Arama

Vücut Sanatı (Body Art)

Güncelleme: 15 Nisan 2009 Gösterim: 13.468 Cevap: 1
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
15 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Body Art (Vücut Sanatı, Gövde Sanatı)

Sponsorlu Bağlantılar
İfadenin ilk ve en önemli öğesi olarak vücudun kullanılışı, 1964 yılı sonrasında Vücut Sanatı (Body Art) olarak adlandırılan yeni bir eğilimin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Body-Art 1970’li yıllardan itibaren “Performance” sanatının içinde erimeye başlamıştır. Terim geniş kapsamlıdır, Vücut Sanatı’nın bir türü “performance”a çok yakındır ve seyirci önünde gerçekleştirilir. Diğer bir türü çeşitli tekniklerden, özellikle de fotoğraftan yararlanır ve seyirci ile sanatçı doğrudan karşılaşmaz. Vücut sanatı çalışmalarında sanatçının vücudu doğrudan ortaya konur ya da vücudun fotoğrafları çekilip seyirciye ulaştırılır ve sonuçta kavramsal sanatın seyirci üzerindeki etkisi benzeri bir etki sağlanır. Ancak burada duygusal ve ifadeci olana bir anlamda yeniden bir dönüş söz konusudur; psikolojik yönden tedirgin etme, açık ya da gizli biçimde kendini belli eder. Bu eğilimde vücudu kullanış biçiminde çoğu kez umutsuzca bir şeyler, bir duygunun en zorlu hali, son kertesi anlatılmak istenir. Amaç seyirciyi savunmaya çekildiği ilgisizlik ortamın dan kopartmaktır.
Sanat yapıtı ve yaratıcısı arasında özdeşliğin bir örneği Gilbert ve Georges (Gilbert Proesch
1943- , Georges Passmor 1942- ) tarafından ortaya konulmuştur. Bu sanatçıların yağlı boya resim, kitap, film, TV ve posta sanatını içeren çeşitli etkinlikleri arasında en ünlüsü onların canlı heykelleridir Şarkı söyleyen, yürüyen, yemek yiyen heykeller olarak saatlerce hareketsiz kalıp kendilerini sergileyen sanatçılar, yapıt ve yaratıcı arasında tam bir bütünleşme sağlarlar.

