Arama

Pandomim - Mim Sanatı

Güncelleme: 10 Haziran 2012 Gösterim: 45.380 Cevap: 6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Kasım 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Pandomim: Sözsüz oyun.
“Bütün sanatlarda olduğu gibi, bakmayı, görmeyi, algılayabilmeyi gerektirir Pandomim.. Pandomim, yapma ile değil görme ile başlar. Önce görmek, algılamak; olduğu gibi görebilmek herşeyi; ama ön yargısız görebilmek ve insanların evrensel noktalarını yakalamayabilmek..”
Sponsorlu Bağlantılar
- Pandomim yapabilmek için beden lisanını bilmek gerek
- Beden lisanını bilmek için duyguları tanımak gerek
- Duyguları tanımak için insanı bilmek gerek
- İnsanı bilmek için, insanın kendisini bilmesi gerek
Yani sanattan, şahsiyet olmaz; şahsiyetten doğar herşey sanatta..

Mehmet Fıstık - Pandomim Sanatçısı
Mim Sanatı: Jestlerle kurulan iletişim
Geniş anlamıyla ele alacak olursak "teatrikal mim" iki farklı düzlemde bulunmaktadır. Marcel Marceau, Ladislav Fialka veya Adam Darius gibi mim gösteri artistlerinin ya da en kapsamlı ifadeyle Charlie Chaplin ve Laurel-Hardy gibi komik yeteneklerin yer aldığı, bir eğlenti türü gözüyle bakılan "salt mim" birinci düzlemi meydana getiriyor. İkinci düzlemde ise "geleneksel bale'de" kullanılan "mim" bulunuyor. Bu düzlemde mim sanatının, teatrikal duyarlılık temelinde sessiz bir sanata dönüştüğünü görüyoruz; balelerde kullanımı ise büyük çeşitlilik sergilemektedir. Değerlendirmeye sokabileceğimiz belirlilik ve açıklıktaki en eski mim örneğini Galeotti'nin "The Whims of Cupid and the Ballet-master" eseriyle onsekizinci yüzyılda buluyoruz. Ondokuzuncu yüzyılda "Rus Balesi"nin yoğun olarak kullandığı mim üslubunu çoğu kişi yakından bilir. Yirminci yüzyılın başlarında Fokine'in "dans-drama"larında lirik mimetik jestlerin en yüksek noktaya vardığını, doruğa ulaştığını görüyoruz. 1920'li yıllarda, Balanchine ve de Valois'nin balelerinde ortak bir stilize mim farkedilir ki daha sonraları Helpmann'dan Morrice'e dek koreografları etkilemiştir.
Mim sözcüğü "taklit etmek" veya "temsil etmek" anlamına gelen Grekçe "mimeisthai" sözcüğünden gelmektedir; form olarak Grek ve Roma kökenlidir. Roma'da mim gösterilerini İsa'nın doğumundan hemen önce görüyoruz. Geleneksel özelliklerden biri olan ve yılda bir yapılan "Floralia Festivali"nde halka açık sahnelerde çıplak kadın oyuncular mim gösterileri yaparlardı. Bizim ilgi alanımızı oluşturan modern mim ise, tamamen sessiz bir sanat olarak gelişmiştir; anlam yükleri salt jest, hareket ve ifade olarak izleyiciye aktarılır. Bu öyle bir sanattır ki heyecanlar, duygular ve dramatik olaylar yalnızca yüzün, uzuvların ve vücudun kullanımıyla yaşam kazanır.
Bale'de mim olayının orijinlerini anlamak istiyorsak onaltıncı, onyedinci ve onsekizinci yüzyılların İtalya'sına bakmalıyız. İlk kez olarak onaltıncı yüzyılda, kadınların "Commedia dell'Arte" adı verilen İtalyan emprovize (doğaçlama) komedilerinde yer almalarına izin verilmişti. Daha önceleri, kadınların seyirciler önünde görülmeleri bayağılık ve aşağılık olarak düşünülüyordu. Sonraları gayet doğal bir şekilde, kadınlar bu tür eğlentili toplantılarda sahneye çıkmaya başladılar; büyüleyici, enerjik ve hevesli bir şekilde dans ettiler, şarkı söylediler ve rol yaptılar. Sahne eserlerinde iki farklı cinsiyetten insanların bir araya gelmeleriyle teatrikal oyunlar alanında yeni fırsatlar, olasılıklar ve gelişmelerin önü açılmış oldu.
Ancak, her ne kadar temsilleri dans formuna çok yakınlaşmış idiyse de, bu kişiler aslında dansçı değillerdi. İşte bu noktada, müziğin eşliğiyle özel bir mim türü kullandılar; işlerinin doğası gereği kesinlikle çok yönlü yetenekler taşıyan sanatçılar olmak zorundaydılar. Profesyonel dansçılar olarak belirdiklerinde, danslarında bir üslup kazanmaya başladıklarını ve sonunda farslarda, dansın yolunu bulduklarını görüyoruz. Giderek gösteriler eşi az bulunur bir inceliğe ulaştı; aynı zamanda deneyim kazandılar. Bu deneyim onların zamanla incelikli ve karmaşık ürünler vermelerinde yardımcı oldu. Komedyenlerden oluşan topluluklar, kendilerine özgü karakterler elde etmeye başladılar ve bu arada tüm Avrupa'yı dolaştılar.
