Arama

Obsesif Kompulsif Bozukluk - Sayfa 2

Güncelleme: 9 Mart 2017 Gösterim: 51.892 Cevap: 16
pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
15 Mayıs 2011       Mesaj #11
pesimist - avatarı
Ziyaretçi
Obsesif-Kompulsif Tedavisi
Yapılan çalışmalarda insan beyninde mutluluk kimyasallarından biri olan serotonin maddesinin seviyesinin ve etkinliğinin azalması sonrasında obsesif kompülsif bozukluğun gelişebildiği tespit edilmiştir. Bu konudaki çalışmalar devam etmektedir, ancak şu an bu verilerden hareketle serotonin maddesinin etkinliğini artıran ilaçlar tedavide kullanılmaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar

İyi ve doğru bir ilaç tedavisiyle hastaların yaklaşık % 60’ı tedavi edilebilmektedir. Ancak tedavi sürecinde hastaların dikkat etmesi gereken husus tedavi etkinliğinin geç başlaması hususudur. Etkinin başlaması ve olgunlaşması için 2-3 aylık bir süre gerekmektedir. O yüzden bu sürenin göz önünde bulunulması ve sabırla tedaviye devam edilmesi çok önemlidir.
İlaç tedavisi tek başına yeterli olmazsa ilaveten elektroşok ve Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMU) tedavisi de devreye sokulmalıdır. Son yıllarda transkraniyal manyetik uyarım denen bir tedavi yöntemi saplantı hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır. Türkiye’de ilk ve tek manyetik uyarım cihazını bünyesinde bulunduran Memory Center’da uygulanan hastalarda ümit edici sonuçlar alınmaktadır.

Son yıllarda yapılan uygulamalara göre ilaç-elektroşok-manyetik uyarım tedavisine bilişsel ve davranışçı terapi yöntemleri ilave edildiğinde tedavi şansı % 70-80’e çıkmaktadır. Davranışçı tedavilerde de üzerine gitme, dikkati başka yöne çekme, stresle mücadeleyi öğrenme ve “bio-feedback” gibi yöntemler uygulanmaktadır.

Bilinmesi gereken en önemli konu bu durumun üzerine gidildiği taktirde tedavisinin yapılması mümkündür. Kişinin sebat etmesi büyük önem arz etmektedir.
Son düzenleyen Safi; 22 Ekim 2016 01:33
adsız - avatarı
adsız
VIP VIP Üye
27 Aralık 2013       Mesaj #12
adsız - avatarı
VIP VIP Üye
Özellikle son on yılda ortaya çıkan bilimsel veriler, hastalığın kökeninin beynin bazı bölgeleri arasındaki bozulmuş iletiden kaynaklandığını göstermiştir. Beynimizin ön bölgesinde yer alan orbitofrontal korteks denilen bir bölge ile beyinciğin üzerinde yer alan bir bölge olan kaudat çekirdek arasında artmış bir iletimden bahsedilebilir. Bu aktivite artışı nedeniyle herkeste var olan takıntılar devamlı zihne gelir ve bastırılabilmesi mümkün olmaz. Hastalığın nedeni biyolojik olmakla birlikte herkeste ne tür takıntıların ortaya çıkacağını belirleyen şey her bireyin kişilik özellikleridir. Hasta olmadan önce de titiz olan bir kişide olasılıkla temizlik ve aşırı el yıkama şeklinde ortaya çıkan hastalık, günlük hayatında güvensiz ve evhamlı olan bir başkasında şüphecilik ve kontrol etme şeklinde görülebilir. Mükemmeliyetçi bir kişide de simetri obsesyonu ortaya çıkabilir.

Sponsorlu Bağlantılar
Sıklığı nedir, hangi yaşlarda en sık görülür?
Günlük hayatta insanların büyük kısmının rahatsız edici olmayan belirli takıntıları vardır, ancak bu insanlar sağlıklı kişilerdir. Yukarıda bahsettiğimiz hastalık düzeyinde takıntı yani obsesif kompülsif bozukluğun toplumda yaklaşık olarak %2-3 oranında gözüktüğü bilinmektedir. Bir başka deyişle her yüz kişinin 2 veya 3’ü tedavi görmesi gerekecek düzeyde takıntılıdır. Hastalık en çok 20’li yaşlarda ortaya çıkar. Erken başlangıçlı olanlarda erkeklerde, daha geç başlangıçlı olanlarda ise kadınlarda daha sıktır.

Tedavisi mümkün müdür ve nasıldır, hastaların ne kadarı iyileşir?
Tedavisi mümkündür. Tedavi belirli bazı ilaçlar ile birlikte ‘davranışçı’ psikoterapi denilen özel bir tekniğin uygulanmasından ibarettir. Aynı zamanda depresyon tedavisinde de kullanılan ve beyinde ‘serotonin’ adı verilen bir hormonun düzeyini arttırmak yoluyla etki eden bir grup ilaç obsesif kompülsif kişilerin de tedavisinde iyi sonuç vermektedir. Ancak bu ilaçların depresyon tedavisine kıyasla daha yüksek dozda(2-3 kat) ve daha uzun süre kullanılması gerekmektedir. Tedavinin olumlu etkileri ancak tedavinin başlamasından birkaç ay sonra ortaya çıkar.

Davranışçı psikoterapi denen yöntemde de kısaca hastaya hastalığın temel doğası hakkında bilgi verilir, hastalığın bir beyin bozukluğundan kaynaklandığını bilmek bile birçok hastayı rahatlatabilmektedir. Takıntılı davranışların ve kompülsiyonların yerine uyuma yönelik ve kişinin hayatını zorlaştırmayan başka davranışlar geliştirilmeye çalışılır. Kişinin iradesinin ve hastalıkla mücadelesinin de en az ilaç tedavisi kadar elzem olduğu anlatılır. Ev ödevleri verilerek, hastalar yavaş yavaş takıntılı davranışlarının veya kompülsiyonlarının üzerine gitmeleri için cesaretlendirilir. İlaç tedavisi ve davranışçı psikoterapinin beraber uygulandığı hastaların %90’a yakını iyi veya orta derecede düzelirler, hayatlarına normal şekilde devam edebilirler, ancak %10 hastada tedaviye yanıt alınamayabilir veya daha da ilerleme olabilir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 22 Ekim 2016 01:33
ömr-ü bahar
psikopat - avatarı
psikopat
Ziyaretçi
21 Mayıs 2015       Mesaj #13
psikopat - avatarı
Ziyaretçi
OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUĞA NE NEDEN OLUR?
Biyolojik faktörler: Beyin karmaşık bir yapıdır. Bedenin normal işleyişi için ihtiyaç duyulan, nöron adı verilen milyarlarca sinir hücresi vardır. Nöronlar elektrik sinyalleri yoluyla iletişim kurar. Nörotransmiter adı verilen kimyasallar bu sinyallerin nörondan nörona iletilmesine yardım eder. Araştırmalar serotonin adı verilen nörotransmiterin seviyesinin düşmesi ile Obsesif Kompulsif Bozukluk gelişimi arasında bir bağlantı saptamıştır. Serotonin dengesizliğinin ebeveynden çocuğa geçtiğine dair kanıt da vardır. Bu da obsesif-kompülsif bozukluğun genetik olabileceğinin göstergesidir. Ayrıca beynin belirli bölgeleri serotonin dengesizliğinden etkilenir, bu da OKB’ye yol açar. Bu problemin, beynin sağduyu ve planlama ile ilgili bölgeleri ve bedensel hareketleri içeren mesajları süzen bölgeleriyle bağlantılı olan beyin yolaklarıyla alakalı olduğu görülür.
Araştırmalar Streptokok bakterisinin neden olduğu belli bir tür enfeksiyon ile Obsesif Kompulsif Bozukluk arasında bir ilişki de saptamıştır. Eğer bu enfeksiyon nükseder ve tedavi edilmezse,Obsesif Kompulsif Bozuklu gelişimine ve çocuklarda diğer bozukluklara sebep olabilir.

