Arama

Anorexia Nervosa

Güncelleme: 1 Ekim 2009 Gösterim: 8.554 Cevap: 5
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
9 Temmuz 2006       Mesaj #1
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Anoraksıya Nervoza
Amaç:
İştahsızlık ve ağırlık kaybı gibi genel tıpta çok sık görülen şikayetlerle seyreden anoreksiya nervoza, mortalite riski nedeniyle önemli ve zaman zaman medyada da konu olan dramatik bir psikiyatrik bozukluktur. Günlük tıbbi uygulamada anoreksiya nervozanın karakteristik özelliklerinin yeterince bilinmemesinin doğurduğu bazı ayırıcı tanı sorunları görülebilmektedir. Ana bulgular: Anoreksiya nervoza psikolojik kökenli basit bir iştahsızlık değil, belirgin ölçüde ağırlık vermeye yönelik davranış biçimi, şişmanlamaktan aşırı korku ve kadınlarda amonere, erkeklerde cinsel güç ve ilgide azalma şeklinde endokrin bozukluklarla karakterize bir psikiyatrik bozukluktur. Sonuç: Mortalite oranı % 20 civarında olan anoreksiya nervoza organik ve psikiyatrik bozukluklardan ayırıcı tanıda dikkatle ele alınmalıdır.
Sponsorlu Bağlantılar

Anahtar kelimeler: Anoreksiya nervoza, ayırıcı tanı, tedavi

Anorexia nervosa

Daha çok ergenlik çağındaki genç kızlarda görülen anoreksiya nervoza 1873 yılında Gull ve Laseque tarafından tanımlanmıştır. Tedavi edilmediğinde ölüm oranının yüksek olması ve batı ülkelerinde yaygınlığının giderek artması bu hastalığa ilgiyi artırmıştır.

Anoreksiya nervoza DSM-IV'de yaş ve boy uzunluğu için olağan sayılan bir vücut ağırlığına sahip olmayı kabul etmeme, şişmanlamaktan aşırı korku, beden algılamasında bozukluk ve menstrüasyonların kesilmesiyle karakterli bir yeme bozukluğu olarak tanımlanmıştır.

Anoreksiya nervozalı hastaların vücut ağırlığı ve vücut biçimleriyle ilgili aşırı zihinsel uğraşları vardır. Hastalar vücut ağırlığının artmasını engellemek için zorlu egzersizler (yürümek, bisiklete binmek, yüzmek vb.) ve sıkı diyet uygular. Buna bağlı olarak ortaya çıkan ağırlık kaybını takibeden yaklaşık 1.5 yıl içinde hastaların % 30-50'sinde aşırı yeme atakları ortaya çıkar.

Hastalar şişmanlamaktan aşırı korktuğu için bu yeme ataklarından sonra kendini kusturma, laksatif ve diüretik kullanma sıktır. Bu nedenle anoreksik hastalar, diyet kısıtlaması uygulayan kısıtlanmış tip ve yeme ataklarının olduğu bulimik tip olarak iki alt tipe ayrılmaktadır.

Gerek diyet kısıtlaması uygulayanlar, gerekse aşırı yeme atakları olanlar zayıf kalmaya aşırı gayret gösterir karbonhidrat ve yağ içeren yiyeceklerden kaçınırlar.

Az yemek yemelerine rağmen yemeği hazırlama ve pişirmeyle obsesif şekilde uğraşırlar. Yemek yemeleri törenseldir. Yeme atakları olanlarda kleptomani sıktır.

Sıklık

Yaygınlığı %0.05-1 arasında olan anoreksiya nervoza batı ülkelerinde önemli bir sağlık sorunudur. Genellikle kadınlarda görülür. Erkeklerde görülmesi nadirdir. Başlama yaşı 10-30 olmakla beraber 14-18 yaş grubunda daha sıktır .

Eşlik eden ruhsal belirtiler

Anoreksiya nervoza ile birlikte depresif belirtiler sık görülmektedir. Serotonerjik sistemin yeme düzenini ayarlamaya ek olarak impulsif davranışlar ve mizacın düzenlenmesinde de rolü olduğu kabul edilmektedir. Major depresyonda serotonin metabolizmasındaki düzensizliğin rolü bilindiğinden, anoreksiya nervoza ile major depresyon arasında biyolojik etkiler yönünden etiyolojik benzerlik olabileceği ileri sürülmektedir. Depresyon dışında obsesif kompulsif bozukluk, histrionik özellikler, anksiyete ve hipokondriyazis, anoreksiya nervozaya sıklıkla eşlik eden ruhsal bozukluklar arasındadır. Yapılan bir çalışmada 31 obsesif kompulsif bozukluklu kadın hastada % 26 oranında anoreksiya nervoza saptanmıştır. Bir diğer çalışmada 30 yeme bozukluklu hastanın % 60'ında kaçınan kişilik özellikleri, % 7 'sinde borderline kişilik özellikleri saptanmıştır. Yeme bozukluğu olan hastaların % 30'unda çocukluklarında seksüel kötüye kullanım olduğu bulunmuştur.

Hastalığın başlangıcı sıklıkla stresli bir olay ile birliktedir. Orta ve yüksek sosyo-ekonomik sınıflarda, zayıf kalmanın desteklendiği mankenlerde ve balerinlerde daha sık anoreksiya nervoza görüldüğü bildirilmektedir.

Etiyoloji

Bu hastalığın oluşumunda gelişimsel aile dinamikleri ve biyolojik faktörler önemli rol oynar . Rejim yapmanın psikolojik ve fizyolojik olarak incinebilir kişilerde ağırlık kaybını tetiklediği kabul edilmektedir.

Bu kişilerin ergenlik dönemi sorunlarıyla baş edebilmede yetersiz oldukları, sosyal çevrede ince olmak önemliyse kendilik değeri ve başarının kriteri olarak anoreksiya nervoza geliştiği ileri sürülmektedir.

Psikoanalistlere göre cinselliği kabul edememe sonucunda hasta kendisini aç bırakarak gebe kalmayı reddettiği, anne-çocuk ilişkisi üzerinde duranlara göre ise bireyselleşme ve ayrışma süreci ile ilişkili çatışmaların üstesinden gelmede başarısızlık olduğu için anoreksiya nervoza ortaya çıkmaktadır. Bu kişiler iddiacı, rekabetçi oldukları halde bu rekabeti kaldırabilecek yapıdan yoksun oldukları, bu durumun yarattığı sıkıntıyı kolay çözemedikleri için benlik saygılarının azaldığı, bunun çözümünü de dış görünümlerinde aradıkları ifade edilmektedir. Kültürün burada çok önemli olduğu vurgulanmaktadır. Batılı değerlerin egemen olduğu dünya görüşüyle yetişmiş kızlarda anoreksiya nervoza daha sık görülmektedir.

Biyolojik araştırmalarda anoreksiya nervozalı hastaların birinci derece akrabalarında ve tek yumurta ikizlerinde eş hastalanma oranı çift yumurta ikizlerinden yüksek bulunmuştur.