Günümüzde İtalyanlar -gerçekte, genel planda Latinler- hala kendilerini jest ve hareketlerle ifade etmekte tüm diğer etnik gruplardan ileride ve üstündürler. Eğer tatilinizi İtalya'da -özellikle Napoli yöresinde- geçirdiyseniz başkalarıyla jest ve hareket gücüyle olağanüstü kolaylıkta fikir alışverişinde bulunan insanları fark etmişsinizdir. Sanki ana dillerini konuşuyormuşçasına rahat ve anlaşılır bir şekilde kollar, parmaklar ve yüz ifadeleri ile devam eden bir anlaşma biçimidir bu..
Öyküye göre çok zamanlar öncesi İtalya'nın güney illerini zorbalığı altında inleten bir tiran varmış. Bu zorba, yaptığı kötülükler nedeniyle halkın ayaklanacağı korkusuyla yaşarmış. Ayaklanmayı engellemek amacıyla, ölüm cezası tehdidi altında, çok uzun bir süre insanların birbirleri ile konuşmalarını yasaklamış. Böylece halk, düşünsel ilişkilerini işaretler, jestler ve hareketler yoluyla kurmayı öğrenmiş... Eğer bu öykü gerçekse, İtalyanların hayret verici pandomim nitelikleri, tarihi ve çetin bir kurallar dizgesinin doğal bir yansımasıdır.
En sonunda İtalyan mim komedyenleri, kendileri için güçlü bir kale olan "Fransız Sarayı"nı keşfettiler. Sarayın dans ustaları sayesinde, kısa bir kesinti sonrası, bale dalına atladılar. "Commedia dell'Arte"nin pandomimde İngiltere'deki denkliği onsekizinci yüzyılın ilk başlarında John Weaver ve John Rich'e dek uzanmaktadır. Rich ve Weaver, her temsilde yer alan çok sayıda karakter kullanmışlardı: Harlequine, Subret (operet ve güldürülerde oynak hizmetçi kız rolündeki oyuncu, hoppa genç kadın), Columbine, şişman ve komik Pulcinella, acınası Pierrot, palavracı Scaramouche (eski İtalyan komedisinde soytarı), soytarı Pantaloon (soytarı ihtiyar, bunak adam).. Tüm bunlar ve daha başka karakterler birçok ortam içinde sayısız kereler yer almıştı. Günümüzde, yukarıda saydığımız bu tipleri sirklerde, geleneksel pandomim'de, müzikal revülerde ve opera'da görebiliyoruz. Anılan karakterler aynı zamanda çeşitli baleleri etkilemişlerdir. Örneğin, Petipa'nın "Les Millions d'Arlequin"i, Fokine'in "Karnaval"ı, Balanchine'in "Harlequinade"ı ve Cranko'nun "Harlequin in April"i bunlar arasında sayılabilir.
Çeşitli "Commedia dell'Arte" topluluklarının birçok ülkelerde turne düzenlemelerine karşın İtalyan asıllı oluşları ve vücudun, uzuvların hareketinin ve yüzün ifadesinin ortaklığını sağlamak için tek tip anlaşma temini açısından İtalyanca kullanmaları nedeniyle, çok çeşitli diller konuşan ve çok farklı uluslardan insanlarla iletişim kurma zorluğu ortaya çıkıyordu. Bu noktadan yola çıkarak mim sanatının yaşamın herhangi bir kesitinde, her ülke halkının anlayabildiği uluslararası bir sessiz dil olarak yerleştiğini ve geliştiğini görüyoruz.
"Commedia dell'Arte"yi yüzlerce yıl önce İtalya'da var olduğu şekliyle Danimarka'da hala görebilirsiniz. Başkent Kopenhag'ın enfes "Tivoli Bahçeleri"ni ziyaret ederseniz, 1801 yılında İtalya, Fransa ve İngiltere yolunu izleyerek Danimarka'ya gelmiş olan pandomim tipini seyredebilirsiniz. Burası dünya üzerinde, gerçek pandomim stilini hala sergileyen tek yerdir. Yaz aylarında her akşam, yaklaşık onbeş pandomimden oluşan repertuvarının içinden bir eseri temsil eden topluluk, devlet desteği görmektedir. Bu şirin gösteriler, çok önceleri yaratılmış stilleri ile "Harlequin ve Columbine"i izlemeniz için harika bir fırsat sağlamaktadır.
De Valois'nın "Rake's Progress" isimli eserini, resimleri üzerine şekillendirdiği ünlü İngiliz sanatçısı William Hogarth, "Commedia dell'Arte"nin çok yoğun etkisi altında kalmıştır. Bakın, Hogarth şöyle yazıyor:
"Fransa'ya göre, İtalyan Tiyatrosu'nun danslarında daha bir uyum, daha bir yoğunluk ve tutarlılık vardır; aslında dans bu ulusa özgü, özel bir nitelik gibi görünmektedir. Aşağıdaki apaçık damgalanmış karakterler orijinal olarak İtalyan'dır ve eğer biz onların belirli hareketlerinin üzerinde doğrudan doğruya düşünürsek, mizahi bir yaradılış içerdiklerini göreceğiz. Harlequin'in davranışları başın, ellerin ve ayakların ustalıkla birleştirilmiş küçük, çabuk hareketlerinden oluşuyor. Bazı hareketler sanki vücuttan düz hatlarla fırlar gibidir veya daireler etrafinda dönmektedir.. Pierrot'un hareket ve davranışları ise en çok dikey doğrultular ve paraleller çizmektedir."