Çevresel faktörler: Bazı çevresel stres yaratıcı faktörler OKB’yi tetikleyebilir. Belirli çevresel faktörler ise kişide var olan bu rahatsızlığı kötüleştirebilir. Bunlar;
  • Taciz
  • Yaşamsal değişiklikler
  • Hastalık
  • Sevilen birinin ölmesi
  • İş veya okulla ilgili değişiklikler veya problemler
  • İlişkiyle ilgili kaygılar
OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK TEŞHİSİ
Obsesif Kompulsif Bozukluk için laboratuvar testi yapılmaz. Doktor hastanın ritüellere ayırdığı zaman da dahil olmak üzere hastanın belirtilerini değerlendirerek teşhisini koyar.

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK TEDAVİSİ
Obsesif Kompulsif Bozukluk kendi kendine geçmez, bu yüzden tedavi edilmesi önemlidir. En iyi tedavi yöntemi ilaç ve bilişsel davranış terapisidir.

Obsesif Kompulsif Bozukluk Bilişsel davranış terapisi:
Bilişsel davranış terapisinde hedef, obsesif-kompülsif bozukluğu olanların ritüellerini gerçekleştirmeden korkularıyla yüz yüze gelmelerini ve anksiyetenin azaltılmasını sağlamaktır. Bu terapi obsesif-kompülsif bozukluğu olanlarda sıkça görülen abartılmış veya felaketler içeren düşünceleri azaltmaya da odaklanılır.

Obsesif Kompulsif Bozukluk İlaç tedavisi: Trisiklik antidepresanlar, selektif serotonin geri alım inhibitörleri OKB tedavisinde yardımcı olabilir. Hastaların ilaç ve bilişsel davranış terapisine cevap vermedikleri şiddetli vakalarda Eloktrokonvulsif Terapi (EKT) veya beyin cerrahisi kullanılabilir

Obsesif kompulsif bozuklukta Sürekli tedavi sonucunda hastalar normal veya normale yakın yaşam sürerler. Erken teşhis her zaman tedavi süresini azaltır.
Son düzenleyen Safi; 22 Ekim 2016 01:35
zirzop psikolog - avatarı
zirzop psikolog
Ziyaretçi
14 Nisan 2016       Mesaj #14
zirzop psikolog - avatarı
Ziyaretçi
Obsesif Kompulsif Bozukluk ve Anksiyete

‘’ Bir düşünceden korkuyor olmanın bir nesneden (örneğin bir hayvandan) korkuyor olmaktan önemli bir farkı, düşüncelerden kaçınmanın daha zor ol­masıdır’’
Mehmet Z. Sungur

Anksiyete ya da günlük dildeki ifadesiyle kaygı, bunaltı, sıkıntı, bize rahatsızlık verecek, varlığımızı tehlikeye atacak bir durum, bir uyaran (stimulus) karşısında ya da böyle bir durumun, uyaranın varlığına ilişkin geliştirdiğimiz bir düşünce, inanç karşısında vücudumuzun ve zihnimizin geliştirdiği doğal bir tepkiler bütünüdür. Bunun hayatımızı devam ettirebilmemizde önemli bir rolü vardır. Ancak anksiyete yüksek düzeylerde olduğunda bu işlevini gerçekleştirmek yerine bizi atıl kılar, gündelik hayatımızı sürdürmemizi engeller ve hatta bazen üzerimize hızla gelen bir araba karşısında verdiğimiz donup kalma tepkisinde olduğu gibi tehlikeye atar.

Obsesif Kompulsif Bozukluk hem bir cins anksiyete bozukluğudur, hem kişide anksiyetenin giderek artmasına yol açar. Türkçeye bazen takıntı bazen saplantı olarak çevrilen obsesyon, kişinin elinde olmadan aklına gelen, onda anksiyete oluşturan, ısrarlı, inatçı, tekrarlayıcı, rahatsız edici düşüncelere, imajlara ve dürtülere işaret eder. Başlangıçta kişi bu dürtülerle, imajlarla, düşüncelerle baş etmek için bir takım ritüeller gerçekleştirir. Rahatsızlıkla baş etmek için gösterilen davranışlar obsesyonların tetikleyicisi haline gelir. Bu da obsesif düşüncenin akla geliş sıklığını artırır. Türkçeye zorlantı[iii] olarak çevrilen kompulsiyon, kişiye rahatsızlık veren, zihne takılan ve kovulamayan düşüncelerin oluşturduğu kaygıyı azaltmak, bir takım felaket ya da kötülüklerden korunmak, kaçınmak için katı bir biçimde kişinin uymak zorunda hissettiği belirli kurallara göre uygulanması yapılan ritüellere, davranışlara veya zihinsel etkinliklere denir. Bu etkinlikler kişinin obsesyonlarını etkisizleştirme, yansızlaştırma yani nötralize etmeye çalışması sonucudur.
Ad:  10.jpg
Gösterim: 455
Boyut:  31.4 KB

Kısaca OKB olarak adlandırılan Obsesif Kompulsif Bozukluğunun nerden kaynaklandığına ilişkin kesin bir bilimsel açıklama henüz elde edilememiştir. Buna karşın OKB’nin nasıl sürdüğüne ve tekrar ettiğine ilişkin yetkin bilimsel teorik açıklamalar mevcuttur. Bu teoriler OKB’nin psikoterapi ile iyileştirilmesinde kılavuz rolü oynamaktadırlar. OKB, serotonin geri alım inhibitörü ilaçlarla da tedavi edilmektedir. İlaç tedavisinde kullanılan anti- depresanlar genellikle yüksek dozdadır ve etkili olabilmeleri için hekimin öngördüğü süre boyunca kullanılmaları şarttır. Psikoterapi ve ilaç tedavisi birbirine alternatif olabileceği gibi birbirini tamamlayıcı da olabilir. OKB tedavisinde en yaygın ve etkili psikoterapi Kognitif Davranışçı Terapidir[iv].