Nörobiyolojik araştırmalarda noradrenerjik, serotonerjik ve opioid sistemlerde değişiklikler bulunmuştur. İdrarda 3-metoksi-4-hidroksifenilglikol itrahı azalmış, deksametazon ile plazma kortizol supresyonu tam olarak yapılamamıştır.

Anoreksiya nervozada vücut ağırlığının kaybıyla hipotalamo-pitüiter-gonadal, hipotalamo-pitüiter-adrenal, hipotalamo-pitüiter-tiroid aksta da değişiklikler saptanmıştır. Vazopressin salgılanma bozuklukları, FSH ve LH düzeylerinin ergenlik öncesi düzeyinde, östrojenin postmenapozal düzeyde olması, gonadotropin releasing hormon cevabının ve T3 düzeyinin azalması, ağır vakalarda anemi, hiperkarotenemi ve hiperkolesterolemi, kusmalara bağlı hipokalemik alkaloz, saptanan laboratuvar değişiklikleridir (2,7). Östrojenin düşük olması, Ca+2’un yetersiz diyet nedeniyle az alınması sonucu kemik dansitesinde azalma ve kırıklar görülmektedir.

Görüntüleme teknikleriyle yapılan incelemelerde anoreksiya nervosalı hastalarda ağırlık kaybıyla beyin ventrikül genişlemesi görüldüğü ve tedaviyle ventrikül genişlemesinin düzeldiği ileri sürülmektedir.

Ayırıcı tanı

Hastaların belirtileri inkar etmeleri ve tedaviye yönelmek istememeleri nedeniyle anoreksiya nervozanın ayırıcı tanısı zordur. Bu nedenle hastanın yemek yememe davranışının ve kilo vermesinin nedeninin bulunması güçtür. Kronik barsak hastalıkları (Crohn vb.), endokrin hastalıklar (Hipertiroidizm, Addison hastalığı veya diabetes mellitus), neoplazmalar ve diğer tüm ağırlık kaybı ile seyreden medikal ve psikiyatrik hastalıklardan ayırıcı tanısının yapılması gerekmektedir.





Anoreksiya nervozanın ayırıcı tanısında güçlük oluşturan etkenlerden biri de hastalık sırasında renal (hipokalemi, hipokloremik metabolik asidoz, kanda üre ve nitrojen artışı, böbrek taşı), gastrointestinal (parotitis, mide boşalımının gecikmesi, gastrik dilatasyon, kabızlık, vb.), kardiyovasküler (bradikardi, hipotansiyon, aritmi, kardiyomiyopati), hematolojik (anemi, trombositopeni, hiperkolestrolemi, hiperkarotenemi), kas-iskelet sistemi (miyopati, osteoporoz ve patolojik fraktür), dermatolojik (deri kuruluğu, perioral dermatit), pulmoner (pnömoni), dental (periodontit), sinirsel (nonspesifik EEG değişiklikleri, geriye dönebilir kortikal atrofi) ve nöroendokrin (amonere, oligomenore) komplikasyonların ortaya çıkmasıdır.
Klinik seyir ve tedavi
Hastaların % 40’ı tamamen, % 30'u kısmen düzelmekte, % 30'u kronikleşmektedir. Mortalite oranı % 22, kronik vakalarda intihar oranı % 2-5 olarak bildirilmiştir (5,7). Tedavinin birinci amacı hastanın vücut ağırlığının düzeltilmesi, ikinci amacı bireyin zayıflamayla ilgili uğraşılarının azaltılması, kendine güvenin ve bireyselliğin sağlanmasıdır. Tedavinin diğer amaçları fiziksel komplikasyonlar (hipokalemi, dehidratasyon) ve birlikte olan psikiyatrik bozuklukların (majör depresyon) tedavisi ve tekrarların önlenmesidir.
Hafif olgular ayaktan tedavi edilirse de anoreksiklerin hastaneye yatırılarak tedavileri bazen hayat kurtarıcı olabilir. Hastane tedavisinin en önemli amacı sağlıklı biçimde ağırlık alması için kişinin yemeyi öğrenmesini sağlamaktır.
Hastanın vücut ağırlığının düzeltilmesinde kullanılan tedaviler:
Hemşire bakımı, yüksek kalorili diyet ve yatak istirahatı,
Davranış değiştirme teknikleri,
Hiperalimentasyon ve tüple beslenme gibi zorunlu tedaviler,
Psikoterapi,
Farmakoterapi.
Tedavide şu noktalara dikkat edilirse olursa hastaların %80'inde başarılı olunabilir: Ağırlık kazandırma bireysel ve ailesel terapisiyle birlikte olmalı, böylece hasta tedavinin amacının yalnız yemek ve ağırlık almak olmadığını hissetmelidir. Hasta tedavi ekibine güvenmeli ve aşırı ağırlık kazanmasına izin verilmeyeceğine inanmalıdır. Hastanın kontrolünü kaybedeceği korkusu giderilmeli, yemek zamanlarında hasta yemeye teşvik edilmeli, ağırlık kazanma ve aşırı yemeyle ilgili sıkıntı ve korkuları tartışılmalıdır.
Ağırlık alımı muntazam izlenmeli ve hastaya vücut ağırlığı su hakkında düzenli bilgi verilmelidir. Yatak istirahatı ve aktivite gibi olumlu ve olumsuz pekiştireçler kullanılarak hastanın davranışları kontrol edilir. Yalnız hasta için olumlu ve olumsuz pekiştireçlerin iyi tayin edilmesi gerekir. Hasta kusma ve purgatif kullanma gibi savunucu davranışlarıyla yüzleştirilir ve bu davranışları kontrol edilir.
Fenotiyazinler ve diğer nöroleptikler yaygın olarak kullanılmıştır. Obsesif-kompulsif özelliklerin eşlik ettiği anorektiklerde fenotiyazinlerle, bazı olgularda davranış tedavisi ile birlikte uygulanan pimozidle olumlu sonuçlar alınmıştır. Ancak antipsikotiklerin anoreksiya nervoza tedavisinde özgül bir etkisi yoktur.
Bir serotonin antagonisti olan siproheptadinin yüksek dozlarda (32 mg/gün) vücut ağırlığının artışında yararlı olduğu gösterilmiştir. Antidepresanların ve lityum karbonatın kullanımıyla olumlu sonuçlar alınan olgular da vardır (23). Anoreksiya nervozalı hastaların tedavisinde birçok farmakolojik ajan kullanılmışsa da sonuçlar pek iç açıcı değildir.

Son düzenleyen GusinapsE; 9 Temmuz 2006 19:41
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
19 Aralık 2007       Mesaj #2
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Anorexia Nervosa

Anorexia Nervosa, özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bozukluk.
Sponsorlu Bağlantılar

Bu hastalık genellikle ergenlik döneminde, nadiren de erişkin çağında başlar. Çok genel olarak denebilir ki, aşırı zayıflama tutkunu her bireyde oluşabilir.

Bu durum genellikle kişinin çok şişmanladığı kanısı ile mübalağalı bir şekilde rejim uygulaması ile başlar, önceleri kontrol edilebilen iştah bir süre sonra yok olur ve zayıflama normal ölçüleri aşar. Çağın hastalığı olarak adlandırılan yeme bozukluğu sendromu olan 'Anorexia Nervosa', sadece genç kızlarda değil, artık erkeklerde de görülüyor. Tedavisi zor olan vakalarda hayati tehlike söz konusudur.

