat özel şuur durumları içerisinde uzanabildiği farklı boyutlardan ve bu boyutlarda varlığını sürdüren yüksek deneyimlere sahip, insanların gelişimlerinden sorumlu idareci ruhsal varlıklardan alınan ruhsal tebliğlerdir.

Kehanetler büyük bir buz dağının su üstünde görünen küçücük bir bölümü gibidir. Asıl önemli olan suyun altındaki görünmeyen kısmıdır.

Kehanete Duyulan İlginin Temeli
Günümüzde bile gelecekte nelerin olacağı birey, toplum ve dünya insanlığı olarak herkesin ilgi duyduğu, merak ettiği bir konudur. Kehanete duyulan ilginin temelinde, insanın geleceğe karşı zayıf ve bilinçsiz durumda bulunmasından ötürü, yaşama karşı daha bilgili olarak direnebilmek, kendini emniyete almak, arzularının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini öğrenmek, aşırı derecede eş koşulan hedeflerin gerçekleşmeme durumunda hayal kırıklıkları yaşamamak ve kaderinin ne olduğunu bilmek isteği yatmaktadır.
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
4 Haziran 2008       Mesaj #2
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Kehanet

Sponsorlu Bağlantılar
Parapsikoloji ve Okültizm


İki yüz yıl kadar önce, bugün paranormal olarak sınıflandırdığımız olaylar şimdikinden çok daha kolayca kabul ediliyordu. Ancak, bu olayların Şeytanla ilişki kurmanın sonucunda ortaya çıktığına inanılıyor, insan zihninden kaynaklandıkları düşünülmüyordu. Başkalarının zihinlerini okumak, geleceği bilmek, cisimleri dokunmaksızın hareket ettirmek ve özellikle, ölülerle konuşmak hep büyücülere özgü yetenekler sayılıp, çoğu kez ölümle cezalandırılıyordu.

Bugün bile bir çok kişinin paranormale karşı duyduğu tedirginliğin ve yine birçoğunun paranormal güçlere sahip kimselere karşı gösterdikleri saygıyla karışık korkunun nedeni olan geçmişteki bu tutumdan henüz kurtulabilmiş değiliz. Oysa, paranormal olayların uzun ve saygın bir geçmişi vardır.
Tarih kayıtlarının incelememize olanak verdiği en eski zamanlardan beri rahiplerle büyücüler çeşitli kehanet yollarıyla geleceği öğrenmeye çalışmışlardır.
Gelişigüzel atılan renkli taşların oluşturduğu biçimleri yorumlamak bu yollardan biriydi. Eski Mezopotamya da tanrılara kurban edilen hayvanların karaciğerleri incelenerek bulunan biçim ve toprakların yorumlanması, tıpkı 19. Yüzyıl frenologlarının insanın kafasındaki şişkinleri ölçerek karakterini yorumlamalarına benzemektedir. Daha başka kültürlerde de, kurban edilen bir düşmanın bağırsakları incelenerek gelecekle ilgili bilgiler edinilirdi.

Kendini Gerçekleyen Kehanet

İçimizden geçirdiklerimiz gerçek olabilir yeryüzünde yaşayan insanların, kendileri ve hayatlarındaki yüzlerce şey hakkında binlerce inancı var. Ne büyük bolluk ve bereket gibi geliyor kulağa değil mi? Pek değil aslında. Hepimiz dünyayı ve kendimizi inançlarımız doğrultusunda görür, algılar ve yaşarız. Klasik bir benzetme ile açıklayacak olursak, inançlarımız arkasından hem kendimize, hem dünyaya baktığımız gözlükler gibidir. Olup biten her şey bize gözlüklerin kalınlığı, üzerindeki su lekeleri ya da rengi nedeniyle başkalarına göründüğünden farklı görünebilir. Bu aynı zamanda genellikle görüp görebileceğimizin o gözlüklere bağlı olduğu anlamına da gelir. İşte o gözlükler inançlarımızdır..

