Ziyaretçi
Keman, batı kökenlidir ve dünya üzerindeki en yaygın enstrumanlardandır. Dünyanın bir çok yerinde kemanı kendi müziğine uydurmuş insanlar vardır. Ortaçağdan bu yana kullanılan bu enstrumanı biz de kendi müziğimize uygun bir yorumla kullanmaya başlamışız. Türk Müziği’nde 19. yüzyıldan beri var keman. Ondan daha önce rebab isimli kemana çok benzeyen yaylı bir saz kullanılırmış. Kemanın müziğimize girmesiyle bu saz unutulmaya yüz tutmuştur. Keman ise Türk Müziği’nde çok yaygın olarak kullanılıyor. Orkestraların içinde yaylı grubu olarak ayrı bir yeri olduğu gibi, diğer sazlar arasında tek başına da çalınabiliyor. Ama bence tek başına keman daha güzel. Bir keman taksimi veya kemanla saz eseri icrası kemanın bütün duygusunu bize hissettiriyor.
Keman, ilk gören insanlarda hemen çalınabilecekmiş gibi görünür. Klavyesinin kısa ve insanın elinin altında bulunması, sadece dört tane teli olması bir kolaylıktır keman için. Fakat kemanın asıl zor yeri parmakları oynatmak değil, yay hakimiyetidir. Uzun bir süre yay çalışmak gerekir başlangıç safhasında. Tabi parmak hakimiyeti kolay dediysek yaya göre kolaydır. Türk Müziği’nde bulunan esnek geçişleri yapmak o kadar da kolay bir iş değildir. Bana göre kemanın zor olmasının sebebi tutş pozisyonudur. Ne ud gibi dizine koyarsın, ne kanun gibi kucağına alırsın. Omzunla başın arasında kemanı tutmaya çalışmak, insanın doğasına uymayan bir harekettir. Ayrıca yayın hareketi sırasında çevrede olan insanların gözüne yay sokma riski de vardır çalarken
Sürekli tetiktesindir yani, çevrede olup biten olaylar ud çalan bir insanı ilgilendirmezken sen bunları takip etmek zorundasındır. Bu yüzden keman çalmak isteyenlere tavsiyem, siz siz olun geniş bir alanda keman çalın ve millete rahatsızlık vermeyin. Ayrıca kemanı kemençe gibi tutup çalmaya çalışan insanları da kafanıza takmayın. Onlar da öyle insanlar öyle kabullenin siz de
Keman, ilk gören insanlarda hemen çalınabilecekmiş gibi görünür. Klavyesinin kısa ve insanın elinin altında bulunması, sadece dört tane teli olması bir kolaylıktır keman için. Fakat kemanın asıl zor yeri parmakları oynatmak değil, yay hakimiyetidir. Uzun bir süre yay çalışmak gerekir başlangıç safhasında. Tabi parmak hakimiyeti kolay dediysek yaya göre kolaydır. Türk Müziği’nde bulunan esnek geçişleri yapmak o kadar da kolay bir iş değildir. Bana göre kemanın zor olmasının sebebi tutş pozisyonudur. Ne ud gibi dizine koyarsın, ne kanun gibi kucağına alırsın. Omzunla başın arasında kemanı tutmaya çalışmak, insanın doğasına uymayan bir harekettir. Ayrıca yayın hareketi sırasında çevrede olan insanların gözüne yay sokma riski de vardır çalarken
Sürekli tetiktesindir yani, çevrede olup biten olaylar ud çalan bir insanı ilgilendirmezken sen bunları takip etmek zorundasındır. Bu yüzden keman çalmak isteyenlere tavsiyem, siz siz olun geniş bir alanda keman çalın ve millete rahatsızlık vermeyin. Ayrıca kemanı kemençe gibi tutup çalmaya çalışan insanları da kafanıza takmayın. Onlar da öyle insanlar öyle kabullenin siz de
Sponsorlu Bağlantılar

Bazı Müzik Aletleri
Viola, keman ailesinin 2. en geniş ses aralığındaki elemanıdır ve gizemli sesli altosudur. C,G,D ve A notalarına ayarlı 4 teli vardır. Viola için yazılan parçalar, alto anahtarında yazılır. Viola’nın boyutları değişmekle beraber genelde kemandan büyük ve daha kalın sese ayarlanmıştır. Boyut olarak kemandan biraz büyük ve sesi bir beşli pestir. Orta Do’nun altındaki Do’dan başlayarak do-sol-re-la şeklinde akort edilir. 

Tarihte trompet ilk kez M.Ö 2. binyılda Mısırlılar tarafından yapıldı. Yalnızca iki ses çıkarabilen bu ilk trompet, askeri ve dinsel amaçlarla kullanıldı. Eski Yunan’da ve Roma’da askeri amaçlara ek olarak, bir çeşit haberleşme aracı işlevi görmüştür. Müzik aleti olarak ortaya çıkması ise orta çağda olmuştur.