t07155

Urs Lüthi ve Luciano Castelli ’nin, kendi çektikleri fotoğraflarının birkaç anlamlı oluşu, daha kaçamak, daha gizli bir iç süreç oluşturmaktadır. Bu sanatçılar kendi fotoğrafları aracılığıyla her insanın içinde varolan kadın-erkek karşıt anlamlı bileşeni ile oynayarak seyircinin bilinç altına sızarlar ve orada yalnızca görüntüdekilerin (fotoğraftakilerin) değil ama seyredenin de karmaşık kimliğini sorgularlar.
Body-Art aynı zamanda “Happening” ve “Performance” ile de yakın ilişkidedir.
Kavramın maddileştirilmesinden kurtulmak amacıyla Jan Wilson, kendisiyle seyirci arasında doğrudan kurulan ve o anda içinden geldiği gibi oluşan “sözlü iletişimler”i yaratmıştır. Böylece sanatçı tüm görülebilir evrelerden vazgeçmektedir. Buna karşın sanatçının oradaki varlığı ve fiziksel olarak rolü, iletişimin ortaya çıkmasında kaçınılmaz olmuştur. Bu tavrı ile Wilson happening’e bağlanabilir.
Viyanalı sanatçılar Hermann Nitsch ve Otto Muehl’in ortak eylemleri alışılmadık sertliği ile seyirciyi psikolojik yönden adeta tokatlar. Ancak bu sanatçıların yarattığı psikodramlar, alışkanlıklar ve tekrarlardan ötürü basit gösterilere dönüşme tehlikesi içermektedir. Çünkü seyirci önceden ne olacağını bilirse kendini ona göre hazırlamakta ve istenilen tepki alınamamaktadır. Bu grubun eylemleri de bir anlamda “happening” olarak değerlendirilebilir. Buna karşın yine Viyana’lı olan Gunther Brus’un pislikle ilgili dürtüleri uyandırmaya yönelik —çoğu kez çıplak olarak gerçekleştirdiği eylemler ve Rudolf Schwarzkogler’in hırpalanmış, zedelenmiş bir modelin vücudunu kullanarak gerçekleştirdiği çarpıcı görüntülere dayalı çalışmaları Vücut Sanatının belirgin örnekleri olarak sayılabilir.
Vücut Sanatı 1964 yılından başlayarak Avrupa ve Amerika’da yaygınlık kazanmıştır. ABD’de Willoghby Sharp’ın yayımladığı Avalanche adlı dergi Bruce Nauman’ın “yüz buruşturmaları”, Larry Smith’in “koldaki uzun yara izi”ni ve özellikle Vito Acconci’niz “ısırıkları”nı yazı ve resimlerle tanıtarak Body-Art’ı gündeme getirmiştir. Fransa’da, François Pluchart Artitudes dergisinde “L’Art Corporel”in farklı anlatımlarını Michel Joumiac, Gina Pane ve Urs Lüthi gibi sanatçıların çalışmaları aracılığıyla tanımlayarak bu eğilimi kuramlaştırmıştır. François Pluchart’a göre vücut, malzeme ve anlatım aracı olarak Body-Art’ın temel’ verisi, aynı zamanda “toplumsallaştırılmış et ve ussuzluk okyanusu” olarak tanımlanmaktadır.
Vücut Sanatı’nın bir diğer yönü de acı ve tehlike içermesidir. Gina Paneentim (mahrem) “aksiyon”larında “kendine kötülük eder.” Örneğin vücudunda jiletle çizikler oluşturur ve kanı sildiği pamukları sergiler.
Amerikalı sanatçı Chris Burden 1971’de bir sergide yaşamını tehlikeye atarak bir arkadaşından 22’lik bir karabina ile üzerine ateş etmesini istemiştir.

burdenshoot

Chris Burden’in bu davranışı Vücut Sanatı için simgeseldir ve Burden bu şiddet uygulamasıyla birlikte “sınır” sorununu da gündeme getirmektedir. Bu yaşam ve ölüm arasındaki, bilinç ve bilinçaltı arasındaki, sanat ve anti sanat arasındaki sınırdır.

1960 Sonrası Sanat, Semra Germener, Kabalcı Yayınevi
Kaynak


Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
15 Nisan 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Gövde Sanatı