Hadi bir düşünün bakalım, içinizden kendi kendinize yapamayacağım diye defalarca tekrarlayıp, sonuçta başarılı olamadığınız kaç iş oldu? Aslında yapabilme ihtimaliniz daha yüksekti belki, ama siz tersine inanarak başarısızlığı sağladınız! Başka bir örnek verelim, "ben matematikte kötüyüm" diyen birini düşünelim. Zaten beceremeyeceğini baştan kabul ettiği için başarma yolundaki çabası da mutlaka bu inançtan olumsuz etkilenecektir. Sonuçta kırık not aldığı sınavdan çıkarken de kendisine "bak, söylemiştim, benim matematiğim iyi değil"
diyecektir. Şu veya bu şekilde ne kadar negatifse de, hepimiz inançlarımızın gerçek olmasını isteriz, çünkü inançlarımızla ters düşmek huzursuzluk, ikilem, arada kalmışlık duyguları doğuracaktır. Şimdi de bunların tam tersini düşünelim; "ben yaparım, yapmamam için bir neden yok" inancı ile yola çıkan bir kişinin, başarısız olma olasılığı, içinden tersini geçiren birinden epey yüksektir. Bugün birçok self-help kitabında pozitif düşüncenin gücü olarak lanse edilen yöntem de aslında bundan farklı bir şey değildir. Hadi şimdi hemen iç sesinizi dinlemeye başlayın: Acaba kendi kendinize neleri fısıldıyor ve ne tür mesajlar veriyor, onlara inanıyor ve sonra gerçek olmasını sağlıyorsunuz. İnançlarınız şimdiye dek sizi başarıya mı yoksa hayal kırıklığına mı götürdü? Eğer ikincisi ise onlara kulak verip, değiştirme zamanı gelmiş demektir bence. Tekrar ediyorum, içinizden söylediklerinize dikkat edin, çünkü onları gerçekleştiriyorsunuz..

Alintidir..



HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
4 Kasım 2008       Mesaj #3
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Kehanette bulunma, fal bakma gibi uğraşlar insanların her zaman merakını uyandırmış ve kendine cezbetmiştir. Üzerinde yaşadığımız, Dünya adı verilen bu gezegenin yasaları icabı sadece önümüzdekini görebilmekte, ama onun gerisinde ve ilerisinde olanları fark etmekte acz içinde kalmaktayız. Yani dünya şartları gereği, zaman ve mekân içinde genişleme yeteneğimizi yitirmiş olduğumuzdan ötürü sınırlı bir algılama imkânına sahibiz. Gerçi hassas, medyomsal yetenekleri gelişmiş psişik insanlar her zaman yaşamışlar ve halen de yaşamaktadırlar, ama bütün insanlığa oranla, sayıları yok denecek kadar azdır.

İşte, bu zaman ve mekânın ötesine taşma, geçmişte olduğu kadar gelecekte olacakları da öğrenme arzusu, insanda daima yaşamıştır. Tabiî bu, daha ziyade gelecekte olacakları öğrenmek yönündedir. Çünkü bunun altında ne de olsa bir bencillik yatmaktadır, "Acaba iyi olacak mıyım?" endişesi bulunmaktadır. Günümüzde de pek çok insan, dünyevî hayatının tıkırında gidip gitmeyeceğim anlayabilmek, kendisini rahatlatacak birkaç söz duyabilmek amacıyla falcılara gidip durmaktadır. Ama bu, hep olagelmiş bir durumdur.

Kökeni çok eski cağlara dek uzanır ve pek tabiî ki hangi seviyede olduğunu da, bunu uygulayanların amaçları belirler. Sadece bedenin ihtiyaçlarına (her türlü arzu ve tutkular) yönelik bir kehanet yöntemiyle, yalnızca diğerkâmca duygu ve düşüncelerle ve en ufak bir benlik kaygısı taşımaksızın uygulanan bir yöntem arasındaki derin uçurumu görmemek imkânsızdır. Ama herhalde, daha ziyade ve hatta hemen hemen daima birincisi uygulanagelmiştir.