OKB'li kişiler zihinlerini işgal eden düşüncelerinden rahatsız olurlar, obsesyonlarının ve kompulsiyonlarının abartılı olduğunun farkındadırlar. Bazen düşüncelerinden utanç duyarlar ve bu da onların yardım görme talebini ketler. Bu kişiler, genellikle birkaç tip obsesyon ve kompulsiyona maruzdurlar. En yaygın obsesyon, mikrop kapma, bulaşma obsesyonudur. Saldırgan düşünceler de yaygındır. Bunu yaygınlık açısından simetri ve tam düzen obsesyonu izler. En yaygın kompulsiyon, kontrol etmedir. Yıkama ve sayma ritüelleri de yaygındır. Değişik ülkelerde yapılan araştırmalar OKB’nin genel nüfusta yaygınlığını % 2,5 ile %2,9 arasında vermektedirler. Mayerovitch ve arkadaşları tarafından yapılan bir araştırma OKB’li kişilerin sadece %37’sinin bir hekime başvurduğunu öne sürmektedir. OKB genellikle ergenlik döneminde başlamasına rağmen daha sonraki yaşlarda da ortaya çıkabilmekte, 7 yaştan küçük çocuklarda bile görülebilmektedir. Yapılan bir araştırma OKB ile birlikte sıklıkla teşhis edilen depresyonun OKB’nin bir sonucu olduğunu ileri sürmektedir.
Araştırmacılar Obsesif Kompulsif Bozuklukları;
  • Mikrop kapma, bulaşma/ Temizlik
  • Saldırganlık / Kaçınma
  • Kuşku/Kontrol
  • Simetri, düzen
gibi belirli başlıklar altında toplama eğilimindedirler. Lee ve Kwon, obsesyonları, otojen yani kendi kendine hâsıl olan yani kendi kendine oluşan herhangi bir uyarana gereksinim duymadan ortaya çıkan ve reaktif, tepkisel, tepkiyle oluşan olarak iki kategoriye ayırmışlardır. Her hangi gözlemlenebilir ya da tanımlanabilir bir uyarandan, tetikleyiciden bağımsız olarak, ansızın kişinin aklına düşen otojen obsesyonlar, cinsel, saldırganlık içeren ve kişi tarafından ahlak dışı olarak değerlendirilen obsesyonları içerirler. Bu obsesyona maruz kalan kişiler düşüncelere aşırı bir önem vermek eğilimindedirler. Düşünmek ile yapmak bu kişiler için aynı anlama gelmektedir[v]. Bu yüzden düşüncelerini kontrol altına alma onlar için çok önemlidir. Örneğin, çocuğuna herhangi bir şekilde zarar vereceği obsesif düşüncesine sahip bir ebeveyn, çocuğuyla yalnız kalmamaya, ona çok yakın olmamaya, ona zarar verebileceği aletlerden uzak durmaya özen gösterecek, kaçma ve kaçınma tutumları geliştirecektir. Bu stratejiler reaktif obsesyona sahip kişilerde değişiktir çünkü obsesyonların içerikleri ve yol açtıkları kognitif( bilişsel) süreçler değişiktir. Gerçekçi bir tetikleyici-uyaran(stimulus) tarafından harekete geçirilen reaktif obsesyonlara “akılcı’’ eylemlerle cevap vermek mümkündür. Bu kişiler daha çok abartılı bir sorumluluk duygusuyla hareket edeceklerdir. OKB’li kişilerin sorumluluklarına ilişkin duyarlılıkları potansiyel tehlikeleri, zarar olasılığını aşırı değerlendirmelerine, zarara karşı koyma, tehlikeyi etkisizleştirme, nötralize etme çabalarını arttırmaya zorlar. Otojen obsesyonları olan kişilerin kaçınma tutumlarının aksine bu kişiler obsesif düşünceleriyle karşı karşıya gelme, mücadele etme tutumlarını geliştireceklerdir. Lee ve Kwon, bu stratejiler arasındaki farkı otojen obsesyonların daha az kabul edilebilir ve daha çok utanç ve suçluluk duygusu verici oluşlarıyla açıklamaktadırlar.