Ayrıca anoreksiya yoğun psikolojik sorun yaşayanlarda da görülebilir. Diyet yapma, kilo verme takıntısı olmayan insanlarda dahi çok problemli bi hayat yaşama evrelerinde yeme bozukluğu söz konusudur. Ailevi, okul, iş, veya duygusal konularda çöküntü yaşayanlar yemek yemeyi reddeder, zorla yediği takdirde çıkarır. Sonuç olarak kısa vadede çok kilo kaybetme söz konusudur. Ve bu hastalığın bütün etkilerini yaşarlar. Sorunların çözülmesiyle birlikte yeme sorunları da ortadan kalkar. Fakat bu evre içerisinde ciddi ve kalıcı fizyolojik sorunlar yaşayabilirler.

Tanı ölçütleri:

*Kişinin normal kilosunu kabul etmemesi
*Kilo almaktan ve şişmanlaktan aşırı korku duyma
*Beden algısında bozukluk gözlenmesi
*En az 3 ay menstürasyon görmemesi
*Tarihte bu tür vakalara rastlanmış ancak hastalık fark edilemeyerek, genellikle dini yüceltmelere gidilerek açıklanmıştır.

Kaynak
Son düzenleyen _PaPiLLoN_; 23 Temmuz 2009 21:17
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
19 Eylül 2008       Mesaj #3
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Anorexia Nervosa

Tombul, sevimli bir öğrenci kız ya da tüy kadar hafif bir demir lady! Sarkacın iki ucunda gidip gelen hayatların, ağırlıklara endekslenmiş yaşamların tutsakları olarak yaşadılar ve öldüler. Bir çeşit Foucault Sarkacı gibi mi acaba? Eco’nun dediği gibi, “...çünkü insan isterse, her zaman, her yerde, her şeyle her şey arasında bağıntılar bulur; dünya ansızın, her şeyin her şeye yollama yaptığı, her şeyin her şeyi açıkladığı bir akrabalıklar ağına dönüşür...”

CEZAM AÇLIK OLDU Leyla Akçağlılar, birkaç ay önce verdiği bir röportajda anoreksiya canavarını tanıyanlara çok tanıdık gelecek öyküsünün başlangıcını şöyle anlatmıştı: “Paris’teyken dönemin mankeni Twiggy çok zayıftı. Genç kızlar onun kadar ince olmak istiyordu. Ben de bu eğilimden çok etkilendim. Yememek için kendimi tuttum. Türkiye’deyken ailem tüm yaşamımı kontrol ediyordu. Çok düşkün olduğum babam çok dominanttır. Hiçbir şeye kendim karar veremiyor, yalnız yapamıyordum. Paris’e tek başıma okumaya gidince, hiç olmazsa bedenimi kontrol edebilme şansım oldu. Kendimi cezalandırmak istercesine vücudumdan acısını çıkarmaya çalıştım.”

TEHLİKELİ OYUNCAK BARBIE Sussex Üniversitesi’nden Helga Dittmar, Developmental Psychology dergisinde yayınlanan çalışmasında; Barbie bebeklerin aşırı zayıf vücutlarıyla örnek teşkil ettikleri kız çocukların kendi vücutlarından hoşnutsuzluk duymalarına neden olduğunu belirtiyor. “Bu hoşnutsuzluk, çocuğun çok erken bir yaşta vücuduyla didişmesine ve anoreksiya ya da bulumia nervosa gibi yeme bozukluklarına neden olabiliyor” diyen Dittmar, dünyada her yüz bin kadından ancak bir tanesinin Barbie’lerle empoze edilen vücut formuna bürünebileceğini de ekliyor. Yani, Barbie’yi mutlak güzellik olarak kavrayan her 100 bin kız çocuğunun 99 bin 999’u hayatlarını vücutlarından memnun olmadan sürdürmek zorunda kalıyor.
Aktüel psikoloji Editörü Maruf Beçene Anoreksiya Nervoza ve Çağdaş İnsanın Beden Algısı başlıklı yazısında şöyle bir tespit yapıyor: “Anoreksiya modern insanın tüketim alışkanlığıyla ilişkilendirilebilecek bir hastalıktır. Temel ihtiyaçların çok rahat giderilebildiği ve beslenme sorununun olmadığı bir ailede kişi psikolojik olarak bir sorun alanı oluşturma gereksinimi duyabilir. Burada sorun olarak muhatap alınabileceği ve ilişki kurabileceği en yakın nesne kendi bedenidir. Bu tür vakaların çoğunda toplumsal kabul ile fiziksel görünüm eşdeğer görülür. Kitle iletişim araçları vasıtasıyla ideal beden ölçüleri yaşamsal bir hedef olarak kişinin önünde durur. Bu hedefe yaklaşıldığında bu defa oluşturulan ideal bedeni kaybetmemek için farkında olmadan yemek yeme davranışını reddetme devam eder.”

HASTALIĞIN ADI 17. YÜZYILDAN Anoreksiya, kendisini “bozuk, ucube” gören kadının kendi bedenine uyguladığı şiddetin bir göstergesi olarak 1600’lü yıllardan beri bilinirdi. Önceleri “Holy Anoreksiya” yani “Kutsal Anoreksiya” olarak adlandırıldı. O döneme ait vakaların daha çok dinî yayınlarda izleri sürülürken, bu durum, koyu sofuluk, çilecilik, din uğruna dünya zevklerinden vazgeçme anlamında ve özenildiği görülüyor. Bir tıbbi vaka olarak ilk kayıt ise 1689 yılında Londra’dan. Richard Morton 18 yaşında hastalanan, bütün gıdaları ve ilaçları reddederek 3 ay sonra ölen hastası ile tıbbi literatüre geçen “nervous consumption” adı verdiği ilk vakayı yayınlamış.

Fransız feminist Simone De Beauvoir’nın “Erkekleri memnun etmeyi hayatlarının birincil hedefi olarak gören kadınlar, kendilerini deforme olmuş, bozulmuş görmekten çok rahatsız olurlar” sözünü hatırlamamak mümkün değil.

BÜYÜMEKTEN KORKUYORUM “Ben belki de ‘büyümek’ istemiyorum, çocuk kalmak istiyorum, çocuk gibi sevilmek...” Türkiye’de bu konuda birkaç yıl önce yapılmış klinik bir araştırmaya gönüllü katılmış anoreksiya nervosalı hasta grubundan bir kadının sözleri bunlar. Tanımlanan kadın kalıplarına uyamayan ve uyamayacağını anlayan kadının çocuk kalmayı tercih etmesini çok güzel özetliyor. 2003-2004 yıllarında Dr. Funda Keçeli’nin yürüttüğü araştırmada yeme bozukluğu olan 34 hasta, normal denek grubuyla karşılaştırmalı bir çalışmada yer almış. Yaşları 18-36 arasında değişen gruba ve Funda Keçeli’ye ülkemizde bu konuda yapılan tek bilimsel araştırmanın sonuçlarını bize aktardıkları için teşekkür ediyoruz...