Eski çağlarda bakılan fallarda, zaman zaman, tüm bir ulusun geleceğini öğrenme endişesi de bulunurdu. O zamanlarda kâhinlerin, falcıların sayısı hayli boldu. Yüksek sınıfa mensup olanlar ve ülkeyi yönetenlerin de özel falcıları, kâhinleri bulunurdu. Görücülerin ve kâhinlerin yanı sıra aşağı seviyeden kâhinler de vardı ve bunlar, halkın önem verdiği her türden işareti yorumlamak gibi bir mesleğe sahiptiler âdeta. Bunların pek çeşitli, garip yöntemleri vardı ve bu tip aşağı seviyeden kehanet yöntemlerinde göksel bir ilhamın payı yoktu.

Eski Yunan'ın piti'lerinde olduğu gibi, bir medyomluk söz konusu değildi. Biraz sezgi, biraz da belirtilerin geleneksel anlamlarının bilinişi, kehanette bulunmak için yeterli oluyordu. Tabiî bu işin de uzmanları vardı. Şimdi, bu eski devirlerden beri uygulanmış yöntemlerin neler olduğunu göreceğiz. İsimlerinin tam Türkçe karşılıkları olmadığı için, bunları Fransızca isimleri (Lâtin kökenli) ile vereceğiz.

Kehanet Yöntemleri

1-) Aruspisler (Aruspice ya da Haruspice), Etrüsk kökenli Romalı kâhinlerdi. Bunlar, kurban edilen hayvanların (genellikle boynuzlu) bağırsaklarını inceleyerek kehanette bulunurlardı. Bu işi daha sonra yıldırımı yorumlayarak devam ettirmişlerdir.

Aruspisler hayvanın kurban öncesi hâlini, can çekişmesini, daha sonra iç organlarını (bağırsakları, kalp ve karaciğeri) incelerler, sonra yakılışı esnasında çıkan alevlere bakarlar, ayrıca kurban töreni esnasında kullanılan suyu, tütsüyü, şarabı ve unu da tetkik eder ve kehanette bulunurlardı. Vardıkları hükümler, özellikle görünmez olaylar, kamuoyu ve Roma'nın kaderi hakkında olmaktaydı. Aralarına şarlatanların karışmasını engellemek için, imparator bunları yaklaşık altmış kişilik hür bir akademi hâlinde toparlamıştı.

2-) Yanmakta olan ateşe bakarak kehanette bulunmaya Piromansi (Mansi=Manteia (Yun.), kehanet tekniği anlamındadır), bundan çıkan dumanlara göre kehanette bulunmaya da Kapnomansi denir. Bunlar da o dönemin en yaygın teknikleriydi. Şayet ateş zor yakılırsa, alev göğe doğru dikey olarak yükselmezse ve çok parçalı olursa, çıtırtılar şiddetli olursa, ayrıca yağmur, rüzgâr ya da başka herhangi bir etkenden dolayı sönerse, tüm bunlar felâket haberi olarak yorumlanırdı. Tersine, şayet alevler yakılan kurbanın cesedine iyice nüfuz ediyorsa, alev düz ve temiz şekilde yükseliyorsa, duman çıkarmıyorsa, bu, kurbanın tanrılarca kabul edildiği anlamında yorumlanırdı.

Dumanın yoğunluğu, rengi, kalınlığı ve yönü de önemli işaretlerden sayılırdı. Tütsüden çıkan dumandan anlam çıkarmaya Lebanomansi denirdi.

3-) Yere dökülen unun aldığı şekillere bakarak da kehanette bulunurlardı. Buna da Kritomansi denir.

4-) Roma'da bazı kutsal sayılan kuşların uçuşunu, ötüşünü ve yem yiyişini yorumlayan kişilere Öğür (Augure) denir. Bunlar ikinci sınıfa ait işaretlerden sayılırdı ve Yunan'da İonistik, Lâtinlerde ise Ospis (Auspice) adını alırdı. Atinalılarda puhu kuşu, şehri himaye ettiğine inanılan Minerva'ya adanmıştı ve bu kuşun anîden görünmesi çok mutlu bir haber olarak yorumlanırdı.