OKB semptomlarının şu ya da bu tarzda sınıflandırılmasının önündeki en büyük engel bir ve aynı kişide bunların değişebiliyor olmasıdır. Aynı zamanda, her psikolojik rahatsızlık son derece kişiye özgüdür. Goodman ve arkadaşlarının 76 çocuk ve ergenle 2 ile 7 yıl boyunca, semptomların zaman içinde bileşimlerin değişip değişmediğine ilişkin yaptıkları bir araştırma, hiçbir katılımcının aynı semptom bileşimini (konstellasyonunu) göstermediğini ortaya koymuştur. Bununla birlikte araştırmacılar ritüellerin, korkuların değişmesine karşın obsesyonların benzer kaldığına ve yetişkinlerde de göreceli olarak semptomların aynı kaldığına dikkat çekmişlerdir.
Bu noktaları göz önünde bulundurarak, obsesyonların ve kompulsiyon bir listesini yapabiliriz. Bu liste bütün obsesyonları ve kompulsiyonları içermemektedir.
Belli başlı obsesyonlar şunlardır;
Saldırganlık içeren obsesif düşünceler
  • Başkalarına zarar vermekten korkmak
  • Şiddet ve korkunç şeyler içeren imajlar(görüntüler) görmek
  • Birini istemeden (gayri ihtiyarı olarak) balkondan atmaktan ya da bir arabanın, metronun önüne itmekten korkmak
  • Kendini istemeden hoş karşılanmayacak bir durumun içine kendini sokmaktan korkmak
  • Dürtüsel olarak bir şey çalmaktan korkmak
  • Dikkatsiz olmak yüzünden başkalarını yaralamaktan korkmak
  • Kendinin hatalı bir tutumundan dolayı korkunç bir olayın olmasından korkmak
Mikrop kapma, hastalanmaya ilişkin obsesif düşünceler
  • Dışkı, idrar, tükürük gibi şeylerden iğrenme ve meşgul olma
  • Kir, mikrop, toz gibi şeylerle meşgul olma
  • Çevreden gelebilecek bulaşıcı-radyasyon gibi, -kanserojen maddeler gibi şeylerle aşırı derede meşgul olma
  • Ev temizliği ile ilgili deterjan, çamaşır suyu gibi malzemelerle aşırı meşgul olma
  • Bulaşıcı bir şeyden dolayı hasta olmak düşüncesiyle meşgul olma
  • Bir hastalığı başkalarına bulaştırma düşüncesiyle meşgul olma
  • Yaygın bir hastalığa yakalanmış olma düşüncesiyle meşgul olma
Cinsel içerikli obsesyonlar
  • Kişinin kendine, yaşına toplumsal konumuna yakıştıramadığı, cinselliğe ilişkin kabul edemediği, sapıkça ya da yasaklanmış düşüncelere, imajlara, dürtülere sahip olma
  • Ötekilere karşı cinsel şiddet ve saldırganlık içeren davranışlarda bulunmaktan korkma
Biriktirme ve Koleksiyon içerikli obsesyonlar
  • Hiçbir şeyi atamama( bazen mutfak çöpü de dahil)
  • Nedensiz ve amaçsız hiçbir zevk ya da özel ilgi konusu olmayan şeyleri biriktirme
Dinsel içerikli obsesyonlar
  • Kutsal şeylere saygısızca davranmaktan, zarar vermekten korkma
  • Elinde olmadan günah işlemekten korkma
  • Ahlaki ve dinsel inanca ters davranmaktan aşırı derecede korkma
Simetriye ve mükemmel düzenliliğe ilişkin obsesyonlar
  • Bu obsesyonlar büyülü düşünce (örneğin şeyler olmaları gereken yerde değilse uğursuz bir şeyler olacağı düşüncesi gibi) içerebileceği gibi içermeye de bilir. Simetri ve düzenlilik önemli bir meşgaledir.
Belli başlı kompulsiyonlar, ritüeller şunlardır;
Yıkama ve temizleme ritüelleri
  • Aşırı ya da ritüelleşmiş bir tarzda el yıkama
  • Ritüelleşmiş vücut bakımı ya da aşırı yıkanma, diş fırçalama
  • Mikrop kapmamak için çeşitli aşırı önlemler almak
Kontrol ritüelleri
  • Kapıları, kilitleri, gaz ocağını, elektrikli aletleri ya da arabanın el frenini kontrol etme ve benzeri tutumlar
  • Çevrede başkalarına zarar verebilecek bir şeyler olup olmadığını kontrol etmek
  • Çevrede kendine zarar verebilecek bir şeylerin olup olmadığını kontrol etmek
  • Herhangi bir felaketin ya da kötü bir durumun ortaya çıkıp çıkmayacağını kontrol etmek
  • Yanlış yapıp yapmadığını kontrol etmek
  • Hasta olup olmadığını kontrol etmek
Tekrar ritüelleri, kompulsiyonlar
  • Yeniden okuma ya da yeniden yazma ritüelleri
  • Rutin gündelik etkinliklerin tekrarı; çıkmak, tekrar girmek, tekrar çıkmak,tekrar girmek gibi
Düzen ve düzenleme/toplama kompulsiyonları
  • Eşyaları, şeyleri bir düzene koyma
  • Elbiseleri düzenleme, toplama
Koleksiyon kompulsiyonları
  • Eski gazeteleri, çöp torbalarını biriktirme
  • Çöpleri ayıklayarak saklamak, biriktirmek
  • Gerekli gereksiz her şeyi biriktirme
Çeşitli ritüeller
  • Sayma ve kontrol dışı zihinsel ritüeller
  • Her şeyin bir listesini yapma
  • Şeylere dokunma, vurma ya da sürtme
  • Göz kırpma ya da sabit bir şekilde bakma
  • Ritüelleştirilmiş yeme davranışları
  • Trikotilomani yani saçları ya da kaşları yolma
Bütün bu obsesyonların ve kompulsiyonların birçoğu hemen herkesin sahip olabileceği şeylerdir. Bunun da ötesinde, bir davranış, bir tutum ya da ritüeller yalnızca tek bir anlam taşımazlar, sadece tek bir şeye işaret etmezler ve tek bir amaca yönelik değillerdir. Artlarında özellikle tek bir düşüncenin olduğunu da iddia edemeyiz. Bu durumda normal olan ile patolojik olan (hastalıklı olan) arasındaki ayrım, bu düşüncelerin ve davranışların kişinin gündelik hayatını ne kadar etkilediği, onun ne kadar zamanını aldığı ve hatta bazen kişinin bunlardan ne kadar rahatsız olup olmadığında yatmaktadır.

OKB’li kişiler, kendi düşünce süreçlerine odaklı, düşüncelerini izlemede ısrarlıdırlar. Bu duruma, abartılı tehlike algısı, mükemmeliyetçilik, belirsizliğe tahammülsüzlük, abartılmış sorumluluk, düşüncelerin kontrol edilebileceğine dair inanç, düşüncelere aşırı önem verme (düşünce-eylem kaynaşması örneğin çocuğuna zarar vereceği düşüncesine sahip olma, çocuğuna zarar vereceği anlamına gelmesi) eşlik eder.

Amerikan Psikiyatri Derneğinin DSM diye adlandırılan istatiksel tanı elkitabına göre bir tanı ölçütü bu düşüncelerin davranışların kişinin günde en az bir saatini almasıdır. Bu mutlak bir ölçüt değil mülakata (konsensüse) dayalı bir ölçüttür. Bir takım düşüncelerin, davranışların, tutumların kişinin gündelik hayatını devam ettirmesine engel oluşturmasına dikkati çekmektedir. Bunun yanı sıra kişinin içinde bulunduğu toplumsal bağlam ve aile içerisindeki konumunu da hesaba katmak gerekir.
OKB’ li olup olmadığımıza kendi başımıza karar vermektense bir uzmanın görüşünü almak ve ondan yardım talep etmek sağlıklı bir tutum olacaktır. Çünkü kendimizde gözlemlediğimiz belirtilerin bir başka rahatsızlığın semptomları olma olasılığı vardır. Örneğin, depresyonda da takıntılı, zorlayıcı düşünceler vardır.[vi] Öte yandan kendi kendimizde ya da bir yakınımızda zihinsel bir hastalığın, rahatsızlığın bulunduğuna ya da bulunmadığına karar vermek zordur.
OKB’nin teşhis kriterleri esasen bir yüzyıldan beri değişmemiş olan klinik gözlemlere ve betimlemelere dayanmaktadır.

