Arama

Grafik Sanatlar

Güncelleme: 22 Nisan 2018 Gösterim: 38.995 Cevap: 2
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
20 Şubat 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

grafik sanatlar

Ad:  grafik.jpg
Gösterim: 3322
Boyut:  79.6 KB

mekanik ya da yarı mekanik işlemlerle görsel imge (resim, bezeme, işaret, yazı) üretilen sanatların tümü.
Sponsorlu Bağlantılar

Tipografi, kitap basma, resimleme, süsleme ve ciltlemenin yanı sıra afiş, kutu tasarımı, ilan panosu, amblem, etiket, kart ve çeşitli reklamcılık ürünleri gibi her türlü basılı malzeme tasarımı ile dokuma ve seramik gibi endüstri tasarımı ürünleri üstüne yapılan baskılar da grafik sanat ürünlerindendir. Baskı makinelerinin bulunmasından önce elle yapılan oymabaskılar, kitap resimleri (ilüstrasyon ve minyatür) ve süsleme (tezhip) işleri ilk grafik sanat ürünleri sayılır. Ayrıca bak. afiş; basım; ciltçilik; kitap resmi; minyatür; oymabaskı; reklamcılık; tezhip.

Grafik Sanatların Tanımı


Grafik Sanatlar resim, heykel, mimari ve dekoratif sanatlar gibi plastik sanatların önemli kollarından biridir. Diğer sanat dallarında estetik ön planda olduğu halde grafik sanatlar estetik ve mekaniğin iç içe olduğu bir sanat dalıdır, çünkü bu sanat dalında yapılan her iş baskılanmak (kopyalanmak) için yapılır. Baskı da bir teknik gerektirdiğinden o tekniği bilmek gerekir. Resim, fotoğraf, yazı ve karikatür sanatlarından yararlanan bu sanat dalı diğer sanatlardan farklıdır.
Grafik Sanatlar iki ana bölüme ayrılır:

1) Özgün Grafik Sanatlar


Burada grafik sanatçısı bir ressamdır. Eserini bir ressam gibi planlar ve düzenler; ancak yaptığı çalışmayı özgün baskı türlerinden birisi ile çoğaltması gerekir, bunun için bu baskı türünü çok iyi bilip uygulayabilmelidir. Bu bölümde uygulanan baskı türleri, linol, ağaç baskı, litografi ve serigrafi gibi baskı türleri. Bu baskı türleri sanatçının tek başına uygulayabileceği baskı türleridir.

2) Reklam Grafik Sanatlar


Reklam, ekonomik gelişmede satışa çıkarılan mallar, ürünler ve kavramlar hakkında topluma bilgi vermek ve onların satın alınmasını sağlamak için ikna etmektir. Reklamlar hazırlanış biçimi açısından üç grupta hazırlanır:
a) Göze hitap eden reklamlar: Afiş, pankart, broşür, katalog, gazete ve mecmua reklamları vs. gözün etkilendiği reklamlardır. Grafik Sanatlar gözün etkilendiği sanattır ve reklamın bu bölümü ile ilgilidir.
b) Kulağa hitap eden reklamlar: Radyo ve çığırtkan reklamlar
c) Hem göze hem de kulağa hitap eden reklamlar: Sinema ve televizyonlar

Reklam Resmi Çalışmaları


Reklam resmi çalışmalarında konu ne olursa olsun aşağıdaki işlem sırasını izlemek çalışmayı kolaylaştıracaktır.
1- Konu iş esasına göre tespit edilir. Ürünün veya hizmetin pazarlama stratejisi belirlenip sesleneceği hedef kitle seçilip maliyet yaklaşık olarak hesaplanır.
2- Çalışılan konu ile ilgili çok geniş bilgi toplanıp benzeri çalışmalar izlenip kaynaklar taranır ve her aşamada bazı notlar alınır.
3- Kaynak taraması sonucunda oluşan bilgi yoğunluğuna göre pek çok ön eskiz oluşturulur.
4- Ön eskizlerden yola çıkarak daha büyük boyutlarda daha sağlam çizgilerde, konu renkli ise renkli geliştirilmiş eskizler hazırlanır.
5- Geliştirilmiş eskizler grafikeri orijinal’e ulaştırır, bunun için çok iyi etüt edilmelidir.
6- Orijinal yapılırken amaca uygun araç gereçler iyi belirlenmelidir.
7- Belirlenen araç gereçler kullanım sırasına göre masada konulmalıdır.
8- Amaca uygun kalite ve boyutta kağıt seçilip çalışma masasına bantla tutturulur.
9- Kurşun kalemle yazılar hariç diğer öğeler geliştirilmiş eskize tekniğe uygun olarak çizilir ve renklendirilir.
10- Orijinal çalışması asıl işin boyutundan küçük olmalıdır daha büyük çalışılabilir.
11- Yazılı kısımlar bilgisayarda dizilip orijinal’e eklenmelidir. Büyük boyutlu yazılar daha büyük yeni bir karakterde elle çalışılabilir.

Amblem Tasarımları


Amblem kuruluşun çalışma alanlarını piyasada adı hakkında oluşmuş düşünceleri anlattığından bir yerde kuruluşun imzasıdır. Amblem tasarımında şu öneriler göz önüne alınmalıdır:
1- Amblem tasarımı gotik ürün tasarımında en zor ürünlerinde en zorudur. Bunun için çok araştırma yapıp ve özgün biçimler aranmalıdır.
2- Harfle mi, şekille mi hem harf hem de şekil kullanarak mı yoksa tamamen soyut bir biçimler mi oluşturacağınıza karar verilmelidir.
3- Amblem çalışmalarında siyah zeminde beyaz, beyaz zeminde siyah lekeler aramak iyidir.
4- Biçim aramalarında geometrik bizim aramak tasarım çalışmalarını kolaylaştırır.
5- Tasarım yapılırken orijin yazıyla bütünleşmesi yararlıdır. Önceden yapılmış bir orijin yazım varsa amblem buna göre düşünülmeli yoksa ikisi beraber tasarlanmalıdır.
6- Amblem firmanın imzası olarak kabul edildiğinden iştigal alanını yansıtmalıdır.
7- Amblemde kartvizitlerden tutun her türlü matbu evrak üzerinde her türlü reklam arasında kullanıldığında kolay basılabilir nitelikte olmalı, hem tipo hem de ofset makinelerde basılabilmelidir.
8- Çok renkli olmamalı, çok renkli olsa bile tek renkle de anlatılabilir şekilde olmalıdır.
9- Tonlu amblemler kullanışlı değildir. Tonlu çalışmalardan kaçınılmalı; ancak çok özgün renkler bu iş için kullanılmalıdır.
10-Basit ve akılda kalıcı kalmak mesajı bir bakışta vermelidir.

Kart, Mektup, Zarf ve Fatura Başlığı Tasarımı


1- Bu tasarımlarda önce antetli kağıt düzenlenmesine gidilir. Antetli tasarımın düzeni diğerlerinin düzeni için önemlidir. Bu ürünlerin tümünde amblem, orijin firma yazısı ve firma adresi kullanılmalıdır.
2- Tanıtma kartı ve kartvizit tasarımlarında alan dar olduğundan alanın çok iyi değerlendirilmesi ve yazıların çok küçük olması gereklidir.
3- Antetli kağıt düzenlemelerinde amblem ve orijin firma yazısı kağıdın sağ, sol yada ortasına yerleştirilebilir. Logo type’ in yeri ve duruş biçimi diğer yazıların yeri ve blok şekillerini etkiler. Antetli kağıt düzenlemelerinde adresler, telefon numaraları, vergi numaraları ve tarih için yer bırakılmalı, yazışma için yeterli boşluk aranmalıdır.
4- Antetli zarf düzenlemeleri antetli kağıtla uygun olmalı, antetli kağıttaki veriler olmalı; ancak pul yapıştırmak için yeterli boşluk bırakılmalıdır.
5- Fatura tasarımı antetli kağıdın düzenlemesi ile paralel; ancak maliye Bakanlığının istekleri doğrultusunda gerekli bilgileri vermelidir.
Antetli Kağıt: firma amblemi, firma orijin yazısı, adresler ve telefon numaraları, faks ve e-mail, tarih için yeterli uygun yer bulunacak ve yazışma için yeterli yer bırakılacaktır. Ayrıca firmanın unvanı da bulunacaktır.
Antetli Zarf: Tarih hariç antetli kağıttaki tüm veriler bulunacaktır. Zarfın sağ üst köşesi pul için boş bırakılacaktır.
Kartvizit: antetli zarftaki verilerin tümü bulunacak; ayrıca kartın hamili olduğu kişinin ismi ve unvanı bulunacak. Kartvizit dikey veya yatay olabilir, istenirse kapaklı ve köşeleri yuvarlak olan tipleri de vardır.