Eski Roma'da Ögürler, önemli kişiler olarak kabul edilirlerdi. Çiçero'nun da bir Öğür olduğu söylenir. Ogürler'in sanatı başlıca üç kaynağa bağlıydı: İnisiye oldukları formül ve gelenekler, Ögür kitapları ve Öğürlerin yorumları.
.
Ospis, kutsal sayılan bazı kuşlar tarafından yapılan bir işaret anlamına geliyordu. Ama daha sonra bu, tüm doğaüstü işaretlere verilen bir isim oldu. Kuşların ötüşü ile uçuşları ya da diğer hareketleri ayrı ayrı ele alınır ve yorumlanırdı. Aruspislerin kehanetlerinde olduğu gibi, bunlarda da herkesin yorumlayabileceği başlıca işaretler vardı. Diğerlerini yorumlayabilmek içinse, bu sanatı iyice tanımak gerekiyordu. Eski Roma'da baykuş ve kırlangıç gibi kuşlar uğursuz sayılırdı. Bunun yanında kartal, balıkçıl kuşu ve kuzgun ise, mutluluk habercisi olarak kabul edilirdi.

Öğür, genellikle gün doğmadan önce dışarı çıkar, başı örtülü olarak gider ve ağaçsız bir yerde dururdu. Burada bazı kutsal sözler söyledikten sonra elindeki değneği yukarı kaldırır ve göğün kısımlarını belirlerdi; ayrıca arazinin, içinde kehanetin gerçekleştirilebileceği sınırları da saptardı.

En ufak bir rüzgâr dahi çıksa Ospisler (işaretler) alınamazdı. Plutark'ın aktardığına göre, Öğürler bu yüzden her tarafı açık bir fener taşırlardı. En hafif bir rüzgâr dahi bunları söndürür, onlar da böylece boş yere uğraşmayı bırakırlardı.

Askerî seferlerde ise böyle hassas çalışmalar yapılamadığından, daha değişik bir Ospis türüne başvurulurdu: Bir kafese konmuş olan kuşların, genellikle de piliçlerin nasıl yem yediklerine bakarak kehanette bulunulurdu.

Bundan başka, bir yolcunun yolu üstünde beliren bazı kuşların, o kişinin sağında ya da solunda oluşlarına göre değişik anlamlan vardı.

5-) Ospislerin yanı sıra, bazı doğa olaylarından da bilgiler alınırdı. Yıldırım düşmesi, şimşekler, Ay ve Güneş tutulmaları, kan yağmurları, yer sarsıntıları, doğal olarak kötülük işareti diye kabul edilirdi. Bu vakalardan biri şayet bir toplantı esnasında meydana gelmişse, o topluluk başka bir tarihte biraraya gelmek üzere derhal dağılırdı.

6-) İnsanlar, özel hayatlarında da pek çok işareti kehanet vesilesi sayarlardı. Örneğin aksırmak, gözlerin seğirmesi, kulak çınlaması vs. gibi şeyleri, herkes kendi şahsî fikirleri ışığında yorumlardı.

7-) Bir lâmbanın (Lampadomansi) ya da bir meşalenin alevine (Linkomansi) bakarak da kehanette bulunulurdu. Şayet alev iki kısma ayrılıyorsa işaret olumsuz, tek uçta birleşiyorsa olumlu, üç dille çıkıyorsa çok iyi olarak yorumlanırdı.

8-)Toprak yüzeyindeki çatlaklara, pürtüklü kısımlara bakarak ya da toprağa taşlar atıp bunların aldıkları şekli yorumlayarak yapılan kehanete de Jeomansi denir. Bu, Araplarda çok yaygındı.