Sponsorlu Bağlantılar
Burada dikkat edilmesi gereken daha radikal bir nokta da söz konusudur. Çağdaş sanat diye tanımlanan açılımın ve modernist zihniyetin kendi içsel dokusunu parçalamayı öngören yaklaşımların 1
980'lerden sonra öne çıkardığı en önemli üretim alanlarından birisini, kökleri 1960'lara kadar geriletilebilen gövde sanatı meydana getirir.
Gövde sanatı çoğu kez biçimsel olarak siyasal bir yönelim içermeyebilir. Kendi ifade olanakları ve olanaksızlıkları bunu engelleyebilir. Oysa gövde sanatı, yukarıdan beri değinilen melezleşme sürecinin en önemli aşamalarından birisidir. Çünkü, gövde sanatı Batı'lı metafiziği en geniş anlamda eleştiren, modernist zihniyetin sterilleşmeyi ve homojenleştirmeyi öngören yaklaşımlarını her düzeyde aşmayı doğrudan ve dolaylı olarak içeren bir süreçtir. Bunun asal nedeni gövdenin Batı metafiziğinde tuttuğu önemli yerdir.
Gövde, Batı'nın modernite tarihindeki en özgül olgulardan birisidir. Bütün bir modernite tarihini egemen iktidarın gövdeyi 'hapsetmesi' olarak görüp değerlendiren yaklaşımlar bellidir. Modernite, Aydınlanma'dan başlayarak gövdeyi iktidarın 'kullanabileceği'ni ve bu yetkinin sadece devletin elinde bulunduğunu kabul eder. Bütün bir sistemin, eğitim, sağlık, hapishane, cinsellik, askerlik aşamalarındaki kuruluşu bu düşünceye dayandırılmıştır. Gövdeye dönük her türden yaklaşım bu nedenle siyasaldır. Gövdeye dönük müdahaleler aynı zamanda özne-nesne çekişmesini de beraberinde getirir. Modernite ve siyasal iktidar odaklı yaklaşımlar toplumsal örgütlenmeleri tekil ve kopuk özneler düzeyinde gerçekleştiğini fakat öznelerarası (intersübjectivity) bir süreç olmadığını varsayar. Tersine, bu, öznenin nesneye dönüştürülmesi ve özneyi sahiplenenin özneye yabancılaştırılmasını öngörür bir anlayıştır. Dolayısıyla da beden ilişkileri hangi düzeyde olursa olsun ve kim tarafından sorunsallaştırılırsa sorurısallaştırılsın daima siyasaldır.
1980 sonrası gövdesel yaklaşımlar, diğer 'çağdaşlık sorunları'nın ötesinde bu noktaya odaklanmıştır. Gövdeye ve edimselliğe (performance) dönük her yaklaşım öncelikle sistemi eleştirmeyi öngörür ve içerir. Bu nedenle de gövde sanatı, öyle görünmediği ve daha esoterik açılımlarında bile siyasaldır ve muhaliftir. Bu yaklaşım bütün bir modernite metafiziğini alt üst eden bir anlayışa yaslanır. Gövde düzeyinde ele alınan daima bilinçtir ve gövdenin sanatsal üretimin öznesi haline getirilmesi aynı zamanda yeniden öznenin bilincine varmakla eşanlamlıdır. Gövde sanatı 1980 sonrası örneklerinde bu gerçeği sürekli olarak anımsatmıştır. Sanatsal ifadenin buraya kayması bu nedenden ötürü modernitenin bir temel kısıtlamasının da aşılması çabasına denk düşer. Çünkü bu süreç, bellek, kimlik, aidiyet, mekân gibi öğelerin de sürece dahil edilmesini getirir.
Gövde bütün bunlarla sarmal bir varlıktır ve gövdeye dönük bir yorum çabası bütün bu alanlara bir gönderme içerir. Gövde düzeyin­deki herhangi bir sorgulama bu olguların sorgulanmasına doğru açı­lır. Gene bütün bu nedenlerden ötürü çağdaş sanatın yukarıda değinilen gidimli (discursive) siyasal eleştirel tavrını odaklaştırdığı ırkçılık, yoksulluk, ayırımcılık,vs gibi siyasallaşma düzlemleri de gövde sanatında 'doğallıkla' içerilir. Bu aynı zamanda gövdenin başlıca etkileşim odaklarından birisi olan kamusal alan ve özel alan ayrışmasını da ortadan kaldıran bir gelişmedir.
Kamusal alan iktidarın denetimdedir. Eğer yukarıda serimlenen mantık sürdürülecek olursa, çok kabaca, bütün bir modernite tarihinin kamusal alana dönük iktidar düzenlemeleriyle yüklü olduğu öne sürülebilir. Bu, modernitenin yukarıdan aşağıya (top-down) indirildiği sistemlerde daha geçerli bir durumdur. Fakat, işin daha ilginç olan yanı iktidar müdahalelerinin bu süreçte kamusal alanla kısıtlı kalmayıp özel alana doğru açılmak istemesidir. Bu bağlamda gövdenin iki alanın kat yerinde konumlandığı söylenebilir. Gövde kamusalla özelin kesişmesidir ve elbette özneye indirgenmiş bir gövde bilinci kamusalda konumlanan iktidarı dışlamak, hiç değilse kendi dışında tutmak isteyecektir. Bu, bir anlamda yerleşik beden politikalarını hazırlayan hegemonyanın etki ve egemenlik alanını daraltmakür. Gene buna bağlı olarak bilincin bedeni öznenin bir parçası olarak algılamasının aslında karşı-hegemonik bir tutum geliştirmek olduğu belirtilmelidir. Gövde sanatı bu yanıyla da karşı-hegemonik bir kütle oluşturmuştur.
Bununla birlikte gövde sanatının içerdiği çok daha ilginç ve önemli bir hususa değinmek gerekir.

Avangartla Tutuculuk Arasında Gövde Sanatı
Gövde sanatını eleştirel bir yaklaşımla irdeleyen Schneider, konuyu avangart-postmodern zıtlaşması açısından ele almıştır. Schneider, Hal Foster'in, artık iyi bilinen postmodernite yorumlarından hareket eder. Foster, modernite bilincinin sanatsal düzlemde kendisini 'bozguncu (transgression) sanat'la dışavurduğunu söyler. Postmodernitenin neredeyse ayrılmaz bir parçası olan temellük (appropriation) kav­ramını ele aldığı makalesinde Foster, bunun, avangart sanaün içerdi­ği sürekli yenilik arayışı ve sürekli olarak mevcut olanı ortadan kaldır­ma yönündeki davranışını dengeleyen bir oluşum olduğunu belirtir. Temellük, Foster'a göre aslında bir direniştir (resistance).
Foster bu anlayışı oluştururken içinde bulunulan tüketim toplum ve kültüründen hareket eder. Tüketim mevcut kapitalizmin kendisini ayakta tutmak için vazgeçemeyeceği tek araçür. Kadın ve zevk de metalaştırılmış bir tüketim nesnesidir. İnsanlara onlardan nasıl zevk alacakları, almaları gerektiği öğretilmiş, belletilmiştir. Buradan yola çıkan Schdeiner'a göre tüketim gerçeği kendisini en çok gövde sanatında göstermektedir. Çünkü, gövde sanatı ve özellikle onun feminist versiyonları yerleşik, egemen kadın algılamalarına, kadının görsel ideoloji içindeki konumuna karşı bir 'direniş'tir. Bu direniş, kadının bir tutku ve zevk nesnesi olmasına ve kadının metalaştırılmasına bir başkaldırıyı da içerir.
Bununla birlikte, Schneider, çözümlemesini sürdürdükçe ilginç bir çelişkiye dikkat çeker:
Gövde sanatı içerdiği direniş ve başkaldırıyla postmodernitenin de ötesinde bir direniş sergiliyorsa bizatihi bu tavrın kendisi 'avangart' bir tavır değil midir?
İkincisi ve daha da keskin olanı, gövde sanatının doğrudan içerdiği avangart boyuttur:
Her şeyden önce gövde sanatı yerleşik, geleneksel olana saldırısıyla bozgunculuk yapmakta hatta bir tür büyücülük gerçekleştirmektedir. Öyle olunca da gövde sanatı, içerdiği avangart boyutla tutucu bir nitelik kazanmaktadır. Bu durumda sorun büsbütün karmaşık bir hal almakta ve gövde sanatı kendisiyle çelişmektedir. Schneider bu özelliği gövde sanatının içerdiği dişi direnişin 'yapısal olanaksızlığı' ve 'çifte şok' olarak tanımlamaktadır.


Sanatsal Gerçeklikler, Olgular ve Öteleri, Hasan Bülent KAHRAMAN, Everest Yayınları
Kaynak

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

1 Ocak 2015 / ThinkerBeLL Sanat
25 Mart 2007 / Misafir Sanat
20 Temmuz 2016 / Jumong Felsefe
3 Şubat 2011 / ThinkerBeLL Sanat