Baskı Teknikleri


Bir yüzeydeki şekli diğer bir yüzeye geçirme işlemine baskı denir. Baskılar kalıp türlerine göre 6 grupta toplanır:
1- Yüksek Baskı
2- Düz Baskı
3- Çukur Baskı
4- Oyma Baskı
5- Grafik Baskı
6- Elektrostatik Baskı

1- Yüksek Baskı:
Kalıbın tümsekte kalan yüzeyinden baskı yüzeyine aktarıldığı baskı sistemidir. Baskıda boyanın değmemesi gereken kısımlar, kalıpta çukursa bırakılmıştır. Bu metot çok eski tarihlerde kullanılmıştır. 770 yıllarında Türkler ve Çinliler bu baskıyı uygulamışlar. Günümüzde halen bu baskı yöntemi kullanılmakta ve daha yumuşak olan Linol muşambasıyla pek çok eser yapılmıştır. Baskı türünün makineleşmiş hali tipo baskıdır. Yüksek baskıda grafik sanatçıları Linol baskı ve ağaç baskı seçmişlerdir.
Linol Baskı: Yüzeyin düzgün ve yumuşak Linol muşambasıyla yapıldığı bir baskı türüdür.
Ağaç Baskı: Ağacın dokusundan yararlanılan ve yine yüksek baskı yöntemiyle kullanılan baskı türüdür. Makineleşmiş hali tipo baskıdır. Günümüzde halen kullanılan bu baskı yöntemi yazılar Humfatta olur. Humfatta harfler yan yana gelip kelimeler; kelimeler yan yana getirilip cümleleri ve satırların alt alta getirilmesiyle de sayfalar oluşturulur. Satırların alt alta getirilmesiyle de sayfalar oluşturulur. Bu sistemde şekil, desen ve resimlerin basılabilmesi için klişeler kullanılır.

2-Düz Baskı:
Bu sistemde baskılanacak biçim yüzeyi düz olan bir kalıptan baskı yüzeyine aktarılır. Sistem suyun yağ ile barışmaması prensibi ile düşünülmüştür. Kalıp yüzeyine yağlı bir biçim aktarılıp yağlı kısımlar suyu kabul etmez yüzeye yağlı boya tatbik edildiğinde sulu kısımlar boyayı kabul etmez böylece kalıp boyayı istenilen kıvama almış olur. Bu baskı yöntemi litografi baskı (taş baskı veya ofset baskı) olarak kullanılır.
Litograf Baskı: Taş üzerine resim yazı veya şekil yapılarak çoğaltılması tekniğidir. Litograf taşı denilen yumuşak ve yüzeyi düzeltilmiş taş üzerine merdane ile yağlı boya verimliğinde boyalı kısımlar boyayı alır ve baskı kağıdı üzerine konulup preslendiğinde görüntü kağıda geçer.
Ofset Baskı: Taş baskı esaslarında hareket edilerek bulunmuş ve geliştirilmiş bir sistemdir. Kalıp çinko plakalardan oluşur. Yüzeyde herhangi bir yüksekli veya çukurluk yoktur. Suyun yağı itmesi prensibine göre çalışır. Bu baskı sisteminin en önemli özelliği diğer baskı sistemlerine göre kalıbın daha kolay hazırlanması ve çok küçük ayrıntıların rahatlıkla basılabilmesidir. Bu nedenle gazete, dergi, kitap, broşür, ofis vs. basımında günümüz baskı sanayinde başarı ile kullanılmaktadır.

3- Çukur Baskı:
Kalıbın çukur kısımlardaki boyanın baskı üzerine aktarıldığı baskı sistemidir. Kalıp el ile oyularak yada asit ile yedirilerek çukurlaştırılır. Mürekkep kalıbın tüm yüzeyine sürülür. Kalıp yüzeyindeki boyalar silinip çukurdaki boyalar kalır. Kağıt, kalıp üzerine preslendiğinde görüntü kağıda geçer. Baskı sistemi iki şekilde incelenir:
Çinko Baskı: Çinko plaka üzerine görüntünün işlenip baskılandığı baskı sistemidir. Çinko plakalar tığ ile oyularak yada asit sistemi ile çukurlaştırılarak kalıp oluşturulur. Bu sistemin en iyi örnekleri Eski İstanbul Granülleridir.
Kifdrup Baskı: Bu baskı sistemi oyulmuş bakır kalıplardan baskı yapan bir sistemdir. Bakır plakalar üzerine modern fotoğrafçılık esasları uygulanıp kalıp yapıldıktan sonra sistem çok gelişmiş ve çok kaliteli baskılar elde edilmiştir. Kalıp maliyetinin yüksek olması ve baskı makinelerinin pahalı olması nedeniyle yaygın değildir.

4- Oyma Baskı:
Bu baskı sistemi düz bir yüzeyde şeklin veya yazıların bulunduğu kısımların oyularak boyayı geçirebilecek hale getirilmesi prensibine dayanır. Baskı iki grupta incelenir:
Şablon Baskı: Bu baskı sistemi için malzeme olarak teneke, karton, deri ve plastik malzemeler gibi kalın bant veya çıkartma kağıdı gibi yapışkan yüzeylerde kullanılabilir. Yüzeyler desenin şekline göre özel oyma bıçaklarıyla kesilip oyulur altına baskı kağıdı konulur boya püskürtülerek veya fırçayla sürülerek aşağıya geçirilir.
Seregraf Baskı: Şablon Baskını geliştirilmesiyle elde edilmiş bir baskı türüdür. En önemli özelliği her türlü katı üzerine baskı yapılmasıdır. Bu metotla bayraklar, flamalar vb. şeyler üzerine baskılamalar yapılır.

5- Fotoğraf Baskı:
Bu metotta kalıp olarak ışığı belli oranlarda geçiren bir negatif film ve ışık kullanılır. Baskı yapılacak yüzeyde herhangi bir kağıt olmayıp ışığa duyarlı emisyonla kaplanmış fotoğraf kağıdıdır. Seri baskı için uygun olmayan bu yöntem yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle reklam grafiğinde bu baskı yönteminin önemi büyüktür.

6- Elektrostatik Baskı:
Bu metal aynı elektrik yüklü kutupların birbirini itmesi, zıt kutupların birbirini çekmesi prensibine dayanır. Projeksiyon ile elektrik yüklenmiş alıcıdan ışık verildiğinde manyetik + yüklenmiş toz boya yüzeye fışkırtıldığında +/ - kutuplar birbirini çekerek tozlar yüzeyin görüntü olanlarına yapışır daha sonra kalıp ısıtılarak tozlar kağıda yapıştırılır.

Ambalaj Tasarımı


Ürünün taşındığı ambalaj kağıdı, poşet, kutu, şişe, metal kap vs. gibi elemanlara ambalaj denir. Ambalaj tasarımında ürünün boyutu, biçimi, katı veya sıvı olması göz önüne alınmalıdır. Tasarım, içerdeki ürünü yansıtacak biçimde olmalı, albenisi olmalı, ayni ürünü taşıyan diğer ambalajlardan farklı olmalı vitrinde birbirini takip eden görüntülerin göze hoş gelmesi düşünülmelidir. Kutu biçiminde ambalajlar altı yüzeyli değerlendirilerek çalışılmalı, ambalaj üzerinde ürünü anlatan resim, ürünün ismi, ürünü üreten veya pazarlayan firmanın amblem veya orijin yazısı, kullanım ile ilgili teknik bilgiler, üretim tarihi, son kullanma tarihi, ayrıca şayet ürün çocuklar için tehlike arz ediyorsa tehlike sinyali olmalıdır.

Afiş Tasarımı


Afişler bir konuyu anlatmak için duvara asılan büyük boyutlu grafikli ürünlerdir. Afişteki özellikler:
- Dikkat çekici ve ilginç olmalı
- Konu bir seferde anlaşılabilmeli yani süratten etkilenmemeli
- Sade ve anlaşılabilir olmalı
- Resim tüm alanın yarısından fazlasını veya tümünü bağlamalı

BAKINIZ
Grafik Nedir?
Matematikte Grafik Kullanımı ve Grafik Çeşitleri
Grafik Tasarım

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 22 Nisan 2018 18:24
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
20 Şubat 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Grafik Sanatlar Tanımı


Grafik sözcük olarak Latince kökenli olup, "grafyn"dan gelmektedir. İngilizce de "Graphic", Fransızca da "Graphique" olarak yazılmaktadır. Grafik sözcüğü sanat çalışmalarında çok geniş bir kullanıma sahip olduğu için sonuna "graf" eklenen tüm alanlar grafik sanatları tanımlar. Örneğin; Fotograf, serigraf, lirograf gibi.
Sponsorlu Bağlantılar
Günümüzde uluslararası anlatım biçiminde grafik sözcüğü ortak bir ifadede kullanılmaktadır, dolayısıyla tanımda tüm insanların aynı yorumu çıkaracağı biçimde netleşmiştir. Bu yorum; grafik sözcüğünün yazmak, çizmek, görüntülemek ve çoğaltmak, anlamına geldiğini ifade etmektedir.