CANAVARLAR YALNIZ GEZMEZ Anoreksiyanın bir de kardeşi var: Blumia nervosa. Kontrolsüz, aşırı, hızlı, tıkınırcasına yeme ve hemen ardından yediklerini kusarak çıkarma. Bir hastalıktan ziyade manidar bir metafor gibi durmuyor mu? Binyıllardır kendisine biçilen rollere, sosyal statülere, ikincilliğe razı olan kadına bu kez büyüklüğü hakkında da yeni bir emir geliyor. Bir karışlık bir yer gösterip “Uzayda bundan fazla yer kaplamanız yasaklanmıştır sayın bayan” deniyor. İşinize gelirse. Bize uygun görülen büyüklüğün üstüne çıkmamıza neden olacak birşeyler yediğimizde hemen çıkarmamız gerekiyor. “Zehirleniyoruz” çünkü. Ben demiyorum bunu. Feminizm de demiyor! Modern psikiyatri ve psikanalizin önemli temsilcilerinden Otto Fenichel “maddesiz zehirlenme” adıyla anıyor Blumia Nervosa’yı.

TANRILAR KURBAN İSTER Şimdi gelelim bize örnek gösterilen kadınları yaratanlara ve kullananlara. Modacı Hakan Yıldırım “Top modeller zayıf ama sağlıklı” diyor kendisine ‘sıfır beden’ sorulduğunda. “Sıfır beden kavramı tamamen uydurma bir kavram. Sıfır beden diyerek sanırım 34 bedenden bahsediliyor. 34 beden olan biri sağlık beslenerek bu kiloda kalıyor olabilir. Dünyaya baktığımızda top modeller 34 veya 36 beden. Sağlıklı görünüyorlar, ciltleri çok güzel. Hastalıklı bir görüntüye sahip değiller. Çünkü dengeli ve sağlıklı besleniyorlar... Ben de defilelerimde 34-36 beden mankenlerle çalışmayı tercih ediyorum. Kıyafetler onların üzerinde daha güzel duruyor.”
Manken denen “canlı”nın en az 1.75 boyunda olması gerektiği bilgisini ve bu boyda bir insanın 34 bedene sığmak için kaç kilo olması gerektiği hesabını biz yapadururken Hakan Yıldırım’a cevabı dürüst ve cesur bir dişi versin, biz girmeyelim araya... 28 yaşında, Konya’da yaşayan Dişikarga rumuzlu itiraf.com yazarından aktarıyoruz: “Boyum 1.78. Ağır anoreksiya teşhisi ile hastaneye kaldırıldığımda 41 kiloydum. Genelde de ‘blumia’ yani ‘kusma hastalığı’ sonrasında ‘anoreksiya’ya yakalanırsınız. Hızla kilo verdiğiniz halde hâlâ çok kilolu olduğunuzu düşünürsünüz. Saçlarınız dökülür, âdetiniz düzensizleşir, gözlerinizin altı çöker, diş eti problemleriniz başlar. Polis kontrollerinde ‘eroin kullanan kişi’ zannedilir, bu şekilde damga yersiniz. Hatta bazen nezarete alındığınız bile olur! Cildiniz bozulur. Her şey midenizi bulandırır. Yatağın altına depoladığınız ve yemediğiniz yiyecekleri gören anneniz üzüntüden ağlama krizleri geçirir. Asla bir doktora görünmek istemezsiniz çünkü sizi şişmanlatacağını düşünürsünüz. En önemlisi de, hasta olduğunuzu kabul etmezsiniz. Böbrek yetmezliği ve mide kanamalarına yol açan hastalığınız sizi zayıflattığı için bu da size nimet gibi gelir. Sürekli mide ağrısı çekersiniz. Her sabah kusarsınız. Ta ki bir gün bayılıp hastaneye kaldırıldığınızda gerçek kafanıza dank eder. Ölmek üzeresinizdir! Ben bunları yaşadım. Şu anda 50 kiloyum...”

GÜZELLİK GÖRECELİDİR Amerikan Sağlık dergisi Health Magazine’in 2002 yılında yayınladığı bir araştırmaya göre; televizyondaki kadın karakterlerin yüzde 32’si normalin altında bir kiloya sahipken, bu karakterleri izleyen Amerikan seyircisinin sadece yüzde 5’lik bir bölümünün kilo sorunu yokmuş. Amerika’da kadın güzelliği üzerine bir kitap hazırlayan psikolog Stephen Huey, on milyonlarca sağlıklı kadının, yarışmalar kanalıyla empoze edilen “hastalıklı ideal ölçü” yüzünden kendini kilolu ve çirkin görmeye başladığını söylüyor.

GÜZELLİK YARIŞ(TIR)MALARI Johns Hopkins Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre 1970 yılından beri ABD’de güzellik kraliçesi seçilen kızların yarısından fazlasının BKE (Beden Kitle Endeksi) 18,5’in altında. Yani Dünya Sağlık Örgütü’nün kriterlerine göre bu kızlar açlık sınırının altında. Normal ölçü ise 20-25 arası.

Geçtiğimiz yıl ülkemizde düzenlenen bir güzellik yarışmanın katılımcılarından birinin bir köşe yazarına gönderdiği ve yarışmasının hazırlık kampını anlattığı mektup ise bizdeki durumu ortaya koyuyor: “Size Miss Turkey hakkında bazı şeyler yazmak istiyorum. Güzellerden biriyim. Adımı veremem, çünkü yarışmaya girmeden önce bazı sözleşmeler imzaladık. ...Neler çektiğimizi bir Allah bilir, bir de biz... Aç kaldık. Son 3 gün hariç -ki geriye 15 gün kalıyor- aramızda anoreksiya sınırına gelen, 1.76 boy 47 kiloya kadar düşen kızlar vardı. Son güne kadar 45’e düştüler. O kadar aç kaldık ki, koreografiler aklımıza girmiyor, başımız dönüyordu. Aç olduğumuzu söyleyince kamp görevlileri tarafından azarlanıyor, hakaretlere maruz kalıyorduk. Protein, vitamin hiç bir şey yiyemiyorduk. Dişlerimiz kanamaya başladı. O kadar kötü muamele gördük ki, her gün ağlıyorduk.”

Psikiyatrist Kemal Sayar’dan alıntılayarak bitirelim: “Kırılgan kızlar ya terk edişin soylu dağında bir münzevi olur, ya da hayata bir yerinden katılır ve içlerinde zaman zaman nöbetler halinde dışarı vuran bir sızıyla yaşamayı sürdürürler. ‘Yaşamıyor gibi yaşamak’ sanatının ustasıdır onlar. Mağlupların bilgeliği vardır. Dünyanın mağlupları, dünyayı yerleşmeye değer bir yer olarak görmeyenlerdir...”