Konik borulu ve pistonlu bir bakır çalgı olan tuba, kalın sesinden dolayı, daha çok askeri bandolarda kendine yer bulmuştur. Tuba, ilk olarak Romalıların düz trompeti, daha sonra ise Trompetin Latincesi anlamında kullanıldı. 1835’te Berlinli Wilhelm Wieprecht tubanın(Fa Sesli Bas Tuba) patentini alan ilk isim oldu.Orkestralarda kullanılan tubalarda ülkeden ülkeye farklılar gözlenir. Örneğin Amerika’da Do sesli büyük enstrümanlar kullanılırken, İngiltere’de Mi Bemol Bas Tubanin bir ton altında ses veren Fa Tuba kullanılır. Almanya’da pistonların yerini döner sübaplar alır. Fransız Tubaları ise 6 pistonludur (yukarıakilerde 4 veya 5 piston bulunur). Orkestrada Tuba’nın en çok bilinen kullanımı Wagner’in Der Ring (Halka) adlı yapıtıdır. Bu eserde Wagner özel efektler elde edebilmek için Wagner, kendi adıyla anılan, ince borulu ve dört pistonlu Wagner Tubalarını yaptırmıştır.
Saksofon çoğunlukla
SES ARALIĞI : 4 oktav YAPILDIĞI MADDE : Bakır BÜYÜKLÜK : Değişebilir, borunun açılmış halinde uzunluğu 2.8 3.6 metre KÖKLERİ: Korno, av borusundan türemiştir; 18. yüzyılda “ crook ” lar, 19. yüzyılda “ valve ”ler eklenmiştir.KATEGORİ: Nefesli; Enstrümanın sesi, havanın geçtiği borunun titreşimi ile ortaya çıkar.BİLİYOR MUSUNUZ ? Bir kornocunun hem en üst, hem de en alttaki notaları kolaylıkla çalabilmesi zor olduğundan, icracılar alt veya üst aralıkta uzmanlaşırlar.Korno’nun ilk prototipleri 17.yy sonundan önce ortaya çıkmıştır. Bu aletler kıvrık boynuz biçiminde, deri kaplı ve gövdesi delikliydi. Delikler, parmakların açılımını kapsayacak bir açı ile yerleştirilmişlerdi. Johan Sebastian Bach tarafından kullanılan Oboa da Caccia (Av obuası) nın, kornonun çok benzeri olduğuna inanılmaktadır. Karanlık ve yaslı sesi, Hector Berlioz, Peter Ilich Tchaikovsky ve Richard Wagner gibi besteciler tarafından öne çıkarılmıştır.Korno, bakir nefesli çalgılar içinde, kendine özgü yumuşak sesinden dolayı, senfoni orkestralarının değişmez parçası olmuştur. Korno Latince’de boynuz anlamındadır. Çalgı, boynuza benzeyen şeklinden dolayı bu ismi almıştır. Tarihin en eski dönemlerinde bile rastlanılan bir çalgıdır. Tunç Devri’nde Danlar’ın kullandığı lur buna örnek gösterilebilir. Boynuzdan üretilen çalgılar Eski Mısır, Mezopotamya, Yunanistan ve Afrika’da biliniyordu. İskandinavya’da hala boynuzdan yapılan borular kullanılmaktadır. Günümüze gelene kadar korno birçok değişiklik geçirdi. 1650 yılında Fransa’da sürek avlarında kullanılmak üzere yapılan trompe de chasse, modern orkestra kornosunun ilk halidir. Bu enstrüman orkestraya ilk olarak operalardaki av sahneleriyle girdi. Orkestranın gerçek anlamda bir parçası olması ise 1700 yılına rastlar; ancak çıkardığı sesler sınırlı olduğu için, çalgıcılar bazı sesleri, ellerini kalağın içine sokarak çıkarırlardı. El kornosu terimi bu şekilde ortaya çıkmıştır. Daha sonra ek borularla geliştirilen kornoya, Mozart, Beethoven gibi büyük besteciler, eserlerinde yer verdiler. Bu yapıtlarda kullanılan kornolar da zaman içinde gelişmeye devam etti.Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de ve diğer bazı ülkelerde farklı özellilere sahip kornolar yapıldı. Bunların içinde günümüzde en çok kabul göreni Alman Kornosu’dur. Bu kornonun borusunun eni, diğer kornolardan biraz daha geniştir. Hem Si bemol, hem de Fa tonundaki kornolar birleştirilmiş, böylece Alman Kornosu’nun daha geniş bir ses alanına sahip olması sağlanmıştır. İki tonalite arasında seçim yapabilme olanağı vardır.