Grafik sözcüğünün tanımı biraz daha açılacak olursa, sanatçının elinden özgün biçimlendirmeyle çıkan ya da özgün çoğaltmayla (baskı yöntemiyle) elde edilen eserin, bilgi iletmek, basılmak, kitle iletişim araçlarında kullanılmak amacıyla hazırlanan; çizgi, yazı, resim ve bunların düzenlemeleriyle ilgili tasarımları kapsar.
Bu tanımlardan da anlaşılacağı gibi grafik sözcüğü bir sanat alanını anı atmaktadır. Grafik sanatlar plastik sanatlar içerisinde yer almasına rağmen, işlevsellik açısından tüm sanat dallarından farklılıklarıyla ortaya çıkar. Soyut olmasına rağmen ekonomik özelliği söz konusudur, çoğaltıma dayalı olduğu için kitlelere daha çok hitap eder.

Grafik Sanatlar Tarihi


Grafik sanatlar tarihini insanlığın ilk haberleşme sistemine kadar götürmek mümkündür. Grafik sanatlar olarak değerlendirilen çalışmaların 6000 yıllık bir geçmişi olduğu söylenebilir. Çünkü grafik sanatların içinde çoğaltım tekniğinin kullanılması bu alanın tanımlanmasını daha kolay hale getirmektedir.
Bununla birlikte yaklaşık 400.000 yıl kadar öncesine uzanan insanlığın el hüneri ile ilgili üretimleri Paleolitik (Eski taş çağı ve kaba taş çağı olarak adlandırılmaktadır) çağa kadar gitmektedir. Bu dönemde taşın bir araç olarak kullanıldığı görülmektedir.
Mağara duvarlarına yapılan ilk resimler ve küçük heykelcikler, insanın sanat açısından ortaya koyduğu belgelerdir. Duvarlara yapılan veya kazılan resimler, insan çevre, insan hayvan ilişkilerini göstermektedir. Sanat tarihi ve arkeoloji bilimi, duvar resimlerini bir sanat eseri olmaktan öte bir iletişim aracı olarak ele almaktadır. Bu çalışmalar bir anlamda ilk grafik sanatlar ürünü sayılabilir.

Örneğin; M.Ö.l5000 Altemira (İspanya) ve M.Ö. 25000 Lascaux (Fransa) mağaralarında bulunan hayvan ve insan figürlerinde günlük yaşamın bir kesiti işlenmiş ve aynı zamanda elleri n şablon olarak kullanılıp boyayla duvarlara çoğaltıldığı görülmektedir.
Bu bir çeşit grafik ürün sayılabilir. Çoğaltım tekniği grafik sanatların temel prensibi olduğu varsayıldığında, 6000 yıllık tarih sürecinde Anadolu ve Mezopotamya bölgesinde küçük mühür silindirler ve çivi yazısıyla hazırlanmış küçük zarflar grafik çoğaltımların üç boyutlu ürünleri sayılabilir.
Tarih kitapları ilk baskının Gurenberg tarafından bulunduğunu yazar. Aslında Gurenberg baskıyı ilk bulan kişi değil ama geliştiren kişidir. Çünkü yazının icadıyla birlikte, özellikle Sümer'lerde çivi yazısının kil tabletler üzerine ve kilden yapılan silindirlerin üzerine kazılan çivi yazılar, kurutulduktan sonra, yaş tabletlerin üzerine yuvarlanılarak bir çeşit imza ve çoğaltım amaçlı kullanım tekniği geliştirmişlerdir, bunlar da ilk baskı teknikleri sayılabilir.

Günümüzden tahminen 3000 yıl önce Eski Mısır'da geliştirilen hiyeroglif yazı tarzı, çeşitli canlı ve cansız varlıkların ayıklanmış biçimlerinden oluşan bir yazı sistemi olarak ortaya çıkmış ve Mısır uygarlığının omurgasını oluşturmuştur. Bu yazı tekniği nesnelerin kolay ve anlaşılır biçimde sembollere dönüştürülmesidir
Aynı dönemlerde Anadolu' da ortaya çıkan yazı biçimleri Mısır yazısına nazaran daha şifreli bir tarzdadır. Bununla birlikte, yazının çıkış kaynağı ve ilk hangi toplum tarafından bulunduğu kesin olarak tespit edilememiştir, ancak yazının kullanıldığı önemli yüzeylerden kâğıt, eski Mısır'da bulunmuştur. İnce papirüs bitkisinin yaprakları yan yana getirilerek ağırlıklar altında bekletilip ve parlatılır. Bu yüzeylerin üzerine hiyeroglif yazı yazılırdı böylece tarihte ilk kâğıt yapımının Mısır' da başladığı söylenebilir. Bu da grafik sanatlar tarihi açısından önemli bir buluştur.

Grafik sanatlar tarihinde Çin'in önemli bir yeri vardır. Avrupa'dan daha önce yazı ve baskı sanatını bulan ve geliştiren bir toplum olan Çin' de, ayrıca yazı iletişim aracı olma yanında önemli bir sanat unsuru olarak ele alınmıştır. Çin yazıları harf değil kelime biçiminde yazılmaktadır.
Baskı işlemlerinin ise Çin' de M.Ö.200 yıllarında bulunduğu ve kullanıldığı bilinmektedir. Özellikle saray çevresinde hanedan ve önde gelen kişilerin önemini belgelemek için taş ve küçük sert tahta kalıplar üzerine oyulmuş yüksek baskı biçiminde mühürler kullanmışlardır. Bu gelenek daha sonra yaygınlaşarak Çin toplumunun çeşitli kesimleri tarafından da bir ayrıcalık sembolü olarak kullanılmıştır.

Mühürlerde siyah ve kırmızı renkler ağırlıktadır. Yine ilk kitap basım işleminin M.Ö.868 yılında Çin'de yapıldığı bilinmektedir. Bu kitap tahta kalıplar üzerine oyulan ve yüksek baskı biçiminde hazırlanan "Diamond Sutra" adlı kutsal Budist öğretileri yaklaşık 5 metre uzunluğunda rulo kâğıtlara basılmıştır. Baskı teknikleri sadece Çin'de değil Uygur Türklerinde de kullanılan bir teknikti. Aslında grafik sanatların tarihteki kimliğini kazanması yazı sanatının keşfiyle mümkün olmuştur.
Bugün dünyada kullanılan yazıların kesin olarak bulunuş tarihi yoktur. Latin alfabesinin çıkış kaynağının M.Ö.1600 tarihlerinde Finikeliler tarafından bulunduğu ifade edilmektedir. Bununla birlikte Mısırlıların, Asurluların, Giritlilerin ve Musevilerinde yazının keşfinde rol aldıkları ileri sürülmektedir. Ancak bunlar sadece Ortadoğu ve belki de Latin alfabesi için söylenebilecek varsayımlardır. Hâlbuki Çin, Japon, Hindistan ve Orta Asya bölgesinde yaşayan toplumların da yazının keşfi konusunda olsun, kullanımı konusunda olsun ön Asya ve Ortadoğu kadar eski oldukları bilinmektedir

Türk Grafik Sanatı Tarihi


Türk grafik sanatlar tarihini, Türklerin kabul ettikleri yazı sistemleriyle ele almak daha doğru olacaktır. Orta Asya'dan Anadolu'ya uzun bir kültür coğrafyası içinde yer alan Türk tarihinde, Uygur alfabesi ve Göktürk alfabesi, kalıcı belgeleri günümüze kadar ulaştırmıştır. Uygur'lar Çinlilerle yakın ilişkiler içinde bulundukları için yazım ve baskı teknikleri konusunda bilgi sahibi oldukları bilinmektedir. Özellikle duvar resimleri çalışmalarında çok sayıda eser bugüne kadar gelmiştir, baskı olarak tahta kalıplar kullanmışlardır. Göktürk'lerin ise Orhun kitabelerini bıraktığını ve kaplumbağa heykeli üzerine oturtulmuş 3 metre boyunda kabartma yazıtların günümüzde Moğolistan sınırları içerisinde korunduklarını bilinmektedir.