9-) Yağmur suyu ya da bir çeşmeden akan su da kehanette bulunmak için bir vesile oluştururdu. Bazen su dolu bir kabın içine, falı bakılan kişinin parmağına bağlı bir ipin ucundaki yüzük sallandırılırdı. Yüzük hareketsiz kalırsa başarısızlık, şayet kabın iç yüzeylerine çarparsa basan olarak yorumlanırdı.

10-) Gastromansi şöyle uygulanırdı: Etrafı meşalelerle çevrili bir kabın içine saf su konurdu. Sorulan sorunun cevabının, suyun içinde meşalelerin meydana getirdiği ışık hareketlerine bakarak alındığı ve bunu da, sadece ergenlik çağındaki bir gencin ya da hamile bir kadının görebileceği söylenirdi.

11-) Aeromansi'de ise, rüzgârın su yüzeyinde oluşturduğu şekillere başvurulurdu. Kâhin yüksek bir yere ya da düz bir ovaya giderdi. Başı örtülü olurdu ve burada hava ilâhlarını davet ederdi. Ardından su ile dolu bakırdan havuzun yanı başına gelir ve buna, başvuran kişinin sorusunu aktarır ve su yüzeyinde oluşan izlere bakarak kehaneti gerçekleştirirdi. Su yüzeyi dümdüz kalırsa bu, beklenen şeyin gerçekleşmeyeceği anlamındaydı. Şayet su hafif bir rüzgâr etkisiyle titreşirse bu, özellikle denizciler için mutlu bir haberdi.

12-) Alektriomansi ya da horoz vasıtasıyla kehanet ise şöyle gerçekleşirdi: Bir çember ya da bir kare üzerine alfabenin harfleri çizilirdi ve her biri üzerine bir buğday tanesi konurdu. Horozu bu figürün ortasına koyup taneleri nasıl yediğine bakarlardı. Buğday tanelerinin altındaki harfleri sırasıyla not ederler ve ortaya çıkan kelimelere göre tahminde bulunurlardı.

13-) Roma'da fareleri kafeslere kaparlar ve çıkardıkları seslere, yaptıkları hareketlere bakarak kehanette bulunurlardı. Buna Miyomansi denir.

14-) Ofiomansi ya da yılanlar vasıtasıyla kehanet, Eski Mısır'da ve Doğu'da hayli yaygındı. Bu hayvanlardan elde edilen alâmetler öyle saygı görürdü ki, sırf bu iş için yılan bile yetiştirirlerdi. Bu işe çok inanan bazı toplumlarda, yeni doğan bir çocuğun meşru olup olmadığını anlamak için, onu Ofiomansi yapanlara götürürlerdi. Şayet yılanlar çocuğa dokunmazsa, anasının masum, çocuğun da meşru olduğu hükmüne varılmaktaydı.

15-) Botanomansi uygulamasında ise, danışan kişi adını ve sorularını bitkinin yapraklarına yazar ve bunlar rüzgâra bırakılırdı. Bir süre sonra rüzgârın çok dağıtmadığı yapraklar toplanır ve biraraya getirilerek, üstlerinde yazılı harflerle cümleler oluşturulur ve cevap alınmaya çalışılırdı. Bu iş için daha çok mine, incir, demirhindi ve funda yapraklarına rağbet edilirdi.

16-) Diğer garip bir fal şekli de Filloromansi'dir. Kişi, kıvrılmış bir gül yaprağı ile alnına vurur ve çıkan sese bakarak sonuç çıkarmaya çalışırdı.

17-) Sykomansi'de ise, rüzgârdan sallanan incir yapraklarının titreşmeleri yorumlanırdı. Bazen de kişi, incirin yaprakları üstüne adını ve sorularını yazardı. Şayet yapraklar yavaş yavaş solarsa bu, mutlu bir haber olarak kabul edilirdi.

16) Dafnomansi: Şayet bir defne dalı ateşe atıldığında çıtırtılar çıkararak yanarsa bu, olumlu bir haber, tersi durumda ise, kötü haber olarak yorumlanırdı.

