Arama

Mualla Eyüboğlu

Güncelleme: 14 Eylül 2009 Gösterim: 5.913 Cevap: 2
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
25 Kasım 2006       Mesaj #1
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Bedri Rahmi ve Sabahattin Eyüboğlu'nun kızkardeşi, Türkiye'nin ilk kadın mimarlarından Mualla Eyüboğlu birbirinden değerli eserlerin ve eşyaların yer aldığı müze evini bağışlayacak müze bulamıyor.

Sponsorlu Bağlantılar
· ŞAMİL KUCUR
Bedri Rahmi ve Sabahattin Eyüboğlu'nun kızkardeşi yüksek mimar Mualla Eyüboğlu Anhagger, 84 yıllık hayatı boyunca oluşturduğu müze evini bağışlayacak müze bulamıyor. Mualla Eyüboğlu'nun iki yıl önce hayata veda eden Türkiye âşığı Türkolog Alman Dr. Robert Anhegger'in evleri adeta kültürler arası diyaloğun merkezi idi. Farklı iki kültüre sahip olmalarına rağmen yaklaşık yarım asır bir aile oluşturan Anhegger çifti, evlilikleri boyunca Galata'daki yüz yıllık tarihi Doğan Apartmanı'ndaki dairelerini adeta yaşayan bir müzeye dönüştürmüşlerdi.

Müze eve sahip çıkan yok

1919 yılında doğan ve 23 yaşında yüksek mimarlık diploması alan Mualla Eyüboğlu, 28 yaşında Ortaklar Köy Enstitüsü'nde çalışırken zehirli sıtmaya yakalanır ve İstanbul'a dönmek zorunda kalır. Arkeolojik kazılarda hafriyat mimarlığı yaptığı yıllarda Alman Türkolog Dr. Robert Anhegger ile tanışan Mualla Eyüboğlu, dokuz yıl sonra evlenir. O yıllardan itibaren Anadolu'nun karış karış her köşesinden olduğu gibi dünyanın birçok bölgesinden toplanmış tarihi özelliği olan eşyaların dizayn edildiği adeta mini bir müze evde yaşıyor Mualla Hanım.

Galata'da bir asırlık 6 katlı, avlusu, terası ve antika asansörü ile Yücel Sayman ve Rasih Nuri İleri gibi birçok ünlü ismin ikamet ettiği meşhur Doğan Apartmanı'nın 6. katındaki Eyüboğlu ailesine ait olan evdeki tarihi eşyaları bir müzeye bağışlamak isteyen Mualla Hanım ilgisizlikten yakınıyor:

"Sadberk Hanım Müzesi, daha sonra Topkapı Sarayı Müzesi gündeme gelmişti. Evdeki bütün eşyaların envanterini benim yapmamı istediler. Ya Hu, Allah aşkına o işlerle ben bu yaşımda nasıl uğraşacağım? Sonradan bir ses çıkmadı."

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın imkanlarının yeterli olmadığını dile getiren Mualla Eyüboğlu, evindeki tarihi özelliğe sahip yüzlerce eşyayı Askeri Müze'ye bağışlamak istediğini dile getiriyor.

Orijinal hat, tezhib, minyatür örneklerinden, tablolara, ahşap, mermer ve çeşitli metallerle düzenlenmiş evinde ayrıca Türkçe, Osmanlıca, İngilizce ve Almanca çok sayıda kitap, müzik aletleri, porselen takımlar, müzik aletleri ve daha birçok eser yer alan ev son günlerde Mualla Hanım ile hatıralarda kalmış günlerin anıları ile bir başına yaşıyor...

Kültürler arası bir müze ev

Anhegger ailesinin müze haline getirdikleri evlerinin o kadar çok müdavimleri vardır ki; kimler gelmemiş, kimlerle görüşülmemiş, merhaba denilmemiş ki bu evde; yurtiçinden ve yurtdışından gelen edebiyat, sanat ve müzik dünyasından konuklarla dolup taşmış bu müze ev. Müziğe ilgi duyan Mualla Hanım'ı Tarihi Türk Musıkîsi konserlerinde Hz. Mevlana'nın yirmi birinci kuşak torunu Dr. Celaleddin Çelebi, şair Fevzi Halıcı, Prof. Dr. Nadir Devlet, Prof. Dr. Turan Yazgan, Dr. Oruç Güvenç ile birlikte görmek mümkün olmuştu.