M.S.9. yüzyılda Müslümanlığı kabul eden Türk'ler Arap yazı sistemini kullanmaya başlamışlardır.
Aslında Arap alfabesi ve ses uyumları Türk gramer yapısına ve ses sistemine uymamasına rağmen, yine de bin yıllık Anadolu Türk tarihinde çok sayıda eser bu yazıyla günümüze kadar bırakılmıştır. Selçuklular döneminde Arap yazıları taş üzerine kaligrafik olarak işlenmiştir
Türklerde grafik sanatların asıl gelişimi Osmanlı Devleti döneminde başlamıştır. İlk matbaanın 18. yüzyılda İbrahim Müteferrika tarafından kurulduğu bilinmekle birlikte, Osmanlı Devleti'nde matbaanın tarihi Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar uzanmaktadır. Özellikle azınlıkları oluşturan Musevi, Ermeni ve Rumların kendi dini eserlerini matbaa tekniğini kullanarak basmışlardır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde sarayda kurulan Enderun mekteplerinde sanat konularına da özel ağırlık verilmiş İran, Özbekistan ve batıdan getirilen sanatçılar burada öğretmenlik yapmışlardır. Kitap resimlerine sayfa tasarım çalışmaları bu okulda önemli bir ağırlık kazanmıştır. Kanuni döneminin ünlü minyatür sanatçısı Matrakçı Nasuh yaptığı resim Anadolu'nun birçok kentinin kuşbakışı resimlerini yapmıştır. Bu eserler günümüze kadar hem tarihi bir belge ve hem de sanat eseri olarak ulaşmıştır.

1727 yılında Padişah 3. Ahmet ve Sadrazam olarak görev yapan Nevşehirli Damat İbrahim
Paşa'nın desteği ile İbrahim Müteferrika ile kendisiyle birlikte çalışan ve kısa bir süre Fransa elçiliği yapmış olan 28 Mehmet Çelebi, ilk baskı tesislerini kurmuşlardır.
Türk grafik sanatı tarihinin modern başlangıcı bu dönem olarak ele alınabilir. İbrahim Müteferrika'nın bastığı ilk kitaplar; Tarih-i Hind-i Garbi, Cihannüma adlı resimli bir kitap, Latin alfabesiyle basılmış olan Grammaire Turque ve Kitab-ı Lügat-ı Van Kulu'dur.
Osmanlı döneminde aşamalar geçiren matbaacılık tarihinde, ilk Türkçe gazeteler 1860 yılında çıkmaya başlamıştır. Bu dönemin gazetelerine ilk resimleri çizen ve Osmanlı döneminin pul ressamı da sayılan Ebuzziya Tevfik’tir. Sanatçı kişiliği olan ve disiplinli çalışmalar yapan bir yapıya sahiptir.
Türk grafik sanatlar tarihinin önemli bir aşaması da Osmanlı Devleti'nde tiyatro sanatının kurulması ve gelişim göstermesidir. Tiyatro afişlerinin bu devrede çalışıldığı görülür. Avrupa'da gazetelerde bol miktarda yer alan karikatür sanatı da yüzyılın sonuna doğru Osmanlı Devleti'nde çıkan gazetelerde yer almaya başlamıştır. Tercüman-ı Ahval, Tercüman-ı Hakikat, Tasvir-i Efkâr gibi gazetelerde dönemin yönetimini hicveden karikatürler yayınlanıyordu. Ayrıca Servet-i Fünun ile Diyojen adlı dergilerin de Türk grafik sanatı tarihinde önemli bir yeri söz konusudur

Matbaanın emekleme dönemlerinde ilk basılı ürünlerin tasarımları genellikle hattat ve müzehhip denilen süslemecilerin elinden çıkardı. Tüm dergilerde başlıklar, yazı tipleri, resimler, pullar ve sayfa düzenlemeleri bu meslek erbabı olanlar tarafından yapılırdı.
Birinci Dünya Savaşına katılan Osmanlı Devleti savaşın yıkımı ve yenilgisiyle her alanda olduğu gibi basımcılıkta da gelişimini kaybetmiştir. Kurtuluş savaşı döneminde ise Anadolu ve Ankara'dan savaşı yöneten Atatürk, Türk ordusunun moralini yüksek tutmak için çeşitli basılı ilanlar ve yayınlar çıkartılmasını istemiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve Latin alfabesinin kabul edilmesiyle birlikte de matbaacılık sanayi ülkemizde çok hızlı bir gelişim göstermeye başlamıştır.
İlk yıllarında yeni kurulan Türk devleti'nin kimlik oluşturma çabalarında önemli bir grafik tasarımcı ve ressam İhap Hulusi'dir. Almanya'da eğitim gören Hulusi, Türk grafik sanatlar tarihinin cumhuriyet döneminde, bir öncü olarak kabul edilmiştir. Yaptığı çalışmaları ve eserleri günümüzde hala varlığını sürdürmeye devam etmektedir
Cumhuriyet döneminin ilk grafik tasarımcılarımdan, İhap Hulusi'nin bir çalışması İhap Hulusi ile aynı dönemde yaşayan ve soyadı gibi titiz tasarımlara imza atan bir isim de Kenan Temizan'dır.

Döneminin afiş ustası olan sanatçının Türk grafik sanatı tarihinde önemli bir yeri vardır. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, inkılâp hareketlerine başlamış alfabesini de değiştirmeye karar vermişti, bunun anlamı ülkede tepeden tırnağa yazıyla ilgili her şeyin değişmesiydi. Ülkemizde sanayi hareketleri geliştikçe grafik sanatlar da bu duruma ayak uydurup kendi değişim ve gelişimini göstermiştir. Özellikle 1950 yılından sonra Türk grafik sanatının önemli bir atılım yaptığı görülür. Türk kültür ve sanatından izler taşıyan afişler yapan Mengü Ertel, geleneksel halk kültürü öğelerini tasarımlarına taşıyan Yurdaer Altıntaş, Türk grafik sanatlarına çarpıcı yenilikler getirmişlerdir.
1960 sonrası ülkemizde kentleşme sürecinin artması, üretimin çeşitlenmesi, 1970 ve sonrasında siyasi hareketlerin yoğunlaşmasıyla, grafik sanatlar daha çok ön planda yer almaya başlamıştır.
Avrupa ve Amerika ile olan teknolojik ve kültürel ilişkiler basım tekniklerinin daha fazla yerleşmesine sebep olmuş, özellikle Amerikan tarzı giyim kuşam ve sanat, günlük yaşamın içerisinde yoğun bir şekilde yer almıştır. Bu değişimler, kültürel iletişimde önemli bir rol oynayan grafik sanatların daha etkin duruma geçmesine neden olmuştur.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 22 Nisan 2018 18:18
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
20 Şubat 2009       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Grafik Sanatlarda Tasarım İlkeleri


Tasarımın Tanımı ve Önemi


Tasarım tanım olarak; hayalde canlandırılan bir olayın, projesi çizimi veya üç boyutlu görüntüsü olarak uygulanan ve ortaya konulan eserlerin tümüne verilen isimdir. Bu tanıma göre tasarlarına, zihinde hazırlanan bir düşünceyi ve bir eylemi gerçekleştirmektir. Tasarım ise, zihinde tasarlanan bir düşüncenin, bir eserin ilk biçimi sayılabilir. Tasarı, çizilen ilk biçim anlamına gelmektedir. Tasarımın tam olarak ifade edilebilmesi için, zihinde tasarı halindeyken olgunlaşıp geliştirilmesi gerekmektedir. Tasarım, sadece grafik sanatlar için ele alınan bir kavram değildir ve her alanda tasarım olgusu söz konusudur. Grafik tasarıma geçmeden önce tasarımın tüm alanlardaki genel kavramlarını ifade etmek daha faydalı olacaktır.

Tasarım insanoğlu var olduğundan beri gündemdedir ve yaşamının bir parçası haline gelmiştir.
İnsan ihtiyaç duyduğu her şeyi beyninde olgunlaştırarak tasarıma dönüştürüp hayat standardını yükseltmiştir. Tasarım çabasına girerken bunları bazen duygularıyla bazen bilimsel çabalarıyla oluşturmuştur. Aslında dil de bir tasarım aracı değil midir? Beyinde tasarlanan sözcüklerin ardı ardına sıralanıp, cümle haline getirilmesi, daha sonra paragraf ve sayfalara dökülmesi söz tasarımlarının bir bütünüdür. Dilin nasıl doğduğu bilinmiyorsa, sanatsal tasarımında ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak sanatsal tasarımın doğuşunun insanlık tarihinin başlamasıyla birlikte var olduğunu kabul etmek gerekir. Alet yapan insan ile ilgili rastlanabilen en eski izler, dört yüz bin yıl öncesine aittir.