Obsesyonları 4 kriterle ayırt edebiliriz:
  • Obsesyonlar zihne beklenmeden gelen ısrarla, tekrar eden, inatçı dürtüler, imajlar ve düşüncelerdir. Bunlar ahlaki açıdan rahatsızlık vericidirler. Kişinin değer sistemi ve yargılarıyla çelişirler. Belirgin bir şekilde kaygıya ve huzursuzluğa yol açarlar.
  • Bu imajlar, dürtüler, düşünceler sadece gündelik hayatın sorunlarına(para, iş, görünen sağlık sorunlarına) ilişkin aşırı endişeli olmakla ilişkili değillerdir.
  • Kişi bu imajları, dürtüleri, düşünceleri bastırmaya, atmaya, unutmaya ya da onları bir başka düşünce ya da eylemle etkisiz hale getirmeye, yansızlaştırmaya, nötralize etmeye çalışır.
  • Obsesyonlara sahip kişiler bu dürtülerin imajların düşüncelerin onlara dışarıdan dayatılmadıklarını, kendi zihinlerinin ürünü olduklarını tanırlar.
Kompulsiyonları 2 kriterle belirleyebiliriz:
Kompulsiyonlar, belirli katı kurallara göre yinelenen davranışlar ya da kişinin kendini yapmak zorunda hissettiği zihinsel etkinliklerdir.
  • Bu zihinsel etkinlikler veya davranışlar bir musibeti (felaketi-sıkıntı veren şeyi), korkulan ya da oluşmasından kaygı duyulan bir olayı engellemeye yöneliktirler ama gerçekçi değillerdir yani olayların gelişimi üzerine pek bir etkileri yoktur.
Bazı ağır hastalar ve çocuklar, rahatsızlığın gelişiminin belirli bir aşamasında obsesyonlarının ve kompulsiyonlarının akılcı olmadığını ve aşırı olduğunu kabul etmezler. Bazı kişilerde bu davranış ve tutumları gerçekleştirmekte herhangi bir engelle karşı karşıya kalmadıklarından ve gündelik hayatlarının bir parçası haline geldiğinden ve sosyal ilişkilerini etkilemediğinden (yahut etkiyi hissedemediklerinden) obsesyonlarını, kompulsiyonlarını normal bir durum olarak görürler, içerisinde bulundukları durumdan çok da rahatsız değillerdir. OKB’ye dair "Insight" yani içgörü kişiden kişiye değişir. Aynı şeylerin farklı değerlendirilmesi, algılanması ve anlamlandırılması yani farklı düşünsel ve emosyonel, duygusal süreçlere karşılık gelmesi farklı tutum ve davranışlara yol açar.

Genel olarak anksiyete (kaygı) bozukluklarında biyo-sosyo-kültürel bir yatkınlıktan söz edebiliriz. Bu yatkınlık stres verici bir olay, durumla ateşlenir.

Bu olay, durum gerçekçi olmayan ve sorumluluk algısının artışına yol açacak bir şekilde yorumlanır. Sorumluluk içinde büyülü düşünceyi barındırır yani OKB’li kişiler, olumsuz sonuçlar yaratmaya ya da bu olumsuz sonuçları engellemeye, düşünerek ya da bir takım ritüeller ile muktedir olduklarına inanırlar.

OKB’li kişi, kendi düşüncelerinden ve eylemlerinden de korkar. Düşünce ve eylem kaynaşır. Oluşan tehdit, tehlike algısı ve kendini sorumlu düşünme kaygıya yol açar. Bütün bunları savuşturmak için yansızlaştırma, nötralize etme çabaları ortaya çıkar. Sonuçta kişi hem değerlendirmelerinin doğruluğuna ve olası tehlikelerden sorumlu oluşuna ilişkin inancını pekiştirir.
OKB’li kişiler çevrelerindeki insanları ailelerini de maruz kaldıkları kısır döngünün içine çekmeye çalışırlar. Onlardan kendi yaptıkları ritüelleri yapmalarını ya da gösterdikleri davranışları göstermelerini isteyebilirler. Bu durumda OKB’li kişilere uyum göstererek kaygılarını azaltmaya çalışmanın tam tersi bir sonuca yol açacağını bilmek gerekir. OKB’li kişiler kaygıya katlanamayacaklarını düşünmektedirler eğer çevre de onların kaygılarına dayanamazsa, bu OKB’li kişinin ritüellerine, davranışlarına, obsesyonlarına ilişkin inançlarını pekiştirir, hastalığın süreğenleşmesine katkıda bulunur. Oysa kompulsif davranışların ödüllendirilmemesi gerekir.

Kaynakça:
1. Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur, Obsesif-kompulsif bozukluğun bilişsel-davranışçı tedavisi, Anksiyete Bozukluklarında Son Gelişmeler, 2005, içerisinde
2. Şenormancı, Ö., Konkan, R., Güçlü,O.G, Sungur, M.Z, Obsesif Kompulsif Bozukluğun Metakognitif Modeli, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry 201 2; 4(3):335-349
3. Paul Salkovskis, Fiona Challacombe, Victoria Bream Oldfield, Breaking free from OCD: Overcoming obsessive compulsive disorder with CBT, Vermilion Londra, 2011.
4. Christine Purdon ve David A. Clark, Takıntılarla Başa Çıkma, Psikonet yayınları, 2013.
5. Prof.Dr. Yusuf Alper ve Ark, Herkes İçin Psikiatrie, Gendaş Kültür,2001
6. Ariane Zermatten, Une approche cognitive du trouble obsessionnel- Compulsif, Üniversite de Geneve, 2007.
7. Jean Cottraux, Les ennemis intérieurs: Obsessions et compulsions, Odile Jacop, 2015
8. İsaac M. Marks, Fears, Phobias and Rituals, New York/Oxford, Oxford University Press, 1987.
9. Dr. Yasir ŞAFAK ve ark. , Obsesif Kompulsif Bozuklukta Bilişsel Davranışçı Grup Psikoterapisinin Etkinliğinin Değerlendirilmesi, 2014.
10. Andrian Wells, Cognitive therapy of Anxiety Disorder, Wiley, 1997
11. Robert L. Leahy, Bilişsel Terapi ve Uygulamaları, Litera yayıncılık, 2004
12. Chaloult, L., Goulet, J.,Ngô, T.L., Guide de pratique pour le traitement du Trouble obsessionnel -compulsif (TOC), 2014