Onsekizinci yüzyılın bir görgü şahidi olarak Hogarth'ın tanımlamaları, yaşadığı zamanlardaki mim ve dansın doğasını takdir etmemiz açısından son derece yararlıdır. "Karnaval" adlı eserinde Fokine'in "Commedia dell'Arte"in gerçek ve otantik karakteristiklerini her yönüyle özenli bir şekilde tekrar ortaya koyduğunu görüyoruz.
Bu sessiz dilin "Fransız Saray İzlenceleri"nde ve -daha sonraları bale'de- yer almasıyla, değeri takdiri olanaksız ölçülerde arttı. Dansçı kendisini ifade etmek için olağanüstü ve yeni bir yol bulmuştu; konuşma olmaksızın diyalog kurulması bu sanat biçimine muazzam bir saygınlık kazandırmıştı ve kısa süre içerisinde sanat ve dans sözlüklerinde yerini almıştı. Ne yazık ki ondokuzuncu yüzyılın bitimine doğru mim, özellikle Rusya ve Fransa'da, gerçek artistik değerinin boyutları dışında kullanılmıştır. Aynı dönemde Danimarka'da mim olayının dansın özüyle ideal bir seviyede tutulduğunu görüyoruz.
Uluslararası dağarın (repertuvarın) klasikleri diyebileceğimiz klasik ve romantik baleler, bir zamanlar geleneksel mim ile yüklüydü. Giselle, La Sylphide, Coppelia, Kuğu Gölü, Uyuyan Güzel ve Fındıkkıran gibi baleler, dünyanın dört bir yanında yer alan çok sayıdaki yeni prodüksiyonlarına rağmen, hala mimin aşırı kullanımına açık bir eğilim içindedirler. Büyük bir şans eseri olarak günümüzde birçok topluluğun mim seksiyonlarını makul bir düzeyde budayarak biçimlendirdiklerini görüyoruz. Bu sayede mim'in teatrikal etkilerini, gerçek anlam ve önemini fark etmeye başlıyoruz. Karşısında olan birçok eleştiriye rağmen, "mim"in bir bale'nin öyküsünü gözler önüne sermekte yardımcı olduğunu da unutmamak gerekir.
Daha önceleri bale seyretmediyseniz bile, bazı mim pasajlarını tanırsınız. Çünkü mim olayı, dans dışı sanat formlarında da kendi çerçevesi ile yer alan bir sanat biçimidir. Aşağıda konuya ilişkin birkaç örnek bulacaksınız:
* Bir elin yürek üzerine konması "aşk" duygusunu ifade eder.
* Gözler üzerine yerleştirilen ellerin aşağıya dogru çekilmesi "gözyaşı" izlenimi verir.
* Sıkılmış yumrukların baş üzerinde sallanması "öfke"yi anlatır; kolların çapraz olarak aşağıda tutulması "arzu"yu dile getirir.
Her ne kadar taklide ilişkin jestlerden ikiyüz kadarı günümüzde bilinmekteyse de, klasik dağarda genellikle bunların yalnızca bir çeyreği kullanımdadır. Hatta öyle ki, çoğu hareketin anlamı zaman sürecinde yitmiştir ve belki de bu yitim, o hareketi yorumlayan dansçıların gözünden kaçmıştır.
Mim sanatının dans ile mükemmel bir ortaklığını gözlemek istiyorsanız, "Kuğu Gölü Balesi"nin ikinci perdesinde Ivanov'un zarif epizodlarını izlemelisiniz. Burada "Odette" (Kuğu Prensesi) korkunç kaderini "Siegfried"e açıklamaktadır; kötü bir büyücünün kendisini nasıl bir kuğuya dönüştürdüğünü sanki resmeder gibi anlatır. Siegfried'e, kendisine aşık olacak birisiyle evlenirse yeniden insan biçimine dönebileceğini ve bunun kurtuluşu için mümkün olan tek yol olduğunu söyler. Bu seri tamamıyla klasik mimin gücü ile yorum değeri kazanır.
Modern balelerde klasik mim genellikle terk edilmiştir. Mim kelimesi artık daha bağımsız, bununla birlikte dans ile kaynaşan jest ve hareketlerin etkileyici kullanımı anlamına gelmektedir. Fokine, mim olayını canlı ve lirik dans jestleri içerisinde eritebilen ilk koreograflardan biriydi. Çağdaş balelerde, özellikle belirli bir şekilde sınırlanmış öykü-planlarda mim, hala çok önemli bir rol oynamaktadır. MacMillan'in "Anastasia" (1971) ve "Manon" (1974)'u, Darrell'in "The Scarlet Pastorale" (1975)'i, Hynd'in "Charlotte Bronte" (1974)'u, Grigorovich'in "Ivan the Terrible" (1975)'i, Robbins'in "Dybbuk Variations" (1974)'i, Morrice'in "Isolde" (1973)'si ve 1970'li yıllarda yaratılan diğer birçok bale'de koreograflar dansın özellikleri olan bir stilini geliştirmek amacıyla, duyarlı mim jestlerinin dikkate değer kullanımını kapsayan bir dili benimsemişlerdir. Günümüzde yarattıkları baleleri yüzde yüz dansla doldurmaya kalkan koreografların sayıca çok az oluşu sürpriz değildir; günümüzde mim sanatının hala önemli olduğunu gösteren gerçek bir delildir. Elbette, kullanılış yöntemleri, jestlerin stili veya gelişim çizgisi, üçyüz yıl önce İtalya'da yaşam bulan şeklinden çok farklıdır.