İhtişamlı Mısır uygarlığı tasarım çalışmalarında dünyanın ilk ve en büyük örneklerini ortaya koymuştur, günümüz çağdaş mimarisiyle boy ölçüşecek derecede biçimlere sahip anıtsal eserler meydana getirmişlerdir. Geometrik düzenlilikle keskin doğa gözleminin bu kaynaşımı tüm Mısır sanatının özelliğidir.
Anadolu ve Mezopotamya kültüründe de benzer sanatsal tasarımları görmek mümkündür. Asur ticaret kolonilerinin Anadolu'daki faaliyetlerini konu alan kilden yapılmış mektuplardaki sanatsal niteliklerle, bu dönem insanının estetik tasarıma vermiş olduğu önemi açıkça vurgulamaktadır. Yunan ve Roma uygarlığında tasarım olgusu, kendinden emin, matematik hesaplamalara dayalı sağlam biçimlerin oluşturduğu eserlerdir. Her türlü fonksiyonelliğe sahip iki ve üç boyutlu nesneler en ince ayrıntılarına kadar geometrik yapılara dayalı olarak düzenlenmiştir

İslam dünyasında her türlü tasarım, inanç felsefesine dayalı bir anlayışla ele alınmıştır. İslam, teneffüs edilen ortamın, dokunulan her nesnenin işlev ve estetik açıdan Tanrı'yı hatırlatması ve O'nun her yerde hissedilmesini istemiştir. Aslında doğu dünyasına dayalı tüm sanatlarda bu üslubu görmek mümkündür. Çin, Hindistan, Orta Asya, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinde doğanın inanç dünyasına uygun ayıklanıp tasarlanması önemli bir anlatım tarzıdır.
Tasarımda somut gerçeklerin yakalandığı en önemli zaman dilimi Rönesans'tır. Çünkü doğa aklın süzgecinden geçirilerek her türlü tasarım mantığa dayandırılmıştır. Rönesans hareketi daha sonraki dönemlerde yapılan çalışmalara öncülük etmiştir. Buhar gücünün bulunuşu, yeni kıtalara yolculukların yapılması, elektrik, motor gücü gibi insanın yeni ufuklara taşınmasını sağlayan buluşlar tasarım olgusunu kökten etkilemiştir.
Yirminci yüzyıl bir tasarım çağıdır, endüstri ürünlerindeki milyonlarca çeşitte mal, estetik boyutuyla ele alınarak tasarlanmaktadır. Buna en iyi Örnek yirminci yüzyılın başında Almanya' da kutulan Bauhaus okuludur. Okulun kurucusu Walter Grapious, güzel sanatlar ve tasarım sanatlarının ortak köklerini bir araya getirerek, mimar sanatçı, zanaatkâr ve endüstri arasındaki bağları birleştirip, sanatla endüstrinin birbiriyle güzel bir uyum içinde olabileceğini ortaya koymuştur. 1950 yılından sonra büyük aşama kaydeden tasarım, başlangıçta sadece sanat eğitimi veren kurumlarda ana ders iken, bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak büyük bir değişim geçirmiş ve sanatın dışında her disiplindeki eğilime aynı derecede hitap eder duruma gelmiştir.

Tasarımda Konu


Tasarım çalışmalarında konu tek başına bir şey ifade etmez, ancak sonuca ulaşmak için öz ve biçim ilişkisini konu ortaya çıkarmaktadır. İnsanın yaşadığı ortamda her olay ve varlık bir tasarım konusudur. Tarih boyunca konular, insanın kendi yarattığı efsaneler, mitolojik öyküler, din ve toplumların arasındaki sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkiler sanatsal tasarımın asıl kaynağını oluşturmaktadır. Tasarımda konu, sanatçının düşünce (tasarımlama) aşamasında ortaya koyduğu beyin fırtınası olarak da kabul edilebilir. Tasarımın bir amaca hizmet etmesi esas olduğuna göre, önce tasarıma temelteşkil edecek olan konunun iyi belirlenmesi gerekir.

Tasarımda Ön ve Arka Yapı


Tüm sanatsal tasarımlarda konunun seçilme biçimi, seçilme amacı ve hitap edeceği alanlar göz önüne alınarak, tasarlanacak çalışmada bir kurgu oluşturulur. Bu yapılan eylem bir sanat felsefesidir, felsefe pozitif bir bilim olmadığı için, değişmez konuları ve kuralları söz konusu olmayabilir, yani sürekli değişkenlik gösterebilir. Çağlar boyu meydana getirilmiş eserlerin analitik gözlemleri sayesinde sanat felsefesi, eserin arka ve ön kurgusundaki estetik kavramları, sanatçının geçirmiş olduğu mantık ve duygu değişimlerini ele alır, inceler.
Eserin ön yapısı, teknik ağırlıklı öğelerden oluşur ve göze hitap eden görsel kavramlardır. Daha çok estetik hazlar dikkat çekici konumdadır. Fakat eserde asıl düşünce arka yapı da denilen eserin ruhunun saklandığı kısımdır, sanat eserini rasgele bir eğlence, bir oyalanma ve oyun olarak düşünmek yanlıştır. Çünkü tasarımda ön ve arka yapının birlikte oluşturduğu kurgusal yapı, her eserde sanatçının ruhsal duygulanmalarını ve estetik felsefesini yansıtır.

A. Arka Yapının İfadesini Belirleyen Etkenler

Tasarım aşamasında, arka yapıyı meydana getiren birçok etken vardır. Bunlar sırasıyla ele alınacak olursa; psikolojik, sosyo kültürel, ekonomik ve endüstriyel etkenlerdir.

1. Psikoloiik Etkenler
Sanatsal tasarım içerisinde eserin arka yapısını belirleyenler arasında yer alan psikolojik etkenler, çeşitli teorilerle açıklanmaya çalışılmıştır. Çünkü psikoloji bilimi sanatın acıdan ve ümitten doğduğunu savunur. Ancak yirmi birinci yüzyıla giren dünyada bu fikir artık çok gerçekçi gelmemektedir. Sanatçı, iletişim araçları sayesinde küçülen ve adeta avucunun içine sığan bir dünyada yaşamaktadır. Dünyanın öbür ucunda olan bir olaydan etkilenmekte ve ortaya eserini koyabilmektedir. Yani sanatçı artık içine kapanık bir kişilik değildir, içe ve dışa dönük dünyası tasarım yaparken sanatçıyı etkilemektedir. Özellikle tasarım olgusunun çok önemli olduğu günümüzde, psikolojik etkilenme kuşkusuz çok daha yoğundur.
Sanayi devrimiyle birlikte toplumların değer yargıları değişmiş ve okulların, üniversitelerin dolup taştığı, yeni iş alanları ve üretimin sınırsızca pompalandığı, endüstri toplumunda basit bilgileri yorumlayıp, onlara yeni anlamlar kazandırmak tasarımcının asıl amacı haline gelmiştir.
Sanatsal tasarımlarda duyguya yer verilmesine rağmen, teknik ve bilimsel verilerde duygular kadar önemlidir. Günümüzde sanatın faydacılıktan uzak, sadece duygusal anlatımları tatmin eden bir düşünce biçimi olduğu savı, geçerliliğini yitirmektedir. Sanat artık insanların hizmetinde, insanın daha iyi yaşamasını sağlayan çevresini daha iyi çözümlemesine yardımcı olan ve yaptığı her eylemde onun yanında olan bir kavramdır. Örneğin Brezilya'nın önemli kentlerinden Brasil'deki kent tasarımlarında, binalar insan heykellerinden oluşmaktadır, yani heykelin içine girip mekân olarak kullanılabilmektedir. Sanat burada faydacı anlatım gibi görünmesine rağmen, insanın psikolojik açıdan farklı bir tasarım kavramını gerçekleştirmesini sağlamaktadır.