BİR DE ERKEK TANIK Kurbanlarının yüzde 90’ını genç kızlar ve kadınlar oluşturuyor dedik ama, özellikle eşcinsel ya da bedeniyle önde olan genç erkeklerin de mustarip olduğu bu derdi “Uludağ sözlük”teki bir entry’de Chatin mahlaslı bir arkadaşımızdan öğreniyoruz: “Hayatın ırzına geçmektir aslında. Evet lan tecrübeliyim ki olay budur. Sadece kendinin değil yakınındakilerin de hayatının ırzına geçmektir aslında. Domates salatalıkla geçen hayat. Hastaneler, tedaviler, tedaviyi reddedişler. En komik yanlarından biri artık yalan bir hayat biçimi olur. Herşey ama herşey için bir yalan vardır. Yalan için bile! Sanıldığı üzere sadece kızlarda olmaz bu erkeklerde de olur. Aslında bir yeme bozukluğundan öte bir fobi. Belki de bir obsesyon olur erkişide. Er’i gider, kişi’si kalır. Bir aralar normal olduğun kilolar dahi artık normal gelmez ve bir uyku bir depresyon alır seni götürür uzaklara. Ama hep yalnızlık var sonunda, yalnızlık ömür boyu... Ve girdap gibi içine alır seni, artık dosların coca cola zero ve sigara dır. Ötesinde kendin bile dost değilsindir. Ve gittikçe kendinden uzaklaşırsın. Seni sen yapanlardan da. En boktan tarafı ise kendindeki anormalliği görmemek, normal sanılan bir haklılık hissetmedir. Ve inat etmektir yanlışta. Yanlış olduğunu herkesin söylemesine rağmen...”

ANOREKSİYA NERVOSA NEDİR Kişinin, normal vücut ağırlığını, minimum düzeyde de olsa koruyup sürdürmeyi reddetmesi olarak tanımlanan Anoreksiya Nervosa, vücut şekli ve büyüklüğünü algılayışta ciddi bir hoşnutsuzluk ve kilo almayla ilgili oluşmuş yoğun bir korkunun toplamıdır” diye tanımlanıyor. Genellikle Blumia nervosa’nın, yani kontrolsüz yeme ve bilinçli kusma nöbetlerinden oluşan hastalığın da eşlik ettiği anoreksiya vakalarının ortaya çıkış yaşı yüzde 90 vakada ergenlik dönemindeki kadınlarda görülüyor. Ergen erkeklerde ve yetişkin kadın ya da erkeklerde pek nadir ortaya çıkan bir hastalık...

“Kilo vermek için beslenme alışkanlığının aşırı bir biçimde denetlenmesine yol açan psikopatalojik davranış bozukluğu” olarak da tanımlanan Anoreksiya Nervosa’nın ortaya çıkması değilse bile yaygınlaşması ve özellikle kilo konusundaki medya ve kozmetik dünyası telkinleri, erkek bakış açısı ile karşılıklı bir etkileşim halinde ortaya çıkıyor.

ANOREKSİYA HASTASI MISINIZ • Eğer kendinizin veya bir yakınınızın Anoreksiya Nervosa hastalığına yakalanmış olabileceğinden kuşkulanıyorsanız, hemen bir hekime başvurmalısınız. Ancak bu hastalığın belirtilerini çok somut birkaç soruyla kendi kendinize saptamanız da mümkün.
Aşağıdaki testi yapmanız yeterli:
Yediğin miktarı kontrol etmekte zorlanıyor musunuz?
Tok olduğunuz zaman kendinizi hasta olarak görüyor musunuz?
Yakın bir zamanda kilo kaybettiniz mi (son üç ayda 6-6.5 kilo)?
Çok zayıf olduğunuz söylendiği halde kendinizin şişman olduğuna inanıyor musunuz?
Yemek yemenin hayatınıza tamamen hakim olduğuna inanıyor musunuz?

Her evet bir puan. Anoreksiya nervosa tanısı için 2 puan yeterlidir.

ANOREKSİYA HASTASI OLAN ÜNLÜLER:

Nicole Richie: Geçtiğimiz aylarda doğum yapan Nicole Richie, birkaç hafta içinde o hastalıklı zayıf görüntüsüne geri döndü.

Ana Carolina Reston: Brezilyalı top model. 21 yaşında hayata gözlerini yumduğunda, sadece 39 kiloydu.

Karen Carpenter: Daha çekici görünmek için su diyetine başlayıp 17 kilo veren şarkıcı, öldüğünde 38 kiloydu.

• Mary-Kate Olsen:
Dünyanın en ünlü ikizlerinden biri olan Olsen, hâlâ hastalığıyla mücadele ediyor.

Ve aralarında Prenses Diana, Keira Knightley, Kate Bosworth, Nicky Hilton, Lindsay Lohan, Jenna Jameson’ın da olduğu, öyküleri bilinen veya bilinmeyen on binlerce genç kadın...

Kaynak
Son düzenleyen _PaPiLLoN_; 23 Temmuz 2009 21:18
MaRCeLLCaT - avatarı
MaRCeLLCaT
Ziyaretçi
20 Ekim 2008       Mesaj #4
MaRCeLLCaT - avatarı
Ziyaretçi
Anoraksıya Nervoza
Amaç: İştahsızlık ve ağırlık kaybı gibi genel tıpta çok sık görülen şikayetlerle seyreden anoreksiya nervoza, mortalite riski nedeniyle önemli ve zaman zaman medyada da konu olan dramatik bir psikiyatrik bozukluktur. Günlük tıbbi uygulamada anoreksiya nervozanın karakteristik özelliklerinin yeterince bilinmemesinin doğurduğu bazı ayırıcı tanı sorunları görülebilmektedir. Ana bulgular: Anoreksiya nervoza psikolojik kökenli basit bir iştahsızlık değil, belirgin ölçüde ağırlık vermeye yönelik davranış biçimi, şişmanlamaktan aşırı korku ve kadınlarda amonere, erkeklerde cinsel güç ve ilgide azalma şeklinde endokrin bozukluklarla karakterize bir psikiyatrik bozukluktur. Sonuç: Mortalite oranı % 20 civarında olan anoreksiya nervoza organik ve psikiyatrik bozukluklardan ayırıcı tanıda dikkatle ele alınmalıdır.



Anorexia nervosa

Daha çok ergenlik çağındaki genç kızlarda görülen anoreksiya nervoza 1873 yılında Gull ve Laseque tarafından tanımlanmıştır. Tedavi edilmediğinde ölüm oranının yüksek olması ve batı ülkelerinde yaygınlığının giderek artması bu hastalığa ilgiyi artırmıştır (1).

Anoreksiya nervoza DSM-IV'de yaş ve boy uzunluğu için olağan sayılan bir vücut ağırlığına sahip olmayı kabul etmeme, şişmanlamaktan aşırı korku, beden algılamasında bozukluk ve menstrüasyonların kesilmesiyle karakterli bir yeme bozukluğu olarak tanımlanmıştır (2).

Anoreksiya nervozalı hastaların vücut ağırlığı ve vücut biçimleriyle ilgili aşırı zihinsel uğraşları vardır. Hastalar vücut ağırlığının artmasını engellemek için zorlu egzersizler (yürümek, bisiklete binmek, yüzmek vb.) ve sıkı diyet uygular. Buna bağlı olarak ortaya çıkan ağırlık kaybını takibeden yaklaşık 1.5 yıl içinde hastaların % 30-50'sinde aşırı yeme atakları ortaya çıkar.