Kaynak:
bale12.tripod.com

DEsssT16 - avatarı
DEsssT16
Ziyaretçi
29 Mart 2008       Mesaj #2
DEsssT16 - avatarı
Ziyaretçi
pandomim zor bir sanattır..pandomim yapabilmek için kondisyon ve nefes egzersizleri de şarttır..aksi taktirde anlatmak istediğimizi veremeyip seyirciyi yanıltma riskimiz yüksektir..

Sponsorlu Bağlantılar
örneğin;bir elin kalp üstüne konması aşk duygusunu temsil eder..ancak el oradayken bakışlar da önemlidir.. baş hareketleri,nefes v.s.

pandomim de bütün vücut organlarının beraber işlevi önemlidir bunun için de kondisyon çalışması şarttır.. aksi taktir de elimizi yalnızca kabin üzerine koymak seyirciyi tatmin etmez..

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Kasım 2008       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
PANTOMİM, bir olayı, bir öyküyü ya da duygu ve düşünceleri dans ve müzik eşliğinde simgesel vücut hareketleri, mimik ve davra­nışlarla canlandırma sanatıdır. Mim sanatın­dan farkı, gösterinin yer yer sözlü olması ve müzik eşliğinde yapılmasıdır. Kökeni mim sanatına dayanan pantomim, İÖ 1. yüzyılın sonlarına doğru Eski Roma'da ortaya çıktı. O dönemde oyunların konuları genellikle çok ağırdı. Pantomim oyuncusu maske takar, zil, flüt ve kaval gibi çalgıların eşliğinde sahneye çıkardı. Oyunun metnini koro seslendirir, pantomim oyuncusu da metinde anlatılan öyküyü vücut hareketleriyle canlandırırdı.

Mim ve pantomim benzeri danslı tiyatro oyunu geleneği, batıdan çok daha önce doğu­da gelişti. Hindistan'da ve Güneydoğu Asya ülkelerinde konusunu mitolojiden alan danslı gösteriler ilk kez İÖ 6. yüzyılda ortaya çıktı. Batıda, ortaçağ ve Rönesans boyunca sahne oyunlarında, İtalya'da 16. yüzyılın ikinci yan­sında commedia dell'arte olarak bilinen kome­di topluluklannda, panayırlarda çoğu zaman dans ve tiyatroyla birleşerek varlığını sürdür­dü. O dönemde pantomimlerde palyaçolar da yer almaya başladı (bak. Palyaço). İtalya'da Arlecchino, Almanya'da Pickelhering (Sivil­celi Ringa), Fransa'da Pierrot pantomim gös­terilerinin ünlü palyaçolarıydı. Pantomim al­tın çağını 18. yüzyılda İngiltere'de, 19. yüzyıl­da Fransa'da yaşadı. İngiltere'de konularını masallardan alan, yer yer akrobasi ve hokka­bazlık gösterileri ile birlikte sunulan panto­mimler, özellikle Noel dönemlerinde çocuk­lar için son derece renkli ve heyecan verici gösterilere dönüştü.
Pantomimle canlandırılan.masallardan Kül-kedisi, Alaeddin'in Büyülü Lambası, Robin­son Crusoe ve Kaz Ana bugün de çocuklar tarafından çok sevilir.


MsxLabs & TemelBritannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 23 Kasım 2010 16:23
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Kasım 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Pandomim

about2



180px Mime in guanajuato

Bir mim sokak sanatçısı





Pandomim (Pandomima) en basit anlatımıyla sözsüz tiyatro oyunudur. Gösteri sanatının dallarından biridir. Kısaca "mim" olarak ifade edilir.

Pandomimde sanatçı, yüz mimiklerini, el-kol ve beden hareketlerini kullanarak temayı anlatmaya çalışır. Bir anlamda pandomim, evrensel bir tiyatro dili olarak kabul edilir. Milattan önceki dönemlerde Mim sanatının uygulandığı görülmüştür.

Mim sözcüğü, "taklit etmek" veya "temsil etmek" anlamına gelen Grekçe "mimeisthai" sözcüğünden gelir. Fransızca pantomime kökenli bir sözcük olan pandomim sanatı, Türk Dil Kurumu tarafından şöyle açıklanmaktadır: "Düşünce ve duyguları müzik veya türlü eşyalar eşliğinde bazen dansla, bazen de gövde ve yüz hareketleriyle yansıtmayı amaçlayan oyun, sözsüz oyun."

En ünlü pandomim sanatçılarına örnek olarak Marcel Marceau gösterilebilir. 1975 yılında Marcel Marceau “Kalbin Dili” (“Language of the Heart”) olarak adlandırılan pandomim sanatı ve kendi hayatı ile ilgili kisa sessiz bir film yaptı.


Charlie Chaplin, Laurel ve Hardy, sessiz sinema döneminde bu türün ilk temsilcilerinden olmuşlardır. Ülkemizde de Taner Barlas Mim Tiyatrosu bu konuda etkinlik göstermiştir.

"Sessiz dil" pandomim, 17. yüzyıldan sonra, bale içinde de yer almaya başlamıştır. Oyunlar, Yeni Çağ ve yeni tiyatroyla beraber mistik konulardan uzaklaşıp gerçekçi dünyaya geçer. Realist akımlar ve akılcılık da bunu etkiler.

Örnek bazı pandomim ifadeleri

  • Bir elin yürek üzerine konması "aşk" duygusunu ifade eder.
  • Gözler üzerine yerleştirilen ellerin aşağıya dogru çekilmesi "gözyaşı" izlenimi verir.
  • Sıkılmış yumrukların baş üzerinde sallanması "öfke"yi anlatır; kolların çapraz olarak aşağıda tutulması "arzu"yu dile getirir.
  • Ağzını ve gözünü kocaman açmak şaşkınlığı belirtir.
  • Pandomim sanatının Türkiye'de ki en büyük temsilcilerinden birisi de Ulvi Arı'dır.
  • 1970'lerde mim sanatçısı Erdinç Dinçer, o zamanlar bir tane olan televizyon kanalında, ana haberler öncesi kısa pandomim gösterileriyle mim sanatının Türkiye'de tanınmasına büyük katkı yapmıştır. Bu çalışmalarını Ankara'daki ilkokullarda gosteriler yaparak devam ettirmiştir.
Vikipedi


AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
VIP VIP Üye
28 Haziran 2011       Mesaj #5
AndThe_BlackSky - avatarı
VIP VIP Üye
Vikipedi, özgür ansiklopedi

220px Mime in guanajuato

Bir mim sokak sanatçısı

pandomim ya da mim sanatı, en basit anlatımıyla sözsüz tiyatro oyunudur. Gösteri sanatının dallarından biridir. Kısaca "mim" olarak ifade edilir.
Pantomimde sanatçı, yüz mimiklerini, el-kol ve beden hareketlerini kullanarak temayı anlatmaya çalışır. Bir anlamda pantomim, evrensel bir tiyatro dili olarak kabul edilir. Milattan önceki dönemlerde Mim sanatının uygulandığı görülmüştür.
Mim sözcüğü, "taklit etmek" veya "temsil etmek" anlamına gelen Grekçe "mimeisthai" sözcüğünden gelir. Fransızca pantomime kökenli bir sözcük olan pandomim sanatı, Türk Dil Kurumu tarafından şöyle açıklanmaktadır: "Düşünce ve duyguları müzik veya türlü eşyalar eşliğinde bazen dansla, bazen de gövde ve yüz hareketleriyle yansıtmayı amaçlayan oyun, sözsüz oyun."
En ünlü pantomim sanatçılarına örnek olarak Marcel Marceau gösterilebilir. 1975 yılında Marcel Marceau “Kalbin Dili” (“Language of the Heart”)olarak adlandırılan pantomim sanatı ve kendi hayatı ile ilgili kısa sessiz bir film yaptı.
Charlie Chaplin, Laurel ve Hardy, sessiz sinema döneminde bu türün ilk temsilcilerinden olmuşlardır. Türkiye'de pantomim sanatının öncüsü olarak Erdinç Dinçer kabul edilir. Ülkemizde Taner Barlas Mim Tiyatrosubu konuda etkinlik göstermiştir. Günümüzde, ülkemizde bu sanatı Erdinç Dinçer'in de asistanlığını yapmış olan ve Sözsüz Tiyatro tarihi üzerine çalışmalar yapan, bu konuda Türkiye'de bir ilk olan kitabı yazanUlvi Arı ve Vecihi Ofluoğlu ve diğer sanatçılar başarı ile yürütmektedir.
"Sessiz Dil" pantomim, 17. yüzyıldan sonra, bale içinde de yer almaya başlamıştır. Oyunlar, Yeni Çağ ve yeni tiyatroyla beraber mistik konulardan uzaklaşıp gerçekçi dünyaya geçer. Realist akımlar ve akılcılık da bunu etkiler.
Pantomimin kelime anlamı her şeyi taklit edendir (Yunanca: παντόμῑμος pantómīmos). Pantomim, oyuncularının kelime kullanmaksızın çoğu durumu anlattığı ya da sahneleri, yerleri ve karakterleri jest ve mimikler sayesinde anlaşılır hale getirdiği gösteri sanatının bir biçimini tanımlamaktadır. Pantomimde maskeler ya da makyaj maskeleri kullanılabilmektedir. Sessiz filmlerde bilinen ve dans ile sirk artistliğinden meydana gelen pantomimin aslı ile ilişkili, önemli şeyleri kısıtlanmış "özerk" pantomim, bir çağdaş sanat biçimi olarak gelişmiştir. Ancak bu pantomim bazen diğer tiyatro türleriyle bağlantılıdır, örneğin karanlık tiyatroda, daha nadiren de tek ışıklı tiyatroda bunu görmek mümkündür. Bir palyaçonun gösterisi ayni şekilde pantomime ait öğeler barındırabilmektedir.
Örneğin kendilerini bir yabancı dilde ifade edebilen insanların açıklamaları aynı şekilde sık sık “pantomime özgü” olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca müzik 18. yüzyıldan bu yana sık sık pantomime özgü sanat olarak tanımlanmaktadır.

Kökenleri

Roma Pantomimus’u virtüöz solo dansının bir türüydü. Hıristiyanlık kamuda yürütülen gösterimlerin bütün türlerini yasaklayıncaya kadar Roma Pantomimus’u geniş bir alana yayılmıştı. Roma Mimus'unun (oyuncu) Ortaçağ’a kadar varlığını sürdürdüğü iddia edilmektedir. Fakat bu henüz kanıtlanmamıştır. Ayrıca Yakın Çağ’dan itibaren sürekli farklı tiyatro türlerinin antik çağlara yönelme yoluyla haklı çıkarılmasına uğraşılmıştır.
Rönesans zamanındaki İtalyan doğaçlama tiyatrosu “Commedia dell’arte” ile 16. yüzyıldan beri Avrupa’nın metropolü Paris üzerinden tüm batı dünyasına yayılan pantomimin Yakın Çağ’daki biçimi ortaya çıkmıştır. Burada her ne kadar dil kullanılsa da “Pagliaccio” (Türkçedeki “Palyaço”nun isim babasıdır) ya da “Pedrilino” (Pierrot) veya Arlecchino (Fr. Harlekin) figürleri gibi sadece maskelerin sonraki pantomime etkisi olmamıştır.
Pantomim kavramıyla dil ve ülke sınırları üzerine genel bir anlaşılırlık düşüncesi birbirine bağlıdır. Bu bağlamda 1600 yılında Avrupa kıtasını dolaşan İngiliz gezici tiyatro oyuncuları uğradıkları ülkelerin dillerine hâkim olmaksızın gelişimlerine katkıda bulunmuşlardı. Bu gezici tiyatro oyuncularının “Commedia dell’arte” üzerine etkileri olmuştur.