2. Sosvo-Kültürel Etkenler
Tasarımcının topluma karşı görev ve sorumlulukları vardır. Çünkü sanatçı insanlığın yeni bir ihtiyacını cevaplayacak türden duygu ve düşünceleri önceden sezinleyip bunları toplumun işine yarayacak biçimde tasarım haline sokabilmelidir.
Dilek Bektaş 'Çağdaş Grafik Tasarımın Süreci' adlı kitabında tasarımcının sorumluluğu için şöyle demektedir: "Sanat eseri tasarımcının elinden çıktıktan sonra, kendi malı olmaktan çıkar ve toplumun malı olur."
Bu tanımlamaya göre, toplum sosyal ve kültürel yapısı sanatçının tasarım etkinliklerine doğru orantılı olarak etki eder. Sanatçının tasarımlarında özgür olmasına rağmen, taşıdığı toplumun sosyal ve kültürel değerlerine ilgisiz kalacağı anlamına gelmez. Tarihte bunların örneklerini görmek mümkündür, örneğin bugünkü anlamda grafik tasarımcı sayılan ünlü Fransız afiş sanatçısı Lautrec, eserlerinde Paris'in gece hayatını görsel bir anlatımla ortaya koymuştur. Burada sadece afişlerin tasarımı söz konusu değil, sanatçının konu seçimi ve bunu işleyiş biçimi önemlidir. Yine 1917 yılında Rusya'da gerçekleşen Sovyet devrimini halka anlatmak ve benimseterek için grafik tasarımcılara önemli görevler verilmiştir. Ayrıca, uluslararası toplantılar, fuarlar ve olimpiyat oyunları için farklı dilleri konuşan insanları ortak iletişimlerde buluşturabilmek için grafik tasarımcıların geliştirdiği piktografik diller de sosyal ve kültürel etkenlere bir örnek teşkil edebilir.
Ünlü Türk grafik tasarımcısı İhap Hulusi, Ziraat Bankası'na hazırladığı afişlerinde köylünün hasadı kaldırdıktan sonraki umutlu ve sevinçli ruh halini çok iyi analiz ederek resimlemiştir. Bu sadece sanatçının çizim yeteneğinden kaynaklanmamakta aynı zamanda kendi toplumunu iyi tanıması, sosyal ve kültürel etkenleri tasarımlarında ön palana çıkarabilmesinden kaynaklanmaktadır.

3. Ekonomik ve Endüstriyel Etkenler
Bir grafik tasarımın arka yapısında yer alan en önemli etkenlerden birisi de, hiç kuşkusuz ekonomik ve endüstriyel etkenlerdir. Çünkü bir toplum uygarlık kavramını bu sözcükle yakalayabilir. Ekonomi ve endüstri eğer bu alanlardaki gelişimini tamamlayamamışsa, tasarımcının da yapabileceği bir şey yoktur. Yaratıclıktan ve yenilikten ziyade geleneksel bir yapı içerisinde eserlerini üretecektir. En başta ekonomik kalkınma endüstriyel kalkınmayla iç içedir. Özellikle 19. yüzyıl sonuna doğru Avrupa'da başlayan sanayi devrimi endüstriyel açıdan batıya büyük bir avantaj sağlamış ve endüstriyel ürünlerin eritilmesinde hedef kitle olarak tüketicinin seçilmesi ekonomi bilimiyle örtüşmesini sağlamıştır.
Üretimin ana kaynağı imalat olduğuna göre, mamul malın da çeşitli özelliklere sahip olması gerekmektedir, bunun başında ürünün tasarım olgusu gelmektedir, tasarımın tek başına üretimde söz sahibi olması da mümkün değildir. Tasarım endüstriyel üretimle uyumlu olmalı ve çoğaltımda sorun çıkarmamalıdır. Üretimin biçiminden ambalajına kadar tasarım aşamasında endüstriyle uyumlu olan mal ekonomikliğini sağlamış olacaktır.
Örneğin; matbaa teknolojisini bilmeyen grafik tasarımcımın yapacağı çalışmalar baskı teknikleriyle uyum sağlamayacağı için, endüstriyel açıdan uyumsuzluk gösterir ve üretim aşamasında özgünlüğünü kaybedebilir.

B. Grafik Tasarımda Ön Yapının İfadesini Belirleyen Etkenler

Grafik tasarımcı çalışmalarında arka yapıyı, genel bir etkilenme açısından psikolojik ve kültürel birikimlerle anlatmaya çalışır. Ancak bu ifadelerin somut anlamda biçimlendirilmeleri gerekir. Bu biçimlendirme tasarım içinde ön yapı elemanlarıyla kendisini gösterir. Arka yapıdaki ilkelerle, ön yapıdaki elemanların bir araya gelmesi tasarıma anlam kazandırır.

1. Çizgi
Çizgi, tüm tasarım alanları için vazgeçilmez bir kavramdır. Noktaların birleşmesinden çizgiler oluşur, birbirleriyle bağıntıları ve ilişkileri çoğalan gerilim noktalarının, kendi içlerinde birleşmesinden çizgi doğar. Bu anlamda çizgi, maddenin en küçük yapısını oluşturan moleküllere benzetilmektedir. Çizgi kendi başına bağımsız bir eleman değildir, noktalara bağlıdır. Buna dayalı olarak çizgi; yüzeylerin kesişmesi veya noktanın hareketi olarak tanımlanabilir.
Çizginin kâğıt üzerinde iki boyutlu, soyut bir anlatım ifade etmesine rağmen, insan psikolojisi üzerinde nesnelerin çağrışımını yapar. Yeryüzündeki dağların, ovaların, binaların yolların dış konturları çizgisel bir anlatım olarak ifade bulur. Küçük bir resimde birkaç milimetre genişliğinde ve birkaç santimetre boyunda çubuklar çizgi rolü oynarken, büyük yapılarda bir metreye yakın genişlikte 20–30 metre hatta daha fazla uzunlukta çıkıntı şeritleri ve benzeri kısımlar yine çizgi gibi etki ederler.
Çizginin grafik tasarımdaki rolü de burada başlamaktadır. Çünkü tüm anlatım unsurlarının temeli çizgiyle sağlanmaktadır. Çizginin kendi içinde kalın, ince, uzun, kısa, kırık düz ve buna benzer biçimleri ile gözde bıraktığı etki, ortaya konularak tasarımı temelden etkiler. Çizginin günümüzde işlevi (fonksiyonelliği) önemli derecede artmıştır. Özellikle teknik resim çalışmalarında çok önemlidir.

Grafik tasarımda birlik ve dengenin temel unsuru çizgidir. Tasarımın dengesini düzenlemeye veya var olan dengeyi anlamlı olarak bozmaya yarar. Doğada bulunan her varlık, tasarım açısından bir çizgi olarak ele alınırsa, nesnenin ayıklama sadeleştirme ve stilizasyon gibi tasarım elemanlarını üstlenmek çizginin görevleri arasındadır. Tasarımcılar çizginin bu görevi üzerinde ısrarla durmak zorundadırlar. Çünkü insan olarak sahip olunan tüm duygular; neşe, hüzün, canlılık, güzellik, kırgınlık, kararsızlık ve buna benzer duygular çizgiyle anlatılabilir, dolayısıyla tasarımda temel eleman çizgidir.
Çizgiye hâkim olan ve çizgiyle iletişim kurabilen sanatçı, bu soyut dili çözebiliyor demektir. Tasarım içinde çizgi, diğer elemanlarla birleşince daha fazla bir etkinliğe sahiptir. Bu elemanlar:
Renk doku, biçim, hareket v.b. dir. Çizginin insan kişiliğiyle de önemli bir bağlantısı vardır, ünlü ressam Paul Klee, çizgiyi yaşayan bir kişilik olarak tanımlamıştır.
Yine ünlü Fransız ressam Ingres; "Çizmeyi öğrenmek otuz seneden fazla zamanımı aldı, boyamak ise sadece üç günümü", diyerek çizginin önemini vurgulamaya çalışmıştır.

Çizgilerin yan yana, alt alta, ya da üst üste gelmesiyle, nesnenin soyut ya da somut olarak dokusal özelliği oluşur. Tasarım içinde çizgi, bir renge, açık koyu veya dokusal özelliklere sahip olabilir.
Renkle birleşince anlatım olanağı artar, renk çizgiyi sertleştirip ya da yumuşatabilir. Çizgi iki boyutlu düzlemde nesneye hacimsel özellik kazandırabilir. Kendi içinde çok sık kullanılması gölge oluşmasını meydana getirebilir.
Sanatçı tasarımcıların ve sanat eleştirmenlerinin birleştikleri önemli nokta, çizgilerin aldıkları konuma göre bir anlam teşkil etmeleridir. Bundan dolayı tasarımcının, çizginin psikolojik dilini çözmesi çok önemlidir. Söz gelişi; tasarımda düz çizgiler anlatım olarak sağlamlık, sakinlik ve süreklilik demektir.
Dikey doğru çizgiler, hayat canlılık hareketlilik, eğri ve helezonik çizgiler ise, dinamizm ve enerjiyi temsil eder. Çizginin geometrik formlara bürünmesiyle ortaya çıkan tasarımlarda, yukarıda konu edilen çizgisel anlatım mantığını uygulamak oldukça önemlidir. Dolayısıyla geometri yi bünyesinde taşıyan anlamlı çizgisel bir resim yapısı, doğadaki nesne ve varlıkların optik görüntülerinde olmadığından, bunların farklı bir biçimlendirme işleminden geçirilmesi gerekir