19-) Molibdomansi: Düz ve yaş bir masa üstüne eritilmiş kurşun akıtılırdı. Katılaşan kurşun sonsuz sayıda küçük işaretler oluştururdu ve bunlar tefsir edilirdi.

20-) Seromansi de tıpkı Molibdomansi gibi uygulanırdı. Bunun farkı, kurşun yerine balmumu kullanılmasıydı.

21-) Belomansi ya da oklarla kehanet daha çok Araplarda, Doğulularda, Slav ve Cermen uluslarında kullanılırdı ve bunu çeşitli şekillerde uygularlardı.

Eğer bir sefere çıkılacaksa, belli sayıda ok alınır, her birinin üstüne bir şehrin ismi yazılır ve bunlar, gelişigüzel şekilde ok sadağına konurdu. Bir çocuk kura çeker gibi bunları çeker ve böylece saldırılacak yerlerin adı ve taarruz sırası anlaşılmış olurdu.

Bazen üç ok alınır ve bunlardan birincisi üzerine "Tanrı bunu emrediyor." ikincisi üstüne 'Tanrı onu koruyor." yazılırdı. Üçüncüye hiçbir şey yazılmazdı ve tümü sadağın içine konurdu. Sonra bir tanesi çekilirdi; şayet bu birinci ok ise, yapılacak iş zaten emredilmiş kabul edilirdi. İkincisi ise, bu işten vazgeçilirdi. Şayet çekilen ok üçüncüsü ise, bu iş daha uygun bir zamana ertelenirdi.

22-) Balta ile kehanet, daha çok, saklı bir şeyi, bir hazineyi ya da bir hırsızlığın failini bulmak için yapılırdı. Buna Aksinomansi denir. Balta, yuvarlak bir kazığın üstüne, sapı yukarı gelecek biçimde dengeli şekilde konurdu; sonra bazı formüller söylenir ve ardından şüphelenilen kişilerin adı söylenerek kazığın etrafında dönülürdü. Eğer birinin ismi söylendiği esnada balta düşerse, bu, suçlunun saptandığını ifade ederdi. Bu kehanet biçimi, Rusya'da uzun zamanlar hazineleri bulmak için kullanılmıştır.

23-) Daktiliomansi'de ise, üstünde alfabenin 24 harfinin yazılı olduğu bir masanın üzerinde bir ipe asılı vaziyetteki yüzüğü sıçratırlar ve bunun üstüne düştüğü harfleri bir araya getirerek cevabı saptarlardı.

24-) Kosinomansi tekniği de, daha çok Eski Yunanlılar tarafından, hırsız ve katilleri bulmak için kullanılırdı. Bir elek alınır ve bunu, başvuran kişinin başı üzerinde iki parmakla, en ufak bir kafa hareketinin bile sallayabileceği bir şekilde hafifçe tutarlardı ve suçu işlemiş olabilecek tüm şahısların adı söylenirdi. Elek hareket ettiği sırada kimin adı söylenmişse, onun aranılan kişi olduğuna kanaat getirilirdi. Ayrıca, eleği bir ipin ucuna asarlar ya da bir çivi üzerine tuttururlardı; bu âdete İngiltere'de de rastlanırdı. Orada buna "elek çevirme" denmektedir.

25-) Alfitomansi'de ise, bir suçu işlediğinden şüphelenilen kişiye, arpa unundan yapılmış pasta yedirilirdi. Şayet kolayca yutmuşsa masumdu, ama zorlanmışsa suçlu olduğu düşünülürdü.

26-) Tuz ile yapılan kehanetler de pek yaygındı. Romalılarda, şayet sofraya tuzluk koymak unutulmuşsa, bu, ev sahibi ve davetliler için felâket haberi olarak yorumlanırdı.

27-) Tefromansi yönteminde, herhangi bir şeyin üstüne küllerle yazı yazılırdı. Sonra bu, rüzgâra tutulur ve rüzgârın silemediği harflerden kehanette bulunulurdu.