18. Yüzyıl

Commedia dell’arte’nin dansla temsil edilen bir biçimi 18. yüzyılda saray balesinin gözde nesnesi olarak sıradan bir hale gelmişti ve bu Pantomim olarak adlandırılmıştı. Avrupa'nın her yerinde müziğin ağırlıklı olduğu sahnede sık sık kostüm değiştirilmesiyle ve dönüşümlerle sunulduğu dans kumpanyaları bulunmaktaydı.
Paris yıllık pazar tiyatrosunda sessiz tiyatro ortaya çıkmıştı, çünkü resmi Paris tiyatroları moda olan bu oyun yerlerinin ekonomik rekabetinden korkusundan dolayı onlar aleyhine zaman zaman metin yasağı koyabilmekteydi.

18. yüzyılın estetiğinde elit bir toplumsal ortamda pantomimin bir başka işlevi daha bulunmaktaydı. Pantomim, yerleşik dansı savunan Kral XIV. Louis’in 1715 yılında ölmesinden sonra dansı ve tiyatroyu istismar eden Fransız saray geleneklerinden kopmayı haklı çıkarmıştı. Pantomim terbiye kuralları olmayan bir hareketi simgeleştirmişti. Toplum dansının düzenli adımlarından, opera melodisinin daralan korsesinden, trajik oyuncuların duruş ve etkili konuşmalarından kurtulma… Bütün bunlar sınır tanımayan özgürlüğün, gerçekliğin ve doğallığın hayali olarak görülen, dahası antik çağlara dayanarak ondan uzak duran pantomime duyulan sempati olarak adlandırılmıştı. Jean-Baptiste Dubos ile başlayan, Denis Diderot ile devam eden ve Johann Georg Sulzer’e kadar uzanan pantomim sanatçılarının, pantomimin insanları doğaya yönelttiğine dair sayısız açıklamaları bulunmaktadır.
  • Jean-Baptiste Dubos (Réflexions critiques sur la poésie et la peinture, 1719)
  • Denis Diderot (De la poésie dramatique, 1758)
  • Georg Sulzer [Allgemeine Theorie der Schönen Künste (Güzel Sanatların Genel Kuramları), 1771]
Fransız İhtilali’nden sonra Pantomimin yükselmeye çalışmasının her şeyden önce katı tiyatro sansürüyle ilgisi bulunmaktadır. Pantomim metinsiz gösterimleri ve aynı zamanda politik açıklamaların tehlikesi olmaksızın yoğun bir şekilde desteklenmiştir. Pantomim kavramı bu yüzden ince bir toplum eleştirisine de maruz kalmıştır.


19. Yüzyıl

Popüler pantomim 19. yüzyılda hâlâ saray balesinin bir unsuruydu ve henüz böylesi bir temsilin yer almadığı Viyana’daki tiyatroda olduğu gibi tiyatrolarda sergilenmişti. Önemli bir “Pantomim üstadı” “Paris Théâtre de l’Ambigu-Comique” tiyatrosundaki Luis Milon'du. Bu bale-pantomimi sirkle yakın ilgisi bulunan ve Josep Grimaldi’nin (Palyaçoluğun bulucusu) ünlü bir şekilde yorumladığı “İngiliz Pantomiminden” ileri gelmekteydi.
Daha 20. yüzyıla kadar “pantomimler” sirklerin ana programlarını oluşturmaktaydı. Bu sirkler günümüzdeki kostüm ve tarih filmlerindeki yoğun sahnelere benzemekteydi. Bu sahneler kapsamlı bir tutumla, birçok karakterle ve bir o kadar da egzotik hayvanlarla sunulmaktaydı. Etki bırakan resimler burada dilden daha önemliydi. Bu sözlü pantomimlerin komik varyasyonları günümüzde yılbaşı eğlencelerinde dünyanın İngilizce konuşulan birçok bölgesinde hâlâ gösterilmektedir. Pantomim insanın sessiz film komedilerinde hayran kalabileceği ticari mükemmeliyetçiliği Music Hall'de (1850–1860 yılları arasında popüler olan bir Britanya tiyatro eğlencesidir) 1850 yılından bu yana elinde bulundurmaktadır.