Hastalar şişmanlamaktan aşırı korktuğu için bu yeme ataklarından sonra kendini kusturma, laksatif ve diüretik kullanma sıktır. Bu nedenle anoreksik hastalar, diyet kısıtlaması uygulayan kısıtlanmış tip ve yeme ataklarının olduğu bulimik tip olarak iki alt tipe ayrılmaktadır (3,4).

Gerek diyet kısıtlaması uygulayanlar, gerekse aşırı yeme atakları olanlar zayıf kalmaya aşırı gayret gösterir karbonhidrat ve yağ içeren yiyeceklerden kaçınırlar.

Az yemek yemelerine rağmen yemeği hazırlama ve pişirmeyle obsesif şekilde uğraşırlar. Yemek yemeleri törenseldir. Yeme atakları olanlarda kleptomani sıktır (5).

Sıklık

Yaygınlığı %0.05-1 arasında olan anoreksiya nervoza batı ülkelerinde önemli bir sağlık sorunudur. Genellikle kadınlarda görülür. Erkeklerde görülmesi nadirdir. Başlama yaşı 10-30 olmakla beraber 14-18 yaş grubunda daha sıktır (6,7).

Eşlik eden ruhsal belirtiler

Anoreksiya nervoza ile birlikte depresif belirtiler sık görülmektedir. Serotonerjik sistemin yeme düzenini ayarlamaya ek olarak impulsif davranışlar ve mizacın düzenlenmesinde de rolü olduğu kabul edilmektedir. Major depresyonda serotonin metabolizmasındaki düzensizliğin rolü bilindiğinden, anoreksiya nervoza ile major depresyon arasında biyolojik etkiler yönünden etiyolojik benzerlik olabileceği ileri sürülmektedir . Depresyon dışında obsesif kompulsif bozukluk, histrionik özellikler, anksiyete ve hipokondriyazis, anoreksiya nervozaya sıklıkla eşlik eden ruhsal bozukluklar arasındadır (5). Yapılan bir çalışmada (9) 31 obsesif kompulsif bozukluklu kadın hastada % 26 oranında anoreksiya nervoza saptanmıştır. Bir diğer çalışmada (10) 30 yeme bozukluklu hastanın % 60'ında kaçınan kişilik özellikleri, % 7 'sinde borderline kişilik özellikleri saptanmıştır. Yeme bozukluğu olan hastaların % 30'unda çocukluklarında seksüel kötüye kullanım olduğu bulunmuştur (11).

Hastalığın başlangıcı sıklıkla stresli bir olay ile birliktedir. Orta ve yüksek sosyo-ekonomik sınıflarda, zayıf kalmanın desteklendiği mankenlerde ve balerinlerde daha sık anoreksiya nervoza görüldüğü bildirilmektedir (7,8).

Etiyoloji

Bu hastalığın oluşumunda gelişimsel aile dinamikleri ve biyolojik faktörler önemli rol oynar (12). Rejim yapmanın psikolojik ve fizyolojik olarak incinebilir kişilerde ağırlık kaybını tetiklediği kabul edilmektedir (13).

Bu kişilerin ergenlik dönemi sorunlarıyla baş edebilmede yetersiz oldukları, sosyal çevrede ince olmak önemliyse kendilik değeri ve başarının kriteri olarak anoreksiya nervoza geliştiği ileri sürülmektedir (14).

Psikoanalistlere göre cinselliği kabul edememe sonucunda hasta kendisini aç bırakarak gebe kalmayı reddettiği (5), anne-çocuk ilişkisi üzerinde duranlara göre ise bireyselleşme ve ayrışma süreci ile ilişkili çatışmaların üstesinden gelmede başarısızlık olduğu için anoreksiya nervoza ortaya çıkmaktadır (15). Bu kişiler iddiacı, rekabetçi oldukları halde bu rekabeti kaldırabilecek yapıdan yoksun oldukları, bu durumun yarattığı sıkıntıyı kolay çözemedikleri için benlik saygılarının azaldığı, bunun çözümünü de dış görünümlerinde aradıkları ifade edilmektedir. Kültürün burada çok önemli olduğu vurgulanmaktadır. Batılı değerlerin egemen olduğu dünya görüşüyle yetişmiş kızlarda anoreksiya nervoza daha sık görülmektedir (16).

Biyolojik araştırmalarda anoreksiya nervozalı hastaların birinci derece akrabalarında ve tek yumurta ikizlerinde eş hastalanma oranı çift yumurta ikizlerinden yüksek bulunmuştur (2,7).

Nörobiyolojik araştırmalarda noradrenerjik, serotonerjik ve opioid sistemlerde değişiklikler bulunmuştur. İdrarda 3-metoksi-4-hidroksifenilglikol itrahı azalmış, deksametazon ile plazma kortizol supresyonu tam olarak yapılamamıştır (5,17).

Anoreksiya nervozada vücut ağırlığının kaybıyla hipotalamo-pitüiter-gonadal, hipotalamo-pitüiter-adrenal, hipotalamo-pitüiter-tiroid aksta da değişiklikler saptanmıştır (18). Vazopressin salgılanma bozuklukları, FSH ve LH düzeylerinin ergenlik öncesi düzeyinde, östrojenin postmenapozal düzeyde olması, gonadotropin releasing hormon cevabının ve T3 düzeyinin azalması, ağır vakalarda anemi, hiperkarotenemi ve hiperkolesterolemi, kusmalara bağlı hipokalemik alkaloz, saptanan laboratuvar değişiklikleridir (2,7). Östrojenin düşük olması, Ca+2’un yetersiz diyet nedeniyle az alınması sonucu kemik dansitesinde azalma ve kırıklar görülmektedir (19).

Görüntüleme teknikleriyle yapılan incelemelerde anoreksiya nervosalı hastalarda ağırlık kaybıyla beyin ventrikül genişlemesi görüldüğü ve tedaviyle ventrikül genişlemesinin düzeldiği ileri sürülmektedir (20).

Ayırıcı tanı

Hastaların belirtileri inkar etmeleri ve tedaviye yönelmek istememeleri nedeniyle anoreksiya nervozanın ayırıcı tanısı zordur. Bu nedenle hastanın yemek yememe davranışının ve kilo vermesinin nedeninin bulunması güçtür. Kronik barsak hastalıkları (Crohn vb.), endokrin hastalıklar (Hipertiroidizm, Addison hastalığı veya diabetes mellitus), neoplazmalar ve diğer tüm ağırlık kaybı ile seyreden medikal ve psikiyatrik hastalıklardan ayırıcı tanısının yapılması gerekmektedir (7).