[i] Obsesyon Latince obsesio, kuşatma eyleminden, blokajdan gelmektedir. TDK sözlüğü obsesyon için takıntı ve obsesif için de takıntılı denmektedir. Takıntıyı ise ruh bilimi açısından bir şeye hastalık derecesinde düşkünlük olarak açıklamaktadır. Obsesyon daha ziyade bir şey tarafından kuşatılmak, işgal edilmek, sahip olunmak durumuna işaret etmektedir. Psikolojide obsesyon, bir kişinin düşüncesinde hoyratça ve tekrarlanıp duran bir şekilde ortaya çıkan saçma ve yersiz düşünce olarak tanımlanmaktadır. Tanımın kendisi haddinden fazla irade içermektedir oysa obsesyon iradi değildir. Gerçekten obsesyonlar bu kadar absürt ve yersiz olsa kendilerini sürdürme imkanına sahip olurlar mıydı? Kompulsiyon (İngilizce telaffuz) ya da Konpülsiyon (Fransızca telaffuz) sözcüğü TDK’nin sözlüğüne girmemiş olsa da yaygın olarak, kendini tutamazlık, bir hareketi yapmadan edemezlik anlamında kullanılmaktadır. Latince compulsio, zorlama, mecburiyetten gelmektedir. Psikolojide kişinin obsesif düşüncelerini, bu düşüncelerin yol açtığı kaygı ve korkuyu bertaraf etmek için,yansızlaştırmak için giriştiği belirli bir ya da bir seri harekete Kompulsiyon denmektedir.
[ii] Obsesif Kompulsif Bozukluk ve Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu birbirinden tamamıyla ayrı iki rahatsızlıktır ve birlikte görülme oranları sanılabileceğinin aksine nadirdir.
[iii] Prof.Dr. Oğuz Arkonaç tarafından önerildiği iddia edilir. Biz Kompulsiyon terimini tam anlamıyla karşılamadığını düşünmekteyiz.
[iv] Birçok araştırma Obsesif Kompulsif Bozukluğun tedavisinde Kognitif Davranışçı Terapinin etkiliğini desteklemektedir; Steketee 1993, Van Oppen ve Arntz 1994, Abramowitz 1997, Alonso ve ark. 2001, Eddy ve ark. 2004, Houghton ve ark. 2010
[v] Buna düşünce-eylem kaynaşması denmektedir.
[vi] Hastalık hastalığı olarak da tabir edilen Hipokondri OKB kategorisi içerisinde değerlendirilmemektedir. Kendinin hatalı bir tutumundan dolayı korkunç bir olayın olmasından korkmak Mikrop kapma, hastalanmaya ilişkin obsesif düşünceler
Son düzenleyen Safi; 22 Ekim 2016 01:53
neslicayci - avatarı
neslicayci
Ziyaretçi
3 Ağustos 2016       Mesaj #15
neslicayci - avatarı
Ziyaretçi
Obsesif Kompulsif Bozukluk
Obsesif Kompulsif Bozukluk, yineleyici, obsesyon (saplantı) veya kompulsiyonların (zorlantı eylem) görüldüğü, kişinin günlük işlevlerini belirgin olarak etkileyen bir bozukluktur

Obsesyon ve Kompulsiyon nedir?
Obsesyon, kişinin isteği dışında gelen, zihninden uzaklaştıramadığı, belirgin bir kaygıya neden olan, tekrarlayan ve kişiye rahatsızlık veren düşüncelerdir. Kompulsiyonlar ise, bu düşünceleri zihinden uzaklaştırmak ve neden olduğu kaygıyı azaltmak için yapılan yineleyici davranışlar ya da zihinsel eylemlerdir.
Obsesyon ve kompulsiyonlar, genelde birlikte görülürken nadirende olsa obsesyonlar tek başına görülebilir.Bazı durumlarda ise obsesyonların meydana getirdiği kaygıyı gidermek için kişi, belirli bir davranışta bulunmaz, sayı saymak, belirli bir kelimeyi söylememeye çalışmak gibi zihinsel eylemlerle kaygısını gidermeye çalışır.
Ad:  11.jpg
Gösterim: 560
Boyut:  78.5 KB

Sık rastlanan obsesyon ve kompulsiyonlar şunlardır:
Bulaşma Obsesyonu ve Temizlik Kompulsiyonu
Kişinin mikrop, pislik vb. etkenlerle kirleneceğine dair zorlayıcı bir inancı içerir. Bulaşma obsesyonuna sahip kişiler aşırı temizlik yapma gibi kompulsif davranışlar veya kirleneceğini düşündüğü ortamlardan uzaklaşma gibi kaçınma davranışları sergileyebilirler.

Kuşku Obsesyonu ve Kontrol Kompulsiyonu
Bir işin yapılıp yapılmadığından emin olmama düşüncesini içerir. Kişi, kendisi ve yakınlarının güvenliği için gerekli durumların tam olup olmadığından sürekli şüphe duyar ve bu endişesini gidermeye yönelik yaptığı her işi kontrol eder. Örneğin kapı, pencere, ütü ve doğal gazın tekrar tekrar kontrol edilmesi gibi.

Cinsel İçerikli Obsesyonlar
Kişinin kendisine ya da başkalarına yönelik cinsel içerikli düşüncelerini içerir. Obsesyonlar, utanç verici ve kabul edilemez olarak nitelenen cinsel temalarla ilişkili olabilir. Genellikle kişinin hemcinsiyle ya da çocuklarıyla ilgili cinsel içerikli düşünceler ortaya çıkar. Sonuç olarak bu obsesyonlara kontrol ve yıkanma kompulsiyonları eşlik eder.

Dini İçerikli Obsesyonlar
Kişinin dini ve ahlaki değerlere karşı kabul edilemez olarak algılanan düşüncelerini içerir. Kültüre göre değişkenlik gösterebilir. Özellikle dini inançları yoğun yaşayan toplum kesimlerinde sık görülebilir.

Simetri/Düzen Obsesyon ve Kompulsiyonları
Kişinin herşeyin düzenli ve simetrik olması gerektiğiyle ilgili düşüncelerini içerir. Bu obsesyona sahip kişiler çok zaman kaybetmelerine neden olacak şekilde düzenleme gibi kompulsif davranışlar sergilerler.
Bunların yanı sıra, agresyon veya zarar verme obsesyonları, dokunma, sayma, biriktirme ve saklama kompulsiyonları da görülmektedir.
Birçok kişi hastalık olarak değerlendirilemeyecek düzeyde düzenlilik, temizlik, dini ve ahlaki değerler, doğruluk, güvenlik gibi konularla ilgilenir. Ancak bu kişilerde obsesif kompulsif bozukluk var diyebilmemiz için belirtiler kişinin insanlar arası ilişkilerinde ve mesleki işlevselliğinde bozulmaya yol açması gerekir.