20. Yüzyıl

Carl Godlewski gibi artistlerin kariyerleri 1900 yılından sonra da pantomim, sirk akrobatlığı ve dans arasındaki sınırların yüksek bir seviyede akıcı olduğunu göstermiştir. Fakat bu durum bazı sanatçıları memnun etmemiştir. Étienne Decroux’a kadar uzanan20. yüzyıl pantomimi sadece müzik salonlarının küçük sanatlarından ve sessiz filmlerdeki oyun tekniklerinden etkilenmemiştir. Aynı zamanda da François Delsarte’ın (bakınız: 19. yüzyıl) başlangıcını yaptığı ve ifade dansı olarak adlandırılarak Emil Jaques-Dalcroze ya da Rudolf von Dies tarafından sürdürülen bale dansının reform çalışmalarından da etkilenmiştir. Bu dansın hareket denemeleri Monte Verità sahnesinde daha büyük bir ilgiyle karşılaşmıştır. Pantomim böylelikle Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar ne bale ne de toplum dansı olan hareketli tiyatronun bir türü olarak biçimlenmiştir.
“Arı/saf” bir pantomim yaratma çabalarına rağmen pantomim kavramı bugün hâlâ oldukça geniş kapsamlıdır ve dans tiyatrosuna ya da dans performansına geçişi akıcıdır. Sokak tiyatrosunda, diskolarda ya da gençlik kültürü bulunan alanlarda da az ya da çok "pantomime özgü” çeşitli temsiller vardır. Günümüzdeki “Breakdance” (sokak dansı) “pantomime özgü” olma durumuna örnek gösterilebilir. Hatta bu noktadaki unsurlar “Marceaus” okulundan alınmaktadır. Yaya kaldırımlarında kimi zaman yaşayan heykelleri temsil eden sokak sanatçıları ortaya çıkarlar. Bu sokak sanatçıları hareket ettikleri zaman başlıca hareketlerin azaltılmasında olduğu gibi pantomime özgü hareketleri kullanırlar (bakınız ilerleyen konu: Temel öğeler ve teknik).
“Klasik Pantomim”in popüler eğlence sektörü tarafından sınırlandırılmasına Decoux’tan başlayarak Marceaue’ya kadar birçok sanatçı karşı çıkmıştır. Popüler eğlence pantomimi önemli ölçüde toplumun dışına itmiştir. Bu olay 20. yüzyılın başlarında üst sınıftan oluşan diğer elit kesimlerin kendilerini tiyatrodan ve müzikten soyutlamasına benzemektedir. Konuşulan dilden gönüllü olarak vazgeçme durumu bir zamanlar var olan sansür kurallarından, sessiz filmde müziğin olmamasından ya da yıllık pazarların ve müzik organizasyonların anlaşılmaz tonlarından ortaya çıkan zorlamalardan daha az etki yapmaktadır. Ünlü Marceau devasa salonları doldurmayı başarabilse de çağdaş pantomimin her zaman daha az sahnelenme şansı bulunmaktadır. Bu durum sessizlikte temsil edilen "sessiz sanat pandomimin" çok sessiz olduğunu göstermektedir (L’Art Avantgarden du silence, Marceau).