28) Jiromansi yönteminde, yere, yaklaşık bir buçuk metre çapında bir daire ve bunun çevresine de alfabenin harfleri rastgele şekilde çizilirdi. Ardından, kişi dairenin ortasına geçer ve yorgunluktan düşünceye kadar kendi etrafında dönerdi. Bunun üzerine kâhin yaklaşır ve üstüne düşülmüş olan harfleri inceler, bundan, elde edilmek istenen bilgiyi verirdi.

29-) Kübomansi ve Astragalomansi, çok benzer teknikler idiler. Zarların ya da minik kemiklerin üzerine alfabenin harfleri yazılırdı. Sonra bunlar rastgele atılır ve ortaya çıkan harflerle, sorulan sorunun cevabı alınmaya çalışılırdı.

30-) Onomamansi ya da özel isimlere bakarak kehanet, eskilerce çok kullanılırdı. Her harfe sayısal bir değer verilir ve isimdeki sayının toplamından ya da ismin kökenine bakarak anlam çıkarılırdı. Buna benzer diğer bir teknik de Anagrammatik diye adlandırılandır. Bunda, kişinin adını meydana getiren harflerle yeni kelimeler oluşturulur, bu kelimeler de kehanette bulunma vasıtası olarak kullanılırdı.

31-) Rabdomansi, majik değneklerle kehanette bulunmaktır. Kökeni çok eski zamanlara dek uzanır. Değnek, daha ziyade kabalistik işaretler çizmek için kullanılırdı. Ayrıca, bir kabın içine atılan değneklerin aldığı şekle bakarak kehanette bulunulurdu. Rabdomansi'nin sarkaç tekniğinin (radyestezi) atası olduğu söylenir. Değnek, 15. yüzyıldan itibaren, maden damarlarını ve kaynakları bulmada kullanılır olmuştur. İş, hırsızları ve katilleri bulmaya dek varmıştır.

32-) Nekromansi ise, öteâlemdeki ruhsal varlıklara danışma vasıtasıyla kehanet anlamına gelmektedir. Çok eski çağlara uzanır. Günümüz spiritizm tecrübelerini andırır. Maji unsuru diğer kehanet yöntemlerinden çok daha yoğun olduğu için zor bir yöntemdir. Eski Mısır'da çok uygulanan bir usuldü.

Daha pek çok yöntemi saymak mümkündür. Hatta bunlardan pek çoğu günümüzde de uygulanıyor olabilir, ama asıl olan, bu işin hangi maksatla yapıldığıdır.
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
18 Kasım 2008       Mesaj #4
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Kehanet türleri

Kehanetler akılsal ve sezgisel olmak üzere başlıca iki bölüme ayrılır.

Akılsal kehanetlerin başlıcaları astroloji, el falı (şiromansi), I-Ching, kahve falı, numeroloji, Tarot, yazıyı inceleme (grafoloji) ya da yüz hatlarını inceleme (fizyonomansi) olarak sayılabilir.

Sezgisel olanlar asıl kehanetleri teşkil ederler. Bunlar duygu olarak, fikir ve zihni aniden aydınlatan önceden biliş (prekognisyon) şeklinde ifade edilmektedir. Bu bir medyumluk türüdür ve burada herhangi bir biçimde aklı kullanma ve mantık yürütme söz konusu değildir. Bu gibi kehanetlerden bazıları akla ters düştüğü için zihin tarafından reddedilse bile yine de gerçekleşmektedir.

Sezgi ve durugörü, kehanetin esasını oluşturmaktadır. Haberci rüyalar, vizyonlar, gelecekte olacakları bilme (premonisyon) bu gruba girerler.