Anoreksiya nervozanın ayırıcı tanısında güçlük oluşturan etkenlerden biri de hastalık sırasında renal (hipokalemi, hipokloremik metabolik asidoz, kanda üre ve nitrojen artışı, böbrek taşı), gastrointestinal (parotitis, mide boşalımının gecikmesi, gastrik dilatasyon, kabızlık, vb.), kardiyovasküler (bradikardi, hipotansiyon, aritmi, kardiyomiyopati), hematolojik (anemi, trombositopeni, hiperkolestrolemi, hiperkarotenemi), kas-iskelet sistemi (miyopati, osteoporoz ve patolojik fraktür), dermatolojik (deri kuruluğu, perioral dermatit), pulmoner (pnömoni), dental (periodontit), sinirsel (nonspesifik EEG değişiklikleri, geriye dönebilir kortikal atrofi) ve nöroendokrin (amonere, oligomenore) komplikasyonların ortaya çıkmasıdır (7).


Klinik seyir ve tedavi

Hastaların % 40’ı tamamen, % 30'u kısmen düzelmekte, % 30'u kronikleşmektedir. Mortalite oranı % 22, kronik vakalarda intihar oranı % 2-5 olarak bildirilmiştir (5,7). Tedavinin birinci amacı hastanın vücut ağırlığının düzeltilmesi, ikinci amacı bireyin zayıflamayla ilgili uğraşılarının azaltılması, kendine güvenin ve bireyselliğin sağlanmasıdır. Tedavinin diğer amaçları fiziksel komplikasyonlar (hipokalemi, dehidratasyon) ve birlikte olan psikiyatrik bozuklukların (majör depresyon) tedavisi ve tekrarların önlenmesidir.

Hafif olgular ayaktan tedavi edilirse de anoreksiklerin hastaneye yatırılarak tedavileri bazen hayat kurtarıcı olabilir. Hastane tedavisinin en önemli amacı sağlıklı biçimde ağırlık alması için kişinin yemeyi öğrenmesini sağlamaktır.

Hastanın vücut ağırlığının düzeltilmesinde kullanılan tedaviler:

Hemşire bakımı, yüksek kalorili diyet ve yatak istirahatı,
Davranış değiştirme teknikleri,
Hiperalimentasyon ve tüple beslenme gibi zorunlu tedaviler,
Psikoterapi,
Farmakoterapi (21).
Tedavide şu noktalara dikkat edilirse olursa hastaların %80'inde başarılı olunabilir: Ağırlık kazandırma bireysel ve ailesel terapisiyle birlikte olmalı, böylece hasta tedavinin amacının yalnız yemek ve ağırlık almak olmadığını hissetmelidir. Hasta tedavi ekibine güvenmeli ve aşırı ağırlık kazanmasına izin verilmeyeceğine inanmalıdır. Hastanın kontrolünü kaybedeceği korkusu giderilmeli, yemek zamanlarında hasta yemeye teşvik edilmeli, ağırlık kazanma ve aşırı yemeyle ilgili sıkıntı ve korkuları tartışılmalıdır.

Ağırlık alımı muntazam izlenmeli ve hastaya vücut ağırlığı su hakkında düzenli bilgi verilmelidir. Yatak istirahatı ve aktivite gibi olumlu ve olumsuz pekiştireçler kullanılarak hastanın davranışları kontrol edilir. Yalnız hasta için olumlu ve olumsuz pekiştireçlerin iyi tayin edilmesi gerekir. Hasta kusma ve purgatif kullanma gibi savunucu davranışlarıyla yüzleştirilir ve bu davranışları kontrol edilir (21,22).

Fenotiyazinler ve diğer nöroleptikler yaygın olarak kullanılmıştır. Obsesif-kompulsif özelliklerin eşlik ettiği anorektiklerde fenotiyazinlerle, bazı olgularda davranış tedavisi ile birlikte uygulanan pimozidle olumlu sonuçlar alınmıştır. Ancak antipsikotiklerin anoreksiya nervoza tedavisinde özgül bir etkisi yoktur (23).

Bir serotonin antagonisti olan siproheptadinin yüksek dozlarda (32 mg/gün) vücut ağırlığının artışında yararlı olduğu gösterilmiştir. Antidepresanların ve lityum karbonatın kullanımıyla olumlu sonuçlar alınan olgular da vardır (23). Anoreksiya nervozalı hastaların tedavisinde birçok farmakolojik ajan kullanılmışsa da sonuçlar pek iç açıcı değildir.

Son düzenleyen _PaPiLLoN_; 2 Ağustos 2009 17:33
HipHopRocK - avatarı
HipHopRocK
Ziyaretçi
29 Mart 2009       Mesaj #5
HipHopRocK - avatarı
Ziyaretçi
Anorexia Nervoza
Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır.
Anorexia Nervosa, özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bozukluk.
Bu hastalık genellikle ergenlik döneminde, nadiren de erişkin çağında başlar. Çok genel olarak denebilir ki, aşırı zayıflama tutkunu her bireyde oluşabilir.
Bu durum genellikle kişinin çok şişmanladığı kanısı ile mübalağalı bir şekilde rejim uygulaması ile başlar, önceleri kontrol edilebilen iştah bir süre sonra yok olur ve zayıflama normal ölçüleri aşar. Çağın hastalığı olarak adlandırılan yeme bozukluğu sendromu olan 'Anorexia Nervosa', sadece genç kızlarda değil, artık erkeklerde de görülüyor. Tedavisi zor olan vakalarda hayati tehlike söz konusudur.
Ayrıca anoreksiya yoğun psikolojik sorun yaşayanlarda da görülebilir. Diyet yapma, kilo verme takıntısı olmayan insanlarda dahi çok problemli bi hayat yaşama evrelerinde yeme bozukluğu söz konusudur. Ailevi, okul, iş, veya duygusal konularda çöküntü yaşayanlar yemek yemeyi reddeder, zorla yediği takdirde çıkarır. Sonuç olarak kısa vadede çok kilo kaybetme söz konusudur. Ve bu hastalığın bütün etkilerini yaşarlar. Sorunların çözülmesiyle birlikte yeme sorunları da ortadan kalkar. Fakat bu evre içerisinde ciddi ve kalıcı fizyolojik sorunlar yaşayabilirler.
Tanı ölçütleri:
  • Kişinin normal kilosunu kabul etmemesi
  • Kilo almaktan ve şişmanlamaktan aşırı korku duyma
  • Beden algısında bozukluk gözlenmesi
  • En az 3 ay menstürasyon görmemesi
Tarihte bu tür vakalara rastlanmış ancak hastalık fark edilemeyerek, genellikle dini yüceltmelere gidilerek açıklanmıştır.