2. Renk
Renk, insan hayatının bir parçasıdır. Güneşin olmadığı yerde ışıktan, ışığın olmadığı yerde renkten söz edilemez. Genel anlamda rengi tanımlayanlar, eşyaların alışılmış renkli biçimlerinden yola çıkar ve ışığı renk olarak değerlendirirlerdi. Ancak renk konusunun fizik ve kimya bilimi açısından incelenmesiyle, böyle bir özelliğinin olmadığı meydana çıkarılmıştır. Bilimsel verilerde, ışığın eşyalar üzerine düşmesiyle birlikte, nesnenin molekül yapısı hangi rengi daha fazla barındırıyorsa, bu renk yansıtılmakta ve içerisinde bulunan diğer renkler, eşya tarafından yutulmaktadır. Böylece fizik bakımından renk, ışık demeti içinde enerjinin yayılımı ve dağılımı, çeşitli ışık dalgaların frekansıyla belirlidir. Fizyolojik bakımdan renk ise, göze giren ışık dalgaların bıraktığı etkidir denilebilir.
Güneş ya da suni beyaz ışığın içinde bulunan altı renk, (lacivert mavinin bir tonu olduğu için bazen yedi renk olarak sayılmaktadır) mevcuttur. Bu altı renk kombinasyonu kendi içinde değişik oranlarda birleşerek, doğada bulunan sonsuz renk alternatiflerini oluştururlar. Ancak her rengin dalga boyları ve göz üzerinde uyandırdığı etki farklıdır

Beyaz ışığın kaynağından doğan renk tayfları kendi içinde bir sınıflandırmaya tabi tutulmuş ve ana ara renkler olarak gruplandırılmıştır. Kırmızı sarı mavi ana renkler, yeşil turuncu mor ise, ara veya başka bir deyimle de yardımcı renkleri oluşturur. Ancak bu sayılan üç ana renk boya anlamında ele alınan renk kavramıdır ve buna baskı tekniklerinde çıkartmalı renk denilir. Hâlbuki video, televizyon ve bilgisayar gibi elektromanyetik kanallara görüntü ileten araçlarda ana renkler, kırmızı mavi ve yeşil (RGB)dir. Çünkü sarı rengin dalga boyu kısa olduğundan ışık rengi olarak görüntülenemez ve bu renk grubuna toplamalı renk denilir.
Rengin fiziksel tanımlanması dışında asıl olarak grafik tasarımcıyı ilgilendiren yönü, tasarımda kullanılan psikolojik renk kavramıdır. Bunun için renkler kendi içinde gruplandırılırken sıcak renkler, soğuk renkler, tamamlayıcı renkler ve tonlama renkler gibi sınıflamaya tabi tutulmuştur. Çünkü renk duygusal açıdan insanı etkileyen bir özelliğe sahiptir.

Her renk insan üzerinde değişik psikolojik etkilere sahiptir. Örneğin; sıcak renk olarak değerlendirilen kırmızı turuncu sarı ve tonları, insan ruhunda hareket canlılık sıcaklık aydınlık duygusunu uyandırır. Bir mekânın iç bölümleri sıcak bir renkle boyandığı düşünülürse, burada uzun süre oturmak ya da yaşamak mümkün değildir. Çünkü psikologlar sıcak renklerin insanın tansiyonunu yükselttiğini, kan akışını hızlandırdığını ve heyecanlandırdığını bilimsel yönden kanıtlamışlardır. Soğuk renk gurubu ise, yeşil mavi mordur. Ancak sarı, aldığı konuma göre soğuk renk gurubuna da girebilmektedir. Renkler bazen kendi gurupları içinde bile sıcak ve soğuk olarak sınıflandırılabilir, yani yeşil mavi soğuk renkler, fakat mavi ve yeşil bir resim içerisinde kullanıldığında yeşil maviye nazaran sıcak renk gurubuna girebilir.
Renk çalışmasında diğer bir kavramda tamamlayıcılıktır. Grafik tasarımcı renk çalışmalarında tamamlayıcı renk guruplarını tasarımın çarpıcılığını güçlendirmek için kullanır, başka bir deyimle zıt renklerin bir arada kullanılması demektir ve tasarımın daha etkili görünmesini sağlar.

Renkte armoni (uyum) kuralları birçok sanatçı tarafından değişik alternatif formüller içinde sınıflandırılmıştır. Bundan amaç, kullanılan renklerin kendi içinde bir uyum oluşturmaları ve tasarımı rahatsız edebilecek renk çalışmalarının önüne geçmeleridir. Özellikle grafik tasarım çalışmalarında rengin kroması (kalitesi) çok önemlidir. Çünkü grafik tasarımcının yaptığı her çalışma çoğaltım tekniğinden geçebilir. Eğer gerekli renk kromasına sahip boyalar çalışmada kullanılmaz ise baskıdan iyi sonuç almak mümkün olmayabilir. Bununla birlikte basım tekniklerinde üç ana renk tasarımda kullanılan tüm renkleri meydana getirmek için kullanılır.
Bu renkler, magenta kırmızı sı boya olarak saf kırmızı sayılır içinde başka renk yoktur. Cyan mavisi, gökyüzü mavisi niteliğinde ve içinde başka renk olmayan bir mavidir. Limon sarısı ise sarının saf halidir. Bu üç renk kendi içerisinde değişik oranlarda katılarak doğanın sonsuz renkleri elde edilir. Ayrıca ışık olmayan bölgeler içinde, bu üç rengin üzerine siyah mürekkep basılarak işlem tamamlanmış olur.
Tasarımda renk dağıtımını yapmak zor bir işlemdir. Renkleri bir araya toplamak veya dağıtmak, tasarımı temelden etkileyebilir, rengin yatay dikey ya da başka yönlerde kullanılması anlatımı zenginleştirir. Böylece doğru renk doğru tasarım olgusunu da güçlendirir. Her türlü grafik ürünlerde bulunan hedef anlatımı ve bu anlatım içinde bulunan gizli enerjiyi ortaya çıkarmak, ancak tasarım yüzeyine dengeli serpiştirilmiş renk çalışmasıyla mümkündür. Çünkü tasarımda rengin kullanım amaçları, renkli alana bir özellik kazandırmak, düşünceleri renkle simgeleştirmek, tasarımlarda verilmek istenen anlatıma yoğunluk kazandırmak ve nesnelere karakter kazandırmaktır.
Renklerin toplumlar üzerinde değişik anlatım ve yorumlamaları söz konusudur. Örneğin; Ekvator kuşağına düşen ülkeler genellikle sıcak ve canlı renkleri giysilerinde, bayraklarında ve sembollerinde kullanmaktadırlar. Soğuk iklim kuşağında kalan ülkeler ise daha pastel ve gri renkleri tercih ederler, bu da coğrafi şartların insan yaşamında renk seçimini etkilediğini ortaya koymaktadır.

3. Biçim (Form)
Temel tasarım tekniğinde, çizgi, renk ve diğer yüzey elemanlarının birbirleriyle ilişkileri sonucu biçim oluşur. Tasarımcının görevi, bir mesajın ne türde olursa olsun, anlaşılmasını istediği zaman, bunu mümkün olduğu kadar çok sayıda alıcı üzerinde aynı etkiyi uyandıracak biçimde tertiplemektedir.
Bu sonuca varabilmesi için, biçim psikolojisini iyi bilmesi gerekmektedir. Önemli olan biçim tasarımı bilgilerinin topluca değerlendirilebilmesi, biçimlendirmede tasarım elemanlarına doğada olduğu gibi bütünü oluşturma potansiyeli ile yaklaşmalıdır. Böylece işlev-biçim-estetik birliği içerisinde olan eserler elde edilmesi mümkün olacaktır. Fakat dikkat edilirse, biçimler arasında büyük farklar olduğu görülebilir. Bir kısmı geometrik düzen içinde oldukları halde, diğer bir kısmı ise serbest haldedir. İşte tasarımcının yapacağı İş, biçimleri doğaya dayalı tasarım kurallarını göz önüne alarak iki boyutlu bir yüzey üzerinde bağlantılar yaparak, çizgi, renk, doku, hareket gibi temel tasarım elemanlarıyla biçimlendirebilmektir.