'KEŞKE BİR DUA ÖĞRENSEYDİM'

Köklü bir aileye sahip olan Mualla Eyüboğlu'nun anne tarafı saraylı, babası Rahmi Eyüboğlu Osmanlı'nın son dönem kaymakamlarındandır. Rahmi Bey Atatürk'ün teklifi ile İkinci Meclis'e girer ve Fethi Okyar ile Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kurucuları arasında yer alır. Atatürk'ün emriyle kapatılan Fırka'nın birçok mensubu gibi Rahmi Bey de Atatürk düşmanlığı ile suçlanır. İsmet İnönü araya girer ve mesele halledilir. Eyüboğlu ailesi kimi zaman Atatürkçü, kimi zaman Atatürk düşmanı olarak anılmış. Mualla Hanım bu iddialara itiraz ediyor: "Ailede ne Atatürk düşmanı ne de komünist vardı. Anne tarafım dindardı. Nakşibendilik vardı ailede." Anne Lütfiye Hanım, Mualla Hanım'ın bir Hıristiyan ile evlendiğini duyunca bir yıl konuşmamış kızıyla. Ancak damadını tanıyınca iyi dost olduğunu söyleyen Mualla Eyüboğlu geçmişine dönük üzüntüsünü şöyle dile getiriyor:"Bugün, zamanında doğru dürüst bir dua, bir sure bile öğrenmediğimin pişmanlığı ve üzüntüsü içerisindeyim.'

Müzecilerin ilgisini bekliyor

Eyüboğulları'nın müze evinde, yıllarca kah neyler üflenmiş, bendirlere vurulmuş, dostlarının sesleri uda, saza eşlik etmiş. Ya da kemanlar, flütler eşlik etmiş dost meclislerine... Şiirler okunmuş, edebiyat ve sanatla ilgili saatlerce süren sohbet meclislerinin yapıldığı müze ev, Dr. Robert Anhegger'in rahatsızlanması ve sonrasında 27 Mart 2001 günü Hollanda'da vefatı ile sessizliğe bürünmüş. Ancak şiir, edebiyat ve tasavvufa meraklı olan Dr. Anhegger, vefatını anma yıldönümünde de Alman Goethe Enstitüsü'nde düzenlenen programda piyanonun tuşlarından salona yayılan melodiler ile ney, rebab, ud ve bendir eşliğinde Yunus Emre ve Mevlevi ilahileri ile anılmış... 84 yıllık ömrüne sığdırdığı hatıraları ile müze evinde yaşayan Mualla Eyüboğlu Anhagger Harem Dairesi'nin restarasyonnunu yaptığı yıllarda Dr. Robert Anhegger tarafından alınan müze evindeki binbir çeşit tarihi eserlerin envanterini yapacak ve kabul edecek müzecileri beklemeye devam ediyor.

Biyografi Konusu: Mualla Eyüboğlu nereli hayatı kimdir.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
14 Eylül 2009       Mesaj #2
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Mimar Mualla Eyüboğlu Anhegger

Sponsorlu Bağlantılar
Mualla Eyüboğlu



Türkiye’nin ilk kadın mimarlarından Mualla Eyüboğlu Anhegger, kalp yetmezliği nedeniyle 90 yaşında İstanbul'da yaşama gözlerini yumdu. Eyüboğlu Anhegger’ 18 Ağustos 2009'da Teşvikiye Camisi'nde kılınan cenaze namazının ardından Topkapı Merkez Efendi Mezarlığı'nda toprağa verildi. Mualla Eyüboğlu, ressam-şair Bedri Rahmi Eyüboğluve yazar Sabahattin Eyüboğlu'nun da kız kardeşi ve Türkolog Robert Anhegger’in eşiydi.

Erzurum Aziziye'de 1919 yılında doğan Mualla Eyüboğlu, 1942'de Güzel Sanatlar Akademisi Mimari Bölümü'nden mezun oldu.

Türkiye'nin ilk kadın mimarlarından olan Eyüboğlu, köy enstitüleri programında görev alan ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu ve İsmail Hakkı Tonguç başta olmak üzere öncü isimlerle birlikte, köy enstitüsünde mimar, inşaat sorumlusu, öğretmen olarak çalıştı.

1947 yılından itibaren mesleki hayatı boyunca arkeolojik kazılarda, koruma kurullarında, tarihî anıtların onarımlarını yürüten Eyüboğlu, başta Rumelihisarı ve Topkapı Sarayı Harem Dairesi olmak üzere sayısız tarihi eserin restorasyonunu yaptı.

Kaynak. Mimarizm



Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
14 Eylül 2009       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Mimar Mualla Eyüboğlu Hakkında Bir Yazı

Bir enstitülüydü mimar Eyüboğlu da artık. Öğretmenler dinlenme yeri, açık hava tiyatrosu, tiyatronun yanı başında yarım kalan özgün müzik kolu yapısı... Yarım kaldığı için sonradan enstitü düşmanlarınca uçaktan bakıldığında, "orağa benziyor" diye suçlanan yapı...