Obsesif Kompulsif Bozukluğun nedenleri nelerdir?
Obsesif Kompulsif bozukluğun nedeni tam olarak kesinlik kazanmamasına karşın, genetik nedenler, çevresel etkenler, beyin işlevlerindeki bozulma, çocukluk çağı travmaları, kişilik özellikleri üzerinde durulmaktadır.
  • Genetik nedenler: Yapılan araştırmalar sonucunda obsesif kompulsif bozukluğa sahip hastaların, birinci ya da ikinci derece akrabalarında sık olarak rastlandığından obsesif kompulsif bozukluğun genetik geçişli olduğu düşünülmektedir.
  • Çevresel etkenler: Strese sebep olan bazı çevresel olaylar (Kayıplar, sosyal hayatta yaşanan zorluklar, yakın ilişkilerdeki problemler) kişide obsesif kompulsif bozukluk gelişmesine sebep olurken, bazıları ise hastalığın seyrinin daha kötüye gitmesini etkiler.
  • Nörobiyolojik nedenler: Beyinde sinirler arası iletimi sağlayan nörotransmiter diye adlandırılan kimyasallardan serotonin seviyesinin düşmesi ile OKB gelişimi arasında bir bağlantı saptanmıştır. Ayrıca, obsesif kompulsif bozukluk ile epileptik nöbet, kafa travması, beyin tümörleri, gelişimsel bozukluklar ve multipl skleroz gibi nörolojik bozukluklar arasında ilişki olduğu düşünülmektedir.
  • Çocukluk çağı travmaları: Çocukluk çağı travmalarına maruz kalan bireylerin, ileriki yaşamlarında stres yaşantısı ardından obsesif kompulsif bozukluğun ortaya çıktığı düşünülmektedir.
  • Kişilik özellikleri: Kişilik yapısı titiz, ayrıntıcı, kuralcı, mükemmelliyetçi olan kişilerde obsesif kompulsif bozukluk gelişmesinin daha yatkın olduğu konusunda yapılan araştırmalar mevcuttur.
Hangi sıklıkta ve kimlerde görülür?
Yapılan araştırmalara göre, obsesif kompulsif bozukluğun yaşam boyu yaygınlığı %2-3 olarak bulunmuştur. Ergenlik ve gençlik dönemi en riskli dönemlerdir; fakat okul öncesi çağındaki çocuklar da dahil herhangi bir yaşta görülebilir. Erkeklerde daha erken yaşlarda başlamasına karşın kadınlarda daha çok görülmektedir.

Tedavi
Kişinin aklına gelen her takıntılı düşünce ve tekrarlayarak yaptığı her davranış obsesesif kompulsif bozukluk belirtisi olmayabilir. Bu düşünce ve eylemler kişinin aile, meslek ve sosyal yaşamında önemli işlev kayıplarına yol açıp yaşam kalitesini etkilediği zaman uzmandan yardım alması gerekir. Obsesif Kompulsif bozukluk, profesyonel yardım almadan düzelmenin nadir olduğu, artış ve azalmalarla devam edebilen bir hastalık olmasına rağmen, tedavi oranları diğer birçok hastalığa göre oldukça iyidir. Tedavisi uzun zaman alır ancak tedaviye erken başlanması, kararlı bir şekilde devam edilip takibinin sağlanması tedavinin verimini arttıracaktır. Tedavide hastalığın seyrine, şiddetine ve süresine bağlı olarak ilaç ve psikoterapi birlikte veya ayrı ayrı kullanılmaktadır. Özellikle serotonin geri alım inhibitörleri adı verilen antidepresan ilaçlar obsesif kompulsif bozukluk tedavisinde oldukça önemli bir yere sahiptir. İlaca başlarken ilk günlerde bazı kişilerde hafif bulantı, baş ağrısı, uyku hali gibi yan etkiler görülse de, ilacın tedaviye katkı sağlaması için kullanımına devam edilmesi gerekir. Ayrıca, obsesif kompulsif bozukluk belirtilerinin tekrarlamaması için iyileşme sürecine girilse bile doktorla görüşmeden ilaç kullanımı bırakılmamalıdır.
Obsesif kompulsif boukluğun, psikoterapi ile tedavisinde bilişsel davranışçı terapi önemli yer tutmaktadır. Temel amaç, kişide kaygı uyandıran obsesyonlarla, kaygıyı azaltmak için geliştirdiği kompulsiyonları ortadan kaldırmaktır. Bunun için kişide obsesyonlara neden olan kalıplaşmış, çarpıtılmış, otomatik düşünceler (temel düşünce ve inançlar) yerine işlevsel düşünceler geliştirmesine yardımcı olarak, kompulsiyonlarla başa çıkması sağlanır. Terapide düşünce, duygu ve davranışlar arasındaki ilişkiler konuşulur.
Son düzenleyen Safi; 22 Ekim 2016 01:54
kenan23 - avatarı
kenan23
Kayıtlı Üye
15 Ağustos 2016       Mesaj #16
kenan23 - avatarı
Kayıtlı Üye
Obsesyon, kişinin zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülerdir. Kişinin isteği dışında gelirler, kişi tarafından mantıkdışı olarak değerlendirilirler ve yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa yani anksiyeteye neden olurlar.

Kompulsiyon, obsesyonların neden olduğu yoğun sıkıntı ve huzursuzluğu azaltmak ya da ortadan kaldırmak üzere yapılan yineleyici davranış ve zihinsel eylemlerdir.
Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB), obsesyon adı verilen takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan bir ruhsal hastalıktır:

Sık sık, siz istemeden gelen, birtakım düşüncelerinizin, eyleme iten itkilerinizi ya da imgelerinizin (hayallerinizin) olduğu oluyor mu?
Siz istemeden gelen bu düşüncelerinizden, eyleme iten itkilenizden ya da imgelerinizden (hayallerinizi) kaçınmak ya da bunların yarattığı gerginliği azaltmak için yapmaya zorlandığınız birtakım eylemler var mı?
İstenmeden gelen düşüncelerinizi, el yıkama ya da kapıyı kilitleyip kilitlemediğini denetleme gibi birtakım yineleyici davranışlarla ya da sayı sayma, dua etme ya da bir takım sözcükleri içinden yineleme gibi yineleyici zihinsel eylemlerle ortadan kaldırmaya çalışıyor musunuz?
Bunlara benzer davranışlarınız ya da eylemlerinizin olduğu oluyor mu?
Böyle yapmanızın, yaşadığınız gerginliği azaltacağını ya da başınıza gelmesinden korktuğunuz olayları önleyeceğini düşünüyor musunuz?
Yanıtınız evetse, bu yaşantılarınız ya da davranışlarınız ailenizle ya da arkadaşlarınızla aranızda, işyerinde ya da başka bir ortamda belirgin bir soruna neden oluyorsa çok zaman geçmesini beklemeden bir uzmana başvurunuz.
Son düzenleyen Safi; 22 Ekim 2016 01:36
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
9 Mart 2017       Mesaj #17
Avatarı yok
Yasaklı

Obsesif Kompulsif Bozukluğa Sahip İnsanların Dürtüleriyle Başa Çıkamamalarının Nedeni!