Grafik tasarımcı özellikle ambalaj tasarımında geometrik biçimlerden çok faydalanmak zorundadır. Çünkü üretimde kullanılacak madde tasarım aşamasında seçilecek ve ambalaj asıl geometrik biçimini alacaktır. Gerek renkler, gerekse biçimler algılanmalarında genişleme ve yayılma özelliği gösteren nesnelerdir. Bu görsel algılamanın fiziksel bir boyutudur, öyleyse biçimin ortaya çıkabilmesi için çizgi ve rengin biçime canlılık kazandırılması gerekmektedir. Örneğin; bir afiş tasarımında bulunan çizgiler, düzlemler, yataylar ve dikeyler olarak kullanılır. Renkler ise açıklık koyuluk, azlık çokluk ilkesiyle ele alınarak tasarımlardaki biçimler meydana getirilir. İki boyutlu düzlem üzerinde bulunan çizgiyle üç boyutlu biçimler oluşturulabilir. Tasarımcının, çizginin (kontural) dış çerçeve özelliklerinden yararlanıp bunu yapması mümkündür. Üç boyutlu nesne anlatımında ince ve kalın çizgilendirmeler tek yönlü ışık altında bu biçimlendirmeye ulaştırılabilir. Sonuç olarak grafik tasarım çalışmalarında kullanılan tekniklere bağlı olarak biçimlendirme olanakları artar.

4. İşlevsellik (Fonksiyon)
Fonksiyonellik işleyiş bakımından amaca uygunluğunun ve belirli bir amaçla ilgili eylem türü uğruna yapılan görevin ifadesidir. Grafik tasarım sürecinde fonksiyonellik kavramı çok kullanılmaktadır. Çünkü fonksiyon kelimesi, Türkçe anlamda kullanışlılığı olan fayda sağlayan nesneler için geçerlidir. Bir sanat eserinde yararlılık aramak aslında yanlıştır. Hazzın yararlılıkla ilgisi yoktur, eğer fonksiyonellik güzelliğin şartı olsaydı bir eşya kullanışlı olduğunda güzel, kullanışlı olmadığında ise çirkinleşecekti.
Bu düşünceden hareket edildiğinde sanat eserlerinin hiç birinde yararlılık aramamak gerekir. Fakat bir seramik sanatçısı eserini tasarıma dönüştürürken güzellik endişesiyle birlikte fonksiyonellik özellikleri de arar. Osmanlı Devleti döneminde yapılan duvar çinileri fonksiyonellik ve güzellik ortaklığına bir örnek teşkil edebilir. Grafik tasarımlar içinde aynı düşünceyi vurgulamak mümkündür. Örneğin; bir zarf, bir afiş, kitap kapağı, tabela ve ambalaj tasarımlarında fonksiyonellikle güzellik birlikte ele alınan öğelerdir
Grafik tasarımla sanatsal bir eser arasındaki en etkili fark, sanat eserinin sanatçının iç dünyası bir takım duygular ve etkileşimlerle istediği gibi çalışması ve eserini oluşturmasıdır. Grafik tasarımcı ise müşteri tarafından verilen siparişin kullanışlılık, yararlılık, güzellik, standartlık gibi ortak ifadelerini göz önüne alarak ortaya koymak zorundadır. Çünkü tasarımcı bir biçimin yapısal elemanları ile fonksiyon açısından ortaya koymuş olduğu imkânlar arasında, bir ilişki kurmak ve eseri bu ilişkiler içerisinde değerlendirmek zorundadır.

5. Estetik
Temelde insan yaratılışında var olan estetik haz duygusu, tüm tasarım çalışmalarında titiz bir şekilde araştırılan ve eserin içerisinde kullanılan bir tasarım öğesidir. Estetik, felsefi bir konu olarak birçok düşünür tarafından çeşitli biçimlerde tanımlanmıştır. İlk kez Kanr tarafından insan duyarlılığına inceleyen bir bilim dalı olarak ortaya atılmıştır. Bugün de bu sözcük güzellik bilim veya güzel sanatlar felsefesi anlamını kapsamaktadır. Mağara devrinden günümüze kadar estetik arayışlar hep olmuştur ve kuşkusuz olmaya da devam edecektir. Özellikle eski Yunan döneminde estetik, düşünürler tarafından çeşitli felsefi görüşlerde ortaya konulmuştur. Örneğin; ünlü matematikçi Pythagor, güzelliği sayıların gizeminde aramıştır.

Platon'a göre ise estetik, zihnin duyguları içerisinde akıl yürütmektir. Aristo'ya göre estetik, güzelin hem doğada hem de toplumda olduğunu vurgulamıştır. Platinos, güzel ruhun bedende, zekânın ruh da ve birliğinde zekâda yansımasıdır, diyerek estetiğe ilginç bir tanımla yaklaşmıştır. Schiller ise, ideal güzelliğin ideal insanlıktan geleceğini savunmuştur. Bazen sanatın bir oyun olduğunu savunan düşüncelere ise, sanatın hayatın içinde görevlerinin olması gerektiğini savunur.
Tüm bu savlardan yola çıkıldığında, günümüz tasarım çalışmalarında, estetik her zaman ön plana çıkmıştır. Buhar makinesinin icadıyla birlikte insanın sadece endüstriyel ve ekonomik konularda değil, duygu ve düşüncelerinde de köklü değişmeler olmuştur. Kol kuvvetli makine gücüne karşın, skolâstik düşünceler modern zekâlara dönüşmüştür. Uygarlık zekâsı sadece teknik yaratmaz, yeni zevkler, yeni inançlar ve tutkular da yaratır.
Bugün sanatsal tasarım, ekonomik faaliyetlerde olduğu gibi, baş döndürücü ve göz kamaştırıcı bir hızla ürünlerini tüm dünyaya dağıtmaktadır. Modaya benzer gibi herkesin kalbini ve ruhunu özdeş renklere boyamak iddiasındadır. Bu itibarla çağımızda sanat, uygarlık gelişimi içinde bütün insanları birbirine benzetmeye ve benzer duygularla, yeni bir insanlık bilinci yaratmaya çalışmaktadır. Yirmi birinci yüzyılda sanat ve estetik, bir içe gömülüş değil, topluma ve insanlığa yeni ufuklar açan düşünce tarzı olacaktır.

6. Kolaj
Herhangi bir satıh üzerine değişik malzemenin yapıştırılması ile yapılan resim tekniğine kolaj denilmektedir. Değişik renkte ve dokuda malzeme bu teknikte kullanılabilir. Kâğıt, kumaş, tül, hasır, plastik, deri vb. Bu malzemeler tek başına kullanıldığı gibi yapılacak resimde isteğe göre karışık olarak da kullanılabilir.
Resim sathı üzerine çizim veya boyama ile başlanabilir. Çizgi veya rengin yerine etkiyi azaltacak veya kuvvetlendirecek malzemeler yapıştırılıp üzerleri tekrar kısmen veya tamamen boyanabilir burada önemli olan resimde verilmek istenen etkiye uygun düşecek en iyi malzemenin seçilebilmesi ve bu malzemenin etkilerinden yararlanabilmektir. İstenilen etkinin alınabilmesi için, yapıştırılan malzemeler kesilerek yırtılarak veya buruşturularak kullanılır. Gerektiğinde çakılır.
Kolaj tekniğinde kullanılan malzemeler giderek artmış ve buut kazanmıştır. Günümüzde sanatçıların yapıtlarında malzeme sınırı tanımadıklarını görmekteyiz. Mesajın resimlerde etkilerini arttıran araştırmalar sonucunda sanatçının paletine ve kullanma alanına aklımıza gelecek her tür malzeme girmektedir. Bu tür çalışma tekniğine malzeme resmi diyoruz.

7. Etki
Her obje, ister doğa tarafından yaratılmış olsun, ister insan eli yapısı, kendi başına hayatı olan bir varlıktır ve belirli bir takım etkiler yapar seyredende.Bu etkilerden bir kısmı bilinç altında çalışır ve bir kısmı da bilince ulaşır. Bize çoğu zaman dağınık gelen bu etkiler üç elemana bağlıdır:
— Formun etkisi
— Rengin etkisi
— Objenin tüm olarak etkisi
Sanat olayında, doğa objesinin yerini sanatçının kendi yapıtı yerini almıştır, yani sanatçı verisinde bu elemanları kullanmak zorundadır. Doğasal elemanın az çok gereksiz olduğu bir soyut kompozisyon içinde bu elemanın yerini tamamen soyut formlar ya da tamamen soyuta döndürülmüş doğasal formlar koymak mümkündür. Bu formları ya da bu formlardan yapılan kompozisyonun tek rehberi ve ölçüsü duyuş olmalıdır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 22 Nisan 2018 18:19
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

12 Haziran 2012 / EsTeSiA Sanat
23 Nisan 2018 / Misafir Matematik
11 Aralık 2020 / ThinkerBeLL Sanat
23 Nisan 2018 / careless_WhispeR X-Sözlük
10 Eylül 2014 / yasmen Cevaplanmış