__________________
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2009       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anoreksiya Nervosa
Anoreksiya Nervosa bireyin beden imgesinin (kendi bedenini algılamasının) bozulması ve sonuçta kendisini kilolu algılaması, beslenmeyi reddetmesi, bu nedenlerle de aşırı kilo kaybına uğraması olarak tanımlanabilir. Kişi bu kilo vermeye kendi isteği ile başlar ve sürdürür. Anoreksiya’nın sözlük anlamı iştah kaybıdır. Nervosa ise sözlük anlamı olarak emosyonel (duygusal) nedenlere işaret etmektedir. Aslında hastalığın ismi kendisi ile zıtlık taşımaktadır çünkü pek çok anoreksiya hastası yemeye karşı ilgisini ve iştahını kaybetmez. Tam tersi, kendileri yememelerine rağmen iştahları açıktır ve sürekli olarak yemekle ilgilenirler: yemek tarifleri okuma, ailelerine özenle yemek hazırlama gibi. Ancak hastanın yemek yemeyi ısrarla reddetmesi sonucu gelişen kilo kaybı yaşamını tehdit edecek düzeye ulaşabilir. Ruhsal bozukluklar içinde ölümle sonuçlanabilecek nadir bozukluklardan birisidir Anoreksiya Nervosa.
Bir kişiye Anoreksiya Nervosa tanısı konması için hastada DSM-IV kriterlerinden en az dördünü karşılaması beklenir. Öncelikle, kişi normal ölçülerde kiloyu devam ettirmeyi reddeder. Bu durum şu şekilde değerlendirilir; kişinin kilosu, yaşı ve boyuna göre normal sayılan ağırlığın %85’inin de altındadır. Kilo kaybı genellikle diyetle gerçekleşir ancak beraberinde kendi kendini kusturma, laksatifler (müshiller) yada diüretikler (idrar söktürücüler) kullanma, yoğun egzersiz ve spor yapma gibi yöntemler de denenebilir. Diğer bir kriter; kişinin vücut ağırlığı düşük olduğu halde yine de kilo almaktan aşırı korkması ve bu korkunun kilo kaybını daha da arttırmasıdır. DSM-IV ‘de yer alan üçüncü kriter kadınlarda görülen amenoredir (adet yokluğu veya kesilmesi). Anoreksiya hastalarında ard arda en az 3 menstruel siklusun olmaması önemlidir. Dikkat edilmesi gereken son kriter ise anoreksiya hastalarının vücut ağırlıklarını, biçimini ve görünümünü algılamalarının bozulmasıdır. Bu hastalar; aşırı sıska oldukları durumlarda dahi kilolu olduklarında ısrar edebilirler veya bazı vücut bölgelerinin görünümleri ile ilgili şikayetleri olabilir(karınları, bacakları, kalçalarının kalın olduğundan yakınma gibi). Şiddetli kilo kaybı görüldüğü durumlarda bile herhangi bir problem yaşadıklarını yadsıyabilirler. Vücut ölçülerini kontrol etmek üzere sürekli tartılırlar, bölgesel ölçümlerini alırlar veya aynada kendilerini seyreder ve eleştirirler. Bu bireylerin benlik algısı tamamen vücutlarının görünümü ile bağlantılıdır.
DSM-IV Anoreksiya Nervosa’yı iki alt tipe ayırmaktadır. Kısıtlı tipte kişi yeme düzenine kısıtlamalar getirmektedir. Tıkanırcasına yeme/çıkartma tipinde ise kişi dönemler halinde tıkanırcasına yeme ve sonrasında çıkartma veya laksatifler kullanma gibi davranışlar göstermektedir. Tıkanırcasına yeme/çıkartma alt tipinin daha patolojik boyutlara ulaşabildiği gözlenmiştir. Örneğin bu alt tipe uyan hastalarda kişilik bozuklukları, dürtü kontrol problemleri, hırsızlık, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, sosyal içe çekilme ve intihar girişimi daha sık görülebilmektedir.
Anoreksiya genellikle ilk veya orta ergenlik döneminde, çoğunlukla bir diyet dönemini takiben ve yoğun bir stres sonrası (anne-baba ayrılıkları vs. ) ortaya çıkmaktadır. Başlangıç yaşının ortalama 17 olduğu ve 40 yaşından sonra Anoreksiya’nın görülmediği kabul edilmektedir. Anoreksiyada kadınların erkek oranı 20/1’dir. Yaygınlığı ise %1 olarak bildirilmektedir.
Anoreksiya Nervosa tanısı almış hastaların aile üyelerinde majör depresyon sıklığının genel nüfusa oranla daha yüksek olduğu bilinmektedir. Bazı bulgular hastaların ailelerinde yakın fakat sorunlu ilişkilerin söz konusu olduğunu göstermektedir. Anoreksiya’nın ortaya çıkışındaki en önemli etkenin toplumun dış görünüşe verdiği önem olduğu bilinmektedir. Ergenlerde gözlenen bağımsız olma ve sosyalleşme çabaları ile aileden uzaklaşma kimilerinde beden ile aşırı ilgilenmeye yol açmaktadır. Ergen bir yandan kendini rahatsız eden düşünceler yerine kilosu ile uğraşmayı seçmekte, diğer yandan kimlik oluşturma ve birey olma sürecinde bedenini bir araç olarak kullanma çabası içine girmektedir.
Anoreksiya Nervosa’ da prognoz oldukça değişkenlik gösterebilmektedir. Bireyin hastalığı kabullenmemesi ve yardımı kabul etmemesi, hastalığın seyrini olumsuzlaştırmaktadır. Sabırlı ve düzenli tedaviler sonrasında sağlığına kavuşan hastalar görüldüğü gibi, pek çok olguda beden algısının bozulması, aşırı kilo kaybı ve sonuçtaki komplikasyonlara bağlı olarak bedensel yıkım gerçekleşir ve hastalık ölümle sonuçlanabilir. Anoreksiya hastalarının bedensel yakınmalarına karışıldığında ve tedavi sonucu kilo almaya tekrar başladıklarında yoğun direnç gösterdikleri görülmektedir. Bu hastaların sosyal ilişkileri yetersizdir ve genellikle depresif duygu durumu hakimdir.
Bazı belirtileri ortak olduğu için Anoreksiya Nervosa ile Depresyon birbirlerinden ayırt edilmelidir. Depresyonda iştah kaybı görülebilmektedir ancak Anoreksiya hastası iştahını kaybetmez, o açlık duygusunu yaşamasına rağmen bunu şiddetle kontrol etme çabası içindedir. Anoreksiyanın pek çok belirtisi Somatizasyon Bozuklukluğu ile de örtüşebilmektedir (kilo kaybı, kusma gibi). Ancak Somatizasayon Bozukluğu’nda kilo kaybı aşırı değildir ve hastanın kilo alma kaygısı bulunmamaktadır. Anoreksiya hastalarının yemek yemeden kaçınma davranışları Sosyal Fobi’de de görülür ancak sosyal fobiklerin yemek yemeden korkması yalnızca sosyal ortamlar ve koşullarla sınırlıdır.
Anoreksiya Nervosa hastalarının %50’sinin aynı zamanda bir başka yeme bozukluğu olan Bulimia Nervoza özellikleri gösterdiği bilinmektedir. Aşırı yeme ve kusma gibi bu belirtiler hastalık başladıktan ortalama 1.5 yıl içinde ortaya çıkmaktadır.
Anoreksiya nervoza ile birlikte depresyon belirtilerinin, obsesif belirtilerin ve kişilik bozukluğu özelliklerinin bulunması ayırıcı tanıyı güçleştirebilir ya da birden fazla tanının kodlanmasını gerektirebilir. Genç hastalarda ayırıcı tanıda aşırı kilo kaybına neden olabilecek kronik hastalıklar, beyin tümörleri ve crohn hastalığı ya da malabsorbsiyon sendromları gibi sindirim sistemi hastalıkları vardır.



Benzer Konular

1 Ekim 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
15 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri