Arama

Plastik Sanatlar (Özgün Baskı, Heykel, Grafik, Resim, Seramik, Fotoğraf Sanatı)

Güncelleme: 12 Haziran 2012 Gösterim: 155.074 Cevap: 17
EsTeSiA - avatarı
EsTeSiA
Ziyaretçi
26 Haziran 2006       Mesaj #1
EsTeSiA - avatarı
Ziyaretçi
Bir Güzel Sanatlar mezunu olarak bu konunun alt başlık Şeklinde açılması beni üzdü.
Fakat böyle güzel bi forum sitesinde gercek sanatın ve sanatcıların neler veyahut kimler oldugunun bilinmemesi düşüncesi ise beni cok rahatsız etti ve bilemiyorum üzerime belki vazife olmadan bu başlıgı acıyorum elimden geldiği kadar bundan sonra bu konular hakkında burda katkıda bulunmaya çalışacağım fakat şu an cok hazırlıksız bi şekilde başlıgı acıyorum bu konularla ilgilenen ve Sanat kelimesinin içinde aslında en çok payı neyin içerdiğini bilen arkadaşların katkılarını bekliyorum
Sponsorlu Bağlantılar

En kısa sürede bilgileri güncelleyip yenıden katkıda bulunucağım bu arada sorularınızı beklıyorum tesekkurler

Ve Şunuda eklemeden edemicem lütfen elle yapılan yada grafik çalışmaları gibi üstünde emek olan çalışmalara Resim Diyelim VE Resmin Ne oldugunu bilelim...

fotograflara resim denılmez

Teşekkürler

Herkese Saygılar .........Turkiye EsTeSiA Turkiye..........es0xq

atessssssstled2copy2lb

Son düzenleyen Blue Blood; 26 Haziran 2006 19:23
EsTeSiA - avatarı
EsTeSiA
Ziyaretçi
30 Haziran 2006       Mesaj #2
EsTeSiA - avatarı
Ziyaretçi
Eda Tekcan TOMBA'ya ait Özgün Baskı Sergisi Çok güzel bi sergi gezmenizi tavsiye ederim
Sergiye alttaki linkten ulaşablirsiniz
Sponsorlu Bağlantılar

http://www.lebriz.com/v3_exh/exh_Show.aspx?exhID=385&lang=TR

EsTeSiA....Herkese Saygılar....
sergi7tk
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
1 Temmuz 2006       Mesaj #3
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Heykel


Heykel ya da yontu, çeşitli gereçler kullanarak üçboyutlu düzenlemeler yapma, bu yolla yaratılan estetik değerler aracılığıyla da duygu ve düşünceleri iletme sanatıdır.Oluşturulan üçboyutlu yapıt soyut ya da somut olguları canlandırıyor olabilir, betimleyici ya da süsleyici nitelik taşıyabilir.Heykel çok eskiçağlardan beri herhangi bir kişi ya da olayın anısını yaşatmak amacıyla da kullanılmıştır.

Türkler çok eskiçağlardan beri taş işçiliğinde başarılı yapıtlar ortaya koymuşlardır.En eski örneklerine Orta Asya sanatında rastlanır.Orhun Anıtları anıtsal heykeller olarak da düşünülebilir.İnsan figürünün simgesi olarak taştan yontulmuş balballar, babalar da ilkel heykel örnekleridir.İslam dininin benimsenmesinden sonra dinsel kurallar gereği, öteki sanatlarda olduğu gibi heykelde de betimlemecilik bırakılmış, bunun yerine süslemeci yanı ağır basan kabartmacılık, oymacılık, kakmacılık gibi sanatlar öne çıkmıştır.Gene de Anadolu Selçukluları'nın yaptığı yapılarda insan ve hayvan figürlerini kullanan kabartmalara rastlanır.

Mezar taşları, nişan taşları Osmanlı Devleti döneminde de en ince biçimde işlenen, en güzel süslemelerle donatılmış yapıtlar olmuşlardır.Bazen çeşme, şadırvan, havuz, fıskiye gibi yararlı amaçlarla üretilmiş yapıtları da bunlarla birlikte düşünme olanağı vardır.Günümüzde Türk heykel sanatından söz edilirken batı etkisi altında gelişen, çağdaş üçboyutlu düzenlemeler oluşturma sanatı akla gelmektedir.


Sanayi-i Nefise Mektebi Türkiye'de çağdaş heykel sanatı dalında eğitim veren ilk kuruluştur.Oskan Yervant Efendi, bu kuruluşta öğretmenlik yapan Osmanlı yurttaşı ilk heykeltıraşlardandır.Cumhuriyetin kuruluşuna kadar bu okuldan yetişen sanatçılar İhsan Özsoy, İsa Behzat, Mahir Tomruk ve Nejat Sirel olmuştur.

İsa Behzat dışındakiler Cumhuriyet döneminde de yapıt vermişler, ayrıca içinden yetiştikleri okulun geleneği uyarınca yurtdışına gönderilmişler ve onlardan öğretmen olarak da yararlanılmıştır.Çağdaş Türk heykel sanatçıları arasında Ali Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Nusret Suman, Ahmet Kenan Yontunç, Hüseyin Anka adıyla tanınan Hüseyin Özkan, yurtdışında da çalışmalarını sürdüren İlhan Koman, Hüseyin Gezer, Mehmet Şadi Çalık, Kuzgun Acar, Saim Bugay gibi adlar vardır.Bu heykelcilerin yanı sıra Sabiha Bengütaş, Nermin Faruki, Lerzan Bengisu, Günseli Aru gibi kadın sanatçılar da yetişmiştir.
EsTeSiA - avatarı
EsTeSiA
Ziyaretçi
4 Temmuz 2006       Mesaj #4
EsTeSiA - avatarı
Ziyaretçi
david0pk

Davud, 1504, Mermer, 434cm, Akademi Galerisi, Florance, Italya(michalangelo)


MiCHELANGELO di Lodovico Buonarroti Simoni

Floransa Cumhuriyeti Caprese'de,04 Mart1475'de dünyaya geldi - 18 Şubat 1564'te Roma'da vefaat etti)
İtalyan Heykeltraş, Ressam, Mimar ve Şair

İtalyan Rönesans ressamı, heykelcisi, mimarı ve şairi. Çalışmaları ve kişiliğiyle Barok sanatı hazırlamış, Avrupa sanatını yönlendiren az sayıdaki sanatçıdan biri olmuştur. Döneminin eğilimi uyarınca birkaç sanat dalında birden ürün vermesine ve en ünlü yapıtlarından birinin Sistina Şapeli (Vatikan) tavan resimleri olmasına karşın, kendini her zaman bir heykelci olarak nitelemiştir.

sistin8ax
Sistin Klisesi (chapel), Fresko, 1508, Vatican


258ir

(Sistin Chapel'in tavanındaki çalışmalardan detay 1)


268jy

(Sistin Chapel'deki çalışmalarından detay 2 )

277ga

(Sistin Chapel detay 3)

Micelangelo'nun Sistin Chapel'in tavan resimlerini yaparken ters yatmaktan sırtının kurtlandığı ve uzun bi süre okuması gereken şeyleri ters okuduğu söylemektedir...


Donatello'dan ve Antikcag heykel sanatindan cok etkilendi. Resim ve fresk egitimini Ghirlandaio'nun atolyesinde tamamladi.

Bertoldo di Giovanni ile S. Marco kilisesinin 'casino'su icin calisti. Bu, Mediciler tarafindan toplanmis eski yapitlarin yer aldigi bir muzeydi. Kentauroslar'in Savasi (1490, Bargello) ve Donatello tarzinda yassi kabartmalarla suslu Merdivendeki Meryem (1490-1492) adli heykellerini burada yapti. 1496'da Mediciler'in iktidarinin sona ermesiyle Floransa'dan Venedik'e kacti. Sonra Bologna'ya gitti. Jacobo della Quercia ile tanisti. San Domenico kilisesinin kemeri icin iki heykel yapti. Sonra Roma'ya giderek sarhos Bacchus'u ve San Pietro bazilikasi icin, heyecan temasini isleyen Piet'yi yapti.

1501'de Floransa'ya dondu. 1504'te 4,34 metre yuksekligindeki David (Davut) adli unlu mermer heykeli ve kentin katedrali icin on iki havarinin heykellerini yapti. Havari heykellerinden gunumuze sadece Aziz Matta'ninki kalmistir. Daha sonra Palazzo Vecchio'nun buyuk konsey salonu icin, Leonardo da Vinci'nin cizdigi Anghiari savasi'na cevap sayilan Cascina savasi adli buyuk freskin taslagini hazirladi ama baslamadi. Taslaklarda carpici bir duzenlemeyle cizilmis pek cok ciplak figur vardir.

1505'te Papa ii. Julius'un onu Roma'ya cagirdi. Vatikan'daki Sistina capellasi'nin kubbesini susledi. Bu muhtesem fresk 1512'de tamamlandi. Michelangelo bu eserinde Yaradilis-Kutsal Kitap'tan alinmis sahnelerle, kubbeyi saran peygamber ve kahinlerin figurleriyle, carpici ciplak figurlerle cizgisel tarzini doruga ulastirdi. Ana panodaki ciplaklar insan anatomisi acisindan bire saheserdir. Fresklerin kapladigi ince uzun alan yaklasik 40 metre boyunda ve 14 metre enindedir ve bu dev kompozisyon o ana kadar insan elinden cikmis en buyuk eserdir.

Papa ii. Julius'un olumunden sonra yapilan mezarin ana motifi olan Musa heykeli'ni Michelangelo yapti. Baslangicta tasarladigi cok buyuk bir mezarin bolumlerinden olan Koleler (Louvre) dizisini gerceklestiremedi.

1515'te Floransa'ya dondu. San Lorenzo kilisesi'nin cephesine freskler tasarladi. Mediciler'in mezarlari icin yapilan capellayi duzenledi. Nemours duku Giuliano ve Urbino duku Lorenzo' nun lahitlerini yapti. (Gunduz ve gece, Alacakaranlik ve safak, Eylem ve Murakabe figurleri vb.)

1524'te Lorenzo kitapliginin giris bolumune ve merdivenlerine freskler yapti.

1534'te Roma'ya dondu ve yerlesti. Bu donemde tutku dolu siirler yazdi, Ganymedes, Phaeton gibi konusunu mitolojiden alan desenler cizdi, Sistina capellasi'na bastan sona ciplak insanlardan olusan Son Yargi'yi yapti.

1546'dan sonraki calismalarinda mimarliga agirlik verdi. 1547'de San Pietro Kilisesi'nin kubbesini yapti ve icini susledi. Fakat tamamlamadan birakti. Diger calismalari Diocletianus hamamlarinda Santa Maria degli Angeli bazilikasi duzenlemesi, Porta Pia (1560), S. Giovanni del Fiorentini icin etutler (1550-1554), Campidoglio meydaninin duzenlemesidir. Ayrica Floransa katedrali'ndeki Piet‡, Palestrina Pite‡'si (Floransa Akademisi) ve rahatsizlandigi icin tamamlayamadigi Rondanini Piet‡'si (Castello Sforzesco, Milano) son heykelleridir.

Michelangelo, XVI. yy.'a damgasini vurmustur. Yapi sanatina yepyeni formlar getirmis, boylece Ronesans mimarisine yon vermistir. XVII. yy.'in barok sanati da onun gucunden cok etkilenmistir. insanliga biraktigi servet paha bicilemiyecek kadar buyuktur.


Eserlerinden Örnekler

meryem0hq

Merdivendeki Meryem, 1490-92, Mermer, 55x40cm, Casa Buonarroti, Floransa, Italya

saul4fn
The Conversion of Saul, 1542-45, Fresko, 625x661cm, Paolina Klisesi (chapel), Vatikan


michelangelobuonarrotiangelwit
Şamdan Taşıyan Melek
1494, Bologna, San Domenico. Meleğin anıtsallığında Toscana Romanesk tarzının klasik heykel sanatına görsel atıflar bulunmaktadır ve bedenin hatlarını kumaş kıvrımlarıyla yüceltme eğilimi görülmektedir
michelangelobuonarrotibacchus1
Bacchus
1496-1497, Floransa, Bargello Müzesi. Heykel, ayakları üzerinde dengesiz, toparlanmaya çalışan, geriye doğru kaykılmış bbedeniyle sarhoş tanrıyı betimlemektedir. Işık, pürüzsüzleştirilmiş ve kadınsı bacakları üzerinde kayarak, arkasında bulunan küçük satyrin bükülmüş bedeni sayesinde tersi yönde sarmalayıcı bir devinim yaratır.


Hakında Detaylı Bilgi
Gençliği ve yetişmesi. Birkaç kuşaktan beri Floransa’da bankerlik yapan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası, işinde başarılı olamamış ve devlet hizmetine girmişti. Michelangelo 13 yaşında sanat eğitimi görmek üzere Floransa’nın önde gelen ressamı Domenico Ghirlandaio’nun anına verildi. Bu dönemde hem Ghirlandaio’nun hem de Giotto ve Masaccio gibi daha önceki Floransalı ressamların yapıtlarından yaptığı kopyalar kalmıştır. O sırada kentin yöneticisi olan Lorenso de Medici, yeteneğini sezerek onu koruması altına aldı. Medicilerin koleksiyonunun yöneticisi olan ve kendi de tunçtan heykeller yapan Bertoldo, ona bir öğretmen gibi yakınlık gösterdi. 1494’te Medicilerin yönetiminden uzaklaştırılmasından az önce Floransa’dan ayrıldı.
İlk yapıtları. Bologna’da, sanatçısı öldüğü için yarım kalmış büyük bir yapıtın eksik bölümlerini tamamlamak üzere işe alındı. Bu, Aziz Domingo’nun mezarı için yapılan bir grup heykeliydi. Michelangelo kendinden önceki sanatçının neşeli, hareketli yaklaşımına karşın yapıtı daha ağırbaşlı bir görünümde bitirdi. Bu tutum, Antik çağdan kaynaklanan ve Floransa Okulu’nda Giotto’dan beri egemen olan bir yaklaşımdı. Michelangelo’nun malzeme olarak Mermeri seçmesi de bu yaklaşımın bir parçasıydı. Aynı özellikleri Roma’da yaptığı ilk büyük boyutlu heykeli “Bacchus7ta da (1494-97; Bargello Müzesi, Floransa) kullandı. Heykel bir bahçede durmak üzere yapıldığından, Mechelangelo’nun daha çok karşıdan seyredilen öteki yapıtlarının yanında her yönden görülebilmesi açısından da tek örnekti.
“Bacchus”u, bugün San Pietro Bazilikası’nda duran “Pietà” (1498) izledi. Bir Fransız kardinalinin siparişi olan bu yapıtta iki figür sıkışık bir biçimde yerleştirilerek belli bir yoğunluk ve ciddilik duygusu yaratılmak istenmişti gene de aralarında düşey-yatay, kadın-erkek, canlı-ölü, çıplak-giyimli gibi karşıtlıklar vurgulanarak belli bir hararetlilik sağlanmıştı. Michelangelo, adını duyuran bu yapıttan sonra, ününü pekiştirecek olan “Davud”u (1501-04, Floransa Akademisi) yapmaya başladı. Floransa Katedrali için sipariş edilen bu büyük boyutlu yapıt için Michelangelo aşağı yukarı 40 yıl kadar önce yontulmaya başlanıp yarım kalmış bir mermer blokunu kullanmıştı. Heykel Rönesans’ın güzellik idealini en iyi yansıtan yapıtlarından biri oldu.
Michelangelo bu yapıtlar üstünde çalışırken, bir yandan da aldığı özel siparişler için Madonnalar yapıyordu. Meryem Ana ile Çocuk İsa’yı canlandıran bu yapıtların bazısı küçük boy heykel, bazısı yağlıboya tablo, bazısı da kabartma biçiminde ele alınmıştı. “Madonna ve Çocuk İsa”, (“Pitti Madonnası”, 1503, Bargello Müzesi, Floransa) adlı küçük boy heykele hareketsiz bir hava egemense de, “Kutsal Aile” (“Donni Toda”, 1503-05, Uffizi Galerisi, Floransa) adlı tablo ile “Madonna, Çocuk İsa ve Aziz Yuhanna’nın Çocukluğu” (“Taddei Madonnası”, 1503, Kraliyet Akademisi, Londra) adlı kabartma hareket içindeydi. Bu çalışmalarda Michelangelo’nun Leonardo da Vinci’ye duyduğu hayranlığın izleri de vardı.
1504’te Floransa’daki Vecchio Sarayı’nda bir duvar resmine başladı. Bu resim, Leonardo’nun aşağı yukarı aynı tarihlerde, aynı yerde yapmaya başladığı başka bir duvar resminin karşısında yer alarak onu tamamlayacaktı. Her iki resim de konu olarak kentin kazandığı zaferleri işliyordu. İki yapıtın da günümüze yalnız kopyaları ile birkaç hazırlık çalışması kalmıştır. Michelangelo 1505’te Floransa Katedrali için On İki Havari’nin mermer heykellerini yapma siparişi aldı, ama bunlardan yalnız Aziz Matta’nınkine başlayabildi. Bu yapıt, bitmemiş olmasına karşın, daha sonraki birçok sanatçıyı etkiledi.
Roma dönemi. Papa II. Julius’un onu Roma’ya çağırması, Floransa’da başladığı işlerin sonunu belirledi. Papa kendi mezarı için 40 büyük heykel yapılmasını istiyordu; ilk olarak da yeni eline geçirdiği Bologna kentine konmak üzere büyük boyutlu kendi tunç heykelini yaptırdı. (Bu heykel papalık askerlerinin kentten çıkarılmasından sonra Bolognalılar tarafından parçalandı.) Michelangelo daha sonra da Sistina Şapeli’ndeki tavan resimlerinin (1508-12) yapımına başladı. Kitabı Mukaddes’ten aldığı konuları buraya işledi. Bunların arasında insanın yaratılışı, Âdem’in Cennet’ten kovuluşu, Nuh tufanı gibi çeşitli peygamberlerin, azizlerin işlerini anlatan sahneler vardı. Bu büyük yapıt dört yıl gibi bir süre içinde bitirildi. Şapelin tavan resimleri biter bitmez Michelangelo, Papa Julius’un mezar heykelleri üzerinde çalışmaya başladı. 1513-15 arasında “Musa”yı (San Pietro Kilisesi, Vincoli, Roma) tamamladı. Bu heykel bir bakıma Sistina Şapeli’nin tavanındaki anıtsal resimlerin üç boyutlu biçimde ele alınması gibiydi.
Floransa dönemi. II. Julius’un 1513’teki ölümü, onun mezarı için harcanacak paranın da kısılmasına yol açtı. Yeni papa, Lorenzo de’ Medici’nin oğlu X. Leo, Michelangelo’nun çocukluk arkadaşıydı; ona daha çok Floransa’da yapılacak işler verdi. O dönemde Floransa, Leo’nun daha sonra VII. Clemens adıyla papa olacak kuzeninin yönetimi altındaydı. Michelangelo gerek o zaman, gerekse 1523-34 arasındaki papalığı sırasında bu kardinalle birlikte çalıştı.
Michelangelo, Medici ailesinin evi, San Lorenzo Kilisesi gibi yapılardan sonra bu kilisenin Yeni Sacristia bölümündeki Medici Şapeli üzerinde çalışmaya başladı. Şapelin yapımına bu aileden Giuliano ve Lorenzo’nun 1516 ve 1519’daki ölümleri yol açmıştı. Michelangelo 1534’e değin şapelin daha çok içiyle ve burada yer alacak heykellerle uğraştı. Aşağı yukarı aynı yıllarda Medici-Lorenzo Kitaplığı’nın tasarımını da yaptı. Papa X. Leo’nun kitapları için yapılan bu yapının giriş sahanlığı ve merdiveni, Michelangelo’nun elinden çıkmış en ilginç düzenlemelerden biridir. Burada sarmal çıkmalar, içeri çekilmiş sütunlar, dışarı taşan duvar parçaları, kıvrımlı merdiven basamaklarıyla çeşitli yapı öğeleri öyle alışılagelmişin dışında bir biçimde kullanılmıştı ki, yapı daha ileriye Maniyerizmin ilk önemli yapıtı olarak nitelendirilmiş, Barok anlayışın hazırlayıcısı olarak görülmüştü.
1527’de Papa Clemens Roma’dan kaçtı. Medicilere karşı ayaklanan Floransa’da da cumhuriyet kuruldu. Ama üç yıl süren savaşlardan sonra 1530’da Mediciler yeniden bu kente egemen oldular. Savaşlar sırasında Michelangelo savunma yapıları yapmakla görevlendirildi. Çağdaş savaş yöntemlerini çabucak kavradı, özellikle de top ateşine dayanıklı kaleler yaptı. Yaklaşık 14. yüzyılın ortasından beri kullanılmakta olan bu silah, saldırganlara büyük üstünlük sağlıyordu. Michelangelo eskiden kullanılmış olan yüksek duvarlı savunma yapıları yerine, duvarları alçak, ama daha kalın, top ateşine dik yüz göstermeyecek biçimde sivri çıkıntılarla donatılmış savunma yapılarını tasarladı ve uyguladı.
Medicilerin yönetimi ele geçirmeleri üzerine Michelangelo da yeniden onların mezar yapıları üzerinde çalışmaya başladı. Bu dönemde yaptığı iki heykel “Davud” (1530, Bargello Müzesi, Floransa) ve “Zafer” (1532-34, Vecchio Sarayı, Floransa) adlarını taşıyordu. Mağlup bir yaşlı adam figürünün üstünde kıvrak bir sarmal oluşturan galip delikanlının figürü, daha sonra maniyeristlerin çok sevdiği, sık sık yinelediği bir motif oldu.
İkinci Roma dönemi. Michelangelo 1534’te Floransa’dan son kez ayrıldı, Roma’ya gitti. Günün birinde geri döneceğini, yarım kalmış işlerini bitireceğini düşünüyordu, ama Roma’da da önemli yapıtlar üstünde çalıştı, daha değişik konulara yöneldi.
1534’te Papa III. Paulus’un isteği üzerine Sistina Şapeli’nin arka duvarlarına “Son Yargı” adlı duvar resmini yaptı. Bu konu ortaçağdan yaklaşık 1500’lere değin pek çok İtalyan kilisesinde işlenmiş, ama daha sonra pek ele alınmamıştı. Michelangelo’nun üslubu 25 yıl öncesine göre oldukça değişmişti. İnsan figürleri çok daha az enerji yüklüydü, vücutlar birer et yığını gibiydi. Kahverengi giysiler, göğün mavisiyle bir karşıtlık oluşturuyordu. Yargıları olumlu sonuçlanıp göğe uçanlar da, olumsuz sonuçlanıp toprağa gömülenlere benzer biçimde, yoğun bir sıvı içinde yüzer gibiydiler.
Michelangelo son yıllarında heykelden çok resim ve mimarlıkla uğraştı. O dönemde önemli bir merkez olan Roma için etkileyici, anıtsal yapılar tasarlaması istermişti. Bunların ikisi, San Pietro Bazilikası’nın kubbesi ve Capitolino Meydanı, bugün de kentin önde gelen anıtları arasındadır. Her iki yapı da onun tarafından bitirilmemiş, ölümünden sonra, düşüncelerine en yakın olacak biçimde tamamlanmıştır.
Capitolino Tepesi, Roma Döneminde de kentin merkezlerinden biriydi. Buradaki alanda kentin yerel yönetim yapısı bulunuyordu. Michelangelo, alanın kısa kenarları üstünde yer alan bu yapıyı yeniden biçimlendirdi, ona alanın uzun kenarını üstünde yer alan iki yeni bölüm ekledi. Bunları güçlü birer ön cepheyle donattı. Alanın dördüncü kenarı, uzun bir merdiveni çıkarak buraya ulaşan halkın girmesi için boş bırakılmıştı. Alanın zemini, ortasında bulunan eski Roma imparatorlarından Marcus Aurelius’un at üstündeki heykeli çevresinde bir elips biçiminde düzenlenmişti. İki yandaki yeni yapılar birbirine koşut değildi, eski belediyeye doğru açılıyorlardı. Böylece, alanın girişinden bakıldığında yaklaşır gibi gözükmedikleri için, görece küçük alanın çok daha büyük ve anıtsal bir görünüm kazanmasına neden oluyorlardı.
San Pietro Bazilikası’nın kubbesi ise, yapının iç mêkanının üzerini örtmekten çok, dışarıdan görülecek bir işaret oluşturması açısından önemliydi. Daha önce Floransa Katedrali’nde kullanılan bu yöntem Michelangelo’nun yapıtıyla evrensel bir geçerlilik kazanmış, örneğin ABD’nin başkenti Washington’daki Capitol’de olduğu gibi, başka yerlerde de simgesel amaçlarla kullanılmıştır.
San Pietro Bazilikası’nın başmimarı iken başka yapıtların tasarımıyla da uğraştı. Papa III. Paulus’un ailesine ait olan Farnese Sarayı’nı tamamladı. Pia Kapısı adlı kent kapılarından biri ya da Roma’da oturan Floransalıların kilisesi gibi bazı tasarımları ise ya önemli değişikliklerle uygulandı ya da yalnız tasarı olarak kaldı. Son yapıtlarından biri Vatikan’daki Paulus Şapeli’nin duvar resimleri oldu.
Değerlendirme. Michelangelo daha yaşadığı dönemde çağının en büyük sanatçısı olarak benimsenmiştir. Avrupa sanatını etkilemiş olmasına karşın doğrudan izleyicisi azdır. Maniyeristler onun ortaya attığı bazı konuları ileri götürmüşlerdir. 17. yüzyılda insan vücuduna ilişkin çizimleriyle dikkatleri yeniden üstüne çekmiş, 19. yüzyılda da heykel ustası Auguste Rodin onun bitmemiş yapıtlarının etkisini kendine özgü bir anlatım aracına dönüştürmüştür. Michelangelo’nun ünü, yaşamı ve yapıtları ile ilgili bilgi ve belgelerin titizlikle saklanmasına yol açmıştır. Michelangelo daha yaşarken yaşamöyküsü yazılmış ilk sanatçıdır. Onunla ilgili iki biyografi vardır. Bunlardan birincisi mimar ve ressam Giorgio Vasari’nin yazdığı Le Vite de’più eccellenti architetti, pittori, e Scultori Italiani…. (1550, 1568; Ünlü İtalyan Mimar, Ressam ve Heykelcilerin Yaşamları) adlı 10 ciltlik yapıtta yer alır. Yardımcılarından Ascanio Condivi de, büyük olasılıkla onun isteği üzerne, Michelangelo’nun yaşamöyküsünü ele alan bir kitap yazmıştır. Michelangelo’nun anlattıklarına dayandığı sanılan bu yapıt 1553’te yayımlanmıştır.
Michelangelo şiir de yazmıştır. Çağının amatör şairleri gibi o da kısa şiirlerle işe başlamış, zamanla güçlü bir anlatıma ulaşmıştır. Yarım olanlar sayılmazsa, günümüze kalmış 300 kadar şiirinin 75’i sone, 95’i madrigal biçimindedir; geri kalanlar da daha serbest şiirlerdir. Şiirleri Petrarca geleneğine uygun biçimde sevgi konusunu işler, düşünce olarak da Lorenzo de’ Medici’nin sarayında aldığı Yeni-Platonculuk öğretisinin etkisi altındadır. Bunlar sevginin, insanlara ölümsüzlüğe ulaşma yolunda karşılaşacakları güçlükleri yenmede yardımcı olduğu konusunu dile getirirler. Michelangelo’nun mektupları, çeşitli çizim ve karalamaları da korunmuştur.



Dipnot:
Burdaki bazı bilgiler ve resimler aşagıdaki adreslerden temin edilmiştir.

bazı resimler
http://xray.sai.msu.ru/~moulin/images/photo/roma/index.html
adresinden alınmış olup sanatcıyla ilgili daha fazla türkçe bilgi için aşagıdaki linkten faydalanabilirsiniz.
anlamak* | MICHELANGELO DI LODOVICO BUONARROTI SIMONI




Herkese ...Saygılar.....EsTeSiA.....EsTeSiA....EsTeSiA....
Son düzenleyen asla_asla_deme; 23 Ekim 2010 00:10
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
8 Temmuz 2006       Mesaj #5
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
c0120019iq

c0120034ql
EsTeSiA - avatarı
EsTeSiA
Ziyaretçi
13 Temmuz 2006       Mesaj #6
EsTeSiA - avatarı
Ziyaretçi
Sanat Nedir?
Bir düğmeye basit bir dokunuşla, zaman ve mekânı birkaç yüzyıl kısaltabilecek güce erişen insan düşüncesi, yepyeni ve şiddetli korkuları da beraberinde getirdi. Bilim, endüstri, teknik ve politika alanında meydana gelen birbirine bağlı ve sürükleyici gelişmeler, toplumlara özgürlük getirdiği kadar, huzursuzlukları da arttırdı. Özellikle 1945 sonrası, insanların gökyüzüne tırmanışları, yeryüzündeki büyük sermaye hareketleri, insana yakışmayacak katliamlar, endüstriyel ve teknik gelişmeler, şiddetli ve yıpratıcı korkuları da beraberinde getirdi. Bütün bunlar, bugünkü insanın sanata bakış tarzını da biçimlendiren gelişmelerdir.
Günümüzde, insanların karşı karşıya kaldığı psiko-sosyal sorunlara çözüm olabilecek alanlardan biri de sanattır. İnsan duyarlığının karmaşık ürünleri olan ve daima insan özgürlüğünün hakkını arayan sanat eserleri, bazı kalıpları sürekli olarak zorlayıp aşar, onların nitelik olarak daha üstün ve yoğun yeni seviyelere ulaşmasını sağlar.
Tolstoy, "İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı" der. İnsan, nasıl duymaya, düşünmeye başladığı andan itibaren kelimenin gerçek anlamıyla hayata girmiş olursa, insanlık da duygularını ve düşüncelerini sesler, çizgiler ve renklerle canlı ve cansız simgeler halinde şekillendirmeye başladığı andan itibaren, gerçekten tarih sahnesine çıkmış olur. Sanat; din ve felsefe gibi, insanı günlük hayatın dar kalıplarından kurtaran bir teneffüs anı gibidir. Sanatta güzeli, bilimde doğruyu arayan insan ruhu ve zekâsı, aslında kendini aramaktadır. Din, felsefe, bilim, sanat ve hatta teknik gibi alanlar, birbirine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Her sanat eseri, var olan bir şey ile, bir nesne ile ilgilidir; belli bir varlığı anlatır, ondan bir kesit ortaya koyar. Bir resim, belli bir tabiat parçasının resmidir veya bir insan görüntüsüdür. Bir tiyatro oyunu, belli olayların simgelenmesidir. Bir şiir ya da müzik parçası, ya tabiattan ya da insan ruhundan, insan duygularından bir anlatımdır. Sanatçının gördüğü, kavradığı ve gerçeklik olarak belirlediği varlığın bilgisi, sanatın öz konusunu oluşturur.
Bugün Türkçe'de, iyi yapılan her iş için «sanat» kelimesi kullanılmaktadır. Türkçe'deki «sanat» kelimesi, kapsamı bakımından, pek çok oluş ve nesnelere ilişkin durumu içine almaktadır. Bugün, hiç şüphe duymaksızın en yaygın biçimde kullandığımız «sanat» kelimesi, etimolojik bakımından Osmanlıca'ya dayanmaktadır. Osmanlıca'nın kelime kaynakları olan Arapça ve Farsça'da, sanat kavramını ifade etmek için kullanılan durumu oldukça farklıdır.
Sanat kelimesi Arapça'da amel, iş yapma anlamlarını veren «san'a» kökünden gelmektedir ve yapılan iş, alet yardımıyla, belirli bir el becerisiyle sürdürülen marangozluk, duvarcılık gibi meslek dallarını kapsamaktadır. Görüldüğü gibi bu kelime Arapça'da, insanın akıl ve zekâsını kullanarak yaptığı işleri anlatır. Bugünkü Türkçe'de kullandığımız «sanat» kelimesi, Osmanlıca'da bir değişiklik geçirmiş, yeni kazandığı anlam ve muhtevayla birlikte benimsenmiştir.
Bir an için, karmaşık yapısını, ilgili olduğu pek çok kavramı bir yana bırakıp, sanatı " insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç " olarak kabul edebiliriz. Bugün Türkçe'de iyi yapılan her iş için "sanat" kelimesinden yararlanıp; "askerlik sanatı", "güzel konuşma sanatı" gibi kalıpları tekrarlar dururuz. O halde, yapılan bir iş veya hareketin, güzel, gelişmiş ve etkileyici bir biçimde görünmesi, onu bir sanat olarak tanımlamamıza sebep olmaktadır. Bu, şu demektir; insan yaptığı işi yüceltebildikçe, ona bir parıltı katabildikçe, sanat olgusuna biraz yaklaşabilmiş sayılır. Yani sanatın ayırıcı özelliklerinden biri, onun günlük, basit ve sıradan şeylerin üstünde olmasıdır. Sanatı bazen, şöyle de tarif ederler: "İnsan aklının eşya üzerindeki pırıltısı" . Bu, yüzlerce tariften yalnızca bir tanesidir.
Halk arasında "sanat" kelimesi; "insanların ihtiyaçlarından birisinin karşılanması konusunda öğretilen ve yapılan iş" anlamında kullanıldığı gibi, "ustalık, hüner, marifet" anlamında; "Bu işte sanat vardır; kolay değil o da bir sanattır." şeklinde de kullanılmaktadır. Maddi fayda gözeten sanatlardan ayırabilmek için "GÜZEL SANAT" kavramı içinde, sanat'ı şöyle tanımlamak mümkündür: "İnsanların, tabiat karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritm gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslûpla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir."

http://www.geocities.com/enveryolcu/sanat/nedir.html
Son düzenleyen asla_asla_deme; 23 Ekim 2010 00:10
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
13 Temmuz 2006       Mesaj #7
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
c0120246va


c0120236kw

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #8
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
ÖZGÜN BASKIRESİM TEKNİKLERİ


Çeşitli araç ve malzeme ile doğrudan veya kalıplar yapmak yoluyla kağıda veya benzeri malzeme üzerine, sanatçısı tarafından yapılıp basılan resimlere “özgün baskıresim” denir. Bunlar kalıbın yapılması ve basılması süreci içerisinde yaratılmış grafik resimlerdir. Bu teknikler görsel grafik öğelerin çok çeşitli etkiler ve anlatımlar verecek çeşitlilikte kağıda geçirilmelerini sağlarlar. Bu imkanlar, sanatçıya şekillendirme ve anlatım zenginliklerini gösterir. Her teknikle beraber yeni deneme yolları açılır. Bu zegin çeşitliliği değerlendiren sanatçı zamanla kişiliğine uygun düşen bir anlatım dili geliştirebilir. Özgün baskı sanatı çalışmalarında bugün en çok yararlanılan teknikler, özeliklerine göre sınıflandırılabilir.

a). Yüksek baskı teknikleri.

b). Düz baskı teknikleri.

c). Çukur baskı teknikleri.
d). Elek baskı teknikleri.
Son düzenleyen Hi-LaL; 14 Temmuz 2006 06:31
eros_sonya - avatarı
eros_sonya
Ziyaretçi
17 Temmuz 2006       Mesaj #9
eros_sonya - avatarı
Ziyaretçi
Rodin İstanbulda...

Picassonun ardından dünya sanat tarihinin bir başka ustası Auguste Rodin de İstanbulda... Heykelin Büyük Ustası Rodin İstanbulda başlıklı sergi, 13 Hazirandan başlayarak 3 Eylüle kadar Sakıp Sabancı Müzesinde.
"Heykelin Büyük Ustası Rodin" sergisi Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer, Paris Rodin Müzesi Müdürü Jacques Vilain ve Akbank Genel Müdür Yardımcısı Hayri Çulhacının katıldığı basın toplantısıyla tanıtıldı.

Picasso sergisinden sonra Rodin sergisinden de çok umutlu olduklarını söyleyen Ölçer "Ziyaretçi sayısı konusunda tahmin yapmak doğru değil. Ben temkinli davranmayı tercih ediyorum. Ama çok geniş bir katılım olacağını umuyorum" diye konuştu.

Bir gazetecinin Rodinin en ünlü heykelinin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin bahçesinde bulunduğunu hatırlaması üzerine Paris Rodin Müzesi Müdürü Vilain: "Bildiğiniz gbi Rodinin gönül ilşikisi olan Camille Claudel, hayatının büyük bir kısmını akıl hastanesinde geçirdi. Heykelin toplumun tüm katmanlarına ulaşması önemlidir. Bir heykeli izlemek herkesin hakkıdır akıl hastalarının da" diye cevap verdi. Heykelin Büyük Ustası Rodin sergisinde Fransanın başkenti Paristeki Rodin Müzesinin koleksiyonundan seçilen 203 adet eser yer alıyor. Usta heykeltıraşın "Düşünen Adam", "Calais Burjuvaları", "Balzac ve Yürüyen Adam" ve "Öpüşme" gibi çok tanınan heykellerinin de aralarında bulunduğu bronz, mermer, alçı yapıtlarının yanısıra arşiv fotoğrafları, antik heykel koleksiyonundan parçalar ve çok sayıda deseni de sanatseverlerin beğenisine sunuluyor.

RODIN Thinker gallery2
rodin


collections 19th rodin


eros_sonya - avatarı
eros_sonya
Ziyaretçi
19 Temmuz 2006       Mesaj #10
eros_sonya - avatarı
Ziyaretçi

02 SelfPortrait



Salvador Dali 11 Mayıs 1904'de Figueras'ın (İspanya'nın Kuzeyinde Pirienelere yakın bir kasaba) bir köyünde doğdu. 6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden 3 sene sonra dünyaya gelmişti. 1973 de şöyle yazacaktı: 'Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu.. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.'

Ona koydukları isim; ölmüş kardeşinin ismiyle aynıydı: Salvador. Ressam bu kardeşine ikiz kadar benziyordu. Anne babasının yatak odasında Velazquez'in Çarmıhta İsa resmiyle birlikte asılı olan kardeşinin resminin yaşayan bir aynasıydı. Böylece Salvador Dalí bir küçük despota dönüştü. Ailesinin dikkatini çekmek için yaptığı histeri krizleri, teatral hareketler alışılagelmiş şeylerdi. Uzun süre, onu fetheden kızkardeşi Ana Maria'nın doğumu bile onu düzeltmeye yetmedi. Aksine zaman geçtikçe farklılığını ifade etme isteği daha dayanılmaz hale geliyordu.
Hasta çocuk; 10 yaşında yaptığı ilk self-portresinin ismiydi. Bir süre sonra ilk resim kursuna başladı. Öğretmeni Juan Núñez iyi bir ressamdı; ondan karakalem çalışmayı öğrendi. Daha sonra Catalan (İspanyanın Kuzey doğusunda yaşayan Catalanca adında farklı bir dil konuşan insanlara verilen isim) empresyonist ve realistlerini tanıdı. Daha sonra Kübizm ve Juan Gris'i keşfetti.

20'li yılların başında Madrid San Fernando Akademisine başladı. Ancak anarşist hareketleri nedeniyle okuldan atıldı ve bir süre Girona'da tutuklu kaldı. (1923) Daha sonra tekrar okula kabul edilse bile 1926'da tamamen atıldı. Bunu takip eden yıl Paris'te Picasso'yla tanıştı. 10 yıl sonra Londra'da Stefan Zweig onu Sigmund Freud'a tanıttı. 1923'te Madrid'de Luis Buñuel ve García Lorca ile tanıştı.

Dalí böylece değişti. Görünümüyle de. Başlangıçta ki uzun saçları; ağzından hiç düşmeyen piposu daha sonra kısacık biryantinli saçlı spor kıyafetli asık suratlı birine dönüştü. Günlük yaşamı; entelektüel bir söylemin ve lüks bir yaşamın çevresinde dönüyordu. Buñuel'le 'Bir Endülüs Köpeği' filmini sahneye konmasına yardımcı oldu. Ama. Buñuel.'i dinsizlikle suçlayarak ikinci bir filmden uzak durdu. Buna karşın García Lorca'yla çok yakın bir arkadaşlığı oldu. 1925-36 yılları arasında uyumlu bir dostlukları oldu. Kadınlar pek ilgisini çekmiyordu. Onlar “sadece erotik fantezileri için gerekli”ydiler.

Dali’nin fikrini değiştiren olay 1926’da Gala’yla tanışmasıyla gerçekleşti. Gala; bir Rus avukatın kızı ve sürrealist şair Paul Eduard'ın eşiydi. Onu ilk defa Cadaquez'de Akdeniz'in Catalan kıyısında Hotel Miramar'ın karşı terasında gördüğünde eşiyle beraberdi. Ertesi gün saat 11'de plajda buluşmak üzere sözleştiler. Dali bu olayı tamamen sembolik bir biçimde hazırlamaya karar verdi.

Soyundu. Elbiselerini, göğüs uçlarını, kıllarını, göbek deliğini ve esmerleşen tenini gösterecek şekilde kesti, katladı. Boynuna inci bir kolye, kulağına bir kırmızı bir sardunya taktı. Traş olurken yaralanmasından esinlenerek kendi kanını süründü. Bunu balık kuyruğu, keçi gübresi ve yağla karıştırdı. Ama pencereden Gala'yı, özellikle de çıplak bronzlaşmış sırtını görünce, bu ölümcül ritüele son vererek üzerindeki partallığı ve bu vebalı tutkuyu soyunmaya karar verdi. Birkaç ay sonra tamamen aşık olarak birlikte yaşamaya başlayacaklardı. Ve o andan itibaren Gala; Dali için bir aşık, bir arkadaş, esin perisi ve model (ilk defa profilden Gran Mastrubador'da gözükür), danışman ve herşeyin ilersinde varlığının yöneticisi olacaktır. Port Lligat'de hayatlarının evlerini kurdular.
İlk önce İspanya İç Savaşı’ndan daha sonra Dünya Savaşından kaçmak için tüm dünyayı gezdiler. Dali şöyle açıklar düşüncesini: 'Her zaman anarşist ve aynı zamanda da monarşisttim. Her zaman burjuvaziye karşıydım ve hala da öyleyim. Gerçek kültürel devrim monarşist prensiplerin restoresiyle mümkündür.'
Ama 1934'te beş yıllık aktif bir işbirliğinden sonra artık eski sürrealist arkadaşlarından ayrılmış ve küçük burjuvaya dönüşmekle suçlanır olmuştu. Çünkü politikadan kaçıyordu: 'Beni ne marksizm bir parça bile ilgilendirmiyordu. Politika bir kansere benziyordu.' Newyork'a yerleşti, ama arada sırada geri dönüyordu. Örneğin faşistler arkadaşı Garcia Lorca'yı öldürdükten ya da Nazilerin istilasından sonra. Mamafi, Kuzey Amerikalılar tarafından aranılan, sevilen, iyi ücret ödenen biriydi.

1966'da Newyork modern sanatlar müzesinde 1966'de ona bir retrospektif adadılar. Beuborg'daki bir diğer sergi için 1979'a kadar beklemesi gerekti. 3 sene sonra 1982'de Gala öldü. O zamandan sonra nerdeyse resim yapmayı bıraktı. Dali , Gala'nın mezarının olduğu Pubol'e yerleşti ve son eserlerini verdi.

Bütün akımları tanıyıp; olası bütün etkilerden geçtikten; tüm çılgınlığıyla o devasa eseri 'Babil Kulesi'ni oluşturduktan sonra; Salvador Dali sanatı boyunca uzayıp giden bir ipi farketti. Bu ip görünmez bir şekilde daha Breton'la bile değilken gerçekleştirdiği ilk sürrealist eseriyle, gerçek anlamdaki sürrealist eserlerini birbirine bağlıyordu.
Freud'un içten ve ve fanatik olarak tanımladığı, Dali'nin gözleri; hep büyüleyici bir dünyayı keşfediyordu. Dali hiçbir zaman taptığı esin perisi Gala'dan ayrılmadı, eve kendine duyduğu ihtiyaçtan daha fazla bir ihtiyaçla ona bağlıydı.
Pubol Şatosundaki yangından kurtulduktan sonra; 23 Şubat 1989'da Figueras hastanesinde, 84 yaşında öldü. Cesedi ilaçlandı; ve Figueras'daki müzesine hakim olan dev kubbenin altına gömüldü.

Salvador20Dali20 20Galatea20Of20The20Spheres dali1943
the ascension of christ 1958

Benzer Konular

5 Temmuz 2012 / tektimur Sanat
9 Ocak 2017 / nünü Sanat
21 Haziran 2012 / Misafir Sanat
9 Şubat 2007 / kompetankedi Sanat
21 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Türkiye Cumhuriyeti