İkinci Dünya Savaşı'nın güç koşullarında Köy Enstitüleriyle, yeni bir Kurtuluş Savaşı coşkusu yaşanıyordu ülkede. O ortamda tanıdım mimar Mualla Eyüboğlu'nu, Hasanoğlan'da... Orta boylu, aydınlık yüzlü, çiçeği burnunda bir mimar... Kendi evindeymiş gibi rahattı. Hanidiyse, koşup bir harç teknesinin sapına yapışacaktı. Öğretmenimiz Sabahattin Eyüboğlu'nun kardeşiymiş. Gönüllü gelmiş Hasanoğlan'a. "Her olanağı sağlarız ona, yeter ki paniklemesin" demiş Tonguç. Ne paniklemesi, yapı kolu başkanlığını üstlenmiş, dört elle sarılmıştı işine. Sabahın köründen akşam karanlığına dek, coşkuyla katılıyordu imeceye. Yapıların, taşı, tuğlası sırtından geçiyordu sanki.
Öğrencilerin, uygulamalar içinde yetişmesine özen gösteriyordu. Arada bir, öbür Köy Enstitülerine de koşuyor, Pazarören'in genel planının uygulamasını denetliyordu. Kayseri-Pazarören'e gidişlerinde, yöreyi inceliyor, halkla kucaklaşıyor, onların yüzyıllardan süzülüp gelen yaratıcılıklarıyla ürettiklerini, özgün Afşar ürünlerini değerlendiriyordu. Eşek kolanlarından yaptığı kemeri, seve seve giydiği nakışlı yün çorapları, kilim parçalarından yapılmış yeleğiyle Anadolu ekinini giyiniyordu.

Ankara'ya indi mi, yabancı modaları izleyen bayanların gözlerini kamaştırıyordu. Afşar kilimleriyle, heybeleriyle, özgün bakır kaplarla donatıyordu yaşadığı yeri. Sesi güzeldi. Her gezisinden yeni türkülerle dönüyordu. Hele gerçekleştirdiği dinlenme yeri, Bağevi... Tasarımı, gereçleriyle özgün bir yapı. Ekinimizin solunduğu iç açıcı bir yaşam köşesi...
Duvarlarda, içerdekileri gülümseten Nasreddin Hoca, Karagöz resimleri... Kitap rafları, satranç köşesi, bağ ile bütünleşen geniş bir balkon... Şöyle bir mektup almıştı ağabeyi Eyüboğlu'ndan: "Bedros'a, senin Bağevi için, üç tane alicengiz pano yaptırdım. Sakın duvarlara başka bir şey koymayın. Açık hava tiyatrosu için, bir vagon heykel ve frizle geleceğim. Venüs'le Samatrak dökülüyor. Yontucu Nusret Suman'la birlikte geliyoruz. Hidayet'e söyle, çamur hazırlasın."
Yapı kolu, yontu işine de el attı. İstasyon tepesindeki Rodin'in Düşünen Adamı kararını verip ayağa kalkmış, tohum saçmaya başlamıştı. "Tohum Saçan Köylü"'yü, Nusret Suman'ın öğrencileri gerçekleştirmişti. Öbür yontuları da...

"Tonguç mu, Yücel mi, Bedreddin mi konuşan,
Tarlalarda, işliklerde bir imece coşkusu,
Yıldızların parladığı anlar mı tarihte,
Ders veriyor, Sok-rates, Montaigne, Eyüboğlu
Katmış ellerini, gözlerini buraya her enstitü,
Toprakta, Cılavuz, İvriz sıcaklığı, yapılarda ter kokusu"

Bir enstitülüydü mimar Eyüboğlu da artık. Öğretmenler dinlenme yeri, açık hava tiyatrosu, tiyatronun yanı başında yarım kalan özgün müzik kolu yapısı... Yarım kaldığı için sonradan enstitü düşmanlarınca uçaktan bakıldığında, "orağa benziyor" diye suçlanan yapı... Allahtan kimseler uçağa binerek, o yapıya, yukarıdan bakmadı da, Türkiye komünist olmaktan kurtuldu.
Ama Köy Enstitüleri, aydınlık eğitim emekçileri, karalamalardan, kıyımlardan kurtulamadı. Köylü yontusu bile, Stalin'e benziyor denerek, Reşat Şemsettin Sirer döneminde yıktırıldı. Talim Terbiye üyeliğinden, Yüksek Köy Enstitüsü öğretmenliğinden ayrılan, 4489'a göre maaşıyla Paris'e giden Eyüboğlu, kardeşi Mualla'ya uzaktan şöyle sesleniyordu:

"Gördük nasıl yermiş Hasanoğlan,
Nasıl belli değilmiş satan satılan,
Nasıl yeşerirmiş insan
Ve nasıl biçilirmiş"

Mualla da, İstanbul'a dönerek sarayların onarım işlerinde çalışmaya başladı. Yıllar önce Sabahattin Eyüboğlu, sonra ressam Bedri Rahmi; "Hoşça kal!" dediler dünyaya...

Şimdi de bacıları, Mualla Eyüboğlu... Ama yineliyor Bedri Rahmi'nin dizelerini;

"Biz dünyadan gider olduk,
Kalanlara selam olsun,
Ama hep böyle gidecekse dünya,
Kalanlara haram olsun"
Anısına saygıyla...

Mehmet Başaran - Cumhuriyet Gazetesi

Kaynak: Yapi.com.tr

Benzer Konular

28 Temmuz 2011 / Misafir Sanat tr
26 Ağustos 2009 / Daisy-BT Sinema tr
29 Temmuz 2011 / Teamoore Cevaplanmış
1 Aralık 2010 / _Yağmur_ Müzik tr
11 Temmuz 2018 / Baturalp X-Sözlük