Yeni bir araştırmanın öne sürdüğüne göre, obsesif kompulsif bozukluğa (OKB) sahip insanlar, hangi tür uyarıcıların gerçekte güvenli olduğunu öğrenme yetersizliği yüzünden, tekrarlı dürtüleriyle başa çıkmakta zorlanıyorlar. OKB, insanların, tekrarlı şekilde belirli görevleri gerçekleştirmeye veya belirli düşünceleri düşünmeye mecbur gibi hissettikleri bir bozukluktur. Bu inatçı rutinler, ‘ritüel’ olarak adlandırılır, ve bilim insanları, bu davranışların devam ettiğini, çünkü OKB’li insanların, durumların ne zaman endişe verici olmadığını öğrenmekte zorlandıklarını düşünüyor.

İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nden sinirbilimci Annemieke Apergis-Schoute şöyle söylüyor: “Bizim yaptığımız çalışma, OKB’li insanların neyin güvenli olduğunu öğrenirken, beyinlerinde bir şeylerin yanlış gittiğini öne sürüyor ve bu durum, güncel koşullar altında tehditleri algılayış şekillerini etkiliyor.” Apergis-Schoute ve takımı, OKB hastalarının beyin faaliyetini ve anksiyete tepkilerini, bu duruma sahip olmayan insanlardan alınan ölçümlerle karşılaştırdıkları bir öğrenme deneyi yürüttüler.

Güvenli Olup Olmadığını Hiç Bilmemek!


OKB’nin, ABD’deki yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 1’ini etkilediği tahmin ediliyor. Bu bozukluk, insanları tekrar tekrar ellerini yıkamaya, veya kapıların kilitli ve cihazların kapanmış olduğunu kontrol etmek gibi şeyler yapmaya zorluyor. İngiltere’deki Hertfordshire Ortaklık Üniversitesi NHS Vakıf Tröstü’nden takım üyesi olan Naomi Fineberg, New Scientist dergisinde şöyle konuşuyor: “Bu kişiler genelde çok tuhaf değildir. Takıntılar, çoğu insanın mantıklı fakat abartılı olarak anlayacağı türden şeylerdir; örneğin, tuvalete gittikten sonra ellerinizi yıkama ihtiyacı gibi.”

Bu ritüeller tek başlarına zararlı olmayabilse de, genelde anksiyete ile bağdaştırılan davetsiz ve istenmeyen hislerden kaynaklanır, ve günlük etkinlikleri gerçekleştirmede hatırı sayılır bir etkiye sahip olabilirler. OKB’yi tedavi etmenin yollarından biri de, maruz kalma terapisi olarak adlandırılır. Bu tedavide, bu duruma sahip insanlar, tepkilerini kontrol etmek amacıyla anksiyetelerinin kaynağıyla yüzleştirilirler (kirli bir nesneye dokunmak gibi).

Fakat maruz kalma terapisi herkeste işe yaramaz, ve anksiyete tepkilerini kontrol etmeyi öğrenen insanlarda bile bu durumun geçerliliği sınırlı olabilir. Araştırmacılar, maruz kalma terapisinin OKB’yi tedavi etmede neden sadece sınırlı başarıya sahip olabileceğini bulmak amacıyla, bir öğrenme deneyi için 78 insan topladı; gönüllülerin 43 tanesi OKB sahibiydi ve 35 tanesi bir kontrol grubu şeklinde görev yaptı.

Katılımcılardan her birine, iki surattan biri gösterilirken (kırmızı veya yeşil bir surat) onların beyin faaliyetlerini ölçen bir işlevsel manyetik yankı görüntüleme (fMRI) tarayıcısına uzanmaları söylendi. İlk deneyde, katılımcılar kendilerine yeşil surat gösterildiği zaman hafif bir elektrik şoku alacaktı, fakat kırmızıyı görürlerken şok uygulanmayacaktı.Katılımcıların ürettiği ufak miktardaki teri ölçen algılayıcılar, grubun, anksiyeteyi kırmızı surat ile değil, yeşil surat ile ilişkilendirmeyi öğrendiğini gösterdi (onunla beraber gelen elektrik şoklarının bir sonucu olarak).

Fakat araştırmacılar daha sonra yeşil ve kırmızı suratları birbiriyle değiştirdiler, bu yüzden artık kırmızı surat bir elektrik şoku ile beraber geliyordu. Kontrol grubu, yeni ilişkilendirmeleri başarıyla öğrenirken (yeşil, artık güvenli, kırmızı ise kötü), OKB’li katılımcılar, yeşil suratın artık bir tehdit oluşturmadığını kayda geçirmekte daha az başarılıydılar. Katılımcıların, kendilerine artık güvenli olan yeşil surat gösterildiği zamanki beyin faaliyetlerinin ölçümleri, OKB hastalarının, ventromedial prefrontal kortekste daha az faaliyet bulunduğunu gösterdi. Bu bölge, beyindeki güvenlik sinyallerini işlemek ve algılanan tehlikelere dair karar vermek ile ilişkilendiriliyor.

Araştırmacılara göre, bu durum, OKB’li insanların neden kendi ritüellerinin üstesinden gelmekte zorlandıklarını açıklayabilir, çünkü onların beyinleri, maruz kalma tedavisi gibi tedavilerin onlara doğrudan karşı atak yapmaya kalkıştığı zaman bile, olumsuz ilişkilendirmeleri unutmayı önemli oranda daha zor buluyor olabilir. Apergis-Schoute, bir basın bülteninde şöyle aktarıyor: “Bu durum, bu bozukluğu ele almak amacıyla gelecekte tedaviler geliştirdiğimiz zaman göz önünde bulundurulmalı. Mevcut maruz kalma terapileri, hastanın dürtülerinin kontrolünü ele geçirmesine yardımcı olabilir, fakat bizim yaptığımız çalışma, dürtülerinin gereksiz olduğunu asla öğrenemeyebileceklerini ve stresli zamanlara dönebileceklerini öne sürüyor.”

Fineberg ise, New Scientist dergisinden Clare Wilson’a şöyle bir açıklamada bulunuyor: “Beyinlerinin, o şeyin güvenli olduğunu söylemesi gereken kısımları işlemiyor. Artık onlara, [maruz kalma terapisinin] bu yüzden çok uzun zaman aldığını ve ondan vazgeçmememiz gerektiğini söyleyebiliriz.”

Araştırmacıların, vardıkları kararları çok küçük bir katılımcı örneğinden çıkardıklarını belirtmekte fayda var, bu yüzden, bulguları doğrulamak için OKB tarafından etkilenen daha fazla hastayı kapsayan daha geniş çalışmaların yapılması gerekecek. Fakat eğer sonuçlar tekrarlanabilirse, maruz kalma terapisinin sahip olduğu kısıtlamaların bazılarını açıklamaya yardımcı olabilir ve gelecekte tedavinin verimini artırabilir.

Kaynak: Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS)

Benzer Konular

6 Mayıs 2011 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
12 Mayıs 2015 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
23 Ocak 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
30 Mart 2017 / kenan23 Psikoloji ve Psikiyatri
15 Kasım 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış