HÜSEYİN AVNİ LİFİJ
1886 yılında Samsun’un Ladik ilçesine bağlı Karaabtalsultan Köyü’nde doğdu. Babası Galata Köprüsü tahsildarlığından ve başmemurluktan emekli Abdullah Efendi’dir. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Kafkasya’dan Samsun’a göç eden Çerkes bir ailenin çocuğuydu. Sonra İstanbul’a geldiler. Kısa bir süre Sanayi-i Nefise Mektebi’nde resim öğrenimi gördü. Yeteneğini gören ve sanatçının eli kadehli, pipolu Kendi Portresini (1907, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi) çok beğenen Osman Hamdi Bey’in önerisi üzerine Şehzade Abdülmecit tarafından Avrupa’ya gönderildi. Paris’te çalıştı, simgeci ressam Puvis de Chavannes’ı örnek aldı. 1912’de Türkiye’ye döndü, çeşitli liselerde resim öğretmenliği yaptı. 1924’te ilk kişisel sergisini açtı, 18 resmiyle Viyana’ da Sanayi-i Nefise Mektebi’nde dekoratif sanatlar öğretmeni oldu.
1909-1912 arasında, akademik anlayışta resimler yapan Fernand Cormon'un atölyesinde öğrenim gördü. Ancak bu atölyedeki katı kuralcı tutumu benimsemedi, simgeci Fransız ressam Puvis de Chavannes'ı kendine model aldı.
1912'de Türkiye'ye döndü ve 1923'e değin çeşitli liselerde resim öğretmenliği görevinde bulundu. 1914-1918 arasında dönemi hükümetince Şişli'de kurulan bir atölyede Nazmi Ziya, Namık İsmail, Hikmet Onar ve İbrahim Çallı ile birlikte bir süre çalıştı, savaş resimleri yaptı. 1926'da bir ay Paris'te kaldı ve dekoratif sanatlar öğretimi ile ilgili incelemeler yaptı. İstanbul'a döndükten sonra aynı kurumda süsleme dersleri verdi.
1918 yilinda Viyana'da düzenlenen Savas Resimleri ve Digerleri Sergisi'ne onsekiz yapiti ile katildi. Ayni yil Davutpasa Orta Mektebi'nde Fransizca ögretmenligi yapti. 11 Temmuz 1919'da Harika Sazi ile nikahlandi. Fakat, salgin bir hastalik yüzünden ancak 25 Mart 1922'de evlenebildi. Lifij, Türkiye'de uygulamali güzel sanatlar egitiminin kabul edilmesi ve yayginlasmasi için ilk harekete gecen; bu konuda cesitli arastirmalar ve yazilar yazan ilk sanatcilardan biri olarak da saygin bir yere sahiptir.
1922 yılında Gazi Mustafa Kemal’in davetlisi olarak dört ay boyunca Erkân-ı Harbiye-i Umumiye (Genelkurmay Başkanlığı)’ de kalmış, bu zaman zarfında Mareşal Fevzi Çakmak portresini yapmış, Ankara dönüşünde hemen “Karagün” ve “Akgün” adlı tablolarını yapmaya koyulmuş ve 1923 yılında tamamlamıştır. Yine bu yılda Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi Tezyinî Sanatlar (Dekoratif Sanatlar) Bölümü’nde hocalığa başlamış, bu görevini, 1927 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu ölümüne kadar sürdürmüştür.
Avni Lifij’in eserlerindeki temanın odak noktasını insan figürü teşkil etmektedir. Özellikle otoportreleri, diğer portreleri ve figürlü kompozisyonları ayrı bir önem taşımaktadırlar. Figürlü çalışmalarının içinde mitolojik, fantastik ve alegorik çalışmalar dikkate değer niteliktedir.
Avni Lifij'in yapitlarindaki temanin odak noktasinda agirlikli olarak insan yer almaktadir. Deniz manzarasi, ölüdoga (natürmort) gibi temalari iceren yapitlari son derece azdir. Sanatcinin yapitlari icinde özellilde otoportreleri, portreleri ve figürlü kompozisyonlari ayri bir öneme sahiptir. Sanatcinin figürlü kompozisyonlari içinde alegorik, mitolojik ve fantastik calismalar da dikkat cekmektedir. Oldukca fazla sayida örnegine sahip oldugumuz manzara (peyzaj) calismalarinda ise sanatçinin salt doga görünümlerini tuale aktarma cabasi içinde olmadigi; aksine, onun kendine özgü duygu dünyasindan bizlere bir seyler sundugunu görmekteyiz. Sanatçinin derin bir duygu, düsünce, hayal gücüyle olusturdugu yapitlarda temayi olusturan ögelerin saglam bir desen ve kompozisyon anlayisiyla tuale aktarildigi görülmektedir.