Temel Öğeler ve Teknik

Decroux okulundan ve öğrencilerinden birisi olan Jean Soubeyran tarafından bu okulda kullanılan edebiyattan sonra pantomim cümlelerden oluşan bir sunum gibi işlev görmeye başlamıştır. Bir sunum gibi işlev görmeye başlayan “pantomim oyuncularının nefesi” olan heyecan ve eğlence araçları sayesinde izleyicilerini hayran bırakmaya çalışmıştır. Pantomimlerdeki bu cümleler sözlü sunumlarda olduğu gibi kullanılmıştır. Cümlelerin anlaşılır olması için cümleler birbiriyle bağlantılı olarak oluşturulmuştur. Bir pantomim cümlesini ya da cümle öğesini başlatmada "Toc" kullanılmıştır ya da cümlenin veya eylemin bittiğinin anlaşılması için topuklarla ya da ayakuçlarıyla "güm" sesi çıkarılmıştır. Buna da "bitiş tocu" adı verilmiştir. Bir pantomim oyuncusu olarak bilinen Brigitte Soubeyran “Toc” sözcüğünü şöyle tanımlamıştır: “<Toc> bir hareket akışı içinde yeni bir evreye açılan bir noktadır.” Buna ek olarak her jest ve mimik en az hareketle en çok şey anlatmaya odaklandırılmıştır ve her mimik ifadesi kendini daha açık ifade etmesi için en basit düzeyde tutulmuştur.
Bu olay pantomim oyucuları için yüksek bir bedensel alıştırma gerektirmektedir. Vücudun her kısmını, diğer bir deyişle vücuttaki her bir kası birbirinden bağımsız ve hatta yeri geldiğinde birbirine karşı rahatça hareket ettirebilmek için bir sürü jimnastik alıştırması yapılması gerekmektedir. Diğer adıyla "ayırma alıştırmaları" uygulanmak zorundadır. Bunun yanı sıra bireysel ve grup doğaçlamalarında zaman ve mekânın oluşturulması eğitimi, kurgusal nesnelerle ilişki kurma, mizaç hareketlerinin ve dramatik doğaçlamanın temsil edilmesi çalışılmalıdır, yani "geometrik pantomim" çalışması yapılmalıdır. En son bahsedilen odak noktasının çıkış kaynağı “nötr” durumda bulunmaktır. Bu durum “vücudun tüm uzuvlarını dengede tutma ve hiçbir tarzda tamamlanmamışlığa, temsil sırasında hiçbir şekilde gevşemeye izin vermeme amacına sahiptir. Bu “nötr” olma durumu pantomim okuluna göre değişkenlik göstermektedir. “Nötr” olma durumu şu şekilde açıklanabilir: ayaklar kalça genişliği ölçüsünde birbirinden uzak durumda hafifçe açılmıştır, omurilik kafaya kadar dümdüz durmalıdır, kollar ve omuzlar gevşek durumda olmalıdırlar ve çok önemli olarak da dil damağa yapışmamalıdır, bunun yerine dil ağız boşluğunda ortada serbest bırakılmalıdır. Decroux, bu durumu “Eyfel Kulesi” olarak adlandırmaktadır, çünkü bu durum Eyfel Kulesi ile dış görünüş olarak bir benzerliğe sahiptir. “Ağaç” duruşunda çıkış noktası olarak topuklar hafifçe dokunmaktadır, “Japon” duruşunda ayakların üzerinde tam durmak için diz hafifçe bükülmektedir, kalça öne doğru eğiktir ve avuç içleri öne doğru açıktır. Sonrasında bir “toc”un ritmik öğelerinin aracılığıyla ve bir duruşun sonrakine akıcı ve aynı ölçüdeki geçişiyle farklı vücut alıştırmaları çalışılmaktadır.
Pantomim aynı zamanda da ilk olarak birbirinden bağımsız bulunan iki alanda çalışmaktadır: Bunlar "beden tekniği" ve "doğaçlama" alanlarıdır. Her iki alan birbirinden bağımsız bir şekilde yürütülerek birbirine yaklaştırılmaktadır. Pantomim oyuncusu beden tekniğini düşünmeksizin bu tekniği ne kadar etkili bir şekilde mükemmelleştirirse ve doğaçlama alıştırmaları alanında ifade yeteneklerini ve olanaklarını ne kadar genişletirse bu birbiriyle çelişkili gibi görünen alanlar o derece birbirlerine bir birim olarak bağlanmaktadırlar. Bu birim “athlète affectif”, yani “hissedebilen oyuncu” olan pantomim oyuncusunun oyununun büyük bir kısmını temsil etmektedir.
Pantomim oyuncuları için önemli bir son nokta da tiyatro, film ya da televizyon alanlarının tamamında görmeye alıştığımız "maske" ile çalışmaktır. Maske pantomim oyuncusu ve seyirci arasında bir mesafe oluşturma işlevine sahiptir. Soubeyran maskeye ilişkin şöyle yazmıştır:
Pantomim oyuncusu kendisinin insani yüzünü kaybetmesi sayesinde seyirciden uzaklaşmaktadır ve seyircisinin gözünde büyümektedir. […] Yüzü kapalı insanlarda izleyicinin bakışı yüzü kapalı olan kişi tarafından cezp edilmektedir. Bedenin burada ikincil bir anlamı bulunmaktadır. Saklanan yüz diğer taraftan bedende tam anlamıyla bütünleşmiştir, yüz kaybolur ve bununla birlikte kafa hareketleri daha da çok önem kazanmaktadır. Kafa burada daha çok ön plana çıkmaktadır ve yüzün yerini almak durumundadır.
Bütün bu alanlarda mükemmelleşme pantomimi sanatsallaştırmıştır ve acemilerin sunduğu temsilden ayırt etmiştir. Örneğin; bir şeyin duyulduğunu göstermek için el kulağa götürülmez, bunun yerine kafa yatay bir şekilde bir rayın üzerindeymiş gibi hafifçe sözde sesin geldiği yöne doğru eğrilir, bu esnada omuzlar hareket ettirilmez ve yukarı çekilmez ya da yüz ifadesi gerilmez. Amatörler tarafından gösterimi yapılan “Abtasten von Wänden“ (Duvarları Kontrol Etme) oyunu bu yüzden “havaya kırbaç sallamak” (boşa kürek sallamak) gibi değildir. Aksine bu oyun parmakların ve el kaslarının açılıp kapanmasıyla neredeyse “gerçek” bir duvarları kontrol etmedir, çünkü insan oyun esnasında duvarı gerçekten görür gibi olmaktadır. Jean Soubeyran buna ek olarak şöyle yazmaktadır:
Pantomim aralıksız olarak yaratma eylemidir ve bütün ortaya çıkarılanlar gibi bir mücadeledir. Oluşturmak istediğim nesne bedenimi kendi özelliğini oluşturmaya zorlamaktadır. Bu sayede nesnenin hizmetçisi olan bedenim nesneye yeni bir hayat vermektedir. Pantomim oyuncusunun bedeni kendisini oluşturduğu nesnenin boyunduruğu altındadır.
Elimi gerçek bir duvara dokundurduğumda elbette bir yüzeyi koruma zorunluluğu ortaya çıkmamaktadır. Duvar kendine özgü maddesi sayesinde elimde varlığını doğal bir şekilde belli eder, bu tamamen edilgen bir durumdur ve hiçbir çaba söz konusu değildir. Buna karşılık pantomim oyuncusu kurgusal bir duvarla sadece duvarın yüzeyini değil, aynı zamanda da onun edilgen gücünü de oluşturmaktadır. Bilek ve el kasları burada zor bir iş yapmaktadır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Eylül 2011       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Pantomim sanat dalıyla ilgili ülkemizde güzel gelişmeler yaşanmaktadır, sanılanın aksine artık ülkemizde de bir çok insan tarafından bilinen bu sanat dalının eğitimini vermek için üniversite statüsünde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Pantomim Sanat dalını açmıştır.
Bu bölümün açılmasına ön ayak olan kişi ülkemizin sayılı mim üstatlarından Vecihi Ofluoğlu halen İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Pantomim Sanat Dalında eğitim vermeye ve pantomim sanatçıları yetiştirmeye devam etmektedir.
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
10 Haziran 2012       Mesaj #7
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Pandomim
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Söz kullanılmadan yalnızca hareketlerle sergilenen sahne oyunudur. Hareketler, jest, mimik, dans vb. figürler biçiminde ortaya konur. Pandomim, eski Yunancada "pan" (tüm) ve "mimesthai" (taklit etmek) sözcüklerinden oluşturulmuştur. Oyun olarak ilk kez Roma'da Mim sanatından türetildi. Romalılar pandomim ile hem komedi hem de trajedi konularını işlediler. Oyunun metni sahnede orkestranın eşlik ettiği koro tarafından söylenirken esas oyuncu, rolünü sessizce ve birtakım figürlerle ifade ediyordu. Bu oyun türü, 19. yüzyılda Fransa'da canlandırılmaya çalışıldı; ama ancak 20. yüzyılda yaygınlaştı.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
theMira

Benzer Konular

20 Ağustos 2016 / ThinkerBeLL Sanat
18 Mart 2009 / ThinkerBeLL Edebiyat
19 Ocak 2016 / MaRCeLLCaT X-Sözlük
13 Temmuz 2015 / Jumong Sanat