Akılsal yöntemlerle kehanette bulunanların çoğunda, kullandıkları yöntemlerin de etkisiyle sezgiler açılabilir, durugörü yeteneği gelişebilir. Kişi astroloji, el falı, grafoloji, tarot, jeomansi, vb. herhangi bir yöntemle geleceği öğrenmeye çalışıyor olabilir. Ancak şayet önünde çizmiş olduğu horoskop, incelediği yazının ya da avuç içi çizgilerinin formu, açmış olduğu kartın üzerindeki sembolik resim ya da toprak üzerindeki o şekiller, kendisi için bir konsantrasyon vasıtası oluyor ve bir zaman-mekan ötesine taşma hali meydana getiriyorsa (örneğin Nostradamus böyle transa girerdi) o zaman kişi gerçek kehanetle meşgul oluyor demektir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Aralık 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KEHANET NEDİR?


Hepiniz bi düşünsenize geleceği gördüğünüzü sizce güzel olur muydu?
HAYIR
Her anı her zaman diliminde yaşamak güzeldir bir yandan kehanetle ilgili yazıları okurken keşke bende o insanlardan olabilsem diyorum ama sonra kendi dünyamda ufak bi gezintiye çıknca hayatın böyle çok daha eğlenceli olduğunu seziyorum.
KEHANET NEDİR Kİ belkide aramızda geleceği görebilen insanlar var belki de onlara çok yakınız ne dersiniz şöyle bir aklınızdan geçirin bakalım etrafınızda tuhaf insanlar var mı?doğrusu herkezin kendine göre farklılıkları vardır ama fark edilicek kadar farklı insanlar milyonda 1 tane olur onlarında bize denk geleceğini sanmam bence yinede siz bi söylediklerimi şöyle bir aklınızdan geçirseniz iyi olur.bunları yazdım ama inanın sizlerinkindende sade bir yaşam tarzım var.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
21 Aralık 2009       Mesaj #6
Avatarı yok
Yasaklı
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

KEHANET NEDİR?


Hepiniz bi düşünsenize geleceği gördüğünüzü sizce güzel olur muydu?
HAYIR
Her anı her zaman diliminde yaşamak güzeldir bir yandan kehanetle ilgili yazıları okurken keşke bende o insanlardan olabilsem diyorum ama sonra kendi dünyamda ufak bi gezintiye çıknca hayatın böyle çok daha eğlenceli olduğunu seziyorum.
KEHANET NEDİR Kİ belkide aramızda geleceği görebilen insanlar var belki de onlara çok yakınız ne dersiniz şöyle bir aklınızdan geçirin bakalım etrafınızda tuhaf insanlar var mı?doğrusu herkezin kendine göre farklılıkları vardır ama fark edilicek kadar farklı insanlar milyonda 1 tane olur onlarında bize denk geleceğini sanmam bence yinede siz bi söylediklerimi şöyle bir aklınızdan geçirseniz iyi olur.bunları yazdım ama inanın sizlerinkindende sade bir yaşam tarzım var.

Allah'ın, geleceği bilme yeteneğini insanlara vermemesinde mutlaka bir hikmet vardır eğer isteseydi bildirirdi.Geleceği bilerek yaşamak çok zor olurdu,özellikle bir noktadan sonra hayat çekilmez hale gelir ve kaos yaşanırdı.Ayrıca dünyanın neresinde olursa olsun gerçek anlamda geleceği görebilen ya da görüyorum diyen insanların bulunduğunu sanmıyorumdur;Çünkü Allah bildirmediği sürece ,geleceği kimse bilemez;tahmin bile edemez.içe doğma,sezgi, altıncı his gibi durumlar olabilir; ama bu gibi durumları geleceği görme diye niteleyenler vardır ve sonrada adına kehanet deyip kendilerini kahin sınıfına koyuyorlar.Bu durumlar geçicidir; Ama geleceği görmek çok daha ayrı ve ciddi bir olaydır kimseninde geleceği görmesi mümkün değildir.Geleceği görmenin diğer bir adı da gaybı bilmektir ve gaybı da Allah'tan başka kimse bilemez.

Benzer Konular

27 Mart 2012 / KisukE UraharA Edebiyat
24 Ocak 2012 / Aragorn86 Arşive Kaldırılan Konular
30 Mart 2008 / Gabriella X-Sözlük