Lifij, dogru resmetmeyi ilke edinmis bir sanatcidir. Acik havada gerceklestirilmis küçük boyutlu yagliboya taslak anlamina gelen ve renk lekelerinden olusan "posad" calismalarinda ise sanatcinin ,daha serbest bir anlayisa sahip olduguna tanik olmaktayiz. Lifij'in karakalem, füzen, iki ya da üc renk kalemle gerceklestirilmis calismalari da oldukca fazladir. Sanatcinin gerek bu karakalem vb. çalismalarinin ve posad calismalarinin bir çogunu sanatçinin daha sonra gerçeklestirecegi büyük boyutlu calismalari icin bir ön calisma olmaktan cok, son seklini almis yetkin birer yapit olarak degerlendirebiliriz. Ayrica, elimizdeki örneklerden anlasildigina göre sanatci figürlü büyük kompozisyonlari için uzun bir hazirlik dönemi geçirmektedir.
Lifij romantik ve simgeci yaklaşımı ile 1910 kuşağı sanatçılarından farklı bir üslup geliştirmiştir. Daha çok akşam ışıkları içinde resimlediği manzaraları izlenimci (empresyonist) bir yaklaşımı anımsatsa da, bunlardaki doğa, İzlenimciler'in bilimsel renk çözümlemeleriyle baktıkları doğadan farklı, ışığın bur anlık değişimiyle yakalanan bir zaman kesitidir.
Lifij renkleri ustaca kullanarak ışığın gizemli etkisiyle şiirsel bir atmosfer yaratmıştır. Işığı renklere ayrıştırmasıyla izlenimci, özellikle büyük figürlü kompozisyonlarındaki kurgu ve desenleriyle akademik konuları ele alış biçimiyle de simgeci bir tutum içinde olmuştur. Ancak bütün bu özelliklerin bireşimi niteliğindeki resimi sonuçta daha çok simgecilere yaklaşır. Lifij yağlıboya çalışmalarının yanı sıra çok sayıda figür, yapı ve doğa desenleri de çizmiştir.
Ülkemizin değerli sanatkarlarından Hüseyin Avni Lifij, otoportresiyle tanınan nadir ressamlardan. Ağzında pipo, elinde kadeh, omzunda yırtık çorap ve çapkın ve umursamaz ifadeli yüzüyle resmettiği kendisi, 41 yaşında son nefesini verdiyse de geriye onlarca peyzaj ve çok sayıda portre bıraktı.
Türk sanatına oryantalist bir zihniyetle bakanların düştüğü yanılgıların en önemlilerinden biri de Türk resminde figürün geri planda olduğu ve özellikle de portrecilik geleneğinin olmadığı söylemidir. Bu iddia sahiplerinin atgözlükleri onları Nigari, Nakkaş Osman, Levni ve daha nice portre ustasını görmemezlikten gelmeye itse dahi Türk resim sanatının batılı üsluba geçiş döneminin ilk kuşaklarında yer alan Osman Hamdi ve Avni Lifij gibi ressamların daha bu kadar erken bir dönemde hiçbir emekleme evresine hiç ihtiyaç duymadan figürü ve hem de bireyci bir ifadecilikle bu kadar güçlü bir biçimde sanatlarının merkezine yerleştirmeleri gözden kaçırılmaması gereken bir unsur. Bu sanatçıların portre alanlarında başyapıt konumunda eserler yaratmaları Türk sanatı ve resim sanatının içinde figür ve portre geleneğinin ne kadar güçlü biçimde var olduğunu ispata yeterli delil olmalıdır. İşte Batılı anlamda Türk Resim sanatının ilk önemli portre eserlerinden biri olan, ressam Hüseyin Avni Lifij'in "Kadehli-Pipolu Otoportre"si bu delillerin belki de en mühimi olarak sanat tarihimiz içinde önemli bir köşe taşıdır.
1908 yılı hem Osmanlı İmparatorluğu hem de Avni Lifij için bir dönüm noktası oldu. Abdülhamit iktidarının devrilerek II. Meşrutiyetin ilan edildiği bu yıl Hüseyin Avni için de Avrupa macerasına giden yol başlayacaktı. Sanat eğitimi için Avrupa'ya öğrenci göndermek isteyen büyük ressam Şehzade Abdülmecid Efendi kendisine adaylar bulması amacıyla Osman Hamdi Bey'e danıştı. Osman Hamdi Bey'in tavsiye ettiği öğrenci adaylarından biri de Hüseyin Avni olacaktı. Yaşının küçüklüğü yüzünden yapım tarihini 1908 olarak değiştirdiği Kadehli-pipolu otoportresini Abdülmecid Efendi'nin beğenisine sunan Avni Lifij'e bu eseri sayesinde Avrupa'nın kapıları açıldı. Bir yıl kadar Sanayi-i Nefise Mektebi'nde temel eğitim aldıktan sonra 11 Ocak 1909 tarihinde Şehzade Abdülmecid Efendi'nin hamiliğinde Fransa'ya doğru yola çıktı. Abdülmecid Efendi ve Lifij arasındaki bu hamilik ilişkisi Türk resim sanatının bu iki mühim ressamı arasında uzun yıllar sürecek bir dostluğun da başlangıcı olacaktı.
1912 yılında Dünya Savaşı'nın ufukta görünmesiyle İstanbul'a geri çağrılan Hüseyin Avni İstanbul Sultanisi (İstanbul Erkek Lisesi)’nde resim öğretmeni olarak çalışmaya başladı. 1915 yılında Fransızca öğretmeni olarak Kandilli İnas Sultanisi (Kandilli Kız Lisesi)’ne geçti. Adaşı olan başka bir meslektaşı ile karıştırılmamak için sülale ismi olan "Lifij" soyadını kullanmaya başlaması da bu döneme rastlar. Bu sırada bir yandan sanat çalışmalarına da devam etmekteydi. 27 Ekim 1915'te Sanayi-i Nefise Mektebi'nin büyük salonunda açılan sergide Paris'teki Louvre Müzesi'nde bulunan, Luca Giordano'nun Mars ve Venüs adlı resminin Avni Lifij tarafından yapılan kopyası da yer aldı.
1916 ilkbaharında 1. Galatasaraylılar Yurdu Resim Sergisi’ne iki resimle katıldı; bunlardan "Belediye Faaliyetleri-Kalkınma" adlı tablosu 172 X 505 cm.lik boyutuyla Türk resim sanatı tarihinin en büyük boyutlu eserlerinden biri olarak bilinir. Geleneksel kompozisyon metotlarının Ard-izlenimci ve dekoratif yöntemlerle beraber kullanıldığı çok figürlü ve günlük hayattan bir konuyu ele alan bu tablo, medenileşme özlemine vurgu yapan sembolizmiyle, ustanın daha sonraki alegorik konulu birçok figürlü kompozisyon çalışmasının ilk örneklerinden olacaktır. Çok yönlü bir sanatçı olan Avni Lifij bu sergi ile ilgili, 26 Temmuz 1916 tarihli Hilal Gazetesi'nde yayınlanan "Le Mouvement Artistique, I'Exposition de Peinture du Galata-Saraililar-Yourdou" başlıklı bir yazı da kaleme aldı. Ertesi yıl yine aynı mekanda açılan "Savaş Resimleri ve Diğerleri" Sergisi'ne çoğu İstanbul'un çeşitli köşelerinin tasvirlerinden oluşan 20 resim ile katılan sanatçı ilk kişisel sergisini ise 1918 Şubat-Mart ayları arasında "Orient Litteraire"in yönetim bölümünde açtı.
Dünya Savaşı'nın ardından gelen Mütareke yıllarında Davutpaşa Ortaokulu'nda Fransızca öğretmenliği yapan Hüseyin Avni bu sırada Viyana'da düzenlenen bir sergiye de 18 resmi ile katıldı. Bu dönem boyunca sürekli üretimde bulunarak çeşitli sergilere resim veren ve eserleri resmi koleksiyonlarda yer bulan Avni Lifij 25 Mart 1922'de Doktor İbrahim Şazi'nin kızı Harika Şazi ile evlendi. Harbiye Nezareti tarafından Şişli'de kurulan resim atölyesinde bir müddet harp konulu resimler çalıştıktan sonra 1922 Ekim'inde Mustafa Kemal Paşa'nın davetiyle Ankara'ya giderek dört ay kadar bu şehirde kaldı. Bu sırada Mareşal Fevzi Çakmak'ın portresini de yapan Lifij, Ankara dönüşü önemli sembolik tablolarından olan "Karagün" ve "Akgün" adlı eserleri için etüd çalışmalarına başladı.
Henüz 41 yaşında, sanatının en verimli dönemini yaşarken pek genç olarak yaşama veda eden ressam Hüseyin Avni Lifij günümüzde Türk resim sanatının en önemli şahsiyetlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Sanatçının kendine özgü kişiliği ve güçlü sanat anlayışı ile kendi çağı ve kuşağı içinde de özel bir konumu vardır. Çok figürlü ve büyük boyutlu kompozisyon çalışmalarının resim sanatında yer almaya başlamasına öncülük eden Lifij akademik hale gelen izlenimcilikten bir teknik olarak faydalanmakla beraber yaşadığı dönem ve coğrafyanın şartları ve ressamın özgün kişiliği ile biçimlenen kendine has bir sanat yaratmayı başarmıştır. Sembolizmden romantizme, izlenimcilikten dışavurumculuğa değişik tarzlardan izlerin görülebileceği bu üslupta ana unsur "insan"dır. Portreleri ve alegorik, mitolojik ve fantastik konuların işlendiği figürlü kompozisyonları yanında doğadan çok iç dünyasını tuvale yansıttığı duyarlı manzaraları derin bir duygu ve şiirsel bir hayal gücünü ele verir. Lakin ressam tekniği şiirselliğe kurban etmemiş bilakis en serbest çalıştığı resminde dahi sağlam bir kompozisyon ve güçlü bir desen anlayışı gütmüştür. Avni Lifij'in yağlıboya tablolarının yanı sıra her biri kendi başına yetkin birer sanat eseri olarak değerlendirilebilecek poşad resimleri ve desen çalışmaları da ayrıca bir eser dağarcığı oluşturmaktadır.
Avni Lifij 2 Haziran 1927 tarihinde bir kalp rahatsızlığı sonucu, Laleli semtindeki Harikzedegan Apartmanları’nda bulunan dairesinde hayata gözlerini yumdu.
Derlemedir.